الزُّخْرُفِ

Zuhruf Suresi

Zuhruf Suresi 1 . Ayet

حٰمٓۜ

١

Hâ-Mîm

Hâ Mîm.

Zuhruf Suresi 2 . Ayet

وَالْكِتَابِ

الْمُب۪ينِۙ

٢

Velkitâbi-lmubîn(i)

Apaçık Kitab'a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur'an yaptık.

Zuhruf Suresi 3 . Ayet

اِنَّا

جَعَلْنَاهُ

قُرْءٰناً

عَرَبِياًّ

لَعَلَّكُمْ

تَعْقِلُونَۚ

٣

İnnâ ce’alnâhu kur-ânen ‘arabiyyen le’allekum ta’kilûn(e)

Apaçık Kitab'a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur'an yaptık.

Zuhruf Suresi 4 . Ayet

وَاِنَّهُ

ف۪ٓي

اُمِّ

الْكِتَابِ

لَدَيْنَا

لَعَلِيٌّ

حَك۪يمٌۜ

٤

Ve-innehu fî ummi-lkitâbi ledeynâ le’aliyyun hakîm(un)

Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz'da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur.

Zuhruf Suresi 5 . Ayet

اَفَنَضْرِبُ

عَنْكُمُ

الذِّكْرَ

صَفْحاً

اَنْ

كُنْتُمْ

قَوْماً

مُسْرِف۪ينَ

٥

Efenadribu ‘ankumu-żżikra safhan en kuntum kavmen musrifîn(e)

Haddi aşan bir topluluk oldunuz diye vazgeçip Zikir'le (Kur'an'la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?

Zuhruf Suresi 6 . Ayet

وَكَمْ

اَرْسَلْنَا

مِنْ

نَبِيٍّ

فِي

الْاَوَّل۪ينَ

٦

Vekem erselnâ min nebiyyin fî-l-evvelîn(e)

Halbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik.

Zuhruf Suresi 7 . Ayet

وَمَا

يَأْت۪يهِمْ

مِنْ

نَبِيٍّ

اِلَّا

كَانُوا

بِه۪

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

٧

Vemâ ye/tîhim min nebiyyin illâ kânû bihi yestehzi-ûn(e)

(Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

Zuhruf Suresi 8 . Ayet

فَاَهْلَكْـنَٓا

اَشَدَّ

مِنْهُمْ

بَطْشاً

وَمَضٰى

مَثَلُ

الْاَوَّل۪ينَ

٨

Fe-ehleknâ eşedde minhum batşen vemedâ meśelu-l-evvelîn(e)

Biz, onlardan daha çetinlerini de helak ettik. Öncekilerin örneği geçti!

Zuhruf Suresi 9 . Ayet

وَلَئِنْ

سَاَلْتَهُمْ

مَنْ

خَلَقَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضَ

لَيَقُولُنَّ

خَلَقَهُنَّ

الْعَز۪يزُ

الْعَل۪يمُۙ

٩

Vele-in seeltehum men ḣaleka-ssemâvâti vel-arda leyekûlunne ḣalekahunne-l’azîzu-l’alîm(u)

Andolsun, onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka, "Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı" diyeceklerdir.

Zuhruf Suresi 10 . Ayet

اَلَّذ۪ي

جَعَلَ

لَكُمُ

الْاَرْضَ

مَهْداً

وَجَعَلَ

لَكُمْ

ف۪يهَا

سُبُلاً

لَعَلَّكُمْ

تَهْتَدُونَۚ

١٠

Elleżî ce’ale lekumu-l-arda mehden ve ce’ale lekum fîhâ subulen le’allekum tehtedûn(e)

O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir.

Zuhruf Suresi 11 . Ayet

وَالَّذ۪ي

نَزَّلَ

مِنَ

السَّمَٓاءِ

مَٓاءً

بِقَدَرٍۚ

فَاَنْشَرْنَا

بِه۪

بَلْدَةً

مَيْتاًۚ

كَذٰلِكَ

تُخْرَجُونَ

١١

Velleżî nezzele mine-ssemâ-i mâen bikaderin fe-enşernâ bihi beldeten meytâ(en)(c) keżâlike tuḣracûn(e)

O gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz de, böyle diriltileceksiniz.

Zuhruf Suresi 12 . Ayet

وَالَّذ۪ي

خَلَقَ

الْاَزْوَاجَ

كُلَّهَا

وَجَعَلَ

لَكُمْ

مِنَ

الْفُلْكِ

وَالْاَنْعَامِ

مَا

تَرْكَبُونَۙ

١٢

Velleżî ḣaleka-l-ezvâce kullehâ ve ce’ale lekum mine-lfulki vel-en’âmi mâ terkebûn(e)

O bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve "Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.

Zuhruf Suresi 13 . Ayet

لِتَسْتَوُ۫ا

عَلٰى

ظُهُورِه۪

ثُمَّ

تَذْكُرُوا

نِعْمَةَ

رَبِّكُمْ

اِذَا

اسْتَوَيْتُمْ

عَلَيْهِ

وَتَقُولُوا

سُبْحَانَ

الَّذ۪ي

سَخَّرَ

لَنَا

هٰذَا

وَمَا

كُنَّا

لَهُ

مُقْرِن۪ينَۙ

١٣

Litestevû ‘alâ zuhûrihi śümme teżkurû ni’mete rabbikum iżâ-steveytum ‘aleyhi ve tekûlû subhâne-lleżî saḣḣara lenâ hâżâ vemâ kunnâ lehu mukrinîn(e)

O bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve "Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.

Zuhruf Suresi 14 . Ayet

وَاِنَّٓا

اِلٰى

رَبِّنَا

لَمُنْقَلِبُونَ

١٤

Ve-innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn(e)

O bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve "Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.

Zuhruf Suresi 15 . Ayet

وَجَعَلُوا

لَهُ

مِنْ

عِبَادِه۪

جُزْءاًۜ

اِنَّ

الْاِنْسَانَ

لَكَفُورٌ

مُب۪ينٌۜ

١٥

Ve ce’alû lehu min ‘ibâdihi cuz-â(en)(c) inne-l-insâne lekefûrun mubîn(un)

Böyle iken ("melekler Allah'ın kızlarıdır" demek suretiyle) kullarından bir kısmını O'nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.

Zuhruf Suresi 16 . Ayet

اَمِ

اتَّخَذَ

مِمَّا

يَخْلُقُ

بَنَاتٍ

وَاَصْفٰيكُمْ

بِالْبَن۪ينَ۟

١٦

Emi-tteḣaże mimmâ yaḣluku benâtin ve asfâkum bilbenîn(e)

Yoksa, Allah, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?

Zuhruf Suresi 17 . Ayet

وَاِذَا

بُشِّرَ

اَحَدُهُمْ

بِمَا

ضَرَبَ

لِلرَّحْمٰنِ

مَثَلاً

ظَلَّ

وَجْهُهُ

مُسْوَداًّ

وَهُوَ

كَظ۪يمٌ

١٧

Ve-iżâ buşşira ehaduhum bimâ darabe lirrahmâni meśelen zalle vechuhu musvedden vehuve kazîm(un)

Onlardan biri, Rahmân'a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.

Zuhruf Suresi 18 . Ayet

اَوَمَنْ

يُنَشَّؤُ۬ا

فِي

الْحِلْيَةِ

وَهُوَ

فِي

الْخِصَامِ

غَيْرُ

مُب۪ينٍ

١٨

Evemen yuneşşeu fî-lhilyeti ve huve fî-lḣisâmi ġayru mubîn(in)

Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah'a isnad ediyorlar?

Zuhruf Suresi 19 . Ayet

وَجَعَلُوا

الْمَلٰٓئِكَةَ

الَّذ۪ينَ

هُمْ

عِبَادُ

الرَّحْمٰنِ

اِنَاثاًۜ

اَشَهِدُوا

خَلْقَهُمْۜ

سَتُكْتَبُ

شَهَادَتُهُمْ

وَيُسْـَٔلُونَ

١٩

Ve ce’alû-lmelâ-ikete-lleżîne hum ‘ibâdu-rrahmâni inâśâ(en)(c) eşehidû ḣalkahum(c) setuktebu şehâdetuhum ve yus-elûn(e)

Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.

Zuhruf Suresi 20 . Ayet

وَقَالُوا

لَوْ

شَٓاءَ

الرَّحْمٰنُ

مَا

عَبَدْنَاهُمْۜ

مَا

لَهُمْ

بِذٰلِكَ

مِنْ

عِلْمٍۗ

اِنْ

هُمْ

اِلَّا

يَخْرُصُونَۜ

٢٠

Ve kâlû lev şâe-rrahmânu mâ ‘abednâhum(k) mâ lehum biżâlike min ‘ilm(in)(s) in hum illâ yaḣrusûn(e)

"Eğer Rahmân dileseydi biz onlara kulluk etmezdik" dediler. Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

Zuhruf Suresi 21 . Ayet

اَمْ

اٰتَيْنَاهُمْ

كِتَاباً

مِنْ

قَبْلِه۪

فَهُمْ

بِه۪

مُسْتَمْسِكُونَ

٢١

Em âteynâhum kitâben min kablihi fehum bihi mustemsikûn(e)

Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?

Zuhruf Suresi 22 . Ayet

بَلْ

قَالُٓوا

اِنَّا

وَجَدْنَٓا

اٰبَٓاءَنَا

عَلٰٓى

اُمَّةٍ

وَاِنَّا

عَلٰٓى

اٰثَارِهِمْ

مُهْتَدُونَ

٢٢

Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ ‘alâ ummetin ve-innâ ‘alâ âśârihim muhtedûn(e)

Hayır! Onlar sadece, "Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, ve biz onların izlerinden gitmekteyiz" dediler.

Zuhruf Suresi 23 . Ayet

وَكَذٰلِكَ

مَٓا

اَرْسَلْنَا

مِنْ

قَبْلِكَ

ف۪ي

قَرْيَةٍ

مِنْ

نَذ۪يرٍ

اِلَّا

قَالَ

مُتْرَفُوهَٓاۙ

اِنَّا

وَجَدْنَٓا

اٰبَٓاءَنَا

عَلٰٓى

اُمَّةٍ

وَاِنَّا

عَلٰٓى

اٰثَارِهِمْ

مُقْتَدُونَ

٢٣

Ve keżâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min neżîrin illâ kâle mutrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ ‘alâ ummetin ve-innâ ‘alâ âśârihim muktedûn(e)

İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, "Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz" demiş olmasınlar.

Zuhruf Suresi 24 . Ayet

قَالَ

اَوَلَوْ

جِئْتُكُمْ

بِاَهْدٰى

مِمَّا

وَجَدْتُمْ

عَلَيْهِ

اٰبَٓاءَكُمْۜ

قَالُٓوا

اِنَّا

بِمَٓا

اُرْسِلْتُمْ

بِه۪

كَافِرُونَ

٢٤

Kâle eve lev ci/tukum bi-ehdâ mimmâ vecedtum ‘aleyhi âbâekum(s) kâlû innâ bimâ ursiltum bihi kâfirûn(e)

(Gönderilen uyarıcı,) "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" dedi. Onlar, "Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz" dediler.

Zuhruf Suresi 25 . Ayet

فَانْتَقَمْنَا

مِنْهُمْ

فَانْظُرْ

كَيْفَ

كَانَ

عَاقِبَةُ

الْمُكَذِّب۪ينَ۟

٢٥

Fentekamnâ minhum(s) fenzur keyfe kâne ‘âkibetu-lmukeżżibîn(e)

. Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!

Zuhruf Suresi 26 . Ayet

وَاِذْ

قَالَ

اِبْرٰه۪يمُ

لِاَب۪يهِ

وَقَوْمِه۪ٓ

اِنَّن۪ي

بَرَٓاءٌ

مِمَّا

تَعْبُدُونَۙ

٢٦

Ve-iż kâle ibrâhîmu li-ebîhi ve kavmihi innenî berâun mimmâ ta’budûn(e)

Hani İbrahim babasına ve kavmine şöyle demişti: "Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım."

Zuhruf Suresi 27 . Ayet

اِلَّا

الَّذ۪ي

فَطَرَن۪ي

فَاِنَّهُ

سَيَهْد۪ينِ

٢٧

İllâ-lleżî fetaranî fe-innehu seyehdîn(i)

"Ben ancak O, beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir."

Zuhruf Suresi 28 . Ayet

وَجَعَلَهَا

كَلِمَةً

بَاقِيَةً

ف۪ي

عَقِبِه۪

لَعَلَّهُمْ

يَرْجِعُونَ

٢٨

Ve ce’alehâ kelimeten bâkiyeten fî ‘akibihi le’allehum yerci’ûn(e)

İbrahim bunu, belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı.

Zuhruf Suresi 29 . Ayet

بَلْ

مَتَّعْتُ

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ

وَاٰبَٓاءَهُمْ

حَتّٰى

جَٓاءَهُمُ

الْحَقُّ

وَرَسُولٌ

مُب۪ينٌ

٢٩

Bel metta’tu hâulâ-i ve âbâehum hattâ câehumu-lhakku ve rasûlun mubîn(un)

Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur'an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.

Zuhruf Suresi 30 . Ayet

وَلَمَّا

جَٓاءَهُمُ

الْحَقُّ

قَالُوا

هٰذَا

سِحْرٌ

وَاِنَّا

بِه۪

كَافِرُونَ

٣٠

Velemmâ câehumu-lhakku kâlû hâżâ sihrun ve-innâ bihi kâfirûn(e)

Fakat kendilerine Hak gelince, "Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkar ediyoruz" dediler.

Zuhruf Suresi 31 . Ayet

وَقَالُوا

لَوْلَا

نُزِّلَ

هٰذَا

الْقُرْاٰنُ

عَلٰى

رَجُلٍ

مِنَ

الْقَرْيَتَيْنِ

عَظ۪يمٍ

٣١

Ve kâlû levlâ nuzzile hâżâ-lkur-ânu ‘alâ raculin mine-lkaryeteyni ‘azîm(un)

"Bu Kur'an iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!" dediler.

Zuhruf Suresi 32 . Ayet

اَهُمْ

يَقْسِمُونَ

رَحْمَتَ

رَبِّكَۜ

نَحْنُ

قَسَمْنَا

بَيْنَهُمْ

مَع۪يشَتَهُمْ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَا

وَرَفَعْنَا

بَعْضَهُمْ

فَوْقَ

بَعْضٍ

دَرَجَاتٍ

لِيَتَّخِذَ

بَعْضُهُمْ

بَعْضاً

سُخْرِياًّۜ

وَرَحْمَتُ

رَبِّكَ

خَيْرٌ

مِمَّا

يَجْمَعُونَ

٣٢

Ehum yaksimûne rahmete rabbik(e)(c) nahnu kasemnâ beynehum ma’îşetehum fî-lhayâti-ddunyâ(c) ve rafa’nâ ba’dahum fevka ba’din deracâtin liyetteḣiże ba’duhum ba’dan suḣriyyâ(en)(k) ve rahmetu rabbike ḣayrun mimmâ yecme’ûn(e)

Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.

Zuhruf Suresi 33 . Ayet

وَلَوْلَٓا

اَنْ

يَكُونَ

النَّاسُ

اُمَّةً

وَاحِدَةً

لَجَعَلْنَا

لِمَنْ

يَكْفُرُ

بِالرَّحْمٰنِ

لِبُيُوتِهِمْ

سُقُفاً

مِنْ

فِضَّةٍ

وَمَعَارِجَ

عَلَيْهَا

يَظْهَرُونَۙ

٣٣

Ve levlâ en yekûne-nnâsu ummeten vâhideten lece’alnâ limen yekfuru bi-rrahmâni libuyûtihim sukufen min fiddatin ve me’ârice ‘aleyhâ yazherûn(e)

Eğer bütün insanlar (kafirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân'ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

Zuhruf Suresi 34 . Ayet

وَلِبُيُوتِهِمْ

اَبْوَاباً

وَسُرُراً

عَلَيْهَا

يَتَّكِؤُ۫نَۙ

٣٤

Velibuyûtihim ebvâben ve sururan ‘aleyhâ yetteki-ûn(e)

Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O'na karşı gelmekten sakınanlarındır.

Zuhruf Suresi 35 . Ayet

وَزُخْرُفاًۜ

وَاِنْ

كُلُّ

ذٰلِكَ

لَمَّا

مَتَاعُ

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۜ

وَالْاٰخِرَةُ

عِنْدَ

رَبِّكَ

لِلْمُتَّق۪ينَ۟

٣٥

Ve-zuḣrufâ(en)(c) ve-in kullu żâlike lemmâ metâ’u-lhayâti-ddunyâ(c) vel-âḣiratu ‘inde rabbike lilmuttekîn(e)

Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O'na karşı gelmekten sakınanlarındır.

Zuhruf Suresi 36 . Ayet

وَمَنْ

يَعْشُ

عَنْ

ذِكْرِ

الرَّحْمٰنِ

نُقَيِّضْ

لَهُ

شَيْطَاناً

فَهُوَ

لَهُ

قَر۪ينٌ

٣٦

Vemen ya’şu ‘an żikri-rrahmâni nukayyid lehu şeytânen fehuve lehu karîn(un)

Kim, Rahmân'ın Zikri'ni görmezlikten gelirse biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.

Zuhruf Suresi 37 . Ayet

وَاِنَّهُمْ

لَيَصُدُّونَهُمْ

عَنِ

السَّب۪يلِ

وَيَحْسَبُونَ

اَنَّهُمْ

مُهْتَدُونَ

٣٧

Ve-innehum leyesuddûnehum ‘ani-ssebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(e)

Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.

Zuhruf Suresi 38 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

جَٓاءَنَا

قَالَ

يَا

لَيْتَ

بَيْن۪ي

وَبَيْنَكَ

بُعْدَ

الْمَشْرِقَيْنِ

فَبِئْسَ

الْقَر۪ينُ

٣٨

Hattâ iżâ câenâ kâle yâ leyte beynî ve beyneke bu’de-lmeşrikayni febi/se-lkarîn(u)

Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!" der.

Zuhruf Suresi 39 . Ayet

وَلَنْ

يَنْفَعَكُمُ

الْيَوْمَ

اِذْ

ظَلَمْتُمْ

اَنَّكُمْ

فِي

الْعَذَابِ

مُشْتَرِكُونَ

٣٩

Velen yenfe’akumu-lyevme iż zalemtum ennekum fî-l’ażâbi muşterikûn(e)

Onlara, "(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız" denir.

Zuhruf Suresi 40 . Ayet

اَفَاَنْتَ

تُسْمِــعُ

الصُّمَّ

اَوْ

تَهْدِي

الْعُمْيَ

وَمَنْ

كَانَ

ف۪ي

ضَلَالٍ

مُب۪ينٍ

٤٠

Efe-ente tusmi’u-ssumme ev tehdî-l’umye vemen kâne fî dalâlin mubîn(in)

Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?

Zuhruf Suresi 41 . Ayet

فَاِمَّا

نَذْهَبَنَّ

بِكَ

فَاِنَّا

مِنْهُمْ

مُنْتَقِمُونَۙ

٤١

Fe-immâ neżhebenne bike fe-innâ minhum muntakimûn(e)

Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.

Zuhruf Suresi 42 . Ayet

اَوْ

نُرِيَنَّكَ

الَّذ۪ي

وَعَدْنَاهُمْ

فَاِنَّا

عَلَيْهِمْ

مُقْتَدِرُونَ

٤٢

Ev nuriyenneke-lleżî ve’adnâhum fe-innâ ‘aleyhim muktedirûn(e)

Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.

Zuhruf Suresi 43 . Ayet

فَاسْتَمْسِكْ

بِالَّـذ۪ٓي

اُو۫حِيَ

اِلَيْكَۚ

اِنَّكَ

عَلٰى

صِرَاطٍ

مُسْتَق۪يمٍ

٤٣

Festemsik billeżî ûhiye ileyk(e)(s) inneke ‘alâ sirâtin mustakîm(in)

Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.

