الْكَهْفِ

Kehf Sûresi

Kehf Sûresi 1 . Ayet

اَلْحَمْدُ

لِلّٰهِ

الَّـذ۪ٓي

اَنْزَلَ

عَلٰى

عَبْدِهِ

الْـكِتَابَ

وَلَمْ

يَجْعَلْ

لَهُ

عِـوَجا۔ًۜ

١

Elhamdu li(A)llâhi-lleżî enzele ‘alâ ‘abdihi-lkitâbe velem yec’al lehu ‘ivecâ(n)

Hamd, kuluna Kitab'ı (Kur'an'ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah'a mahsustur.

Kehf Sûresi 2 . Ayet

قَيِّماً

لِيُنْذِرَ

بَأْساً

شَد۪يداً

مِنْ

لَدُنْـهُ

وَيُبَشِّرَ

الْمُؤْمِن۪ينَ

الَّذ۪ينَ

يَعْمَلُونَ

الصَّالِحَاتِ

اَنَّ

لَهُمْ

اَجْراً

حَسَناًۙ

٢

Kayyimen liyunżira be/sen şedîden min ledunhu veyubeşşira-lmu/minîne-lleżîne ya’melûne-ssâlihâti enne lehum ecran hasenâ(n)

(Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü'minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve "Allah bir çocuk edindi" diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı.

Kehf Sûresi 3 . Ayet

مَاكِث۪ينَ

ف۪يهِ

اَبَداًۙ

٣

Mâkiśîne fîhi ebedâ(n)

(Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü'minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve "Allah bir çocuk edindi" diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı.

Kehf Sûresi 4 . Ayet

وَيُنْذِرَ

الَّذ۪ينَ

قَالُوا

اتَّخَذَ

اللّٰهُ

وَلَداًۗ

٤

Veyunżira-lleżîne kâlû-tteḣaża(A)llâhu veledâ(n)

(Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü'minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve "Allah bir çocuk edindi" diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı.

Kehf Sûresi 5 . Ayet

مَا

لَهُمْ

بِه۪

مِنْ

عِلْمٍ

وَلَا

لِاٰبَٓائِهِمْۜ

كَبُرَتْ

كَلِمَةً

تَخْرُجُ

مِنْ

اَفْوَاهِهِمْۜ

اِنْ

يَقُولُونَ

اِلَّا

كَذِباً

٥

Mâ lehum bihi min ‘ilmin velâ li-âbâ-ihim(c) keburat kelimeten taḣrucu min efvâhihim(c) in yekûlûne illâ keżibâ(n)

Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ne büyük bir söz (bu) ağızlarından çıkan! Onlar ancak yalan söylüyorlar.

Kehf Sûresi 6 . Ayet

فَلَعَلَّكَ

بَاخِـعٌ

نَفْسَكَ

عَلٰٓى

اٰثَارِهِمْ

اِنْ

لَمْ

يُؤْمِنُوا

بِهٰذَا

الْحَد۪يثِ

اَسَفاً

٦

Fele’alleke bâḣi’un nefseke ‘alâ âśârihim in lem yu/minû bihâżâ-lhadîśi esefâ(n)

Demek sen, bu söze (Kur'an'a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!

Kehf Sûresi 7 . Ayet

اِنَّا

جَعَلْنَا

مَا

عَلَى

الْاَرْضِ

ز۪ينَةً

لَهَا

لِنَبْلُوَهُمْ

اَيُّهُمْ

اَحْسَنُ

عَمَلاً

٧

İnnâ ce’alnâ mâ ‘alâ-l-ardi zîneten lehâ linebluvehum eyyuhum ahsenu ‘amelâ(n)

İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.

Kehf Sûresi 8 . Ayet

وَاِنَّا

لَجَاعِلُونَ

مَا

عَلَيْهَا

صَع۪يداً

جُرُزاًۜ

٨

Ve-innâ lecâ’ilûne mâ ‘aleyhâ sa’îden curuzâ(n)

Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak haline getireceğiz.

Kehf Sûresi 9 . Ayet

اَمْ

حَسِبْتَ

اَنَّ

اَصْحَابَ

الْكَهْفِ

وَالرَّق۪يمِ

كَانُوا

مِنْ

اٰيَاتِنَا

عَجَباً

٩

Em hasibte enne ashâbe-lkehfi ve-rrakîmi kânû min âyâtinâ ‘acebâ(n)

Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm'i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın?

Kehf Sûresi 10 . Ayet

اِذْ

اَوَى

الْفِتْيَةُ

اِلَى

الْكَهْفِ

فَقَالُوا

رَبَّنَٓا

اٰتِنَا

مِنْ

لَدُنْكَ

رَحْمَةً

وَهَيِّئْ

لَنَا

مِنْ

اَمْرِنَا

رَشَداً

١٠

İż evâ-lfityetu ilâ-lkehfi fekâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten veheyyi/ lenâ min emrinâ raşedâ(n)

Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, "Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır" demişlerdi.

Kehf Sûresi 11 . Ayet

فَضَرَبْنَا

عَلٰٓى

اٰذَانِهِمْ

فِي

الْكَهْفِ

سِن۪ينَ

عَدَداًۙ

١١

Fedarabnâ ‘alâ âżânihim fî-lkehfi sinîne ‘adedâ(n)

Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (Onları uyuttuk)

Kehf Sûresi 12 . Ayet

ثُمَّ

بَعَثْنَاهُمْ

لِنَعْلَمَ

اَيُّ

الْحِزْبَيْنِ

اَحْصٰى

لِمَا

لَبِثُٓوا

اَمَداً۟

١٢

Śumme be’aśnâhum lina’leme eyyu-lhizbeyni ahsâ limâ lebiśû emedâ(n)

Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.

Kehf Sûresi 13 . Ayet

نَحْنُ

نَقُصُّ

عَلَيْكَ

نَبَاَهُمْ

بِالْحَقِّۜ

اِنَّهُمْ

فِتْيَةٌ

اٰمَنُوا

بِرَبِّهِمْ

وَزِدْنَاهُمْ

هُدًىۗ

١٣

Nahnu nakussu ‘aleyke nebeehum bilhakk(i)(c) innehum fityetun âmenû birabbihim vezidnâhum hudâ(n)

Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.

Kehf Sûresi 14 . Ayet

وَرَبَطْنَا

عَلٰى

قُلُوبِهِمْ

اِذْ

قَامُوا

فَقَالُوا

رَبُّنَا

رَبُّ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

لَنْ

نَدْعُوَ۬ا

مِنْ

دُونِه۪ٓ

اِلٰهاً

لَقَدْ

قُلْـنَٓا

اِذاً

شَطَطاً

١٤

Verabatnâ ‘alâ kulûbihim iż kâmû fekâlû rabbunâ rabbu-ssemâvâti vel-ardi len ned’uve min dûnihi ilâhâ(en)(s) lekad kulnâ iżen şetatâ(n)

Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?" dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.

Kehf Sûresi 15 . Ayet

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ

قَوْمُنَا

اتَّخَذُوا

مِنْ

دُونِه۪ٓ

اٰلِهَةًۜ

لَوْلَا

يَأْتُونَ

عَلَيْهِمْ

بِسُلْطَانٍ

بَيِّنٍۜ

فَمَنْ

اَظْلَمُ

مِمَّنِ

افْتَرٰى

عَلَى

اللّٰهِ

كَذِباًۜ

١٥

Hâulâ-i kavmunâ-tteḣażû min dûnihi âlihe(ten)(s) levlâ ye/tûne ‘aleyhim bisultânin beyyin(in)(s) femen azlemu mimmeni-fterâ ‘ala(A)llâhi keżibâ(n)

Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?" dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.

Kehf Sûresi 16 . Ayet

وَاِذِ

اعْتَزَلْتُمُوهُمْ

وَمَا

يَعْبُدُونَ

اِلَّا

اللّٰهَ

فَأْوُٓ۫ا

اِلَى

الْكَهْفِ

يَنْشُرْ

لَكُمْ

رَبُّكُمْ

مِنْ

رَحْمَتِه۪

وَيُهَيِّئْ

لَكُمْ

مِنْ

اَمْرِكُمْ

مِرْفَقاً

١٦

Ve-iżi-’tezeltumûhum vemâ ya’budûne illa(A)llâhe fe/vû ilâ-lkehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihi veyuheyyi/ lekum min emrikum mirfekâ(n)

(İçlerinden biri şöyle dedi:) "Madem ki onlardan ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın."

