الطَّارِقِ

tarık suresi

Tarık Suresi, Mekke'de inen ve toplam 17 ayetten oluşan bir suredir. İsmini, birinci ayetinde geçen "tarık" kelimesinden alır; bu kelime Arapça'da gece ortaya çıkan, parlak bir yıldız anlamına gelir. Surede özellikle Allah'ın kudreti vurgulanır; insanın yaratılışı, ölümden sonraki diriliş ve hesaba çekilme gibi konular ele alınır. Göklerin ve yerin yaratılışı ile insanın dikkat çeken taraflarıyla ilgili öğretiler verilir. Kıyamet gününde herkesin amellerinin ortaya çıkacağı ve hiçbir şeyin gizli kalmayacağı bildirilir. Aşağıdaki bölümde, Tarık Suresi'ni Arapça metniyle okuyabilir, Türkçe okunuşunu takip edebilir ve mealine ulaşabilirsiniz.

tarık suresi ayetleri: arapça yazılışı, türkçe okunuş ve açıklaması

وَالسَّمَٓاءِ

وَالطَّارِقِۙ

١

Ve-ssemâ-i ve-ttârik(i)

Göğe ve târıka andolsun.

وَمَٓا

اَدْرٰيكَ

مَا

الطَّارِقُۙ

٢

Vemâ edrâke mâ-ttârik(u)

Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?

اَلنَّجْمُ

الثَّاقِبُۙ

٣

Ennecmu-śśâkib(u)

O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.

اِنْ

كُلُّ

نَفْسٍ

لَمَّا

عَلَيْهَا

حَافِظٌۜ

٤

İn kullu nefsin lemmâ ‘aleyhâ hâfiz(un)

Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.

فَلْيَنْظُرِ

الْاِنْسَانُ

مِمَّ

خُلِقَۜ

٥

Felyenzuri-l-insânu mimme ḣulik(e)

Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.

خُلِقَ

مِنْ

مَٓاءٍ

دَافِقٍۙ

٦

Ḣulika min mâ-in dâfik(in)

Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.

يَخْرُجُ

مِنْ

بَيْنِ

الصُّلْبِ

وَالتَّرَٓائِبِۜ

٧

Yaḣrucu min beyni-ssulbi ve-tterâ-ib(i)

Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.

اِنَّهُ

عَلٰى

رَجْعِه۪

لَقَادِرٌۜ

٨

İnnehu ‘alâ rac’ihi lekâdir(un)

Şüphesiz Allah'ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.

يَوْمَ

تُبْلَى

السَّرَٓائِرُۙ

٩

Yevme tublâ-sserâ-ir(u)

Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!

فَمَا

لَهُ

مِنْ

قُوَّةٍ

وَلَا

نَاصِرٍۜ

١٠

Femâ lehu min kuvvetin velâ nâsir(in)

(O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.

وَالسَّمَٓاءِ

ذَاتِ

الرَّجْعِۙ

١١

Ve-ssemâ-iżâti-rrac’(i)

Yağmurlu göğe andolsun,

وَالْاَرْضِ

ذَاتِ

الصَّدْعِۙ

١٢

Vel-ardi żâti-ssad’(i)

Yarık yarık çatlamış yere andolsun.

اِنَّهُ

لَقَوْلٌ

فَصْلٌۙ

١٣

İnnehu lekavlun fasl(un)

Şüphesiz o Kur'an, hak ile bâtılı ayırd eden bir sözdür.

وَمَا

هُوَ

بِالْهَزْلِۜ

١٤

Vemâ huve bil-hezl(i)

O, boş bir söz değildir.

اِنَّهُمْ

يَك۪يدُونَ

كَيْداًۙ

١٥

İnnehum yekîdûne keydâ(n)

Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar,

وَاَ‌ك۪يدُ

كَيْداًۚ

١٦

Ve ekîdu keydâ(n)

Ben de bir tuzak kurarım.

فَمَهِّلِ

الْـكَافِر۪ينَ

اَمْهِلْهُمْ

رُوَيْداً

١٧

Femehhili-lkâfirîne emhilhum ruveydâ(n)

Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!