الْعَنْكَبُوتِ

Ankebût Suresi

Ankebût Suresi 1 . Ayet

الٓمٓ

۠

١

Elif-Lâm-Mîm

Elif Lâm Mîm.

Ankebût Suresi 2 . Ayet

اَحَسِبَ

النَّاسُ

اَنْ

يُتْرَكُٓوا

اَنْ

يَقُولُٓوا

اٰمَنَّا

وَهُمْ

لَا يُفْتَنُونَ

٢

Ehasibe-nnâsu en yutrakû en yekûlû âmennâ vehum lâ yuftenûn(e)

İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.

Ankebût Suresi 3 . Ayet

وَلَقَدْ

فَتَنَّا

الَّذ۪ينَ

مِنْ

قَبْلِهِمْ

فَلَيَعْلَمَنَّ

اللّٰهُ

الَّذ۪ينَ

صَدَقُوا

وَلَيَعْلَمَنَّ

الْكَاذِب۪ينَ

٣

Velekad fetennâ-lleżîne min kablihim(s) feleya’lemenna(A)llâhu-lleżîne sadekû veleya’lemenne-lkâżibîn(e)

Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.

Ankebût Suresi 4 . Ayet

اَمْ

حَسِبَ

الَّذ۪ينَ

يَعْمَلُونَ

السَّيِّـَٔاتِ

اَنْ

يَسْبِقُونَاۜ

سَٓاءَ

مَا

يَحْكُمُونَ

٤

Em hasibe-lleżîne ya’melûne-sseyyi-âti en yesbikûnâ(c) sâe mâ yahkumûn(e)

Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!

Ankebût Suresi 5 . Ayet

مَنْ

كَانَ

يَرْجُوا

لِقَٓاءَ

اللّٰهِ

فَاِنَّ

اَجَلَ

اللّٰهِ

لَاٰتٍۜ

وَهُوَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

٥

Men kâne yercû likâa(A)llâhi fe-inne ecela(A)llâhi leât(in)(c) vehuve-ssemî’u-l’alîm(u)

Her kim Allah'a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Ankebût Suresi 6 . Ayet

وَمَنْ

جَاهَدَ

فَاِنَّمَا

يُجَاهِدُ

لِنَفْسِه۪ۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

لَغَنِيٌّ

عَنِ

الْعَالَم۪ينَ

٦

Vemen câhede fe-innemâ yucâhidu linefsih(i)(c) inna(A)llâhe leġaniyyun ‘ani-l’âlemîn(e)

Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah âlemlere muhtaç değildir.

Ankebût Suresi 7 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

لَنُكَفِّرَنَّ

عَنْهُمْ

سَيِّـَٔاتِهِمْ

وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ

اَحْسَنَ

الَّذ۪ي

كَانُوا

يَعْمَلُونَ

٧

Velleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti lenukeffiranne ‘anhum seyyi-âtihim velenecziyennehum ahsene-lleżî kânû ya’melûn(e)

İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.

Ankebût Suresi 8 . Ayet

وَوَصَّيْنَا

الْاِنْسَانَ

بِوَالِدَيْهِ

حُسْناًۜ

وَاِنْ

جَاهَدَاكَ

لِتُشْرِكَ

ب۪ي

مَا

لَيْسَ

لَكَ

بِه۪

عِلْمٌ

فَلَا

تُطِعْهُمَاۜ

اِلَيَّ

مَرْجِعُكُمْ

فَاُنَبِّئُكُمْ

بِمَا

كُنْتُمْ

تَعْمَلُونَ

٨

Vevassaynâ-l-insâne bivâlideyhi husnâ(en)(s) ve-in câhedâke lituşrike bî mâ leyse leke bihi ‘ilmun felâ tuti’humâ(c) ileyye merci’ukum feunebbi-ukum bimâ kuntum ta’melûn(e)

Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.

Ankebût Suresi 9 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

لَنُدْخِلَنَّهُمْ

فِي

الصَّالِح۪ينَ

٩

Velleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti lenudḣilennehum fî-ssâlihîn(e)

İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız.

Ankebût Suresi 10 . Ayet

وَمِنَ

النَّاسِ

مَنْ

يَقُولُ

اٰمَنَّا

بِاللّٰهِ

فَاِذَٓا

اُو۫ذِيَ

فِي

اللّٰهِ

جَعَلَ

فِتْنَةَ

النَّاسِ

كَعَذَابِ

اللّٰهِۜ

وَلَئِنْ

جَٓاءَ

نَصْرٌ

مِنْ

رَبِّكَ

لَيَقُولُنَّ

اِنَّا

كُنَّا

مَعَكُمْۜ

اَوَلَيْسَ

اللّٰهُ

بِاَعْلَمَ

بِمَا

ف۪ي

صُدُورِ

الْعَالَم۪ينَ

١٠

Vemine-nnâsi men yekûlu âmennâ bi(A)llâhi fe-iżâ ûżiye fi(A)llâhi ce’ale fitnete-nnâsi ke’ażâbi(A)llâhi vele-in câe nasrun min rabbike leyekûlunne innâ kunnâ me’akum(c) eve leysa(A)llâhu bi-a’leme bimâ fî sudûri-l’âlemîn(e)

İnsanlardan öyleleri vardır ki, "Allah'a inandık" derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, "Biz de sizinle beraberdik" derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?

