وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَارْكَعُوا
مَعَ
الرَّاكِع۪ينَ
٤٣
Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
وَاِذْ
اَخَذْنَا
م۪يثَاقَ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
لَا
تَعْبُدُونَ
اِلَّا
اللّٰهَ
وَبِالْوَالِدَيْنِ
اِحْسَاناً
وَذِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَقُولُوا
لِلنَّاسِ
حُسْناً
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَۜ
ثُمَّ
تَوَلَّيْتُمْ
اِلَّا
قَل۪يلاً
مِنْكُمْ
وَاَنْتُمْ
مُعْرِضُونَ
٨٣
Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَۜ
وَمَا
تُقَدِّمُوا
لِاَنْفُسِكُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
تَجِدُوهُ
عِنْدَ
اللّٰهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
١١٠
Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.
لَيْسَ
الْبِرَّ
اَنْ
تُوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
قِبَلَ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
وَلٰكِنَّ
الْبِرَّ
مَنْ
اٰمَنَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَالْمَلٰٓئِكَةِ
وَالْكِتَابِ
وَالنَّبِيّ۪نَۚ
وَاٰتَى
الْمَالَ
عَلٰى
حُبِّه۪
ذَوِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِ
وَالسَّٓائِل۪ينَ
وَفِي
الرِّقَابِۚ
وَاَقَامَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَى
الزَّكٰوةَۚ
وَالْمُوفُونَ
بِعَهْدِهِمْ
اِذَا
عَاهَدُواۚ
وَالصَّابِر۪ينَ
فِي
الْبَأْسَٓاءِ
وَالضَّرَّٓاءِ
وَح۪ينَ
الْبَأْسِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
صَدَقُواۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُتَّقُونَ
١٧٧
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
يَسْـَٔلُونَكَ
مَاذَا
يُنْفِقُونَۜ
قُلْ
مَٓا
اَنْفَقْتُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
فَلِلْوَالِدَيْنِ
وَالْاَقْرَب۪ينَ
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۜ
وَمَا
تَفْعَلُوا
مِنْ
خَيْرٍ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
بِه۪
عَل۪يمٌ
٢١٥
Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاكُمْ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
يَوْمٌ
لَا
بَيْعٌ
ف۪يهِ
وَلَا
خُلَّةٌ
وَلَا شَفَاعَةٌۜ
وَالْكَافِرُونَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
٢٥٤
Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
قَوْلٌ
مَعْرُوفٌ
وَمَغْفِرَةٌ
خَيْرٌ
مِنْ
صَدَقَةٍ
يَتْبَعُهَٓا
اَذًىۜ
وَاللّٰهُ
غَنِيٌّ
حَل۪يمٌ
٢٦٣
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تُبْطِلُوا
صَدَقَاتِكُمْ
بِالْمَنِّ
وَالْاَذٰىۙ
كَالَّذ۪ي
يُنْفِقُ
مَالَهُ
رِئَٓاءَ
النَّاسِ
وَلَا
يُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِۜ
فَمَثَلُهُ
كَمَثَلِ
صَفْوَانٍ
عَلَيْهِ
تُرَابٌ
فَاَصَابَهُ
وَابِلٌ
فَتَرَكَهُ
صَلْداًۜ
لَا
يَقْدِرُونَ
عَلٰى
شَيْءٍ
مِمَّا
كَسَبُواۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْكَافِر۪ينَ
٢٦٤
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir). Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْفِقُوا
مِنْ
طَيِّبَاتِ
مَا
كَسَبْتُمْ
وَمِمَّٓا
اَخْرَجْنَا
لَكُمْ
مِنَ
الْاَرْضِۖ
وَلَا
تَيَمَّمُوا
الْخَب۪يثَ
مِنْهُ
تُنْفِقُونَ
وَلَسْتُمْ
بِاٰخِذ۪يهِ
اِلَّٓا
اَنْ
تُغْمِضُوا
ف۪يهِۜ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
غَنِيٌّ
حَم۪يدٌ
٢٦٧
Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.
لِلْفُقَـرَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
اُحْصِرُوا
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
لَا
يَسْتَط۪يعُونَ
ضَـرْباً
فِي
الْاَرْضِۘ
يَحْسَبُهُمُ
الْجَاهِلُ
اَغْنِيَٓاءَ
مِنَ
التَّعَفُّفِۚ
تَعْرِفُهُمْ
بِس۪يمٰيهُمْۚ
لَا
يَسْـَٔلُونَ
النَّاسَ
اِلْحَافاًۜ
وَمَا
تُنْفِقُوا
مِنْ
خَيْرٍ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
بِه۪
عَل۪يمٌ۟
٢٧٣
(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ
لَهُمْ
اَجْرُهُمْ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۚ
وَلَا خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلَا
هُمْ
يَحْزَنُونَ
٢٧٧
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
لَنْ
تَنَالُوا
الْبِرَّ
حَتّٰى
تُنْفِقُوا
مِمَّا
تُحِبُّونَۜ
وَمَا
تُنْفِقُوا
مِنْ
شَيْءٍ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
بِه۪
عَل۪يمٌ
٩٢
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
اَلَّذ۪ينَ
يُنْفِقُونَ
فِي
السَّرَّٓاءِ
وَالضَّرَّٓاءِ
وَالْكَاظِم۪ينَ
الْغَيْظَ
وَالْعَاف۪ينَ
عَنِ
النَّاسِۜ
وَاللّٰهُ
يُحِبُّ
الْمُحْسِن۪ينَۚ
١٣٤
Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.
وَالَّذ۪ينَ
يُنْفِقُونَ
اَمْوَالَهُمْ
رِئَٓاءَ
النَّاسِ
وَلَا
يُؤْمِنُونَ
بِاللّٰهِ
وَلَا
بِالْيَوْمِ
الْاٰخِرِۜ
وَمَنْ
يَكُنِ
الشَّيْطَانُ
لَهُ
قَر۪يناً
فَسَٓاءَ
قَر۪يناً
٣٨
Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
ق۪يلَ
لَهُمْ
كُفُّٓوا
اَيْدِيَكُمْ
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَۚ
فَلَمَّا
كُتِبَ
عَلَيْهِمُ
الْقِتَالُ
اِذَا
فَر۪يقٌ
مِنْهُمْ
يَخْشَوْنَ
النَّاسَ
كَخَشْيَةِ
اللّٰهِ
اَوْ
اَشَدَّ
خَشْيَةًۚ
وَقَالُوا
رَبَّنَا
لِمَ
كَتَبْتَ
عَلَيْنَا
الْقِتَالَۚ
لَوْلَٓا
اَخَّرْتَنَٓا
اِلٰٓى
اَجَلٍ
قَر۪يبٍۜ
قُلْ
مَتَاعُ
الدُّنْيَا
قَل۪يلٌۚ
وَالْاٰخِرَةُ
خَيْرٌ
لِمَنِ
اتَّقٰى
وَلَا
تُظْلَمُونَ
فَت۪يلاً
٧٧
Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.”
لٰكِنِ
الرَّاسِخُونَ
فِي
الْعِلْمِ
مِنْهُمْ
وَالْمُؤْمِنُونَ
يُؤْمِنُونَ
بِمَٓا
اُنْزِلَ
اِلَيْكَ
وَمَٓا
اُنْزِلَ
مِنْ
قَبْلِكَ
وَالْمُق۪يم۪ينَ
الصَّلٰوةَ
وَالْمُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَالْمُؤْمِنُونَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
سَنُؤْت۪يهِمْ
اَجْراً
عَظ۪يماً۟
١٦٢
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.
وَلَقَدْ
اَخَذَ
اللّٰهُ
م۪يثَاقَ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَۚ
وَبَعَثْنَا
مِنْهُمُ
اثْنَيْ
عَشَرَ
نَق۪يباًۜ
وَقَالَ
اللّٰهُ
اِنّ۪ي
مَعَكُمْۜ
لَئِنْ
اَقَمْتُمُ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَيْتُمُ
الزَّكٰوةَ
وَاٰمَنْتُمْ
بِرُسُل۪ي
وَعَزَّرْتُمُوهُمْ
وَاَقْرَضْتُمُ
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناً
لَاُكَفِّرَنَّ
عَنْكُمْ
سَيِّـَٔاتِكُمْ
وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۚ
فَمَنْ
كَفَرَ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
مِنْكُمْ
فَقَدْ
ضَلَّ
سَوَٓاءَ
السَّب۪يلِ
١٢
Andolsun, Allah İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.”
اِنَّمَا
وَلِيُّكُمُ
اللّٰهُ
وَرَسُولُهُ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
الَّذ۪ينَ
يُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَهُمْ
رَاكِعُونَ
٥٥
Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.
وَهُوَ
الَّـذ۪ٓي
اَنْشَاَ
جَنَّاتٍ
مَعْرُوشَاتٍ
وَغَيْرَ
مَعْرُوشَاتٍ
وَالنَّخْلَ
وَالزَّرْعَ
مُخْتَلِفاً
اُكُلُهُ
وَالزَّيْتُونَ
وَالرُّمَّانَ
مُتَشَابِهاً
وَغَيْرَ
مُتَشَابِهٍۜ
كُلُوا
مِنْ
ثَمَرِه۪ٓ
اِذَٓا
اَثْمَرَ
وَاٰتُوا
حَقَّهُ
يَوْمَ
حَصَادِه۪ۘ
وَلَا
تُسْرِفُواۜ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الْمُسْرِف۪ينَۙ
١٤١
O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
وَاكْتُبْ
لَنَا
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
حَسَنَةً
وَفِي
الْاٰخِرَةِ
اِنَّا
هُدْنَٓا
اِلَيْكَۜ
قَالَ
عَذَاب۪ٓي
اُص۪يبُ
بِه۪
مَنْ
اَشَٓاءُۚ
وَرَحْمَت۪ي
وَسِعَتْ
كُلَّ
شَيْءٍۜ
فَسَاَكْتُبُهَا
لِلَّذ۪ينَ
يَتَّقُونَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
بِاٰيَاتِنَا
يُؤْمِنُونَۚ
١٥٦
“Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
اَلَّذ۪ينَ
يُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ
وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
يُنْفِقُونَۜ
٣
Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir.
فَاِذَا
انْسَلَخَ
الْاَشْهُرُ
الْحُرُمُ
فَاقْتُلُوا
الْمُشْرِك۪ينَ
حَيْثُ
وَجَدْتُمُوهُمْ
وَخُذُوهُمْ
وَاحْصُرُوهُمْ
وَاقْعُدُوا
لَهُمْ
كُلَّ
مَرْصَدٍۚ
فَاِنْ
تَابُوا
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ
فَخَلُّوا
سَب۪يلَهُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٥
Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
فَاِنْ
تَابُوا
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ
فَاِخْوَانُكُمْ
فِي
الدّ۪ينِۜ
وَنُفَصِّلُ
الْاٰيَاتِ
لِقَوْمٍ
يَعْلَمُونَ
١١
Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.
اِنَّمَا
يَعْمُرُ
مَسَاجِدَ
اللّٰهِ
مَنْ
اٰمَنَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَاَقَامَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَى
الزَّكٰوةَ
وَلَمْ
يَخْشَ
اِلَّا
اللّٰهَ
فَعَسٰٓى
اُو۬لٰٓئِكَ
اَنْ
يَكُونُوا
مِنَ
الْمُهْتَد۪ينَ
١٨
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.
اِنَّمَا
الصَّدَقَاتُ
لِلْفُقَـرَٓاءِ
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَالْعَامِل۪ينَ
عَلَيْهَا
وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ
قُلُوبُهُمْ
وَفِي
الرِّقَابِ
وَالْغَارِم۪ينَ
وَف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۜ
فَر۪يضَةً
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
حَك۪يمٌ
٦٠
Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
اَلْمُنَافِقُونَ
وَالْمُنَافِقَاتُ
بَعْضُهُمْ
مِنْ
بَعْضٍۢ
يَأْمُرُونَ
بِالْمُنْكَرِ
وَيَنْهَوْنَ
عَنِ
الْمَعْرُوفِ
وَيَقْبِضُونَ
اَيْدِيَهُمْۜ
نَسُوا
اللّٰهَ
فَنَسِيَهُمْۜ
اِنَّ
الْمُنَافِق۪ينَ
هُمُ
الْفَاسِقُونَ
٦٧
Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir.
وَالْمُؤْمِنُونَ
وَالْمُؤْمِنَاتُ
بَعْضُهُمْ
اَوْلِيَٓاءُ
بَعْضٍۢ
يَأْمُرُونَ
بِالْمَعْرُوفِ
وَيَنْهَوْنَ
عَنِ
الْمُنْكَرِ
وَيُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَيُط۪يعُونَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
سَيَرْحَمُهُمُ
اللّٰهُۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَز۪يزٌ
حَك۪يمٌ
٧١
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
اَلَّذ۪ينَ
يَلْمِزُونَ
الْمُطَّوِّع۪ينَ
مِنَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
فِي
الصَّدَقَاتِ
وَالَّذ۪ينَ
لَا
يَجِدُونَ
اِلَّا
جُهْدَهُمْ
فَيَسْخَرُونَ
مِنْهُمْۜ
سَخِرَ
اللّٰهُ
مِنْهُمْۘ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٧٩
اِسْتَغْفِرْ
لَهُمْ
اَوْ
لَا
تَسْتَغْفِرْ
لَهُمْۜ
اِنْ
تَسْتَغْفِرْ
لَهُمْ
سَبْع۪ينَ
مَرَّةً
فَلَنْ
يَغْفِرَ
اللّٰهُ
لَهُمْۜ
ذٰلِكَ
بِاَنَّهُمْ
كَفَرُوا
بِاللّٰهِ
وَرَسُولِه۪ۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْفَاسِق۪ينَ۟
٨٠
Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez.
وَمِنَ
الْاَعْرَابِ
مَنْ
يُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَيَتَّخِذُ
مَا
يُنْفِقُ
قُرُبَاتٍ
عِنْدَ
اللّٰهِ
وَصَلَوَاتِ
الرَّسُولِۜ
اَلَٓا
اِنَّهَا
قُرْبَةٌ
لَهُمْۜ
سَيُدْخِلُهُمُ
اللّٰهُ
ف۪ي
رَحْمَتِه۪ۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ۟
٩٩
Bedevîlerden kimileri de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır. Harcayacaklarını, Allah katında yakınlığa ve Peygamberin dualarını almağa vesile sayarlar. Bilesiniz ki bu, (Allah katında) onlar için yakınlıktır. Allah, onları rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَالَّذ۪ينَ
صَبَرُوا
ابْتِغَٓاءَ
وَجْهِ
رَبِّهِمْ
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاَنْفَقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
سِراًّ
وَعَلَانِيَةً
وَيَدْرَؤُ۫نَ
بِالْحَسَنَةِ
السَّيِّئَةَ
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
عُقْبَى
الدَّارِۙ
٢٢
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
يَدْخُلُونَهَا
وَمَنْ
صَلَحَ
مِنْ
اٰبَٓائِهِمْ
وَاَزْوَاجِهِمْ
وَذُرِّيَّاتِهِمْ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
يَدْخُلُونَ
عَلَيْهِمْ
مِنْ
كُلِّ
بَابٍۚ
٢٣
Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler):
قُلْ
لِعِبَادِيَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
يُق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَيُنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
سِراًّ
وَعَلَانِيَةً
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
يَوْمٌ
لَا
بَيْعٌ
ف۪يهِ
وَلَا
خِلَالٌ
٣١
İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.
وَاِمَّا
تُعْرِضَنَّ
عَنْهُمُ
ابْتِغَٓاءَ
رَحْمَةٍ
مِنْ
رَبِّكَ
تَرْجُوهَا
فَقُلْ
لَهُمْ
قَوْلاً
مَيْسُوراً
٢٨
Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.
وَجَعَلَن۪ي
مُبَارَكاً
اَيْنَ
مَا
كُنْتُۖ
وَاَوْصَان۪ي
بِالصَّلٰوةِ
وَالزَّكٰوةِ
مَا
دُمْتُ
حَياًّۖ
٣١
“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”
وَكَانَ
يَأْمُرُ
اَهْلَهُ
بِالصَّلٰوةِ
وَالزَّكٰوةِۖ
وَكَانَ
عِنْدَ
رَبِّه۪
مَرْضِياًّ
٥٥
Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. Rabb’inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.
وَجَعَلْنَاهُمْ
اَئِمَّةً
يَهْدُونَ
بِاَمْرِنَا
وَاَوْحَيْنَٓا
اِلَيْهِمْ
فِعْلَ
الْخَيْرَاتِ
وَاِقَامَ
الصَّلٰوةِ
وَا۪يتَٓاءَ
الزَّكٰوةِۚ
وَكَانُوا
لَنَا
عَابِد۪ينَۙ
٧٣
Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.
وَلِكُلِّ
اُمَّةٍ
جَعَلْنَا
مَنْسَكاً
لِيَذْكُرُوا
اسْمَ
اللّٰهِ
عَلٰى
مَا
رَزَقَهُمْ
مِنْ
بَه۪يمَةِ
الْاَنْعَامِۜ
فَاِلٰهُكُمْ
اِلٰهٌ
وَاحِدٌ
فَلَـهُٓ
اَسْلِمُواۜ
وَبَشِّرِ
الْمُخْبِت۪ينَۙ
٣٤
اَلَّذ۪ينَ
اِذَا
ذُكِرَ
اللّٰهُ
وَجِلَتْ
قُلُوبُهُمْ
وَالصَّابِر۪ينَ
عَلٰى
مَٓا
اَصَابَهُمْ
وَالْمُق۪يمِي
الصَّلٰوةِۙ
وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
يُنْفِقُونَ
٣٥
Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele! Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.
اَلَّذ۪ينَ
اِنْ
مَكَّنَّاهُمْ
فِي
الْاَرْضِ
اَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ
وَاَمَرُوا
بِالْمَعْرُوفِ
وَنَهَوْا
عَنِ
الْمُنْكَرِۜ
وَلِلّٰهِ
عَاقِبَةُ
الْاُمُورِ
٤١
Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir.
وَجَاهِدُوا
فِي
اللّٰهِ
حَقَّ
جِهَادِه۪ۜ
هُوَ
اجْتَبٰيكُمْ
وَمَا
جَعَلَ
عَلَيْكُمْ
فِي
الدّ۪ينِ
مِنْ
حَرَجٍۜ
مِلَّةَ
اَب۪يكُمْ
اِبْرٰه۪يمَۜ
هُوَ
سَمّٰيكُمُ
الْمُسْلِم۪ينَ
مِنْ
قَبْلُ
وَف۪ي
هٰذَا
لِيَكُونَ
الرَّسُولُ
شَه۪يداً
عَلَيْكُمْ
وَتَكُونُوا
شُهَدَٓاءَ
عَلَى
النَّاسِۚ
فَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاعْتَصِمُوا
بِاللّٰهِۜ
هُوَ
مَوْلٰيكُمْۚ
فَنِعْمَ
الْمَوْلٰى
وَنِعْمَ
النَّص۪يرُ
٧٨
Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!
قَدْ
اَفْلَحَ
الْمُؤْمِنُونَۙ
١
اَلَّذ۪ينَ
هُمْ
ف۪ي
صَلَاتِهِمْ
خَاشِعُونَۙ
٢
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
عَنِ
اللَّغْوِ
مُعْرِضُونَۙ
٣
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
لِلزَّكٰوةِ
فَاعِلُونَۙ
٤
Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler.
رِجَالٌۙ
لَا
تُلْه۪يهِمْ
تِجَارَةٌ
وَلَا
بَيْعٌ
عَنْ
ذِكْرِ
اللّٰهِ
وَاِقَامِ
الصَّلٰوةِ
وَا۪يتَٓاءِ
الزَّكٰوةِۙ
يَخَافُونَ
يَوْماً
تَتَقَلَّبُ
ف۪يهِ
الْقُلُوبُ
وَالْاَبْصَارُۙ
٣٧
36,37. Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَط۪يعُوا
الرَّسُولَ
لَعَلَّكُمْ
تُرْحَمُونَ
٥٦
Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin.
هُدًى
وَبُشْرٰى
لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ
٢
اَلَّذ۪ينَ
يُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَهُمْ
بِالْاٰخِرَةِ
هُمْ
يُوقِنُونَ
٣
2,3. Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.
فَاٰتِ
ذَا
الْقُرْبٰى
حَقَّهُ
وَالْمِسْك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِۜ
ذٰلِكَ
خَيْرٌ
لِلَّذ۪ينَ
يُر۪يدُونَ
وَجْهَ
اللّٰهِۘ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
٣٨
وَمَٓا
اٰتَيْتُمْ
مِنْ
رِباً
لِيَرْبُوَ۬ا
ف۪ٓي
اَمْوَالِ
النَّاسِ
فَلَا
يَرْبُوا
عِنْدَ
اللّٰهِۚ
وَمَٓا
اٰتَيْتُمْ
مِنْ
زَكٰوةٍ
تُر۪يدُونَ
وَجْهَ
اللّٰهِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُضْعِفُونَ
٣٩
Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır.
تِلْكَ
اٰيَاتُ
الْكِتَابِ
الْحَك۪يمِۙ
٢
هُدًى
وَرَحْمَةً
لِلْمُحْسِن۪ينَۙ
٣
اَلَّذ۪ينَ
يُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَهُمْ
بِالْاٰخِرَةِ
هُمْ
يُوقِنُونَۜ
٤
2,3. Bunlar, hikmet dolu Kitab’ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir. Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.
تَتَجَافٰى
جُنُوبُهُمْ
عَنِ
الْمَضَاجِعِ
يَدْعُونَ
رَبَّهُمْ
خَوْفاً
وَطَمَعاًۘ
وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
يُنْفِقُونَ
١٦
Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.
وَقَرْنَ
ف۪ي
بُيُوتِكُنَّ
وَلَا
تَبَرَّجْنَ
تَبَرُّجَ
الْجَاهِلِيَّةِ
الْاُو۫لٰى
وَاَقِمْنَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰت۪ينَ
الزَّكٰوةَ
وَاَطِعْنَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
اِنَّمَا
يُر۪يدُ
اللّٰهُ
لِيُذْهِبَ
عَنْكُمُ
الرِّجْسَ
اَهْلَ
الْبَيْتِ
وَيُطَهِّرَكُمْ
تَطْه۪يراًۚ
٣٣
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
اَلَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَهُمْ
بِالْاٰخِرَةِ
هُمْ
كَافِرُونَ
٧
Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler.
وَف۪ٓي
اَمْوَالِهِمْ
حَقٌّ
لِلسَّٓائِلِ
وَالْمَحْرُومِ
١٩
Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.
اٰمِنُوا
بِاللّٰهِ
وَرَسُولِه۪
وَاَنْفِقُوا
مِمَّا
جَعَلَكُمْ
مُسْتَخْلَف۪ينَ
ف۪يهِۜ
فَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مِنْكُمْ
وَاَنْفَقُوا
لَهُمْ
اَجْرٌ
كَب۪يرٌ
٧
Allah’a ve Resûlüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükâfat vardır.
يَوْمَ
تَرَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
يَسْعٰى
نُورُهُمْ
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَبِاَيْمَانِهِمْ
بُشْرٰيكُمُ
الْيَوْمَ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُۚ
١٢
يَوْمَ
يَقُولُ
الْمُنَافِقُونَ
وَالْمُنَافِقَاتُ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
انْظُرُونَا
نَقْتَبِسْ
مِنْ
نُورِكُمْ
ق۪يلَ
ارْجِعُوا
وَرَٓاءَكُمْ
فَالْتَمِسُوا
نُوراًۜ
فَضُرِبَ
بَيْنَهُمْ
بِسُورٍ
لَهُ
بَابٌۜ
بَاطِنُهُ
ف۪يهِ
الرَّحْمَةُ
وَظَاهِرُهُ
مِنْ
قِبَلِهِ
الْعَذَابُۜ
١٣
Mü’min erkeklerle mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir.” İşte bu büyük başarıdır. Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, “Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım” diyecekleri gün kendilerine, “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır.
اِنَّ
الْمُصَّدِّق۪ينَ
وَالْمُصَّدِّقَاتِ
وَاَقْرَضُوا
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناً
يُضَاعَفُ
لَهُمْ
وَلَهُمْ
اَجْرٌ
كَر۪يمٌ
١٨
Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
نَاجَيْتُمُ
الرَّسُولَ
فَقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوٰيكُمْ
صَدَقَةًۜ
ذٰلِكَ
خَيْرٌ
لَـكُمْ
وَاَطْهَرُۜ
فَاِنْ
لَمْ
تَجِدُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٢
ءَاَشْفَقْتُمْ
اَنْ
تُقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوٰيكُمْ
صَدَقَاتٍۜ
فَاِذْ
لَمْ
تَفْعَلُوا
وَتَابَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمْ
فَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَط۪يعُوا
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
وَاللّٰهُ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ۟
١٣
Ey iman edenler! Peygamber ile baş başa konuşacağınız zaman, baş başa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَاَنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاكُمْ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
اَحَدَكُمُ
الْمَوْتُ
فَيَقُولَ
رَبِّ
لَوْلَٓا
اَخَّرْتَـن۪ٓي
اِلٰٓى
اَجَلٍ
قَر۪يبٍۙ
فَاَصَّدَّقَ
وَاَكُنْ
مِنَ
الصَّالِح۪ينَ
١٠
وَلَنْ
يُؤَخِّرَ
اللّٰهُ
نَفْساً
اِذَا
جَٓاءَ
اَجَلُهَاۜ
وَاللّٰهُ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
١١
Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
مَا
اسْتَطَعْتُمْ
وَاسْمَعُوا
وَاَط۪يعُوا
وَاَنْفِقُوا
خَيْراً
لِاَنْفُسِكُمْۜ
وَمَنْ
يُوقَ
شُحَّ
نَفْسِه۪
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
١٦
اِنْ
تُقْرِضُوا
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناً
يُضَاعِفْهُ
لَكُمْ
وَيَغْفِرْ
لَكُمْۜ
وَاللّٰهُ
شَكُورٌ
حَل۪يمٌۙ
١٧
عَالِمُ
الْغَيْبِ
وَالشَّهَادَةِ
الْعَز۪يزُ
الْحَك۪يمُ
١٨
O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Eğer siz Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu size, kat kat öder ve sizi bağışlar. Allah, şükrün karşılığını verendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir). O, gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَالَّذ۪ينَ
ف۪ٓي
اَمْوَالِهِمْ
حَقٌّ
مَعْلُومٌۙ
٢٤
لِلسَّٓائِلِ
وَالْمَحْرُومِۖ
٢٥
24,25. Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
اِنَّ
رَبَّكَ
يَعْلَمُ
اَنَّكَ
تَقُومُ
اَدْنٰى
مِنْ
ثُلُثَيِ
الَّيْلِ
وَنِصْفَهُ
وَثُلُثَهُ
وَطَٓائِفَةٌ
مِنَ
الَّذ۪ينَ
مَعَكَۜ
وَاللّٰهُ
يُقَدِّرُ
الَّيْلَ
وَالنَّهَارَۜ
عَلِمَ
اَنْ
لَنْ
تُحْصُوهُ
فَتَابَ
عَلَيْكُمْ
فَاقْرَؤُ۫ا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنَ
الْقُرْاٰنِۜ
عَلِمَ
اَنْ
سَيَكُونُ
مِنْكُمْ
مَرْضٰىۙ
وَاٰخَرُونَ
يَضْرِبُونَ
فِي
الْاَرْضِ
يَبْتَغُونَ
مِنْ
فَضْلِ
اللّٰهِۙ
وَاٰخَرُونَ
يُقَاتِلُونَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۘ
فَاقْرَؤُ۫ا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنْهُۙ
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَقْرِضُوا
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناًۜ
وَمَا
تُقَدِّمُوا
لِاَنْفُسِكُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
تَجِدُوهُ
عِنْدَ
اللّٰهِ
هُوَ
خَيْراً
وَاَعْظَمَ
اَجْراًۜ
وَاسْتَغْفِرُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٢٠
(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَاَمَّا
السَّٓائِلَ
فَلَا
تَنْهَرْۜ
١٠
وَاَمَّا
بِنِعْمَةِ
رَبِّكَ
فَحَدِّثْ
١١
Sakın isteyeni azarlama! Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.
وَمَٓا
اُمِرُٓوا
اِلَّا
لِيَعْبُدُوا
اللّٰهَ
مُخْلِص۪ينَ
لَهُ
الدّ۪ينَ
حُنَفَٓاءَ
وَيُق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُوا
الزَّكٰوةَ
وَذٰلِكَ
د۪ينُ
الْقَيِّمَةِۜ
٥
Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.
وَيَمْنَعُونَ
الْمَاعُونَ
٧
Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.