شَهْرُ
رَمَضَانَ
الَّذ۪ٓي
اُنْزِلَ
ف۪يهِ
الْقُرْاٰنُ
هُدًى
لِلنَّاسِ
وَبَيِّنَاتٍ
مِنَ
الْهُدٰى
وَالْفُرْقَانِۚ
فَمَنْ
شَهِدَ
مِنْكُمُ
الشَّهْرَ
فَلْيَصُمْهُۜ
وَمَنْ
كَانَ
مَر۪يضاً
اَوْ
عَلٰى
سَفَرٍ
فَعِدَّةٌ
مِنْ
اَيَّامٍ
اُخَرَۜ
يُر۪يدُ
اللّٰهُ
بِكُمُ
الْيُسْرَ
وَلَا يُر۪يدُ
بِكُمُ
الْعُسْرَۘ
وَلِتُكْمِلُوا
الْعِدَّةَ
وَلِتُكَبِّرُوا
اللّٰهَ
عَلٰى
مَا
هَدٰيكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ
١٨٥
(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.
وَالْمُطَلَّقَاتُ
يَتَرَبَّصْنَ
بِاَنْفُسِهِنَّ
ثَلٰثَةَ
قُرُٓوءٍۜ
وَلَا
يَحِلُّ
لَهُنَّ
اَنْ
يَكْتُمْنَ
مَا
خَلَقَ
اللّٰهُ
ف۪ٓي
اَرْحَامِهِنَّ
اِنْ
كُنَّ
يُؤْمِنَّ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِۜ
وَبُعُولَتُهُنَّ
اَحَقُّ
بِرَدِّهِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
اِنْ
اَرَادُٓوا
اِصْلَاحاًۜ
وَلَهُنَّ
مِثْلُ
الَّذ۪ي
عَلَيْهِنَّ
بِالْمَعْرُوفِۖ
وَلِلرِّجَالِ
عَلَيْهِنَّ
دَرَجَةٌۜ
وَاللّٰهُ
عَز۪يزٌ
حَك۪يمٌ۟
٢٢٨
Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تَسْـَٔلُوا
عَنْ
اَشْيَٓاءَ
اِنْ
تُبْدَ
لَكُمْ
تَسُؤْكُمْۚ
وَاِنْ
تَسْـَٔلُوا
عَنْهَا
ح۪ينَ
يُنَزَّلُ
الْقُرْاٰنُ
تُبْدَ
لَكُمْۜ
عَفَا
اللّٰهُ
عَنْهَاۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
حَل۪يمٌ
١٠١
Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
قُلْ
اَيُّ
شَيْءٍ
اَكْبَرُ
شَهَادَةًۜ
قُلِ
اللّٰهُ
شَه۪يدٌ
بَيْن۪ي
وَبَيْنَكُمْ
وَاُو۫حِيَ
اِلَيَّ
هٰذَا
الْقُرْاٰنُ
لِاُنْذِرَكُمْ
بِه۪
وَمَنْ
بَلَغَۜ
اَئِنَّكُمْ
لَتَشْهَدُونَ
اَنَّ
مَعَ
اللّٰهِ
اٰلِهَةً
اُخْرٰىۜ
قُلْ
لَٓا
اَشْهَدُۚ
قُلْ
اِنَّمَا
هُوَ
اِلٰهٌ
وَاحِدٌ
وَاِنَّن۪ي
بَر۪ٓيءٌ
مِمَّا
تُشْرِكُونَۢ
١٩
De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
وَاِذَا
قُرِئَ
الْقُرْاٰنُ
فَاسْتَمِعُوا
لَهُ
وَاَنْصِتُوا
لَعَلَّكُمْ
تُرْحَمُونَ
٢٠٤
Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
اِنَّ
اللّٰهَ
اشْتَرٰى
مِنَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
اَنْفُسَهُمْ
وَاَمْوَالَهُمْ
بِاَنَّ
لَهُمُ
الْجَنَّةَۜ
يُقَاتِلُونَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
فَيَقْتُلُونَ
وَيُقْتَلُونَ
وَعْداً
عَلَيْهِ
حَقاًّ
فِي
التَّوْرٰيةِ
وَالْاِنْج۪يلِ
وَالْقُرْاٰنِۜ
وَمَنْ
اَوْفٰى
بِعَهْدِه۪
مِنَ
اللّٰهِ
فَاسْتَبْشِرُوا
بِبَيْعِكُمُ
الَّذ۪ي
بَايَعْتُمْ
بِه۪ۜ
وَذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
١١١
Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.