Ankebût Suresi 11 . Ayet

وَلَيَعْلَمَنَّ

اللّٰهُ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَلَيَعْلَمَنَّ

الْمُنَافِق۪ينَ

١١

Veleya’lemenna(A)llâhu-lleżîne âmenû veleya’lemenne-lmunâfikîn(e)

Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir.

Ankebût Suresi 12 . Ayet

وَقَالَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

اتَّبِعُوا

سَب۪يلَنَا

وَلْنَحْمِلْ

خَطَايَاكُمْۜ

وَمَا

هُمْ

بِحَامِل۪ينَ

مِنْ

خَطَايَاهُمْ

مِنْ

شَيْءٍۜ

اِنَّهُمْ

لَكَاذِبُونَ

١٢

Vekâle-lleżîne keferû lilleżîne âmenû-ttebi’û sebîlenâ velnahmil ḣatâyâkum vemâ hum bihâmilîne min ḣatâyâhum min şey-/(in)(s) innehum lekâżibûn(e)

İnkar edenler iman edenlere, "Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim" derler. Halbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.

Ankebût Suresi 13 . Ayet

وَلَيَحْمِلُنَّ

اَثْقَالَهُمْ

وَاَثْقَالاً

مَعَ

اَثْقَالِهِمْۘ

وَلَيُسْـَٔلُنَّ

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِ

عَمَّا

كَانُوا

يَفْتَرُونَ۟

١٣

Veleyahmilunne eśkâlehum veeśkâlen me’a eśkâlihim(s) veleyus-elunne yevme-lkiyâmeti ‘ammâ kânû yefterûn(e)

Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.

Ankebût Suresi 14 . Ayet

وَلَقَدْ

اَرْسَلْنَا

نُوحاً

اِلٰى

قَوْمِه۪

فَلَبِثَ

ف۪يهِمْ

اَلْفَ

سَنَةٍ

اِلَّا

خَمْس۪ينَ

عَاماًۜ

فَاَخَذَهُمُ

الطُّوفَانُ

وَهُمْ

ظَالِمُونَ

١٤

Velekad erselnâ nûhan ilâ kavmihi felebiśe fîhim elfe senetin illâ ḣamsîne ‘âmen feeḣażehumu-ttûfânu vehum zâlimûn(e)

Andolsun, biz Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.

Ankebût Suresi 15 . Ayet

فَاَنْجَيْنَاهُ

وَاَصْحَابَ

السَّف۪ينَةِ

وَجَعَلْنَاهَٓا

اٰيَةً

لِلْعَالَم۪ينَ

١٥

Feenceynâhu veashâbe-ssefîneti vece’alnâhâ âyeten lil’âlemîn(e)

Biz de onu (Nûh'u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.

Ankebût Suresi 16 . Ayet

وَاِبْرٰه۪يمَ

اِذْ

قَالَ

لِقَوْمِهِ

اعْبُدُوا

اللّٰهَ

وَاتَّقُوهُۜ

ذٰلِكُمْ

خَيْرٌ

لَكُمْ

اِنْ

كُنْتُمْ

تَعْلَمُونَ

١٦

Ve-ibrâhîme iżkâle likavmihi-’budû(A)llâhe vettekûh(u)(s) żâlikum ḣayrun lekum in kuntum ta’lemûn(e)

İbrahim'i de peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: "Allah'a kulluk edin, O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır."

Ankebût Suresi 17 . Ayet

اِنَّمَا

تَعْبُدُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

اَوْثَاناً

وَتَخْلُقُونَ

اِفْكاًۜ

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

تَعْبُدُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

لَا

يَمْلِكُونَ

لَكُمْ

رِزْقاً

فَابْتَغُوا

عِنْدَ

اللّٰهِ

الرِّزْقَ

وَاعْبُدُوهُ

وَاشْكُرُوا

لَهُۜ

اِلَيْهِ

تُرْجَعُونَ

١٧

İnnemâ ta’budûne min dûni(A)llâhi evśânen vetaḣlukûne ifkâ(en)(c) inne-lleżîne ta’budûne min dûni(A)llâhi lâ yemlikûne lekum rizkan febteġû ‘inda(A)llâhi-rrizka va’budûhu veşkurû leh(u)(s) ileyhi turce’ûn(e)

"Siz Allah'ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah'ın katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz."

Ankebût Suresi 18 . Ayet

وَاِنْ

تُكَذِّبُوا

فَقَدْ

كَذَّبَ

اُمَمٌ

مِنْ

قَبْلِكُمْۜ

وَمَا

عَلَى

الرَّسُولِ

اِلَّا

الْبَلَاغُ

الْمُب۪ينُ

١٨

Ve-in tukeżżibû fekad keżżebe umemun min kablikum(s) vemâ ‘alâ-rrasûli illâ-lbelâġu-lmubîn(u)

"Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir."

Ankebût Suresi 19 . Ayet

اَوَلَمْ

يَرَوْا

كَيْفَ

يُبْدِئُ

اللّٰهُ

الْخَلْقَ

ثُمَّ

يُع۪يدُهُۜ

اِنَّ

ذٰلِكَ

عَلَى

اللّٰهِ

يَس۪يرٌ

١٩

Eve lem yerav keyfe yubdi-u(A)llâhu-lḣalka śümme yu’îduh(u)(c) inne żâlike ‘ala(A)llâhi yesîr(un)

Onlar, Allah'ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır.

Ankebût Suresi 20 . Ayet

قُلْ

س۪يرُوا

فِي

الْاَرْضِ

فَانْظُرُوا

كَيْفَ

بَدَاَ

الْخَلْقَ

ثُمَّ

اللّٰهُ

يُنْشِئُ

النَّشْاَةَ

الْاٰخِرَةَۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

قَد۪يرٌۚ

٢٠

Kul sîrû fî-l-ardi fenzurû keyfe bedee-lḣalk(a)(c) śümma(A)llâhu yunşi-u-nneş-ete-l-âḣira(te)(c) inna(A)llâhe ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

De ki: "Yeryüzünde dolaşın da Allah'ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter."

Ankebût Suresi 21 . Ayet

يُعَذِّبُ

مَنْ

يَشَٓاءُ

وَيَرْحَمُ

مَنْ

يَشَٓاءُۚ

وَاِلَيْهِ

تُقْلَبُونَ

٢١

Yu’ażżibu men yeşâu veyerhamu men yeşâ(u)(s) ve-ileyhi tuklebûn(e)

O dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O'na döndürüleceksiniz

Ankebût Suresi 22 . Ayet

وَمَٓا

اَنْتُمْ

بِمُعْجِز۪ينَ

فِي

الْاَرْضِ

وَلَا

فِي

السَّمَٓاءِۘ

وَمَا

لَكُمْ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

مِنْ

وَلِيٍّ

وَلَا

نَص۪يرٍ۟

٢٢

Vemâ entum bimu’cizîne fî-l-ardi velâ fî-ssemâ-/(i)(s) vemâ lekum min dûni(A)llâhi min veliyyin velâ nasîr(in)

Siz, yerde de gökte de (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz. Sizin Allah'tan başka ne bir dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır.

Ankebût Suresi 23 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

بِاٰيَاتِ

اللّٰهِ

وَلِقَٓائِه۪ٓ

اُو۬لٰٓئِكَ

يَـئِسُوا

مِنْ

رَحْمَت۪ي

وَاُو۬لٰٓئِكَ

لَهُمْ

عَذَابٌ

اَل۪يمٌ

٢٣

Velleżîne keferû bi-âyâti(A)llâhi velikâ-ihi ulâ-ike ye-isû min rahmetî veulâ-ike lehum ‘ażâbun elîm(un)

Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler var ya; işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.

Ankebût Suresi 24 . Ayet

فَمَا

كَانَ

جَوَابَ

قَوْمِه۪ٓ

اِلَّٓا

اَنْ

قَالُوا

اقْتُلُوهُ

اَوْ

حَرِّقُوهُ

فَاَنْجٰيهُ

اللّٰهُ

مِنَ

النَّارِۜ

اِنَّ

ف۪ي

ذٰلِكَ

لَاٰيَاتٍ

لِقَوْمٍ

يُؤْمِنُونَ

٢٤

Femâ kâne cevâbe kavmihi illâ en kâlû-ktulûhu ev harrikûhu feencâhu(A)llâhu mine-nnâr(i)(c) inne fî żâlike leâyâtin likavmin yu/minûn(e)

(İbrahim'in) kavminin cevabı, "Onu öldürün veya yakın" demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.

Ankebût Suresi 25 . Ayet

وَقَالَ

اِنَّمَا

اتَّخَذْتُمْ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

اَوْثَاناًۙ

مَوَدَّةَ

بَيْنِكُمْ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۚ

ثُمَّ

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِ

يَكْفُرُ

بَعْضُكُمْ

بِبَعْضٍ

وَيَلْعَنُ

بَعْضُكُمْ

بَعْضاًۘ

وَمَأْوٰيكُمُ

النَّارُ

وَمَا

لَكُمْ

مِنْ

نَاصِر۪ينَۗ

٢٥

Vekâle innemâ-tteḣażtum min dûni(A)llâhi evśânen meveddete beynikum fî-lhayâti-ddunyâ(s) śümme yevme-lkiyâmeti yekfuru ba’dukum biba’din veyel’anu ba’dukum ba’dan veme/vâkumu-nnâru vemâ lekum min nâsirîn(e)

İbrahim onlara dedi ki: "Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah'ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkar edip tanımayacak; kiminiz kiminize lanet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır."

Ankebût Suresi 26 . Ayet

فَاٰمَنَ

لَهُ

لُوطٌۢ

وَقَالَ

اِنّ۪ي

مُهَاجِرٌ

اِلٰى

رَبّ۪يۜ

اِنَّهُ

هُوَ

الْعَز۪يزُ

الْحَك۪يمُ

٢٦

Feâmene lehu lût(un)(m) vekâle innî muhâcirun ilâ rabbî(s) innehu huve-l’azîzu-lhakîm(u)

Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim'e) iman etti. İbrahim, "Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz o mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir" dedi.

Ankebût Suresi 27 . Ayet

وَوَهَبْنَا

لَـهُٓ

اِسْحٰقَ

وَيَعْقُوبَ

وَجَعَلْنَا

ف۪ي

ذُرِّيَّتِهِ

النُّبُوَّةَ

وَالْكِتَابَ

وَاٰتَيْنَاهُ

اَجْرَهُ

فِي

الدُّنْيَاۚ

وَاِنَّهُ

فِي

الْاٰخِرَةِ

لَمِنَ

الصَّالِح۪ينَ

٢٧

Vevehebnâ lehu ishâka veya’kûbe vece’alnâ fîżurriyyetihi-nnubuvvete velkitâbe veâteynâhu ecrahu fî-ddunyâ(s) ve-innehu fî-l-âḣirati lemine-ssâlihîn(e)

O'na (İbrahim'e) İshak'ı ve Yakub'u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükafatını da verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih kimselerdendir.

