الْمُؤْمِنُونَ

Mü´minûn Suresi

Mü´minûn Suresi 1 . Ayet

قَدْ

اَفْلَحَ

الْمُؤْمِنُونَۙ

١

Kad efleha-lmu/minûn(e)

Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.

Mü´minûn Suresi 2 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

هُمْ

ف۪ي

صَلَاتِهِمْ

خَاشِعُونَۙ

٢

Elleżîne hum fî salâtihim ḣâşi’ûn(e)

Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.

Mü´minûn Suresi 3 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

عَنِ

اللَّغْوِ

مُعْرِضُونَۙ

٣

Velleżîne hum ‘ani-llaġvi mu’ridûn(e)

Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

Mü´minûn Suresi 4 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

لِلزَّكٰوةِ

فَاعِلُونَۙ

٤

Velleżîne hum lizzekâti fâ’ilûn(e)

Onlar ki, zekatı öderler.

Mü´minûn Suresi 5 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

لِفُرُوجِهِمْ

حَافِظُونَۙ

٥

Velleżîne hum lifurûcihim hâfizûn(e)

Onlar ki, ırzlarını korurlar.

Mü´minûn Suresi 6 . Ayet

اِلَّا

عَلٰٓى

اَزْوَاجِهِمْ

اَوْ

مَا

مَلَكَتْ

اَيْمَانُهُمْ

فَاِنَّهُمْ

غَيْرُ

مَلُوم۪ينَۚ

٦

İllâ ‘alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe-innehum ġayru melûmîn(e)

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

Mü´minûn Suresi 7 . Ayet

فَمَنِ

ابْتَغٰى

وَرَٓاءَ

ذٰلِكَ

فَاُو۬لٰٓئِكَ

هُمُ

الْعَادُونَۚ

٧

Femeni-bteġâ verâe żâlike feulâ-ike humu-l’âdûn(e)

Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.

Mü´minûn Suresi 8 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

لِاَمَانَاتِهِمْ

وَعَهْدِهِمْ

رَاعُونَۙ

٨

Velleżîne hum li-emânâtihim ve’ahdihim râ’ûn(e)

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.

Mü´minûn Suresi 9 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

عَلٰى

صَلَوَاتِهِمْ

يُحَافِظُونَۢ

٩

Velleżîne hum ‘alâ salevâtihim yuhâfizûn(e)

Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.

Mü´minûn Suresi 10 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

هُمُ

الْوَارِثُونَۙ

١٠

Ulâ-ike humu-lvâriśûn(e)

İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.

Mü´minûn Suresi 11 . Ayet

اَلَّذ۪ينَ

يَرِثُونَ

الْفِرْدَوْسَۜ

هُمْ

ف۪يهَا

خَالِدُونَ

١١

Elleżîne yeriśûne-lfirdevse hum fîhâ ḣâlidûn(e)

Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

Mü´minûn Suresi 12 . Ayet

وَلَقَدْ

خَلَقْنَا

الْاِنْسَانَ

مِنْ

سُلَالَةٍ

مِنْ

ط۪ينٍۚ

١٢

Velekad ḣaleknâ-l-insâne min sulâletin min tîn(in)

Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.

Mü´minûn Suresi 13 . Ayet

ثُمَّ

جَعَلْنَاهُ

نُطْفَةً

ف۪ي

قَرَارٍ

مَك۪ينٍۖ

١٣

Śumme ce’alnâhu nutfeten fî karârin mekîn(in)

Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik.

Mü´minûn Suresi 14 . Ayet

ثُمَّ

خَلَقْنَا

النُّطْفَةَ

عَلَقَةً

فَخَلَقْنَا

الْعَلَقَةَ

مُضْغَةً

فَخَلَقْنَا

الْمُضْغَةَ

عِظَاماً

فَكَسَوْنَا

الْعِظَامَ

لَحْماًۗ

ثُمَّ

اَنْشَأْنَاهُ

خَلْقاً

اٰخَرَۜ

فَتَبَارَكَ

اللّٰهُ

اَحْسَنُ

الْخَالِق۪ينَۜ

١٤

Śumme ḣaleknâ-nnutfete ‘alekaten feḣaleknâ-l’alekate mudġaten feḣaleknâ-lmudġate ‘izâmen fekesevnâ-l’izâme lahmen śümme enşe/nâhu ḣalkan âḣar(a)(c) fetebâraka(A)llâhu ahsenu-lḣâlikîn(e)

Sonra bu az suyu "alaka" haline getirdik. Alakayı da "mudga" yaptık. Bu "mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir!

Mü´minûn Suresi 15 . Ayet

ثُمَّ

اِنَّكُمْ

بَعْدَ

ذٰلِكَ

لَمَيِّتُونَۜ

١٥

Śumme innekum ba’de żâlike lemeyyitûn(e)

Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.

Mü´minûn Suresi 16 . Ayet

ثُمَّ

اِنَّكُمْ

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِ

تُبْعَثُونَ

١٦

Śumme innekum yevme-lkiyâmeti tub’aśûn(e)

Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.

Mü´minûn Suresi 17 . Ayet

وَلَقَدْ

خَلَقْنَا

فَوْقَكُمْ

سَبْعَ

طَرَٓائِقَۗ

وَمَا

كُنَّا

عَنِ

الْخَلْقِ

غَافِل۪ينَ

١٧

Velekad ḣaleknâ fevkakum seb’a tarâ-ika vemâ kunnâ ‘ani-lḣalki ġâfilîn(e)

Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.

Mü´minûn Suresi 18 . Ayet

وَاَنْزَلْنَا

مِنَ

السَّمَٓاءِ

مَٓاءً

بِقَدَرٍ

فَاَسْكَنَّاهُ

فِي

الْاَرْضِۗ

وَاِنَّا

عَلٰى

ذَهَابٍ

بِه۪

لَقَادِرُونَۚ

١٨

Veenzelnâ mine-ssemâ-i mâen bikaderin feeskennâhu fî-l-ard(i)(s) ve-innâ ‘alâ żehâbin bihi lekâdirûn(e)

Biz gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.

Mü´minûn Suresi 19 . Ayet

فَاَنْشَأْنَا

لَكُمْ

بِه۪

جَنَّاتٍ

مِنْ

نَخ۪يلٍ

وَاَعْنَابٍۢ

لَكُمْ

ف۪يهَا

فَوَاكِهُ۬

كَث۪يرَةٌ

وَمِنْهَا

تَأْكُلُونَۙ

١٩

Feenşe/nâ lekum bihi cennâtin min neḣîlin vea’nâbin lekum fîhâ fevâkihu keśîratun veminhâ te/kulûn(e)

Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.

Mü´minûn Suresi 20 . Ayet

وَشَجَرَةً

تَخْرُجُ

مِنْ

طُورِ

سَيْنَٓاءَ

تَنْبُتُ

بِالدُّهْنِ

وَصِبْغٍ

لِلْاٰكِل۪ينَ

٢٠

Veşeceraten taḣrucu min tûri seynâe tenbutu bi-dduhni vesibġin lilâkilîn(e)

Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.

Mü´minûn Suresi 21 . Ayet

وَاِنَّ

لَكُمْ

فِي

الْاَنْعَامِ

لَعِبْرَةًۜ

نُسْق۪يكُمْ

مِمَّا

ف۪ي

بُطُونِهَا

وَلَكُمْ

ف۪يهَا

مَنَافِعُ

كَث۪يرَةٌ

وَمِنْهَا

تَأْكُلُونَۙ

٢١

Ve-inne lekum fî-l-en’âmi le’ibra(ten)(s) nuskîkum mimmâ fî butûnihâ velekum fîhâ menâfi’u keśîratun veminhâ te/kulûn(e)

Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.

Mü´minûn Suresi 22 . Ayet

وَعَلَيْهَا

وَعَلَى

الْفُلْكِ

تُحْمَلُونَ۟

٢٢

Ve’aleyhâ ve’alâ-lfulki tuhmelûn(e)

Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

Mü´minûn Suresi 23 . Ayet

وَلَقَدْ

اَرْسَلْنَا

نُوحاً

اِلٰى

قَوْمِه۪

فَقَالَ

يَا

قَوْمِ

اعْبُدُوا

اللّٰهَ

مَا

لَكُمْ

مِنْ

اِلٰهٍ

غَيْرُهُۜ

اَفَلَا

تَتَّقُونَ

٢٣

Velekad erselnâ nûhan ilâ kavmihi fekâle yâ kavmi u’budû(A)llâhe mâ lekum min ilâhin ġayruh(u)(s) efelâ tettekûn(e)

Andolsun biz, Nûh'u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Allah'a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?" dedi.

Mü´minûn Suresi 24 . Ayet

فَقَالَ

الْمَلَؤُا

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

مِنْ

قَوْمِه۪

مَا

هٰذَٓا

اِلَّا

بَشَرٌ

مِثْلُكُمْۙ

يُر۪يدُ

اَنْ

يَتَفَضَّلَ

عَلَيْكُمْۜ

وَلَوْ

شَٓاءَ

اللّٰهُ

لَاَنْزَلَ

مَلٰٓئِكَةًۚ

مَا

سَمِعْنَا

بِهٰذَا

ف۪ٓي

اٰبَٓائِنَا

الْاَوَّل۪ينَۚ

٢٤

Fekâle-lmeleu-lleżîne keferû min kavmihi mâ hâżâ illâ beşerun miślukum yurîdu en yetefaddale ‘aleykum velev şâa(A)llâhu leenzele melâ-iketen mâ semi’nâ bihâżâ fî âbâ-inâ-l-evvelîn(e)

Bunun üzerine kendi kavminden inkar eden ileri gelenler şöyle dediler: "Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

Mü´minûn Suresi 25 . Ayet

اِنْ

هُوَ

اِلَّا

رَجُلٌ

بِه۪

جِنَّةٌ

فَتَرَبَّصُوا

بِه۪

حَتّٰى

ح۪ينٍ

٢٥

İn huve illâ raculun bihi cinnetun feterabbesû bihi hattâ hîn(in)

"Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz."

Mü´minûn Suresi 26 . Ayet

قَالَ

رَبِّ

انْصُرْن۪ي

بِمَا

كَذَّبُونِ

٢٦

Kâle rabbi-nsurnî bimâ keżżebûn(i)

(Nûh), "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

Mü´minûn Suresi 27 . Ayet

فَاَوْحَيْنَٓا

اِلَيْهِ

اَنِ

اصْنَعِ

الْفُلْكَ

بِاَعْيُنِنَا

وَوَحْيِنَا

فَاِذَا

جَٓاءَ

اَمْرُنَا

وَفَارَ

التَّنُّورُۙ

فَاسْلُكْ

ف۪يهَا

مِنْ

كُلٍّ

زَوْجَيْنِ

اثْنَيْنِ

وَاَهْلَكَ

اِلَّا

مَنْ

سَبَقَ

عَلَيْهِ

الْقَوْلُ

مِنْهُمْۚ

وَلَا

تُخَاطِبْن۪ي

فِي

الَّذ۪ينَ

ظَلَمُواۚ

اِنَّهُمْ

مُغْرَقُونَ

٢٧

Feevhaynâ ileyhi eni-sne’i-lfulke bi-a’yuninâ vevahyinâ fe-iżâ câe emrunâ vefâra-ttennûru(ﻻ) fesluk fîhâ min kullin zevceyni-śneyni veehleke illâ men sebeka ‘aleyhi-lkavlu minhum(s) velâ tuḣâtibnî fî-lleżîne zalemû(s) innehum muġrakûn(e)

Bunun üzerine Nûh'a, "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap" diye vahyettik. "Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh'a) dedik ki: "Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır."

Mü´minûn Suresi 28 . Ayet

فَاِذَا

اسْتَوَيْتَ

اَنْتَ

وَمَنْ

مَعَكَ

عَلَى

الْفُلْكِ

فَقُلِ

الْحَمْدُ

لِلّٰهِ

الَّذ۪ي

نَجّٰينَا

مِنَ

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ

٢٨

Fe-iżâ-steveyte ente vemen me’ake ‘alâ-lfulki fekuli-lhamdu li(A)llâhi-lleżî neccânâ mine-lkavmi-zzâlimîn(e)

Sen ve beraberindeki kimseler gemiye bindiğiniz zaman: "Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah'a hamd olsun" de.

Mü´minûn Suresi 29 . Ayet

وَقُلْ

رَبِّ

اَنْزِلْن۪ي

مُنْزَلاً

مُبَارَكاً

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الْمُنْزِل۪ينَ

٢٩

Vekul rabbi enzilnî munzelen mubâraken veente ḣayru-lmunzilîn(e)

Yine de ki: "Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın."

Mü´minûn Suresi 30 . Ayet

اِنَّ

ف۪ي

ذٰلِكَ

لَاٰيَاتٍ

وَاِنْ

كُنَّا

لَمُبْتَل۪ينَ

٣٠

İnne fî żâlike leâyâtin ve-in kunnâ lemubtelîn(e)

Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.

Mü´minûn Suresi 31 . Ayet

ثُمَّ

اَنْشَأْنَا

مِنْ

بَعْدِهِمْ

قَرْناً

اٰخَر۪ينَۚ

٣١

Śumme enşe/nâ min ba’dihim karnen âḣarîn(e)

Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.

Mü´minûn Suresi 32 . Ayet

فَاَرْسَلْنَا

ف۪يهِمْ

رَسُولاً

مِنْهُمْ

اَنِ

اعْبُدُوا

اللّٰهَ

مَا

لَكُمْ

مِنْ

اِلٰهٍ

غَيْرُهُۜ

اَفَلَا

تَتَّقُونَ۟

٣٢

Feerselnâ fîhim rasûlen minhum eni-’budû(A)llâhe mâ lekum min ilâhin ġayruh(u)(s) efelâ tettekûn(e)

Onlara, kendilerinden, "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur, hâlâ O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.

Mü´minûn Suresi 33 . Ayet

وَقَالَ

الْمَلَأُ

مِنْ

قَوْمِهِ

الَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

وَكَذَّبُوا

بِلِقَٓاءِ

الْاٰخِرَةِ

وَاَتْرَفْنَاهُمْ

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۙ

مَا

هٰذَٓا

اِلَّا

بَشَرٌ

مِثْلُكُمْۙ

يَأْكُلُ

مِمَّا

تَأْكُلُونَ

مِنْهُ

وَيَشْرَبُ

مِمَّا

تَشْرَبُونَ

٣٣

Vekâle-lmeleu min kavmihi-lleżîne keferû vekeżżebû bilikâ-i al-âḣirati veetrafnâhum fî-lhayâti-ddunyâ mâ hâżâ illâ beşerun miślukum ye/kulu mimmâ te/kulûne minhu veyeşrabu mimmâ teşrabûn(e)

O peygamberin kavminden, Allah'ı inkar eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: "O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor."

Mü´minûn Suresi 34 . Ayet

وَلَئِنْ

اَطَعْتُمْ

بَشَراً

مِثْلَكُمْ

اِنَّكُمْ

اِذاً

لَخَاسِرُونَ

٣٤

Vele-in eta’tum beşeran miślekum innekum iżen leḣâsirûn(e)

"Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız."

Mü´minûn Suresi 35 . Ayet

اَيَعِدُكُمْ

اَنَّكُمْ

اِذَا

مِتُّمْ

وَكُنْتُمْ

تُرَاباً

وَعِظَاماً

اَنَّكُمْ

مُخْرَجُونَۖ

٣٥

Eya’idukum ennekum iżâ mittum vekuntum turâben ve’izâmen ennekum muḣracûn(e)

"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"

Mü´minûn Suresi 36 . Ayet

هَيْهَاتَ

هَيْهَاتَ

لِمَا

تُوعَدُونَۖ

٣٦

Heyhâte heyhâte limâ tû’adûn(e)

"Halbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!"

Mü´minûn Suresi 37 . Ayet

اِنْ

هِيَ

اِلَّا

حَيَاتُنَا

الدُّنْيَا

نَمُوتُ

وَنَحْيَا

وَمَا

نَحْنُ

بِمَبْعُوث۪ينَۖ

٣٧

İn hiye illâ hayâtunâ-ddunyâ nemûtu venahyâ vemâ nahnu bimeb’ûśîn(e)

"Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz."

Mü´minûn Suresi 38 . Ayet

اِنْ

هُوَ

اِلَّا

رَجُلٌۨ

افْـتَرٰى

عَلَى

اللّٰهِ

كَذِباً

وَمَا

نَحْنُ

لَهُ

بِمُؤْمِن۪ينَ

٣٨

İn hiye illâ hayâtunâ-ddunyâ nemûtu venahyâ vemâ nahnu bimeb’ûśîn(e)

"Bu, Allah'a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız."

Mü´minûn Suresi 39 . Ayet

قَالَ

رَبِّ

انْصُرْن۪ي

بِمَا

كَذَّبُونِ

٣٩

Kâle rabbi-nsurnî bimâ keżżebûn(i)

O peygamber, "Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi.

Mü´minûn Suresi 40 . Ayet

قَالَ

عَمَّا

قَل۪يلٍ

لَيُصْبِحُنَّ

نَادِم۪ينَۚ

٤٠

Kâle ‘ammâ kalîlin leyusbihunne nâdimîn(e)

Allah, "Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!" dedi.

Mü´minûn Suresi 41 . Ayet

فَاَخَذَتْهُمُ

الصَّيْحَةُ

بِالْحَقِّ

فَجَعَلْنَاهُمْ

غُـثَٓاءًۚ

فَبُعْداً

لِلْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ

٤١

Feaḣażet-humu-ssayhatu bilhakki fece’alnâhum ġuśâ-â(en)(c) febu’den lilkavmi-zzâlimîn(e)

Derken onları o korkunç ses kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör-çöp yığını haline getirdik. Zalimler topluluğu Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

Mü´minûn Suresi 42 . Ayet

ثُمَّ

اَنْشَأْنَا

مِنْ

بَعْدِهِمْ

قُرُوناً

اٰخَر۪ينَۜ

٤٢

Śumme enşe/nâ min ba’dihim kurûnen âḣarîn(e)

Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.

Mü´minûn Suresi 43 . Ayet

مَا

تَسْبِقُ

مِنْ

اُمَّةٍ

اَجَلَهَا

وَمَا

يَسْتَأْخِرُونَۜ

٤٣

Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ vemâ yeste/ḣirûn(e)

Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.

Mü´minûn Suresi 44 . Ayet

ثُمَّ

اَرْسَلْنَا

رُسُلَنَا

تَتْرَاۜ

كُلَّمَا

جَٓاءَ

اُمَّةً

رَسُولُهَا

كَذَّبُوهُ

فَاَتْبَعْنَا

بَعْضَهُمْ

بَعْضاً

وَجَعَلْنَاهُمْ

اَحَاد۪يثَۚ

فَبُعْداً

لِقَوْمٍ

لَا

يُؤْمِنُونَ

٤٤

Śumme erselnâ rusulenâ tetrâ kulle mâ câe ummeten rasûluhâ keżżebûh(u)(s) feetba’nâ ba’dahum ba’dan vece’alnâhum ehâdîś(e)(c) febu’den likavmin lâ yu/minûn(e)

Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik ve onları birer ibretli hikaye yaptık. Artık inanmayan bir kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

Mü´minûn Suresi 45 . Ayet

ثُمَّ

اَرْسَلْنَا

مُوسٰى

وَاَخَاهُ

هٰرُونَ

بِاٰيَاتِنَا

وَسُلْطَانٍ

مُب۪ينٍۙ

٤٥

Śumme erselnâ mûsâ veeḣâhu hârûne bi-âyâtinâ vesultânin mubîn(in)

Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

Mü´minûn Suresi 46 . Ayet

اِلٰى

فِرْعَوْنَ

وَمَلَا۬ئِه۪

فَاسْتَكْـبَرُوا

وَكَانُوا

قَوْماً

عَال۪ينَۚ

٤٦

İlâ fir’avne vemele-ihi festekberû vekânû kavmen ‘âlîn(e)

Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn'u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.

Mü´minûn Suresi 47 . Ayet

فَقَالُٓوا

اَنُؤْمِنُ

لِبَشَرَيْنِ

مِثْلِنَا

وَقَوْمُهُمَا

لَنَا

عَابِدُونَۚ

٤٧

Fekâlû enu/minu libeşerayni miślinâ vekavmuhumâ lenâ ‘âbidûn(e)

Bu yüzden, "Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler.

Mü´minûn Suresi 48 . Ayet

فَكَذَّبُوهُمَا

فَكَانُوا

مِنَ

الْمُهْلَك۪ينَ

٤٨

Fekeżżebûhumâ fekânû mine-lmuhlekîn(e)

Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helak edilenlerden oldular.

Mü´minûn Suresi 49 . Ayet

وَلَقَدْ

اٰتَيْنَا

مُوسَى

الْكِتَابَ

لَعَلَّهُمْ

يَهْتَدُونَ

٤٩

Velekad âteynâ mûsâ-lkitâbe le’allehum yehtedûn(e)

Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik.

Mü´minûn Suresi 50 . Ayet

وَجَعَلْنَا

ابْنَ

مَرْيَمَ

وَاُمَّهُٓ

اٰيَةً

وَاٰوَيْنَاهُمَٓا

اِلٰى

رَبْوَةٍ

ذَاتِ

قَرَارٍ

وَمَع۪ينٍ۟

٥٠

Vece’alnâ-bne meryeme ve ummehu âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin żâti karârin vema’în(in)

Meryem oğlu İsa'yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.

Mü´minûn Suresi 51 . Ayet

يَٓا

اَيُّهَا

الرُّسُلُ

كُلُوا

مِنَ

الطَّيِّبَاتِ

وَاعْمَلُوا

صَالِحاًۜ

اِنّ۪ي

بِمَا

تَعْمَلُونَ

عَل۪يمٌۜ

٥١

Yâ eyyuhâ-rrusulu kulû mine-ttayyibâti va’melû sâlihâ(an)(s) innî bimâ ta’melûne ‘alîm(un)

Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.

Mü´minûn Suresi 52 . Ayet

وَاِنَّ

هٰذِه۪ٓ

اُمَّتُكُمْ

اُمَّةً

وَاحِدَةً

وَاَنَا۬

رَبُّكُمْ

فَاتَّقُونِ

٥٢

Ve-inne hâżihi ummetukum ummeten vâhideten ve enâ rabbukum fettekûn(i)

Şüphesiz bu (İslâm) tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.

Mü´minûn Suresi 53 . Ayet

فَـتَقَطَّـعُٓوا

اَمْرَهُمْ

بَيْنَهُمْ

زُبُراًۜ

كُلُّ

حِزْبٍ

بِمَا

لَدَيْهِمْ

فَرِحُونَ

٥٣

Fetekatta’û emrahum beynehum zuburâ(an)(s) kullu hizbin bimâ ledeyhim ferihûn(e)

(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.

Mü´minûn Suresi 54 . Ayet

فَذَرْهُمْ

ف۪ي

غَمْرَتِهِمْ

حَتّٰى

ح۪ينٍ

٥٤

Feżerhum fî ġamratihim hattâ hîn(in)

Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!

Mü´minûn Suresi 55 . Ayet

اَيَحْسَبُونَ

اَنَّمَا

نُمِدُّهُمْ

بِه۪

مِنْ

مَالٍ

وَبَن۪ينَۙ

٥٥

Eyahsebûne ennemâ numidduhum bihi min mâlin vebenîn(e)

Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır onlar farkına varmıyorlar!

Mü´minûn Suresi 56 . Ayet

نُسَارِعُ

لَهُمْ

فِي

الْخَيْرَاتِۜ

بَلْ

لَا

يَشْعُرُونَ

٥٦

Nusâri’u lehum fî-lḣayrât(i)(c) bel lâ yeş’urûn(e)

Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır onlar farkına varmıyorlar!

Mü´minûn Suresi 57 . Ayet

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

هُمْ

مِنْ

خَشْيَةِ

رَبِّهِمْ

مُشْفِقُونَۙ

٥٧

İnne-lleżîne hum min ḣaşyeti rabbihim muşfikûn(e)

Rablerinin azametinden korkup titreyenler,

Mü´minûn Suresi 58 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

بِاٰيَاتِ

رَبِّهِمْ

يُؤْمِنُونَۙ

٥٨

Velleżîne hum bi-âyâti rabbihim yu/minûn(e)

Rablerinin âyetlerine inananlar,

Mü´minûn Suresi 59 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

بِرَبِّهِمْ

لَا

يُشْرِكُونَۙ

٥٩

Velleżîne hum birabbihim lâ yuşrikûn(e)

Rablerine ortak koşmayanlar,

Mü´minûn Suresi 60 . Ayet

وَالَّذ۪ينَ

يُؤْتُونَ

مَٓا

اٰتَوْا

وَقُلُوبُهُمْ

وَجِلَةٌ

اَنَّهُمْ

اِلٰى

رَبِّهِمْ

رَاجِعُونَۙ

٦٠

Velleżîne yu/tûne mâ âtev vekulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râci’ûn(e)

Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,

Mü´minûn Suresi 61 . Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ

يُسَارِعُونَ

فِي

الْخَيْرَاتِ

وَهُمْ

لَهَا

سَابِقُونَ

٦١

Ulâ-ike yusâri’ûne fî-lḣayrâti vehum lehâ sâbikûn(e)

İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.

Mü´minûn Suresi 62 . Ayet

وَلَا نُكَلِّفُ

نَفْساً

اِلَّا

وُسْعَهَا

وَلَدَيْنَا

كِتَابٌ

يَنْطِقُ

بِالْحَقِّ

وَهُمْ

لَا

يُظْلَمُونَ

٦٢

Velâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ(s) veledeynâ kitâbun yentiku bilhakk(i)(c) vehum lâ yuzlemûn(e)

Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.

Mü´minûn Suresi 63 . Ayet

بَلْ

قُلُوبُهُمْ

ف۪ي

غَمْرَةٍ

مِنْ

هٰذَا

وَلَهُمْ

اَعْمَالٌ

مِنْ

دُونِ

ذٰلِكَ

هُمْ

لَهَا

عَامِلُونَ

٦٣

Bel kulûbuhum fî ġamratin min hâżâ velehum a’mâlun min dûni żâlike hum lehâ ‘âmilûn(e)

Ancak kafirlerin kalbleri bu Kur'an'a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.

Mü´minûn Suresi 64 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَٓا

اَخَذْنَا

مُتْرَف۪يهِمْ

بِالْعَذَابِ

اِذَا

هُمْ

يَجْـَٔرُونَۜ

٦٤

Hattâ iżâ eḣażnâ mutrafîhim bil’ażâbi iżâ hum yec-erûn(e)

Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar

Mü´minûn Suresi 65 . Ayet

لَا

تَجْـَٔرُوا

الْيَوْمَ

اِنَّكُمْ

مِنَّا

لَا

تُنْصَرُونَ

٦٥

Lâ tec-erû-lyevm(e)(s) innekum minnâ lâ tunsarûn(e)

Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.

Mü´minûn Suresi 66 . Ayet

قَدْ

كَانَتْ

اٰيَات۪ي

تُتْلٰى

عَلَيْكُمْ

فَكُنْتُمْ

عَلٰٓى

اَعْقَابِكُمْ

تَنْكِصُونَۙ

٦٦

Kad kânet âyâtî tutlâ ‘aleykum fekuntum ‘alâ a’kâbikum tenkisûn(e)

Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.

Mü´minûn Suresi 67 . Ayet

مُسْتَكْبِر۪ينَ

بِه۪ۗ

سَامِراً

تَهْجُرُونَ

٦٧

Mustekbirîne bihi sâmiran tehcurûn(e)

Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.

Mü´minûn Suresi 68 . Ayet

اَفَلَمْ

يَدَّبَّرُوا

الْقَوْلَ

اَمْ

جَٓاءَهُمْ

مَا

لَمْ

يَأْتِ

اٰبَٓاءَهُمُ

الْاَوَّل۪ينَۘ

٦٨

Efelem yeddebberû-lkavle em câehum mâ lem ye/ti âbâehumu-l-evvelîn(e)

Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

Mü´minûn Suresi 69 . Ayet

اَمْ

لَمْ

يَعْرِفُوا

رَسُولَهُمْ

فَهُمْ

لَهُ

مُنْكِرُونَۘ

٦٩

Em lem ya’rifû rasûlehum fehum lehu munkirûn(e)

Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkar ediyorlar?

Mü´minûn Suresi 70 . Ayet

اَمْ

يَقُولُونَ

بِه۪

جِنَّةٌۜ

بَلْ

جَٓاءَهُمْ

بِالْحَقِّ

وَاَكْثَرُهُمْ

لِلْحَقِّ

كَارِهُونَ

٧٠

Em yekûlûne bihi cinne(tun)(c) bel câehum bilhakki veekśeruhum lilhakki kârihûn(e)

Yoksa "O cinnet getirmiş" mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Halbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.

Mü´minûn Suresi 71 . Ayet

وَلَوِ

اتَّبَعَ

الْحَقُّ

اَهْوَٓاءَهُمْ

لَفَسَدَتِ

السَّمٰوَاتُ

وَالْاَرْضُ

وَمَنْ

ف۪يهِنَّۜ

بَلْ

اَتَيْنَاهُمْ

بِذِكْرِهِمْ

فَهُمْ

عَنْ

ذِكْرِهِمْ

مُعْرِضُونَۜ

٧١

Velevi-ttebe’a-lhakku ehvâehum lefesedeti-ssemâvâtu vel-ardu vemen fîhin(ne)(c) bel eteynâhum biżikrihim fehum ‘an żikrihim mu’ridûn(e)

Eğer hak onların arzularına uysaydı gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur'an'ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar.

Mü´minûn Suresi 72 . Ayet

اَمْ

تَسْـَٔلُهُمْ

خَرْجاً

فَخَرَاجُ

رَبِّكَ

خَيْرٌۗ

وَهُوَ

خَيْرُ

الرَّازِق۪ينَ

٧٢

Em tes-eluhum ḣarcen feḣarâcu rabbike ḣayr(un)(s) vehuve ḣayru-rrâzikîn(e)

Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

Mü´minûn Suresi 73 . Ayet

وَاِنَّكَ

لَتَدْعُوهُمْ

اِلٰى

صِرَاطٍ

مُسْتَق۪يمٍ

٧٣

Ve-inneke leted’ûhum ilâ sirâtin mustekîm(in)

Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

Mü´minûn Suresi 74 . Ayet

وَاِنَّ

الَّذ۪ينَ

لَا

يُؤْمِنُونَ

بِالْاٰخِرَةِ

عَنِ

الصِّرَاطِ

لَنَاكِبُونَ

٧٤

Ve-inne-lleżîne lâ yu/minûne bil-âḣirati ‘ani-ssirâti lenâkibûn(e)

Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.

Mü´minûn Suresi 75 . Ayet

وَلَوْ

رَحِمْنَاهُمْ

وَكَشَفْنَا

مَا

بِهِمْ

مِنْ

ضُرٍّ

لَلَجُّوا

ف۪ي

طُغْيَانِهِمْ

يَعْمَهُونَ

٧٥

Velev rahimnâhum vekeşefnâ mâ bihim min durrin leleccû fî tuġyânihim ya’mehûn(e)

Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.

Mü´minûn Suresi 76 . Ayet

وَلَقَدْ

اَخَذْنَاهُمْ

بِالْعَذَابِ

فَمَا

اسْتَكَانُوا

لِرَبِّهِمْ

وَمَا

يَتَضَرَّعُونَ

٧٦

Velekad eḣażnâhum bil’ażâbi femâ-stekânû lirabbihim vemâ yetedarra’ûn(e)

Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve ona yalvarıp yakarmadılar.

Mü´minûn Suresi 77 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

فَتَحْنَا

عَلَيْهِمْ

بَاباً

ذَا

عَذَابٍ

شَد۪يدٍ

اِذَا

هُمْ

ف۪يهِ

مُبْلِسُونَ۟

٧٧

Hattâ iżâ fetahnâ ‘aleyhim bâben żâ ‘ażâbin şedîdin iżâ hum fîhi mublisûn(e)

Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.

Mü´minûn Suresi 78 . Ayet

وَهُوَ

الَّـذ۪ٓي

اَنْشَاَ

لَكُمُ

السَّمْعَ

وَالْاَبْصَارَ

وَالْاَفْـِٔدَةَۜ

قَل۪يلاً

مَا

تَشْكُرُونَ

٧٨

Vehuve-lleżî enşee lekumu-ssem’a vel-ebsâra vel-ef-ide(te)(c) kalîlen mâ teşkurûn(e)

Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Mü´minûn Suresi 79 . Ayet

وَهُوَ

الَّذ۪ي

ذَرَاَكُمْ

فِي

الْاَرْضِ

وَاِلَيْهِ

تُحْشَرُونَ

٧٩

Vehuve-lleżî żeraekum fî-l-ardi ve-ileyhi tuhşerûn(e)

O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Mü´minûn Suresi 80 . Ayet

وَهُوَ

الَّذ۪ي

يُحْـي۪

وَيُم۪يتُ

وَلَهُ

اخْتِلَافُ

الَّيْلِ

وَالنَّهَارِۜ

اَفَلَا تَعْقِلُونَ

٨٠

Vehuve-lleżî yuhyî veyumîtu velehu-ḣtilâfu-lleyli ve-nnehâr(i)(c) efelâ ta’kilûn(e)

O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O'na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

Mü´minûn Suresi 81 . Ayet

بَلْ

قَالُوا

مِثْلَ

مَا

قَالَ

الْاَوَّلُونَ

٨١

Bel kâlû miśle mâkâle-l-evvelûn(e)

Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.

Mü´minûn Suresi 82 . Ayet

قَالُٓوا

ءَاِذَا

مِتْنَا

وَكُنَّا

تُرَاباً

وَعِظَاماً

ءَاِنَّا

لَمَبْعُوثُونَ

٨٢

Kâlû e-iżâ mitnâ vekunnâ turâben ve’izâmen e-innâ lemeb’ûśûn(e)

Dediler ki: "Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?"

Mü´minûn Suresi 83 . Ayet

لَقَدْ

وُعِدْنَا

نَحْنُ

وَاٰبَٓاؤُ۬نَا

هٰذَا

مِنْ

قَبْلُ

اِنْ

هٰذَٓا

اِلَّٓا

اَسَاط۪يرُ

الْاَوَّل۪ينَ

٨٣

Lekad vu’idnâ nahnu ve âbâunâ hâżâ min kablu in hâżâ illâ esâtîru-l-evvelîn(e)

Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.

Mü´minûn Suresi 84 . Ayet

قُلْ

لِمَنِ

الْاَرْضُ

وَمَنْ

ف۪يهَٓا

اِنْ

كُنْتُمْ

تَعْلَمُونَ

٨٤

Lekad vu’idnâ nahnu ve âbâunâ hâżâ min kablu in hâżâ illâ esâtîru-l-evvelîn(e)

De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?"

Mü´minûn Suresi 85 . Ayet

سَيَقُولُونَ

لِلّٰهِۜ

قُلْ

اَفَلَا

تَذَكَّرُونَ

٨٥

Seyekûlûne li(A)llâh(i)(c) kul efelâ teżekkerûn(e)

Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?" de.

Mü´minûn Suresi 86 . Ayet

قُلْ

مَنْ

رَبُّ

السَّمٰوَاتِ

السَّبْعِ

وَرَبُّ

الْعَرْشِ

الْعَظ۪يمِ

٨٦

Kul men rabbu-ssemâvâti-sseb’i verabbu-l’arşi-l’azîm(i)

De ki: "Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"

Mü´minûn Suresi 87 . Ayet

سَيَقُولُونَ

لِلّٰهِۜ

قُلْ

اَفَلَا

تَتَّقُونَ

٨٧

Seyekûlûne li(A)llâh(i)(c) kul efelâ tettekûn(e)

."Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise ona karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.

Mü´minûn Suresi 88 . Ayet

قُلْ

مَنْ

بِيَدِه۪

مَلَكُوتُ

كُلِّ

شَيْءٍ

وَهُوَ

يُج۪يرُ

وَلَا

يُجَارُ

عَلَيْهِ

اِنْ

كُنْتُمْ

تَعْلَمُونَ

٨٨

Kul men biyedihi melekûtu kulli şey-in vehuve yucîru velâ yucâru ‘aleyhi in kuntum ta’lemûn(e)

De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?"

Mü´minûn Suresi 89 . Ayet

سَيَقُولُونَ

لِلّٰهِۜ

قُلْ

فَاَنّٰى

تُسْحَرُونَ

٨٩

Seyekûlûne li(A)llâh(i)(c) kul feennâ tusharûn(e)

"Allah'ındır" diyecekler. "Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?" de.

Mü´minûn Suresi 90 . Ayet

بَلْ

اَتَيْنَاهُمْ

بِالْحَقِّ

وَاِنَّهُمْ

لَكَاذِبُونَ

٩٠

Bel eteynâhum bilhakki ve-innehum lekâżibûn(e)

Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.

Mü´minûn Suresi 91 . Ayet

مَا

اتَّخَذَ

اللّٰهُ

مِنْ

وَلَدٍ

وَمَا

كَانَ

مَعَهُ

مِنْ

اِلٰهٍ

اِذاً

لَذَهَبَ

كُلُّ

اِلٰهٍ

بِمَا

خَلَقَ

وَلَعَلَا

بَعْضُهُمْ

عَلٰى

بَعْضٍۜ

سُبْحَانَ

اللّٰهِ

عَمَّا

يَصِفُونَۙ

٩١

Mâ-tteḣaża(A)llâhu min veledin vemâ kâne me’ahu min ilâh(in)(c) iżen leżehebe kullu ilâhin bimâ ḣaleka vele’alâ ba’duhum ‘alâ ba’d(in)(c) subhâna(A)llâhi ‘ammâ yasifûn(e)

Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. Onunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.

Mü´minûn Suresi 92 . Ayet

عَالِمِ

الْغَيْبِ

وَالشَّهَادَةِ

فَتَعَالٰى

عَمَّا

يُشْرِكُونَ۟

٩٢

‘Âlimi-lġaybi ve-şşehâdeti fete’âlâ ‘ammâ yuşrikûn(e)

Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. Onunla birlikte başka hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.

Mü´minûn Suresi 93 . Ayet

قُلْ

رَبِّ

اِمَّا

تُرِيَنّ۪ي

مَا

يُوعَدُونَۙ

٩٣

Kul rabbi immâ turiyennî mâ yû’adûn(e)

De ki: "Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma."

Mü´minûn Suresi 94 . Ayet

رَبِّ

فَلَا

تَجْعَلْن۪ي

فِي

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ

٩٤

Rabbi felâ tec’alnî fî-lkavmi-zzâlimîn(e)

De ki: "Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma."

Mü´minûn Suresi 95 . Ayet

وَاِنَّا

عَلٰٓى

اَنْ

نُرِيَكَ

مَا

نَعِدُهُمْ

لَقَادِرُونَ

٩٥

Ve-innâ ‘alâ en nuriyeke mâ ne’iduhum lekâdirûn(e)

Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.

Mü´minûn Suresi 96 . Ayet

اِدْفَعْ

بِالَّت۪ي

هِيَ

اَحْسَنُ

السَّيِّئَةَۜ

نَحْنُ

اَعْلَمُ

بِمَا

يَصِفُونَ

٩٦

İdfa’ billetî hiye ahsenu-sseyyi-e(te)(c) nahnu a’lemu bimâ yasifûn(e)

Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.

Mü´minûn Suresi 97 . Ayet

وَقُلْ

رَبِّ

اَعُوذُ

بِكَ

مِنْ

هَمَزَاتِ

الشَّيَاط۪ينِۙ

٩٧

Vekul rabbi e’ûżu bike min hemezâti-şşeyâtîn(i)

De ki: "Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım."

Mü´minûn Suresi 98 . Ayet

وَاَعُوذُ

بِكَ

رَبِّ

اَنْ

يَحْضُرُونِ

٩٨

Ve e’ûżu bike rabbi en yahdurûn(i)

"Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım."

Mü´minûn Suresi 99 . Ayet

حَتّٰٓى

اِذَا

جَٓاءَ

اَحَدَهُمُ

الْمَوْتُ

قَالَ

رَبِّ

ارْجِعُونِۙ

٩٩

Hattâ iżâ câe ehadehumu-lmevtu kâle rabbi-rci’ûn(i)

Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.

Mü´minûn Suresi 100 . Ayet

لَعَلّ۪ٓي

اَعْمَلُ

صَالِحاً

ف۪يمَا

تَرَكْتُ

كَلَّاۜ

اِنَّهَا

كَلِمَةٌ

هُوَ

قَٓائِلُهَاۜ

وَمِنْ

وَرَٓائِهِمْ

بَرْزَخٌ

اِلٰى

يَوْمِ

يُبْعَثُونَ

١٠٠

Le’allî a’melu sâlihan fîmâ terakt(u)(c) kellâ(c) innehâ kelimetun huve kâ-iluhâ(s) vemin verâ-ihim berzeḣun ilâ yevmi yub’aśûn(e)

Nihayet onlardan birine ölüm gelince, "Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.

Mü´minûn Suresi 101 . Ayet

فَاِذَا

نُفِـخَ

فِي

الصُّورِ

فَلَٓا

اَنْسَابَ

بَيْنَهُمْ

يَوْمَئِذٍ

وَلَا

يَتَسَٓاءَلُونَ

١٠١

Fe-iżâ nufiḣa fî-ssûri felâ ensâbe beynehum yevme-iżin velâ yetesâelûn(e)

Sûr'a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.

Mü´minûn Suresi 102 . Ayet

فَمَنْ

ثَقُلَتْ

مَوَاز۪ينُهُ

فَاُو۬لٰٓئِكَ

هُمُ

الْمُفْلِحُونَ

١٠٢

Femen śekulet mevâzînuhu feulâ-ike humu-lmuflihûn(e)

Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Mü´minûn Suresi 103 . Ayet

وَمَنْ

خَفَّتْ

مَوَاز۪ينُهُ

فَاُو۬لٰٓئِكَ

الَّذ۪ينَ

خَسِرُٓوا

اَنْفُسَهُمْ

ف۪ي

جَهَنَّمَ

خَالِدُونَۚ

١٠٣

Vemen ḣaffet mevâzînuhu feulâ-ike-lleżîne ḣasirû enfusehum fî cehenneme ḣâlidûn(e)

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır.

Mü´minûn Suresi 104 . Ayet

تَلْفَحُ

وُجُوهَهُمُ

النَّارُ

وَهُمْ

ف۪يهَا

كَالِحُونَ

١٠٤

Telfehu vucûhehumu-nnâru vehum fîhâ kâlihûn(e)

Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.

Mü´minûn Suresi 105 . Ayet

اَلَمْ

تَكُنْ

اٰيَات۪ي

تُتْلٰى

عَلَيْكُمْ

فَكُنْتُمْ

بِهَا

تُكَذِّبُونَ

١٠٥

Elem tekun âyâtî tutlâ ‘aleykum fekuntum bihâ tukeżżibûn(e)

Allah, "Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?" der.

Mü´minûn Suresi 106 . Ayet

قَالُوا

رَبَّـنَا

غَلَبَتْ

عَلَيْنَا

شِقْوَتُنَا

وَكُنَّا

قَوْماً

ضَٓالّ۪ينَ

١٠٦

Kâlû rabbenâ ġalebet ‘aleynâ şikvetunâ vekunnâ kavmen dâllîn(e)

Onlar da şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk."

Mü´minûn Suresi 107 . Ayet

رَبَّـنَٓا

اَخْرِجْنَا

مِنْهَا

فَاِنْ

عُدْنَا

فَاِنَّا

ظَالِمُونَ

١٠٧

Rabbenâ aḣricnâ minhâ fe-in ‘udnâ fe-innâ zâlimûn(e)

"Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz."

Mü´minûn Suresi 108 . Ayet

قَالَ

اخْسَؤُ۫ا

ف۪يهَا

وَلَا

تُكَلِّمُونِ

١٠٨

Kâle-ḣseû fîhâ velâ tukellimûn(i)

Allah, "Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!" der.

Mü´minûn Suresi 109 . Ayet

اِنَّهُ

كَانَ

فَر۪يقٌ

مِنْ

عِبَاد۪ي

يَقُولُونَ

رَبَّـنَٓا

اٰمَنَّا

فَاغْفِرْ

لَنَا

وَارْحَمْنَا

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الرَّاحِم۪ينَۚ

١٠٩

İnnehu kâne ferîkun min ‘ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ faġfir lenâ verhamnâ veente ḣayru-rrâhimîn(e)

Kullarımdan, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" diyen bir grup var idi.

Mü´minûn Suresi 110 . Ayet

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ

سِخْرِياًّ

حَتّٰٓى

اَنْسَوْكُمْ

ذِكْر۪ي

وَكُنْتُمْ

مِنْهُمْ

تَضْحَكُونَ

١١٠

Fetteḣażtumûhum siḣriyyen hattâ ensevkum żikrî vekuntum minhum tedhakûn(e)

Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.

Mü´minûn Suresi 111 . Ayet

اِنّ۪ي

جَزَيْتُهُمُ

الْيَوْمَ

بِمَا

صَبَرُٓواۙ

اَنَّهُمْ

هُمُ

الْفَٓائِزُونَ

١١١

İnnî cezeytuhumu-lyevme bimâ saberû ennehum humu-lfâ-izûn(e)

Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükafatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.

Mü´minûn Suresi 112 . Ayet

قَالَ

كَمْ

لَبِثْتُمْ

فِي

الْاَرْضِ

عَدَدَ

سِن۪ينَ

١١٢

Kâle kem lebiśtum fî-l-ardi ‘adede sinîn(e)

Allah (inkarcılara) "Yeryüzünde kaç sene kaldınız?" diye sorar.

Mü´minûn Suresi 113 . Ayet

قَالُوا

لَبِثْنَا

يَوْماً

اَوْ

بَعْضَ

يَوْمٍ

فَسْـَٔلِ

الْعَٓادّ۪ينَ

١١٣

Kâlû lebiśnâ yevmen ev ba’da yevmin fes-eli-l’âddîn(e)

Onlar, "Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler.

Mü´minûn Suresi 114 . Ayet

قَالَ

اِنْ

لَبِثْتُمْ

اِلَّا

قَل۪يلاً

لَوْ

اَنَّكُمْ

كُنْتُمْ

تَعْلَمُونَ

١١٤

Kâle in lebiśtum illâ kalîlâ(en)(s) lev ennekum kuntum ta’lemûn(e)

Allah şöyle der: "Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız."

Mü´minûn Suresi 115 . Ayet

اَفَحَسِبْتُمْ

اَنَّمَا

خَلَقْنَاكُمْ

عَبَثاً

وَاَنَّكُمْ

اِلَيْنَا

لَا

تُرْجَعُونَ

١١٥

Efehasibtum ennemâ ḣaleknâkum ‘abeśen veennekum ileynâ lâ turce’ûn(e)

"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"

Mü´minûn Suresi 116 . Ayet

فَتَعَالَى

اللّٰهُ

الْمَلِكُ

الْحَقُّۚ

لَٓا

اِلٰهَ

اِلَّا

هُوَۚ

رَبُّ

الْعَرْشِ

الْكَر۪يمِ

١١٦

Fete’âla(A)llâhu-lmeliku-lhakk(u)(c) lâ ilâhe illâ huve rabbu-l’arşi-lkerîm(i)

Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Ondan başka hiç ilah yoktur. O şerefli ve yüce arşın Rabbidir.

Mü´minûn Suresi 117 . Ayet

وَمَنْ

يَدْعُ

مَعَ

اللّٰهِ

اِلٰهاً

اٰخَرَۙ

لَا

بُرْهَانَ

لَهُ

بِه۪ۙ

فَاِنَّمَا

حِسَابُهُ

عِنْدَ

رَبِّه۪ۜ

اِنَّهُ

لَا

يُفْلِحُ

الْكَافِرُونَ

١١٧

Vemen yed’u me’a(A)llâhi ilâhen âḣara lâ burhâne lehu bihi fe-innemâ hisâbuhu ‘inde rabbih(i)(c) innehu lâ yuflihu-lkâfirûn(e)

Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı halde Allah ile birlikte başka bir ilaha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler.

Mü´minûn Suresi 118 . Ayet

وَقُلْ

رَبِّ

اغْفِرْ

وَارْحَمْ

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الرَّاحِم۪ينَ

١١٨

Vekul rabbi-ġfir verham veente ḣayru-rrâhimîn(e)

De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"