يُونُسَ

Yûnus Sûresi

Yûnus Sûresi 1 . Ayet

الٓـرٰ۠

تِلْكَ

اٰيَاتُ

الْكِتَابِ

الْحَك۪يمِ

١

Elif-lâm-râ(c) tilke âyâtu-lkitâbi-lhakîm(i)

Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.

Yûnus Sûresi 2 . Ayet

اَكَانَ

لِلنَّاسِ

عَجَباً

اَنْ

اَوْحَيْنَٓا

اِلٰى

رَجُلٍ

مِنْهُمْ

اَنْ

اَنْذِرِ

النَّاسَ

وَبَشِّرِ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُٓوا

اَنَّ

لَهُمْ

قَدَمَ

صِدْقٍ

عِنْدَ

رَبِّهِمْۜ

قَالَ

الْكَافِرُونَ

اِنَّ

هٰذَا

لَسَاحِرٌ

مُب۪ينٌ

٢

Ekâne linnâsi ‘aceben en evhaynâ ilâ raculin minhum en enżiri-nnâse vebeşşiri-lleżîne âmenû enne lehum kademe sidkin ‘inde rabbihim(k) kâle-lkâfirûne inne hâżâ lesâhirun mubîn(un)

İçlerinden bir adama, insanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır" dediler?

Yûnus Sûresi 3 . Ayet

اِنَّ

رَبَّكُمُ

اللّٰهُ

الَّذ۪ي

خَلَقَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضَ

ف۪ي

سِتَّةِ

اَيَّامٍ

ثُمَّ

اسْتَوٰى

عَلَى

الْعَرْشِ

يُدَبِّرُ

الْاَمْرَۜ

مَا

مِنْ

شَف۪يعٍ

اِلَّا

مِنْ

بَعْدِ

اِذْنِه۪ۜ

ذٰلِكُمُ

اللّٰهُ

رَبُّكُمْ

فَاعْبُدُوهُۜ

اَفَلَا

تَذَكَّرُونَ

٣

İnne rabbekumu(A)llâhu-lleżî ḣaleka-ssemâvâti vel-arda fî sitteti eyyâmin śümme-stevâ ‘alâ al’arş(i)(s) yudebbiru-l-emr(a)(s) mâ min şefî’in illâ min ba’di iżnih(i)(c) żâlikumu(A)llâhu rabbukum fa’budûh(u)(c) efelâ teżekkerûn(e)

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş'a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah'tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte o, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?

Yûnus Sûresi 4 . Ayet

اِلَيْهِ

مَرْجِعُكُمْ

جَم۪يعاًۜ

وَعْدَ

اللّٰهِ

حَقاًّۜ

اِنَّهُ

يَبْدَؤُا

الْخَلْقَ

ثُمَّ

يُع۪يدُهُ

لِيَجْزِيَ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

بِالْقِسْطِۜ

وَالَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

لَهُمْ

شَرَابٌ

مِنْ

حَم۪يمٍ

وَعَذَابٌ

اَل۪يمٌ

بِمَا

كَانُوا

يَكْفُرُونَ

٤

İleyhi merci’ukum cemî’â(an)(s) va’da(A)llâhi hakkâ(an)(c) innehu yebdeu-lḣalka śümme yu’îduhu liyecziye-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti bilkist(i)(c) velleżîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve’ażâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(e)

Hepinizin dönüşü ancak O'nadır. Allah bunu bir gerçek olarak vadetmiştir. Şüphesiz O başlangıçta yaratmayı yapar sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle mükafatlandırmak için onu (yaratmayı) tekrar eder. Kafirlere gelince, inkar etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır.

Yûnus Sûresi 5 . Ayet

هُوَ

الَّذ۪ي

جَعَلَ

الشَّمْسَ

ضِيَٓاءً

وَالْقَمَرَ

نُوراً

وَقَدَّرَهُ

مَنَازِلَ

لِتَعْلَمُوا

عَدَدَ

السِّن۪ينَ

وَالْحِسَابَۜ

مَا

خَلَقَ

اللّٰهُ

ذٰلِكَ

اِلَّا

بِالْحَقِّۜ

يُفَصِّلُ

الْاٰيَاتِ

لِقَوْمٍ

يَعْلَمُونَ

٥

Huve-lleżî ce’ale-şşemse diyâen velkamera nûran vekadderahu menâzile lita’lemû ‘adede-ssinîne velhisâb(e)(c) mâ ḣaleka(A)llâhu żâlike illâ bilhakk(i)(c) yufassilu-l-âyâti likavmin ya’lemûn(e)

O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.

Yûnus Sûresi 6 . Ayet

اِنَّ

فِي

اخْتِلَافِ

الَّيْلِ

وَالنَّهَارِ

وَمَا

خَلَقَ

اللّٰهُ

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

لَاٰيَاتٍ

لِقَوْمٍ

يَتَّقُونَ

٦

İnne fî-ḣtilâfi-lleyli ve-nnehâri vemâ ḣaleka(A)llâhu fî-ssemâvâti vel-ardi leâyâtin likavmin yettekûn(e)

Şüphesiz gece ve gündüzün ardarda değişmesinde, Allah'ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah'a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır

Yûnus Sûresi 7 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

لَا

يَرْجُونَ

لِقَٓاءَنَا

وَرَضُوا

بِالْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَاطْمَاَنُّوا

بِهَا

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

عَنْ

اٰيَاتِنَا

غَافِلُونَۙ

٧

İnne-lleżîne lâ yercûne likâenâ veradû bilhayâti-ddunyâ vatmeennû bihâ velleżîne hum ‘an âyâtinâ ġâfilûn(e)

Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.

Yûnus Sûresi 8 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

مَأْوٰيهُمُ

النَّارُ

بِمَا

كَانُوا

يَكْسِبُونَ

٨

Ulâ-ike me/vâhumu-nnâru bimâ kânû yeksibûn(e)

Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.

Yûnus Sûresi 9 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ

يَهْد۪يهِمْ

رَبُّهُمْ

بِا۪يمَانِهِمْۚ

تَجْر۪ي

مِنْ

تَحْتِهِمُ

الْاَنْهَارُ

ف۪ي

جَنَّاتِ

النَّع۪يمِ

٩

İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti yehdîhim rabbuhum bi-îmânihim(s) tecrî min tahtihimu-l-enhâru fî cennâti-nna’îm(i)

(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar.

Yûnus Sûresi 10 . Ayet

دَعْوٰيهُمْ

ف۪يهَا

سُبْحَانَكَ

اللّٰهُمَّ

وَتَحِيَّتُهُمْ

ف۪يهَا

سَلَامٌۚ

وَاٰخِرُ

دَعْوٰيهُمْ

اَنِ

الْحَمْدُ

لِلّٰهِ

رَبِّ

الْعَالَم۪ينَ۟

١٠

Da’vâhum fîhâ subhâneke-(A)llâhumme ve tehiyyetuhum fîhâ selâm(un)© veâḣiru da’vâhum eni-lhamdu li(A)llâhi rabbi-l’âlemîn€

Bunların oradaki duaları, "Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım!", aralarındaki esenlik dilekleri, "selâm"; dualarının sonu ise, "Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" sözleridir.

Yûnus Sûresi 11 . Ayet

وَلَوْ

يُعَجِّلُ

اللّٰهُ

لِلنَّاسِ

الشَّرَّ

اسْتِعْجَالَهُمْ

بِالْخَيْرِ

لَقُضِيَ

اِلَيْهِمْ

اَجَلُهُمْۜ

فَنَذَرُ

الَّذ۪ينَ

لَا

يَرْجُونَ

لِقَٓاءَنَا

ف۪ي

طُغْيَانِهِمْ

يَعْمَهُونَ

١١

Velev yu’accilu(A)llâhu linnâsi-şşerra-sti’câlehum bilḣayri lekudiye ileyhim eceluhum(s) feneżeru-lleżîne lâ yercûne likâenâ fî tuġyânihim ya’mehûn(e)

Eğer Allah insanlara, onların hemen hayra kavuşmayı istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecellerine hükmolunurdu. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları, kendi azgınlıkları içinde bocalar halde bırakırız.

Yûnus Sûresi 12 . Ayet

وَاِذَا

مَسَّ

الْاِنْسَانَ

الضُّرُّ

دَعَانَا

لِجَنْبِه۪ٓ

اَوْ

قَاعِداً

اَوْ

قَٓائِماًۚ

فَلَمَّا

كَشَفْنَا

عَنْهُ

ضُرَّهُ

مَرَّ

كَاَنْ

لَمْ

يَدْعُنَٓا

اِلٰى

ضُرٍّ

مَسَّهُۜ

كَذٰلِكَ

زُيِّنَ

لِلْمُسْرِف۪ينَ

مَا

كَانُوا

يَعْمَلُونَ

١٢

Ve-iżâ messe-l-insâne-ddurru de’ânâ licenbihi ev kâ’iden ev kâ-imen felemmâ keşefnâ ‘anhu durrahu merra keen lem yed’unâ ilâ durrin messeh(u)(c) keżâlike zuyyine lilmusrifîne mâ kânû ya’melûn(e)

İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir.

Yûnus Sûresi 13 . Ayet

وَلَقَدْ

اَهْلَكْنَا

الْقُرُونَ

مِنْ

قَبْلِكُمْ

لَمَّا

ظَلَمُواۙ

وَجَٓاءَتْهُمْ

رُسُلُهُمْ

بِالْبَيِّنَاتِ

وَمَا

كَانُوا

لِيُؤْمِنُواۜ

كَذٰلِكَ

نَجْزِي

الْقَوْمَ

الْمُجْرِم۪ينَ

١٣

Velekad ehleknâ-lkurûne min kablikum lemmâ zalemû vecâet-hum rusuluhum bilbeyyinâti vemâ kânû liyu/minû(c) keżâlike neczî-lkavme-lmucrimîn(e)

Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri halde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız.

Yûnus Sûresi 14 . Ayet

ثُمَّ

جَعَلْنَاكُمْ

خَلَٓائِفَ

فِي

الْاَرْضِ

مِنْ

بَعْدِهِمْ

لِنَنْظُرَ

كَيْفَ

تَعْمَلُونَ

١٤

Śümme ce’alnâkum ḣalâ-ife fî-l-ardi min ba’dihim linenzura keyfe ta’melûn(e)

Sonra, nasıl davranacağınızı görelim diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik.

Yûnus Sûresi 15 . Ayet

وَاِذَا

تُتْلٰى

عَلَيْهِمْ

اٰيَاتُنَا

بَيِّنَاتٍۙ

قَالَ

الَّذ۪ينَ

لَا

يَرْجُونَ

لِقَٓاءَنَا

ائْتِ

بِقُرْاٰنٍ

غَيْرِ

هٰذَٓا

اَوْ

بَدِّلْهُۜ

قُلْ

مَا

يَكُونُ

ل۪ٓي

اَنْ

اُبَدِّلَهُ

مِنْ

تِلْقَٓائِ۬

نَفْس۪يۚ

اِنْ

اَتَّبِعُ

اِلَّا

مَا

يُوحٰٓى

اِلَيَّۚ

اِنّ۪ٓي

اَخَافُ

اِنْ

عَصَيْتُ

رَبّ۪ي

عَذَابَ

يَوْمٍ

عَظ۪يمٍ

١٥

Ve-iżâ tutlâ ‘aleyhim âyâtunâ beyyinâtin(ﻻ) kâle-lleżîne lâ yercûne likâenâ-/ti bikur-ânin ġayri hâżâ ev beddilh(u)(c) kul mâ yekûnu lî en ubeddilehu min tilkâ-i nefsî(s) in ettebi’u illâ mâ yûhâ iley(ye)(s) innî eḣâfu in ‘asaytu rabbî ‘ażâbe yevmin ‘azîm(in)

Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, "Ya (bize) bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler. De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım."

Yûnus Sûresi 16 . Ayet

قُلْ

لَوْ

شَٓاءَ

اللّٰهُ

مَا

تَلَوْتُهُ

عَلَيْكُمْ

وَلَٓا

اَدْرٰيكُمْ

بِه۪ۘ

فَقَدْ

لَبِثْتُ

ف۪يكُمْ

عُمُراً

مِنْ

قَبْلِه۪ۜ

اَفَلَا

تَعْقِلُونَ

١٦

Kul lev şâa(A)llâhu mâ televtuhu ‘aleykum velâ edrâkum bih(i)(s) fekad lebiśtu fîkum ‘umuran minkablih(i)(c) efelâ ta’kilûn(e)

De ki: "Eğer Allah dileseydi, ben size onu okumazdım, Allah da size onu bildirmezdi. Ben sizin aranızda bundan (Kur'an'ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?"

Yûnus Sûresi 17 . Ayet

فَمَنْ

اَظْلَمُ

مِمَّنِ

افْتَرٰى

عَلَى

اللّٰهِ

كَذِباً

اَوْ

كَذَّبَ

بِاٰيَاتِه۪ۜ

اِنَّهُ

لَا

يُفْلِحُ

الْمُجْرِمُونَ

١٧

Femen azlemu mimmeni-fterâ ‘ala(A)llâhi keżiben ev keżżebe bi-âyâtih(i)(c) innehu lâ yuflihu-lmucrimûn(e)

Artık, Allah'a karşı yalan uydurandan veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler.

Yûnus Sûresi 18 . Ayet

وَيَعْبُدُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

مَا

لَا

يَضُرُّهُمْ

وَلَا

يَنْفَعُهُمْ

وَيَقُولُونَ

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ

شُفَعَٓاؤُ۬نَا

عِنْدَ

اللّٰهِۜ

قُلْ

اَتُنَبِّؤُ۫نَ

اللّٰهَ

بِمَا

لَا

يَعْلَمُ

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَلَا

فِي

الْاَرْضِۜ

سُبْحَانَهُ

وَتَعَالٰى

عَمَّا

يُشْرِكُونَ

١٨

Veya’budûne min dûni(A)llâhi mâ lâ yadurruhum velâ yenfe’uhum veyekûlûne hâulâ-i şufe’âunâ ‘inda(A)llâh(i)(c) kul etunebbi-ûna(A)llâhe bimâ lâ ya’lemu fî-ssemâvâti velâ fî-l-ard(i)(c) subhânehu vete’âlâ ‘ammâ yuşrikûn(e)

Allah'ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır" diyorlar. De ki: "Siz, Allah'a göklerde ve yerde onun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir."

Yûnus Sûresi 19 . Ayet

وَمَا

كَانَ

النَّاسُ

اِلَّٓا

اُمَّةً

وَاحِدَةً

فَاخْتَلَفُواۜ

وَلَوْلَا

كَلِمَةٌ

سَبَقَتْ

مِنْ

رَبِّكَ

لَقُضِيَ

بَيْنَهُمْ

ف۪يمَا

ف۪يهِ

يَخْتَلِفُونَ

١٩

Vemâ kâne-nnâsu illâ ummeten vâhideten faḣtelefû(c) velevlâ kelimetun sebekat min rabbike lekudiye beynehum fîmâ fîhi yaḣtelifûn(e)

İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.

Yûnus Sûresi 20 . Ayet

وَيَقُولُونَ

لَوْلَٓا

اُنْزِلَ

عَلَيْهِ

اٰيَةٌ

مِنْ

رَبِّه۪ۚ

فَقُلْ

اِنَّمَا

الْغَيْبُ

لِلّٰهِ

فَانْتَظِرُواۚ

اِنّ۪ي

مَعَكُمْ

مِنَ

الْمُنْتَظِر۪ينَ۟

٢٠

Veyekûlûne levlâ unzile ‘aleyhi âyetun min rabbih(i)(s) fekul innemâ-lġaybu li(A)llâhi fentazirû innî me’akum mine-lmuntazirîn(e)

"Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!" diyorlar. De ki: "Gayb ancak Allah'ındır. Bekleyin, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!"

Yûnus Sûresi 21 . Ayet

وَاِذَٓا

اَذَقْنَا

النَّاسَ

رَحْمَةً

مِنْ

بَعْدِ

ضَرَّٓاءَ

مَسَّتْهُمْ

اِذَا

لَهُمْ

مَكْرٌ

ف۪ٓي

اٰيَاتِنَاۜ

قُلِ

اللّٰهُ

اَسْرَعُ

مَكْراًۜ

اِنَّ

رُسُلَنَا

يَكْتُبُونَ

مَا

تَمْكُرُونَ

٢١

Ve-iżâ eżeknâ-nnâse rahmeten min ba’di darrâe messet-hum iżâ lehum mekrun fî âyâtinâ(c) kuli(A)llâhu esra’u mekrâ(an)(c) inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(e)

Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra, insanlara bir rahmet (ferahlık ve mutluluk) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların bir tuzakları (birtakım tertipleri ve asılsız iddiaları) vardır. De ki: "Allah daha çabuk tuzak kurar." Şüphesiz elçilerimiz (melekler) kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.

Yûnus Sûresi 22 . Ayet

هُوَ

الَّذ۪ي

يُسَيِّرُكُمْ

فِي

الْبَرِّ

وَالْبَحْرِۜ

حَتّٰٓى

اِذَا

كُنْتُمْ

فِي

الْفُلْكِۚ

وَجَرَيْنَ

بِهِمْ

بِر۪يحٍ

طَيِّبَةٍ

وَفَرِحُوا

بِهَا

جَٓاءَتْهَا

ر۪يحٌ

عَاصِفٌ

وَجَٓاءَهُمُ

الْمَوْجُ

مِنْ

كُلِّ

مَكَانٍ

وَظَنُّٓوا

اَنَّهُمْ

اُح۪يطَ

بِهِمْۙ

دَعَوُا

اللّٰهَ

مُخْلِص۪ينَ

لَهُ

الدّ۪ينَۚ

لَئِنْ

اَنْجَيْتَنَا

مِنْ

هٰذِه۪

لَنَكُونَنَّ

مِنَ

الشَّاكِر۪ينَ

٢٢

Huve-lleżî yuseyyirukum fî-lberri velbahr(i)(c) hattâ iżâ kuntum fî-lfulki vecerayne bihim birîhin tayyibetin veferihû bihâ câet-hâ rîhun ‘âsifun vecâehumu-lmevcu min kulli mekânin vezannû ennehum uhîta bihim(ﻻ) de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne le-in enceytenâ min hâżihi lenekûnenne mine-şşâkirîn(e)

O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgarla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah'a has kılarak "Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar.

Yûnus Sûresi 23 . Ayet

فَلَمَّٓا

اَنْجٰيهُمْ

اِذَا

هُمْ

يَبْغُونَ

فِي

الْاَرْضِ

بِغَيْرِ

الْحَقِّۜ

يَٓا

اَيُّهَا

النَّاسُ

اِنَّمَا

بَغْيُكُمْ

عَلٰٓى

اَنْفُسِكُمْۙ

مَتَاعَ

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

ثُمَّ

اِلَيْنَا

مَرْجِعُكُمْ

فَنُنَبِّئُكُمْ

بِمَا

كُنْتُمْ

تَعْمَلُونَ

٢٣

Felemmâ encâhum iżâ hum yebġûne fî-l-ardi biġayri-lhakk(i)(k) yâ eyyuhâ-nnâsu innemâ baġyukum ‘alâ enfusikum(s) metâ’a-lhayâti-ddunyâ(s) śümme ileynâ merci’ukum fenunebbi-ukum bimâ kuntum ta’melûn(e)

Fakat onları kurtarınca, bir de bakarsın ki yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıyorlar. Ey İnsanlar! Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir. (Bununla) sadece dünya hayatının yararını elde edersiniz. Sonunda dönüşünüz bizedir. (Biz de) bütün yaptıklarınızı size haber vereceğiz.

Yûnus Sûresi 24 . Ayet

اِنَّمَا

مَثَلُ

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

كَمَٓاءٍ

اَنْزَلْنَاهُ

مِنَ

السَّمَٓاءِ

فَاخْتَلَطَ

بِه۪

نَبَاتُ

الْاَرْضِ

مِمَّا

يَأْكُلُ

النَّاسُ

وَالْاَنْعَامُۜ

حَتّٰٓى

اِذَٓا

اَخَذَتِ

الْاَرْضُ

زُخْرُفَهَا

وَازَّيَّـنَتْ

وَظَنَّ

اَهْلُهَٓا

اَنَّهُمْ

قَادِرُونَ

عَلَيْهَٓاۙ

اَتٰيهَٓا

اَمْرُنَا

لَيْلاً

اَوْ

نَهَاراً

فَجَعَلْنَاهَا

حَص۪يداً

كَاَنْ

لَمْ

تَغْنَ

بِالْاَمْسِۜ

كَذٰلِكَ

نُفَصِّلُ

الْاٰيَاتِ

لِقَوْمٍ

يَتَفَكَّرُونَ

٢٤

İnnemâ meśelu-lhayâti-ddunyâ kemâ-in enzelnâhu mine-ssemâ-i faḣteleta bihi nebâtu-l-ardi mimmâ ye/kulu-nnâsu vel-en’âmu hattâ iżâ eḣażeti-l-ardu zuḣrufehâ vezzeyyenet vezanne ehluhâ ennehum kâdirûne ‘aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâran fece’alnâhâ hasîden keen lem taġne bil-ems(i)(c) keżâlike nufassilu-l-âyâti likavmin yetefekkerûn(e)

Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hali gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.

Yûnus Sûresi 25 . Ayet

وَاللّٰهُ

يَدْعُٓوا

اِلٰى

دَارِ

السَّلَامِۜ

وَيَهْد۪ي

مَنْ

يَشَٓاءُ

اِلٰى

صِرَاطٍ

مُسْتَق۪يمٍ

٢٥

Va(A)llâhu yed’û ilâ dâri-sselâmi veyehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustekîm(in)

Allah esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.

Yûnus Sûresi 26 . Ayet

لِلَّذ۪ينَ

اَحْسَنُوا

الْحُسْنٰى

وَزِيَادَةٌۜ

وَلَا

يَرْهَقُ

وُجُوهَهُمْ

قَتَرٌ

وَلَا

ذِلَّةٌۜ

اُو۬لٰٓئِكَ

اَصْحَابُ

الْجَنَّةِۚ

هُمْ

ف۪يهَا

خَالِدُونَ

٢٦

Lilleżîne ahsenû-lhusnâ veziyâde(tun)(s) velâ yerheku vucûhehum katerun velâ żille(tun)(c) ulâ-ike as-hâbu-lcenneti hum fîhâ ḣâlidûn(e)

Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî kalacaklardır.

Yûnus Sûresi 27 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

كَسَبُوا

السَّيِّـَٔاتِ

جَزَٓاءُ

سَيِّئَةٍ

بِمِثْلِهَاۙ

وَتَرْهَقُهُمْ

ذِلَّةٌۜ

مَا

لَهُمْ

مِنَ

اللّٰهِ

مِنْ

عَاصِمٍۚ

كَاَنَّـمَٓا

اُغْشِيَتْ

وُجُوهُهُمْ

قِطَعاً

مِنَ

الَّيْلِ

مُظْلِماًۜ

اُو۬لٰٓئِكَ

اَصْحَابُ

النَّارِۚ

هُمْ

ف۪يهَا

خَالِدُونَ

٢٧

Velleżîne kesebû-sseyyi-âti cezâu seyyi-etin bimiślihâ veterhekuhum żille(tun)(s) mâ lehum mina(A)llâhi min ‘âsim(in)(s) keennemâ uġşiyet vucûhuhum kita’an mine-lleyli muzlimâ(en)(c) ulâ-ike as-hâbu-nnâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e)

Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah(ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

Yûnus Sûresi 28 . Ayet

وَيَوْمَ

نَحْشُرُهُمْ

جَم۪يعاً

ثُمَّ

نَقُولُ

لِلَّذ۪ينَ

اَشْرَكُوا

مَكَانَكُمْ

اَنْتُمْ

وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ

فَزَيَّلْنَا

بَيْنَهُمْ

وَقَالَ

شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ

مَا

كُنْتُمْ

اِيَّانَا

تَعْبُدُونَ

٢٨

Veyevme nahşuruhum cemî’an śümme nekûlu lilleżîne eşrakû mekânekum entum veşurakâukum(c) fezeyyelnâ beynehum(s) vekâle şurakâuhum mâ kuntum iyyânâ ta’budûn(e)

Onların hepsini bir araya toplayacağımız, sonra da Allah'a ortak koşanlara, "Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin" diyeceğimiz günü düşün. Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: "Siz bize ibadet etmiyordunuz."

Yûnus Sûresi 29 . Ayet

فَكَفٰى

بِاللّٰهِ

شَه۪يداً

بَيْنَنَا

وَبَيْنَكُمْ

اِنْ

كُنَّا

عَنْ

عِبَادَتِكُمْ

لَغَافِل۪ينَ

٢٩

Fekefâ bi(A)llâhi şehîden beynenâ vebeynekum in kunnâ ‘an ‘ibâdetikum leġâfilîn(e)

"Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter."

Yûnus Sûresi 30 . Ayet

هُنَالِكَ

تَبْلُوا

كُلُّ

نَفْسٍ

مَٓا

اَسْلَفَتْ

وَرُدُّٓوا

اِلَى

اللّٰهِ

مَوْلٰيهُمُ

الْحَقِّ

وَضَلَّ

عَنْهُمْ

مَا

كَانُوا

يَفْتَرُونَ۟

٣٠

Hunâlike teblû kullu nefsin mâ eslefet(c) veruddû ila(A)llâhi mevlâhumu alhakk(i)(s) vedalle ‘anhum mâ kânû yefterûn(e)

Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri yoklayacak (ve kendi akıbetini öğrenecek), hepsi de gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülecekler ve (ilah diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir.

Yûnus Sûresi 31 . Ayet

قُلْ

مَنْ

يَرْزُقُكُمْ

مِنَ

السَّمَٓاءِ

وَالْاَرْضِ

اَمَّنْ

يَمْلِكُ

السَّمْعَ

وَالْاَبْصَارَ

وَمَنْ

يُخْرِجُ

الْحَيَّ

مِنَ

الْمَيِّتِ

وَيُخْرِجُ

الْمَيِّتَ

مِنَ

الْحَيِّ

وَمَنْ

يُدَبِّرُ

الْاَمْرَۜ

فَسَيَقُولُونَ

اللّٰهُۚ

فَقُلْ

اَفَلَا

تَتَّقُونَ

٣١

Kul men yerzukukum mine-ssemâ-i vel-ardi emmen yemliku-ssem’a vel-ebsâra vemen yuḣricu-lhayye mine-lmeyyiti veyuḣricu-lmeyyite mine-lhayyi vemen yudebbiru-l-emr(a)(c) feseyekûlûna(A)llâh(u)(c) fekul efelâ tettekûn(e)

De ki: "Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hakimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?" "Allah" diyecekler. De ki: "O halde Allah'a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?"

Yûnus Sûresi 32 . Ayet

فَذٰلِكُمُ

اللّٰهُ

رَبُّكُمُ

الْحَقُّۚ

فَمَاذَا

بَعْدَ

الْحَقِّ

اِلَّا

الضَّلَالُۚ

فَاَنّٰى

تُصْرَفُونَ

٣٢

Feżâlikumu(A)llâhu rabbukumu-lhakk(u)(s) femâżâ ba’de-lhakki illâ-ddalâl(u)(s) feennâ tusrafûn(e)

İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Hak'tan sonra sadece sapıklık vardır. O halde nasıl oluyor da (Hak'tan) döndürülüyorsunuz?

Yûnus Sûresi 33 . Ayet

كَذٰلِكَ

حَقَّتْ

كَلِمَتُ

رَبِّكَ

عَلَى

الَّذ۪ينَ

فَسَقُٓوا

اَنَّهُمْ

لَا

يُؤْمِنُونَ

٣٣

Keżâlike hakkat kelimetu rabbike ‘alâ-lleżîne fesekû ennehum lâ yu/minûn(e)

Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, "Onlar artık imana gelmezler" sözü, işte böylece gerçekleşmiştir.

Yûnus Sûresi 34 . Ayet

قُلْ

هَلْ

مِنْ

شُرَكَٓائِكُمْ

مَنْ

يَبْدَؤُا

الْخَلْقَ

ثُمَّ

يُع۪يدُهُۜ

قُلِ

اللّٰهُ

يَبْدَؤُا

الْخَلْقَ

ثُمَّ

يُع۪يدُهُ

فَاَنّٰى

تُؤْفَكُونَ

٣٤

Kul hel min şurakâ-ikum men yebdeu-lḣalka śümme yu’îduh(u)(c) kuli(A)llâhu yebdeu-lḣalka śümme yu’îduh(u)(s) feennâ tu/fekûn(e)

De ki: "Allah'a koştuğunuz ortaklarınızdan, başlangıçta yaratmayı yapacak, sonra onu tekrarlayacak kimse var mı?" De ki: "Allah başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. O halde nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorsunuz?"

Yûnus Sûresi 35 . Ayet

قُلْ

هَلْ

مِنْ

شُرَكَٓائِكُمْ

مَنْ

يَهْد۪ٓي

اِلَى

الْحَقِّۜ

قُلِ

اللّٰهُ

يَهْد۪ي

لِلْحَقِّۜ

اَفَمَنْ

يَهْد۪ٓي

اِلَى

الْحَقِّ

اَحَقُّ

اَنْ

يُتَّبَعَ

اَمَّنْ

لَا

يَهِدّ۪ٓي

اِلَّٓا

اَنْ

يُهْدٰىۚ

فَمَا

لَكُمْ۠

كَيْفَ

تَحْكُمُونَ

٣٥

Kul hel min şurakâ-ikum men yehdî ilâ-lhakk(i)(c) kuli(A)llâhu yehdî lilhakk(i)(k) efemen yehdî ilâ-lhakki ehakku en yuttebe’a emmen lâ yehiddî illâ en yuhdâ(s) femâ lekum keyfe tahkumûn(e)

De ki: "Allah'a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı?" De ki: "Hakka Allah iletir." Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?"

Yûnus Sûresi 36 . Ayet

وَمَا

يَتَّبِعُ

اَكْثَرُهُمْ

اِلَّا

ظَناًّۜ

اِنَّ

الظَّنَّ

لَا

يُغْن۪ي

مِنَ

الْحَقِّ

شَيْـٔاًۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

عَل۪يمٌ

بِمَا

يَفْعَلُونَ

٣٦

Vemâ yettebi’u ekśeruhum illâ zannâ(en)(c) inne-zzanne lâ yuġnî mine-lhakki şey-â(en)(c) inna(A)llâhe ‘alîmun bimâ yef’alûn(e)

Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.

Yûnus Sûresi 37 . Ayet

وَمَا

كَانَ

هٰذَا

الْقُرْاٰنُ

اَنْ

يُفْتَرٰى

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

وَلٰكِنْ

تَصْد۪يقَ

الَّذ۪ي

بَيْنَ

يَدَيْهِ

وَتَفْص۪يلَ

الْكِتَابِ

لَا

رَيْبَ

ف۪يهِ

مِنْ

رَبِّ

الْعَالَم۪ينَ۠

٣٧

Vemâ kâne hâżâ-lkur-ânu en yufterâ min dûni(A)llâhi velâkin tasdîka-lleżî beyne yedeyhi vetefsîle-lkitâbi lâ raybe fîhi min rabbi-l’âlemîn(e)

Bu Kur'an, Allah'tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitabı (Allah'ın levh-i mahfuzdaki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır.

Yûnus Sûresi 38 . Ayet

اَمْ

يَقُولُونَ

افْتَرٰيهُۜ

قُلْ

فَأْتُوا

بِسُورَةٍ

مِثْلِه۪

وَادْعُوا

مَنِ

اسْتَطَعْتُمْ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

اِنْ

كُنْتُمْ

صَادِق۪ينَ

٣٨

Em yekûlûne-fterâh(u)(s) kul fe/tû bisûratin miślihi ved’û meni-steta’tum min dûni(A)llâhi in kuntum sâdikîn(e)

Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.

Yûnus Sûresi 39 . Ayet

بَلْ

كَذَّبُوا

بِمَا

لَمْ

يُح۪يطُوا

بِعِلْمِه۪

وَلَمَّا

يَأْتِهِمْ

تَأْو۪يلُهُۜ

كَذٰلِكَ

كَذَّبَ

الَّذ۪ينَ

مِنْ

قَبْلِهِمْ

فَانْظُرْ

كَيْفَ

كَانَ

عَاقِبَةُ

الظَّالِم۪ينَ

٣٩

Bel keżżebû bimâ lem yuhîtû bi’ilmihi velemmâ ye/tihim te/vîluh(u)(c) keżâlike keżżebe-lleżîne min kablihim(s) fenzur keyfe kâne ‘âkibetu-zzâlimîn(e)

Hayır öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de (peygamberleri ve onlara indirilen kitapları) böyle yalanlamışlardı. Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu.

Yûnus Sûresi 40 . Ayet

وَمِنْهُمْ

مَنْ

يُؤْمِنُ

بِه۪

وَمِنْهُمْ

مَنْ

لَا

يُؤْمِنُ

بِه۪ۜ

وَرَبُّكَ

اَعْلَمُ

بِالْمُفْسِد۪ينَ۟

٤٠

Veminhum men yu/minu bihi veminhum men lâ yu/minu bih(i)(c) verabbuke a’lemu bilmufsidîn(e)

İçlerinden öylesi var ki ona (Kur'an'a) inanır; yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları daha iyi bilendir.

Yûnus Sûresi 41 . Ayet

وَاِنْ

كَذَّبُوكَ

فَقُلْ

ل۪ي

عَمَل۪ي

وَلَكُمْ

عَمَلُكُمْۚ

اَنْتُمْ

بَر۪ٓيؤُ۫نَ

مِمَّٓا

اَعْمَلُ

وَاَنَا۬

بَر۪ٓيءٌ

مِمَّا

تَعْمَلُونَ

٤١

Ve-in keżżebûke fekul lî ‘amelî velekum ‘amelukum(s) entum berî-ûne mimmâ a’melu veenâ berî-un mimmâ ta’melûn(e)

Eğer onlar seni yalanlarlarsa, de ki: "Benim işim bana aittir; sizin işiniz de size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız; ben de sizin yapmakta olduğunuz şeylerden uzağım (sorumlu değilim)."

Yûnus Sûresi 42 . Ayet

وَمِنْهُمْ

مَنْ

يَسْتَمِعُونَ

اِلَيْكَۜ

اَفَاَنْتَ

تُسْمِـعُ

الصُّمَّ

وَلَوْ

كَانُوا

لَا

يَعْقِلُونَ

٤٢

Veminhum men yestemi’ûne ileyk(e)(c) efeente tusmi’u-ssumme velev kânû lâ ya’kilûn(e)

Onlardan sana kulak verenler de vardır. Fakat sağırlara, hele akılları da ermiyorsa, sen mi işittireceksin?

Yûnus Sûresi 43 . Ayet

وَمِنْهُمْ

مَنْ

يَنْظُرُ

اِلَيْكَۜ

اَفَاَنْتَ

تَهْدِي

الْعُمْيَ

وَلَوْ

كَانُوا

لَا

يُبْصِرُونَ

٤٣

Veminhum men yenzuru ileyk(e)(c) efeente tehdî-l’umye velev kânû lâ yubsirûn(e)

İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa, sen mi doğru yolu göstereceksin?

Yûnus Sûresi 44 . Ayet

اِنَّ

اللّٰهَ

لَا

يَظْلِمُ

النَّاسَ

شَيْـٔاً

وَلٰكِنَّ

النَّاسَ

اَنْفُسَهُمْ

يَظْلِمُونَ

٤٤

İnna(A)llâhe lâ yazlimu-nnâse şey-en velâkinne-nnâse enfusehum yazlimûn(e)

Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler.

Yûnus Sûresi 45 . Ayet

وَيَوْمَ

يَحْشُرُهُمْ

كَاَنْ

لَمْ

يَلْبَثُٓوا

اِلَّا

سَاعَةً

مِنَ

النَّهَارِ

يَتَعَارَفُونَ

بَيْنَهُمْۜ

قَدْ

خَسِرَ

الَّذ۪ينَ

كَذَّبُوا

بِلِقَٓاءِ

اللّٰهِ

وَمَا

كَانُوا

مُهْتَد۪ينَ

٤٥

Veyevme yahşuruhum keen lem yelbeśû illâ sâ’aten mine-nnehâri yete’ârafûne beynehum(c) kad ḣasira-lleżîne keżżebû bilikâ-i(A)llâhi vemâ kânû muhtedîn(e)

Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır.

Yûnus Sûresi 46 . Ayet

وَاِمَّا

نُرِيَنَّكَ

بَعْضَ

الَّذ۪ي

نَعِدُهُمْ

اَوْ

نَتَوَفَّـيَنَّكَ

فَاِلَيْنَا

مَرْجِعُهُمْ

ثُمَّ

اللّٰهُ

شَه۪يدٌ

عَلٰى

مَا

يَفْعَلُونَ

٤٦

Ve-immâ nuriyenneke ba’da-lleżî na’iduhum ev neteveffeyenneke fe-ileynâ merci’uhum śümma(A)llâhu şehîdun ‘alâ mâ yef’alûn(e)

Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) seni vefat ettirsek de sonunda onların dönüşü bizedir. Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.

Yûnus Sûresi 47 . Ayet

وَلِكُلِّ

اُمَّةٍ

رَسُولٌۚ

فَاِذَا

جَٓاءَ

رَسُولُهُمْ

قُضِيَ

بَيْنَهُمْ

بِالْقِسْطِ

وَهُمْ

لَا

يُظْلَمُونَ

٤٧

Velikulli ummetin rasûl(un)(s) fe-iżâ câe rasûluhum kudiye beynehum bilkisti vehum lâ yuzlemûn(e)

Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.

Yûnus Sûresi 48 . Ayet

وَيَقُولُونَ

مَتٰى

هٰذَا

الْوَعْدُ

اِنْ

كُنْتُمْ

صَادِق۪ينَ

٤٨

Veyekûlûne metâ hâżâ-lva’du in kuntum sâdikîn(e)

"Eğer doğru söyleyenler iseniz, (söyleyin) bu tehdit ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

Yûnus Sûresi 49 . Ayet

قُلْ

لَٓا

اَمْلِكُ

لِنَفْس۪ي

ضَراًّ

وَلَا

نَفْعاً

اِلَّا

مَا

شَٓاءَ

اللّٰهُۜ

لِكُلِّ

اُمَّةٍ

اَجَلٌۜ

اِذَا

جَٓاءَ

اَجَلُهُمْ

فَلَا

يَسْتَأْخِرُونَ

سَاعَةً

وَلَا

يَسْتَقْدِمُونَ

٤٩

Kul lâ emliku linefsî darran velâ nef’an illâ mâ şâa(A)llâh(u)(k) likulli ummetin ecel(un)(c) iżâ câe eceluhum felâ yeste/ḣirûne sâ’a(ten)(s) velâ yestakdimûn(e)

De ki: "Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler."

Yûnus Sûresi 50 . Ayet

قُلْ

اَرَاَيْتُمْ

اِنْ

اَتٰيكُمْ

عَذَابُهُ

بَيَاتاً

اَوْ

نَهَاراً

مَاذَا

يَسْتَعْجِلُ

مِنْهُ

الْمُجْرِمُونَ

٥٠

Kul eraeytum in etâkum ‘ażâbuhu beyâten ev nehâran mâżâ yesta’cilu minhu-lmucrimûn(e)

De ki: "Söyleyin bakalım, onun azabı size geceleyin veya gündüzün (ansızın) gelecek olsa, suçlular bunun hangisini acele isterler?!" (Bunların hiçbiri istenecek bir şey değildir).

Yûnus Sûresi 51 . Ayet

اَثُمَّ

اِذَا

مَا

وَقَعَ

اٰمَنْتُمْ

بِه۪ۜ

آٰلْـٰٔنَ

وَقَدْ

كُنْتُمْ

بِه۪

تَسْتَعْجِلُونَ

٥١

Eśümme iżâ mâ veka’a âmentum bih(i)(c) âl-âne vekad kuntum bihi testa’cilûn(e)

(Onlara) "Azap gerçekleştikten sonra mı ona iman ettiniz? Şimdi mi!? Oysa siz onu acele istiyordunuz" (denilecek).

Yûnus Sûresi 52 . Ayet

ثُمَّ

ق۪يلَ

لِلَّذ۪ينَ

ظَلَمُوا

ذُوقُوا

عَذَابَ

الْخُلْدِۚ

هَلْ

تُجْزَوْنَ

اِلَّا

بِمَا

كُنْتُمْ

تَكْسِبُونَ

٥٢

Śumme kîle lilleżîne zalemû żûkû ‘ażâbe-lḣuldi hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn(e)

Sonra da zulmedenlere, "Ebedî azabı tadın! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına çarptırılıyorsunuz" denilecektir.

Yûnus Sûresi 53 . Ayet

وَيَسْتَنْبِـؤُ۫نَكَ

اَحَقٌّ

هُوَۜ

قُلْ

ا۪ي

وَرَبّ۪ٓي

اِنَّهُ

لَحَقٌّ

وَمَٓا

اَنْتُمْ

بِمُعْجِز۪ينَ۟

٥٣

Veyestenbi-ûneke ehakkun hu(ve)(s) kul î verabbî innehu lehakk(un)(s) vemâ entum bimu’cizîn(e)

"O (azap) gerçek midir?" diye senden haber soruyorlar. De ki: "Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah'ı) âciz kılacak değilsiniz."

Yûnus Sûresi 54 . Ayet

وَلَوْ

اَنَّ

لِكُلِّ

نَفْسٍ

ظَلَمَتْ

مَا

فِي

الْاَرْضِ

لَافْتَدَتْ

بِه۪ۜ

وَاَسَرُّوا

النَّدَامَةَ

لَمَّا

رَاَوُا

الْعَذَابَۚ

وَقُضِيَ

بَيْنَهُمْ

بِالْقِسْطِ

وَهُمْ

لَا يُظْلَمُونَ

٥٤

Velev enne likulli nefsin zalemet mâ fî-l-ardi leftedet bih(i)(k) veeserrû-nnedâmete lemmâ raevû-l’ażâb(e)(s) vekudiye beynehum bilkist(i)(c) vehum lâ yuzlemûn(e)

(O gün) zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir.

Yûnus Sûresi 55 . Ayet

اَلَٓا

اِنَّ

لِلّٰهِ

مَا

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِۜ

اَلَٓا

اِنَّ

وَعْدَ

اللّٰهِ

حَقٌّ

وَلٰكِنَّ

اَكْثَرَهُمْ

لَا

يَعْلَمُونَ

٥٥

Elâ inne li(A)llâhi mâ fî-ssemâvâti vel-ard(i)(k) elâ inne va’da(A)llâhi hakkun velâkinne ekśerahum lâ ya’lemûn(e)

Bilesiniz ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. Yine bilesiniz ki, Allah'ın va'di haktır. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

Yûnus Sûresi 56 . Ayet

هُوَ

يُحْـي۪

وَيُم۪يتُ

وَاِلَيْهِ

تُرْجَعُونَ

٥٦

Huve yuhyî veyumîtu ve-ileyhi turce’ûn(e)

O diriltir ve öldürür; ancak ona döndürüleceksiniz.

Yûnus Sûresi 57 . Ayet

يَٓا

اَيُّهَا

النَّاسُ

قَدْ

جَٓاءَتْكُمْ

مَوْعِظَةٌ

مِنْ

رَبِّكُمْ

وَشِفَٓاءٌ

لِمَا

فِي

الصُّدُورِ

وَهُدًى

وَرَحْمَةٌ

لِلْمُؤْمِن۪ينَ

٥٧

Yâ eyyuhâ-nnâsu kad câetkum mev’izatun min rabbikum ve şifâun limâ fî-ssudûri vehuden verahmetun lilmu/minîn(e)

Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur'an) geldi.

Yûnus Sûresi 58 . Ayet

قُلْ

بِفَضْلِ

اللّٰهِ

وَبِرَحْمَتِه۪

فَبِذٰلِكَ

فَلْيَفْرَحُواۜ

هُوَ

خَيْرٌ

مِمَّا

يَجْمَعُونَ

٥٨

Kul bifadli(A)llâhi vebirahmetihi febiżâlike felyefrahû huve ḣayrun mimmâ yecme’ûn(e)

De ki: "Ancak Allah'ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır."

Yûnus Sûresi 59 . Ayet

قُلْ

اَرَاَيْتُمْ

مَٓا

اَنْزَلَ

اللّٰهُ

لَكُمْ

مِنْ

رِزْقٍ

فَجَعَلْتُمْ

مِنْهُ

حَرَاماً

وَحَلَالاًۜ

قُلْ

آٰللّٰهُ

اَذِنَ

لَكُمْ

اَمْ

عَلَى

اللّٰهِ

تَفْتَرُونَ

٥٩

Kul eraeytum mâ enzela(A)llâhu lekum min rizkin fece’altum minhu harâmen vehalâlen kul (Â)llâhu eżine lekum(s) em ‘ala(A)llâhi tefterûn(e)

De ki: "Allah'ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?" De ki: "Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

Yûnus Sûresi 60 . Ayet

وَمَا

ظَنُّ

الَّذ۪ينَ

يَفْتَرُونَ

عَلَى

اللّٰهِ

الْكَذِبَ

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

لَذُو

فَضْلٍ

عَلَى

النَّاسِ

وَلٰكِنَّ

اَكْثَرَهُمْ

لَا يَشْكُرُونَ۟

٦٠

Vemâ zannu-lleżîne yefterûne ‘ala(A)llâhi-lkeżibe yevme-lkiyâme(ti)(c) inna(A)llâhe leżû fadlin ‘alâ-nnâsi velâkinne ekśerahum lâ yeşkurûn(e)

Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O'nun nimetlerine) şükretmezler.

Yûnus Sûresi 61 . Ayet

وَمَا

تَكُونُ

ف۪ي

شَأْنٍ

وَمَا

تَتْلُوا

مِنْهُ

مِنْ

قُرْاٰنٍ

وَلَا

تَعْمَلُونَ

مِنْ

عَمَلٍ

اِلَّا

كُنَّا

عَلَيْكُمْ

شُهُوداً

اِذْ

تُف۪يضُونَ

ف۪يهِۜ

وَمَا

يَعْزُبُ

عَنْ

رَبِّكَ

مِنْ

مِثْقَالِ

ذَرَّةٍ

فِي

الْاَرْضِ

وَلَا

فِي

السَّمَٓاءِ

وَلَٓا

اَصْغَرَ

مِنْ

ذٰلِكَ

وَلَٓا

اَكْبَرَ

اِلَّا

ف۪ي

كِتَابٍ

مُب۪ينٍ

٦١

Vemâ tekûnu fî şe/nin vemâ tetlû minhu min kur-ânin velâ ta’melûne min ‘amelin illâ kunnâ ‘aleykum şuhûden iż tufîdûne fîh(i)(c) vemâ ya’zubu ‘an rabbike min miśkâli żerratin fî-l-ardi velâ fî-ssemâ-i velâ asġara min żâlike velâ ekbera illâ fî kitâbin mubîn(un)

(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur'an'dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı) dır.

Yûnus Sûresi 62 . Ayet

اَلَٓا

اِنَّ

اَوْلِيَٓاءَ

اللّٰهِ

لَا

خَوْفٌ

عَلَيْهِمْ

وَلَا

هُمْ

يَحْزَنُونَۚ

٦٢

Elâ inne evliyâa(A)llâhi lâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e)

Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.

Yûnus Sûresi 63 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

وَكَانُوا

يَتَّقُونَۜ

٦٣

Elleżîne âmenû vekânû yettekûn(e)

Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.

Yûnus Sûresi 64 . Ayet

لَهُمُ

الْبُشْرٰى

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَفِي

الْاٰخِرَةِۜ

لَا

تَبْد۪يلَ

لِكَلِمَاتِ

اللّٰهِۜ

ذٰلِكَ

هُوَ

الْفَوْزُ

الْعَظ۪يمُۜ

٦٤

Lehumu-lbuşrâ fî-lhayâti-ddunyâ vefî-l-âḣira(ti)(c) lâ tebdîle likelimâti(A)llâh(i)(c) żâlike huve-lfevzu-l’azîm(u)

Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.

Yûnus Sûresi 65 . Ayet

وَلَا

يَحْزُنْكَ

قَوْلُهُمْۢ

اِنَّ

الْعِزَّةَ

لِلّٰهِ

جَم۪يعاًۜ

هُوَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

٦٥

Velâ yahzunke kavluhum(m) inne-l’izzete li(A)llâhi cemî’â(an)(c) huve-ssemî’u-l’alîm(u)

Onların (inkarcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün güç Allah'ındır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Yûnus Sûresi 66 . Ayet

اَلَٓا

اِنَّ

لِلّٰهِ

مَنْ

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَمَنْ

فِي

الْاَرْضِۜ

وَمَا

يَتَّبِعُ

الَّذ۪ينَ

يَدْعُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

شُرَكَٓاءَۜ

اِنْ

يَتَّبِعُونَ

اِلَّا

الظَّنَّ

وَاِنْ

هُمْ

اِلَّا

يَخْرُصُونَ

٦٦

Elâ inne li(A)llâhi men fî-ssemâvâti vemen fî-l-ard(i)(k) vemâ yettebi’u-lleżîne yed’ûne min dûni(A)llâhi şurakâ(e)(c) in yettebi’ûne illâ-zzanne ve-in hum illâ yaḣrusûn(e)

Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde kim varsa, hep Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar (gerçekte) Allah'a koştukları ortaklara tâbi olmuyorlar. Şüphesiz onlar ancak zanna uyuyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.

Yûnus Sûresi 67 . Ayet

هُوَ

الَّذ۪ي

جَعَلَ

لَـكُمُ

الَّيْلَ

لِتَسْكُنُوا

ف۪يهِ

وَالنَّهَارَ

مُبْصِراًۜ

اِنَّ

ف۪ي

ذٰلِكَ

لَاٰيَاتٍ

لِقَوْمٍ

يَسْمَعُونَ

٦٧

Huve-lleżî ce’ale lekumu-lleyle liteskunû fîhi ve-nnehâra mubsirâ(an)(c) inne fî żâlike leâyâtin likavmin yesme’ûn(e)

O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık kılandır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.

Yûnus Sûresi 68 . Ayet

قَالُوا

اتَّخَذَ

اللّٰهُ

وَلَداً

سُبْحَانَهُۜ

هُوَ

الْغَنِيُّۜ

لَهُ

مَا

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَمَا

فِي

الْاَرْضِۜ

اِنْ

عِنْدَ‌كُمْ

مِنْ

سُلْطَانٍ

بِهٰذَاۜ

اَتَقُولُونَ

عَلَى

اللّٰهِ

مَا

لَا تَعْلَمُونَ

٦٨

Kâlû-tteḣaża(A)llâhu veledâ(en)(s) subhâneh(u)(s) huve-lġaniy(yu)(s) lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ard(i)(c) in ‘indekum min sultânin bihâżâ(c) etekûlûne ‘ala(A)llâhi mâ lâ ta’lemûn(e)

"Allah bir çocuk edindi" dediler. O, bundan uzaktır. O her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. Bu konuda elinizde hiçbir delil de yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?

Yûnus Sûresi 69 . Ayet

قُلْ

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

يَفْتَرُونَ

عَلَى

اللّٰهِ

الْكَذِبَ

لَا يُفْلِحُونَۜ

٦٩

Kul inne-lleżîne yefterûne ‘ala(A)llâhi-lkeżibe lâ yuflihûn(e)

De ki: "Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler."

Yûnus Sûresi 70 . Ayet

مَتَاعٌ

فِي

الدُّنْيَا

ثُمَّ

اِلَيْنَا

مَرْجِعُهُمْ

ثُمَّ

نُذ۪يقُهُمُ

الْعَذَابَ

الشَّد۪يدَ

بِمَا

كَانُوا

يَكْفُرُونَ۟

٧٠

Metâ’un fî-ddunyâ śümme ileynâ merci’uhum śümme nużîkuhumu-l’ażâbe-şşedîde bimâ kânû yekfurûn(e)

Onlar için dünyada (geçici) bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız.

Yûnus Sûresi 71 . Ayet

وَاتْلُ

عَلَيْهِمْ

نَبَاَ

نُوحٍۢ

اِذْ

قَالَ

لِقَوْمِه۪

يَا

قَوْمِ

اِنْ

كَانَ

كَبُرَ

عَلَيْكُمْ

مَقَام۪ي

وَتَذْك۪ير۪ي

بِاٰيَاتِ

اللّٰهِ

فَعَلَى

اللّٰهِ

تَوَكَّلْتُ

فَاَجْمِعُٓوا

اَمْرَكُمْ

وَشُرَكَٓاءَكُمْ

ثُمَّ

لَا

يَكُنْ

اَمْرُكُمْ

عَلَيْكُمْ

غُمَّةً

ثُمَّ

اقْضُٓوا

اِلَيَّ

وَلَا

تُنْظِرُونِ

٧١

Vetlu ‘aleyhim nebee nûhin iż kâle likavmihi yâ kavmi in kâne kebura ‘aleykum mekâmî veteżkîrî bi-âyâti(A)llâhi fe’ala(A)llâhi tevekkeltu feecmi’û emrakum veşurakâekum śümme lâ yekun emrukum ‘aleykum ġummeten śümme-kdû ileyye velâ tunzirûn(i)

Nûh'un haberini onlara oku. Hani o bir vakit kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Eğer benim konumum ve Allah'ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah'a dayanıp güvenmişim. Artık siz de (bana) ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki işiniz size dert olmasın! Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin!

Yûnus Sûresi 72 . Ayet

فَاِنْ

تَوَلَّيْتُمْ

فَمَا

سَاَلْتُكُمْ

مِنْ

اَجْرٍۜ

اِنْ

اَجْرِيَ

اِلَّا

عَلَى

اللّٰهِۙ

وَاُمِرْتُ

اَنْ

اَكُونَ

مِنَ

الْمُسْلِم۪ينَ

٧٢

Fe-in tevelleytum femâ seeltukum min ecr(in)(s) in ecriye illâ ‘ala(A)llâh(i)(s) ve umirtu en ekûne mine-lmuslimîn(e)

Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah'a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi."

Yûnus Sûresi 73 . Ayet

فَكَذَّبُوهُ

فَنَجَّيْنَاهُ

وَمَنْ

مَعَهُ

فِي

الْفُلْكِ

وَجَعَلْنَاهُمْ

خَلَٓائِفَ

وَاَغْرَقْنَا

الَّذ۪ينَ

كَذَّبُوا

بِاٰيَاتِنَاۚ

فَانْظُرْ

كَيْفَ

كَانَ

عَاقِبَةُ

الْمُنْذَر۪ينَ

٧٣

Fekeżżebûhu fenecceynâhu vemen me’ahu fî-lfulki vece’alnâhum ḣalâ-ife veaġraknâ-lleżîne keżżebû bi-âyâtinâ(s) fenzur keyfe kâne ‘âkibetu-lmunżerîn(e)

Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu!

Yûnus Sûresi 74 . Ayet

ثُمَّ

بَعَثْنَا

مِنْ

بَعْدِه۪

رُسُلاً

اِلٰى

قَوْمِهِمْ

فَجَٓاؤُ۫هُمْ

بِالْبَيِّنَاتِ

فَمَا

كَانُوا

لِيُؤْمِنُوا

بِمَا

كَذَّبُوا

بِه۪

مِنْ

قَبْلُۜ

كَذٰلِكَ

نَطْبَعُ

عَلٰى

قُلُوبِ

الْمُعْتَد۪ينَ

٧٤

Śumme be’aśnâ min ba’dihi rusulen ilâ kavmihim fecâûhum bilbeyyinâti femâ kânû liyu/minû bimâ keżżebû bihi min kabl(u)(c) keżâlike natbe’u ‘alâ kulûbi-lmu’tedîn(e)

Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.

Yûnus Sûresi 75 . Ayet

ثُمَّ

بَعَثْنَا

مِنْ

بَعْدِهِمْ

مُوسٰى

وَهٰرُونَ

اِلٰى

فِرْعَوْنَ

وَمَلَا۬ئِه۪

بِاٰيَاتِنَا

فَاسْتَكْبَرُوا

وَكَانُوا

قَوْماً

مُجْرِم۪ينَ

٧٥

Śumme be’aśnâ min ba’dihim mûsâ vehârûne ilâ fir’avne vemele-ihi bi-âyâtinâ festekberû vekânû kavmen mucrimîn(e)

Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn'u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.

Yûnus Sûresi 76 . Ayet

فَلَمَّا

جَٓاءَهُمُ

الْحَقُّ

مِنْ

عِنْدِنَا

قَالُٓوا

اِنَّ

هٰذَا

لَسِحْرٌ

مُب۪ينٌ

٧٦

Felemmâ câehumu-lhakku min ‘indinâ kâlû inne hâżâ lesihrun mubîn(un)

Katımızdan kendilerine hak (mucize) gelince, "Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir" dediler.

Yûnus Sûresi 77 . Ayet

قَالَ

مُوسٰٓى

اَتَقُولُونَ

لِلْحَقِّ

لَمَّا

جَٓاءَكُمْۜ

اَسِحْرٌ

هٰذَاۜ

وَلَا

يُفْلِحُ

السَّاحِرُونَ

٧٧

Kâle mûsâ etekûlûne lilhakki lemmâ câekum(s) esihrun hâżâ velâ yuflihu-ssâhirûn(e)

Mûsâ: "Size hak gelince, onun hakkında böyle mi diyorsunuz? Bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar, iflah olmazlar!" dedi.

Yûnus Sûresi 78 . Ayet

قَالُٓوا

اَجِئْتَنَا

لِتَلْفِتَنَا

عَمَّا

وَجَدْنَا

عَلَيْهِ

اٰبَٓاءَنَا

وَتَكُونَ

لَكُمَا

الْكِبْرِيَٓاءُ

فِي

الْاَرْضِۜ

وَمَا

نَحْنُ

لَكُمَا

بِمُؤْمِن۪ينَ

٧٨

Kâlû eci/tenâ litelfitenâ ‘ammâ vecednâ ‘aleyhi âbâenâ vetekûne lekumâ-lkibriyâu fî-l-ardi vemâ nahnu lekumâ bimu/minîn(e)

Dediler ki: "Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hakimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz."

Yûnus Sûresi 79 . Ayet

وَقَالَ

فِرْعَوْنُ

ائْتُون۪ي

بِكُلِّ

سَاحِرٍ

عَل۪يمٍ

٧٩

Vekâle fir’avnu-/tûnî bikulli sâhirin ‘alîm(in)

Firavun, "Bütün usta sihirbazları bana getirin" dedi.

Yûnus Sûresi 80 . Ayet

فَلَمَّا

جَٓاءَ

السَّحَرَةُ

قَالَ

لَهُمْ

مُوسٰٓى

اَلْقُوا

مَٓا

اَنْتُمْ

مُلْقُونَ

٨٠

Felemmâ câe-sseharatu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(e)

Sihirbazlar gelince Mûsâ onlara, "Atacağınızı atın (hünerinizi ortaya koyun)" dedi.

Yûnus Sûresi 81 . Ayet

فَلَمَّٓا

اَلْقَوْا

قَالَ

مُوسٰى

مَا

جِئْتُمْ

بِهِ

السِّحْرُۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

سَيُبْطِلُهُۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

لَا

يُصْلِحُ

عَمَلَ

الْمُفْسِد۪ينَ

٨١

Felemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci/tum bihi-ssihr(u)(s) inna(A)llâhe seyubtiluh(u)(s) inna(A)llâhe lâ yuslihu ‘amele-lmufsidîn(e)

Sihirbazlar atacaklarını atınca Mûsâ dedi ki: "Sizin bu yaptığınız sihirdir. Allah onu elbette boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.

Yûnus Sûresi 82 . Ayet

وَيُحِقُّ

اللّٰهُ

الْحَقَّ

بِكَلِمَاتِه۪

وَلَوْ

كَرِهَ

الْمُجْرِمُونَ۟

٨٢

Veyuhikku(A)llâhu-lhakka bikelimâtihi velev kerihe-lmucrimûn(e)

Suçluların hoşuna gitmese de, Allah hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir."

Yûnus Sûresi 83 . Ayet

فَمَٓا

اٰمَنَ

لِمُوسٰٓى

اِلَّا

ذُرِّيَّةٌ

مِنْ

قَوْمِه۪

عَلٰى

خَوْفٍ

مِنْ

فِرْعَوْنَ

وَمَلَا۬ئِهِمْ

اَنْ

يَفْتِنَهُمْۜ

وَاِنَّ

فِرْعَوْنَ

لَعَالٍ

فِي

الْاَرْضِۚ

وَاِنَّهُ

لَمِنَ

الْمُسْرِف۪ينَ

٨٣

Femâ âmene limûsâ illâ żurriyyetun min kavmihi ‘alâ ḣavfin min fir’avne vemele-ihim en yeftinehum(c) ve-inne fir’avne le’âlin fî-l-ardi ve-innehu lemine-lmusrifîn(e)

Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ'ya iman etmedi. Çünkü Firavun o yerde zorba bir kişi idi. O gerçekten aşırı gidenlerdendi.

Yûnus Sûresi 84 . Ayet

وَقَالَ

مُوسٰى

يَا

قَوْمِ

اِنْ

كُنْتُمْ

اٰمَنْتُمْ

بِاللّٰهِ

فَعَلَيْهِ

تَوَكَّلُٓوا

اِنْ

كُنْتُمْ

مُسْلِم۪ينَ

٨٤

Vekâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum bi(A)llâhi fe’aleyhi tevekkelû in kuntum muslimîn(e)

Mûsâ, "Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah'a iman etmişseniz, eğer O'na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O'na tevekkül edin" dedi.

Yûnus Sûresi 85 . Ayet

فَقَالُوا

عَلَى

اللّٰهِ

تَوَكَّلْنَاۚ

رَبَّـنَا

لَا

تَجْعَلْنَا

فِتْنَةً

لِلْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَۙ

٨٥

Fekâlû ‘ala(A)llâhi tevekkelnâ rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lilkavmi-zzâlimîn(e)

Onlar da şöyle dediler: "Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!"

Yûnus Sûresi 86 . Ayet

وَنَجِّنَا

بِرَحْمَتِكَ

مِنَ

الْقَوْمِ

الْكَافِر۪ينَ

٨٦

Veneccinâ birahmetike mine-lkavmi-lkâfirîn(e)

Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar.

Yûnus Sûresi 87 . Ayet

وَاَوْحَيْنَٓا

اِلٰى

مُوسٰى

وَاَخ۪يهِ

اَنْ

تَبَوَّاٰ

لِقَوْمِكُمَا

بِمِصْرَ

بُيُوتاً

وَاجْعَلُوا

بُيُوتَكُمْ

قِبْلَةً

وَاَق۪يمُوا

الصَّلٰوةَۜ

وَبَشِّرِ

الْمُؤْمِن۪ينَ

٨٧

Veevhaynâ ilâ mûsâ veeḣîhi en tebevveâ likavmikumâ bimisra buyûten vec’alû buyûtekum kibleten veakîmû-ssalâ(te)(k) vebeşşiri-lmu/minîn(e)

Mûsâ'ya ve kardeşine, "Kavminiz için Mısır'da (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri müjdele" diye vahyettik.

Yûnus Sûresi 88 . Ayet

وَقَالَ

مُوسٰى

رَبَّـنَٓا

اِنَّكَ

اٰتَيْتَ

فِرْعَوْنَ

وَمَلَاَهُ

ز۪ينَةً

وَاَمْوَالاً

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۙ

رَبَّـنَا

لِيُضِلُّوا

عَنْ

سَب۪يلِكَۚ

رَبَّـنَا

اطْمِسْ

عَلٰٓى

اَمْوَالِهِمْ

وَاشْدُدْ

عَلٰى

قُلُوبِهِمْ

فَلَا

يُؤْمِنُوا

حَتّٰى

يَرَوُا

الْعَذَابَ

الْاَل۪يمَ

٨٨

Vekâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve meleehu zîneten ve emvâlen fî-lhayâti-ddunyâ rabbenâ liyudillû ‘an sebîlik(e)(s) rabbenâ-tmis ‘alâ emvâlihim veşdud ‘alâ kulûbihim felâ yu/minû hattâ yeravû-l’ażâbe-l-elîm(e)

Mûsâ şöyle dedi: "Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun'a ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler."

Yûnus Sûresi 89 . Ayet

قَالَ

قَدْ

اُج۪يبَتْ

دَعْوَتُكُمَا

فَاسْتَق۪يمَا

وَلَا

تَتَّبِعَٓانِّ

سَب۪يلَ

الَّذ۪ينَ

لَا

يَعْلَمُونَ

٨٩

Kâle kad ucîbet da’vetukumâ festekîmâ velâ tettebi’ânni sebîle-lleżîne lâ ya’lemûn(e)

Allah da, "Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin" dedi.

Yûnus Sûresi 90 . Ayet

وَجَاوَزْنَا

بِبَن۪ٓي

اِسْرَٓائ۪لَ

الْبَحْرَ

فَاَتْبَعَهُمْ

فِرْعَوْنُ

وَجُنُودُهُ

بَغْياً

وَعَدْواًۜ

حَتّٰٓى

اِذَٓا

اَدْرَكَهُ

الْغَرَقُۙ

قَالَ

اٰمَنْتُ

اَنَّهُ

لَٓا

اِلٰهَ

اِلَّا

الَّـذ۪ٓي

اٰمَنَتْ

بِه۪

بَنُٓوا

اِسْرَٓائ۪لَ

وَاَنَا۬

مِنَ

الْمُسْلِم۪ينَ

٩٠

Vecâveznâ bibenî isrâ-île-lbahra feetbe’ahum fir’avnu vecunûduhu baġyen ve’advâ(en)(s) hattâ iżâ edrakehu-lġaraku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illâ-lleżî âmenet bihi benû isrâ-île ve enâ mine-lmuslimîn(e)

İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, "İsrailoğulları'nın iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım" dedi.

Yûnus Sûresi 91 . Ayet

آٰلْـٰٔنَ

وَقَدْ

عَصَيْتَ

قَبْلُ

وَكُنْتَ

مِنَ

الْمُفْسِد۪ينَ

٩١

Âl-âne vekad ‘asayte kablu vekunte mine-lmufsidîn(e)

Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.

Yûnus Sûresi 92 . Ayet

فَالْيَوْمَ

نُنَجّ۪يكَ

بِبَدَنِكَ

لِتَكُونَ

لِمَنْ

خَلْفَكَ

اٰيَةًۜ

وَاِنَّ

كَث۪يراً

مِنَ

النَّاسِ

عَنْ

اٰيَاتِنَا

لَغَافِلُونَ۟

٩٢

Felyevme nuneccîke bibedenike litekûne limen ḣalfeke âye(ten)(c) ve-inne keśîran mine-nnâsi ‘an âyâtinâ leġâfilûn(e)

Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir.

Yûnus Sûresi 93 . Ayet

وَلَقَدْ

بَوَّأْنَا

بَن۪ٓي

اِسْرَٓائ۪لَ

مُبَوَّاَ

صِدْقٍ

وَرَزَقْنَاهُمْ

مِنَ

الطَّيِّبَاتِۚ

فَمَا

اخْتَلَفُوا

حَتّٰى

جَٓاءَهُمُ

الْعِلْمُۜ

اِنَّ

رَبَّكَ

يَقْض۪ي

بَيْنَهُمْ

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِ

ف۪يمَا

كَانُوا

ف۪يهِ

يَخْتَلِفُونَ

٩٣

Velekad bevve/nâ benî isrâ-île mubevvee sidkin verazeknâhum mine-ttayyibâti femâ-ḣtelefû hattâ câehumu-l’ilm(u)(c) inne rabbeke yakdî beynehum yevme-lkiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḣtelifûn(e)

Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.

Yûnus Sûresi 94 . Ayet

فَاِنْ

كُنْتَ

ف۪ي

شَكٍّ

مِمَّٓا

اَنْزَلْـنَٓا

اِلَيْكَ

فَسْـَٔلِ

الَّذ۪ينَ

يَقْرَؤُ۫نَ

الْكِتَابَ

مِنْ

قَبْلِكَۚ

لَقَدْ

جَٓاءَكَ

الْحَقُّ

مِنْ

رَبِّكَ

فَلَا

تَكُونَنَّ

مِنَ

الْمُمْتَر۪ينَۙ

٩٤

Fe-in kunte fî şekkin mimmâ enzelnnâ ileyke fes-eli-lleżîne yakraûne-lkitâbe min kablik(e)(c) lekad câeke-lhakku min rabbike felâ tekûnenne mine-lmumterîn(e)

Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab'ı (Tevrat'ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O halde sakın şüphe edenlerden olma!

Yûnus Sûresi 95 . Ayet

وَلَا تَكُونَنَّ

مِنَ

الَّذ۪ينَ

كَذَّبُوا

بِاٰيَاتِ

اللّٰهِ

فَتَكُونَ

مِنَ

الْخَاسِر۪ينَ

٩٥

Velâ tekûnenne mine-lleżîne keżżebû bi-âyâti(A)llâhi fetekûne mine-lḣâsirîn(e)

Sakın Allah'ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.

Yûnus Sûresi 96 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

حَقَّتْ

عَلَيْهِمْ

كَلِمَتُ

رَبِّكَ

لَا

يُؤْمِنُونَۙ

٩٦

İnne-lleżîne hakkat ‘aleyhim kelimetu rabbike lâ yu/minûn(e)

Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar.

Yûnus Sûresi 97 . Ayet

وَلَوْ

جَٓاءَتْهُمْ

كُلُّ

اٰيَةٍ

حَتّٰى

يَرَوُا

الْعَذَابَ

الْاَل۪يمَ

٩٧

Velev câet-hum kullu âyetin hattâ yeravû-l’ażâbe-l-elîm(e)

Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar.

Yûnus Sûresi 98 . Ayet

فَلَوْلَا

كَانَتْ

قَرْيَةٌ

اٰمَنَتْ

فَنَفَعَهَٓا

ا۪يمَانُهَٓا

اِلَّا

قَوْمَ

يُونُسَۜ

لَمَّٓا

اٰمَنُوا

كَشَفْنَا

عَنْهُمْ

عَذَابَ

الْخِزْيِ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَمَتَّعْنَاهُمْ

اِلٰى

ح۪ينٍ

٩٨

Felevlâ kânet karyetun âmenet fenefe’ahâ îmânuhâ illâ kavme yûnuse lemmâ âmenû keşefnâ ‘anhum ‘ażâbe-lḣizyi fî-lhayâti-ddunyâ vemetta’nâhum ilâ hîn(in)

Yûnus'un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yûnus'un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık.

Yûnus Sûresi 99 . Ayet

وَلَوْ

شَٓاءَ

رَبُّكَ

لَاٰمَنَ

مَنْ

فِي

الْاَرْضِ

كُلُّهُمْ

جَم۪يعاًۜ

اَفَاَنْتَ

تُكْرِهُ

النَّاسَ

حَتّٰى

يَكُونُوا

مُؤْمِن۪ينَ

٩٩

Velev şâe rabbuke leâmene men fî-l-ardi kulluhum cemî’â(an)(c) efeente tukrihu-nnâse hattâ yekûnû mu/minîn(e)

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekün iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü'min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?

Yûnus Sûresi 100 . Ayet

وَمَا

كَانَ

لِنَفْسٍ

اَنْ

تُؤْمِنَ

اِلَّا

بِاِذْنِ

اللّٰهِۜ

وَيَجْعَلُ

الرِّجْسَ

عَلَى

الَّذ۪ينَ

لَا

يَعْقِلُونَ

١٠٠

Vemâ kâne linefsin en tu/mine illâ bi-iżni(A)llâh(i)(c) veyec’alu-rricse ‘alâ-lleżîne lâ ya’kilûn(e)

Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.

Yûnus Sûresi 101 . Ayet

قُلِ

انْظُرُوا

مَاذَا

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِۜ

وَمَا

تُغْنِي

الْاٰيَاتُ

وَالنُّذُرُ

عَنْ

قَوْمٍ

لَا

يُؤْمِنُونَ

١٠١

Kuli-nzurû mâżâ fî-ssemâvâti vel-ard(i)(c) vemâ tuġnî-l-âyâtu ve-nnużuru ‘an kavmin lâ yu/minûn(e)

De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza." Fakat âyetler ve uyarılar inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz.

Yûnus Sûresi 102 . Ayet

فَهَلْ

يَنْتَظِرُونَ

اِلَّا

مِثْلَ

اَيَّامِ

الَّذ۪ينَ

خَلَوْا

مِنْ

قَبْلِهِمْۜ

قُلْ

فَانْتَظِرُٓوا

اِنّ۪ي

مَعَكُمْ

مِنَ

الْمُنْتَظِر۪ينَ

١٠٢

Fehel yentezirûne illâ miśle eyyâmi-lleżîne ḣalev min kablihim(c) kul fentezirû innî me’akum mine-lmuntezirîn(e)

Onlar sadece, kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen (azap dolu) günlerin benzerini mi bekliyorlar? De ki: "Bekleyin bakalım, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim."

Yûnus Sûresi 103 . Ayet

ثُمَّ

نُنَجّ۪ي

رُسُلَنَا

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

كَذٰلِكَۚ

حَقاًّ

عَلَيْنَا

نُنْجِ

الْمُؤْمِن۪ينَ۟

١٠٣

Śumme nuneccî rusulenâ velleżîne âmenû(c) keżâlike hakkan ‘aleynâ nuncî-lmu/minîn(e)

Sonra resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. (Ey Muhammed!) Aynı şekilde üzerimize bir hak olarak, inananları da kurtaracağız.

Yûnus Sûresi 104 . Ayet

قُلْ

يَٓا

اَيُّهَا

النَّاسُ

اِنْ

كُنْتُمْ

ف۪ي

شَكٍّ

مِنْ

د۪ين۪ي

فَلَٓا

اَعْبُدُ

الَّذ۪ينَ

تَعْبُدُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

وَلٰكِنْ

اَعْبُدُ

اللّٰهَ

الَّذ۪ي

يَتَوَفّٰيكُمْۚ

وَاُمِرْتُ

اَنْ

اَكُونَ

مِنَ

الْمُؤْمِن۪ينَۙ

١٠٤

Kul yâ eyyuhâ-nnâsu in kuntum fî şekkin min dînî felâ a’budu-lleżîne ta’budûne min dûni(A)llâhi velâkin a’budu(A)llâhe-lleżî yeteveffâkum(s) veumirtu en ekûne mine-lmu/minîn(e)

De ki: "Ey insanlar, eğer benim dinimden herhangi bir şüphede iseniz, bilin ki ben, Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk ederim. Bana mü'minlerden olmam emrolundu."

Yûnus Sûresi 105 . Ayet

وَاَنْ

اَقِمْ

وَجْهَكَ

لِلدّ۪ينِ

حَن۪يفاًۚ

وَلَا

تَكُونَنَّ

مِنَ

الْمُشْرِك۪ينَ

١٠٥

Veen akim vecheke liddîni hanîfen velâ tekûnenne mine-lmuşrikîn(e)

Yine bana şöyle emredildi: "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Sakın Allah'a ortak koşanlardan olma. Allah'ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun."

Yûnus Sûresi 106 . Ayet

وَلَا

تَدْعُ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِ

مَا

لَا يَنْفَعُكَ

وَلَا

يَضُرُّكَۚ

فَاِنْ

فَعَلْتَ

فَاِنَّكَ

اِذاً

مِنَ

الظَّالِم۪ينَ

١٠٦

Velâ ted’u min dûni(A)llâhi mâ lâ yenfe’uke velâ yadurruk(e)(s) fe-in fe’alte fe-inneke iżen mine-zzâlimîn(e)

Yine bana şöyle emredildi: "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Sakın Allah'a ortak koşanlardan olma. Allah'ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun."

Yûnus Sûresi 107 . Ayet

وَاِنْ

يَمْسَسْكَ

اللّٰهُ

بِضُرٍّ

فَلَا

كَاشِفَ

لَهُٓ

اِلَّا

هُوَۚ

وَاِنْ

يُرِدْكَ

بِخَيْرٍ

فَلَا

رَٓادَّ

لِفَضْلِه۪ۜ

يُص۪يبُ

بِه۪

مَنْ

يَشَٓاءُ

مِنْ

عِبَادِه۪ۜ

وَهُوَ

الْغَفُورُ

الرَّح۪يمُ

١٠٧

Ve-in yemseska(A)llâhu bidurrin felâ kâşife lehu illâ hu(ve)(s) ve-in yuridke biḣayrin felâ râdde lifadlih(i)(c) yusîbu bihi men yeşâu min ‘ibâdih(i)(c) vehuve-lġafûru-rrahîm(u)

Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Yûnus Sûresi 108 . Ayet

قُلْ

يَٓا

اَيُّهَا

النَّاسُ

قَدْ

جَٓاءَكُمُ

الْحَقُّ

مِنْ

رَبِّكُمْۚ

فَمَنِ

اهْتَدٰى

فَاِنَّمَا

يَهْتَد۪ي

لِنَفْسِه۪ۚ

وَمَنْ

ضَلَّ

فَاِنَّمَا

يَضِلُّ

عَلَيْهَاۚ

وَمَٓا

اَنَا۬

عَلَيْكُمْ

بِوَك۪يلٍۜ

١٠٨

Kul yâ eyyuhâ-nnâsu kad câekumu-lhakku min rabbikum(s) femeni-htedâ fe-innemâ yehtedî linefsih(i)(s) vemen dalle fe-innemâ yadillu ‘aleyhâ(s) vemâ enâ ‘aleykum bivekîl(in)

De ki: "Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim."

Yûnus Sûresi 109 . Ayet

وَاتَّبِعْ

مَا

يُوحٰٓى

اِلَيْكَ

وَاصْبِرْ

حَتّٰى

يَحْكُمَ

اللّٰهُۚ

وَهُوَ

خَيْرُ

الْحَاكِم۪ينَ

١٠٩

Vettebi’ mâ yûhâ ileyke vasbir hattâ yahkuma(A)llâh(u)(c) vehuve ḣayru-lhâkimîn(e)

(Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.