Ankebût Suresi 28 . Ayet

وَلُوطاً

اِذْ

قَالَ

لِقَوْمِه۪ٓ

اِنَّكُمْ

لَتَأْتُونَ

الْفَاحِشَةَۘ

مَا

سَبَقَكُمْ

بِهَا

مِنْ

اَحَدٍ

مِنَ

الْعَالَم۪ينَ

٢٨

Velûtan iżkâle likavmihi innekum lete/tûne-lfâhişete mâ sebekakum bihâ min ehadin mine-l’âlemîn(e)

Lût'u da peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: "Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayasızlığı işliyorsunuz."

Ankebût Suresi 29 . Ayet

اَئِنَّكُمْ

لَتَأْتُونَ

الرِّجَالَ

وَتَقْطَعُونَ

السَّب۪يلَ

وَتَأْتُونَ

ف۪ي

نَاد۪يكُمُ

الْمُنْكَرَۜ

فَمَا

كَانَ

جَوَابَ

قَوْمِه۪ٓ

اِلَّٓا

اَنْ

قَالُوا

ائْتِنَا

بِعَذَابِ

اللّٰهِ

اِنْ

كُنْتَ

مِنَ

الصَّادِق۪ينَ

٢٩

E-innekum lete/tûne-rricâle vetakta’ûne-ssebîle vete/tûne fî nâdîkumu-lmunker(a)(s) femâ kâne cevâbe kavmihi illâ en kâlû-/tinâ bi’ażâbi(A)llâhi in kunte mine-ssâdikîn(e)

"Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" Kavminin cevabı, "Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah'ın azabını getir bize" demeden ibaret oldu.

Ankebût Suresi 30 . Ayet

قَالَ

رَبِّ

انْصُرْن۪ي

عَلَى

الْقَوْمِ

الْمُفْسِد۪ينَ۟

٣٠

Kâle rabbi unsurnî ‘alâ-lkavmi-lmufsidîn(e)

(Lût) "Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et" dedi.

Ankebût Suresi 31 . Ayet

وَلَمَّا

جَٓاءَتْ

رُسُلُـنَٓا

اِبْرٰه۪يمَ

بِالْبُشْرٰىۙ

قَالُٓوا

اِنَّا

مُهْلِكُٓوا

اَهْلِ

هٰذِهِ

الْقَرْيَةِۚ

اِنَّ

اَهْلَهَا

كَانُوا

ظَالِم۪ينَۚ

٣١

Velemmâ câet rusulunâ ibrâhîme bilbuşrâ kâlû innâ muhlikû ehli hâżihi-lkarye(ti)(s) inne ehlehâ kânû zâlimîn(e)

Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde, "Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir" dediler.

Ankebût Suresi 32 . Ayet

قَالَ

اِنَّ

ف۪يهَا

لُـوطاًۜ

قَالُوا

نَحْنُ

اَعْلَمُ

بِمَنْ

ف۪يهَاۘ

لَنُنَجِّيَنَّهُ

وَاَهْلَـهُٓ

اِلَّا

امْرَاَتَهُۘ

كَانَتْ

مِنَ

الْغَابِر۪ينَ

٣٢

Kâle inne fîhâ lûtâ(an)(c) kâlû nahnu a’lemu bimen fîhâ(s) lenunecciyennehu veehlehu illâ-mraetehu kânet mine-lġâbirîn(e)

İbrahim, "Ama orada Lût var" dedi. Onlar, "Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O geri kalıp helak edilenlerden olacaktır."

Ankebût Suresi 33 . Ayet

وَلَمَّٓا

اَنْ

جَٓاءَتْ

رُسُلُنَا

لُـوطاً

س۪ٓيءَ

بِهِمْ

وَضَـاقَ

بِهِمْ

ذَرْعاً

وَقَالُوا

لَا

تَخَفْ

وَلَا

تَحْزَنْ۠

اِنَّا

مُنَجُّوكَ

وَاَهْلَكَ

اِلَّا

امْرَاَتَكَ

كَانَتْ

مِنَ

الْغَابِر۪ينَ

٣٣

Velemmâ en câet rusulunâ lûtan sî-e bihim vedâka bihim żer’an ve kâlû lâ teḣaf velâ tahzen(s) innâ muneccûke veehleke illâ-mraeteke kânet mine-lġâbirîn(e)

Elçilerimiz Lût'a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, "Korkma, üzülme. Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır."

Ankebût Suresi 34 . Ayet

اِنَّا

مُنْزِلُونَ

عَلٰٓى

اَهْلِ

هٰذِهِ

الْقَرْيَةِ

رِجْزاً

مِنَ

السَّمَٓاءِ

بِمَا

كَانُوا

يَفْسُقُونَ

٣٤

İnnâ munzilûne ‘alâ ehli hâżihi-lkaryeti riczen mine-ssemâ-i bimâ kânû yefsukûn(e)

Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz.

Ankebût Suresi 35 . Ayet

وَلَقَدْ

تَرَكْنَا

مِنْهَٓا

اٰيَةً

بَيِّنَةً

لِقَوْمٍ

يَعْقِلُونَ

٣٥

Velekad teraknâ minhâ âyeten beyyineten likavmin ya’kilûn(e)

Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.

