وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اَبٰى
وَاسْتَكْبَرَ
وَكَانَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٣٤
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
وَلَقَدْ
اٰتَيْنَا
مُوسَى
الْكِتَابَ
وَقَفَّيْنَا
مِنْ
بَعْدِه۪
بِالرُّسُلِ
وَاٰتَيْنَا
ع۪يسَى
ابْنَ
مَرْيَمَ
الْبَيِّنَاتِ
وَاَيَّدْنَاهُ
بِرُوحِ
الْقُدُسِۜ
اَفَكُلَّمَا
جَٓاءَكُمْ
رَسُولٌ
بِمَا
لَا
تَهْوٰٓى
اَنْفُسُكُمُ
اسْتَكْبَرْتُمْۚ
فَفَر۪يقاً
كَذَّبْتُمْۘ
وَفَر۪يقاً
تَقْتُلُونَ
٨٧
Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?
وَاِذَا
ق۪يلَ
لَهُ
اتَّقِ
اللّٰهَ
اَخَذَتْهُ
الْعِزَّةُ
بِالْاِثْمِ
فَحَسْبُهُ
جَهَنَّمُۜ
وَلَبِئْسَ
الْمِهَادُ
٢٠٦
Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!
وَاعْبُدُوا
اللّٰهَ
وَلَا
تُشْرِكُوا
بِه۪
شَيْـٔاً
وَبِالْوَالِدَيْنِ
اِحْسَاناً
وَبِذِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَالْجَارِ
ذِي
الْقُرْبٰى
وَالْجَارِ
الْجُنُبِ
وَالصَّاحِبِ
بِالْجَنْبِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۙ
وَمَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
مَنْ
كَانَ
مُخْتَالاً
فَخُوراًۙ
٣٦
Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.
وَمَاذَا
عَلَيْهِمْ
لَوْ
اٰمَنُوا
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَاَنْفَقُوا
مِمَّا
رَزَقَهُمُ
اللّٰهُۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
بِهِمْ
عَل۪يماً
٣٩
Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasalardı, kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir.
لَنْ
يَسْتَنْكِفَ
الْمَس۪يحُ
اَنْ
يَكُونَ
عَبْداً
لِلّٰهِ
وَلَا
الْمَلٰٓئِكَةُ
الْمُقَرَّبُونَۜ
وَمَنْ
يَسْتَنْكِفْ
عَنْ
عِبَادَتِه۪
وَيَسْتَكْبِرْ
فَسَيَحْشُرُهُمْ
اِلَيْهِ
جَم۪يعاً
١٧٢
فَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
فَيُوَفّ۪يهِمْ
اُجُورَهُمْ
وَيَز۪يدُهُمْ
مِنْ
فَضْلِه۪ۚ
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اسْتَنْكَفُوا
وَاسْتَكْبَرُوا
فَيُعَذِّبُهُمْ
عَذَاباً
اَل۪يماًۙ
وَلَا
يَجِدُونَ
لَهُمْ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
وَلِياًّ
وَلَا
نَص۪يراً
١٧٣
Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah’a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. İman edip salih ameller işleyenlere gelince, (Allah) onların mükâfatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha da fazlasını verecektir. Allah’a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; (Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır ve onlar kendilerine Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardır.
لَتَجِدَنَّ
اَشَدَّ
النَّاسِ
عَدَاوَةً
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
الْيَهُودَ
وَالَّذ۪ينَ
اَشْرَكُواۚ
وَلَتَجِدَنَّ
اَقْرَبَهُمْ
مَوَدَّةً
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
الَّذ۪ينَ
قَالُٓوا
اِنَّا
نَصَارٰىۜ
ذٰلِكَ
بِاَنَّ
مِنْهُمْ
قِسّ۪يس۪ينَ
وَرُهْبَاناً
وَاَنَّهُمْ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
٨٢
(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
قَالَ
اُو۫حِيَ
اِلَيَّ
وَلَمْ
يُوحَ
اِلَيْهِ
شَيْءٌ
وَمَنْ
قَالَ
سَاُنْزِلُ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
ف۪ي
غَمَرَاتِ
الْمَوْتِ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَاسِطُٓوا
اَيْد۪يهِمْۚ
اَخْرِجُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
اَلْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ
الْهُونِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
غَيْرَ
الْحَقِّ
وَكُنْتُمْ
عَنْ
اٰيَاتِه۪
تَسْتَكْبِرُونَ
٩٣
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!