Kehf Sûresi 17 . Ayet

وَتَرَى

الشَّمْسَ

اِذَا

طَلَعَتْ

تَزَاوَرُ

عَنْ

كَهْفِهِمْ

ذَاتَ

الْيَم۪ينِ

وَاِذَا

غَرَبَتْ

تَقْرِضُهُمْ

ذَاتَ

الشِّمَالِ

وَهُمْ

ف۪ي

فَجْوَةٍ

مِنْهُۜ

ذٰلِكَ

مِنْ

اٰيَاتِ

اللّٰهِۜ

مَنْ

يَهْدِ

اللّٰهُ

فَهُوَ

الْمُهْتَدِۚ

وَمَنْ

يُضْلِلْ

فَلَنْ

تَجِدَ

لَهُ

وَلِياًّ

مُرْشِداً۟

١٧

Veterâ-şşemse iżâ tale’at tezâveru ‘an kehfihim żâte-lyemîni ve-iżâ ġarabet takriduhum żâte-şşimâli vehum fî fecvetin minh(u)(c) żâlike min âyâti(A)llâh(i)(k) men yehdi(A)llâhu fehuve-lmuhted(i)(s) vemen yudlil felen tecide lehu veliyyen murşidâ(n)

(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.

Kehf Sûresi 18 . Ayet

وَتَحْسَبُهُمْ

اَيْقَاظاً

وَهُمْ

رُقُودٌۗ

وَنُقَلِّبُهُمْ

ذَاتَ

الْيَم۪ينِ

وَذَاتَ

الشِّمَالِۗ

وَكَلْبُهُمْ

بَاسِطٌ

ذِرَاعَيْهِ

بِالْوَص۪يدِۜ

لَوِ

اطَّـلَعْتَ

عَلَيْهِمْ

لَوَلَّيْتَ

مِنْهُمْ

فِرَاراً

وَلَمُلِئْتَ

مِنْهُمْ

رُعْباً

١٨

Vetahsebuhum eykâzan vehum rukûd(un) ve nukallibuhum żâte-lyemîni veżâte-şşimâl(i)(s) vekelbuhum bâsitun żirâ’ayhi bilvasîd(i)(c) levi-ttala’te ‘aleyhim levelleyte minhum firâran velemuli/te minhum ru’bâ(n)

Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.

Kehf Sûresi 19 . Ayet

وَكَذٰلِكَ

بَعَثْنَاهُمْ

لِيَتَسَٓاءَلُوا

بَيْنَهُمْۜ

قَالَ

قَٓائِلٌ

مِنْهُمْ

كَمْ

لَبِثْتُمْۜ

قَالُوا

لَبِثْنَا

يَوْماً

اَوْ

بَعْضَ

يَوْمٍۜ

قَالُوا

رَبُّكُمْ

اَعْلَمُ

بِمَا

لَبِثْتُمْ

فَابْعَثُٓوا

اَحَدَكُمْ

بِوَرِقِكُمْ

هٰذِه۪ٓ

اِلَى

الْمَد۪ينَةِ

فَلْيَنْظُرْ

اَيُّهَٓا

اَزْكٰى

طَعَاماً

فَلْيَأْتِكُمْ

بِرِزْقٍ

مِنْهُ

وَلْيَتَلَطَّفْ

وَلَا

يُشْعِرَنَّ

بِكُمْ

اَحَداً

١٩

Vekeżâlike be’aśnâhum liyetesâelû beynehum(c) kâle kâ-ilun minhum kem lebiśtum(s) kâlû lebiśnâ yevmen ev ba’da yevm(in)(c) kâlû rabbukum a’lemu bimâ lebiśtum feb’aśû ehadekum biverikikum hâżihi ilâ-lmedîneti felyenzur eyyuhâ ezkâ ta’âmen felye/tikum birizkin minhu velyetelattaf velâ yuş’iranne bikum ehadâ(n)

Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız"? dedi. (Bir kısmı) "Bir gün, ya da bir günden az", dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin."

Kehf Sûresi 20 . Ayet

اِنَّهُمْ

اِنْ

يَظْهَرُوا

عَلَيْكُمْ

يَرْجُمُوكُمْ

اَوْ

يُع۪يدُوكُمْ

ف۪ي

مِلَّتِهِمْ

وَلَنْ

تُفْلِحُٓوا

اِذاً

اَبَداً

٢٠

İnnehum in yazherû ‘aleykum yercumûkum ev yu’îdûkum fî milletihim velen tuflihû iżen ebedâ(n)

"Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz."

Kehf Sûresi 21 . Ayet

وَكَذٰلِكَ

اَعْثَرْنَا

عَلَيْهِمْ

لِيَعْلَمُٓوا

اَنَّ

وَعْدَ

اللّٰهِ

حَقٌّ

وَاَنَّ

السَّاعَةَ

لَا

رَيْبَ

ف۪يهَاۚ

اِذْ

يَتَنَازَعُونَ

بَيْنَهُمْ

اَمْرَهُمْ

فَقَالُوا

ابْنُوا

عَلَيْهِمْ

بُنْيَاناًۜ

رَبُّهُمْ

اَعْلَمُ

بِهِمْۜ

قَالَ

الَّذ۪ينَ

غَلَبُوا

عَلٰٓى

اَمْرِهِمْ

لَنَتَّخِذَنَّ

عَلَيْهِمْ

مَسْجِداً

٢١

Vekeżâlike a’śernâ ‘aleyhim liya’lemû enne va’da(A)llâhi hakkun ve enne-ssâ’ate lâ raybe fîhâ iż yetenâze’ûne beynehum emrahum(s) fekâlû-bnû ‘aleyhim bunyânâ(en)(s) rabbuhum a’lemu bihim(c) kâle-lleżîne ġalebû ‘alâ emrihim lenetteḣiżenne ‘aleyhim mescidâ(n)

Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), "Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir" dediler. Duruma hakim olanlar ise, "Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız" dediler.

Kehf Sûresi 22 . Ayet

سَيَقُولُونَ

ثَلٰثَةٌ

رَابِعُهُمْ

كَلْبُهُمْۚ

وَيَقُولُونَ

خَمْسَةٌ

سَادِسُهُمْ

كَلْبُهُمْ

رَجْماً

بِالْغَيْبِۚ

وَيَقُولُونَ

سَبْعَةٌ

وَثَامِنُهُمْ

كَلْبُهُمْۜ

قُلْ

رَبّ۪ٓي

اَعْلَمُ

بِعِدَّتِهِمْ

مَا

يَعْلَمُهُمْ

اِلَّا

قَل۪يلٌ۠

فَلَا

تُمَارِ

ف۪يهِمْ

اِلَّا

مِرَٓاءً

ظَاهِراًۖ

وَلَا

تَسْتَفْتِ

ف۪يهِمْ

مِنْهُمْ

اَحَداً۟

٢٢

Seyekûlûne śelâśetun râbi’uhum kelbuhum veyekûlûne ḣamsetun sâdisuhum kelbuhum racmen bilġayb(i)(s) veyekûlûne seb’atun veśâminuhum kelbuhum(c) kul rabbî a’lemu bi’iddetihim mâ ya’lemuhum illâ kalîl(un)(k) felâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhiran velâ testefti fîhim minhum ehadâ(n)

(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: "Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir" diyecekler. Yine, "Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir" diyecekler. Şöyle de diyecekler: "Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir." De ki: "Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur'an'daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.

Kehf Sûresi 23 . Ayet

وَلَا

تَقُولَنَّ

لِشَايْءٍ

اِنّ۪ي

فَاعِلٌ

ذٰلِكَ

غَداًۙ

٢٣

Velâ tekûlenne lişey-in innî fâ’ilun żâlike ġadâ(n)

Hiçbir şey hakkında sakın "yarın şunu yapacağım" deme!

Kehf Sûresi 24 . Ayet

اِلَّٓا

اَنْ

يَشَٓاءَ

اللّٰهُۘ

وَاذْكُرْ

رَبَّكَ

اِذَا

نَس۪يتَ

وَقُلْ

عَسٰٓى

اَنْ

يَهْدِيَنِ

رَبّ۪ي

لِاَقْرَبَ

مِنْ

هٰذَا

رَشَداً

٢٤

İllâ en yeşâa(A)llâh(u)(c) veżkur rabbeke iżâ nesîte vekul ‘asâ en yehdiyeni rabbî li-akrabe min hâżâ raşedâ(n)

Ancak, "Allah dilerse yapacağım" de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır" de.

Kehf Sûresi 25 . Ayet

وَلَبِثُوا

ف۪ي

كَـهْفِهِمْ

ثَلٰثَ

مِائَةٍ

سِن۪ينَ

وَازْدَادُوا

تِسْعاً

٢٥

Velebiśû fî kehfihim śelâśe mi-etin sinîne vezdâdû tis’â(n)

Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.

Kehf Sûresi 26 . Ayet

قُلِ

اللّٰهُ

اَعْلَمُ

بِمَا

لَبِثُواۚ

لَهُ

غَيْبُ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِۜ

اَبْصِرْ

بِه۪

وَاَسْمِـعْۜ

مَا

لَهُمْ

مِنْ

دُونِه۪

مِنْ

وَلِيٍّۘ

وَلَا

يُشْرِكُ

ف۪ي

حُكْمِه۪ٓ

اَحَداً

٢٦

Kuli(A)llâhu a’lemu bimâ lebiśû(s) lehu ġaybu-ssemâvâti vel-ard(i)(s) ebsir bihi ve esmi’(c) mâ lehum min dûnihi min veliyyin velâ yuşriku fî hukmihi ehadâ(n)

De ki: "Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O'na aittir. O ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiçbir dostu da yoktur. O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez."

Kehf Sûresi 27 . Ayet

وَاتْلُ

مَٓا

اُو۫حِيَ

اِلَيْكَ

مِنْ

كِتَابِ

رَبِّكَۚ

لَا

مُبَدِّلَ

لِكَلِمَاتِه۪

وَلَنْ

تَجِدَ

مِنْ

دُونِه۪

مُلْتَحَداً

٢٧

Vetlu mâ ûhiye ileyke min kitâbi rabbik(e)(s) lâ mubeddile likelimâtihi velen tecide min dûnihi multehadâ(n)

Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O'ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın.

Kehf Sûresi 28 . Ayet

وَاصْبِرْ

نَفْسَكَ

مَعَ

الَّذ۪ينَ

يَدْعُونَ

رَبَّهُمْ

بِالْغَدٰوةِ

وَالْعَشِيِّ

يُر۪يدُونَ

وَجْهَهُ

وَلَا

تَعْدُ

عَيْنَاكَ

عَنْهُمْۚ

تُر۪يدُ

ز۪ينَةَ

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَلَا

تُطِـعْ

مَنْ

اَغْفَلْنَا

قَلْبَهُ

عَنْ

ذِكْرِنَا

وَاتَّبَعَ

هَوٰيهُ

وَكَانَ

اَمْرُهُ

فُرُطاً

٢٨

Vasbir nefseke me’a-lleżîne yed’ûne rabbehum bilġadâti vel’aşiyyi yurîdûne vecheh(u)(s) velâ ta’du ‘aynâke ‘anhum turîdu zînete-lhayâti-ddunyâ(s) velâ tuti’ men aġfelnâ kalbehu ‘an żikrinâ vettebe’a hevâhu vekâne emruhu furutâ(n)

Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.

Kehf Sûresi 29 . Ayet

وَقُلِ

الْحَقُّ

مِنْ

رَبِّكُمْ

فَمَنْ

شَٓاءَ

فَلْيُؤْمِنْ

وَمَنْ

شَٓاءَ

فَلْيَكْفُرْۙ

اِنَّٓا

اَعْتَدْنَا

لِلظَّالِم۪ينَ

نَاراًۙ

اَحَاطَ

بِهِمْ

سُرَادِقُهَاۜ

وَاِنْ

يَسْتَغ۪يثُوا

يُغَاثُوا

بِمَٓاءٍ

كَالْمُهْلِ

يَشْوِي

الْوُجُوهَۜ

بِئْسَ

الشَّرَابُۜ

وَسَٓاءَتْ

مُرْتَفَقاً

٢٩

Vekuli-lhakku min rabbikum(s) femen şâe felyu/min vemen şâe felyekfur(c) innâ a’tednâ lizzâlimîne nâran ehâta bihim surâdikuhâ(c) ve-in yesteġîśû yuġâśû bimâ-in kelmuhli yeşvî-lvucûh(e)(c) bi/se-şşerâbu vesâet murtefekâ(n)

De ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.

Kehf Sûresi 30 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

اِنَّا

لَا

نُض۪يعُ

اَجْرَ

مَنْ

اَحْسَنَ

عَمَلاًۚ

٣٠

İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti innâ lâ nudî’u ecra men ahsene ‘amelâ(n)

Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz.

Kehf Sûresi 31 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

لَهُمْ

جَنَّاتُ

عَدْنٍ

تَجْر۪ي

مِنْ

تَحْتِهِمُ

الْاَنْهَارُ

يُحَلَّوْنَ

ف۪يهَا

مِنْ

اَسَاوِرَ

مِنْ

ذَهَبٍ

وَيَلْبَسُونَ

ثِيَاباً

خُضْراً

مِنْ

سُنْدُسٍ

وَاِسْتَبْرَقٍ

مُتَّكِـ۪ٔينَ

ف۪يهَا

عَلَى

الْاَرَٓائِكِۜ

نِعْمَ

الثَّوَابُۜ

وَحَسُنَتْ

مُرْتَفَقاً۟

٣١

Ulâ-ike lehum cennâtu ‘adnin tecrî min tahtihimu-l-enhâru yuhallevne fîhâ min esâvira min żehebin veyelbesûne śiyâben ḣudran min sundusin ve-istebrakin mutteki-îne fîhâ ‘alâ-l-erâ-ik(i)(c) ni’me-śśevâbu vehasunet murtefekâ(n)

İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir!

Kehf Sûresi 32 . Ayet

وَاضْرِبْ

لَهُمْ

مَثَلاً

رَجُلَيْنِ

جَعَلْنَا

لِاَحَدِهِمَا

جَنَّتَيْنِ

مِنْ

اَعْنَابٍ

وَحَفَفْنَاهُمَا

بِنَخْلٍ

وَجَعَلْنَا

بَيْنَهُمَا

زَرْعاًۜ

٣٢

Vadrib lehum meśelen raculeyni ce’alnâ li-ehadihimâ cenneteyni min a’nâbin ve hafefnâhumâ binaḣlin vece’alnâ beynehumâ zer’â(n)

Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk.

Kehf Sûresi 33 . Ayet

كِلْتَا

الْجَنَّتَيْنِ

اٰتَتْ

اُكُلَهَا

وَلَمْ

تَظْلِمْ

مِنْهُ

شَيْـٔاًۙ

وَفَجَّرْنَا

خِلَالَهُمَا

نَهَراًۙ

٣٣

Kiltâ-lcenneteyni âtet ukulehâ velem tazlim minhu şey-â(en)(c) vefeccernâ ḣilâlehumâ neherâ(n)

Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

Kehf Sûresi 34 . Ayet

وَكَانَ

لَهُ

ثَمَرٌۚ

فَقَالَ

لِصَاحِبِه۪

وَهُوَ

يُحَاوِرُهُٓ

اَنَا۬

اَكْثَرُ

مِنْكَ

مَالاً

وَاَعَزُّ

نَفَراً

٣٤

Vekâne lehu śemerun fekâle lisâhibihi vehuve yuhâviruhu enâ ekśeru minke mâlen ve e’azzu neferâ(n)

Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: "Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm."

Kehf Sûresi 35 . Ayet

وَدَخَلَ

جَنَّتَهُ

وَهُوَ

ظَالِمٌ

لِنَفْسِه۪ۚ

قَالَ

مَٓا

اَظُنُّ

اَنْ

تَب۪يدَ

هٰذِه۪ٓ

اَبَداًۙ

٣٥

Vedeḣale cennetehu vehuve zâlimun linefsihi kâle mâ ezunnu en tebîde hâżihi ebedâ(n)

Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum."

Kehf Sûresi 36 . Ayet

وَمَٓا

اَظُنُّ

السَّاعَةَ

قَٓائِمَةًۙ

وَلَئِنْ

رُدِدْتُ

اِلٰى

رَبّ۪ي

لَاَجِدَنَّ

خَيْراً

مِنْهَا

مُنْقَلَباً

٣٦

Vemâ ezunnu-ssâ’ate kâ-imeten vele-in rudidtu ilâ rabbî leecidenne ḣayran minhâ munkalebâ(n)

"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum."