Ankebût Suresi 36 . Ayet

وَاِلٰى

مَدْيَنَ

اَخَاهُمْ

شُعَيْباًۙ

فَقَالَ

يَا قَوْمِ

اعْبُدُوا

اللّٰهَ

وَارْجُوا

الْيَوْمَ

الْاٰخِرَ

وَلَا

تَعْثَوْا

فِي

الْاَرْضِ

مُفْسِد۪ينَ

٣٦

Ve-ilâ medyene eḣâhum şu’ayben fekâle yâkavmi-’budû(A)llâhe vercû-lyevme-l-âḣira velâ ta’śev fî-l-ardi mufsidîn(e)

Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi.

Ankebût Suresi 37 . Ayet

فَكَذَّبُوهُ

فَاَخَذَتْهُمُ

الرَّجْفَةُ

فَاَصْبَحُوا

ف۪ي

دَارِهِمْ

جَاثِم۪ينَۘ

٣٧

Fekeżżebûhu feeḣażet-humu-rracfetu feasbehû fî dârihim câśimîn(e)

Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar

Ankebût Suresi 38 . Ayet

وَعَاداً

وَثَمُودَا۬

وَقَدْ

تَبَيَّنَ

لَكُمْ

مِنْ

مَسَاكِنِهِمْ۠

وَزَيَّنَ

لَهُمُ

الشَّيْطَانُ

اَعْمَالَهُمْ

فَصَدَّهُمْ

عَنِ

السَّب۪يلِ

وَكَانُوا

مُسْتَبْصِر۪ينَۙ

٣٨

Ve’âden veśemûde vekad tebeyyene lekum min mesâkinihim(s) vezeyyene lehumu-şşeytânu a’mâlehum fesaddehum ‘ani-ssebîli vekânû mustebsirîn(e)

Ad ve Semûd kavimlerini de helak ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Halbuki onlar gözü açık kimselerdi.

Ankebût Suresi 39 . Ayet

وَقَارُونَ

وَفِرْعَوْنَ

وَهَامَانَ

وَلَقَدْ

جَٓاءَهُمْ

مُوسٰى

بِالْبَيِّنَاتِ

فَاسْتَكْبَرُوا

فِي

الْاَرْضِ

وَمَا

كَانُوا

سَابِق۪ينَۚ

٣٩

Vekârûne vefir’avne vehâmân(e)(s) velekad câehum mûsâ bilbeyyinâti festekberû fî-l-ardi vemâ kânû sâbikîn(e)

Kârûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da helak ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı.

Ankebût Suresi 40 . Ayet

فَكُلاًّ

اَخَذْنَا

بِذَنْبِه۪ۚ

فَمِنْهُمْ

مَنْ

اَرْسَلْنَا

عَـلَيْهِ

حَـاصِباًۚ

وَمِنْهُمْ

مَنْ

اَخَذَتْهُ

الصَّيْحَةُۚ

وَمِنْهُمْ

مَنْ

خَسَفْنَا

بِهِ

الْاَرْضَۚ

وَمِنْهُمْ

مَنْ

اَغْرَقْنَاۚ

وَمَا

كَانَ

اللّٰهُ

لِيَظْلِمَهُمْ

وَلٰكِنْ

كَانُٓوا

اَنْفُسَهُمْ

يَظْلِمُونَ

٤٠

Fekullen eḣażnâ biżenbih(i)(s) feminhum men erselnâ ‘aleyhi hâsiben veminhum men eḣażet-hu-ssayhatu veminhum men ḣasefnâ bihi-l-arda veminhum men aġraknâ(c) vemâ kâna(A)llâhu liyazlimehum velâkin kânû enfusehum yazlimûn(e)

Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Ankebût Suresi 41 . Ayet

مَثَلُ

الَّذ۪ينَ

اتَّخَذُوا

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

اَوْلِيَٓاءَ

كَمَثَلِ

الْعَنْكَبُوتِۚ

اِتَّخَذَتْ

بَيْتاًۜ

وَاِنَّ

اَوْهَنَ

الْبُيُوتِ

لَبَيْتُ

الْعَنْكَبُوتِۢ

لَوْ

كَانُوا

يَعْلَمُونَ

٤١

Meśelu-lleżîne-tteḣażû min dûni(A)llâhi evliyâe kemeśeli-l’ankebûti-tteḣażet beytâ(en)(s) ve-inne evhene-lbuyûti lebeytu-l’ankebût(i)(s) lev kânû ya’lemûn(e)

Allah'tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!

Ankebût Suresi 42 . Ayet

اِنَّ

اللّٰهَ

يَعْلَمُ

مَا

يَدْعُونَ

مِنْ

دُونِه۪

مِنْ

شَيْءٍۜ

وَهُوَ

الْعَز۪يزُ

الْحَك۪يمُ

٤٢

İnna(A)llâhe ya’lemu mâ yed’ûne min dûnihi min şey-/(in)(c) vehuve-l’azîzu-lhakîm(u)

Şüphesiz Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Ankebût Suresi 43 . Ayet

وَتِلْكَ

الْاَمْثَالُ

نَضْرِبُهَا

لِلنَّاسِۚ

وَمَا

يَعْقِلُـهَٓا

اِلَّا

الْعَالِمُونَ

٤٣

Vetilke-l-emśâlu nadribuhâ linnâsi vemâ ya’kiluhâ illâ-l’âlimûn(e)

İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.

Ankebût Suresi 44 . Ayet

خَلَقَ

اللّٰهُ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضَ

بِالْحَقِّۜ

اِنَّ

ف۪ي

ذٰلِكَ

لَاٰيَةً

لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟

٤٤

Ḣaleka(A)llâhu-ssemâvâti vel-arda bilhakk(i)(c) inne fî żâlike leâyeten lilmu/minîn(e)

Allah gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir ibret vardır.

Ankebût Suresi 45 . Ayet

اُتْلُ

مَٓا

اُو۫حِيَ

اِلَيْكَ

مِنَ

الْكِتَابِ

وَاَقِمِ

الصَّلٰوةَۜ

اِنَّ

الصَّلٰوةَ

تَنْهٰى

عَنِ

الْفَحْشَٓاءِ

وَالْمُنْكَرِۜ

وَلَذِكْرُ

اللّٰهِ

اَكْبَرُۜ

وَاللّٰهُ

يَعْلَمُ

مَا

تَصْنَعُونَ

٤٥

Utlu mâ ûhiye ileyke mine-lkitâbi veakimi-ssalâ(te)(s) inne-ssalâte tenhâ ‘ani-lfahşâ-i velmunker(i)(k) veleżikru(A)llâhi ekber(u)(k) va(A)llâhu ya’lemu mâ tasne’ûn(e)

(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.

Ankebût Suresi 46 . Ayet

وَلَا

تُجَادِلُٓوا

اَهْلَ

الْكِتَابِ

اِلَّا

بِالَّت۪ي

هِيَ

اَحْسَنُۗ

اِلَّا

الَّذ۪ينَ

ظَلَمُوا

مِنْهُمْ

وَقُولُٓوا

اٰمَنَّا

بِالَّـذ۪ٓي

اُنْزِلَ

اِلَيْنَا

وَاُنْزِلَ

اِلَيْكُمْ

وَاِلٰهُنَا

وَاِلٰهُكُمْ

وَاحِدٌ

وَنَحْنُ

لَهُ

مُسْلِمُونَ

٤٦

Velâ tucâdilû ehle-lkitâbi illâ billetî hiye ahsenu illâ-lleżîne zalemû minhum(s) vekûlû âmennâ billeżî unzile ileynâ veunzile ileykum ve-ilâhunâ ve-ilâhukum vâhidun venahnu lehu muslimûn(e)

İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: "Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir (aynı ilahtır). Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz."

Ankebût Suresi 47 . Ayet

وَكَذٰلِكَ

اَنْزَلْـنَٓا

اِلَيْكَ

الْكِتَابَۜ

فَالَّذ۪ينَ

اٰتَيْنَاهُمُ

الْكِتَابَ

يُؤْمِنُونَ

بِه۪ۚ

وَمِنْ

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ

مَنْ

يُؤْمِنُ

بِه۪ۜ

وَمَا

يَجْحَدُ

بِاٰيَاتِنَٓا

اِلَّا

الْكَافِرُونَ

٤٧

Vekeżâlike enzelnâ ileyke-lkitâb(e)(c) felleżîne âteynâhumu-lkitâbe yu/minûne bih(i)(s) vemin hâulâ-i men yu/minu bih(i)(c) vemâ yechadu bi-âyâtinâ illâ-lkâfirûn(e)

İşte böylece biz sana kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap ehlinden çağdaşın olanlar) dan da ona inananlar vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.

Ankebût Suresi 48 . Ayet

وَمَا

كُنْتَ

تَتْلُوا

مِنْ

قَبْلِه۪

مِنْ

كِتَابٍ

وَلَا

تَخُطُّهُ

بِيَم۪ينِكَ

اِذاً

لَارْتَابَ

الْمُبْطِلُونَ

٤٨

Vemâ kunte tetlû min kablihi min kitâbin velâ teḣuttuhu biyemînik(e)(s) iżen lertâbe-lmubtilûn(e)

Sen şu Kur'an'dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.

Ankebût Suresi 49 . Ayet

بَلْ

هُوَ

اٰيَاتٌ

بَيِّنَاتٌ

ف۪ي

صُدُورِ

الَّذ۪ينَ

اُو۫تُوا

الْعِلْمَۜ

وَمَا

يَجْحَدُ

بِاٰيَاتِنَٓا

اِلَّا

الظَّالِمُونَ

٤٩

Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûri-lleżîne ûtû-l’ilm(e)(c) vemâ yechadu bi-âyâtinâ illâ-zzâlimûn(e)

Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.

Ankebût Suresi 50 . Ayet

وَقَالُوا

لَوْلَٓا

اُنْزِلَ

عَلَيْهِ

اٰيَاتٌ

مِنْ

رَبِّه۪ۜ

قُلْ

اِنَّمَا

الْاٰيَاتُ

عِنْدَ

اللّٰهِۜ

وَاِنَّـمَٓا

اَنَا۬

نَذ۪يرٌ

مُب۪ينٌ

٥٠

Ve kâlû levlâ unzile ‘aleyhi âyâtun min rabbih(i)(s) kul innemâ-l-âyâtu ‘inda(A)llâhi ve-innemâ enâ neżîrun mubîn(un)

Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

Ankebût Suresi 51 . Ayet

اَوَلَمْ

يَكْفِهِمْ

اَنَّٓا

اَنْزَلْنَا

عَلَيْكَ

الْكِتَابَ

يُتْلٰى

عَلَيْهِمْۜ

اِنَّ

ف۪ي

ذٰلِكَ

لَرَحْمَةً

وَذِكْرٰى

لِقَوْمٍ

يُؤْمِنُونَ۟

٥١

Eve lem yekfihim ennâ enzelnâ ‘aleyke-lkitâbe yutlâ ‘aleyhim(c) inne fî żâlike lerahmeten veżikrâ likavmin yu/minûn(e)

Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.

Ankebût Suresi 52 . Ayet

قُلْ

كَفٰى

بِاللّٰهِ

بَيْن۪ي

وَبَيْنَكُمْ

شَه۪يداًۚ

يَعْلَمُ

مَا

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِۜ

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

بِالْبَاطِلِ

وَكَفَرُوا

بِاللّٰهِۙ

اُو۬لٰٓئِكَ

هُمُ

الْخَاسِرُونَ

٥٢

Kul kefâ bi(A)llâhi beynî vebeynekum şehîdâ(en)(s) ya’lemu mâ fî-ssemâvâti vel-ard(i)(k) velleżîne âmenû bilbâtili vekeferû bi(A)llâhi ulâ-ike humu-lḣâsirûn(e)

De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir. Batıla inanıp Allah'ı inkar edenler var ya; işte onlar asıl ziyana uğrayanlardır."

Ankebût Suresi 53 . Ayet

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ

بِالْعَذَابِۜ

وَلَوْلَٓا

اَجَلٌ

مُسَمًّى

لَجَٓاءَهُمُ

الْعَذَابُۜ

وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ

بَغْتَةً

وَهُمْ

لَا

يَشْعُرُونَ

٥٣

Veyesta’cilûneke bil’ażâb(i)(c) velevlâ ecelun musemmen lecâehumu-l’ażâbu veleye/tiyennehum baġteten vehum lâ yeş’urûn(e)

Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı azap onlara mutlaka gelirdi. Onlar farkında değillerken kendilerine ansızın elbette gelecektir.

Ankebût Suresi 54 . Ayet

يَسْتَعْجِلُونَكَ

بِالْعَذَابِۜ

وَاِنَّ

جَهَنَّمَ

لَمُح۪يطَةٌ

بِالْكَافِر۪ينَۙ

٥٤

Yesta’cilûneke bil’ażâbi ve-inne cehenneme lemuhîtatun bilkâfirîn(e)

Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah onlara, "Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın" diyecektir.

Ankebût Suresi 55 . Ayet

يَوْمَ

يَغْشٰيهُمُ

الْعَذَابُ

مِنْ

فَوْقِهِمْ

وَمِنْ

تَحْتِ

اَرْجُلِهِمْ

وَيَقُولُ

ذُوقُوا

مَا

كُنْتُمْ

تَعْمَلُونَ

٥٥

Yevme yaġşâhumu-l’ażâbu min fevkihim vemin tahti erculihim veyekûlu żûkû mâ kuntum ta’melûn(e)

Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah onlara, "Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın" diyecektir.

Ankebût Suresi 56 . Ayet

يَا

عِبَادِيَ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُٓوا

اِنَّ

اَرْض۪ي

وَاسِعَةٌ

فَاِيَّايَ

فَاعْبُدُونِ

٥٦

Yâ ‘ibâdiye-lleżîne âmenû inne ardî vâsi’atun fe-iyyâye fa’budûn(i)

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O halde ancak bana kulluk edin.

Ankebût Suresi 57 . Ayet

كُلُّ

نَفْسٍ

ذَٓائِقَةُ

الْمَوْتِ

ثُمَّ

اِلَيْنَا

تُرْجَعُونَ

٥٧

Kullu nefsin żâ-ikatu-lmevt(i)(s) śümme ileynâ turce’ûn(e)

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebût Suresi 58 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

لَنُبَوِّئَنَّهُمْ

مِنَ

الْجَنَّةِ

غُرَفاً

تَجْر۪ي

مِنْ

تَحْتِهَا

الْاَنْهَارُ

خَالِد۪ينَ

ف۪يهَاۜ

نِعْمَ

اَجْرُ

الْعَامِل۪ينَۗ

٥٨

Velleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti lenubevvi-ennehum mine-lcenneti ġurafen tecrî min tahtihâ-l-enhâru ḣâlidîne fîhâ(c) ni’me ecru-l’âmilîn(e)

İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!

Ankebût Suresi 59 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

صَبَرُوا

وَعَلٰى

رَبِّهِمْ

يَتَوَكَّلُونَ

٥٩

Elleżîne saberû ve’alâ rabbihim yetevekkelûn(e)

Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.

Ankebût Suresi 60 . Ayet

وَكَاَيِّنْ

مِنْ

دَٓابَّةٍ

لَا

تَحْمِلُ

رِزْقَهَاۗ

اَللّٰهُ

يَرْزُقُهَا

وَاِيَّاكُمْۘ

وَهُوَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

٦٠

Vekeeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rizkaha(A)llâhu yerzukuhâ ve-iyyâkum(c) vehuve-ssemî’u-l’alîm(u)

Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Ankebût Suresi 61 . Ayet

وَلَئِنْ

سَاَلْتَهُمْ

مَنْ

خَلَقَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضَ

وَسَخَّرَ

الشَّمْسَ

وَالْقَمَرَ

لَيَقُولُنَّ

اللّٰهُۚ

فَاَنّٰى

يُؤْفَكُونَ

٦١

Vele-in seeltehum men ḣaleka-ssemâvâti vel-arda veseḣḣara-şşemse velkamera leyekûlunna(A)llâh(u)(s) feennâ yu/fekûn(e)

Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?" diye soracak olsan mutlaka, "Allah" diyeceklerdir. O halde nasıl(haktan) döndürülüyorlar?

Ankebût Suresi 62 . Ayet

اَللّٰهُ

يَبْسُطُ

الرِّزْقَ

لِمَنْ

يَشَٓاءُ

مِنْ

عِبَادِه۪

وَيَقْدِرُ

لَهُۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

بِكُلِّ

شَيْءٍ

عَل۪يمٌ

٦٢

(A)llâhu yebsutu-rrizka limen yeşâu min ‘ibâdihi veyakdiru leh(u)(c) inna(A)llâhe bikulli şey-in ‘alîm(un)

Allah kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Ankebût Suresi 63 . Ayet

وَلَئِنْ

سَاَلْتَهُمْ

مَنْ

نَزَّلَ

مِنَ

السَّمَٓاءِ

مَٓاءً

فَاَحْيَا

بِهِ

الْاَرْضَ

مِنْ

بَعْدِ

مَوْتِهَا

لَيَقُولُنَّ

اللّٰهُۜ

قُلِ

الْحَمْدُ

لِلّٰهِۜ

بَلْ

اَكْثَرُهُمْ

لَا

يَعْقِلُونَ۟

٦٣

Vele-in seeltehum men nezzele mine-ssemâ-i mâen feahyâ bihi-l-arda min ba’di mevtihâ leyekûlunna(A)llâh(u)(c) kuli-lhamdu li(A)llâh(i)(c) bel ekśeruhum lâ ya’kilûn(e)

Andolsun, eğer onlara, "Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?" diye soracak olsan, mutlaka, "Allah" diyeceklerdir. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur." Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar.

Ankebût Suresi 64 . Ayet

وَمَا

هٰذِهِ

الْحَيٰوةُ

الدُّنْيَٓا

اِلَّا

لَهْوٌ

وَلَعِبٌۜ

وَاِنَّ

الدَّارَ

الْاٰخِرَةَ

لَهِيَ

الْحَيَوَانُۢ

لَوْ

كَانُوا

يَعْلَمُونَ

٦٤

Vemâ hâżihi-lhayâtu-ddunyâ illâ lehvun vela’ib(un)(c) ve-inne-ddâra-l-âḣirate lehiye-lhayevân(u)(c) lev kânû ya’lemûn(e)

Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!

Ankebût Suresi 65 . Ayet

فَاِذَا

رَكِبُوا

فِي

الْفُلْكِ

دَعَوُا

اللّٰهَ

مُخْلِص۪ينَ

لَهُ

الدّ۪ينَۚ

فَلَمَّا

نَجّٰيهُمْ

اِلَى

الْبَرِّ

اِذَا

هُمْ

يُشْرِكُونَۙ

٦٥

Fe-iżâ rakibû fî-lfulki de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne felemmâ neccâhum ilâ-lberri iżâ hum yuşrikûn(e)

Gemiye bindikleri zaman dini Allah'a has kılarak O'na dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah'a ortak koşuyorlar.

Ankebût Suresi 66 . Ayet

لِيَكْفُرُوا

بِمَٓا

اٰتَيْنَاهُمْۙ

وَلِيَتَمَتَّعُوا۠

فَسَوْفَ

يَعْلَمُونَ

٦٦

Liyekfurû bimâ âteynâhum veliyetemette’û(s) fesevfe ya’lemûn(e)

Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler.

Ankebût Suresi 67 . Ayet

اَوَلَمْ

يَرَوْا

اَنَّا

جَعَلْنَا

حَرَماً

اٰمِناً

وَيُتَخَطَّفُ

النَّاسُ

مِنْ

حَوْلِهِمْۜ

اَفَبِالْبَاطِلِ

يُؤْمِنُونَ

وَبِنِعْمَةِ

اللّٰهِ

يَكْفُرُونَ

٦٧

Eve lem yerav ennâ ce’alnâ haramen âminen veyuteḣattafu-nnâsu min havlihim(c) efebilbâtili yu/minûne vebini’meti(A)llâhi yekfurûn(e)

Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?

Ankebût Suresi 68 . Ayet

وَمَنْ

اَظْلَمُ

مِمَّنِ

افْتَرٰى

عَلَى

اللّٰهِ

كَذِباً

اَوْ

كَذَّبَ

بِالْحَقِّ

لَمَّا

جَٓاءَهُۜ

اَلَيْسَ

ف۪ي

جَهَنَّمَ

مَثْوًى

لِلْكَافِر۪ينَ

٦٨

Vemen azlemu mimmeni-fterâ ‘ala(A)llâhi keżiben ev keżżebe bilhakki lemmâ câeh(u)(c) eleyse fî cehenneme meśven lilkâfirîn(e)

Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?

Ankebût Suresi 69 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

جَاهَدُوا

ف۪ينَا

لَنَهْدِيَنَّهُمْ

سُبُلَنَاۜ

وَاِنَّ

اللّٰهَ

لَمَعَ

الْمُحْسِن۪ينَ

٦٩

Velleżîne câhedû fînâ lenehdiyennehum subulenâ(c) ve-inna(A)llâhe leme’a-lmuhsinîn(e)

Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.