اَوْ
كَصَيِّبٍ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
ف۪يهِ
ظُلُمَاتٌ
وَرَعْدٌ
وَبَرْقٌۚ
يَجْعَلُونَ
اَصَابِعَهُمْ
ف۪ٓي
اٰذَانِهِمْ
مِنَ
الصَّوَاعِقِ
حَذَرَ
الْمَوْتِۜ
وَاللّٰهُ
مُح۪يطٌ
بِالْكَافِر۪ينَ
١٩
Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. Ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
ثُمَّ
بَعَثْنَاكُمْ
مِنْ
بَعْدِ
مَوْتِكُمْ
لَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ
٥٦
Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.
قُلْ
اِنْ
كَانَتْ
لَكُمُ
الدَّارُ
الْاٰخِرَةُ
عِنْدَ
اللّٰهِ
خَالِصَةً
مِنْ
دُونِ
النَّاسِ
فَتَمَنَّوُا
الْمَوْتَ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٩٤
وَلَنْ
يَتَمَنَّوْهُ
اَبَداً
بِمَا
قَدَّمَتْ
اَيْد۪يهِمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
بِالظَّالِم۪ينَ
٩٥
De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.
اَمْ
كُنْتُمْ
شُهَدَٓاءَ
اِذْ
حَضَرَ
يَعْقُوبَ
الْمَوْتُۙ
اِذْ
قَالَ
لِبَن۪يهِ
مَا
تَعْبُدُونَ
مِنْ
بَعْد۪يۜ
قَالُوا
نَعْبُدُ
اِلٰهَكَ
وَاِلٰهَ
اٰبَٓائِكَ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاِسْمٰع۪يلَ
وَاِسْحٰقَ
اِلٰهاً
وَاحِداًۚ
وَنَحْنُ
لَهُ
مُسْلِمُونَ
١٣٣
Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?
اِنَّ
ف۪ي
خَلْقِ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَاخْتِلَافِ
الَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَالْفُلْكِ
الَّت۪ي
تَجْر۪ي
فِي
الْبَحْرِ
بِمَا
يَنْفَعُ
النَّاسَ
وَمَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
مِنْ
مَٓاءٍ
فَاَحْيَا
بِهِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
وَبَثَّ
ف۪يهَا
مِنْ
كُلِّ
دَٓابَّةٍۖ
وَتَصْر۪يفِ
الرِّيَاحِ
وَالسَّحَابِ
الْمُسَخَّرِ
بَيْنَ
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِ
لَاٰيَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
١٦٤
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.
كُتِبَ
عَلَيْكُمْ
اِذَا
حَضَرَ
اَحَدَكُمُ
الْمَوْتُ
اِنْ
تَرَكَ
خَيْراًۚ
اَلْوَصِيَّةُ
لِلْوَالِدَيْنِ
وَالْاَقْرَب۪ينَ
بِالْمَعْرُوفِۚ
حَقاًّ
عَلَى
الْمُتَّق۪ينَۜ
١٨٠
Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
خَرَجُوا
مِنْ
دِيَارِهِمْ
وَهُمْ
اُلُوفٌ
حَذَرَ
الْمَوْتِۖ
فَقَالَ
لَهُمُ
اللّٰهُ
مُوتُوا
ثُمَّ
اَحْيَاهُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَذُو
فَضْلٍ
عَلَى
النَّاسِ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يَشْكُرُونَ
٢٤٣
Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah, onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler.
اَوْ
كَالَّذ۪ي
مَرَّ
عَلٰى
قَرْيَةٍ
وَهِيَ
خَاوِيَةٌ
عَلٰى
عُرُوشِهَاۚ
قَالَ
اَنّٰى
يُحْـي۪
هٰذِهِ
اللّٰهُ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۚ
فَاَمَاتَهُ
اللّٰهُ
مِائَةَ
عَامٍ
ثُمَّ
بَعَثَهُۜ
قَالَ
كَمْ
لَبِثْتَۜ
قَالَ
لَبِثْتُ
يَوْماً
اَوْ
بَعْضَ
يَوْمٍۜ
قَالَ
بَلْ
لَبِثْتَ
مِائَةَ
عَامٍ
فَانْظُرْ
اِلٰى
طَعَامِكَ
وَشَرَابِكَ
لَمْ
يَتَسَنَّهْۚ
وَانْظُرْ
اِلٰى
حِمَارِكَ
وَلِنَجْعَلَكَ
اٰيَةً
لِلنَّاسِ
وَانْظُرْ
اِلَى
الْعِظَامِ
كَيْفَ
نُنْشِزُهَا
ثُمَّ
نَكْسُوهَا
لَحْماًۜ
فَلَمَّا
تَبَيَّنَ
لَهُۙ
قَالَ
اَعْلَمُ
اَنَّ
اللّٰهَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
٢٥٩
Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
وَلَقَدْ
كُنْتُمْ
تَمَنَّوْنَ
الْمَوْتَ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
تَلْقَوْهُۖ
فَقَدْ
رَاَيْتُمُوهُ
وَاَنْتُمْ
تَنْظُرُونَ۟
١٤٣
Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.
وَمَا
كَانَ
لِنَفْسٍ
اَنْ
تَمُوتَ
اِلَّا
بِاِذْنِ
اللّٰهِ
كِتَاباً
مُؤَجَّلاًۜ
وَمَنْ
يُرِدْ
ثَوَابَ
الدُّنْيَا
نُؤْتِه۪
مِنْهَاۚ
وَمَنْ
يُرِدْ
ثَوَابَ
الْاٰخِرَةِ
نُؤْتِه۪
مِنْهَاۜ
وَسَنَجْزِي
الشَّاكِر۪ينَ
١٤٥
Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تَكُونُوا
كَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَقَالُوا
لِاِخْوَانِهِمْ
اِذَا
ضَرَبُوا
فِي الْاَرْضِ
اَوْ
كَانُوا
غُزًّى
لَوْ
كَانُوا
عِنْدَنَا
مَا
مَاتُوا
وَمَا
قُتِلُواۚ
لِيَجْعَلَ
اللّٰهُ
ذٰلِكَ
حَسْرَةً
ف۪ي
قُلُوبِهِمْۜ
وَاللّٰهُ
يُحْـي۪
وَيُم۪يتُۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
١٥٦
Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen inkârcılar gibi olmayın. Allah, bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
وَلَئِنْ
مُتُّمْ
اَوْ
قُتِلْتُمْ
لَاِلَى
اللّٰهِ
تُحْشَرُونَ
١٥٨
Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
اَلَّذ۪ينَ
قَالُوا
لِاِخْوَانِهِمْ
وَقَعَدُوا
لَوْ
اَطَاعُونَا
مَا
قُتِلُواۜ
قُلْ
فَادْرَؤُ۫ا
عَنْ
اَنْفُسِكُمُ
الْمَوْتَ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
١٦٨
(Onlar), kendileri oturup kaldıkları hâlde kardeşleri için, “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.”
كُلُّ
نَفْسٍ
ذَٓائِقَةُ
الْمَوْتِۜ
وَاِنَّمَا
تُوَفَّوْنَ
اُجُورَكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
فَمَنْ
زُحْزِحَ
عَنِ
النَّارِ
وَاُدْخِلَ
الْجَنَّةَ
فَقَدْ
فَازَۜ
وَمَا
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَٓا
اِلَّا
مَتَاعُ
الْغُرُورِ
١٨٥
Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
وَالّٰت۪ي
يَأْت۪ينَ
الْفَاحِشَةَ
مِنْ
نِسَٓائِكُمْ
فَاسْتَشْهِدُوا
عَلَيْهِنَّ
اَرْبَعَةً
مِنْكُمْۚ
فَاِنْ
شَهِدُوا
فَاَمْسِكُوهُنَّ
فِي
الْبُيُوتِ
حَتّٰى
يَتَوَفّٰيهُنَّ
الْمَوْتُ
اَوْ
يَجْعَلَ
اللّٰهُ
لَهُنَّ
سَب۪يلاً
١٥
Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).
وَلَيْسَتِ
التَّوْبَةُ
لِلَّذ۪ينَ
يَعْمَلُونَ
السَّيِّـَٔاتِۚ
حَتّٰٓى
اِذَا
حَضَرَ
اَحَدَهُمُ
الْمَوْتُ
قَالَ
اِنّ۪ي
تُبْتُ
الْـٰٔنَ
وَلَا
الَّذ۪ينَ
يَمُوتُونَ
وَهُمْ
كُفَّارٌۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَعْتَدْنَا
لَهُمْ
عَذَاباً
اَل۪يماً
١٨
Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.
اَيْنَ
مَا
تَكُونُوا
يُدْرِكْكُمُ
الْمَوْتُ
وَلَوْ
كُنْتُمْ
ف۪ي
بُرُوجٍ
مُشَيَّدَةٍۜ
وَاِنْ
تُصِبْهُمْ
حَسَنَةٌ
يَقُولُوا
هٰذِه۪
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِۚ
وَاِنْ
تُصِبْهُمْ
سَيِّئَةٌ
يَقُولُوا
هٰذِه۪
مِنْ
عِنْدِكَۜ
قُلْ
كُلٌّ
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِۜ
فَمَالِ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الْقَوْمِ
لَا
يَكَادُونَ
يَفْقَهُونَ
حَد۪يثاً
٧٨
Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!
وَمَنْ
يُهَاجِرْ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
يَجِدْ
فِي
الْاَرْضِ
مُرَاغَماً
كَث۪يراً
وَسَعَةًۜ
وَمَنْ
يَخْرُجْ
مِنْ
بَيْتِه۪
مُهَاجِراً
اِلَى
اللّٰهِ
وَرَسُولِه۪
ثُمَّ
يُدْرِكْهُ
الْمَوْتُ
فَقَدْ
وَقَعَ
اَجْرُهُ
عَلَى
اللّٰهِۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
غَفُوراً
رَح۪يماً۟
١٠٠
Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
شَهَادَةُ
بَيْنِكُمْ
اِذَا
حَضَرَ
اَحَدَكُمُ
الْمَوْتُ
ح۪ينَ
الْوَصِيَّةِ
اثْنَانِ
ذَوَا
عَدْلٍ
مِنْكُمْ
اَوْ
اٰخَرَانِ
مِنْ
غَيْرِكُمْ
اِنْ
اَنْتُمْ
ضَرَبْتُمْ
فِي
الْاَرْضِ
فَاَصَابَتْكُمْ
مُص۪يبَةُ
الْمَوْتِۜ
تَحْبِسُونَهُمَا
مِنْ
بَعْدِ
الصَّلٰوةِ
فَيُقْسِمَانِ
بِاللّٰهِ
اِنِ
ارْتَبْتُمْ
لَا
نَشْتَر۪ي
بِه۪
ثَمَناً
وَلَوْ
كَانَ
ذَا
قُرْبٰىۙ
وَلَا
نَكْتُمُ
شَهَادَةَ
اللّٰهِ
اِنَّٓا
اِذاً
لَمِنَ
الْاٰثِم۪ينَ
١٠٦
Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde, şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin ederler.
وَهُوَ
الَّذ۪ي
يَتَوَفّٰيكُمْ
بِالَّيْلِ
وَيَعْلَمُ
مَا
جَرَحْتُمْ
بِالنَّهَارِ
ثُمَّ
يَبْعَثُـكُمْ
ف۪يهِ
لِيُقْضٰٓى
اَجَلٌ
مُسَمًّىۚ
ثُمَّ
اِلَيْهِ
مَرْجِعُكُمْ
ثُمَّ
يُنَبِّئُكُمْ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ۟
٦٠
وَهُوَ
الْقَاهِرُ
فَوْقَ
عِبَادِه۪
وَيُرْسِلُ
عَلَيْكُمْ
حَفَظَةًۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاءَ
اَحَدَكُمُ
الْمَوْتُ
تَوَفَّتْهُ
رُسُلُنَا
وَهُمْ
لَا
يُفَرِّطُونَ
٦١
ثُمَّ
رُدُّٓوا
اِلَى
اللّٰهِ
مَوْلٰيهُمُ
الْحَقِّۜ
اَلَا
لَهُ
الْحُكْمُ
وَهُوَ
اَسْرَعُ
الْحَاسِب۪ينَ
٦٢
O, geceleyin sizi ölü gibi kendinizden geçirip alan (uyutan) ve gündüzün kazandıklarınızı bilen, sonra da belirlenmiş eceliniz tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi tekrar diriltendir (uyandırandır). Sonra dönüşünüz yalnız O’nadır. Sonra O, işlemekte olduklarınızı size haber verecektir. O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler. Sonra hepsi, gerçek sahipleri Allah’a döndürülürler. İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
قَالَ
اُو۫حِيَ
اِلَيَّ
وَلَمْ
يُوحَ
اِلَيْهِ
شَيْءٌ
وَمَنْ
قَالَ
سَاُنْزِلُ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
ف۪ي
غَمَرَاتِ
الْمَوْتِ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَاسِطُٓوا
اَيْد۪يهِمْۚ
اَخْرِجُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
اَلْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ
الْهُونِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
غَيْرَ
الْحَقِّ
وَكُنْتُمْ
عَنْ
اٰيَاتِه۪
تَسْتَكْبِرُونَ
٩٣
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!
قُلْ
اِنَّ
صَلَات۪ي
وَنُسُك۪ي
وَمَحْيَايَ
وَمَمَات۪ي
لِلّٰهِ
رَبِّ
الْعَالَم۪ينَۙ
١٦٢
Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
يُجَادِلُونَكَ
فِي
الْحَقِّ
بَعْدَ
مَا
تَبَيَّنَ
كَاَنَّمَا
يُسَاقُونَ
اِلَى
الْمَوْتِ
وَهُمْ
يَنْظُرُونَۜ
٦
Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı.
وَهُوَ
الَّذ۪ي
خَلَقَ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ
ف۪ي
سِتَّةِ
اَيَّامٍ
وَكَانَ
عَرْشُهُ
عَلَى
الْمَٓاءِ
لِيَبْلُوَكُمْ
اَيُّكُمْ
اَحْسَنُ
عَمَلاًۜ
وَلَئِنْ
قُلْتَ
اِنَّكُمْ
مَبْعُوثُونَ
مِنْ
بَعْدِ
الْمَوْتِ
لَيَقُولَنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اِنْ
هٰذَٓا
اِلَّا
سِحْرٌ
مُب۪ينٌ
٧
O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.
يَتَجَرَّعُهُ
وَلَا
يَكَادُ
يُس۪يغُهُ
وَيَأْت۪يهِ
الْمَوْتُ
مِنْ
كُلِّ
مَكَانٍ
وَمَا
هُوَ
بِمَيِّتٍۜ
وَمِنْ
وَرَٓائِه۪
عَذَابٌ
غَل۪يظٌ
١٧
مَثَلُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِرَبِّهِمْ
اَعْمَالُهُمْ
كَرَمَادٍۨ
اشْتَدَّتْ
بِهِ
الرّ۪يحُ
ف۪ي
يَوْمٍ
عَاصِفٍۜ
لَا
يَقْدِرُونَ
مِمَّا
كَسَبُوا
عَلٰى
شَيْءٍۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الضَّلَالُ
الْبَع۪يدُ
١٨
Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir. Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır.
وَاعْبُدْ
رَبَّكَ
حَتّٰى
يَأْتِيَكَ
الْيَق۪ينُ
٩٩
Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
وَاللّٰهُ
اَنْزَلَ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
مَٓاءً
فَاَحْيَا
بِهِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَةً
لِقَوْمٍ
يَسْمَعُونَ۟
٦٥
Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır.
اِذاً
لَاَذَقْنَاكَ
ضِعْفَ
الْحَيٰوةِ
وَضِعْفَ
الْمَمَاتِ
ثُمَّ
لَا
تَجِدُ
لَكَ
عَلَيْنَا
نَص۪يراً
٧٥
İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.
وَمَا
جَعَلْنَاهُمْ
جَسَداً
لَا يَأْكُلُونَ
الطَّعَامَ
وَمَا
كَانُوا
خَالِد۪ينَ
٨
Biz, onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.
وَمَا
جَعَلْنَا
لِبَشَرٍ
مِنْ
قَبْلِكَ
الْخُلْدَۜ
اَفَا۬ئِنْ
مِتَّ
فَهُمُ
الْخَالِدُونَ
٣٤
كُلُّ
نَفْسٍ
ذَٓائِقَةُ
الْمَوْتِۜ
وَنَبْلُوكُمْ
بِالشَّرِّ
وَالْخَيْرِ
فِتْنَةًۜ
وَاِلَيْنَا
تُرْجَعُونَ
٣٥
Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
لَمَيِّتُونَۜ
١٥
Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاءَ
اَحَدَهُمُ
الْمَوْتُ
قَالَ
رَبِّ
ارْجِعُونِۙ
٩٩
99,100. Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.
كُلُّ
نَفْسٍ
ذَٓائِقَةُ
الْمَوْتِ
ثُمَّ
اِلَيْنَا
تُرْجَعُونَ
٥٧
Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
وَلَئِنْ
سَاَلْتَهُمْ
مَنْ
نَزَّلَ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
مَٓاءً
فَاَحْيَا
بِهِ
الْاَرْضَ
مِنْ
بَعْدِ
مَوْتِهَا
لَيَقُولُنَّ
اللّٰهُۜ
قُلِ
الْحَمْدُ
لِلّٰهِۜ
بَلْ
اَكْثَرُهُمْ
لَا
يَعْقِلُونَ۟
٦٣
Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
يُخْرِجُ
الْحَيَّ
مِنَ
الْمَيِّتِ
وَيُخْرِجُ
الْمَيِّتَ
مِنَ
الْحَيِّ
وَيُحْـيِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ
وَكَذٰلِكَ
تُخْرَجُونَ۟
١٩
Allah, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Siz de (mezarlarınızdan) işte böyle çıkarılacaksınız.
وَمِنْ
اٰيَاتِه۪
يُر۪يكُمُ
الْبَرْقَ
خَوْفاً
وَطَمَعاً
وَيُنَزِّلُ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
مَٓاءً
فَيُحْـي۪
بِهِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
٢٤
Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.
فَانْظُرْ
اِلٰٓى
اٰثَارِ
رَحْمَتِ
اللّٰهِ
كَيْفَ
يُحْـيِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ
اِنَّ
ذٰلِكَ
لَمُحْـيِ
الْمَوْتٰىۚ
وَهُوَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
٥٠
Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
اِنَّ
اللّٰهَ
عِنْدَهُ
عِلْمُ
السَّاعَةِۚ
وَيُنَزِّلُ
الْغَيْثَۚ
وَيَعْلَمُ
مَا
فِي
الْاَرْحَامِۜ
وَمَا
تَدْر۪ي
نَفْسٌ
مَاذَا
تَكْسِبُ
غَداًۜ
وَمَا
تَدْر۪ي
نَفْسٌ
بِاَيِّ
اَرْضٍ
تَمُو
تُ
ۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
خَب۪يرٌ
٣٤
Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.
قُلْ
يَتَوَفّٰيكُمْ
مَلَكُ
الْمَوْتِ
الَّذ۪ي
وُكِّلَ
بِكُمْ
ثُمَّ
اِلٰى
رَبِّكُمْ
تُرْجَعُونَ۟
١١
De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
قُلْ
لَنْ
يَنْفَعَكُمُ
الْفِرَارُ
اِنْ
فَرَرْتُمْ
مِنَ
الْمَوْتِ
اَوِ
الْقَتْلِ
وَاِذاً
لَا
تُمَتَّعُونَ
اِلَّا
قَل۪يلاً
١٦
De ki: “Eğer siz ölümden ya da öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir. O takdirde bile (hayatın zevklerinden) pek az yararlandırılırsınız.”
اَشِحَّةً
عَلَيْكُمْۚ
فَاِذَا
جَٓاءَ
الْخَوْفُ
رَاَيْتَهُمْ
يَنْظُرُونَ
اِلَيْكَ
تَدُورُ
اَعْيُنُهُمْ
كَالَّذ۪ي
يُغْشٰى
عَلَيْهِ
مِنَ
الْمَوْتِۚ
فَاِذَا
ذَهَبَ
الْخَوْفُ
سَلَقُوكُمْ
بِاَلْسِنَةٍ
حِدَادٍ
اَشِحَّةً
عَلَى
الْخَيْرِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
لَمْ
يُؤْمِنُوا
فَاَحْبَطَ
اللّٰهُ
اَعْمَالَهُمْۜ
وَكَانَ
ذٰلِكَ
عَلَى
اللّٰهِ
يَس۪يراً
١٩
18,19. Şüphesiz Allah içinizden, savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine, “Bize gelin” diyenleri biliyor. Size katkıda cimri davranarak savaşa pek az gelirler. Korku geldiğinde ise, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. İşte onlar iman etmediler. Allah da onların amellerini boşa çıkardı. Bu, Allah’a kolaydır.
فَلَمَّا
قَضَيْنَا
عَلَيْهِ
الْمَوْتَ
مَا
دَلَّهُمْ
عَلٰى
مَوْتِه۪ٓ
اِلَّا
دَٓابَّةُ
الْاَرْضِ
تَأْكُلُ
مِنْسَاَتَهُۚ
فَلَمَّا
خَرَّ
تَبَيَّنَتِ
الْجِنُّ
اَنْ
لَوْ
كَانُوا
يَعْلَمُونَ
الْغَيْبَ
مَا
لَبِثُوا
فِي
الْعَذَابِ
الْمُه۪ينِ
١٤
Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi. Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı.
وَاللّٰهُ
الَّـذ۪ٓي
اَرْسَلَ
الرِّيَاحَ
فَتُث۪يرُ
سَحَاباً
فَسُقْنَاهُ
اِلٰى
بَلَدٍ
مَيِّتٍ
فَاَحْيَيْنَا
بِهِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ
كَذٰلِكَ
النُّشُورُ
٩
Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.
اِلَّا
مَوْتَتَنَا
الْاُو۫لٰى
وَمَا
نَحْنُ
بِمُعَذَّب۪ينَ
٥٩
58,59. “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?”
اِنَّكَ
مَيِّتٌ
وَاِنَّهُمْ
مَيِّتُونَۘ
٣٠
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
عِنْدَ
رَبِّكُمْ
تَخْتَصِمُونَ۟
٣١
(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir. Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz.
اَللّٰهُ
يَتَوَفَّى
الْاَنْفُسَ
ح۪ينَ
مَوْتِهَا
وَالَّت۪ي
لَمْ
تَمُتْ
ف۪ي
مَنَامِهَاۚ
فَيُمْسِكُ
الَّت۪ي
قَضٰى
عَلَيْهَا
الْمَوْتَ
وَيُرْسِلُ
الْاُخْرٰٓى
اِلٰٓى
اَجَلٍ
مُسَمًّىۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ
٤٢
Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
وَمَا
يُلَقّٰيهَٓا
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
صَبَرُواۚ
وَمَا
يُلَقّٰيهَٓا
اِلَّا
ذُوحَظٍّ
عَظ۪يمٍ
٣٥
Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.
لَا
يَذُوقُونَ
ف۪يهَا
الْمَوْتَ
اِلَّا
الْمَوْتَةَ
الْاُو۫لٰىۚ
وَوَقٰيهُمْ
عَذَابَ
الْجَح۪يمِۙ
٥٦
Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.
وَاخْتِلَافِ
الَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَمَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
مِنْ
رِزْقٍ
فَاَحْيَا
بِهِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَا
وَتَصْر۪يفِ
الرِّيَاحِ
اٰيَاتٌ
لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
٥
Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.
اَمْ
حَسِبَ
الَّذ۪ينَ
اجْتَرَحُوا
السَّيِّـَٔاتِ
اَنْ
نَجْعَلَهُمْ
كَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِۙ
سَوَٓاءً
مَحْيَاهُمْ
وَمَمَاتُهُمْۜ
سَٓاءَ
مَا
يَحْكُمُونَ۟
٢١
Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
وَيَقُولُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَوْلَا
نُزِّلَتْ
سُورَةٌۚ
فَاِذَٓا
اُنْزِلَتْ
سُورَةٌ
مُحْكَمَةٌ
وَذُكِرَ
ف۪يهَا
الْقِتَالُۙ
رَاَيْتَ
الَّذ۪ينَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمْ
مَرَضٌ
يَنْظُرُونَ
اِلَيْكَ
نَظَرَ
الْمَغْشِيِّ
عَلَيْهِ
مِنَ
الْمَوْتِۜ
فَاَوْلٰى
لَهُمْۚ
٢٠
İnananlar, “Keşke bir sûre indirilse!” derler. Fakat hükmü apaçık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. O da onlara pek yakındır.
رِزْقاً
لِلْعِبَادِۙ
وَاَحْيَيْنَا
بِه۪
بَلْدَةً
مَيْتاًۜ
كَذٰلِكَ
الْخُرُوجُ
١١
9,10,11. Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
وَجَٓاءَتْ
سَكْرَةُ
الْمَوْتِ
بِالْحَقِّۜ
ذٰلِكَ
مَا
كُنْتَ
مِنْهُ
تَح۪يدُ
١٩
Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir.
وَاَنَّ
اِلٰى
رَبِّكَ
الْمُنْتَهٰىۙ
٤٢
Şüphesiz en son varış Rabbinedir.
وَاَنَّهُ
هُوَ
اَمَاتَ
وَاَحْيَاۙ
٤٤
Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.
يَطُوفُ
عَلَيْهِمْ
وِلْدَانٌ
مُخَلَّدُونَۙ
١٧
17,18,19,20,21. Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
نَحْنُ
قَدَّرْنَا
بَيْنَكُمُ
الْمَوْتَ
وَمَا
نَحْنُ
بِمَسْبُوق۪ينَۙ
٦٠
عَلٰٓى
اَنْ
نُبَدِّلَ
اَمْثَالَكُمْ
وَنُنْشِئَكُمْ
ف۪ي
مَا
لَا
تَعْلَمُونَ
٦١
60,61. Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
اِعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
يُحْـيِ
الْاَرْضَ
بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ
قَدْ
بَيَّنَّا
لَكُمُ
الْاٰيَاتِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ
١٧
Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık.
قُلْ
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
هَادُٓوا
اِنْ
زَعَمْتُمْ
اَنَّكُمْ
اَوْلِيَٓاءُ
لِلّٰهِ
مِنْ
دُونِ
النَّاسِ
فَتَمَنَّوُا
الْمَوْتَ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٦
وَلَا
يَتَمَنَّوْنَهُٓ
اَبَداً
بِمَا
قَدَّمَتْ
اَيْد۪يهِمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
بِالظَّالِم۪ينَ
٧
قُلْ
اِنَّ
الْمَوْتَ
الَّذ۪ي
تَفِرُّونَ
مِنْهُ
فَاِنَّهُ
مُلَاق۪يكُمْ
ثُمَّ
تُرَدُّونَ
اِلٰى
عَالِمِ
الْغَيْبِ
وَالشَّهَادَةِ
فَيُنَبِّئُكُمْ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ۟
٨
De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!” Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir. De ki: “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”
وَاَنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاكُمْ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
اَحَدَكُمُ
الْمَوْتُ
فَيَقُولَ
رَبِّ
لَوْلَٓا
اَخَّرْتَـن۪ٓي
اِلٰٓى
اَجَلٍ
قَر۪يبٍۙ
فَاَصَّدَّقَ
وَاَكُنْ
مِنَ
الصَّالِح۪ينَ
١٠
Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.
اَلَّذ۪ي
خَلَقَ
الْمَوْتَ
وَالْحَيٰوةَ
لِيَبْلُوَكُمْ
اَيُّكُمْ
اَحْسَنُ
عَمَلاًۜ
وَهُوَ
الْعَز۪يزُ
الْغَفُورُۙ
٢
O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.
فَهَلْ
تَرٰى
لَهُمْ
مِنْ
بَاقِيَةٍ
٨
Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?
يَا
لَيْتَهَا
كَانَتِ
الْقَاضِيَةَۚ
٢٧
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
حَتّٰٓى
اَتٰينَا
الْيَق۪ينُۜ
٤٧
“Nihayet ölüm bize gelip çattı.”
وَالْتَفَّتِ
السَّاقُ
بِالسَّاقِۙ
٢٩
26,27,28,29,30. Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
ثُمَّ
اَمَاتَهُ
فَاَقْبَرَهُۙ
٢١
Sonra onu öldürdü ve kabre koydu.
اَلْهٰيكُمُ
التَّكَاثُرُۙ
١
حَتّٰى
زُرْتُمُ
الْمَقَابِرَۜ
٢
1,2. Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.