وَاِذَا
تُتْلٰى
عَلَيْهِمْ
اٰيَاتُنَا
بَيِّنَاتٍۙ
قَالَ
الَّذ۪ينَ
لَا
يَرْجُونَ
لِقَٓاءَنَا
ائْتِ
بِقُرْاٰنٍ
غَيْرِ
هٰذَٓا
اَوْ
بَدِّلْهُۜ
قُلْ
مَا
يَكُونُ
ل۪ٓي
اَنْ
اُبَدِّلَهُ
مِنْ
تِلْقَٓائِ۬
نَفْس۪يۚ
اِنْ
اَتَّبِعُ
اِلَّا
مَا
يُوحٰٓى
اِلَيَّۚ
اِنّ۪ٓي
اَخَافُ
اِنْ
عَصَيْتُ
رَبّ۪ي
عَذَابَ
يَوْمٍ
عَظ۪يمٍ
١٥
Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.”
وَمَا
كَانَ
هٰذَا
الْقُرْاٰنُ
اَنْ
يُفْتَرٰى
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
وَلٰكِنْ
تَصْد۪يقَ
الَّذ۪ي
بَيْنَ
يَدَيْهِ
وَتَفْص۪يلَ
الْكِتَابِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِ
مِنْ
رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ۠
٣٧
Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o, kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab’ı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır.
وَمَا
تَكُونُ
ف۪ي
شَأْنٍ
وَمَا
تَتْلُوا
مِنْهُ
مِنْ
قُرْاٰنٍ
وَلَا
تَعْمَلُونَ
مِنْ
عَمَلٍ
اِلَّا
كُنَّا
عَلَيْكُمْ
شُهُوداً
اِذْ
تُف۪يضُونَ
ف۪يهِۜ
وَمَا
يَعْزُبُ
عَنْ
رَبِّكَ
مِنْ
مِثْقَالِ
ذَرَّةٍ
فِي
الْاَرْضِ
وَلَا
فِي
السَّمَٓاءِ
وَلَٓا
اَصْغَرَ
مِنْ
ذٰلِكَ
وَلَٓا
اَكْبَرَ
اِلَّا
ف۪ي
كِتَابٍ
مُب۪ينٍ
٦١
(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır.
اِنَّٓا
اَنْزَلْنَاهُ
قُرْءٰناً
عَرَبِياًّ
لَعَلَّـكُمْ
تَعْقِلُونَ
٢
نَحْنُ
نَقُصُّ
عَلَيْكَ
اَحْسَنَ
الْقَصَصِ
بِمَٓا
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ
هٰذَا
الْقُرْاٰنَۗ
وَاِنْ
كُنْتَ
مِنْ
قَبْلِه۪
لَمِنَ
الْغَافِل۪ينَ
٣
Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Sana bu Kur’an’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin.
وَلَوْ
اَنَّ
قُرْاٰناً
سُيِّرَتْ
بِهِ
الْجِبَالُ
اَوْ
قُطِّعَتْ
بِهِ
الْاَرْضُ
اَوْ
كُلِّمَ
بِهِ
الْمَوْتٰىۜ
بَلْ
لِلّٰهِ
الْاَمْرُ
جَم۪يعاًۜ
اَفَلَمْ
يَايْـَٔسِ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْ
لَوْ
يَشَٓاءُ
اللّٰهُ
لَهَدَى
النَّاسَ
جَم۪يعاًۜ
وَلَا
يَزَالُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
تُص۪يبُهُمْ
بِمَا
صَنَعُوا
قَارِعَةٌ
اَوْ
تَحُلُّ
قَر۪يباً
مِنْ
دَارِهِمْ
حَتّٰى
يَأْتِيَ
وَعْدُ
اللّٰهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُخْلِفُ
الْم۪يعَادَ۟
٣١
Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır. İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.
الٓـرٰ۠
تِلْكَ
اٰيَاتُ
الْكِتَابِ
وَقُرْاٰنٍ
مُب۪ينٍ
١
Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
وَلَقَدْ
اٰتَيْنَاكَ
سَبْعاً
مِنَ
الْمَثَان۪ي
وَالْقُرْاٰنَ
الْعَظ۪يمَ
٨٧
Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.
اَلَّذ۪ينَ
جَعَلُوا
الْقُرْاٰنَ
عِض۪ينَ
٩١
Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.
فَاِذَا
قَرَأْتَ
الْقُرْاٰنَ
فَاسْتَعِذْ
بِاللّٰهِ
مِنَ
الشَّيْطَانِ
الرَّج۪يمِ
٩٨
Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.
اِنَّ
هٰذَا
الْقُرْاٰنَ
يَهْد۪ي
لِلَّت۪ي
هِيَ
اَقْوَمُ
وَيُبَشِّرُ
الْمُؤْمِن۪ينَ
الَّذ۪ينَ
يَعْمَلُونَ
الصَّالِحَاتِ
اَنَّ
لَهُمْ
اَجْراً
كَب۪يراًۙ
٩
9,10. Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.
وَلَقَدْ
صَرَّفْنَا
ف۪ي
هٰذَا
الْقُرْاٰنِ
لِيَذَّكَّرُواۜ
وَمَا
يَز۪يدُهُمْ
اِلَّا
نُفُوراً
٤١
Andolsun biz, onlar düşünüp öğüt alsınlar diye (gerçekleri) bu Kur’an’da değişik biçimlerde açıkladık. Fakat bu, onların ancak kaçışlarını artırıyor.
وَاِذَا
قَرَأْتَ
الْقُرْاٰنَ
جَعَلْنَا
بَيْنَكَ
وَبَيْنَ
الَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
بِالْاٰخِرَةِ
حِجَاباً
مَسْتُوراًۙ
٤٥
وَجَعَلْنَا
عَلٰى
قُلُوبِهِمْ
اَكِنَّةً
اَنْ
يَفْقَهُوهُ
وَف۪ٓي
اٰذَانِهِمْ
وَقْراًۜ
وَاِذَا
ذَكَرْتَ
رَبَّكَ
فِي
الْقُرْاٰنِ
وَحْدَهُ
وَلَّوْا
عَلٰٓى
اَدْبَارِهِمْ
نُفُوراً
٤٦
Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da (ibadete lâyık ilâh olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.
وَاِذْ
قُلْنَا
لَكَ
اِنَّ
رَبَّكَ
اَحَاطَ
بِالنَّاسِۜ
وَمَا
جَعَلْنَا
الرُّءْيَا
الَّت۪ٓي
اَرَيْنَاكَ
اِلَّا
فِتْنَةً
لِلنَّاسِ
وَالشَّجَرَةَ
الْمَلْعُونَةَ
فِي
الْقُرْاٰنِۜ
وَنُخَوِّفُهُمْۙ
فَمَا
يَز۪يدُهُمْ
اِلَّا
طُغْيَاناً
كَب۪يراً۟
٦٠
Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı.
اَقِمِ
الصَّلٰوةَ
لِدُلُوكِ
الشَّمْسِ
اِلٰى
غَسَقِ
الَّيْلِ
وَقُرْاٰنَ
الْفَجْرِۜ
اِنَّ
قُرْاٰنَ
الْفَجْرِ
كَانَ
مَشْهُوداً
٧٨
Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.
وَنُنَزِّلُ
مِنَ
الْقُرْاٰنِ
مَا
هُوَ
شِفَٓاءٌ
وَرَحْمَةٌ
لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ
وَلَا
يَز۪يدُ
الظَّالِم۪ينَ
اِلَّا
خَسَاراً
٨٢
Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır.
قُلْ
لَئِنِ
اجْتَمَعَتِ
الْاِنْسُ
وَالْجِنُّ
عَلٰٓى
اَنْ
يَأْتُوا
بِمِثْلِ
هٰذَا
الْقُرْاٰنِ
لَا
يَأْتُونَ
بِمِثْلِه۪
وَلَوْ
كَانَ
بَعْضُهُمْ
لِبَعْضٍ
ظَه۪يراً
٨٨
وَلَقَدْ
صَرَّفْنَا
لِلنَّاسِ
ف۪ي
هٰذَا
الْقُرْاٰنِ
مِنْ
كُلِّ
مَثَلٍۘ
فَاَبٰٓى
اَكْثَرُ
النَّاسِ
اِلَّا
كُفُوراً
٨٩
De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler.
وَقُرْاٰناً
فَرَقْنَاهُ
لِتَقْرَاَهُ۫
عَلَى
النَّاسِ
عَلٰى
مُكْثٍ
وَنَزَّلْنَاهُ
تَنْز۪يلاً
١٠٦
Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.
وَلَقَدْ
صَرَّفْنَا
ف۪ي
هٰذَا
الْقُرْاٰنِ
لِلنَّاسِ
مِنْ
كُلِّ
مَثَلٍۜ
وَكَانَ
الْاِنْسَانُ
اَكْثَرَ
شَيْءٍ
جَدَلاً
٥٤
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
مَٓا
اَنْزَلْنَا
عَلَيْكَ
الْقُرْاٰنَ
لِتَشْقٰىۙ
٢
2,3. (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.
وَكَذٰلِكَ
اَنْزَلْنَاهُ
قُرْاٰناً
عَرَبِياًّ
وَصَرَّفْنَا
ف۪يهِ
مِنَ
الْوَع۪يدِ
لَعَلَّهُمْ
يَتَّقُونَ
اَوْ
يُحْدِثُ
لَهُمْ
ذِكْراً
١١٣
فَتَعَالَى
اللّٰهُ
الْمَلِكُ
الْحَقُّۚ
وَلَا
تَعْجَلْ
بِالْقُرْاٰنِ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يُقْضٰٓى
اِلَيْكَ
وَحْيُهُۘ
وَقُلْ
رَبِّ
زِدْن۪ي
عِلْماً
١١٤
İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. “Rabbim! İlmimi arttır” de.
وَقَالَ
الرَّسُولُ
يَا
رَبِّ
اِنَّ
قَوْمِي
اتَّخَذُوا
هٰذَا
الْقُرْاٰنَ
مَهْجُوراً
٣٠
Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَوْلَا
نُزِّلَ
عَلَيْهِ
الْقُرْاٰنُ
جُمْلَةً
وَاحِدَةًۚ
كَذٰلِكَ
لِنُثَبِّتَ
بِه۪
فُؤٰادَكَ
وَرَتَّلْنَاهُ
تَرْت۪يلاً
٣٢
İnkâr edenler, “Kur’an ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.
طٰسٓ۠
تِلْكَ
اٰيَاتُ
الْقُرْاٰنِ
وَكِتَابٍ
مُب۪ينٍۙ
١
Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.
وَاِنَّكَ
لَتُلَقَّى
الْقُرْاٰنَ
مِنْ
لَدُنْ
حَك۪يمٍ
عَل۪يمٍ
٦
Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir.
اِنَّ
هٰذَا
الْقُرْاٰنَ
يَقُصُّ
عَلٰى
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
اَكْثَرَ
الَّذ۪ي
هُمْ
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَ
٧٦
Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor.
اِنَّـمَٓا
اُمِرْتُ
اَنْ
اَعْبُدَ
رَبَّ
هٰذِهِ
الْبَلْدَةِ
الَّذ۪ي
حَرَّمَهَا
وَلَهُ
كُلُّ
شَيْءٍۘ
وَاُمِرْتُ
اَنْ
اَكُونَ
مِنَ
الْمُسْلِم۪ينَۙ
٩١
وَاَنْ
اَتْلُوَا
الْقُرْاٰنَۚ
فَمَنِ
اهْتَدٰى
فَاِنَّمَا
يَهْتَد۪ي
لِنَفْسِه۪ۚ
وَمَنْ
ضَلَّ
فَقُلْ
اِنَّـمَٓا
اَنَا۬
مِنَ
الْمُنْذِر۪ينَ
٩٢
91,92. De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.”
اِنَّ
الَّذ۪ي
فَرَضَ
عَلَيْكَ
الْقُرْاٰنَ
لَـرَٓادُّكَ
اِلٰى
مَعَادٍۜ
قُلْ
رَبّ۪ٓي
اَعْلَمُ
مَنْ
جَٓاءَ
بِالْهُدٰى
وَمَنْ
هُوَ
ف۪ي
ضَلَالٍ
مُب۪ينٍ
٨٥
Kur’an’ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.”
وَلَقَدْ
ضَرَبْنَا
لِلنَّاسِ
ف۪ي
هٰذَا
الْقُرْاٰنِ
مِنْ
كُلِّ
مَثَلٍۜ
وَلَئِنْ
جِئْتَهُمْ
بِاٰيَةٍ
لَيَقُولَنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اِنْ
اَنْتُمْ
اِلَّا
مُبْطِلُونَ
٥٨
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik. Andolsun, eğer sen onlara bir âyet getirsen, inkâr edenler mutlaka, “Siz ancak asılsız şeyler uyduranlarsınız” derler.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَنْ
نُؤْمِنَ
بِهٰذَا
الْقُرْاٰنِ
وَلَا
بِالَّذ۪ي
بَيْنَ
يَدَيْهِۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
مَوْقُوفُونَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۚ
يَرْجِعُ
بَعْضُهُمْ
اِلٰى
بَعْضٍۨ
الْقَوْلَۚ
يَقُولُ
الَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
لَوْلَٓا
اَنْتُمْ
لَكُنَّا
مُؤْمِن۪ينَ
٣١
İnkâr edenler, “Biz bu Kur’an’a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız” dediler. Zalimler, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Siz olmasaydınız, biz mutlaka iman eden kimseler olurduk” derler.
وَالْقُرْاٰنِ
الْحَك۪يمِۙ
٢
2,3,4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.
وَمَا
عَلَّمْنَاهُ
الشِّعْرَ
وَمَا
يَنْبَغ۪ي
لَهُۜ
اِنْ
هُوَ
اِلَّا
ذِكْرٌ
وَقُرْاٰنٌ
مُب۪ينٌۙ
٦٩
Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
صٓ
وَالْقُرْاٰنِ
ذِي
الذِّكْرِۜ
١
Sâd. O şanlı, şerefli Kur’an’a andolsun (ki o, Allah sözüdür).
وَلَقَدْ
ضَرَبْنَا
لِلنَّاسِ
ف۪ي
هٰذَا
الْقُرْاٰنِ
مِنْ
كُلِّ
مَثَلٍ
لَعَلَّهُمْ
يَتَذَكَّرُونَۚ
٢٧
قُرْاٰناً
عَرَبِياًّ
غَيْرَ
ذ۪ي
عِوَجٍ
لَعَلَّهُمْ
يَتَّقُونَ
٢٨
Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik. Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
كِتَابٌ
فُصِّلَتْ
اٰيَاتُهُ
قُرْاٰناً
عَرَبِياًّ
لِقَوْمٍ
يَعْلَمُونَۙ
٣
Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَا
تَسْمَعُوا
لِهٰذَا
الْقُرْاٰنِ
وَالْغَوْا
ف۪يهِ
لَعَلَّكُمْ
تَغْلِبُونَ
٢٦
İnkâr edenler dediler ki: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.”
وَلَوْ
جَعَلْنَاهُ
قُرْاٰناً
اَعْجَمِياًّ
لَقَالُوا
لَوْلَا
فُصِّلَتْ
اٰيَاتُهُۜ
ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ
وَعَرَبِيٌّۜ
قُلْ
هُوَ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
هُدًى
وَشِفَٓاءٌۜ
وَالَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
ف۪ٓي
اٰذَانِهِمْ
وَقْرٌ
وَهُوَ
عَلَيْهِمْ
عَمًىۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
يُنَادَوْنَ
مِنْ
مَكَانٍ
بَع۪يدٍ۟
٤٤
Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”
وَكَذٰلِكَ
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ
قُرْاٰناً
عَرَبِياًّ
لِتُنْذِرَ
اُمَّ
الْقُرٰى
وَمَنْ
حَوْلَهَا
وَتُنْذِرَ
يَوْمَ
الْجَمْعِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِۜ
فَر۪يقٌ
فِي
الْجَنَّةِ
وَفَر۪يقٌ
فِي
السَّع۪يرِ
٧
Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.
وَالْكِتَابِ
الْمُب۪ينِۙ
٢
اِنَّا
جَعَلْنَاهُ
قُرْءٰناً
عَرَبِياًّ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَۚ
٣
2,3. Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.
وَقَالُوا
لَوْلَا
نُزِّلَ
هٰذَا
الْقُرْاٰنُ
عَلٰى
رَجُلٍ
مِنَ
الْقَرْيَتَيْنِ
عَظ۪يمٍ
٣١
“Bu Kur’an, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler.
وَاِذْ
صَرَفْنَٓا
اِلَيْكَ
نَفَراً
مِنَ
الْجِنِّ
يَسْتَمِعُونَ
الْقُرْاٰنَۚ
فَلَمَّا
حَضَرُوهُ
قَالُٓوا
اَنْصِتُواۚ
فَلَمَّا
قُضِيَ
وَلَّوْا
اِلٰى
قَوْمِهِمْ
مُنْذِر۪ينَ
٢٩
Hani Kur’an’ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, “Susun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.
اَفَلَا
يَتَدَبَّرُونَ
الْقُرْاٰنَ
اَمْ
عَلٰى
قُلُوبٍ
اَقْفَالُهَا
٢٤
Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?
قٓ۠
وَالْقُرْاٰنِ
الْمَج۪يدِۚ
١
1,2. Kâf. Şerefli Kur’ân’a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!”
نَحْنُ
اَعْلَمُ
بِمَا
يَقُولُونَ
وَمَٓا
اَنْتَ
عَلَيْهِمْ
بِجَبَّارٍ
فَذَكِّرْ
بِالْقُرْاٰنِ
مَنْ
يَخَافُ
وَع۪يدِ
٤٥
Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْاٰنَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
١٧
Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْاٰنَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ۟
٢٢
Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْاٰنَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ
٣٢
Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
وَلَقَدْ
يَسَّرْنَا
الْقُرْاٰنَ
لِلذِّكْرِ
فَهَلْ
مِنْ
مُدَّكِرٍ۟
٤٠
Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
اَلرَّحْمٰنُۙ
١
عَلَّمَ
الْقُرْاٰنَۜ
٢
1,2. Rahmân, Kur’an’ı öğretti.
اِنَّهُ
لَقُرْاٰنٌ
كَر۪يمٌۙ
٧٧
O, elbette değerli bir Kur’an’dır.
لَوْ
اَنْزَلْنَا
هٰذَا
الْقُرْاٰنَ
عَلٰى
جَبَلٍ
لَرَاَيْتَهُ
خَاشِعاً
مُتَصَدِّعاً
مِنْ
خَشْيَةِ
اللّٰهِۜ
وَتِلْكَ
الْاَمْثَالُ
نَضْرِبُهَا
لِلنَّاسِ
لَعَلَّهُمْ
يَتَفَكَّرُونَ
٢١
Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.
نٓ
وَالْقَلَمِ
وَمَا
يَسْطُرُونَۙ
١
1,2. Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.
قُلْ
اُو۫حِيَ
اِلَيَّ
اَنَّهُ
اسْتَمَعَ
نَفَرٌ
مِنَ
الْجِنِّ
فَقَالُٓوا
اِنَّا
سَمِعْنَا
قُرْاٰناً
عَجَباًۙ
١
1,2. (Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.”
اَوْ
زِدْ
عَلَيْهِ
وَرَتِّلِ
الْقُرْاٰنَ
تَرْت۪يلاًۜ
٤
Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.
اِنَّ
رَبَّكَ
يَعْلَمُ
اَنَّكَ
تَقُومُ
اَدْنٰى
مِنْ
ثُلُثَيِ
الَّيْلِ
وَنِصْفَهُ
وَثُلُثَهُ
وَطَٓائِفَةٌ
مِنَ
الَّذ۪ينَ
مَعَكَۜ
وَاللّٰهُ
يُقَدِّرُ
الَّيْلَ
وَالنَّهَارَۜ
عَلِمَ
اَنْ
لَنْ
تُحْصُوهُ
فَتَابَ
عَلَيْكُمْ
فَاقْرَؤُ۫ا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنَ
الْقُرْاٰنِۜ
عَلِمَ
اَنْ
سَيَكُونُ
مِنْكُمْ
مَرْضٰىۙ
وَاٰخَرُونَ
يَضْرِبُونَ
فِي
الْاَرْضِ
يَبْتَغُونَ
مِنْ
فَضْلِ
اللّٰهِۙ
وَاٰخَرُونَ
يُقَاتِلُونَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۘ
فَاقْرَؤُ۫ا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنْهُۙ
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَقْرِضُوا
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناًۜ
وَمَا
تُقَدِّمُوا
لِاَنْفُسِكُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
تَجِدُوهُ
عِنْدَ
اللّٰهِ
هُوَ
خَيْراً
وَاَعْظَمَ
اَجْراًۜ
وَاسْتَغْفِرُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٢٠
(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
اِنَّ
عَلَيْنَا
جَمْعَهُ
وَقُرْاٰنَهُۚ
١٧
فَاِذَا
قَرَأْنَاهُ
فَاتَّبِعْ
قُرْاٰنَهُۚ
١٨
Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
اِنَّا
نَحْنُ
نَزَّلْنَا
عَلَيْكَ
الْقُرْاٰنَ
تَنْز۪يلاًۚ
٢٣
Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.
وَاِذَا
قُرِئَ
عَلَيْهِمُ
الْقُرْاٰنُ
لَا
يَسْجُدُونَۜ
٢١
Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
بَلْ
هُوَ
قُرْاٰنٌ
مَج۪يدٌۙ
٢١
Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır.