وَاِنْ
كُنْتُمْ
ف۪ي
رَيْبٍ
مِمَّا
نَزَّلْنَا
عَلٰى
عَبْدِنَا
فَأْتُوا
بِسُورَةٍ
مِنْ
مِثْلِه۪ۖ
وَادْعُوا
شُهَدَٓاءَكُمْ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٢٣
فَاِنْ
لَمْ
تَفْعَلُوا
وَلَنْ
تَفْعَلُوا
فَاتَّقُوا
النَّارَ
الَّت۪ي
وَقُودُهَا
النَّاسُ
وَالْحِجَارَةُۚ
اُعِدَّتْ
لِلْكَافِر۪ينَ
٢٤
Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin). Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
وَقَالُوا
لَنْ
تَمَسَّنَا
النَّارُ
اِلَّٓا
اَيَّاماً
مَعْدُودَةًۜ
قُلْ
اَتَّخَذْتُمْ
عِنْدَ
اللّٰهِ
عَهْداً
فَلَنْ
يُخْلِفَ
اللّٰهُ
عَهْدَهُٓ
اَمْ
تَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
مَا
لَا
تَعْلَمُونَ
٨٠
بَلٰى
مَنْ
كَسَبَ
سَيِّئَةً
وَاَحَاطَتْ
بِه۪
خَط۪ٓيـَٔتُهُ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٨١
Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
اِنَّٓا
اَرْسَلْنَاكَ
بِالْحَقِّ
بَش۪يراً
وَنَذ۪يراًۙ
وَلَا
تُسْـَٔلُ
عَنْ
اَصْحَابِ
الْجَح۪يمِ
١١٩
Şüphesiz biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.
يَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
الشَّهْرِ
الْحَرَامِ
قِتَالٍ
ف۪يهِۜ
قُلْ
قِتَالٌ
ف۪يهِ
كَب۪يرٌۜ
وَصَدٌّ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَكُفْرٌ
بِه۪
وَالْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
وَاِخْرَاجُ
اَهْلِه۪
مِنْهُ
اَكْبَرُ
عِنْدَ
اللّٰهِۚ
وَالْفِتْنَةُ
اَكْبَرُ
مِنَ
الْقَتْلِۜ
وَلَا يَزَالُونَ
يُقَاتِلُونَكُمْ
حَتّٰى
يَرُدُّوكُمْ
عَنْ
د۪ينِكُمْ
اِنِ
اسْتَطَاعُواۜ
وَمَنْ
يَرْتَدِدْ
مِنْكُمْ
عَنْ
د۪ينِه۪
فَيَمُتْ
وَهُوَ
كَافِرٌ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
حَبِطَتْ
اَعْمَالُهُمْ
فِي
الدُّنْيَا
وَالْاٰخِرَةِۚ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَـالِدُونَ
٢١٧
Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.
اَللّٰهُ
وَلِيُّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُواۙ
يُخْرِجُهُمْ
مِنَ
الظُّلُمَاتِ
اِلَى
النُّورِۜ
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ
الطَّاغُوتُۙ
يُخْرِجُونَهُمْ
مِنَ
النُّورِ
اِلَى
الظُّلُمَاتِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ۟
٢٥٧
Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.
اَلَّذ۪ينَ
يَأْكُلُونَ
الرِّبٰوا
لَا
يَقُومُونَ
اِلَّا
كَمَا
يَقُومُ
الَّذ۪ي
يَتَخَبَّطُهُ
الشَّيْطَانُ
مِنَ
الْمَسِّۜ
ذٰلِكَ
بِاَنَّهُمْ
قَالُٓوا
اِنَّمَا
الْبَيْعُ
مِثْلُ
الرِّبٰواۢ
وَاَحَلَّ
اللّٰهُ
الْبَيْعَ
وَحَرَّمَ
الرِّبٰواۜ
فَمَنْ
جَٓاءَهُ
مَوْعِظَةٌ
مِنْ
رَبِّه۪
فَانْتَهٰى
فَلَهُ
مَا
سَلَفَۜ
وَاَمْرُهُٓ
اِلَى
اللّٰهِۜ
وَمَنْ
عَادَ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٢٧٥
Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَنْ
تُغْنِيَ
عَنْهُمْ
اَمْوَالُهُمْ
وَلَٓا
اَوْلَادُهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
شَيْـٔاًۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمْ
وَقُودُ
النَّارِۙ
١٠
Şüphesiz, inkâr edenlere, ne malları, ne de evlatları Allah’a karşı hiçbir fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar.
قُلْ
لِلَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
سَتُغْلَبُونَ
وَتُحْشَرُونَ
اِلٰى
جَهَنَّمَۜ
وَبِئْسَ
الْمِهَادُ
١٢
İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!”
يَوْمَ
تَبْيَضُّ
وُجُوهٌ
وَتَسْوَدُّ
وُجُوهٌۚ
فَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اسْوَدَّتْ
وُجُوهُهُمْ۠
اَكَفَرْتُمْ
بَعْدَ
ا۪يمَانِكُمْ
فَذُوقُوا
الْعَذَابَ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَكْفُرُونَ
١٠٦
O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَنْ
تُغْنِيَ
عَنْهُمْ
اَمْوَالُهُمْ
وَلَٓا
اَوْلَادُهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
شَيْـٔاًۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
١١٦
İnkâr edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
وَاتَّقُوا
النَّارَ
الَّت۪ٓي
اُعِدَّتْ
لِلْكَافِر۪ينَۚ
١٣١
Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.
رَبَّنَٓا
اِنَّكَ
مَنْ
تُدْخِلِ
النَّارَ
فَقَدْ
اَخْزَيْتَهُۜ
وَمَا
لِلظَّالِم۪ينَ
مِنْ
اَنْصَارٍ
١٩٢
“Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِاٰيَاتِنَا
سَوْفَ
نُصْل۪يهِمْ
نَاراًۜ
كُلَّمَا
نَضِجَتْ
جُلُودُهُمْ
بَدَّلْنَاهُمْ
جُلُوداً
غَيْرَهَا
لِيَذُوقُوا
الْعَذَابَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَز۪يزاً
حَك۪يماً
٥٦
Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ۟
٨٦
İnkâr edenlere ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذْ
وُقِفُوا
عَلَى
النَّارِ
فَقَالُوا
يَا
لَيْتَنَا
نُرَدُّ
وَلَا
نُكَذِّبَ
بِاٰيَاتِ
رَبِّنَا
وَنَكُونَ
مِنَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
٢٧
Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذْ
وُقِفُوا
عَلٰى
رَبِّهِمْۜ
قَالَ
اَلَيْسَ
هٰذَا
بِالْحَقِّۜ
قَالُوا
بَلٰى
وَرَبِّنَاۜ
قَالَ
فَذُوقُوا
الْعَذَابَ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَكْفُرُونَ۟
٣٠
Rab’lerinin huzurunda durduruldukları vakit (hâllerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek.
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
جَم۪يعاًۚ
يَا
مَعْشَرَ
الْجِنِّ
قَدِ
اسْتَكْثَرْتُمْ
مِنَ
الْاِنْسِۚ
وَقَالَ
اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ
مِنَ
الْاِنْسِ
رَبَّـنَا
اسْتَمْتَعَ
بَعْضُنَا
بِبَعْضٍ
وَبَلَغْنَٓا
اَجَلَنَا
الَّـذ۪ٓي
اَجَّلْتَ
لَنَاۜ
قَالَ
النَّارُ
مَثْوٰيكُمْ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اِلَّا
مَا
شَٓاءَ
اللّٰهُۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
حَك۪يمٌ
عَل۪يمٌ
١٢٨
Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki: “Allah’ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاسْتَكْبَرُوا
عَنْهَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٣٦
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
قَالَ
ادْخُلُوا
ف۪ٓي
اُمَمٍ
قَدْ
خَلَتْ
مِنْ
قَبْلِكُمْ
مِنَ
الْجِنِّ
وَالْاِنْسِ
فِي
النَّارِۜ
كُلَّمَا
دَخَلَتْ
اُمَّةٌ
لَعَنَتْ
اُخْتَهَاۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
ادَّارَكُوا
ف۪يهَا
جَم۪يعاًۙ
قَالَتْ
اُخْرٰيهُمْ
لِاُو۫لٰيهُمْ
رَبَّنَا
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
اَضَلُّونَا
فَاٰتِهِمْ
عَذَاباً
ضِعْفاً
مِنَ
النَّارِۜ
قَالَ
لِكُلٍّ
ضِعْفٌ
وَلٰكِنْ
لَا
تَعْلَمُونَ
٣٨
وَقَالَتْ
اُو۫لٰيهُمْ
لِاُخْرٰيهُمْ
فَمَا
كَانَ
لَكُمْ
عَلَيْنَا
مِنْ
فَضْلٍ
فَذُوقُوا
الْعَذَابَ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَكْسِبُونَ۟
٣٩
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاسْتَكْبَرُوا
عَنْهَا
لَا
تُفَتَّحُ
لَهُمْ
اَبْوَابُ
السَّمَٓاءِ
وَلَا يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
حَتّٰى
يَلِجَ
الْجَمَلُ
ف۪ي
سَمِّ
الْخِيَاطِۜ
وَكَذٰلِكَ
نَجْزِي
الْمُجْرِم۪ينَ
٤٠
لَهُمْ
مِنْ
جَهَنَّمَ
مِهَادٌ
وَمِنْ
فَوْقِهِمْ
غَوَاشٍۜ
وَكَذٰلِكَ
نَجْزِي
الظَّالِم۪ينَ
٤١
Allah, şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” Her topluluk (arkasından gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lânet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah, der ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.” Öncekiler sonrakilere, “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın” derler. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız. Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
اَصْحَابَ
النَّارِ
اَنْ
قَدْ
وَجَدْنَا
مَا
وَعَدَنَا
رَبُّنَا
حَقاًّ
فَهَلْ
وَجَدْتُمْ
مَا
وَعَدَ
رَبُّكُمْ
حَقاًّۜ
قَالُوا
نَعَمْۚ
فَاَذَّنَ
مُؤَذِّنٌ
بَيْنَهُمْ
اَنْ
لَعْنَةُ
اللّٰهِ
عَلَى
الظَّالِم۪ينَۙ
٤٤
Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir.
وَاِذَا
صُرِفَتْ
اَبْصَارُهُمْ
تِلْقَٓاءَ
اَصْحَابِ
النَّارِۙ
قَالُوا
رَبَّنَا
لَا
تَجْعَلْنَا
مَعَ
الْقَوْمِ
الظَّالِم۪ينَ۟
٤٧
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْاَعْرَافِ
رِجَالاً
يَعْرِفُونَهُمْ
بِس۪يمٰيهُمْ
قَالُوا
مَٓا
اَغْنٰى
عَنْكُمْ
جَمْعُكُمْ
وَمَا
كُنْتُمْ
تَسْتَكْبِرُونَ
٤٨
Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!”
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
النَّارِ
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
اَنْ
اَف۪يضُوا
عَلَيْنَا
مِنَ
الْمَٓاءِ
اَوْ
مِمَّا
رَزَقَكُمُ
اللّٰهُۜ
قَالُٓوا
اِنَّ
اللّٰهَ
حَرَّمَهُمَا
عَلَى
الْكَافِر۪ينَۙ
٥٠
اَلَّذ۪ينَ
اتَّخَذُوا
د۪ينَهُمْ
لَهْواً
وَلَعِباً
وَغَرَّتْهُمُ
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَاۚ
فَالْيَوْمَ
نَنْسٰيهُمْ
كَمَا
نَسُوا
لِقَٓاءَ
يَوْمِهِمْ
هٰذَاۙ
وَمَا
كَانُوا
بِاٰيَاتِنَا
يَجْحَدُونَ
٥١
Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz, Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler. Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
يُنْفِقُونَ
اَمْوَالَهُمْ
لِيَصُدُّوا
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِۜ
فَسَيُنْفِقُونَهَا
ثُمَّ
تَكُونُ
عَلَيْهِمْ
حَسْرَةً
ثُمَّ
يُغْلَبُونَۜ
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اِلٰى
جَهَنَّمَ
يُحْشَرُونَۙ
٣٦
لِيَم۪يزَ
اللّٰهُ
الْخَب۪يثَ
مِنَ
الطَّيِّبِ
وَيَجْعَلَ
الْخَب۪يثَ
بَعْضَهُ
عَلٰى
بَعْضٍ
فَيَرْكُمَهُ
جَم۪يعاً
فَيَجْعَلَهُ
ف۪ي
جَهَنَّمَۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْخَاسِرُونَ۟
٣٧
Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkâr edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir. Allah, pis olanı temizden ayırmak, pis olanların hepsini birbiri üstüne koyup yığarak cehenneme koymak için böyle yapar. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِنَّ
كَث۪يراً
مِنَ
الْاَحْبَارِ
وَالرُّهْبَانِ
لَيَأْكُلُونَ
اَمْوَالَ
النَّاسِ
بِالْبَاطِلِ
وَيَصُدُّونَ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِۜ
وَالَّذ۪ينَ
يَكْنِزُونَ
الذَّهَبَ
وَالْفِضَّةَ
وَلَا
يُنْفِقُونَهَا
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۙ
فَبَشِّرْهُمْ
بِعَذَابٍ
اَل۪يمٍۙ
٣٤
يَوْمَ
يُحْمٰى
عَلَيْهَا
ف۪ي
نَارِ
جَهَنَّمَ
فَتُكْوٰى
بِهَا
جِبَاهُهُمْ
وَجُنُوبُهُمْ
وَظُهُورُهُمْۜ
هٰذَا
مَا
كَنَزْتُمْ
لِاَنْفُسِكُمْ
فَذُوقُوا
مَا
كُنْتُمْ
تَكْنِزُونَ
٣٥
Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!” denilecek.
مَا
كَانَ
لِلنَّبِيِّ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْ
يَسْتَغْفِرُوا
لِلْمُشْرِك۪ينَ
وَلَوْ
كَانُٓوا
اُو۬ل۪ي
قُرْبٰى
مِنْ
بَعْدِ
مَا
تَبَيَّنَ
لَهُمْ
اَنَّهُمْ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ
١١٣
Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere.
وَالَّذ۪ينَ
كَسَبُوا
السَّيِّـَٔاتِ
جَزَٓاءُ
سَيِّئَةٍ
بِمِثْلِهَاۙ
وَتَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌۜ
مَا
لَهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
مِنْ
عَاصِمٍۚ
كَاَنَّـمَٓا
اُغْشِيَتْ
وُجُوهُهُمْ
قِطَعاً
مِنَ
الَّيْلِ
مُظْلِماًۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٢٧
Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah’(ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
يَوْمَ
يَأْتِ
لَا
تَكَلَّمُ
نَفْسٌ
اِلَّا
بِـاِذْنِه۪ۚ
فَمِنْهُمْ
شَقِيٌّ
وَسَع۪يدٌ
١٠٥
فَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
شَقُوا
فَفِي
النَّارِ
لَهُمْ
ف۪يهَا
زَف۪يرٌ
وَشَه۪يقٌۙ
١٠٦
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
مَا
دَامَتِ
السَّمٰوَاتُ
وَالْاَرْضُ
اِلَّا
مَا
شَٓاءَ
رَبُّكَۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
فَعَّالٌ
لِمَا
يُر۪يدُ
١٠٧
O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da. Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır. Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır.
اِلَّا
مَنْ
رَحِمَ
رَبُّكَۜ
وَلِذٰلِكَ
خَلَقَهُمْۜ
وَتَمَّتْ
كَلِمَةُ
رَبِّكَ
لَاَمْلَـَٔنَّ
جَهَنَّمَ
مِنَ
الْجِنَّةِ
وَالنَّاسِ
اَجْمَع۪ينَ
١١٩
118,119. Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.
وَاِنْ
تَعْجَبْ
فَعَجَبٌ
قَوْلُهُمْ
ءَاِذَا
كُنَّا
تُرَاباً
ءَاِنَّا
لَف۪ي
خَلْقٍ
جَد۪يدٍۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِرَبِّهِمْۚ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
الْاَغْلَالُ
ف۪ٓي
اَعْنَاقِهِمْۚ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٥
Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkâr edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
وَالَّذ۪ينَ
يَنْقُضُونَ
عَهْدَ
اللّٰهِ
مِنْ
بَعْدِ
م۪يثَاقِه۪
وَيَقْطَعُونَ
مَٓا
اَمَرَ
اللّٰهُ
بِه۪ٓ
اَنْ
يُوصَلَ
وَيُفْسِدُونَ
فِي
الْاَرْضِۙ
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمُ
اللَّعْنَةُ
وَلَهُمْ
سُٓوءُ
الدَّارِ
٢٥
Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.
مِنْ
وَرَٓائِه۪
جَهَنَّمُ
وَيُسْقٰى
مِنْ
مَٓاءٍ
صَد۪يدٍۙ
١٦
يَتَجَرَّعُهُ
وَلَا
يَكَادُ
يُس۪يغُهُ
وَيَأْت۪يهِ
الْمَوْتُ
مِنْ
كُلِّ
مَكَانٍ
وَمَا
هُوَ
بِمَيِّتٍۜ
وَمِنْ
وَرَٓائِه۪
عَذَابٌ
غَل۪يظٌ
١٧
Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir. Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir.
وَاَنْذِرِ
النَّاسَ
يَوْمَ
يَأْت۪يهِمُ
الْعَذَابُۙ
فَيَقُولُ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
رَبَّـنَٓا
اَخِّرْنَٓا
اِلٰٓى
اَجَلٍ
قَر۪يبٍۙ
نُجِبْ
دَعْوَتَكَ
وَنَتَّبِـعِ
الرُّسُلَۜ
اَوَلَمْ
تَكُونُٓوا
اَقْسَمْتُمْ
مِنْ
قَبْلُ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
زَوَالٍۙ
٤٤
(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?”
وَاِنَّ
جَهَنَّمَ
لَمَوْعِدُهُمْ
اَجْمَع۪ينَۙ
٤٣
لَهَا
سَبْعَةُ
اَبْوَابٍۜ
لِكُلِّ
بَابٍ
مِنْهُمْ
جُزْءٌ
مَقْسُومٌ۟
٤٤
Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir. Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
اَلَّذ۪ينَ
تَتَوَفّٰيهُمُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
ظَالِم۪ٓي
اَنْفُسِهِمْۖ
فَاَلْقَوُا
السَّلَمَ
مَا
كُنَّا
نَعْمَلُ
مِنْ
سُٓوءٍۜ
بَلٰٓى
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٢٨
فَادْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
فَلَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٢٩
O kâfirler, nefislerine zulmederlerken melekler onların canlarını alır da onlar teslim olup, “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” derler. (Melekler de şöyle diyecekler:) “Hayır! Allah sizin yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir.” “Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”
مَنْ
كَانَ
يُر۪يدُ
الْعَاجِلَةَ
عَجَّلْنَا
لَهُ
ف۪يهَا
مَا
نَشَٓاءُ
لِمَنْ
نُر۪يدُ
ثُمَّ
جَعَلْنَا
لَهُ
جَهَنَّمَۚ
يَصْلٰيهَا
مَذْمُوماً
مَدْحُوراً
١٨
Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer.
وَقُلِ
الْحَقُّ
مِنْ
رَبِّكُمْ
فَمَنْ
شَٓاءَ
فَلْيُؤْمِنْ
وَمَنْ
شَٓاءَ
فَلْيَكْفُرْۙ
اِنَّٓا
اَعْتَدْنَا
لِلظَّالِم۪ينَ
نَاراًۙ
اَحَاطَ
بِهِمْ
سُرَادِقُهَاۜ
وَاِنْ
يَسْتَغ۪يثُوا
يُغَاثُوا
بِمَٓاءٍ
كَالْمُهْلِ
يَشْوِي
الْوُجُوهَۜ
بِئْسَ
الشَّرَابُۜ
وَسَٓاءَتْ
مُرْتَفَقاً
٢٩
De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.
وَتَرَكْنَا
بَعْضَهُمْ
يَوْمَئِذٍ
يَمُوجُ
ف۪ي
بَعْضٍ
وَنُفِخَ
فِي
الصُّورِ
فَجَمَعْنَاهُمْ
جَمْعاًۙ
٩٩
وَعَرَضْنَا
جَهَنَّمَ
يَوْمَئِذٍ
لِلْكَافِر۪ينَ
عَرْضاًۙ
١٠٠
O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. 100,101. O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kâfirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!
اَفَحَسِبَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اَنْ
يَتَّخِذُوا
عِبَاد۪ي
مِنْ
دُون۪ٓي
اَوْلِيَٓاءَۜ
اِنَّٓا
اَعْتَدْنَا
جَهَنَّمَ
لِلْكَافِر۪ينَ
نُزُلاً
١٠٢
İnkâr edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak hazırladık.
قُلْ
مَنْ
كَانَ
فِي
الضَّلَالَةِ
فَلْيَمْدُدْ
لَهُ
الرَّحْمٰنُ
مَداًّۚ
حَتّٰٓى
اِذَا
رَاَوْا
مَا
يُوعَدُونَ
اِمَّا
الْعَذَابَ
وَاِمَّا
السَّاعَةَۜ
فَسَيَعْلَمُونَ
مَنْ
هُوَ
شَرٌّ
مَكَاناً
وَاَضْعَفُ
جُنْداً
٧٥
(Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.
وَنَسُوقُ
الْمُجْرِم۪ينَ
اِلٰى
جَهَنَّمَ
وِرْداًۢ
٨٦
85,86. Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
وَكَذٰلِكَ
نَجْز۪ي
مَنْ
اَسْرَفَ
وَلَمْ
يُؤْمِنْ
بِاٰيَاتِ
رَبِّه۪ۜ
وَلَعَذَابُ
الْاٰخِرَةِ
اَشَدُّ
وَاَبْقٰى
١٢٧
Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
اِنَّكُمْ
وَمَا
تَعْبُدُونَ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
حَصَبُ
جَهَنَّمَۜ
اَنْتُمْ
لَهَا
وَارِدُونَ
٩٨
Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.
لَهُمْ
ف۪يهَا
زَف۪يرٌ
وَهُمْ
ف۪يهَا
لَا
يَسْمَعُونَ
١٠٠
Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.
هٰذَانِ
خَصْمَانِ
اخْتَصَمُوا
ف۪ي
رَبِّهِمْۘ
فَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
قُطِّعَتْ
لَهُمْ
ثِيَابٌ
مِنْ
نَارٍۜ
يُصَبُّ
مِنْ
فَوْقِ
رُؤُ۫سِهِمُ
الْحَم۪يمُۚ
١٩
يُصْهَرُ
بِه۪
مَا
ف۪ي
بُطُونِهِمْ
وَالْجُلُودُۜ
٢٠
وَلَهُمْ
مَقَامِعُ
مِنْ
حَد۪يدٍ
٢١
كُلَّمَٓا
اَرَادُٓوا
اَنْ
يَخْرُجُوا
مِنْهَا
مِنْ
غَمٍّ
اُع۪يدُوا
ف۪يهَا
وَذُوقُوا
عَذَابَ
الْحَر۪يقِ۟
٢٢
İşte iki hasım taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür. Onunla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir. Onlar için bir de demirden topuzlar vardır. Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir.
وَالَّذ۪ينَ
سَعَوْا
ف۪ٓي
اٰيَاتِنَا
مُعَاجِز۪ينَ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ
٥١
Âyetlerimizi geçersiz kılmak için çaba gösterenler var ya, işte onlar cehennemliklerdir.
فَمَنْ
ثَقُلَتْ
مَوَاز۪ينُهُ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
١٠٢
وَمَنْ
خَفَّتْ
مَوَاز۪ينُهُ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
خَالِدُونَۚ
١٠٣
تَلْفَحُ
وُجُوهَهُمُ
النَّارُ
وَهُمْ
ف۪يهَا
كَالِحُونَ
١٠٤
اَلَمْ
تَكُنْ
اٰيَات۪ي
تُتْلٰى
عَلَيْكُمْ
فَكُنْتُمْ
بِهَا
تُكَذِّبُونَ
١٠٥
قَالُوا
رَبَّـنَا
غَلَبَتْ
عَلَيْنَا
شِقْوَتُنَا
وَكُنَّا
قَوْماً
ضَٓالّ۪ينَ
١٠٦
رَبَّـنَٓا
اَخْرِجْنَا
مِنْهَا
فَاِنْ
عُدْنَا
فَاِنَّا
ظَالِمُونَ
١٠٧
قَالَ
اخْسَؤُ۫ا
ف۪يهَا
وَلَا
تُكَلِّمُونِ
١٠٨
Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.” “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.” Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.
بَلْ
كَذَّبُوا
بِالسَّاعَةِ
وَاَعْتَدْنَا
لِمَنْ
كَذَّبَ
بِالسَّاعَةِ
سَع۪يراًۚ
١١
اِذَا
رَاَتْهُمْ
مِنْ
مَكَانٍ
بَع۪يدٍ
سَمِعُوا
لَهَا
تَغَيُّظاً
وَزَف۪يراً
١٢
وَاِذَٓا
اُلْقُوا
مِنْهَا
مَكَاناً
ضَيِّقاً
مُقَرَّن۪ينَ
دَعَوْا
هُنَالِكَ
ثُبُوراًۜ
١٣
لَا
تَدْعُوا
الْيَوْمَ
ثُبُوراً
وَاحِداً
وَادْعُوا
ثُبُوراً
كَث۪يراً
١٤
قُلْ
اَذٰلِكَ
خَيْرٌ
اَمْ
جَنَّةُ
الْخُلْدِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
كَانَتْ
لَهُمْ
جَزَٓاءً
وَمَص۪يراً
١٥
Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır. Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler (Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.) De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir.
وَقَالَ
اِنَّمَا
اتَّخَذْتُمْ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اَوْثَاناًۙ
مَوَدَّةَ
بَيْنِكُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۚ
ثُمَّ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يَكْفُرُ
بَعْضُكُمْ
بِبَعْضٍ
وَيَلْعَنُ
بَعْضُكُمْ
بَعْضاًۘ
وَمَأْوٰيكُمُ
النَّارُ
وَمَا
لَكُمْ
مِنْ
نَاصِر۪ينَۗ
٢٥
İbrahim, onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.”
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَلِقَٓائِ
الْاٰخِرَةِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
فِي
الْعَذَابِ
مُحْضَرُونَ
١٦
İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır.
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
فَسَقُوا
فَمَأْوٰيهُمُ
النَّارُۜ
كُلَّمَٓا
اَرَادُٓوا
اَنْ
يَخْرُجُوا
مِنْهَٓا
اُع۪يدُوا
ف۪يهَا
وَق۪يلَ
لَهُمْ
ذُوقُوا
عَذَابَ
النَّارِ
الَّذ۪ي
كُنْتُمْ
بِه۪
تُكَذِّبُونَ
٢٠
Fasıklık edenlere gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya döndürülürler ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَهُمْ
نَارُ
جَهَنَّمَۚ
لَا
يُقْضٰى
عَلَيْهِمْ
فَيَمُوتُوا
وَلَا
يُخَفَّفُ
عَنْهُمْ
مِنْ
عَذَابِهَاۜ
كَذٰلِكَ
نَجْز۪ي
كُلَّ
كَفُورٍۚ
٣٦
وَهُمْ
يَصْطَرِخُونَ
ف۪يهَاۚ
رَبَّنَٓا
اَخْرِجْنَا
نَعْمَلْ
صَالِحاً
غَيْرَ
الَّذ۪ي
كُنَّا
نَعْمَلُۜ
اَوَلَمْ
نُعَمِّرْكُمْ
مَا
يَتَذَكَّرُ
ف۪يهِ
مَنْ
تَذَكَّرَ
وَجَٓاءَكُمُ
النَّذ۪يرُۜ
فَذُوقُوا
فَمَا
لِلظَّالِم۪ينَ
مِنْ
نَص۪يرٍ۟
٣٧
İnkâr edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”
هٰذِه۪
جَهَنَّمُ
الَّت۪ي
كُنْتُمْ
تُوعَدُونَ
٦٣
“İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.”
اِنَّهَا
شَجَرَةٌ
تَخْرُجُ
ف۪ٓي
اَصْلِ
الْجَح۪يمِۙ
٦٤
O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır.
فَاِنَّهُمْ
لَاٰكِلُونَ
مِنْهَا
فَمَالِؤُ۫نَ
مِنْهَا
الْبُطُونَۜ
٦٦
ثُمَّ
اِنَّ
لَهُمْ
عَلَيْهَا
لَشَوْباً
مِنْ
حَم۪يمٍۚ
٦٧
ثُمَّ
اِنَّ
مَرْجِعَهُمْ
لَاِلَى
الْجَح۪يمِ
٦٨
Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır. Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır. Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir.
هٰذَاۜ
وَاِنَّ
لِلطَّاغ۪ينَ
لَشَرَّ
مَاٰبٍۙ
٥٥
جَهَنَّمَۚ
يَصْلَوْنَهَاۚ
فَبِئْسَ
الْمِهَادُ
٥٦
هٰذَاۙ
فَلْيَذُوقُوهُ
حَم۪يمٌ
وَغَسَّاقٌۙ
٥٧
وَاٰخَرُ
مِنْ
شَكْلِه۪ٓ
اَزْوَاجٌۜ
٥٨
هٰذَا
فَوْجٌ
مُقْتَحِمٌ
مَعَكُمْۚ
لَا
مَرْحَباً
بِهِمْۜ
اِنَّهُمْ
صَالُوا
النَّارِ
٥٩
قَالُوا
بَلْ
اَنْتُمْ۠
لَا
مَرْحَباً
بِكُمْۜ
اَنْتُمْ
قَدَّمْتُمُوهُ
لَنَاۚ
فَبِئْسَ
الْقَرَارُ
٦٠
قَالُوا
رَبَّنَا
مَنْ
قَدَّمَ
لَنَا
هٰذَا
فَزِدْهُ
عَذَاباً
ضِعْفاً
فِي
النَّارِ
٦١
وَقَالُوا
مَا
لَنَا
لَا
نَرٰى
رِجَالاً
كُنَّا
نَعُدُّهُمْ
مِنَ
الْاَشْرَارِۜ
٦٢
اَتَّخَذْنَاهُمْ
سِخْرِياًّ
اَمْ
زَاغَتْ
عَنْهُمُ
الْاَبْصَارُ
٦٣
اِنَّ
ذٰلِكَ
لَحَقٌّ
تَخَاصُمُ
اَهْلِ
النَّارِ۟
٦٤
55,56. İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır! İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin. O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır. (Kendi aralarında şöyle derler:) “İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir.” O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!” der. Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır.” Yine şöyle derler: “Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?” “(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?” Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.
وَاِذَا
مَسَّ
الْاِنْسَانَ
ضُرٌّ
دَعَا
رَبَّهُ
مُن۪يباً
اِلَيْهِ
ثُمَّ
اِذَا
خَوَّلَهُ
نِعْمَةً
مِنْهُ
نَسِيَ
مَا
كَانَ
يَدْعُٓوا
اِلَيْهِ
مِنْ
قَبْلُ
وَجَعَلَ
لِلّٰهِ
اَنْدَاداً
لِيُضِلَّ
عَنْ
سَب۪يلِه۪ۜ
قُلْ
تَمَتَّعْ
بِكُفْرِكَ
قَل۪يلاًۗ
اِنَّكَ
مِنْ
اَصْحَابِ
النَّارِ
٨
İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.”
لَهُمْ
مِنْ
فَوْقِهِمْ
ظُلَلٌ
مِنَ
النَّارِ
وَمِنْ
تَحْتِهِمْ
ظُلَلٌۜ
ذٰلِكَ
يُخَوِّفُ
اللّٰهُ
بِه۪
عِبَادَهُۜ
يَا
عِبَادِ
فَاتَّقُونِ
١٦
Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, bana karşı gelmekten sakının.
اَفَمَنْ
حَقَّ
عَلَيْهِ
كَلِمَةُ
الْعَذَابِۜ
اَفَاَنْتَ
تُنْقِذُ
مَنْ
فِي
النَّارِۚ
١٩
Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın?
اَفَمَنْ
يَتَّق۪ي
بِوَجْهِه۪
سُٓوءَ
الْعَذَابِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَق۪يلَ
لِلظَّالِم۪ينَ
ذُوقُوا
مَا
كُنْتُمْ
تَكْسِبُونَ
٢٤
كَذَّبَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
فَاَتٰيهُمُ
الْعَذَابُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَشْعُرُونَ
٢٥
Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün) azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir. Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi.
وَلَوْ
اَنَّ
لِلَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مَا
فِي
الْاَرْضِ
جَم۪يعاً
وَمِثْلَهُ
مَعَهُ
لَافْتَدَوْا
بِه۪
مِنْ
سُٓوءِ
الْعَذَابِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَبَدَا
لَهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
مَا
لَمْ
يَكُونُوا
يَحْتَسِبُونَ
٤٧
وَبَدَا
لَهُمْ
سَيِّـَٔاتُ
مَا
كَسَبُوا
وَحَاقَ
بِهِمْ
مَا
كَانُوا
بِه۪
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
٤٨
Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. (Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
تَرَى
الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا
عَلَى
اللّٰهِ
وُجُوهُهُمْ
مُسْوَدَّةٌۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
٦٠
Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!?
وَس۪يقَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اِلٰى
جَهَنَّمَ
زُمَراًۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاؤُ۫هَا
فُتِحَتْ
اَبْوَابُهَا
وَقَالَ
لَهُمْ
خَزَنَتُـهَٓا
اَلَمْ
يَأْتِكُمْ
رُسُلٌ
مِنْكُمْ
يَتْلُونَ
عَلَيْكُمْ
اٰيَاتِ
رَبِّكُمْ
وَيُنْذِرُونَكُمْ
لِقَٓاءَ
يَوْمِكُمْ
هٰذَاۜ
قَالُوا
بَلٰى
وَلٰكِنْ
حَقَّتْ
كَلِمَةُ
الْعَذَابِ
عَلَى
الْكَافِر۪ينَ
٧١
ق۪يلَ
ادْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۚ
فَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٧٢
İnkâr edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. Onlara şöyle denir: “İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!”
وَكَذٰلِكَ
حَقَّتْ
كَلِمَتُ
رَبِّكَ
عَلَى
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اَنَّهُمْ
اَصْحَابُ
النَّارِۢ
٦
Böylece Rabbinin, inkâr edenler hakkındaki, “Onlar cehennemliklerdir” sözü gerçekleşmiş oldu.
لَا
جَرَمَ
اَنَّمَا
تَدْعُونَن۪ٓي
اِلَيْهِ
لَيْسَ
لَهُ
دَعْوَةٌ
فِي
الدُّنْيَا
وَلَا
فِي
الْاٰخِرَةِ
وَاَنَّ
مَرَدَّنَٓا
اِلَى
اللّٰهِ
وَاَنَّ
الْمُسْرِف۪ينَ
هُمْ
اَصْحَابُ
النَّارِ
٤٣
“Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya ne de ahiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir.”