Kehf Sûresi 37 . Ayet

قَالَ

لَهُ

صَاحِبُهُ

وَهُوَ

يُحَاوِرُهُٓ

اَكَفَرْتَ

بِالَّذ۪ي

خَلَقَكَ

مِنْ

تُرَابٍ

ثُمَّ

مِنْ

نُطْفَةٍ

ثُمَّ

سَوّٰيكَ

رَجُلاًۜ

٣٧

Kâle lehu sâhibuhu vehuve yuhâviruhu ekeferte billeżî ḣalekake min turâbin śümme min nutfetin śümme sevvâke raculâ(n)

Arkadaşı ona cevap vererek dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah'ı inkâr mı ediyorsun?"

Kehf Sûresi 38 . Ayet

لٰكِنَّا۬

هُوَ

اللّٰهُ

رَبّ۪ي

وَلَٓا

اُشْرِكُ

بِرَبّ۪ٓي

اَحَداً

٣٨

Lâkinne huva(A)llâhu rabbî velâ uşriku birabbî ehadâ(n)

"Fakat O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam."

Kehf Sûresi 39 . Ayet

وَلَوْلَٓا

اِذْ

دَخَلْتَ

جَنَّتَكَ

قُلْتَ

مَا

شَٓاءَ

اللّٰهُۙ

لَا

قُوَّةَ

اِلَّا

بِاللّٰهِۚ

اِنْ

تَرَنِ

اَنَا۬

اَقَلَّ

مِنْكَ

مَالاً

وَوَلَداًۚ

٣٩

Velevlâ iż deḣalte cenneteke kulte mâ şâa(A)llâhu lâ kuvvete illâ bi(A)llâh(i)(c) in terani enâ ekalle minke mâlen ve veledâ(n)

"Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır' deseydin ya!.. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak haline geliverir."

Kehf Sûresi 40 . Ayet

فَعَسٰى

رَبّ۪ٓي

اَنْ

يُؤْتِيَنِ

خَيْراً

مِنْ

جَنَّتِكَ

وَيُرْسِلَ

عَلَيْهَا

حُسْبَاناً

مِنَ

السَّمَٓاءِ

فَتُصْبِحَ

صَع۪يداً

زَلَقاًۙ

٤٠

Fe’asâ rabbî en yu/tiyeni ḣayran min cennetike veyursile ‘aleyhâ husbânen mine-ssemâ-i fetusbiha sa’îden zelekâ(n)

"Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır' deseydin ya!.. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak haline geliverir."

Kehf Sûresi 41 . Ayet

اَوْ

يُصْبِحَ

مَٓاؤُ۬هَا

غَوْراً

فَلَنْ

تَسْتَط۪يعَ

لَهُ

طَلَباً

٤١

Ev yusbiha mâuhâ ġavran felen testatî’a lehu talebâ(n)

"Ya da suyu çekiliverir de (bırak bir daha bulmayı) artık onu arayamazsın bile."

Kehf Sûresi 42 . Ayet

وَاُح۪يطَ

بِثَمَرِه۪

فَاَصْبَحَ

يُقَلِّبُ

كَفَّيْهِ

عَلٰى

مَٓا

اَنْفَقَ

ف۪يهَا

وَهِيَ

خَاوِيَةٌ

عَلٰى

عُرُوشِهَا

وَيَقُولُ

يَا

لَيْتَن۪ي

لَمْ

اُشْرِكْ

بِرَبّ۪ٓي

اَحَداً

٤٢

Veuhîta biśemerihi feasbeha yukallibu keffeyhi ‘alâ mâ enfeka fîhâ vehiye ḣâviyetun ‘alâ ‘urûşihâ veyekûlu yâ leytenî lem uşrik birabbî ehadâ(n)

Derken bütün serveti helak edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş haldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım..."

Kehf Sûresi 43 . Ayet

وَلَمْ

تَكُنْ

لَهُ

فِئَةٌ

يَنْصُرُونَهُ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

وَمَا

كَانَ

مُنْتَصِراًۜ

٤٣

Velem tekun lehu fi-etun yensurûnehu min dûni(A)llâhi vemâ kâne muntasirâ(n)

Onun, Allah'tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi.

Kehf Sûresi 44 . Ayet

هُنَالِكَ

الْوَلَايَةُ

لِلّٰهِ

الْحَقِّۜ

هُوَ

خَيْرٌ

ثَوَاباً

وَخَيْرٌ

عُقْباً۟

٤٤

Hunâlike-lvelâyetu li(A)llâhi-lhakk(i)(c) huve ḣayrun śevâben ve ḣayrun ‘ukbâ(n)

İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah'a mahsustur. Onun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır.

Kehf Sûresi 45 . Ayet

وَاضْرِبْ

لَهُمْ

مَثَلَ

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

كَمَٓاءٍ

اَنْزَلْنَاهُ

مِنَ

السَّمَٓاءِ

فَاخْتَلَطَ

بِه۪

نَبَاتُ

الْاَرْضِ

فَاَصْبَحَ

هَش۪يماً

تَذْرُوهُ

الرِّيَاحُۜ

وَكَانَ

اللّٰهُ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

مُقْتَدِراً

٤٥

Vadrib lehum meśele-lhayâti-ddunyâ kemâ-in enzelnâhu mine-ssemâ-i faḣteleta bihi nebâtu-l-ardi feasbeha heşîmen teżrûhu-rriyâh(u)(c) vekâna(A)llâhu ‘alâ kulli şey-in muktedirâ(n)

Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgarın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.

Kehf Sûresi 46 . Ayet

اَلْمَالُ

وَالْبَنُونَ

ز۪ينَةُ

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۚ

وَالْبَاقِيَاتُ

الصَّالِحَاتُ

خَيْرٌ

عِنْدَ

رَبِّكَ

ثَوَاباً

وَخَيْرٌ

اَمَلاً

٤٦

Elmâlu velbenûne zînetu-lhayâti-ddunyâ(s) velbâkiyâtu-ssâlihâtu ḣayrun ‘inde rabbike śevâben veḣayrun emelâ(n)

Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.

Kehf Sûresi 47 . Ayet

وَيَوْمَ

نُسَيِّرُ

الْجِبَالَ

وَتَرَى

الْاَرْضَ

بَارِزَةًۙ

وَحَشَرْنَاهُمْ

فَلَمْ

نُغَادِرْ

مِنْهُمْ

اَحَداًۚ

٤٧

Veyevme nuseyyiru-lcibâle veterâ-l-arda bârizeten vehaşernâhum felem nuġâdir minhum ehadâ(n)

Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız.

Kehf Sûresi 48 . Ayet

وَعُرِضُوا

عَلٰى

رَبِّكَ

صَفاًّۜ

لَقَدْ

جِئْتُمُونَا

كَمَا

خَلَقْنَاكُمْ

اَوَّلَ

مَرَّةٍۘ

بَلْ

زَعَمْتُمْ

اَلَّنْ

نَجْعَلَ

لَكُمْ

مَوْعِداً

٤٨

Ve’uridû ‘alâ rabbike saffen lekad ci/tumûnâ kemâ ḣalaknâkum evvele merra(tin)(c) bel ze’amtum ellen nec’ale lekum mev’idâ(n)

Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, "Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız" denir.

Kehf Sûresi 49 . Ayet

وَوُضِعَ

الْكِتَابُ

فَتَرَى

الْمُجْرِم۪ينَ

مُشْفِق۪ينَ

مِمَّا

ف۪يهِ

وَيَقُولُونَ

يَا

وَيْلَتَنَا

مَالِ

هٰذَا

الْكِتَابِ

لَا

يُغَادِرُ

صَغ۪يرَةً

وَلَا

كَب۪يرَةً

اِلَّٓا

اَحْصٰيهَاۚ

وَوَجَدُوا

مَا

عَمِلُوا

حَاضِراًۜ

وَلَا

يَظْلِمُ

رَبُّكَ

اَحَداً۟

٤٩

Vevudi’a-lkitâbu feterâ-lmucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi veyekûlûne yâ veyletenâ mâ li hâżâ-lkitâbi lâ yuġâdiru saġîraten velâ kebîraten illâ ahsâhâ(c) vevecedû mâ ‘amilû hâdirâ(an)(c) velâ yazlimu rabbuke ehadâ(n)

Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. "Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!" derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

Kehf Sûresi 50 . Ayet

وَاِذْ

قُلْنَا

لِلْمَلٰٓئِكَةِ

اسْجُدُوا

لِاٰدَمَ

فَسَجَدُٓوا

اِلَّٓا

اِبْل۪يسَۜ

كَانَ

مِنَ

الْجِنِّ

فَفَسَقَ

عَنْ

اَمْرِ

رَبِّه۪ۜ

اَفَتَتَّخِذُونَهُ

وَذُرِّيَّتَهُٓ

اَوْلِيَٓاءَ

مِنْ

دُون۪ي

وَهُمْ

لَكُمْ

عَدُوٌّۜ

بِئْسَ

لِلظَّالِم۪ينَ

بَدَلاً

٥٠

Ve-iż kulnâ lilmelâ-iketi-scudû li-âdeme fesecedû illâ iblîse kâne mine-lcinni fefeseka ‘an emri rabbih(i)(k) efetetteḣiżûnehu veżurriyyetehu evliyâe min dûnî vehum lekum ‘aduvv(un)(c) bi/se lizzâlimîne bedelâ(n)

Hani biz meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis'ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis'i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!

Kehf Sûresi 51 . Ayet

مَٓا

اَشْهَدْتُهُمْ

خَلْقَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

وَلَا

خَلْقَ

اَنْفُسِهِمْۖ

وَمَا

كُنْتُ

مُتَّخِذَ

الْمُضِلّ۪ينَ

عَضُداً

٥١

Mâ eşhedtuhum ḣalka-ssemâvâti vel-ardi velâ ḣalka enfusihim vemâ kuntu mutteḣiże-lmudillîne ‘adudâ(n)

Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim.

Kehf Sûresi 52 . Ayet

وَيَوْمَ

يَقُولُ

نَادُوا

شُرَكَٓاءِيَ

الَّذ۪ينَ

زَعَمْتُمْ

فَدَعَوْهُمْ

فَلَمْ

يَسْتَج۪يبُوا

لَهُمْ

وَجَعَلْنَا

بَيْنَهُمْ

مَوْبِقاً

٥٢

Veyevme yekûlu nâdû şurakâ-iye-lleżîne ze’amtum fede’avhum felem yestecîbû lehum vece’alnâ beynehum mevbikâ(n)

(Ey Muhammed!) Allah'ın, "Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın" diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla!

Kehf Sûresi 53 . Ayet

وَرَاَ

الْمُجْرِمُونَ

النَّارَ

فَظَنُّٓوا

اَنَّهُمْ

مُوَاقِعُوهَا

وَلَمْ

يَجِدُوا

عَنْهَا

مَصْرِفاً۟

٥٣

Veraâ-lmucrimûne-nnâra fezannû ennehum muvâki’ûhâ velem yecidû ‘anhâ masrifâ(n)

Suçlular (o gün) ateşi görünce onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.

Kehf Sûresi 54 . Ayet

وَلَقَدْ

صَرَّفْنَا

ف۪ي

هٰذَا

الْقُرْاٰنِ

لِلنَّاسِ

مِنْ

كُلِّ

مَثَلٍۜ

وَكَانَ

الْاِنْسَانُ

اَكْثَرَ

شَيْءٍ

جَدَلاً

٥٤

Velekad sarrafnâ fî hâżâ-lkur-âni linnâsi min kulli meśel(in)(c) vekâne-l-insânu ekśera şey-in cedelâ(n)

Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.

Kehf Sûresi 55 . Ayet

وَمَا

مَنَعَ

النَّاسَ

اَنْ

يُؤْمِنُٓوا

اِذْ

جَٓاءَهُمُ

الْهُدٰى

وَيَسْتَغْفِرُوا

رَبَّهُمْ

اِلَّٓا

اَنْ

تَأْتِيَهُمْ

سُنَّةُ

الْاَوَّل۪ينَ

اَوْ

يَأْتِيَهُمُ

الْعَذَابُ

قُبُلاً

٥٥

Vemâ mene’a-nnâse en yu/minû iż câehumu-lhudâ veyestaġfirû rabbehum illâ en te/tiyehum sunnetu-l-evvelîne ev ye/tiyehumu-l’ażâbu kubulâ(n)

İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab'lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur.

Kehf Sûresi 56 . Ayet

وَمَا

نُرْسِلُ

الْمُرْسَل۪ينَ

اِلَّا

مُبَشِّر۪ينَ

وَمُنْذِر۪ينَۚ

وَيُجَادِلُ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

بِالْبَاطِلِ

لِيُدْحِضُوا

بِهِ

الْحَقَّ

وَاتَّخَذُٓوا

اٰيَات۪ي

وَمَٓا

اُنْذِرُوا

هُزُواً

٥٦

Vemâ nursilu-lmurselîne illâ mubeşşirîne vemunżirîn(e)(c) veyucâdilu-lleżîne keferû bilbâtili liyudhidû bihi-lhakk(a)(s) vetteḣażû âyâtî vemâ unżirû huzuvâ(n)

Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkar edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.

Kehf Sûresi 57 . Ayet

وَمَنْ

اَظْلَمُ

مِمَّنْ

ذُكِّرَ

بِاٰيَاتِ

رَبِّه۪

فَاَعْرَضَ

عَنْهَا

وَنَسِيَ

مَا

قَدَّمَتْ

يَدَاهُۜ

اِنَّا

جَعَلْنَا

عَلٰى

قُلُوبِهِمْ

اَكِنَّةً

اَنْ

يَفْقَهُوهُ

وَف۪ٓي

اٰذَانِهِمْ

وَقْراًۜ

وَاِنْ

تَدْعُهُمْ

اِلَى

الْهُدٰى

فَلَنْ

يَهْتَدُٓوا

اِذاً

اَبَداً

٥٧

Vemen azlemu mimmen żukkira bi-âyâti rabbihi fea’rada ‘anhâ venesiye mâ kaddemet yedâh(u)(c) innâ ce’alnâ ‘alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu vefî âżânihim vakrâ(an)(s) ve-in ted’uhum ilâ-lhudâ felen yehtedû iżen ebedâ(n)

Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.

Kehf Sûresi 58 . Ayet

وَرَبُّكَ

الْغَفُورُ

ذُوالرَّحْمَةِۜ

لَوْ

يُؤَاخِذُهُمْ

بِمَا

كَسَبُوا

لَعَجَّلَ

لَهُمُ

الْعَذَابَۜ

بَلْ

لَهُمْ

مَوْعِدٌ

لَنْ

يَجِدُوا

مِنْ

دُونِه۪

مَوْئِلاً

٥٨

Verabbuke-lġafûru żû-rrahme(ti)(s) lev yu-âḣiżuhum bimâ kesebû le’accele lehumu-l’ażâb(e)(c) bel lehum mev’idun len yecidû min dûnihi mev-ilâ(n)

Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.

Kehf Sûresi 59 . Ayet

وَتِلْكَ

الْقُرٰٓى

اَهْلَكْنَاهُمْ

لَمَّا

ظَلَمُوا

وَجَعَلْنَا

لِمَهْلِكِهِمْ

مَوْعِداً۟

٥٩

Vetilke-lkurâ ehleknâhum lemmâ zalemû vece’alnâ limehlikihim mev’idâ(n)

İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler... Helak edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik.

Kehf Sûresi 60 . Ayet

وَاِذْ

قَالَ

مُوسٰى

لِفَتٰيهُ

لَٓا

اَبْرَحُ

حَتّٰٓى

اَبْلُغَ

مَجْمَعَ

الْبَحْرَيْنِ

اَوْ

اَمْضِيَ

حُقُباً

٦٠

Ve-iż kâle mûsâ lifetâhu lâ ebrahu hattâ ebluġa mecme’a-lbahrayni ev emdiye hukubâ(n)

Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: "İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim."

Kehf Sûresi 61 . Ayet

فَلَمَّا

بَلَغَا

مَجْمَعَ

بَيْنِهِمَا

نَسِيَا

حُوتَهُمَا

فَاتَّخَذَ

سَب۪يلَهُ

فِي

الْبَحْرِ

سَرَباً

٦١

Felemmâ beleġâ mecme’a beynihimâ nesiyâ hûtehumâ fetteḣaże sebîlehu fî-lbahri serabâ(n)

Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.

Kehf Sûresi 62 . Ayet

فَلَمَّا

جَاوَزَا

قَالَ

لِفَتٰيهُ

اٰتِنَا

غَدَٓاءَنَاۘ

لَقَدْ

لَق۪ينَا

مِنْ

سَفَرِنَا

هٰذَا

نَصَباً

٦٢

Felemmâ câvezâ kâle lifetâhu âtinâ ġadâenâ lekad lakînâ min seferinâ hâżâ nasabâ(n)

Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence "Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük" dedi.

Kehf Sûresi 63 . Ayet

قَالَ

اَرَاَيْتَ

اِذْ

اَوَيْنَٓا

اِلَى

الصَّخْرَةِ

فَاِنّ۪ي

نَس۪يتُ

الْحُوتَۘ

وَمَٓا

اَنْسَان۪يهُ

اِلَّا

الشَّيْطَانُ

اَنْ

اَذْكُرَهُۚ

وَاتَّخَذَ

سَب۪يلَهُ

فِي

الْبَحْرِۗ

عَجَباً

٦٣

Kâle eraeyte iż eveynâ ilâ-ssaḣrati fe-innî nesîtu-lhûte vemâ ensânîhu illâ-şşeytânu en eżkurah(u)(c) vetteḣaże sebîlehu fî-lbahri ‘acebâ(n)

Genç, "Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti" dedi.

Kehf Sûresi 64 . Ayet

قَالَ

ذٰلِكَ

مَا

كُنَّا

نَبْغِۗ

فَارْتَدَّا

عَلٰٓى

اٰثَارِهِمَا

قَصَصاًۙ

٦٤

Kâle żâlike mâ kunnâ nebġ(i)(c) ferteddâ ‘alâ âśârihimâ kasasâ(n)

Mûsâ: "İşte aradığımız bu idi" dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.

Kehf Sûresi 65 . Ayet

فَوَجَدَا

عَبْداً

مِنْ

عِبَادِنَٓا

اٰتَيْنَاهُ

رَحْمَةً

مِنْ

عِنْدِنَا

وَعَلَّمْنَاهُ

مِنْ

لَدُنَّا

عِلْماً

٦٥

Fevecedâ ‘abden min ‘ibâdinâ âteynâhu rahmeten min ‘indinâ ve’allemnâhu min ledunnâ ‘ilmâ(n)

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

Kehf Sûresi 66 . Ayet

قَالَ

لَهُ

مُوسٰى

هَلْ

اَتَّبِعُكَ

عَلٰٓى

اَنْ

تُعَلِّمَنِ

مِمَّا

عُلِّمْتَ

رُشْداً

٦٦

Kâle lehu mûsâ hel ettebi’uke ‘alâ en tu’allimeni mimmâ ‘ullimte ruşdâ(n)

Mûsâ ona, "Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?" dedi.

Kehf Sûresi 67 . Ayet

قَالَ

اِنَّكَ

لَنْ

تَسْتَط۪يعَ

مَعِيَ

صَبْراً

٦٧

Kâle inneke len testatî’a me’iye sabrâ(n)

Adam şöyle dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin."

Kehf Sûresi 68 . Ayet

وَكَيْفَ

تَصْبِرُ

عَلٰى

مَا

لَمْ

تُحِطْ

بِه۪

خُبْراً

٦٨

Vekeyfe tasbiru ‘alâ mâ lem tuhit bihi ḣubrâ(n)

"İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?"

Kehf Sûresi 69 . Ayet

قَالَ

سَتَجِدُن۪ٓي

اِنْ

شَٓاءَ

اللّٰهُ

صَابِراً

وَلَٓا

اَعْص۪ي

لَكَ

اَمْراً

٦٩

Kâle setecidunî in şâa(A)llâhu sâbiran velâ a’sî leke emrâ(n)

Mûsâ, "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim" dedi.

Kehf Sûresi 70 . Ayet

قَالَ

فَاِنِ

اتَّبَعْتَن۪ي

فَلَا

تَسْـَٔلْن۪ي

عَنْ

شَيْءٍ

حَتّٰٓى

اُحْدِثَ

لَكَ

مِنْهُ

ذِكْراً۟

٧٠

Kâle fe-ini-tteba’tenî felâ tes-elnî ‘an şey-in hattâ uhdiśe leke minhu żikrâ(n)

O da şöyle dedi: "O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın."

Kehf Sûresi 71 . Ayet

فَانْطَلَقَا۠

حَتّٰٓى

اِذَا

رَكِبَا

فِي

السَّف۪ينَةِ

خَرَقَهَاۜ

قَالَ

اَخَرَقْتَهَا

لِتُغْرِقَ

اَهْلَهَاۚ

لَقَدْ

جِئْتَ

شَيْـٔاً

اِمْراً

٧١

Fentalekâ hattâ iżâ rakibâ fî-ssefîneti ḣarakahâ(s) kâle eḣaraktehâ lituġrika ehlehâ lekad ci/te şey-en imrâ(n)

Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın." dedi.

Kehf Sûresi 72 . Ayet

قَالَ

اَلَمْ

اَقُلْ

اِنَّكَ

لَنْ

تَسْتَط۪يعَ

مَعِيَ

صَبْراً

٧٢

Kâle elem ekul inneke len testatî’a me’iye sabrâ(n)

Adam, "Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.

Kehf Sûresi 73 . Ayet

قَالَ

لَا

تُؤَاخِذْن۪ي

بِمَا

نَس۪يتُ

وَلَا

تُرْهِقْن۪ي

مِنْ

اَمْر۪ي

عُسْراً

٧٣

Kâle lâ tu-âḣiżnî bimâ nesîtu velâ turhiknî min emrî ‘usrâ(n)

Mûsâ, "Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!" dedi.

Kehf Sûresi 74 . Ayet

فَانْطَلَقَا۠

حَتّٰٓى

اِذَا

لَقِيَا

غُلَاماً

فَقَتَلَهُۙ

قَالَ

اَقَتَلْتَ

نَفْساً

زَكِيَّةً

بِغَيْرِ

نَفْسٍۜ

لَقَدْ

جِئْتَ

شَيْـٔاً

نُكْراً

٧٤

Fentalekâ hattâ iżâ lakiyâ ġulâmen fekatelehu kâle ekatelte nefsen zekiyyeten biġayri nefsin lekad ci/te şey-en nukrâ(n)

Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, "Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!" dedi.

Kehf Sûresi 75 . Ayet

قَالَ

اَلَمْ

اَقُلْ

لَكَ

اِنَّكَ

لَنْ

تَسْتَط۪يعَ

مَعِيَ

صَبْراً

٧٥

Kâle elem ekul leke inneke len testatî’a me’iye sabrâ(n)

Adam, "Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?" dedi.

Kehf Sûresi 76 . Ayet

قَالَ

اِنْ

سَاَلْتُكَ

عَنْ

شَيْءٍ

بَعْدَهَا

فَلَا

تُصَاحِبْن۪يۚ

قَدْ

بَلَغْتَ

مِنْ

لَدُنّ۪ي

عُذْراً

٧٦

Kâle in seeltuke ‘an şey-in ba’dehâ felâ tusâhibnî(s) kad belaġte min ledunnî ‘użrâ(n)

Mûsâ, "Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)" dedi.

Kehf Sûresi 77 . Ayet

فَانْطَلَقَا۠

حَتّٰٓى

اِذَٓا

اَتَيَٓا

اَهْلَ

قَرْيَةٍۨ

اسْتَطْعَمَٓا

اَهْلَهَا

فَاَبَوْا

اَنْ

يُضَيِّفُوهُمَا

فَوَجَدَا

ف۪يهَا

جِدَاراً

يُر۪يدُ

اَنْ

يَنْقَضَّ

فَاَقَامَهُۜ

قَالَ

لَوْ

شِئْتَ

لَتَّخَذْتَ

عَلَيْهِ

اَجْراً

٧٧

Fentalekâ hattâ iżâ eteyâ ehle karyetin(i)-stat’amâ ehlehâ feebev en yudayyifûhumâ fevecedâ fîhâ cidâran yurîdu en yenkadda feekâmeh(u)(s) kâle lev şi/te letteḣażte ‘aleyhi ecrâ(n)

Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, "İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın" dedi.

Kehf Sûresi 78 . Ayet

قَالَ

هٰذَا

فِرَاقُ

بَيْن۪ي

وَبَيْنِكَۚ

سَاُنَبِّئُكَ

بِتَأْو۪يلِ

مَا

لَمْ

تَسْتَطِـعْ

عَلَيْهِ

صَبْراً

٧٨

Kâle hâżâ firâku beynî vebeynik(e)(c) seunebbi-uke bite/vîli mâ lem testati’ ‘aleyhi sabrâ(n)

Adam, "İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir" dedi. "Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım."

Kehf Sûresi 79 . Ayet

اَمَّا

السَّف۪ينَةُ

فَكَانَتْ

لِمَسَاك۪ينَ

يَعْمَلُونَ

فِي

الْبَحْرِ

فَاَرَدْتُ

اَنْ

اَع۪يبَهَا

وَكَانَ

وَرَٓاءَهُمْ

مَلِكٌ

يَأْخُذُ

كُلَّ

سَف۪ينَةٍ

غَصْباً

٧٩

Emmâ-ssefînetu fekânet limesâkîne ya’melûne fî-lbahri feeradtu en e’îbehâ vekâne verâehum melikun ye/ḣużu kulle sefînetin ġasbâ(n)

"O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı."

Kehf Sûresi 80 . Ayet

وَاَمَّا

الْغُلَامُ

فَكَانَ

اَبَوَاهُ

مُؤْمِنَيْنِ

فَخَش۪ينَٓا

اَنْ

يُرْهِقَهُمَا

طُغْيَاناً

وَكُفْراًۚ

٨٠

Veemmâ-lġulâmu fekâne ebevâhu mu/mineyni feḣaşînâ en yurhikahumâ tuġyânen vekufrâ(n)

"Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk."

Kehf Sûresi 81 . Ayet

فَاَرَدْنَٓا

اَنْ

يُبْدِلَهُمَا

رَبُّهُمَا

خَيْراً

مِنْهُ

زَكٰوةً

وَاَقْرَبَ

رُحْماً

٨١

Feeradnâ en yubdilehumâ rabbuhumâ ḣayran minhu zekâten veakrabe ruhmâ(n)

"Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik."

Kehf Sûresi 82 . Ayet

وَاَمَّا

الْجِدَارُ

فَكَانَ

لِغُلَامَيْنِ

يَت۪يمَيْنِ

فِي

الْمَد۪ينَةِ

وَكَانَ

تَحْتَهُ

كَنْزٌ

لَهُمَا

وَكَانَ

اَبُوهُمَا

صَالِحاًۚ

فَاَرَادَ

رَبُّكَ

اَنْ

يَبْلُغَٓا

اَشُدَّهُمَا

وَيَسْتَخْرِجَا

كَنْزَهُمَاۗ

رَحْمَةً

مِنْ

رَبِّكَۚ

وَمَا

فَعَلْتُهُ

عَنْ

اَمْر۪يۜ

ذٰلِكَ

تَأْو۪يلُ

مَا

لَمْ

تَسْطِـعْ

عَلَيْهِ

صَبْراًۜ۟

٨٢

Veemmâ-lcidâru fekâne liġulâmeyni yetîmeyni fî-lmedîneti vekâne tahtehu kenzun lehumâ vekâne ebûhumâ sâlihan feerâde rabbuke en yebluġâ eşuddehumâ veyestaḣricâ kenzehumâ rahmeten min rabbik(e)(c) vemâ fe’altuhu ‘an emrî(c) żâlike te/vîlu mâ lem testi’ ‘aleyhi sabrâ(n)

"Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur."

Kehf Sûresi 83 . Ayet

وَيَسْـَٔلُونَكَ

عَنْ

ذِي

الْقَرْنَيْنِۜ

قُلْ

سَاَتْلُوا

عَلَيْكُمْ

مِنْهُ

ذِكْراًۜ

٨٣

Veyes-elûneke ‘an żî-lkarneyn(i)(s) kul seetlû ‘aleykum minhu żikrâ(n)

(Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: "Size ondan bir anı okuyacağım."

Kehf Sûresi 84 . Ayet

اِنَّا

مَكَّنَّا

لَهُ

فِي

الْاَرْضِ

وَاٰتَيْنَاهُ

مِنْ

كُلِّ

شَيْءٍ

سَبَباًۙ

٨٤

İnnâ mekkennâ lehu fî-l-ardi veâteynâhu min kulli şey-in sebebâ(n)

Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.

Kehf Sûresi 85 . Ayet

فَاَتْبَعَ

سَبَباً

٨٥

Feetbe’a sebebâ(n)

O da (Batı'ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu.

Kehf Sûresi 86 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

بَلَغَ

مَغْرِبَ

الشَّمْسِ

وَجَدَهَا

تَغْرُبُ

ف۪ي

عَيْنٍ

حَمِئَةٍ

وَوَجَدَ

عِنْدَهَا

قَوْماًۜ

قُلْنَا

يَا

ذَا

الْقَرْنَيْنِ

اِمَّٓا

اَنْ

تُعَذِّبَ

وَاِمَّٓا

اَنْ

تَتَّخِذَ

ف۪يهِمْ

حُسْناً

٨٦

Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî ‘aynin hami-etin vevecede ‘indehâ kavmâ(en)(k) kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnâ(n)

Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. "Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın" dedik.

Kehf Sûresi 87 . Ayet

قَالَ

اَمَّا

مَنْ

ظَلَمَ

فَسَوْفَ

نُعَذِّبُهُ

ثُمَّ

يُرَدُّ

اِلٰى

رَبِّه۪

فَيُعَذِّبُهُ

عَذَاباً

نُكْراً

٨٧

Kâle emmâ men zaleme fesevfe nu’ażżibuhu śümme yuraddu ilâ rabbihi feyu’ażżibuhu ‘ażâben nukrâ(n)

Zülkarneyn, "Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır" dedi.

Kehf Sûresi 88 . Ayet

وَاَمَّا

مَنْ

اٰمَنَ

وَعَمِلَ

صَالِحاً

فَلَهُ

جَزَٓاءًۨ

الْحُسْنٰىۚ

وَسَنَقُولُ

لَهُ

مِنْ

اَمْرِنَا

يُسْراًۜ

٨٨

Veemmâ men âmene ve’amile sâlihan felehu cezâen(i)-lhusnâ(s) vesenekûlu lehu min emrinâ yusrâ(n)

"Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz."

Kehf Sûresi 89 . Ayet

ثُمَّ

اَتْـبَعَ

سَبَباً

٨٩

Śumme etbe’a sebebâ(n)

Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.

Kehf Sûresi 90 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

بَلَغَ

مَطْلِعَ

الشَّمْسِ

وَجَدَهَا

تَطْلُعُ

عَلٰى

قَوْمٍ

لَمْ

نَجْعَلْ

لَهُمْ

مِنْ

دُونِهَا

سِتْراًۙ

٩٠

Hattâ iżâ beleġa matli’a-şşemsi vecedehâ tatlu’u ‘alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(n)

Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.

Kehf Sûresi 91 . Ayet

كَذٰلِكَۜ

وَقَدْ

اَحَطْنَا

بِمَا

لَدَيْهِ

خُبْراً

٩١

Keżâlike vekad ehatnâ bimâ ledeyhi ḣubrâ(n)

İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.

Kehf Sûresi 92 . Ayet

ثُمَّ

اَتْبَعَ

سَبَباً

٩٢

Śumme etbe’a sebebâ(n)

Sonra yine bir yol tuttu.

Kehf Sûresi 93 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

بَلَغَ

بَيْنَ

السَّدَّيْنِ

وَجَدَ

مِنْ

دُونِهِمَا

قَوْماًۙ

لَا

يَكَادُونَ

يَفْقَهُونَ

قَوْلاً

٩٣

Hattâ iżâ beleġa beyne-sseddeyni vecede min dûnihimâ kavmen lâ yekâdûne yefkahûne kavlâ(n)

İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.

Kehf Sûresi 94 . Ayet

قَالُوا

يَا

ذَا

الْقَرْنَيْنِ

اِنَّ

يَأْجُوجَ

وَمَأْجُوجَ

مُفْسِدُونَ

فِي

الْاَرْضِ

فَهَلْ

نَجْعَلُ

لَكَ

خَرْجاً

عَلٰٓى

اَنْ

تَجْعَلَ

بَيْنَنَا

وَبَيْنَهُمْ

سَداًّ

٩٤

Kâlû yâżâ-lkarneyni inne ye/cûce veme/cûce mufsidûne fî-l-ardi fehel nec’alu leke ḣarcen ‘alâ en tec’ale beynenâ vebeynehum seddâ(n)

Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?"

Kehf Sûresi 95 . Ayet

قَالَ

مَا

مَكَّنّ۪ي

ف۪يهِ

رَبّ۪ي

خَيْرٌ

فَاَع۪ينُون۪ي

بِقُوَّةٍ

اَجْعَلْ

بَيْنَكُمْ

وَبَيْنَهُمْ

رَدْماًۙ

٩٥

Kâle mâ mekkennî fîhi rabbî ḣayrun fee’înûnî bikuvvetin ec’al beynekum vebeynehum radmâ(n)

Zülkarneyn, "Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım" dedi.

Kehf Sûresi 96 . Ayet

اٰتُون۪ي

زُبَرَ

الْحَد۪يدِۜ

حَتّٰٓى

اِذَا

سَاوٰى

بَيْنَ

الصَّدَفَيْنِ

قَالَ

انْفُخُواۜ

حَتّٰٓى

اِذَا

جَعَلَهُ

نَاراًۙ

قَالَ

اٰتُون۪ٓي

اُفْرِ

غْ

عَلَيْهِ

قِطْراًۜ

٩٦

Âtûnî zubera-lhadîd(i)(s) hattâ iżâ sâvâ beyne-ssadefeyni kâle-nfuḣû(s) hattâ iżâ ce’alehu nâran kâle âtûnî ufriġ ‘aleyhi kitrâ(n)

"Bana (yeterince) demir madeni getirin" dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince "körükleyin!" dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, "Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım" dedi.

Kehf Sûresi 97 . Ayet

فَمَا

اسْطَاعُٓوا

اَنْ

يَظْهَرُوهُ

وَمَا

اسْتَطَاعُوا

لَهُ

نَقْباً

٩٧

Femâ-stâ’û en yazherûhu vemâ-stetâ’û lehu nakbâ(n)

Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.

Kehf Sûresi 98 . Ayet

قَالَ

هٰذَا

رَحْمَةٌ

مِنْ

رَبّ۪يۚ

فَاِذَا

جَٓاءَ

وَعْدُ

رَبّ۪ي

جَعَلَهُ

دَكَّٓاءَۚ

وَكَانَ

وَعْدُ

رَبّ۪ي

حَقاًّۜ

٩٨

Kâle hâżâ rahmetun min rabbî(s) fe-iżâ câe va’du rabbî ce’alehu dekkâ/(e)(s) vekâne va’du rabbî hakkâ(n)

Zülkarneyn, "Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir" dedi.

Kehf Sûresi 99 . Ayet

وَتَرَكْنَا

بَعْضَهُمْ

يَوْمَئِذٍ

يَمُوجُ

ف۪ي

بَعْضٍ

وَنُفِخَ

فِي

الصُّورِ

فَجَمَعْنَاهُمْ

جَمْعاًۙ

٩٩

Veteraknâ ba’dahum yevme-iżin yemûcu fî ba’d(in)(s) venufiḣa fî-ssûri fecema’nâhum cem’â(n)

O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz.

Kehf Sûresi 100 . Ayet

وَعَرَضْنَا

جَهَنَّمَ

يَوْمَئِذٍ

لِلْكَافِر۪ينَ

عَرْضاًۙ

١٠٠

Ve’aradnâ cehenneme yevme-iżin lilkâfirîne ‘ardâ(n)

O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!

Kehf Sûresi 101 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

كَانَتْ

اَعْيُنُهُمْ

ف۪ي

غِطَٓاءٍ

عَنْ

ذِكْر۪ي

وَكَانُوا

لَا

يَسْتَط۪يعُونَ

سَمْعاً۟

١٠١

Elleżîne kânet a’yunuhum fî ġitâ-in ‘an żikrî vekânû lâ yestatî’ûne sem’â(n)

O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!

Kehf Sûresi 102 . Ayet

اَفَحَسِبَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُٓوا

اَنْ

يَتَّخِذُوا

عِبَاد۪ي

مِنْ

دُون۪ٓي

اَوْلِيَٓاءَۜ

اِنَّٓا

اَعْتَدْنَا

جَهَنَّمَ

لِلْكَافِر۪ينَ

نُزُلاً

١٠٢

Efehasibe-lleżîne keferû en yetteḣiżû ‘ibâdî min dûnî evliyâ/(e)(c) innâ a’tednâ cehenneme lilkâfirîne nuzulâ(n)

İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak hazırladık.

Kehf Sûresi 103 . Ayet

قُلْ

هَلْ

نُنَبِّئُكُمْ

بِالْاَخْسَر۪ينَ

اَعْمَالاًۜ

١٠٣

Kul hel nunebbi-ukum bil-aḣserîne a’mâlâ(n)

(Ey Muhammed!) De ki: "Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?"

Kehf Sûresi 104 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

ضَلَّ

سَعْيُهُمْ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَهُمْ

يَحْسَبُونَ

اَنَّهُمْ

يُحْسِنُونَ

صُنْعاً

١٠٤

Elleżîne dalle sa’yuhum fî-lhayâti-ddunyâ vehum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(n)

(Ey Muhammed!) De ki: "Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?"

Kehf Sûresi 105 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

بِاٰيَاتِ

رَبِّهِمْ

وَلِقَٓائِه۪

فَحَبِطَتْ

اَعْمَالُهُمْ

فَلَا

نُق۪يمُ

لَهُمْ

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِ

وَزْناً

١٠٥

Ulâ-ike-lleżîne keferû bi-âyâti rabbihim velikâ-ihi fehabitat a’mâluhum felâ nukîmu lehum yevme-lkiyâmeti veznâ(n)

Onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.

Kehf Sûresi 106 . Ayet

ذٰلِكَ

جَزَٓاؤُ۬هُمْ

جَهَنَّمُ

بِمَا

كَفَرُوا

وَاتَّخَذُٓوا

اٰيَات۪ي

وَرُسُل۪ي

هُزُواً

١٠٦

Żâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vetteḣażû âyâtî verusulî huzuvâ(n)

İşte böyle. İnkar etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir.

Kehf Sûresi 107 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

كَانَتْ

لَهُمْ

جَنَّاتُ

الْفِرْدَوْسِ

نُزُلاًۙ

١٠٧

İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti kânet lehum cennâtu-lfirdevsi nuzulâ(n)

Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.

Kehf Sûresi 108 . Ayet

خَالِد۪ينَ

ف۪يهَا

لَا

يَبْغُونَ

عَنْهَا

حِوَلاً

١٠٨

Ḣâlidîne fîhâ lâ yebġûne ‘anhâ hivelâ(n)

Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.

Kehf Sûresi 109 . Ayet

قُلْ

لَوْ

كَانَ

الْبَحْرُ

مِدَاداً

لِكَلِمَاتِ

رَبّ۪ي

لَنَفِدَ

الْبَحْرُ

قَبْلَ

اَنْ

تَنْفَدَ

كَلِمَاتُ

رَبّ۪ي

وَلَوْ

جِئْنَا

بِمِثْلِه۪

مَدَداً

١٠٩

Kul lev kâne-lbahru midâden likelimâti rabbî lenefide-lbahru kable en tenfede kelimâtu rabbî velev ci/nâ bimiślihi mededâ(n)

De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi."

Kehf Sûresi 110 . Ayet

قُلْ

اِنَّـمَٓا

اَنَا۬

بَشَرٌ

مِثْلُكُمْ

يُوحٰٓى

اِلَيَّ

اَنَّـمَٓا

اِلٰهُكُمْ

اِلٰهٌ

وَاحِدٌۚ

فَمَنْ

كَانَ

يَرْجُوا

لِقَٓاءَ

رَبِّه۪

فَلْيَعْمَلْ

عَمَلاً

صَالِحاً

وَلَا

يُشْرِكْ

بِعِبَادَةِ

رَبِّه۪ٓ

اَحَداً

١١٠

Kul innemâ enâ beşerun miślukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(un)(s) femen kâne yercû likâe rabbihi felya’mel ‘amelen sâlihan velâ yuşrik bi’ibâdeti rabbihi ehadâ(n)

De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah'ınız ancak bir tek ilâhtır" diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın."