حُرِّمَتْ
عَلَيْكُمُ
الْمَيْتَةُ
وَالدَّمُ
وَلَحْمُ
الْخِنْز۪يرِ
وَمَٓا
اُهِلَّ
لِغَيْرِ
اللّٰهِ
بِه۪
وَالْمُنْخَنِقَةُ
وَالْمَوْقُوذَةُ
وَالْمُتَرَدِّيَةُ
وَالنَّط۪يحَةُ
وَمَٓا
اَكَلَ
السَّبُعُ
اِلَّا
مَا
ذَكَّيْتُمْ
وَمَا
ذُبِحَ
عَلَى
النُّصُبِ
وَاَنْ
تَسْتَقْسِمُوا
بِالْاَزْلَامِۜ
ذٰلِكُمْ
فِسْقٌۜ
اَلْيَوْمَ
يَـئِسَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْ
د۪ينِكُمْ
فَلَا
تَخْشَوْهُمْ
وَاخْشَوْنِۜ
اَلْيَوْمَ
اَكْمَلْتُ
لَكُمْ
د۪ينَكُمْ
وَاَتْمَمْتُ
عَلَيْكُمْ
نِعْمَت۪ي
وَرَض۪يتُ
لَكُمُ
الْاِسْلَامَ
د۪يناًۜ
فَمَنِ
اضْطُرَّ
ف۪ي
مَخْمَصَةٍ
غَيْرَ
مُتَجَانِفٍ
لِاِثْمٍۙ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٣
Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten kopmak)tır. Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِنَّمَا
الْخَمْرُ
وَالْمَيْسِرُ
وَالْاَنْصَابُ
وَالْاَزْلَامُ
رِجْسٌ
مِنْ
عَمَلِ
الشَّيْطَانِ
فَاجْتَنِبُوهُ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ
٩٠
Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
وَعِنْدَهُ
مَفَاتِـحُ
الْغَيْبِ
لَا
يَعْلَمُهَٓا
اِلَّا
هُوَۜ
وَيَعْلَمُ
مَا
فِي
الْبَرِّ
وَالْبَحْرِۜ
وَمَا
تَسْقُطُ
مِنْ
وَرَقَةٍ
اِلَّا
يَعْلَمُهَا
وَلَا
حَبَّةٍ
ف۪ي
ظُلُمَاتِ
الْاَرْضِ
وَلَا
رَطْبٍ
وَلَا
يَابِسٍ
اِلَّا
ف۪ي
كِتَابٍ
مُب۪ينٍ
٥٩
Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
قُلْ
لَا
يَعْلَمُ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
الْغَيْبَ
اِلَّا
اللّٰهُۜ
وَمَا
يَشْعُرُونَ
اَيَّانَ
يُبْعَثُونَ
٦٥
De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.”
عَالِمُ
الْغَيْبِ
فَلَا
يُظْهِرُ
عَلٰى
غَيْبِه۪ٓ
اَحَداًۙ
٢٦
O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.