وَبَشِّرِ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
اَنَّ
لَهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
كُلَّمَا
رُزِقُوا
مِنْهَا
مِنْ
ثَمَرَةٍ
رِزْقاًۙ
قَالُوا
هٰذَا
الَّذ۪ي
رُزِقْنَا
مِنْ
قَبْلُ
وَاُتُوا
بِه۪
مُتَشَابِهاًۜ
وَلَهُمْ
ف۪يهَٓا
اَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌ
وَهُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٢٥
İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
وَقُلْنَا
يَٓا
اٰدَمُ
اسْكُنْ
اَنْتَ
وَزَوْجُكَ
الْجَنَّةَ
وَكُلَا
مِنْهَا
رَغَداً
حَيْثُ
شِئْتُمَاۖ
وَلَا تَقْرَبَا
هٰذِهِ
الشَّجَرَةَ
فَتَكُونَا
مِنَ
الظَّالِم۪ينَ
٣٥
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
لِلَّذ۪ينَ
يُؤْلُونَ
مِنْ
نِسَٓائِهِمْ
تَرَبُّصُ
اَرْبَعَةِ
اَشْهُرٍۚ
فَاِنْ
فَٓاؤُ۫
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٢٢٦
Eşlerine yaklaşmamağa yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَالَّذ۪ينَ
يُتَوَفَّوْنَ
مِنْكُمْ
وَيَذَرُونَ
اَزْوَاجاً
يَتَرَبَّصْنَ
بِاَنْفُسِهِنَّ
اَرْبَعَةَ
اَشْهُرٍ
وَعَشْراًۚ
فَاِذَا
بَلَغْنَ
اَجَلَهُنَّ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
ف۪يمَا
فَعَلْنَ
ف۪ٓي
اَنْفُسِهِنَّ
بِالْمَعْرُوفِۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يرٌ
٢٣٤
İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَالَّذ۪ينَ
يُتَوَفَّوْنَ
مِنْكُمْ
وَيَذَرُونَ
اَزْوَاجاًۚ
وَصِيَّةً
لِاَزْوَاجِهِمْ
مَتَاعاً
اِلَى
الْحَوْلِ
غَيْرَ
اِخْرَاجٍۚ
فَاِنْ
خَرَجْنَ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
ف۪ي
مَا
فَعَلْنَ
ف۪ٓي
اَنْفُسِهِنَّ
مِنْ
مَعْرُوفٍۜ
وَاللّٰهُ
عَز۪يزٌ
حَك۪يمٌ
٢٤٠
İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
قُلْ
اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ
بِخَيْرٍ
مِنْ
ذٰلِكُمْۜ
لِلَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
وَاَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌ
وَرِضْوَانٌ
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
بَص۪يرٌ
بِالْعِبَادِۚ
١٥
De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمُ
الَّذ۪ي
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
وَخَلَقَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
وَبَثَّ
مِنْهُمَا
رِجَالاً
كَث۪يراً
وَنِسَٓاءًۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّذ۪ي
تَسَٓاءَلُونَ
بِه۪
وَالْاَرْحَامَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَلَيْكُمْ
رَق۪يباً
١
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.
وَلَكُمْ
نِصْفُ
مَا
تَرَكَ
اَزْوَاجُكُمْ
اِنْ
لَمْ
يَكُنْ
لَهُنَّ
وَلَدٌۚ
فَاِنْ
كَانَ
لَهُنَّ
وَلَدٌ
فَلَكُمُ
الرُّبُعُ
مِمَّا
تَرَكْنَ
مِنْ
بَعْدِ
وَصِيَّةٍ
يُوص۪ينَ
بِهَٓا
اَوْ
دَيْنٍۜ
وَلَهُنَّ
الرُّبُعُ
مِمَّا
تَرَكْتُمْ
اِنْ
لَمْ
يَكُنْ
لَكُمْ
وَلَدٌۚ
فَاِنْ
كَانَ
لَكُمْ
وَلَدٌ
فَلَهُنَّ
الثُّمُنُ
مِمَّا
تَرَكْتُمْ
مِنْ
بَعْدِ
وَصِيَّةٍ
تُوصُونَ
بِهَٓا
اَوْ
دَيْنٍۜ
وَاِنْ
كَانَ
رَجُلٌ
يُورَثُ
كَلَالَةً
اَوِ
امْرَاَةٌ
وَلَهُٓ
اَخٌ
اَوْ
اُخْتٌ
فَلِكُلِّ
وَاحِدٍ
مِنْهُمَا
السُّدُسُۚ
فَاِنْ
كَانُٓوا
اَكْثَرَ
مِنْ
ذٰلِكَ
فَهُمْ
شُرَكَٓاءُ
فِي
الثُّلُثِ
مِنْ
بَعْدِ
وَصِيَّةٍ
يُوصٰى
بِهَٓا
اَوْ
دَيْنٍۙ
غَيْرَ
مُضَٓارٍّۚ
وَصِيَّةً
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
حَل۪يمٌۜ
١٢
Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
يَحِلُّ
لَكُمْ
اَنْ
تَرِثُوا
النِّسَٓاءَ
كَرْهاًۜ
وَلَا
تَعْضُلُوهُنَّ
لِتَذْهَبُوا
بِبَعْضِ
مَٓا
اٰتَيْتُمُوهُنَّ
اِلَّٓا
اَنْ
يَأْت۪ينَ
بِفَاحِشَةٍ
مُبَيِّنَةٍۚ
وَعَاشِرُوهُنَّ
بِالْمَعْرُوفِۚ
فَاِنْ
كَرِهْتُمُوهُنَّ
فَعَسٰٓى
اَنْ
تَكْرَهُوا
شَيْـٔاً
وَيَجْعَلَ
اللّٰهُ
ف۪يهِ
خَيْراً
كَث۪يراً
١٩
وَاِنْ
اَرَدْتُمُ
اسْتِبْدَالَ
زَوْجٍ
مَكَانَ
زَوْجٍۙ
وَاٰتَيْتُمْ
اِحْدٰيهُنَّ
قِنْطَاراً
فَلَا
تَأْخُذُوا
مِنْهُ
شَيْـٔاًۜ
اَتَأْخُذُونَهُ
بُهْتَاناً
وَاِثْماً
مُب۪يناً
٢٠
Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?
حُرِّمَتْ
عَلَيْكُمْ
اُمَّهَاتُكُمْ
وَبَنَاتُكُمْ
وَاَخَوَاتُكُمْ
وَعَمَّاتُكُمْ
وَخَالَاتُكُمْ
وَبَنَاتُ
الْاَخِ
وَبَنَاتُ
الْاُخْتِ
وَاُمَّهَاتُكُمُ
الّٰت۪ٓي
اَرْضَعْنَكُمْ
وَاَخَوَاتُكُمْ
مِنَ
الرَّضَاعَةِ
وَاُمَّهَاتُ
نِسَٓائِكُمْ
وَرَبَٓائِبُكُمُ
الّٰت۪ي
ف۪ي
حُجُورِكُمْ
مِنْ
نِسَٓائِكُمُ
الّٰت۪ي
دَخَلْتُمْ
بِهِنَّۘ
فَاِنْ
لَمْ
تَكُونُوا
دَخَلْتُمْ
بِهِنَّ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْۘ
وَحَلَٓائِلُ
اَبْنَٓائِكُمُ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
اَصْلَابِكُمْۙ
وَاَنْ
تَجْمَعُوا
بَيْنَ
الْاُخْتَيْنِ
اِلَّا
مَا
قَدْ
سَلَفَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
غَفُوراً
رَح۪يماًۙ
٢٣
Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
اَلرِّجَالُ
قَوَّامُونَ
عَلَى
النِّسَٓاءِ
بِمَا
فَضَّلَ
اللّٰهُ
بَعْضَهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
وَبِمَٓا
اَنْفَقُوا
مِنْ
اَمْوَالِهِمْۜ
فَالصَّالِحَاتُ
قَانِتَاتٌ
حَافِظَاتٌ
لِلْغَيْبِ
بِمَا
حَفِظَ
اللّٰهُۜ
وَالّٰت۪ي
تَخَافُونَ
نُشُوزَهُنَّ
فَعِظُوهُنَّ
وَاهْجُرُوهُنَّ
فِي
الْمَضَاجِعِ
وَاضْرِبُوهُنَّۚ
فَاِنْ
اَطَعْنَكُمْ
فَلَا
تَبْغُوا
عَلَيْهِنَّ
سَب۪يلاًۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَلِياًّ
كَب۪يراً
٣٤
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
سَنُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
لَهُمْ
ف۪يهَٓا
اَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌۘ
وَنُدْخِلُهُمْ
ظِلاًّ
ظَل۪يلاً
٥٧
İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
وَقَالُوا
مَا
ف۪ي
بُطُونِ
هٰذِهِ
الْاَنْعَامِ
خَالِصَةٌ
لِذُكُورِنَا
وَمُحَرَّمٌ
عَلٰٓى
اَزْوَاجِنَاۚ
وَاِنْ
يَكُنْ
مَيْتَةً
فَهُمْ
ف۪يهِ
شُرَكَٓاءُۜ
سَيَجْز۪يهِمْ
وَصْفَهُمْۜ
اِنَّهُ
حَك۪يمٌ
عَل۪يمٌ
١٣٩
Bir de dediler ki: “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize aittir. Karılarımıza ise haramdır.” Eğer ölü olursa, o vakit onda hepsi ortaktırlar. Allah, onların bu tür nitelemelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
وَيَٓا
اٰدَمُ
اسْكُنْ
اَنْتَ
وَزَوْجُكَ
الْجَنَّةَ
فَكُلَا
مِنْ
حَيْثُ
شِئْتُمَا
وَلَا
تَقْرَبَا
هٰذِهِ
الشَّجَرَةَ
فَتَكُونَا
مِنَ
الظَّالِم۪ينَ
١٩
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
هُوَ
الَّذ۪ي
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
وَجَعَلَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
لِيَسْكُنَ
اِلَيْهَاۚ
فَلَمَّا
تَغَشّٰيهَا
حَمَلَتْ
حَمْلاً
خَف۪يفاً
فَمَرَّتْ
بِه۪ۚ
فَلَمَّٓا
اَثْقَلَتْ
دَعَوَا
اللّٰهَ
رَبَّهُمَا
لَئِنْ
اٰتَيْتَنَا
صَالِحاً
لَنَكُونَنَّ
مِنَ
الشَّاكِر۪ينَ
١٨٩
Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.
قُلْ
اِنْ
كَانَ
اٰبَٓاؤُ۬كُمْ
وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ
وَاِخْوَانُكُمْ
وَاَزْوَاجُكُمْ
وَعَش۪يرَتُكُمْ
وَاَمْوَالٌۨ
اقْتَرَفْتُمُوهَا
وَتِجَارَةٌ
تَخْشَوْنَ
كَسَادَهَا
وَمَسَاكِنُ
تَرْضَوْنَـهَٓا
اَحَبَّ
اِلَيْكُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
وَرَسُولِه۪
وَجِهَادٍ
ف۪ي
سَب۪يلِه۪
فَتَرَبَّصُوا
حَتّٰى
يَأْتِيَ
اللّٰهُ
بِاَمْرِه۪ۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْفَاسِق۪ينَ۟
٢٤
De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
يَدْخُلُونَهَا
وَمَنْ
صَلَحَ
مِنْ
اٰبَٓائِهِمْ
وَاَزْوَاجِهِمْ
وَذُرِّيَّاتِهِمْ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
يَدْخُلُونَ
عَلَيْهِمْ
مِنْ
كُلِّ
بَابٍۚ
٢٣
Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler):
وَلَقَدْ
اَرْسَلْنَا
رُسُلاً
مِنْ
قَبْلِكَ
وَجَعَلْنَا
لَهُمْ
اَزْوَاجاً
وَذُرِّيَّةًۜ
وَمَا
كَانَ
لِرَسُولٍ
اَنْ
يَأْتِيَ
بِاٰيَةٍ
اِلَّا
بِاِذْنِ
اللّٰهِۜ
لِكُلِّ
اَجَلٍ
كِتَابٌ
٣٨
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır.
وَاللّٰهُ
جَعَلَ
لَكُمْ
مِنْ
اَنْفُسِكُمْ
اَزْوَاجاً
وَجَعَلَ
لَكُمْ
مِنْ
اَزْوَاجِكُمْ
بَن۪ينَ
وَحَفَدَةً
وَرَزَقَكُمْ
مِنَ
الطَّيِّبَاتِۜ
اَفَبِالْبَاطِلِ
يُؤْمِنُونَ
وَبِنِعْمَتِ
اللّٰهِ
هُمْ
يَكْفُرُونَۙ
٧٢
Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
فَقُلْنَا
يَٓا
اٰدَمُ
اِنَّ
هٰذَا
عَدُوٌّ
لَكَ
وَلِزَوْجِكَ
فَلَا
يُخْرِجَنَّكُمَا
مِنَ
الْجَنَّةِ
فَتَشْقٰى
١١٧
Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.”
فَاسْتَجَبْنَا
لَهُۘ
وَوَهَبْنَا
لَهُ
يَحْيٰى
وَاَصْلَحْنَا
لَهُ
زَوْجَهُۜ
اِنَّهُمْ
كَانُوا
يُسَارِعُونَ
فِي
الْخَيْرَاتِ
وَيَدْعُونَنَا
رَغَباً
وَرَهَباًۜ
وَكَانُوا
لَنَا
خَاشِع۪ينَ
٩٠
Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.
اِلَّا
عَلٰٓى
اَزْوَاجِهِمْ
اَوْ
مَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُهُمْ
فَاِنَّهُمْ
غَيْرُ
مَلُوم۪ينَۚ
٦
Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
وَالَّذ۪ينَ
يَرْمُونَ
اَزْوَاجَهُمْ
وَلَمْ
يَكُنْ
لَهُمْ
شُهَدَٓاءُ
اِلَّٓا
اَنْفُسُهُمْ
فَشَهَادَةُ
اَحَدِهِمْ
اَرْبَعُ
شَهَادَاتٍ
بِاللّٰهِۙ
اِنَّهُ
لَمِنَ
الصَّادِق۪ينَ
٦
6,7. Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir.
وَالَّذ۪ينَ
يَقُولُونَ
رَبَّـنَا
هَبْ
لَنَا
مِنْ
اَزْوَاجِنَا
وَذُرِّيَّاتِنَا
قُرَّةَ
اَعْيُنٍ
وَاجْعَلْنَا
لِلْمُتَّق۪ينَ
اِمَاماً
٧٤
Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
وَتَذَرُونَ
مَا
خَلَقَ
لَكُمْ
رَبُّكُمْ
مِنْ
اَزْوَاجِكُمْۜ
بَلْ
اَنْتُمْ
قَوْمٌ
عَادُونَ
١٦٦
165,166. “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
وَمِنْ
اٰيَاتِه۪ٓ
اَنْ
خَلَقَ
لَكُمْ
مِنْ
اَنْفُسِكُمْ
اَزْوَاجاً
لِتَسْكُـنُٓوا
اِلَيْهَا
وَجَعَلَ
بَيْنَكُمْ
مَوَدَّةً
وَرَحْمَةًۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ
٢١
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
مَا
جَعَلَ
اللّٰهُ
لِرَجُلٍ
مِنْ
قَلْبَيْنِ
ف۪ي
جَوْفِه۪ۚ
وَمَا
جَعَلَ
اَزْوَاجَكُمُ
الّٰٓئ۪
تُظَاهِرُونَ
مِنْهُنَّ
اُمَّهَاتِكُمْۚ
وَمَا
جَعَلَ
اَدْعِيَٓاءَكُمْ
اَبْنَٓاءَكُمْۜ
ذٰلِكُمْ
قَوْلُكُمْ
بِاَفْوَاهِكُمْۜ
وَاللّٰهُ
يَقُولُ
الْحَقَّ
وَهُوَ
يَهْدِي
السَّب۪يلَ
٤
Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır. Kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi de anneleriniz yapmamıştır. Yine evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
قُلْ
لِاَزْوَاجِكَ
اِنْ
كُنْتُنَّ
تُرِدْنَ
الْحَيٰوةَ
الدُّنْيَا
وَز۪ينَتَهَا
فَتَعَالَيْنَ
اُمَتِّعْكُنَّ
وَاُسَرِّحْكُنَّ
سَرَاحاً
جَم۪يلاً
٢٨
Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım.”
وَاِذْ
تَقُولُ
لِلَّـذ۪ٓي
اَنْعَمَ
اللّٰهُ
عَلَيْهِ
وَاَنْعَمْتَ
عَلَيْهِ
اَمْسِكْ
عَلَيْكَ
زَوْجَكَ
وَاتَّقِ
اللّٰهَ
وَتُخْف۪ي
ف۪ي
نَفْسِكَ
مَا
اللّٰهُ
مُبْد۪يهِ
وَتَخْشَى
النَّاسَۚ
وَاللّٰهُ
اَحَقُّ
اَنْ
تَخْشٰيهُۜ
فَلَمَّا
قَضٰى
زَيْدٌ
مِنْهَا
وَطَراً
زَوَّجْنَاكَهَا
لِكَيْ
لَا
يَكُونَ
عَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
حَرَجٌ
ف۪ٓي
اَزْوَاجِ
اَدْعِيَٓائِهِمْ
اِذَا
قَضَوْا
مِنْهُنَّ
وَطَراًۜ
وَكَانَ
اَمْرُ
اللّٰهِ
مَفْعُولاً
٣٧
Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.
مَا
كَانَ
مُحَمَّدٌ
اَبَٓا
اَحَدٍ
مِنْ
رِجَالِكُمْ
وَلٰكِنْ
رَسُولَ
اللّٰهِ
وَخَاتَمَ
النَّبِيّ۪نَۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يماً۟
٤٠
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
لَا
يَحِلُّ
لَكَ
النِّسَٓاءُ
مِنْ
بَعْدُ
وَلَٓا
اَنْ
تَبَدَّلَ
بِهِنَّ
مِنْ
اَزْوَاجٍ
وَلَوْ
اَعْجَبَكَ
حُسْنُهُنَّ
اِلَّا
مَا
مَلَكَتْ
يَم۪ينُكَۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
رَق۪يـباً۟
٥٢
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تَدْخُلُوا
بُيُوتَ
النَّبِيِّ
اِلَّٓا
اَنْ
يُؤْذَنَ
لَكُمْ
اِلٰى
طَعَامٍ
غَيْرَ
نَاظِر۪ينَ
اِنٰيهُۙ
وَلٰكِنْ
اِذَا
دُع۪يتُمْ
فَادْخُلُوا
فَاِذَا
طَعِمْتُمْ
فَانْتَشِرُوا
وَلَا
مُسْتَأْنِس۪ينَ
لِحَد۪يثٍۜ
اِنَّ
ذٰلِكُمْ
كَانَ
يُؤْذِي
النَّبِيَّ
فَيَسْتَحْـي۪
مِنْكُمْۘ
وَاللّٰهُ
لَا
يَسْتَحْـي۪
مِنَ
الْحَقِّۜ
وَاِذَا
سَاَلْتُمُوهُنَّ
مَتَاعاً
فَسْـَٔلُوهُنَّ
مِنْ
وَرَٓاءِ
حِجَابٍۜ
ذٰلِكُمْ
اَطْهَرُ
لِقُلُوبِكُمْ
وَقُلُوبِهِنَّۜ
وَمَا
كَانَ
لَكُمْ
اَنْ
تُؤْذُوا
رَسُولَ
اللّٰهِ
وَلَٓا
اَنْ
تَنْكِحُٓوا
اَزْوَاجَهُ
مِنْ
بَعْدِه۪ٓ
اَبَداًۜ
اِنَّ
ذٰلِكُمْ
كَانَ
عِنْـدَ
اللّٰهِ
عَظ۪يـماً
٥٣
Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir. Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
قُلْ
لِاَزْوَاجِكَ
وَبَنَاتِكَ
وَنِسَٓاءِ
الْمُؤْمِن۪ينَ
يُدْن۪ينَ
عَلَيْهِنَّ
مِنْ
جَلَاب۪يبِهِنَّۜ
ذٰلِكَ
اَدْنٰٓى
اَنْ
يُعْرَفْنَ
فَلَا
يُؤْذَيْنَۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
غَفُوراً
رَح۪يماً
٥٩
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
هُمْ
وَاَزْوَاجُهُمْ
ف۪ي
ظِلَالٍ
عَلَى
الْاَرَٓائِكِ
مُتَّكِؤُ۫نَ
٥٦
Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
اُحْشُرُوا
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
وَاَزْوَاجَهُمْ
وَمَا
كَانُوا
يَعْبُدُونَۙ
٢٢
22,23,24. Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
وَعِنْدَهُمْ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِ
ع۪ينٌۙ
٤٨
Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.
وَعِنْدَهُمْ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِ
اَتْرَابٌ
٥٢
Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır.
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
ثُمَّ
جَعَلَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
وَاَنْزَلَ
لَكُمْ
مِنَ
الْاَنْعَامِ
ثَمَانِيَةَ
اَزْوَاجٍۜ
يَخْلُقُكُمْ
ف۪ي
بُطُونِ
اُمَّهَاتِكُمْ
خَلْقاً
مِنْ
بَعْدِ
خَلْقٍ
ف۪ي
ظُلُمَاتٍ
ثَلٰثٍۜ
ذٰلِكُمُ
اللّٰهُ
رَبُّكُمْ
لَهُ
الْمُلْكُۜ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
هُوَۚ
فَاَنّٰى
تُصْرَفُونَ
٦
O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?
رَبَّنَا
وَاَدْخِلْهُمْ
جَنَّاتِ
عَدْنٍۨ
الَّت۪ي
وَعَدْتَهُمْ
وَمَنْ
صَلَحَ
مِنْ
اٰبَٓائِهِمْ
وَاَزْوَاجِهِمْ
وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ
اِنَّكَ
اَنْتَ
الْعَز۪يزُ
الْحَك۪يمُۚ
٨
“Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
فَاطِرُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
جَعَلَ
لَكُمْ
مِنْ
اَنْفُسِكُمْ
اَزْوَاجاً
وَمِنَ
الْاَنْعَامِ
اَزْوَاجاًۚ
يَذْرَؤُ۬كُمْ
ف۪يهِۜ
لَيْسَ
كَمِثْلِه۪
شَيْءٌۚ
وَهُوَ
السَّم۪يعُ
الْبَص۪يرُ
١١
O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
اُدْخُلُوا
الْجَنَّةَ
اَنْتُمْ
وَاَزْوَاجُكُمْ
تُحْبَرُونَ
٧٠
“Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.”
ف۪يهِنَّ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِۙ
لَمْ
يَطْمِثْهُنَّ
اِنْسٌ
قَبْلَهُمْ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٥٦
Oralarda bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır. Onlara eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
عُـرُباً
اَتْـرَاباًۙ
٣٧
36,37,38. Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
قَدْ
سَمِعَ
اللّٰهُ
قَوْلَ
الَّت۪ي
تُجَادِلُكَ
ف۪ي
زَوْجِهَا
وَتَشْتَك۪ٓي
اِلَى
اللّٰهِۗ
وَاللّٰهُ
يَسْمَعُ
تَحَاوُرَكُمَاۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
سَم۪يعٌ
بَص۪يرٌ
١
Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
وَاِنْ
فَاتَكُمْ
شَيْءٌ
مِنْ
اَزْوَاجِكُمْ
اِلَى
الْـكُفَّارِ
فَعَاقَبْتُمْ
فَاٰتُوا
الَّذ۪ينَ
ذَهَبَتْ
اَزْوَاجُهُمْ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْفَقُواۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّـذ۪ٓي
اَنْتُمْ
بِه۪
مُؤْمِنُونَ
١١
Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.
يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِنَّ
مِنْ
اَزْوَاجِكُمْ
وَاَوْلَادِكُمْ
عَدُواًّ
لَكُمْ
فَاحْذَرُوهُمْۚ
وَاِنْ
تَعْفُوا
وَتَصْفَحُوا
وَتَغْفِرُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٤
Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
لِمَ
تُحَرِّمُ
مَٓا
اَحَلَّ
اللّٰهُ
لَكَۚ
تَبْتَغ۪ي
مَرْضَاتَ
اَزْوَاجِكَۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١
Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَاِذْ
اَسَرَّ
النَّبِيُّ
اِلٰى
بَعْضِ
اَزْوَاجِه۪
حَد۪يثاًۚ
فَلَمَّا
نَبَّاَتْ
بِه۪
وَاَظْهَرَهُ
اللّٰهُ
عَلَيْهِ
عَرَّفَ
بَعْضَهُ
وَاَعْرَضَ
عَنْ
بَعْضٍۚ
فَلَمَّا
نَبَّاَهَا
بِه۪
قَالَتْ
مَنْ
اَنْبَاَكَ
هٰذَاۜ
قَالَ
نَبَّاَنِيَ
الْعَل۪يمُ
الْخَب۪يرُ
٣
اِنْ
تَتُوبَٓا
اِلَى
اللّٰهِ
فَقَدْ
صَغَتْ
قُلُوبُكُمَاۚ
وَاِنْ
تَظَاهَرَا
عَلَيْهِ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
مَوْلٰيهُ
وَجِبْر۪يلُ
وَصَالِـحُ
الْمُؤْمِن۪ينَۚ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
ظَه۪يرٌ
٤
عَسٰى
رَبُّهُٓ
اِنْ
طَلَّقَكُنَّ
اَنْ
يُبْدِلَهُٓ
اَزْوَاجاً
خَيْراً
مِنْكُنَّ
مُسْلِمَاتٍ
مُؤْمِنَاتٍ
قَانِتَاتٍ
تَٓائِبَاتٍ
عَابِدَاتٍ
سَٓائِحَاتٍ
ثَيِّبَاتٍ
وَاَبْكَاراً
٥
Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi. (Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.
ضَرَبَ
اللّٰهُ
مَثَلاً
لِلَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
امْرَاَتَ
نُوحٍ
وَامْرَاَتَ
لُوطٍۜ
كَانَتَا
تَحْتَ
عَبْدَيْنِ
مِنْ
عِبَادِنَا
صَالِحَيْنِ
فَخَانَتَاهُمَا
فَلَمْ
يُغْنِيَا
عَنْهُمَا
مِنَ
اللّٰهِ
شَيْـٔاً
وَق۪يلَ
ادْخُلَا
النَّارَ
مَعَ
الدَّاخِل۪ينَ
١٠
Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.
وَصَاحِبَتِه۪
وَاَخ۪يهِۙ
١٢
11,12,13,14. Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
اِلَّا
عَلٰٓى
اَزْوَاجِهِمْ
اَوْ
مَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُهُمْ
فَاِنَّهُمْ
غَيْرُ
مَلُوم۪ينَۚ
٣٠
Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
وَاَنَّهُ
تَعَالٰى
جَدُّ
رَبِّنَا
مَا
اتَّخَذَ
صَاحِبَةً
وَلَا
وَلَداًۙ
٣
“Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.”
وَصَاحِبَتِه۪
وَبَن۪يهِۜ
٣٦
33,34,35,36,37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.
وَامْرَاَتُهُۜ
حَمَّالَةَ
الْحَطَبِۚ
٤
4,5. Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir).