الْمُجَادَلَةِ
Mücadele Suresi
قَدْ
سَمِعَ
اللّٰهُ
قَوْلَ
الَّت۪ي
تُجَادِلُكَ
ف۪ي
زَوْجِهَا
وَتَشْتَك۪ٓي
اِلَى
اللّٰهِۗ
وَاللّٰهُ
يَسْمَعُ
تَحَاوُرَكُمَاۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
سَم۪يعٌ
بَص۪يرٌ
١
Kad semi’a(A)llâhu kavle-lletî tucâdiluke fî zevcihâ ve teştekî ila(A)llâhi va(A)llâhu yesme’u tehâvurakumâ(c) inna(A)llâhe semî’un basîr(un)
Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
اَلَّذ۪ينَ
يُظَاهِرُونَ
مِنْكُمْ
مِنْ
نِسَٓائِهِمْ
مَا
هُنَّ
اُمَّهَاتِهِمْۜ
اِنْ
اُمَّهَاتُهُمْ
اِلَّا
الّٰٓئ۪
وَلَدْنَهُمْۜ
وَاِنَّهُمْ
لَيَقُولُونَ
مُنْكَراً
مِنَ
الْقَوْلِ
وَزُوراًۜ
وَاِنَّ
اللّٰهَ
لَعَفُوٌّ
غَفُورٌ
٢
Elleżîne yuzâhirûne minkum min nisâ-ihim mâ hunne ummehâtihim(s) in ummehâtuhum illâ-llâ-î velednehum(c) ve-innehum leyekûlûne munkeran mine-lkavli ve zûrâ(an)(c) ve-inna(A)llâhe le’afuvvun ġafûr(un)
İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar (zıhar yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
وَالَّذ۪ينَ
يُظَاهِرُونَ
مِنْ
نِسَٓائِهِمْ
ثُمَّ
يَعُودُونَ
لِمَا
قَالُوا
فَـتَحْر۪يرُ
رَقَـبَةٍ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَتَمَٓاسَّاۜ
ذٰلِكُمْ
تُوعَظُونَ
بِه۪ۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يرٌ
٣
Velleżîne yuzâhirûne min nisâ-ihim śümme ya’ûdûne limâ kâlû fetahrîru rakabetin min kabli en yetemâssâ(c) żâlikum tû’ażûne bih(i)(c) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un)
Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. İşte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
فَمَنْ
لَمْ
يَجِدْ
فَصِيَامُ
شَهْرَيْنِ
مُتَتَابِعَيْنِ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَتَمَٓاسَّاۚ
فَمَنْ
لَمْ
يَسْتَطِعْ
فَاِطْعَامُ
سِتّ۪ينَ
مِسْك۪يناًۜ
ذٰلِكَ
لِتُؤْمِنُوا
بِاللّٰهِ
وَرَسُولِه۪ۜ
وَتِلْكَ
حُدُودُ
اللّٰهِۜ
وَلِلْكَافِر۪ينَ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٤
Femen lem yecid fesiyâmu şehrayni mutetâbi’ayni min kabli en yetemâssâ(s) femen lem yestati’ fe-it’âmu sittîne miskînâ(en)(c) żâlike litu/minû bi(A)llâhi ve rasûlih(i)(c) ve tilke hudûdu(A)llâh(i)(k) ve lilkâfirîne ‘ażâbun elîm(un)
Kim (köle azat etme imkanı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ardarda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar Allah'a ve Resülüne hakkıyla iman edesiniz diyedir. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler için elem dolu bir azap vardır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يُحَٓادُّونَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
كُبِتُوا
كَمَا
كُبِتَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
وَقَدْ
اَنْزَلْـنَٓا
اٰيَاتٍ
بَيِّنَاتٍۜ
وَلِلْكَافِر۪ينَ
عَذَابٌ
مُه۪ينٌۚ
٥
İnne-lleżîne yuhâddûna(A)llâhe ve rasûlehu kubitû kemâ kubite-lleżîne min kablihim(c) ve kad enzelnâ âyâtin beyyinât(in)(c) ve lilkâfirîne ‘ażâbun muhîn(un)
Allah'a ve Resülüne düşmanlık edenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Oysa biz apaçık âyetler indirdik. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.
يَوْمَ
يَبْعَثُهُمُ
اللّٰهُ
جَم۪يعاً
فَيُنَبِّئُهُمْ
بِمَا
عَمِلُواۜ
اَحْصٰيهُ
اللّٰهُ
وَنَسُوهُۜ
وَاللّٰهُ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
شَه۪يدٌ۟
٦
Yevme yeb’aśuhumu(A)llâhu cemî’an feyunebbi-uhum bimâ ‘amilû(c) ahsâhu(A)llâhu ve nesûh(u)(c) va(A)llâhu ‘alâ kulli şey-in şehîd(un)
Allah'ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla. Allah onları sayıp zaptetmiş, onlarsa bunları unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.
اَلَمْ
تَرَ
اَنَّ
اللّٰهَ
يَعْلَمُ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا
فِي
الْاَرْضِۜ
مَا
يَكُونُ
مِنْ
نَجْوٰى
ثَلٰثَةٍ
اِلَّا
هُوَ
رَابِعُهُمْ
وَلَا
خَمْسَةٍ
اِلَّا
هُوَ
سَادِسُهُمْ
وَلَٓا
اَدْنٰى
مِنْ
ذٰلِكَ
وَلَٓا
اَكْثَرَ
اِلَّا
هُوَ
مَعَهُمْ
اَيْنَ
مَا
كَانُواۚ
ثُمَّ
يُنَبِّئُهُمْ
بِمَا
عَمِلُوا
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يمٌ
٧
Elem tera enna(A)llâhe ya’lemu mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ard(i)(s) mâ yekûnu min necvâ śelâśetin illâ huve râbi’uhum velâ ḣamsetin illâ huve sâdisuhum velâ ednâ min żâlike velâ ekśera illâ huve me’ahum eyne mâ kânû(s) śümme yunebbi-uhum bimâ ‘amilû yevme-lkiyâme(ti)(c) inna(A)llâhe bikulli şey-in ‘alîm(un)
Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi hakkıyla bilir.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
نُهُوا
عَنِ
النَّجْوٰى
ثُمَّ
يَعُودُونَ
لِمَا
نُهُوا
عَنْهُ
وَيَتَنَاجَوْنَ
بِالْاِثْمِ
وَالْعُدْوَانِ
وَمَعْصِيَتِ
الرَّسُولِۘ
وَاِذَا
جَٓاؤُ۫كَ
حَيَّوْكَ
بِمَا
لَمْ
يُحَيِّكَ
بِهِ
اللّٰهُۙ
وَيَقُولُونَ
ف۪ٓي
اَنْفُسِهِمْ
لَوْلَا
يُعَذِّبُنَا
اللّٰهُ
بِمَا
نَقُولُۜ
حَسْبُهُمْ
جَهَنَّمُۚ
يَصْلَوْنَهَاۚ
فَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ
٨
Elem tera ilâ-lleżîne nuhû ‘ani-nnecvâ śümme ye’ûdûne limâ nuhû ‘anhu ve yetenâcevne bil-iśmi vel’udvâni ve ma’siyeti-rrasûli ve-iżâ câûke hayyevke bimâ lem yuhayyike bihi(A)llâhu ve yekûlûne fî enfusihim levlâ yu’ażżibuna(A)llâhu bimâ nekûl(u)(c) hasbuhum cehennemu yaslevnehâ(s) febi/se-lmasîr(u)
Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde Allah'ın seni selamlamadığı selamla selamlıyorlar. İçlerinden de, "Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!" diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
تَنَاجَيْتُمْ
فَلَا
تَتَنَاجَوْا
بِالْاِثْمِ
وَالْعُدْوَانِ
وَمَعْصِيَتِ
الرَّسُولِ
وَتَنَاجَوْا
بِالْبِرِّ
وَالتَّقْوٰىۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّـذ۪ٓي
اِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ
٩
Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ tenâceytum felâ tetenâcev bil-iśmi vel’udvâni ve ma’siyeti-rrasûli ve tenâcev bilbirri ve-ttakvâ(s) vettekû(A)llâhe-lleżî ileyhi tuhşerûn(e)
Ey iman edenler! Siz başbaşa gizlice konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşmayın. İyilik ve takvayı konuşun ve huzuruna toplanacağınız Allah'a karşı gelmekten sakının.
اِنَّمَا
النَّجْوٰى
مِنَ
الشَّيْطَانِ
لِيَحْزُنَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَلَيْسَ
بِضَٓارِّهِمْ
شَيْـٔاً
اِلَّا
بِـاِذْنِ
اللّٰهِۜ
وَعَلَى
اللّٰهِ
فَلْيَتَوَكَّلِ
الْمُؤْمِنُونَ
١٠
İnnemâ-nnecvâ mine-şşeytâni liyahzune-lleżîne âmenû ve leyse bidârrihim şey-en illâ bi-iżni(A)llâh(i)(c) ve ’ala(A)llâhi felyetevekkeli-lmu/minûn(e)
O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça, mü'minlere hiçbir zarar verebilecek değildir. Öyle ise mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
ق۪يلَ
لَكُمْ
تَفَسَّحُوا
فِي
الْمَجَالِسِ
فَافْسَحُوا
يَفْسَحِ
اللّٰهُ
لَكُمْۚ
وَاِذَا
ق۪يلَ
انْشُزُوا
فَانْشُزُوا
يَرْفَعِ
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مِنْكُمْۙ
وَالَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
دَرَجَاتٍۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يرٌ
١١
Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ kîle lekum tefessehû fî-lmecâlisi fefsehû yefsehi(A)llâhu lekum(s) ve-iżâ kîle-nşuzû fenşuzû yerfa’i(A)llâhu-lleżîne âmenû minkum velleżîne ûtû-l’ilme deracât(in)(c) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un)
Ey iman edenler! Size, "Meclislerde yer açın" denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, "Kalkın", denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
نَاجَيْتُمُ
الرَّسُولَ
فَقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوٰيكُمْ
صَدَقَةًۜ
ذٰلِكَ
خَيْرٌ
لَـكُمْ
وَاَطْهَرُۜ
فَاِنْ
لَمْ
تَجِدُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٢
Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ nâceytumu-rrasûle fekaddimû beyne yedey necvâkum sadaka(ten)(c) żâlike ḣayrun lekum ve ather(u)(c) fe-in lem tecidû fe-inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un)
Ey iman edenler! Peygamber ile başbaşa konuşacağınız zaman, başbaşa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
ءَاَشْفَقْتُمْ
اَنْ
تُقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوٰيكُمْ
صَدَقَاتٍۜ
فَاِذْ
لَمْ
تَفْعَلُوا
وَتَابَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمْ
فَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَط۪يعُوا
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
وَاللّٰهُ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ۟
١٣
E-eşfektum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadakât(in)(c) fe-iż lem tef’alû ve tâba(A)llâhu ‘aleykum fe-akîmû-ssalâte ve âtû-zzekâte ve-etî’û(A)llâhe ve rasûleh(u)(c) va(A)llâhu ḣabîrun bimâ ta’melûn(e)
Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resülüne itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
تَوَلَّوْا
قَوْماً
غَضِبَ
اللّٰهُ
عَلَيْهِمْۜ
مَا
هُمْ
مِنْكُمْ
وَلَا
مِنْهُمْۙ
وَيَحْلِفُونَ
عَلَى
الْـكَذِبِ
وَهُمْ
يَعْلَمُونَ
١٤
Elem tera ilâ-lleżîne tevellev kavmen ġadiba(A)llâhu ‘aleyhim mâ hum minkum velâ minhum ve yahlifûne ‘alâ-lkeżibi vehum ya’lemûn(e)
Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmez misin? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Onlar bile bile yalan yere yemin ederler.
اَعَدَّ
اللّٰهُ
لَهُمْ
عَذَاباً
شَد۪يداًۜ
اِنَّهُمْ
سَٓاءَ
مَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
١٥
E’adda(A)llâhu lehum ‘ażâben şedîdâ(en)(s) innehum sâ-e mâ kânû ya’melûn(e)
Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!
اِتَّخَذُٓوا
اَيْمَانَهُمْ
جُنَّةً
فَصَدُّوا
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
فَلَهُمْ
عَذَابٌ
مُه۪ينٌ
١٦
İtteḣażû eymânehum cunneten fesaddû ‘an sebîli(A)llâhi felehum ‘ażâbun muhîn(un)
Onlar yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah'ın dininden alıkoydular. Bunun için onlara alçaltıcı bir azap vardır.
لَنْ
تُغْنِيَ
عَنْهُمْ
اَمْوَالُهُمْ
وَلَٓا
اَوْلَادُهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
شَيْـٔاًۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
١٧
Len tuġniye ‘anhum emvâluhum velâ evlâduhum mina(A)llâhi şey-â(en)(c) ulâ-ike ashâbu-nnâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e)
Onların malları da, evlatları da Allah'a karşı kendilerine bir yarar sağlamayacaktır. Onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ
اللّٰهُ
جَم۪يعاً
فَيَحْلِفُونَ
لَهُ
كَمَا
يَحْلِفُونَ
لَكُمْ
وَيَحْسَبُونَ
اَنَّهُمْ
عَلٰى
شَيْءٍۜ
اَلَٓا
اِنَّهُمْ
هُمُ
الْكَاذِبُونَ
١٨
Yevme yeb’aśuhumu(A)llâhu cemî’an feyahlifûne lehu kemâ yahlifûne lekum(s) veyahsebûne ennehum ‘alâ şey-/(in)(c) elâ innehum humu-lkâżibûn(e)
Allah'ın onları hep birden dirilteceği, onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah'a da yemin edecekleri günü düşün! İyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir.
اِسْتَحْوَذَ
عَلَيْهِمُ
الشَّيْطَانُ
فَاَنْسٰيهُمْ
ذِكْرَ
اللّٰهِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
حِزْبُ
الشَّيْطَانِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
حِزْبَ
الشَّيْطَانِ
هُمُ
الْخَاسِرُونَ
١٩
İstahveże ‘aleyhimu-şşeytânu fe-ensâhum żikra(A)llâh(i)(c) ulâ-ike hizbu-şşeytân(i)(c) elâ inne hizbe-şşeytâni humu-lḣâsirûn(e)
Şeytan onları hakimiyeti altına alıp kendilerine Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يُحَٓادُّونَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُٓ
اُو۬لٰٓئِكَ
فِي الْاَذَلّ۪ينَ
٢٠
İnne-lleżîne yuhâddûna(A)llâhe ve rasûlehu ulâ-ike fî-l-eżellîn(e)
Allah'a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar.
كَتَبَ
اللّٰهُ
لَاَغْلِبَنَّ
اَنَا۬
وَرُسُل۪يۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
قَوِيٌّ
عَز۪يزٌ
٢١
Keteba(A)llâhu leaġlibenne enâ ve rusulî(c) inna(A)llâhe kaviyyun ‘azîz(un)
Allah, "Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz" diye yazmıştır. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
لَا
تَجِدُ
قَوْماً
يُؤْمِنُونَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
يُوَٓادُّونَ
مَنْ
حَٓادَّ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
وَلَوْ
كَانُٓوا
اٰبَٓاءَهُمْ
اَوْ
اَبْنَٓاءَهُمْ
اَوْ
اِخْوَانَهُمْ
اَوْ
عَش۪يرَتَهُمْۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
كَتَبَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمُ
الْا۪يمَانَ
وَاَيَّدَهُمْ
بِرُوحٍ
مِنْهُۜ
وَيُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
حِزْبُ
اللّٰهِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
حِزْبَ
اللّٰهِ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
٢٢
Lâ tecidu kavmen yu/minûne bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣiri yuvâddûne men hâdda(A)llâhe ve rasûlehu velev kânû âbâehum ev ebnâehum ev iḣvânehum ev ‘aşîratehum(c) ulâ-ike ketebe fî kulûbihimu-l-îmâne ve eyyedehum birûhin minh(u)(s) ve yudḣiluhum cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâru ḣâlidîne fîhâ(c) radiya(A)llâhu ‘anhum ve radû ‘anh(u)(c) ulâ-ike hizbu(A)llâh(i)(c) elâ inne hizba(A)llâhi humu-lmuflihûn(e)
Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.