قَالَ
فَاهْبِطْ
مِنْهَا
فَمَا
يَكُونُ
لَكَ
اَنْ
تَتَكَبَّرَ
ف۪يهَا
فَاخْرُجْ
اِنَّكَ
مِنَ
الصَّاغِر۪ينَ
١٣
Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاسْتَكْبَرُوا
عَنْهَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٣٦
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاسْتَكْبَرُوا
عَنْهَا
لَا
تُفَتَّحُ
لَهُمْ
اَبْوَابُ
السَّمَٓاءِ
وَلَا يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
حَتّٰى
يَلِجَ
الْجَمَلُ
ف۪ي
سَمِّ
الْخِيَاطِۜ
وَكَذٰلِكَ
نَجْزِي
الْمُجْرِم۪ينَ
٤٠
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْاَعْرَافِ
رِجَالاً
يَعْرِفُونَهُمْ
بِس۪يمٰيهُمْ
قَالُوا
مَٓا
اَغْنٰى
عَنْكُمْ
جَمْعُكُمْ
وَمَا
كُنْتُمْ
تَسْتَكْبِرُونَ
٤٨
A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!”
قَالَ
الْمَلَأُ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
مِنْ
قَوْمِه۪
لِلَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُوا
لِمَنْ
اٰمَنَ
مِنْهُمْ
اَتَعْلَمُونَ
اَنَّ
صَالِحاً
مُرْسَلٌ
مِنْ
رَبِّه۪ۜ
قَالُٓوا
اِنَّا
بِمَٓا
اُرْسِلَ
بِه۪
مُؤْمِنُونَ
٧٥
قَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُٓوا
اِنَّا
بِالَّـذ۪ٓي
اٰمَنْتُمْ
بِه۪
كَافِرُونَ
٧٦
Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” dediler. Onlar da, “Biz şüphesiz onunla gönderilene inananlarız” dediler. Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkâr edenleriz” dediler.
فَتَوَلّٰى
عَنْهُمْ
وَقَالَ
يَا
قَوْمِ
لَقَدْ
اَبْلَغْتُكُمْ
رِسَالَةَ
رَبّ۪ي
وَنَصَحْتُ
لَـكُمْ
وَلٰكِنْ
لَا
تُحِبُّونَ
النَّاصِح۪ينَ
٧٩
Artık, Salih onlardan yüz çevirdi ve “Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz” dedi.
قَالَ
الْمَلَأُ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
مِنْ
قَوْمِه۪
لَنُخْرِجَنَّكَ
يَا
شُعَيْبُ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مَعَكَ
مِنْ
قَرْيَتِنَٓا
اَوْ
لَتَعُودُنَّ
ف۪ي
مِلَّتِنَاۜ
قَالَ
اَوَلَوْ
كُنَّا
كَارِه۪ينَ
٨٨
Şu’ayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu’ayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.” Şu’ayb, “İstemesek de mi?” dedi.
وَقَالُوا
مَهْمَا
تَأْتِنَا
بِه۪
مِنْ
اٰيَةٍ
لِتَسْحَرَنَا
بِهَاۙ
فَمَا
نَحْنُ
لَكَ
بِمُؤْمِن۪ينَ
١٣٢
فَاَرْسَلْنَا
عَلَيْهِمُ
الطُّوفَانَ
وَالْجَرَادَ
وَالْقُمَّلَ
وَالضَّفَادِعَ
وَالدَّمَ
اٰيَاتٍ
مُفَصَّلَاتٍ
فَاسْتَكْبَرُوا
وَكَانُوا
قَوْماً
مُجْرِم۪ينَ
١٣٣
Dediler ki: “Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.” Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.
سَاَصْرِفُ
عَنْ
اٰيَاتِيَ
الَّذ۪ينَ
يَتَكَبَّرُونَ
فِي
الْاَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّۜ
وَاِنْ
يَرَوْا
كُلَّ
اٰيَةٍ
لَا يُؤْمِنُوا
بِهَاۚ
وَاِنْ
يَرَوْا
سَب۪يلَ
الرُّشْدِ
لَا
يَتَّخِذُوهُ
سَب۪يلاًۚ
وَاِنْ
يَرَوْا
سَب۪يلَ
الْغَيِّ
يَتَّخِذُوهُ
سَب۪يلاًۜ
ذٰلِكَ
بِاَنَّهُمْ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَكَانُوا
عَنْهَا
غَافِل۪ينَ
١٤٦
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
عِنْدَ
رَبِّكَ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
عَنْ
عِبَادَتِه۪
وَيُسَبِّحُونَهُ
وَلَهُ
يَسْجُدُونَ
٢٠٦
Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
لَقَدْ
نَصَرَكُمُ
اللّٰهُ
ف۪ي
مَوَاطِنَ
كَث۪يرَةٍۙ
وَيَوْمَ
حُنَيْنٍۙ
اِذْ
اَعْجَبَتْكُمْ
كَـثْرَتُكُمْ
فَلَمْ
تُغْنِ
عَنْكُمْ
شَيْـٔاً
وَضَاقَتْ
عَلَيْكُمُ
الْاَرْضُ
بِمَا
رَحُبَتْ
ثُمَّ
وَلَّيْتُمْ
مُدْبِر۪ينَۚ
٢٥
ثُمَّ
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
سَك۪ينَتَهُ
عَلٰى
رَسُولِه۪
وَعَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَاَنْزَلَ
جُنُوداً
لَمْ
تَرَوْهَا
وَعَذَّبَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُواۜ
وَذٰلِكَ
جَزَٓاءُ
الْكَافِر۪ينَ
٢٦
Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, Resûlü ile mü’minler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi. Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır.
ثُمَّ
بَعَثْنَا
مِنْ
بَعْدِهِمْ
مُوسٰى
وَهٰرُونَ
اِلٰى
فِرْعَوْنَ
وَمَلَا۬ئِه۪
بِاٰيَاتِنَا
فَاسْتَكْبَرُوا
وَكَانُوا
قَوْماً
مُجْرِم۪ينَ
٧٥
Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.
وَبَرَزُوا
لِلّٰهِ
جَم۪يعاً
فَقَالَ
الضُّعَفٰٓؤُ۬ا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْـبَرُٓوا
اِنَّا
كُنَّا
لَكُمْ
تَبَعاً
فَهَلْ
اَنْتُمْ
مُغْنُونَ
عَنَّا
مِنْ
عَذَابِ
اللّٰهِ
مِنْ
شَيْءٍۜ
قَالُوا
لَوْ
هَدٰينَا
اللّٰهُ
لَهَدَيْنَاكُمْۜ
سَوَٓاءٌ
عَلَيْنَٓا
اَجَزِعْنَٓا
اَمْ
صَبَرْنَا
مَا
لَنَا
مِنْ
مَح۪يصٍ۟
٢١
İnsanların hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az bir şey olsun, Allah’ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” Onlar da, “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur” derler.
اِلٰهُكُمْ
اِلٰهٌ
وَاحِدٌۚ
فَالَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
بِالْاٰخِرَةِ
قُلُوبُهُمْ
مُنْكِرَةٌ
وَهُمْ
مُسْتَكْبِرُونَ
٢٢
لَا
جَرَمَ
اَنَّ
اللّٰهَ
يَعْلَمُ
مَا
يُسِرُّونَ
وَمَا
يُعْلِنُونَۜ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الْمُسْتَكْبِر۪ينَ
٢٣
Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar. Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.
فَادْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
فَلَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٢٩
“Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”
اَوْ
يَأْخُذَهُمْ
ف۪ي
تَقَلُّبِهِمْ
فَمَا
هُمْ
بِمُعْجِز۪ينَۙ
٤٦
Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah’ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Onlar, Allah’ı âciz bırakacak değillerdir.
وَلَا
تَمْشِ
فِي
الْاَرْضِ
مَرَحاًۚ
اِنَّكَ
لَنْ
تَخْرِقَ
الْاَرْضَ
وَلَنْ
تَبْلُغَ
الْجِبَالَ
طُولاً
٣٧
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.
وَلَوْلَٓا
اِذْ
دَخَلْتَ
جَنَّتَكَ
قُلْتَ
مَا
شَٓاءَ
اللّٰهُۙ
لَا
قُوَّةَ
اِلَّا
بِاللّٰهِۚ
اِنْ
تَرَنِ
اَنَا۬
اَقَلَّ
مِنْكَ
مَالاً
وَوَلَداًۚ
٣٩
فَعَسٰى
رَبّ۪ٓي
اَنْ
يُؤْتِيَنِ
خَيْراً
مِنْ
جَنَّتِكَ
وَيُرْسِلَ
عَلَيْهَا
حُسْبَاناً
مِنَ
السَّمَٓاءِ
فَتُصْبِحَ
صَع۪يداً
زَلَقاًۙ
٤٠
39,40. “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.”
وَلَهُ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
وَمَنْ
عِنْدَهُ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
عَنْ
عِبَادَتِه۪
وَلَا
يَسْتَحْسِرُونَۚ
١٩
Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.
اِلٰى
فِرْعَوْنَ
وَمَلَا۬ئِه۪
فَاسْتَكْـبَرُوا
وَكَانُوا
قَوْماً
عَال۪ينَۚ
٤٦
45,46. Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.
مُسْتَكْبِر۪ينَ
بِه۪ۗ
سَامِراً
تَهْجُرُونَ
٦٧
66,67. Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
جَٓاؤُ۫
بِالْاِفْكِ
عُصْبَةٌ
مِنْكُمْۜ
لَا
تَحْسَبُوهُ
شَراًّ
لَكُمْۜ
بَلْ
هُوَ
خَيْرٌ
لَكُمْۜ
لِكُلِّ
امْرِئٍ
مِنْهُمْ
مَا
اكْتَسَبَ
مِنَ
الْاِثْمِۚ
وَالَّذ۪ي
تَوَلّٰى
كِبْرَهُ
مِنْهُمْ
لَهُ
عَذَابٌ
عَظ۪يمٌ
١١
O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
لَا
يَرْجُونَ
لِقَٓاءَنَا
لَوْلَٓا
اُنْزِلَ
عَلَيْنَا
الْمَلٰٓئِكَةُ
اَوْ
نَرٰى
رَبَّـنَاۜ
لَقَدِ
اسْتَكْبَرُوا
ف۪ٓي
اَنْفُسِهِمْ
وَعَتَوْ
عُتُواًّ
كَب۪يراً
٢١
Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler.
وَاسْتَكْبَرَ
هُوَ
وَجُنُودُهُ
فِي
الْاَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّ
وَظَنُّٓوا
اَنَّهُمْ
اِلَيْنَا
لَا
يُرْجَعُونَ
٣٩
O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
تِلْكَ
الدَّارُ
الْاٰخِرَةُ
نَجْعَلُهَا
لِلَّذ۪ينَ
لَا
يُر۪يدُونَ
عُلُواًّ
فِي
الْاَرْضِ
وَلَا
فَسَاداًۜ
وَالْعَاقِبَةُ
لِلْمُتَّق۪ينَ
٨٣
İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.
وَقَارُونَ
وَفِرْعَوْنَ
وَهَامَانَ
وَلَقَدْ
جَٓاءَهُمْ
مُوسٰى
بِالْبَيِّنَاتِ
فَاسْتَكْبَرُوا
فِي
الْاَرْضِ
وَمَا
كَانُوا
سَابِق۪ينَۚ
٣٩
Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı.
وَاِذَا
تُتْلٰى
عَلَيْهِ
اٰيَاتُنَا
وَلّٰى
مُسْتَكْبِراً
كَاَنْ
لَمْ
يَسْمَعْهَا
كَاَنَّ
ف۪ٓي
اُذُنَيْهِ
وَقْراًۚ
فَبَشِّرْهُ
بِعَذَابٍ
اَل۪يمٍ
٧
Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner. Ona, elem dolu bir azabı müjdele.
وَلَا
تُصَعِّرْ
خَدَّكَ
لِلنَّاسِ
وَلَا
تَمْشِ
فِي
الْاَرْضِ
مَرَحاًۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
كُلَّ
مُخْتَالٍ
فَخُورٍۚ
١٨
“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”
اِنَّمَا
يُؤْمِنُ
بِاٰيَاتِنَا
الَّذ۪ينَ
اِذَا
ذُكِّرُوا
بِهَا
خَرُّوا
سُجَّداً
وَسَبَّحُوا
بِحَمْدِ
رَبِّهِمْ
وَهُمْ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
١٥
Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَنْ
نُؤْمِنَ
بِهٰذَا
الْقُرْاٰنِ
وَلَا
بِالَّذ۪ي
بَيْنَ
يَدَيْهِۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
مَوْقُوفُونَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۚ
يَرْجِعُ
بَعْضُهُمْ
اِلٰى
بَعْضٍۨ
الْقَوْلَۚ
يَقُولُ
الَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
لَوْلَٓا
اَنْتُمْ
لَكُنَّا
مُؤْمِن۪ينَ
٣١
قَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُٓوا
اَنَحْنُ
صَدَدْنَاكُمْ
عَنِ
الْهُدٰى
بَعْدَ
اِذْ
جَٓاءَكُمْ
بَلْ
كُنْتُمْ
مُجْرِم۪ينَ
٣٢
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
بَلْ
مَكْرُ
الَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
اِذْ
تَأْمُرُونَـنَٓا
اَنْ
نَكْفُرَ
بِاللّٰهِ
وَنَجْعَلَ
لَهُٓ
اَنْدَاداًۜ
وَاَسَرُّوا
النَّدَامَةَ
لَمَّا
رَاَوُا
الْعَذَابَۜ
وَجَعَلْنَا
الْاَغْلَالَ
ف۪ٓي
اَعْنَاقِ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُواۜ
هَلْ
يُجْزَوْنَ
اِلَّا
مَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
٣٣
İnkâr edenler, “Biz bu Kur’an’a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız” dediler. Zalimler, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Siz olmasaydınız, biz mutlaka iman eden kimseler olurduk” derler. Büyüklük taslayanlar, zayıf ve güçsüz görülenlere, “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz” derler. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Hayır, bizi hidayetten saptıran gece ve gündüz kurduğunuz tuzaklardır. Çünkü siz bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eşler koşmamızı emrediyordunuz” derler. Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. Biz de inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.
اِسْتِكْبَاراً
فِي
الْاَرْضِ
وَمَكْرَ
السَّيِّئِۜ
وَلَا
يَح۪يقُ
الْمَكْرُ
السَّيِّئُ
اِلَّا
بِاَهْلِه۪ۜ
فَهَلْ
يَنْظُرُونَ
اِلَّا
سُنَّتَ
الْاَوَّل۪ينَۚ
فَلَنْ
تَجِدَ
لِسُنَّتِ
اللّٰهِ
تَبْد۪يلاًۚ
وَلَنْ
تَجِدَ
لِسُنَّتِ
اللّٰهِ
تَحْو۪يلاً
٤٣
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.
اِنَّا
كَذٰلِكَ
نَفْعَلُ
بِالْمُجْرِم۪ينَ
٣٤
اِنَّهُمْ
كَانُٓوا
اِذَا
ق۪يلَ
لَهُمْ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
اللّٰهُ
يَسْتَكْبِرُونَۙ
٣٥
İşte biz suçlulara böyle yaparız. Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اِسْتَكْـبَرَ
وَكَانَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٧٤
قَالَ
يَٓا
اِبْل۪يسُ
مَا
مَنَعَكَ
اَنْ
تَسْجُدَ
لِمَا
خَلَقْتُ
بِيَدَيَّۜ
اَسْتَكْـبَرْتَ
اَمْ
كُنْتَ
مِنَ
الْعَال۪ينَ
٧٥
Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi.
اَنْ
تَقُولَ
نَفْسٌ
يَا
حَسْرَتٰى
عَلٰى
مَا
فَرَّطْتُ
ف۪ي
جَنْبِ
اللّٰهِ
وَاِنْ
كُنْتُ
لَمِنَ
السَّاخِر۪ينَۙ
٥٦
55,56. Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, “Allah’ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay hâlime! Gerçekten ben alay edenlerden idim” demesin.
بَلٰى
قَدْ
جَٓاءَتْكَ
اٰيَات۪ي
فَكَذَّبْتَ
بِهَا
وَاسْتَكْبَرْتَ
وَكُنْتَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٥٩
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
تَرَى
الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا
عَلَى
اللّٰهِ
وُجُوهُهُمْ
مُسْوَدَّةٌۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
٦٠
(Allah, şöyle diyecek:) “Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.” Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!?
اَللّٰهُ
خَالِقُ
كُلِّ
شَيْءٍۘ
وَهُوَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
وَك۪يلٌ
٦٢
Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.
ق۪يلَ
ادْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۚ
فَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٧٢
Onlara şöyle denir: “İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!”
وَقَالَ
مُوسٰٓى
اِنّ۪ي
عُذْتُ
بِرَبّ۪ي
وَرَبِّكُمْ
مِنْ
كُلِّ
مُتَكَبِّرٍ
لَا
يُؤْمِنُ
بِيَوْمِ
الْحِسَابِ۟
٢٧
Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi.
اَلَّذ۪ينَ
يُجَادِلُونَ
ف۪ٓي
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
بِغَيْرِ
سُلْطَانٍ
اَتٰيهُمْۜ
كَبُرَ
مَقْتاً
عِنْدَ
اللّٰهِ
وَعِنْدَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُواۜ
كَذٰلِكَ
يَطْبَعُ
اللّٰهُ
عَلٰى
كُلِّ
قَلْبِ
مُتَكَبِّرٍ
جَبَّارٍ
٣٥
Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
وَاِذْ
يَتَحَٓاجُّونَ
فِي
النَّارِ
فَيَقُولُ
الضُّعَفٰٓؤُ۬ا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْـبَرُٓوا
اِنَّا
كُنَّا
لَكُمْ
تَبَعاً
فَهَلْ
اَنْتُمْ
مُغْنُونَ
عَنَّا
نَص۪يباً
مِنَ
النَّارِ
٤٧
قَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُٓوا
اِنَّا
كُلٌّ
ف۪يهَٓا
اِنَّ
اللّٰهَ
قَدْ
حَكَمَ
بَيْنَ
الْعِبَادِ
٤٨
Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara, “Biz size uymuş kimselerdik. Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” derler. Büyüklük taslayanlar ise şöyle derler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında (böyle) hüküm vermiştir.”
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يُجَادِلُونَ
ف۪ٓي
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
بِغَيْرِ
سُلْطَانٍ
اَتٰيهُمْۙ
اِنْ
ف۪ي
صُدُورِهِمْ
اِلَّا
كِبْرٌ
مَا
هُمْ
بِبَالِغ۪يهِۚ
فَاسْتَعِذْ
بِاللّٰهِۜ
اِنَّهُ
هُوَ
السَّم۪يعُ
الْبَص۪يرُ
٥٦
Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
وَقَالَ
رَبُّكُمُ
ادْعُون۪ٓي
اَسْتَجِبْ
لَكُمْۜ
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَسْتَكْبِرُونَ
عَنْ
عِبَادَت۪ي
سَيَدْخُلُونَ
جَهَنَّمَ
دَاخِر۪ينَ۟
٦٠
Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
يُجَادِلُونَ
ف۪ٓي
اٰيَاتِ
اللّٰهِۜ
اَنّٰى
يُصْرَفُونَۚۛ
٦٩
Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?
اُدْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۚ
فَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٧٦
Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir).
فَاَمَّا
عَادٌ
فَاسْتَكْبَرُوا
فِي
الْاَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّ
وَقَالُوا
مَنْ
اَشَدُّ
مِنَّا
قُوَّةًۜ
اَوَلَمْ
يَرَوْا
اَنَّ
اللّٰهَ
الَّذ۪ي
خَلَقَهُمْ
هُوَ
اَشَدُّ
مِنْهُمْ
قُوَّةًۜ
وَكَانُوا
بِاٰيَاتِنَا
يَجْحَدُونَ
١٥
Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.
فَاِنِ
اسْتَكْبَرُوا
فَالَّذ۪ينَ
عِنْدَ
رَبِّكَ
يُسَبِّحُونَ
لَهُ
بِالَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَهُمْ
لَا
يَسْـَٔمُونَ
٣٨
Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan O’nu tespih ederler.
يَسْمَعُ
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
تُتْلٰى
عَلَيْهِ
ثُمَّ
يُصِرُّ
مُسْتَكْبِراً
كَاَنْ
لَمْ
يَسْمَعْهَاۚ
فَبَشِّرْهُ
بِعَذَابٍ
اَل۪يمٍ
٨
Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele!
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا۠
اَفَلَمْ
تَكُنْ
اٰيَات۪ي
تُتْلٰى
عَلَيْكُمْ
فَاسْتَكْـبَرْتُمْ
وَكُنْتُمْ
قَوْماً
مُجْرِم۪ينَ
٣١
İnkâr edenlere gelince, onlara şöyle denir: “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?”
ذٰلِكُمْ
بِاَنَّكُمُ
اتَّخَذْتُمْ
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
هُزُواً
وَغَرَّتْكُمُ
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَاۚ
فَالْيَوْمَ
لَا
يُخْرَجُونَ
مِنْهَا
وَلَا
هُمْ
يُسْتَعْتَبُونَ
٣٥
“Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır.” Artık bugün ateşten çıkarılmazlar ve Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilmez.
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
اِنْ
كَانَ
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِ
وَكَفَرْتُمْ
بِه۪
وَشَهِدَ
شَاهِدٌ
مِنْ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
عَلٰى
مِثْلِه۪
فَاٰمَنَ
وَاسْتَكْـبَرْتُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ۟
١٠
De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
وَيَوْمَ
يُعْرَضُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
عَلَى
النَّارِۜ
اَذْهَبْتُمْ
طَيِّبَاتِكُمْ
ف۪ي
حَيَاتِكُمُ
الدُّنْيَا
وَاسْتَمْتَعْتُمْ
بِهَاۚ
فَالْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ
الْهُونِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَسْتَكْبِرُونَ
فِي
الْاَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّ
وَبِمَا
كُنْتُمْ
تَفْسُقُونَ۟
٢٠
İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.”
لِكَيْلَا
تَأْسَوْا
عَلٰى
مَا
فَاتَكُمْ
وَلَا
تَفْرَحُوا
بِمَٓا
اٰتٰيكُمْۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يُحِبُّ
كُلَّ
مُخْتَالٍ
فَخُورٍۙ
٢٣
Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.
وَاِذَا
ق۪يلَ
لَهُمْ
تَعَالَوْا
يَسْتَغْفِرْ
لَكُمْ
رَسُولُ
اللّٰهِ
لَـوَّوْا
رُؤُ۫سَهُمْ
وَرَاَيْتَهُمْ
يَصُدُّونَ
وَهُمْ
مُسْتَكْبِرُونَ
٥
O münafıklara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
وَاِنّ۪ي
كُلَّمَا
دَعَوْتُهُمْ
لِتَغْفِرَ
لَهُمْ
جَعَلُٓوا
اَصَابِعَهُمْ
ف۪ٓي
اٰذَانِهِمْ
وَاسْتَغْشَوْا
ثِيَابَهُمْ
وَاَصَرُّوا
وَاسْتَكْبَرُوا
اسْتِكْبَاراًۚ
٧
“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”