فَوَقٰيهُ
اللّٰهُ
سَيِّـَٔاتِ
مَا
مَكَرُوا
وَحَاقَ
بِاٰلِ
فِرْعَوْنَ
سُٓوءُ
الْعَذَابِۚ
٤٥
اَلنَّارُ
يُعْرَضُونَ
عَلَيْهَا
غُدُواًّ
وَعَشِياًّۚ
وَيَوْمَ
تَقُومُ
السَّاعَةُ۠
اَدْخِلُٓوا
اٰلَ
فِرْعَوْنَ
اَشَدَّ
الْعَذَابِ
٤٦
وَاِذْ
يَتَحَٓاجُّونَ
فِي
النَّارِ
فَيَقُولُ
الضُّعَفٰٓؤُ۬ا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْـبَرُٓوا
اِنَّا
كُنَّا
لَكُمْ
تَبَعاً
فَهَلْ
اَنْتُمْ
مُغْنُونَ
عَنَّا
نَص۪يباً
مِنَ
النَّارِ
٤٧
قَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُٓوا
اِنَّا
كُلٌّ
ف۪يهَٓا
اِنَّ
اللّٰهَ
قَدْ
حَكَمَ
بَيْنَ
الْعِبَادِ
٤٨
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
فِي
النَّارِ
لِخَزَنَةِ
جَهَنَّمَ
ادْعُوا
رَبَّكُمْ
يُخَفِّفْ
عَنَّا
يَوْماً
مِنَ
الْعَذَابِ
٤٩
قَالُٓوا
اَوَلَمْ
تَكُ
تَأْت۪يكُمْ
رُسُلُكُمْ
بِالْبَيِّنَاتِۜ
قَالُوا
بَلٰىۜ
قَالُوا
فَادْعُواۚ
وَمَا
دُعٰٓـؤُا
الْكَافِر۪ينَ
اِلَّا
ف۪ي
ضَلَالٍ۟
٥٠
Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı. (Öyle bir) ateş ki, onlar sabah-akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir. Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara, “Biz size uymuş kimselerdik. Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” derler. Büyüklük taslayanlar ise şöyle derler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında (böyle) hüküm vermiştir.” Ateşte olanlar cehennem bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün bizden azabı hafifletsin” derler. (Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” Onlar, “Evet, getirmişti” derler. (Bekçiler), “Öyleyse kendiniz yalvarın” derler. Şüphesiz kâfirlerin duası boşunadır.
اِذِ
الْاَغْلَالُ
ف۪ٓي
اَعْنَاقِهِمْ
وَالسَّلَاسِلُۜ
يُسْحَبُونَۙ
٧١
فِي
الْحَم۪يمِ
ثُمَّ
فِي
النَّارِ
يُسْجَرُونَۚ
٧٢
71,72. O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.
اُدْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۚ
فَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٧٦
Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir).
وَيَوْمَ
يُحْشَرُ
اَعْدَٓاءُ
اللّٰهِ
اِلَى
النَّارِ
فَهُمْ
يُوزَعُونَ
١٩
حَتّٰٓى
اِذَا
مَا
جَٓاؤُ۫هَا
شَهِدَ
عَلَيْهِمْ
سَمْعُهُمْ
وَاَبْصَارُهُمْ
وَجُلُودُهُمْ
بِمَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
٢٠
وَقَالُوا
لِجُلُودِهِمْ
لِمَ
شَهِدْتُمْ
عَلَيْنَاۜ
قَالُٓوا
اَنْطَقَنَا
اللّٰهُ
الَّـذ۪ٓي
اَنْطَقَ
كُلَّ
شَيْءٍ
وَهُوَ
خَلَقَكُمْ
اَوَّلَ
مَرَّةٍ
وَاِلَيْهِ
تُرْجَعُونَ
٢١
وَمَا
كُنْتُمْ
تَسْتَتِرُونَ
اَنْ
يَشْهَدَ
عَلَيْكُمْ
سَمْعُكُمْ
وَلَٓا
اَبْصَارُكُمْ
وَلَا جُلُودُكُمْ
وَلٰكِنْ
ظَنَنْتُمْ
اَنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَعْلَمُ
كَث۪يراً
مِمَّا
تَعْمَلُونَ
٢٢
وَذٰلِكُمْ
ظَنُّكُمُ
الَّذ۪ي
ظَنَنْتُمْ
بِرَبِّكُمْ
اَرْدٰيكُمْ
فَاَصْبَحْتُمْ
مِنَ
الْخَاسِر۪ينَ
٢٣
فَاِنْ
يَصْبِرُوا
فَالنَّارُ
مَثْوًى
لَهُمْۚ
وَاِنْ
يَسْتَعْتِبُوا
فَمَا
هُمْ
مِنَ
الْمُعْتَب۪ينَ
٢٤
وَقَيَّضْنَا
لَهُمْ
قُرَنَٓاءَ
فَزَيَّنُوا
لَهُمْ
مَا
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَمَا
خَلْفَهُمْ
وَحَقَّ
عَلَيْهِمُ
الْقَوْلُ
ف۪ٓي
اُمَمٍ
قَدْ
خَلَتْ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
مِنَ
الْجِنِّ
وَالْاِنْسِۚ
اِنَّهُمْ
كَانُوا
خَاسِر۪ينَ۟
٢٥
Allah’ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla! Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler. Onlar derilerine, “Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?” derler. Derileri de der ki; “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na döndürülüyorsunuz.” “Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.” “İşte bu sizin, Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınızdır. O, sizi mahvetti de ziyâna uğrayanlardan oldunuz.” Şimdi eğer dayanabilirlerse, artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler, onlara izin verilmez. Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.
اِنَّ
شَجَرَتَ
الزَّقُّومِۙ
٤٣
43,44. Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.
اِنَّ
هٰذَا
مَا
كُنْتُمْ
بِه۪
تَمْتَرُونَ
٥٠
“İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”
مَثَلُ
الْجَنَّةِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
ف۪يهَٓا
اَنْهَارٌ
مِنْ
مَٓاءٍ
غَيْرِ
اٰسِنٍۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
لَبَنٍ
لَمْ
يَتَغَيَّرْ
طَعْمُهُۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
خَمْرٍ
لَذَّةٍ
لِلشَّارِب۪ينَۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
عَسَلٍ
مُصَفًّىۜ
وَلَهُمْ
ف۪يهَا
مِنْ
كُلِّ
الثَّمَرَاتِ
وَمَغْفِرَةٌ
مِنْ
رَبِّهِمْۜ
كَمَنْ
هُوَ
خَالِدٌ
فِي
النَّارِ
وَسُقُوا
مَٓاءً
حَم۪يماً
فَقَطَّعَ
اَمْعَٓاءَهُمْ
١٥
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
اَفَلَا
يَتَدَبَّرُونَ
الْقُرْاٰنَ
اَمْ
عَلٰى
قُلُوبٍ
اَقْفَالُهَا
٢٤
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
ارْتَدُّوا
عَلٰٓى
اَدْبَارِهِمْ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
تَبَيَّنَ
لَهُمُ
الْهُدَىۙ
الشَّيْطَانُ
سَوَّلَ
لَهُمْۜ
وَاَمْلٰى
لَهُمْ
٢٥
ذٰلِكَ
بِاَنَّهُمْ
قَالُوا
لِلَّذ۪ينَ
كَرِهُوا
مَا
نَزَّلَ
اللّٰهُ
سَنُط۪يعُكُمْ
ف۪ي
بَعْضِ
الْاَمْرِۚ
وَاللّٰهُ
يَعْلَمُ
اِسْرَارَهُمْ
٢٦
فَكَيْفَ
اِذَا
تَوَفَّتْهُمُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
يَضْرِبُونَ
وُجُوهَهُمْ
وَاَدْبَارَهُمْ
٢٧
ذٰلِكَ
بِاَنَّهُمُ
اتَّبَعُوا
مَٓا
اَسْخَطَ
اللّٰهَ
وَكَرِهُوا
رِضْوَانَهُ
فَاَحْبَطَ
اَعْمَالَهُمْ۟
٢٨
اَمْ
حَسِبَ
الَّذ۪ينَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمْ
مَرَضٌ
اَنْ
لَنْ
يُخْرِجَ
اللّٰهُ
اَضْغَانَهُمْ
٢٩
وَلَوْ
نَشَٓاءُ
لَاَرَيْنَاكَهُمْ
فَلَعَرَفْتَهُمْ
بِس۪يمٰيهُمْۜ
وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ
ف۪ي
لَحْنِ
الْقَوْلِۜ
وَاللّٰهُ
يَعْلَمُ
اَعْمَالَكُمْ
٣٠
Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş, ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür. Bu, münafıkların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere, “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demelerindendir. Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir. Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak? Bu, Allah’ı gazaplandıran şeylere uydukları ve O’nun hoşnut olduğu şeyleri beğenmedikleri içindir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar Allah’ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.
فَوَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
١١
11,12. İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!
اِصْلَوْهَا
فَاصْبِرُٓوا
اَوْ
لَا
تَصْبِرُواۚ
سَوَٓاءٌ
عَلَيْكُمْۜ
اِنَّمَا
تُجْزَوْنَ
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
١٦
“Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.”
فَاِذَا
انْشَقَّتِ
السَّمَٓاءُ
فَكَانَتْ
وَرْدَةً
كَالدِّهَانِۚ
٣٧
Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)
فَيَوْمَئِذٍ
لَا يُسْـَٔلُ
عَنْ
ذَنْبِه۪ٓ
اِنْسٌ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٣٩
İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak.
يُعْرَفُ
الْمُجْرِمُونَ
بِس۪يمٰيهُمْ
فَيُؤْخَذُ
بِالنَّوَاص۪ي
وَالْاَقْدَامِۚ
٤١
Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
هٰذِه۪
جَهَنَّمُ
الَّت۪ي
يُكَذِّبُ
بِهَا
الْمُجْرِمُونَۢ
٤٣
يَطُوفُونَ
بَيْنَهَا
وَبَيْنَ
حَم۪يمٍ
اٰنٍۚ
٤٤
İşte bu suçluların yalanladıkları cehennemdir. Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.
ف۪ي
سَمُومٍ
وَحَم۪يمٍۙ
٤٢
وَظِلٍّ
مِنْ
يَحْمُومٍۙ
٤٣
لَا
بَارِدٍ
وَلَا
كَر۪يمٍ
٤٤
42,43,44. Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
اَيُّهَا
الضَّٓالُّونَ
الْمُكَذِّبُونَۙ
٥١
لَاٰكِلُونَ
مِنْ
شَجَرٍ
مِنْ
زَقُّومٍۙ
٥٢
فَمَالِـؤُ۫نَ
مِنْهَا
الْبُطُونَۚ
٥٣
فَشَارِبُونَ
عَلَيْهِ
مِنَ
الْحَم۪يمِۚ
٥٤
فَشَارِبُونَ
شُرْبَ
الْه۪يمِۜ
٥٥
هٰذَا
نُزُلُهُمْ
يَوْمَ
الدّ۪ينِۜ
٥٦
51,52. Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
يَوْمَ
يَقُولُ
الْمُنَافِقُونَ
وَالْمُنَافِقَاتُ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
انْظُرُونَا
نَقْتَبِسْ
مِنْ
نُورِكُمْ
ق۪يلَ
ارْجِعُوا
وَرَٓاءَكُمْ
فَالْتَمِسُوا
نُوراًۜ
فَضُرِبَ
بَيْنَهُمْ
بِسُورٍ
لَهُ
بَابٌۜ
بَاطِنُهُ
ف۪يهِ
الرَّحْمَةُ
وَظَاهِرُهُ
مِنْ
قِبَلِهِ
الْعَذَابُۜ
١٣
Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, “Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım” diyecekleri gün kendilerine, “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِاللّٰهِ
وَرُسُلِـه۪ٓ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الصِّدّ۪يقُونَۗ
وَالشُّهَدَٓاءُ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۜ
لَهُمْ
اَجْرُهُمْ
وَنُورُهُمْۜ
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ۟
١٩
Allah’a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ۟
١٠
İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennemliklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
قُٓوا
اَنْفُسَكُمْ
وَاَهْل۪يكُمْ
نَاراً
وَقُودُهَا
النَّاسُ
وَالْحِجَارَةُ
عَلَيْهَا
مَلٰٓئِكَةٌ
غِلَاظٌ
شِدَادٌ
لَا
يَعْصُونَ
اللّٰهَ
مَٓا
اَمَرَهُمْ
وَيَفْعَلُونَ
مَا
يُؤْمَرُونَ
٦
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَا
تَعْتَذِرُوا
الْيَوْمَۜ
اِنَّمَا
تُجْزَوْنَ
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ۟
٧
Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır. Ey inkâr edenler! Bu gün özür dilemeyin! Siz ancak yapmakta olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
جَاهِدِ
الْكُفَّارَ
وَالْمُنَافِق۪ينَ
وَاغْلُظْ
عَلَيْهِمْۜ
وَمَأْوٰيهُمْ
جَهَنَّمُۜ
وَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ
٩
Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!
وَلِلَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِرَبِّهِمْ
عَذَابُ
جَهَنَّمَۜ
وَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ
٦
اِذَٓا
اُلْقُوا
ف۪يهَا
سَمِعُوا
لَهَا
شَه۪يقاً
وَهِيَ
تَفُورُۙ
٧
تَكَادُ
تَمَيَّزُ
مِنَ
الْغَيْظِۜ
كُلَّمَٓا
اُلْقِيَ
ف۪يهَا
فَوْجٌ
سَاَلَهُمْ
خَزَنَتُهَٓا
اَلَمْ
يَأْتِكُمْ
نَذ۪يرٌ
٨
قَالُوا
بَلٰى
قَدْ
جَٓاءَنَا
نَذ۪يرٌ
فَكَذَّبْنَا
وَقُلْنَا
مَا
نَزَّلَ
اللّٰهُ
مِنْ
شَيْءٍۚ
اِنْ
اَنْتُمْ
اِلَّا
ف۪ي
ضَلَالٍ
كَب۪يرٍ
٩
وَقَالُوا
لَوْ
كُنَّا
نَسْمَعُ
اَوْ
نَعْقِلُ
مَا
كُنَّا
ف۪ٓي
اَصْحَابِ
السَّع۪يرِ
١٠
فَاعْتَرَفُوا
بِذَنْبِهِمْۚ
فَسُحْقاً
لِاَصْحَابِ
السَّع۪يرِ
١١
Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası! Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler. Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.” Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun!
ثُمَّ
الْجَح۪يمَ
صَلُّوهُۙ
٣١
“Sonra onu cehenneme atın.”
كَلَّاۜ
اِنَّهَا
لَظٰىۙ
١٥
نَزَّاعَةً
لِلشَّوٰىۚ
١٦
15,16. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
سَاُصْل۪يهِ
سَقَرَ
٢٦
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
سَقَرُۜ
٢٧
لَا
تُبْق۪ي
وَلَا
تَذَرُۚ
٢٨
لَـوَّاحَةٌ
لِلْبَشَرِۚ
٢٩
عَلَيْهَا
تِسْعَةَ
عَشَرَۜ
٣٠
وَمَا
جَعَلْنَٓا
اَصْحَابَ
النَّارِ
اِلَّا
مَلٰٓئِكَةًۖ
وَمَا
جَعَلْنَا
عِدَّتَهُمْ
اِلَّا
فِتْنَةً
لِلَّذ۪ينَ
كَـفَرُواۙ
لِيَسْتَيْقِنَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْـكِتَابَ
وَيَزْدَادَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
ا۪يمَاناً
وَلَا
يَرْتَابَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْـكِتَابَ
وَالْمُؤْمِنُونَۙ
وَلِيَقُولَ
الَّذ۪ينَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمْ
مَرَضٌ
وَالْـكَافِرُونَ
مَاذَٓا
اَرَادَ
اللّٰهُ
بِهٰذَا
مَثَلاًۜ
كَذٰلِكَ
يُضِلُّ
اللّٰهُ
مَنْ
يَشَٓاءُ
وَيَـهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَمَا
يَعْلَمُ
جُنُودَ
رَبِّكَ
اِلَّا
هُوَۜ
وَمَا
هِيَ
اِلَّا
ذِكْرٰى
لِلْبَشَرِ۟
٣١
Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım. Sekar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin? Geride bir şey koymaz, bırakmaz. Derileri kavurur. Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır. Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.
لِمَنْ
شَٓاءَ
مِنْكُمْ
اَنْ
يَتَقَدَّمَ
اَوْ
يَتَاَخَّرَۜ
٣٧
32,33,34,35,36,37. Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir.
مَا
سَلَـكَكُمْ
ف۪ي
سَقَرَ
٤٢
40,41,42. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”
اِنَّٓا
اَعْتَدْنَا
لِلْـكَافِر۪ينَ
سَلَاسِلَا۬
وَاَغْلَالاً
وَسَع۪يراً
٤
Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
اِنْطَلِقُٓوا
اِلٰى
مَا
كُنْتُمْ
بِه۪
تُكَذِّبُونَۚ
٢٩
اِنْطَلِقُٓوا
اِلٰى
ظِلٍّ
ذ۪ي
ثَلٰثِ
شُعَبٍۙ
٣٠
لَا
ظَل۪يلٍ
وَلَا
يُغْن۪ي
مِنَ
اللَّهَبِۜ
٣١
اِنَّهَا
تَرْم۪ي
بِشَرَرٍ
كَالْقَصْرِۚ
٣٢
كَاَنَّهُ
جِمَالَتٌ
صُفْرٌۜ
٣٣
Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.” 30,31. “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.” Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar. Bunlar sanki birer kızıl devedir.
اِنَّ
جَهَنَّمَ
كَانَتْ
مِرْصَاداًۙ
٢١
لِلطَّاغ۪ينَ
مَاٰباًۙ
٢٢
لَابِث۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَحْقَاباًۚ
٢٣
لَا
يَذُوقُونَ
ف۪يهَا
بَرْداً
وَلَا
شَرَاباًۙ
٢٤
اِلَّا
حَم۪يماً
وَغَسَّاقاًۙ
٢٥
جَزَٓاءً
وِفَاقاً
٢٦
اِنَّهُمْ
كَانُوا
لَا
يَرْجُونَ
حِسَاباًۙ
٢٧
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
كِذَّاباًۜ
٢٨
وَكُلَّ
شَيْءٍ
اَحْصَيْنَاهُ
كِتَاباً
٢٩
فَذُوقُوا
فَلَنْ
نَز۪يدَكُمْ
اِلَّا
عَذَاباً۟
٣٠
21,22,23. Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir. Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar! 25,26. Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler. Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı. Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı. Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik. Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”
وَاِذَا الْجَح۪يمُ
سُعِّرَتْۙۖ
١٢
Cehennem alevlendirildiği zaman,
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
فَتَنُوا
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
ثُمَّ
لَمْ
يَتُوبُوا
فَلَهُمْ
عَذَابُ
جَهَنَّمَ
وَلَهُمْ
عَذَابُ
الْحَر۪يقِۜ
١٠
Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.
وَيَتَجَنَّبُهَا
الْاَشْقٰىۙ
١١
اَلَّذ۪ي
يَصْلَى
النَّارَ
الْـكُبْرٰىۚ
١٢
11,12. En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır.
هَلْ
اَتٰيكَ
حَد۪يثُ
الْغَاشِيَةِۜ
١
وُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
خَاشِعَةٌۙ
٢
عَامِلَةٌ
نَاصِبَةٌۙ
٣
تَصْلٰى
نَاراً
حَامِيَةًۙ
٤
تُسْقٰى
مِنْ
عَيْنٍ
اٰنِيَةٍۜ
٥
لَيْسَ
لَهُمْ
طَعَامٌ
اِلَّا
مِنْ
ضَر۪يعٍۙ
٦
لَا
يُسْمِنُ
وَلَا
يُغْن۪ي
مِنْ
جُوعٍۜ
٧
Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir. Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır. Kızgın ateşe girerler. Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler. Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur. O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِاٰيَاتِنَا
هُمْ
اَصْحَابُ
الْمَشْـَٔمَةِۜ
١٩
عَلَيْهِمْ
نَارٌ
مُؤْصَدَةٌ
٢٠
Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir. Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır.
فَاَنْذَرْتُكُمْ
نَاراً
تَلَظّٰىۚ
١٤
لَا
يَصْلٰيهَٓا
اِلَّا
الْاَشْقٰىۙ
١٥
Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. 15,16. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْ
اَهْلِ
الْـكِتَابِ
وَالْمُشْرِك۪ينَ
ف۪ي
نَارِ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمْ
شَرُّ
الْبَرِيَّةِۜ
٦
Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.
وَاَمَّا
مَنْ
خَفَّتْ
مَوَاز۪ينُهُۙ
٨
فَاُمُّهُ
هَاوِيَةٌۜ
٩
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
هِيَهْۜ
١٠
نَارٌ
حَامِيَةٌ
١١
Ama kimin de tartıları hafif gelirse, İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir. Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin? O, kızgın bir ateştir.
كَلَّا
لَوْ
تَعْلَمُونَ
عِلْمَ
الْيَق۪ينِۜ
٥
لَتَرَوُنَّ
الْجَح۪يمَۙ
٦
ثُمَّ
لَتَرَوُنَّهَا
عَيْنَ
الْيَق۪ينِۙ
٧
Hayır, kesin olarak bir bilseniz.. Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.
وَيْلٌ
لِكُلِّ
هُمَزَةٍ
لُمَزَةٍۨۙ
١
اَلَّذ۪ي
جَمَعَ
مَالاً
وَعَدَّدَهُۙ
٢
يَحْسَبُ
اَنَّ
مَالَهُٓ
اَخْلَدَهُۚ
٣
كَلَّا
لَيُنْبَذَنَّ
فِي
الْحُطَمَةِۘ
٤
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
الْحُطَمَةُۜ
٥
نَارُ
اللّٰهِ
الْمُوقَدَةُۙ
٦
اَلَّت۪ي
تَطَّلِعُ
عَلَى
الْاَفْـِٔدَةِۜ
٧
اِنَّهَا
عَلَيْهِمْ
مُؤْصَدَةٌۙ
٨
ف۪ي
عَمَدٍ
مُمَدَّدَةٍ
٩
1,2. Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır. Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin? 6,7. O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. 8,9. Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır.
تَبَّتْ
يَدَٓا
اَب۪ي
لَهَبٍ
وَتَبَّۜ
١
مَٓا
اَغْنٰى
عَنْهُ
مَالُهُ
وَمَا
كَسَبَۜ
٢
سَيَصْلٰى
نَاراً
ذَاتَ
لَهَبٍۚ
٣
وَامْرَاَتُهُۜ
حَمَّالَةَ
الْحَطَبِۚ
٤
ف۪ي
ج۪يدِهَا
حَبْلٌ
مِنْ
مَسَدٍ
٥
Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. O, bir alevli ateşe girecektir. 4,5. Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir).