فُصِّلَتْ

Fussilet Sûresi

Fussilet Sûresi 1 . Ayet

حٰمٓۜ

١

Hâ-Mîm

Hâ Mîm.

Fussilet Sûresi 2 . Ayet

تَنْز۪يلٌ

مِنَ

الرَّحْمٰنِ

الرَّح۪يمِۚ

٢

Tenzîlun mine-rrahmâni-rrahîm(i)

Bu Kur'an, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir.

Fussilet Sûresi 3 . Ayet

كِتَابٌ

فُصِّلَتْ

اٰيَاتُهُ

قُرْاٰناً

عَرَبِياًّ

لِقَوْمٍ

يَعْلَمُونَۙ

٣

Kitâbun fussilet âyâtuhu kur-ânen ‘arabiyyen likavmin ya’lemûn(e)

Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.

Fussilet Sûresi 4 . Ayet

بَش۪يراً

وَنَذ۪يراًۚ

فَاَعْرَضَ

اَكْثَرُهُمْ

فَهُمْ

لَا

يَسْمَعُونَ

٤

Beşîran ve neżîran fea’rada ekśeruhum fehum lâ yesme’ûn(e)

Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler.

Fussilet Sûresi 5 . Ayet

وَقَالُوا

قُلُوبُنَا

ف۪ٓي

اَكِنَّةٍ

مِمَّا

تَدْعُونَٓا

اِلَيْهِ

وَف۪ٓي

اٰذَانِنَا

وَقْرٌ

وَمِنْ

بَيْنِنَا

وَبَيْنِكَ

حِجَابٌ

فَاعْمَلْ

اِنَّـنَا

عَامِلُونَ

٥

Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ ted’ûnâ ileyhi vefî âżâninâ vakrun vemin beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ ‘âmilûn(e)

Dediler ki: "(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O halde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız."

Fussilet Sûresi 6 . Ayet

قُلْ

اِنَّـمَٓا

اَنَا۬

بَشَرٌ

مِثْلُكُمْ

يُوحٰٓى

اِلَيَّ

اَنَّـمَٓا

اِلٰهُـكُمْ

اِلٰهٌ

وَاحِدٌ

فَاسْتَق۪يمُٓوا

اِلَيْهِ

وَاسْتَغْفِرُوهُۜ

وَوَيْلٌ

لِلْمُشْرِك۪ينَۙ

٦

Kul innemâ enâ beşerun miślukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestaġfirûh(u)(k) ve veylun lilmuşrikîn(e)

De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Allah'a ortak koşanların vay haline!"

Fussilet Sûresi 7 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

لَا

يُؤْتُونَ

الزَّكٰوةَ

وَهُمْ

بِالْاٰخِرَةِ

هُمْ

كَافِرُونَ

٧

Elleżîne lâ yu/tûne-zzekâte vehum bil-âḣirati hum kâfirûn(e)

Onlar zekatı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkar ederler.

Fussilet Sûresi 8 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

لَهُمْ

اَجْرٌ

غَيْرُ

مَمْنُونٍ۟

٨

İnne-lleżîne âmenû ve ’amilû-ssâlihâti lehum ecrun ġayru memnûn(in)

Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfât vardır.

Fussilet Sûresi 9 . Ayet

قُلْ

اَئِنَّكُمْ

لَتَكْفُرُونَ

بِالَّذ۪ي

خَلَقَ

الْاَرْضَ

ف۪ي

يَوْمَيْنِ

وَتَجْعَلُونَ

لَـهُٓ

اَنْدَاداًۜ

ذٰلِكَ

رَبُّ

الْعَالَم۪ينَۚ

٩

Kul e-innekum letekfurûne billeżî ḣaleka-l-arda fî yevmeyni ve tec’alûne lehu endâdâ(en)(s) żâlike rabbu-l’âlemîn(e)

De ki: "Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir."

Fussilet Sûresi 10 . Ayet

وَجَعَلَ

ف۪يهَا

رَوَاسِيَ

مِنْ

فَوْقِهَا

وَبَارَكَ

ف۪يهَا

وَقَدَّرَ

ف۪يهَٓا

اَقْوَاتَهَا

ف۪ٓي

اَرْبَعَةِ

اَيَّامٍۜ

سَوَٓاءً

لِلسَّٓائِل۪ينَ

١٠

Ve ce’ale fîhâ ravâsiye min fevkihâ ve bârake fîhâ ve kaddera fîhâ akvâtehâ fî erbe’ati eyyâmin sevâen lissâ-ilîn(e)

O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.

Fussilet Sûresi 11 . Ayet

ثُمَّ

اسْتَوٰٓى

اِلَى

السَّمَٓاءِ

وَهِيَ

دُخَانٌ

فَقَالَ

لَهَا

وَلِلْاَرْضِ

ائْتِيَا

طَوْعاً

اَوْ

كَرْهاًۜ

قَالَـتَٓا

اَتَيْنَا

طَٓائِع۪ينَ

١١

Śumme-stevâ ilâ-ssemâ-i vehiye duḣânun fekâle lehâ velil-ardi-/tiyâ tav’an ev kerhen kâletâ eteynâ tâ-i’în(e)

Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler.

Fussilet Sûresi 12 . Ayet

فَقَضٰيهُنَّ

سَبْعَ

سَمٰوَاتٍ

ف۪ي

يَوْمَيْنِ

وَاَوْحٰى

ف۪ي

كُلِّ

سَمَٓاءٍ

اَمْرَهَاۜ

وَزَيَّنَّا

السَّمَٓاءَ

الدُّنْيَا

بِمَصَاب۪يحَۗ

وَحِفْظاًۜ

ذٰلِكَ

تَقْد۪يرُ

الْعَز۪يزِ

الْعَل۪يمِ

١٢

Fekadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâ-in emrahâ(c) ve zeyyennâ-ssemâe-ddunyâ bimesâbîha ve hifzâ(an)(s) żâlike takdîru-l’azîzi-l’alîm(i)

Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir.

Fussilet Sûresi 13 . Ayet

فَاِنْ

اَعْرَضُوا

فَقُلْ

اَنْذَرْتُكُمْ

صَاعِقَةً

مِثْلَ

صَاعِقَةِ

عَادٍ

وَثَمُودَۜ

١٣

Fe-in a’radû fekul enżertukum sâ’ikaten miśle sâ’ikati ‘âdin ve śemûd(e)

Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki, "Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım."

Fussilet Sûresi 14 . Ayet

اِذْ

جَٓاءَتْهُمُ

الرُّسُلُ

مِنْ

بَيْنِ

اَيْد۪يهِمْ

وَمِنْ

خَلْفِهِمْ

اَلَّا

تَعْبُدُٓوا

اِلَّا

اللّٰهَۜ

قَالُوا

لَوْ

شَٓاءَ

رَبُّنَا

لَاَنْزَلَ

مَلٰٓئِكَةً

فَاِنَّا

بِمَٓا

اُرْسِلْتُمْ

بِه۪

كَافِرُونَ

١٤

İż câet-humu-rrusulu min beyni eydîhim vemin ḣalfihim ellâ ta’budû illa(A)llâh(e)(s) kâlû lev şâe rabbunâ le-enzele melâ-iketen fe-innâ bimâ ursiltum bihi kâfirûn(e)

Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından gelmiş, "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" demişler, onlar da, "Eğer Rabbimiz dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple biz sizinle gönderilenleri inkar ediyoruz" demişlerdi.

Fussilet Sûresi 15 . Ayet

فَاَمَّا

عَادٌ

فَاسْتَكْبَرُوا

فِي

الْاَرْضِ

بِغَيْرِ

الْحَقِّ

وَقَالُوا

مَنْ

اَشَدُّ

مِنَّا

قُوَّةًۜ

اَوَلَمْ

يَرَوْا

اَنَّ

اللّٰهَ

الَّذ۪ي

خَلَقَهُمْ

هُوَ

اَشَدُّ

مِنْهُمْ

قُوَّةًۜ

وَكَانُوا

بِاٰيَاتِنَا

يَجْحَدُونَ

١٥

Fe-emmâ ‘âdun festekberû fî-l-ardi biġayri-lhakki ve kâlû men eşeddu minnâ kuvve(ten)(s) eve lem yerav enna(A)llâhe-lleżî ḣalekahum huve eşeddu minhum kuvve(ten)(s) ve kânû bi-âyâtinâ yechadûn(e)

Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, "Bizden daha güçlü kim var?" demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah'ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.

Fussilet Sûresi 16 . Ayet

فَاَرْسَلْنَا

عَلَيْهِمْ

ر۪يحاً

صَرْصَراً

ف۪ٓي

اَيَّامٍ

نَحِسَاتٍ

لِنُذ۪يقَهُمْ

عَذَابَ

الْخِزْيِ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۜ

وَلَعَذَابُ

الْاٰخِرَةِ

اَخْزٰى

وَهُمْ

لَا

يُنْصَرُونَ

١٦

Fe-erselnâ ‘aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nehisâtin linużîkahum ‘ażâbe-lḣizyi fî-lhayâti-ddunyâ(s) vele’ażâbu-l-âḣirati aḣzâ(s) vehum lâ yunsarûn(e)

Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.

Fussilet Sûresi 17 . Ayet

وَاَمَّا

ثَمُودُ

فَهَدَيْنَاهُمْ

فَاسْتَحَبُّوا

الْعَمٰى

عَلَى

الْهُدٰى

فَاَخَذَتْهُمْ

صَاعِقَةُ

الْعَذَابِ

الْهُونِ

بِمَا

كَانُوا

يَكْسِبُونَۚ

١٧

Ve emmâ śemûdu fehedeynâhum festehabbû-l’amâ ‘alâ-lhudâ feeḣażet-hum sâ’ikatu-l’ażâbi-lhûni bimâ kânû yeksibûn(e)

Semûd kavmine gelince biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.

Fussilet Sûresi 18 . Ayet

وَنَجَّيْنَا

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَكَانُوا

يَتَّقُونَ۟

١٨

Ve necceynâ-lleżîne âmenû ve kânû yettekûn(e)

İnananları ve Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.

Fussilet Sûresi 19 . Ayet

وَيَوْمَ

يُحْشَرُ

اَعْدَٓاءُ

اللّٰهِ

اِلَى

النَّارِ

فَهُمْ

يُوزَعُونَ

١٩

Ve yevme yuhşeru a’dâu(A)llâhi ilâ-nnâri fehum yûze’ûn(e)

Allah'ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla!

Fussilet Sûresi 20 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

مَا

جَٓاؤُ۫هَا

شَهِدَ

عَلَيْهِمْ

سَمْعُهُمْ

وَاَبْصَارُهُمْ

وَجُلُودُهُمْ

بِمَا

كَانُوا

يَعْمَلُونَ

٢٠

Hattâ iżâ mâ câûhâ şehide ‘aleyhim sem’uhum ve ebsâruhum ve culûduhum bimâ kânû ya’melûn(e)

Nihâyet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler.

Fussilet Sûresi 21 . Ayet

وَقَالُوا

لِجُلُودِهِمْ

لِمَ

شَهِدْتُمْ

عَلَيْنَاۜ

قَالُٓوا

اَنْطَقَنَا

اللّٰهُ

الَّـذ۪ٓي

اَنْطَقَ

كُلَّ

شَيْءٍ

وَهُوَ

خَلَقَكُمْ

اَوَّلَ

مَرَّةٍ

وَاِلَيْهِ

تُرْجَعُونَ

٢١

Ve kâlû liculûdihim lime şehidtum ‘aleynâ(s) kâlû entakana(A)llâhu-lleżî entaka kulle şey-in ve huve ḣalekakum evvele merratin ve-ileyhi turce’ûn(e)

Onlar derilerine, "Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?" derler. Derileri, "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O'na döndürülüyorsunuz?"

Fussilet Sûresi 22 . Ayet

وَمَا

كُنْتُمْ

تَسْتَتِرُونَ

اَنْ

يَشْهَدَ

عَلَيْكُمْ

سَمْعُكُمْ

وَلَٓا

اَبْصَارُكُمْ

وَلَا جُلُودُكُمْ

وَلٰكِنْ

ظَنَنْتُمْ

اَنَّ

اللّٰهَ

لَا

يَعْلَمُ

كَث۪يراً

مِمَّا

تَعْمَلُونَ

٢٢

Vemâ kuntum testetirûne en yeşhede ‘aleykum sem’ukum velâ ebsârukum velâ culûdukum velâkin zanentum enna(A)llâhe lâ ya’lemu keśîran mimmâ ta’melûn(e)

"Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini sanıyordunuz."

Fussilet Sûresi 23 . Ayet

وَذٰلِكُمْ

ظَنُّكُمُ

الَّذ۪ي

ظَنَنْتُمْ

بِرَبِّكُمْ

اَرْدٰيكُمْ

فَاَصْبَحْتُمْ

مِنَ

الْخَاسِر۪ينَ

٢٣

Ve żâlikum zannukumu-lleżî zanentum birabbikum ardâkum feasbahtum mine-lḣâsirîn(e)

"İşte bu sizin, Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınızdır. O sizi mahvetti de ziyâna uğrayanlardan oldunuz."

Fussilet Sûresi 24 . Ayet

فَاِنْ

يَصْبِرُوا

فَالنَّارُ

مَثْوًى

لَهُمْۚ

وَاِنْ

يَسْتَعْتِبُوا

فَمَا

هُمْ

مِنَ

الْمُعْتَب۪ينَ

٢٤

Fe-in yasbirû fe-nnâru meśven lehum(s) ve-in yesta’tibû femâ hum mine-lmu’tebîn(e)

Şimdi eğer dayanabilirlerse artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah'ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler onlara izin verilmez.

Fussilet Sûresi 25 . Ayet

وَقَيَّضْنَا

لَهُمْ

قُرَنَٓاءَ

فَزَيَّنُوا

لَهُمْ

مَا

بَيْنَ

اَيْد۪يهِمْ

وَمَا

خَلْفَهُمْ

وَحَقَّ

عَلَيْهِمُ

الْقَوْلُ

ف۪ٓي

اُمَمٍ

قَدْ

خَلَتْ

مِنْ

قَبْلِهِمْ

مِنَ

الْجِنِّ

وَالْاِنْسِۚ

اِنَّهُمْ

كَانُوا

خَاسِر۪ينَ۟

٢٥

Ve kayyadnâ lehum kuranâe fezeyyenû lehum mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehum ve hakka ‘aleyhimu-lkavlu fî umemin kad ḣalet min kablihim mine-lcinni vel-ins(i)(s) innehum kânû ḣâsirîn(e)

Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.

Fussilet Sûresi 26 . Ayet

وَقَالَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

لَا

تَسْمَعُوا

لِهٰذَا

الْقُرْاٰنِ

وَالْغَوْا

ف۪يهِ

لَعَلَّكُمْ

تَغْلِبُونَ

٢٦

Ve kâle-lleżîne keferû lâ tesme’û lihâżâ-lkur-âni velġav fîhi le’allekum taġlibûn(e)

İnkâr edenler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın."

Fussilet Sûresi 27 . Ayet

فَلَنُذ۪يقَنَّ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

عَذَاباً

شَد۪يداً

وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ

اَسْوَاَ

الَّذ۪ي

كَانُوا

يَعْمَلُونَ

٢٧

Felenużîkanne-lleżîne keferû ‘ażâben şedîden velenecziyennehum esvee-lleżî kânû ya’melûn(e)

İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.

Fussilet Sûresi 28 . Ayet

ذٰلِكَ

جَزَٓاءُ

اَعْدَٓاءِ

اللّٰهِ

النَّارُۚ

لَهُمْ

ف۪يهَا

دَارُ

الْخُلْدِۜ

جَزَٓاءً

بِمَا

كَانُوا

بِاٰيَاتِنَا

يَجْحَدُونَ

٢٨

Żâlike cezâu a’dâ-i(A)llâhi-nnâr(u)(s) lehum fîhâ dâru-lḣuld(i)(s) cezâen bimâ kânû bi-âyâtinâ yechadûn(e)

İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi inkar etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedilik yurdu vardır.

Fussilet Sûresi 29 . Ayet

وَقَالَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

رَبَّـنَٓا

اَرِنَا

الَّذَيْنِ

اَضَلَّانَا

مِنَ

الْجِنِّ

وَالْاِنْسِ

نَجْعَلْهُمَا

تَحْتَ

اَقْدَامِنَا

لِيَكُونَا

مِنَ

الْاَسْفَل۪ينَ

٢٩

Vekâle-lleżîne keferû rabbenâ erinâ-lleżeyni edallânâ mine-lcinni vel-insi nec’alhumâ tahte akdâminâ liyekûnâ mine-l-esfelîn(e)

(Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar."

Fussilet Sûresi 30 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

قَالُوا

رَبُّنَا

اللّٰهُ

ثُمَّ

اسْتَقَامُوا

تَـتَنَزَّلُ

عَلَيْهِمُ

الْمَلٰٓئِكَةُ

اَلَّا

تَخَافُوا

وَلَا

تَحْزَنُوا

وَاَبْشِرُوا

بِالْجَنَّةِ

الَّت۪ي

كُنْتُمْ

تُوعَدُونَ

٣٠

İnne-lleżîne kâlû rabbuna(A)llâhu śümme-stekâmû tetenezzelu ‘aleyhimu-lmelâ-iketu ellâ teḣâfû velâ tahzenû ve ebşirû bilcenneti-lletî kuntum tû’adûn(e)

Şüphesiz "Rabbimiz Allah'tır" deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vadedilmekte olan cennetle sevinin!"

Fussilet Sûresi 31 . Ayet

نَحْنُ

اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَفِي

الْاٰخِرَةِۚ

وَلَكُمْ

ف۪يهَا

مَا

تَشْتَـه۪ٓي

اَنْفُسُكُمْ

وَلَكُمْ

ف۪يهَا

مَا

تَدَّعُونَۜ

٣١

Nahnu evliyâukum fî-lhayâti-ddunyâ ve fî-l-âḣira(ti)(s) velekum fîhâ mâ teştehî enfusukum velekum fîhâ mâ tedde’ûn(e)

"Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'dan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var."

Fussilet Sûresi 32 . Ayet

نُزُلاً

مِنْ

غَفُورٍ

رَح۪يمٍ۟

٣٢

Nuzulen min ġafûrin rahîm(in)

"Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah'dan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var."

Fussilet Sûresi 33 . Ayet

وَمَنْ

اَحْسَنُ

قَوْلاً

مِمَّنْ

دَعَٓا

اِلَى

اللّٰهِ

وَعَمِلَ

صَالِحاً

وَقَالَ

اِنَّن۪ي

مِنَ

الْمُسْلِم۪ينَ

٣٣

Vemen ahsenu kavlen mimmen de’â ila(A)llâhi ve ’amile sâlihan vekâle innenî mine-lmuslimîn(e)

Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Kuşkusuz ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

Fussilet Sûresi 34 . Ayet

وَلَا

تَسْتَوِي

الْحَسَنَةُ

وَلَا

السَّيِّئَةُۜ

اِدْفَعْ

بِالَّت۪ي

هِيَ

اَحْسَنُ

فَاِذَا

الَّذ۪ي

بَيْنَكَ

وَبَيْنَهُ

عَدَاوَةٌ

كَاَنَّهُ

وَلِيٌّ

حَم۪يمٌ

٣٤

Velâ testevî-lhasenetu velâ-sseyyi-e(tu)(c) idfa’ billetî hiye ahsenu fe-iżâ-lleżî beyneke ve beynehu ‘adâvetun ke-ennehu veliyyun hamîm(un)

İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.

Fussilet Sûresi 35 . Ayet

وَمَا

يُلَقّٰيهَٓا

اِلَّا

الَّذ۪ينَ

صَبَرُواۚ

وَمَا

يُلَقّٰيهَٓا

اِلَّا

ذُوحَظٍّ

عَظ۪يمٍ

٣٥

Vemâ yulakkâhâ illâ-lleżîne saberû vemâ yulakkâhâ illâ żû hazzin ‘azîm(in)

Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.

Fussilet Sûresi 36 . Ayet

وَاِمَّا

يَنْزَغَنَّكَ

مِنَ

الشَّيْطَانِ

نَزْغٌ

فَاسْتَعِذْ

بِاللّٰهِۜ

اِنَّهُ

هُوَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

٣٦

Ve-immâ yenzeġanneke mine-şşeytâni nezġun feste’iż bi(A)llâh(i)(s) innehu huve-ssemî’u-l’alîm(u)

Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Fussilet Sûresi 37 . Ayet

وَمِنْ

اٰيَاتِهِ

الَّيْلُ

وَالنَّهَارُ

وَالشَّمْسُ

وَالْقَمَرُۜ

لَا

تَسْجُدُوا

لِلشَّمْسِ

وَلَا

لِلْقَمَرِ

وَاسْجُدُوا

لِلّٰهِ

الَّذ۪ي

خَلَقَهُنَّ

اِنْ

كُنْتُمْ

اِيَّاهُ

تَعْبُدُونَ

٣٧

Vemin âyâtihi-lleylu ve-nnehâru ve-şşemsu velkamer(u)(c) lâ tescudû lişşemsi velâ lilkameri vescudû li(A)llâhi-lleżî ḣalekahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn(e)

Gece, gündüz, güneş ve ay Allah'ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah'a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.

Fussilet Sûresi 38 . Ayet

فَاِنِ

اسْتَكْبَرُوا

فَالَّذ۪ينَ

عِنْدَ

رَبِّكَ

يُسَبِّحُونَ

لَهُ

بِالَّيْلِ

وَالنَّهَارِ

وَهُمْ

لَا

يَسْـَٔمُونَ

٣٨

Fe-ini-stekberû felleżîne ‘inde rabbike yusebbihûne lehu billeyli ve-nnehâri vehum lâ yes-emûn(e)

Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan O'nu tespih ederler.

Fussilet Sûresi 39 . Ayet

وَمِنْ

اٰيَاتِه۪ٓ

اَنَّكَ

تَرَى

الْاَرْضَ

خَاشِعَةً

فَاِذَٓا

اَنْزَلْنَا

عَلَيْهَا

الْمَٓاءَ

اهْتَزَّتْ

وَرَبَتْۜ

اِنَّ

الَّـذ۪ٓي

اَحْيَاهَا

لَمُحْـيِ

الْمَوْتٰىۜ

اِنَّهُ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

قَد۪يرٌ

٣٩

Vemin âyâtihi enneke terâ-l-arda ḣâşi’aten fe-iżâ enzelnâ ‘aleyhâ-lmâe-htezzet verabet(c) inne-lleżî ahyâhâ lemuhyî-lmevtâ(c) innehu ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

Allah'ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz o, her şeye gücü hakkıyla yetendir.

Fussilet Sûresi 40 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

يُلْحِدُونَ

ف۪ٓي

اٰيَاتِنَا

لَا يَخْفَوْنَ

عَلَيْنَاۜ

اَفَمَنْ

يُلْقٰى

فِي

النَّارِ

خَيْرٌ

اَمْ

مَنْ

يَأْت۪ٓي

اٰمِناً

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِۜ

اِعْمَلُوا

مَا

شِئْتُمْۙ

اِنَّهُ

بِمَا

تَعْمَلُونَ

بَص۪يرٌ

٤٠

İnne-lleżîne yulhidûne fî âyâtinâ lâ yaḣfevne ‘aleynâ(k) efemen yulkâ fî-nnâri ḣayrun emmen ye/tî âminen yevme-lkiyâme(ti)(c) i’melû mâ şi/tum(s) innehu bimâ ta’melûne basîr(un)

Âyetlerimiz konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz. O halde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi yapın. Şüphesiz o, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.

Fussilet Sûresi 41 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

بِالذِّكْرِ

لَمَّا

جَٓاءَهُمْۚ

وَاِنَّهُ

لَكِتَابٌ

عَز۪يزٌۙ

٤١

İnne-lleżîne keferû bi-żżikri lemmâ câehum(s) ve-innehu lekitâbun ‘azîz(un)

Kur'an kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler mutlaka cezalarını göreceklerdir. Şüphesiz o çok değerli ve sağlam bir kitaptır.

Fussilet Sûresi 42 . Ayet

لَا

يَأْت۪يهِ

الْبَاطِلُ

مِنْ

بَيْنِ

يَدَيْهِ

وَلَا

مِنْ

خَلْفِه۪ۜ

تَنْز۪يلٌ

مِنْ

حَك۪يمٍ

حَم۪يدٍ

٤٢

Lâ ye/tîhi-lbâtilu min beyni yedeyhi velâ min ḣalfih(i)(s) tenzîlun min hakîmin hamîd(in)

Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.

Fussilet Sûresi 43 . Ayet

مَا

يُقَالُ

لَكَ

اِلَّا

مَا

قَدْ

ق۪يلَ

لِلرُّسُلِ

مِنْ

قَبْلِكَۜ

اِنَّ

رَبَّكَ

لَذُو

مَغْفِرَةٍ

وَذُو

عِقَابٍ

اَل۪يمٍ

٤٣

Mâ yukâlu leke illâ mâ kad kîle lirrusuli min kablik(e)(c) inne rabbeke leżû maġfiratin ve żû ‘ikâbin elîm(in)

Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir.

Fussilet Sûresi 44 . Ayet

وَلَوْ

جَعَلْنَاهُ

قُرْاٰناً

اَعْجَمِياًّ

لَقَالُوا

لَوْلَا

فُصِّلَتْ

اٰيَاتُهُۜ

ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ

وَعَرَبِيٌّۜ

قُلْ

هُوَ

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

هُدًى

وَشِفَٓاءٌۜ

وَالَّذ۪ينَ

لَا

يُؤْمِنُونَ

ف۪ٓي

اٰذَانِهِمْ

وَقْرٌ

وَهُوَ

عَلَيْهِمْ

عَمًىۜ

اُو۬لٰٓئِكَ

يُنَادَوْنَ

مِنْ

مَكَانٍ

بَع۪يدٍ۟

٤٤

Velev ce’alnâhu kur-ânen a’cemiyyen lekâlû levlâ fussilet âyâtuh(u)(s) e-a’cemiyyun ve ’arabiy(yun)(k) kul huve lilleżîne âmenû huden ve şifâ/(un)(s) velleżîne lâ yu/minûne fî âżânihim vakrun ve huve ‘aleyhim ‘amâ(en)(c) ulâ-ike yunâdevne min mekânin ba’îd(in)

Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka, "Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi. De ki: "O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar)."

Fussilet Sûresi 45 . Ayet

وَلَقَدْ

اٰتَيْنَا

مُوسَى

الْكِتَابَ

فَاخْتُلِفَ

ف۪يهِۜ

وَلَوْلَا

كَلِمَةٌ

سَبَقَتْ

مِنْ

رَبِّكَ

لَقُضِيَ

بَيْنَهُمْۜ

وَاِنَّهُمْ

لَف۪ي

شَكٍّ

مِنْهُ

مُر۪يبٍ

٤٥

Ve lekad âteynâ mûsâ-lkitâbe faḣtulife fîh(i)(k) ve levlâ kelimetun sebekat min rabbike lekudiye beynehum(c) ve-innehum lefî şekkin minhu murîb(in)

Andolsun! Biz Mûsâ'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur'an hakkında derin bir şüphe içindedirler.

Fussilet Sûresi 46 . Ayet

مَنْ

عَمِلَ

صَالِحاً

فَلِنَفْسِه۪

وَمَنْ

اَسَٓاءَ

فَعَلَيْهَاۜ

وَمَا

رَبُّكَ

بِظَلَّامٍ

لِلْعَب۪يدِ

٤٦

Men ‘amile sâlihan felinefsih(i)(s) vemen esâe fe’aleyhâ(k) vemâ rabbuke bizallâmin lil’abîd(i)

Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.

Fussilet Sûresi 47 . Ayet

اِلَيْهِ

يُرَدُّ

عِلْمُ

السَّاعَةِۜ

وَمَا

تَخْرُجُ

مِنْ

ثَمَرَاتٍ

مِنْ

اَكْمَامِهَا

وَمَا

تَحْمِلُ

مِنْ

اُنْثٰى

وَلَا

تَضَعُ

اِلَّا

بِعِلْمِه۪ۜ

وَيَوْمَ

يُنَاد۪يهِمْ

اَيْنَ

شُرَكَٓاء۪يۙ

قَالُٓوا

اٰذَنَّاكَۙ

مَا

مِنَّا

مِنْ

شَه۪يدٍۚ

٤٧

İleyhi yuraddu ‘ilmu-ssâ’a(ti)(c) vemâ taḣrucu min śemerâtin min ekmâmihâ vemâ tahmilu min unśâ velâ teda’u illâ bi’ilmih(i)(c) ve yevme yunâdîhim eyne şurakâ-î kâlû âżennâke mâ minnâ min şehîd(in)

Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O'na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O'nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O'nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, "Nerede bana ortak koştuklarınız?" diye seslendiği gün şöyle derler: "Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok."

Fussilet Sûresi 48 . Ayet

وَضَلَّ

عَنْهُمْ

مَا

كَانُوا

يَدْعُونَ

مِنْ

قَبْلُ

وَظَنُّوا

مَا

لَهُمْ

مِنْ

مَح۪يصٍ

٤٨

Ve dalle ‘anhum mâ kânû yed’ûne min kabl(u)(s) ve zannû mâ lehum min mehîs(in)

Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.

Fussilet Sûresi 49 . Ayet

لَا

يَسْـَٔمُ

الْاِنْسَانُ

مِنْ

دُعَٓاءِ

الْخَيْرِۘ

وَاِنْ

مَسَّهُ

الشَّرُّ

فَيَؤُ۫سٌ

قَنُوطٌ

٤٩

Lâ yes-emu-l-insânu min du’â-i-lḣayri ve-in messehu-şşerru feyeûsun kanût(un)

İnsan, hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır.

Fussilet Sûresi 50 . Ayet

وَلَئِنْ

اَذَقْنَاهُ

رَحْمَةً

مِنَّا

مِنْ

بَعْدِ

ضَرَّٓاءَ

مَسَّتْهُ

لَيَقُولَنَّ

هٰذَا

ل۪يۙ

وَمَٓا

اَظُنُّ

السَّاعَةَ

قَٓائِمَةًۙ

وَلَئِنْ

رُجِعْتُ

اِلٰى

رَبّ۪ٓي

اِنَّ

ل۪ي

عِنْدَهُ

لَلْحُسْنٰىۚ

فَلَنُنَبِّئَنَّ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

بِمَا

عَمِلُواۘ

وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ

مِنْ

عَذَابٍ

غَل۪يظٍ

٥٠

Vele-in eżaknâhu rahmeten minnâ min ba’di darrâe messet-hu leyekûlenne hâżâ lî vemâ ezunnu-ssâ’ate kâ-imeten vele-in ruci’tu ilâ rabbî inne lî ‘indehu lelhusnâ(c) felenunebbi-enne-lleżîne keferû bimâ ‘amilû velenużîkannehum min ‘ażâbin ġalîz(in)

Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka "Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O'nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır" der. Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azâptan tattıracağız.

Fussilet Sûresi 51 . Ayet

وَاِذَٓا

اَنْعَمْنَا

عَلَى

الْاِنْسَانِ

اَعْرَضَ

وَنَاٰ

بِجَانِبِه۪ۚ

وَاِذَا

مَسَّهُ

الشَّرُّ

فَذُو

دُعَٓاءٍ

عَر۪يضٍ

٥١

Ve-iżâ en’amnâ ‘alâ-l-insâni a’rada ve neâ bicânibihi ve-iżâ messehu-şşerru feżû du’â-in ‘arîd(in)

İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur.

Fussilet Sûresi 52 . Ayet

قُلْ

اَرَاَيْتُمْ

اِنْ

كَانَ

مِنْ

عِنْدِ

اللّٰهِ

ثُمَّ

كَفَرْتُمْ

بِه۪

مَنْ

اَضَلُّ

مِمَّنْ

هُوَ

ف۪ي

شِقَاقٍ

بَع۪يدٍ

٥٢

Kul eraeytum in kâne min ‘indi(A)llâhi śümme kefertum bihi men edallu mimmen huve fî şikâkin ba’îd(in)

De ki: "Ne dersiniz? Eğer o (Kur'an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?"

Fussilet Sûresi 53 . Ayet

سَنُر۪يهِمْ

اٰيَاتِنَا

فِي

الْاٰفَاقِ

وَف۪ٓي

اَنْفُسِهِمْ

حَتّٰى

يَتَبَـيَّنَ

لَهُمْ

اَنَّهُ

الْحَقُّۜ

اَوَلَمْ

يَكْفِ

بِرَبِّكَ

اَنَّهُ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

شَه۪يدٌ

٥٣

Senurîhim âyâtinâ fî-l-âfâki vefî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehu-lhakk(u)(k) eve lem yekfi birabbike ennehu ‘alâ kulli şey-in şehîd(un)

Varlığımızın delillerini, (kainattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur'an'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?

Fussilet Sûresi 54 . Ayet

اَلَٓا اِنَّهُمْ

ف۪ي

مِرْيَةٍ

مِنْ

لِقَٓاءِ

رَبِّهِمْۜ

اَلَٓا

اِنَّهُ

بِكُلِّ

شَيْءٍ

مُح۪يطٌ

٥٤

Elâ innehum fî miryetin min likâ-i rabbihim(k) elâ innehu bikulli şey-in muhît(un)

İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır.