فَاِذَا
قَضَيْتُمْ
مَنَاسِكَكُمْ
فَاذْكُرُوا
اللّٰهَ
كَذِكْرِكُمْ
اٰبَٓاءَكُمْ
اَوْ
اَشَدَّ
ذِكْراًۜ
فَمِنَ
النَّاسِ
مَنْ
يَقُولُ
رَبَّنَٓا
اٰتِنَا
فِي
الدُّنْيَا
وَمَا
لَهُ
فِي
الْاٰخِرَةِ
مِنْ
خَلَاقٍ
٢٠٠
Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
نَص۪يبٌ
مِمَّا
كَسَبُواۜ
وَاللّٰهُ
سَر۪يعُ
الْحِسَابِ
٢٠٢
İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.
وَكَذٰلِكَ
مَكَّنَّا
لِيُوسُفَ
فِي
الْاَرْضِۚ
يَتَبَوَّاُ
مِنْهَا
حَيْثُ
يَشَٓاءُۜ
نُص۪يبُ
بِرَحْمَتِنَا
مَنْ
نَشَٓاءُ
وَلَا
نُض۪يعُ
اَجْرَ
الْمُحْسِن۪ينَ
٥٦
Böylece Yûsuf’a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik. Biz rahmetimizi istediğimize veririz ve iyi davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
وَابْتَغِ
ف۪يمَٓا
اٰتٰيكَ
اللّٰهُ
الدَّارَ
الْاٰخِرَةَ
وَلَا
تَنْسَ
نَص۪يبَكَ
مِنَ
الدُّنْيَا
وَاَحْسِنْ
كَمَٓا
اَحْسَنَ
اللّٰهُ
اِلَيْكَ
وَلَا تَبْغِ
الْفَسَادَ
فِي
الْاَرْضِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
الْمُفْسِد۪ينَ
٧٧
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”
وَرَدَّ
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِغَيْظِهِمْ
لَمْ
يَنَالُوا
خَيْراًۜ
وَكَفَى
اللّٰهُ
الْمُؤْمِن۪ينَ
الْقِتَالَۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
قَوِياًّ
عَز۪يزاًۚ
٢٥
Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü’minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
قَالَ
رَبِّ
اغْفِرْ
ل۪ي
وَهَبْ
ل۪ي
مُلْكاً
لَا
يَنْبَغ۪ي
لِاَحَدٍ
مِنْ
بَعْد۪يۚ
اِنَّكَ
اَنْتَ
الْوَهَّابُ
٣٥
Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.
مَنْ
كَانَ
يُر۪يدُ
حَرْثَ
الْاٰخِرَةِ
نَزِدْ
لَهُ
ف۪ي
حَرْثِه۪ۚ
وَمَنْ
كَانَ
يُر۪يدُ
حَرْثَ
الدُّنْيَا
نُؤْتِه۪
مِنْهَا
وَمَا
لَهُ
فِي
الْاٰخِرَةِ
مِنْ
نَص۪يبٍ
٢٠
Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.
وَفِي السَّمَٓاءِ
رِزْقُكُمْ
وَمَا
تُوعَدُونَ
٢٢
Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.