Zuhruf Suresi 44 . Ayet

وَاِنَّهُ

لَذِكْرٌ

لَكَ

وَلِقَوْمِكَۚ

وَسَوْفَ

تُسْـَٔلُونَ

٤٤

Ve-innehu leżikrun leke velikavmik(e)(s) ve sevfe tus-elûn(e)

Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

Zuhruf Suresi 45 . Ayet

وَسْـَٔلْ

مَنْ

اَرْسَلْنَا

مِنْ

قَبْلِكَ

مِنْ

رُسُلِنَاۗ

اَجَعَلْنَا

مِنْ

دُونِ

الرَّحْمٰنِ

اٰلِهَةً

يُعْبَدُونَ۟

٤٥

Ves-el men erselnâ min kablike min rusulinâ ece’alnâ min dûni-rrahmâni âliheten yu’bedûn(e)

Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân'dan başka kulluk edilecek ilahlar var etmiş miyiz?

Zuhruf Suresi 46 . Ayet

وَلَقَدْ

اَرْسَلْنَا

مُوسٰى

بِاٰيَاتِنَٓا

اِلٰى

فِرْعَوْنَ

وَمَلَا۬ئِه۪

فَقَالَ

اِنّ۪ي

رَسُولُ

رَبِّ

الْعَالَم۪ينَ

٤٦

Ve lekad erselnâ mûsâ bi-âyâtinâ ilâ fir’avne ve mele-ihi fekâle innî rasûlu rabbi-l’âlemîn(e)

Andolsun, biz Mûsâ'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, "Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim" demişti.

Zuhruf Suresi 47 . Ayet

فَلَمَّا

جَٓاءَهُمْ

بِاٰيَاتِنَٓا

اِذَا

هُمْ

مِنْهَا

يَضْحَكُونَ

٤٧

Felemmâ câehum bi-âyâtinâ iżâ hum minhâ yadhakûn(e)

(Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar!

Zuhruf Suresi 48 . Ayet

وَمَا

نُر۪يهِمْ

مِنْ

اٰيَةٍ

اِلَّا

هِيَ

اَكْبَرُ

مِنْ

اُخْتِهَاۘ

وَاَخَذْنَاهُمْ

بِالْعَذَابِ

لَعَلَّهُمْ

يَرْجِعُونَ

٤٨

Vemâ nurîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḣtihâ(s) ve eḣażnâhum bil’ażâbi le’allehum yerci’ûn(e)

Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.

Zuhruf Suresi 49 . Ayet

وَقَالُوا

يَٓا

اَيُّهَ

السَّاحِرُ

ادْعُ

لَنَا

رَبَّكَ

بِمَا

عَهِدَ

عِنْدَكَ

اِنَّـنَا

لَمُهْتَدُونَ

٤٩

Ve kâlû yâ eyyuhâ-ssâhiru ud’u lenâ rabbeke bimâ ‘ahide ‘indeke innenâ lemuhtedûn(e)

(Onlar azabı görünce) "Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz" dediler.

Zuhruf Suresi 50 . Ayet

فَلَمَّا

كَشَفْنَا

عَنْهُمُ

الْعَذَابَ

اِذَا

هُمْ

يَنْكُثُونَ

٥٠

Felemmâ keşefnâ ‘anhumu-l’ażâbe iżâ hum yenkuśûn(e)

Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.

Zuhruf Suresi 51 . Ayet

وَنَادٰى

فِرْعَوْنُ

ف۪ي

قَوْمِه۪

قَالَ

يَا

قَوْمِ

اَلَيْسَ

ل۪ي

مُلْكُ

مِصْرَ

وَهٰذِهِ

الْاَنْهَارُ

تَجْر۪ي

مِنْ

تَحْت۪يۚ

اَفَلَا

تُبْصِرُونَۜ

٥١

Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihi kâle yâ kavmi eleyse lî mulku misra ve hâżihi-l-enhâru tecrî min tahtî(s) efelâ tubsirûn(e)

Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?"

Zuhruf Suresi 52 . Ayet

اَمْ

اَنَا۬

خَيْرٌ

مِنْ

هٰذَا

الَّذ۪ي

هُوَ

مَه۪ينٌ

وَلَا

يَكَادُ

يُب۪ينُ

٥٢

Em enâ ḣayrun min hâżâ-lleżî huve mehînun velâ yekâdu yubîn(u)

"Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?"

Zuhruf Suresi 53 . Ayet

فَلَوْلَٓا

اُلْقِيَ

عَلَيْهِ

اَسْوِرَةٌ

مِنْ

ذَهَبٍ

اَوْ

جَٓاءَ

مَعَهُ

الْمَلٰٓئِكَةُ

مُقْتَرِن۪ينَ

٥٣

Felevlâ ulkiye ‘aleyhi esviratun min żehebin ev câe me’ahu-lmelâ-iketu mukterinîn(e)

"(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?"

Zuhruf Suresi 54 . Ayet

فَاسْتَخَفَّ

قَوْمَهُ

فَاَطَاعُوهُۜ

اِنَّهُمْ

كَانُوا

قَوْماً

فَاسِق۪ينَ

٥٤

Festeḣaffe kavmehu fe-etâ’ûh(u)(c) innehum kânû kavmen fâsikîn(e)

Firavun kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.

Zuhruf Suresi 55 . Ayet

فَلَمَّٓا

اٰسَفُونَا

انْتَقَمْنَا

مِنْهُمْ

فَاَغْرَقْنَاهُمْ

اَجْمَع۪ينَۙ

٥٥

Felemmâ âsefûnâ-ntekamnâ minhum feaġraknâhum ecma’în(e)

Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öc aldık, hepsini suda boğduk.

Zuhruf Suresi 56 . Ayet

فَجَعَلْنَاهُمْ

سَلَفاً

وَمَثَلاً

لِلْاٰخِر۪ينَ۟

٥٦

Fece’alnâhum selefen ve meśelen lil-âḣirîn(e)

Onları, sonradan gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.

Zuhruf Suresi 57 . Ayet

وَلَمَّا

ضُرِبَ

ابْنُ

مَرْيَمَ

مَثَلاً

اِذَا

قَوْمُكَ

مِنْهُ

يَصِدُّونَ

٥٧

Velemmâ duribe-bnu meryeme meśelen iżâ kavmuke minhu yasiddûn(e)

Meryem oğlu İsa bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin senin kavmin (seni susturacak bir delil buldukları zannıyla) hemen şamata etmeye başlar.

Zuhruf Suresi 58 . Ayet

وَقَالُٓوا

ءَاٰلِهَتُنَا

خَيْرٌ

اَمْ

هُوَۜ

مَا ضَرَبُوهُ

لَكَ

اِلَّا

جَدَلاًۜ

بَلْ

هُمْ

قَوْمٌ

خَصِمُونَ

٥٨

Ve kâlû e-âlihetunâ ḣayrun em hu(ve)(c) mâ darabûhu leke illâ cedelâ(en)(c) bel hum kavmun ḣasimûn(e)

"Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?" dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.

Zuhruf Suresi 59 . Ayet

اِنْ

هُوَ

اِلَّا

عَبْدٌ

اَنْعَمْنَا

عَلَيْهِ

وَجَعَلْنَاهُ

مَثَلاً

لِبَن۪ٓي

اِسْرَٓائ۪ـلَۜ

٥٩

İn huve illâ ‘abdun en’amnâ ‘aleyhi ve ce’alnâhu meśelen libenî isrâ-îl(e)

İsa, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları'na örnek kıldığımız bir kuldur.

Zuhruf Suresi 60 . Ayet

وَلَوْ

نَشَٓاءُ

لَجَعَلْنَا

مِنْكُمْ

مَلٰٓئِكَةً

فِي

الْاَرْضِ

يَخْلُفُونَ

٦٠

Velev neşâu lece’alnâ minkum melâ-iketen fî-l-ardi yaḣlufûn(e)

Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.

Zuhruf Suresi 61 . Ayet

وَاِنَّهُ

لَعِلْمٌ

لِلسَّاعَةِ

فَلَا

تَمْتَرُنَّ

بِهَا

وَاتَّبِعُونِۜ

هٰذَا

صِرَاطٌ

مُسْتَق۪يمٌ

٦١

Ve-innehu le’ilmun lissâ’ati felâ temterunne bihâ vettebi’ûn(i)(c) hâżâ sirâtun mustekîm(un)

Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.

Zuhruf Suresi 62 . Ayet

وَلَا

يَصُدَّنَّكُمُ

الشَّيْطَانُۚ

اِنَّهُ

لَكُمْ

عَدُوٌّ

مُب۪ينٌ

٦٢

Velâ yesuddennekumu-şşeytân(u)(s) innehu lekum ‘aduvvun mubîn(un)

Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.

Zuhruf Suresi 63 . Ayet

وَلَمَّا

جَٓاءَ

ع۪يسٰى

بِالْبَيِّنَاتِ

قَالَ

قَدْ

جِئْتُكُمْ

بِالْحِكْمَةِ

وَلِاُبَيِّنَ

لَكُمْ

بَعْضَ

الَّذ۪ي

تَخْتَلِفُونَ

ف۪يهِۚ

فَاتَّقُوا

اللّٰهَ

وَاَط۪يعُونِ

٦٣

Velemmâ câe ‘îsâ bilbeyyinâti kâle kad ci/tukum bilhikmeti veli-ubeyyine lekum ba’da-lleżî taḣtelifûne fîh(i)(s) fettekû(A)llâhe ve-etî’ûn(i)

İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyle ise, Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

Zuhruf Suresi 64 . Ayet

اِنَّ

اللّٰهَ

هُوَ

رَبّ۪ي

وَرَبُّكُمْ

فَاعْبُدُوهُۜ

هٰذَا

صِرَاطٌ

مُسْتَق۪يمٌ

٦٤

İnna(A)llâhe huve rabbî ve rabbukum fa’budûh(u)(c) hâżâ sirâtun mustakîm(un)

Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin, işte bu doğru bir yoldur.

Zuhruf Suresi 65 . Ayet

فَاخْتَلَفَ

الْاَحْزَابُ

مِنْ

بَيْنِهِمْۚ

فَوَيْلٌ

لِلَّذ۪ينَ

ظَلَمُوا

مِنْ

عَذَابِ

يَوْمٍ

اَل۪يمٍ

٦٥

Faḣtelefe-l-ahzâbu min beynihim(s) feveylun lilleżîne zalemû min ‘ażâbi yevmin elîm(in)

Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin haline!

Zuhruf Suresi 66 . Ayet

هَلْ

يَنْظُرُونَ

اِلَّا

السَّاعَةَ

اَنْ

تَأْتِيَهُمْ

بَغْتَةً

وَهُمْ

لَا

يَشْعُرُونَ

٦٦

Hel yenzurûne illâ-ssâ’ate en te/tiyehum baġteten vehum lâ yeş’urûn(e)

Onlar (bu tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini beklemektedirler, halbuki bunun farkında değillerdir.

Zuhruf Suresi 67 . Ayet

اَلْاَخِلَّٓاءُ

يَوْمَئِذٍ

بَعْضُهُمْ

لِبَعْضٍ

عَدُوٌّ

اِلَّا

الْمُتَّق۪ينَۜ‌۟

٦٧

El-eḣillâu yevme-iżin ba’duhum liba’din ‘aduvvun illâ-lmuttekîn(e)

O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.

Zuhruf Suresi 68 . Ayet

يَا

عِبَادِ

لَا

خَوْفٌ

عَلَيْكُمُ

الْيَوْمَ

وَلَٓا

اَنْتُمْ

تَحْزَنُونَۚ

٦٨

Yâ ‘ibâdi lâ ḣavfun ‘aleykumu-lyevme velâ entum tahzenûn(e)

(Allah şöyle der:) "Ey ayetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de."

Zuhruf Suresi 69 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

بِاٰيَاتِنَا

وَكَانُوا

مُسْلِم۪ينَۚ

٦٩

Elleżîne âmenû bi-âyâtinâ vekânû muslimîn(e)

(Allah şöyle der:) "Ey ayetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de."

Zuhruf Suresi 70 . Ayet

اُدْخُلُوا

الْجَنَّةَ

اَنْتُمْ

وَاَزْوَاجُكُمْ

تُحْبَرُونَ

٧٠

Udḣulû-lcennete entum ve ezvâcukum tuhberûn(e)

"Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz."

Zuhruf Suresi 71 . Ayet

يُطَافُ

عَلَيْهِمْ

بِصِحَافٍ

مِنْ

ذَهَبٍ

وَاَكْوَابٍۚ

وَف۪يهَا

مَا

تَشْتَه۪يهِ

الْاَنْفُسُ

وَتَلَذُّ

الْاَعْيُنُۚ

وَاَنْتُمْ

ف۪يهَا

خَالِدُونَۚ

٧١

Yutâfu ‘aleyhim bisihâfin min żehebin ve ekvâb(in)(s) ve fîhâ mâ teştehîhi-l-enfusu ve teleżżu-l-a’yun(u)(s) ve-entum fîhâ ḣâlidûn(e)

Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız.

Zuhruf Suresi 72 . Ayet

وَتِلْكَ

الْجَنَّةُ

الَّت۪ٓي

اُو۫رِثْتُمُوهَا

بِمَا

كُنْتُمْ

تَعْمَلُونَ

٧٢

Ve tilke-lcennetu-lletî ûriśtumûhâ bimâ kuntum ta’melûn(e)

İşte, bu yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.

Zuhruf Suresi 73 . Ayet

لَكُمْ

ف۪يهَا

فَاكِهَةٌ

كَث۪يرَةٌ

مِنْهَا

تَأْكُلُونَ

٧٣

Lekum fîhâ fâkihetun keśîratun minhâ te/kulûn(e)

Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.

Zuhruf Suresi 74 . Ayet

اِنَّ

الْمُجْرِم۪ينَ

ف۪ي

عَذَابِ

جَهَنَّمَ

خَالِدُونَۚ

٧٤

İnne-lmucrimîne fî ‘ażâbi cehenneme ḣâlidûn(e)

Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.

Zuhruf Suresi 75 . Ayet

لَا

يُفَتَّرُ

عَنْهُمْ

وَهُمْ

ف۪يهِ

مُبْلِسُونَۚ

٧٥

Lâ yufetteru ‘anhum vehum fîhi mublisûn(e)

Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.

Zuhruf Suresi 76 . Ayet

وَمَا

ظَلَمْنَاهُمْ

وَلٰكِنْ

كَانُوا

هُمُ

الظَّالِم۪ينَ

٧٦

Vemâ zalemnâhum velâkin kânû humu-zzâlimîn(e)

Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.

Zuhruf Suresi 77 . Ayet

وَنَادَوْا

يَا

مَالِكُ

لِيَقْضِ

عَلَيْنَا

رَبُّكَۜ

قَالَ

اِنَّكُمْ

مَاكِثُونَ

٧٧

Ve nâdev yâ mâliku liyakdi ‘aleynâ rabbuk(e)(s) kâle innekum mâkiśûn(e)

(Görevli meleğe şöyle seslenirler:) "Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin." O da, "Siz hep böyle kalacaksınız" der.

Zuhruf Suresi 78 . Ayet

لَقَدْ

جِئْنَاكُمْ

بِالْحَقِّ

وَلٰكِنَّ

اَكْثَرَكُمْ

لِلْحَقِّ

كَارِهُونَ

٧٨

Lekad ci/nâkum bilhakki velâkinne ekśerakum lilhakki kârihûn(e)

Andolsun, size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız.

Zuhruf Suresi 79 . Ayet

اَمْ

اَبْرَمُٓوا

اَمْراً

فَاِنَّا

مُبْرِمُونَۚ

٧٩

Em ebramû emran fe-innâ mubrimûn(e)

Yoksa (gerçeği kabul etmeme konusunda) bir işe kesin karar mı verdiler? Şüphesiz biz de (onları cezalandırmakta) kararlıyız.

Zuhruf Suresi 80 . Ayet

اَمْ

يَحْسَبُونَ

اَنَّا

لَا

نَسْمَعُ

سِرَّهُمْ

وَنَجْوٰيهُمْۜ

بَلٰى

وَرُسُلُنَا

لَدَيْهِمْ

يَكْتُبُونَ

٨٠

Em yahsebûne ennâ lâ nesme’u sirrahum ve necvâhum(c) belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(e)

Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar.

Zuhruf Suresi 81 . Ayet

قُلْ

اِنْ

كَانَ

لِلرَّحْمٰنِ

وَلَدٌۗ

فَاَنَا۬

اَوَّلُ

الْعَابِد۪ينَ

٨١

Kul in kâne lirrahmâni veledun fe-enâ evvelu-l’âbidîn(e)

(Ey Muhammed!) De ki: "Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."

Zuhruf Suresi 82 . Ayet

سُبْحَانَ

رَبِّ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

رَبِّ

الْعَرْشِ

عَمَّا

يَصِفُونَ

٨٢

Subhâne rabbi-ssemâvâti vel-ardi rabbi-l’arşi ‘ammâ yasifûn(e)

Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.

Zuhruf Suresi 83 . Ayet

فَذَرْهُمْ

يَخُوضُوا

وَيَلْعَبُوا

حَتّٰى

يُلَاقُوا

يَوْمَهُمُ

الَّذ۪ي

يُوعَدُونَ

٨٣

Feżerhum yeḣûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevmehumu-lleżî yû’adûn(e)

Bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya hayatlarında) oynayadursunlar.

Zuhruf Suresi 84 . Ayet

وَهُوَ

الَّذ۪ي

فِي

السَّمَٓاءِ

اِلٰهٌ

وَفِي

الْاَرْضِ

اِلٰهٌۜ

وَهُوَ

الْحَك۪يمُ

الْعَل۪يمُ

٨٤

Ve huve-lleżî fî-ssemâ-i ilâhun ve fî-l-ardi ilâh(un)(c) ve huve-lhakîmu-l’alîm(u)

O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilah olandır. O hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

Zuhruf Suresi 85 . Ayet

وَتَبَارَكَ

الَّذ۪ي

لَهُ

مُلْكُ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

وَمَا

بَيْنَهُمَاۚ

وَعِنْدَهُ

عِلْمُ

السَّاعَةِۚ

وَاِلَيْهِ

تُرْجَعُونَ

٨٥

Ve tebârake-lleżî lehu mulku-ssemâvâti vel-ardi ve mâ beynehumâ ve ’indehu ‘ilmu-ssâ’ati ve-ileyhi turce’ûn(e)

Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O'nun katındadır ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz.

Zuhruf Suresi 86 . Ayet

وَلَا

يَمْلِكُ

الَّذ۪ينَ

يَدْعُونَ

مِنْ

دُونِهِ

الشَّفَاعَةَ

اِلَّا

مَنْ

شَهِدَ

بِالْحَقِّ

وَهُمْ

يَعْلَمُونَ

٨٦

Velâ yemliku-lleżîne yed’ûne min dûnihi-şşefâ’ate illâ men şehide bilhakki vehum ya’lemûn(e)

Onu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.

Zuhruf Suresi 87 . Ayet

وَلَئِنْ

سَاَلْتَهُمْ

مَنْ

خَلَقَهُمْ

لَيَقُولُنَّ

اللّٰهُ

فَاَنّٰى

يُؤْفَكُونَۙ

٨٧

Vele-in seeltehum men ḣalakahum leyekûlunna(A)llâh(u)(s) fe-ennâ yu/fekûn(e)

Andolsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, "Allah" derler. Öyleyken nasıl döndürülüyorlar?

Zuhruf Suresi 88 . Ayet

وَق۪يلِه۪

يَا

رَبِّ

اِنَّ

هٰٓؤُ۬لَٓاءِ

قَوْمٌ

لَا

يُؤْمِنُونَۢ

٨٨

Ve-kîlihi yâ rabbi inne hâulâ-i kavmun lâ yu/minûn(e)

Onun (Muhammed'in), "Ya Rabbi!" demesine andolsun ki, şüphesiz bunlar iman etmeyen bir kavimdir.

Zuhruf Suresi 89 . Ayet

فَاصْفَحْ

عَنْهُمْ

وَقُلْ

سَلَامٌۜ

فَسَوْفَ

يَعْلَمُونَ

٨٩

Fasfah ‘anhum ve kul selâm(un)(c) fesevfe ya’lemûn(e)

Şimdilik sen onları hoş gör ve "size selam olsun" de. Yakında bilecekler.