وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اَبٰى
وَاسْتَكْبَرَ
وَكَانَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٣٤
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
وَاِذْ
قُلْنَا
ادْخُلُوا
هٰذِهِ
الْقَرْيَةَ
فَكُلُوا
مِنْهَا
حَيْثُ
شِئْتُمْ
رَغَداً
وَادْخُلُوا
الْبَابَ
سُجَّداً
وَقُولُوا
حِطَّةٌ
نَغْفِرْ
لَكُمْ
خَطَايَاكُمْۜ
وَسَنَز۪يدُ
الْمُحْسِن۪ينَ
٥٨
Hani, “Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” demiştik.
وَاِذْ
جَعَلْنَا
الْبَيْتَ
مَثَابَةً
لِلنَّاسِ
وَاَمْناًۜ
وَاتَّخِذُوا
مِنْ
مَقَامِ
اِبْرٰه۪يمَ
مُصَلًّىۜ
وَعَهِدْنَٓا
اِلٰٓى
اِبْرٰه۪يمَ
وَاِسْمٰع۪يلَ
اَنْ
طَهِّرَا
بَيْتِيَ
لِلطَّٓائِف۪ينَ
وَالْعَاكِف۪ينَ
وَالرُّكَّعِ
السُّجُودِ
١٢٥
Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”
يَا
مَرْيَمُ
اقْنُت۪ي
لِرَبِّكِ
وَاسْجُد۪ي
وَارْكَع۪ي
مَعَ
الرَّاكِع۪ينَ
٤٣
“Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi.
لَيْسُوا
سَوَٓاءًۜ
مِنْ
اَهْلِ
الْكِتَابِ
اُمَّةٌ
قَٓائِمَةٌ
يَتْلُونَ
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
اٰنَٓاءَ
الَّيْلِ
وَهُمْ
يَسْجُدُونَ۠
١١٣
Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.
وَاِذَا
كُنْتَ
ف۪يهِمْ
فَاَقَمْتَ
لَهُمُ
الصَّلٰوةَ
فَلْتَقُمْ
طَٓائِفَةٌ
مِنْهُمْ
مَعَكَ
وَلْيَأْخُذُٓوا
اَسْلِحَتَهُمْ۠
فَاِذَا
سَجَدُوا
فَلْيَكُونُوا
مِنْ
وَرَٓائِكُمْۖ
وَلْتَأْتِ
طَٓائِفَةٌ
اُخْرٰى
لَمْ
يُصَلُّوا
فَلْيُصَلُّوا
مَعَكَ
وَلْيَأْخُذُوا
حِذْرَهُمْ
وَاَسْلِحَتَهُمْۚ
وَدَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَوْ
تَغْفُلُونَ
عَنْ
اَسْلِحَتِكُمْ
وَاَمْتِعَتِكُمْ
فَيَم۪يلُونَ
عَلَيْكُمْ
مَيْلَةً
وَاحِدَةًۜ
وَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
اِنْ
كَانَ
بِكُمْ
اَذًى
مِنْ
مَطَرٍ
اَوْ
كُنْتُمْ
مَرْضٰٓى
اَنْ
تَضَعُٓوا
اَسْلِحَتَكُمْۚ
وَخُذُوا
حِذْرَكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
اَعَدَّ
لِلْكَافِر۪ينَ
عَذَاباً
مُه۪يناً
١٠٢
(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
وَرَفَعْنَا
فَوْقَهُمُ
الطُّورَ
بِم۪يثَاقِهِمْ
وَقُلْنَا
لَهُمُ
ادْخُلُوا
الْبَابَ
سُجَّداً
وَقُلْنَا
لَهُمْ
لَا
تَعْدُوا
فِي
السَّبْتِ
وَاَخَذْنَا
مِنْهُمْ
م۪يثَاقاً
غَل۪يظاً
١٥٤
Verdikleri sağlam sözü (yerine getirmemeleri) sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.
وَلَقَدْ
خَلَقْنَاكُمْ
ثُمَّ
صَوَّرْنَاكُمْ
ثُمَّ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَۗ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
لَمْ
يَكُنْ
مِنَ
السَّاجِد۪ينَ
١١
قَالَ
مَا
مَنَعَكَ
اَلَّا
تَسْجُدَ
اِذْ
اَمَرْتُكَۜ
قَالَ
اَنَا۬
خَيْرٌ
مِنْهُۚ
خَلَقْتَن۪ي
مِنْ
نَارٍ
وَخَلَقْتَهُ
مِنْ
ط۪ينٍ
١٢
Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
وَاُلْقِيَ
السَّحَرَةُ
سَاجِد۪ينَۚ
١٢٠
Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
وَاِذْ
ق۪يلَ
لَهُمُ
اسْكُنُوا
هٰذِهِ
الْقَرْيَةَ
وَكُلُوا
مِنْهَا
حَيْثُ
شِئْتُمْ
وَقُولُوا
حِطَّةٌ
وَادْخُلُوا
الْبَابَ
سُجَّداً
نَغْفِرْ
لَكُمْ
خَط۪ٓيـَٔاتِكُمْۜ
سَنَز۪يدُ
الْمُحْسِن۪ينَ
١٦١
O zaman onlara denilmişti ki: “Şu memlekete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi yiyin ve ‘Hıtta (Ya Rabbi, bizi affet)’ deyin. Kentin kapısından eğilerek tevazu ile girin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere daha da fazlasını vereceğiz.”
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
عِنْدَ
رَبِّكَ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
عَنْ
عِبَادَتِه۪
وَيُسَبِّحُونَهُ
وَلَهُ
يَسْجُدُونَ
٢٠٦
Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
اَلتَّٓائِبُونَ
الْعَابِدُونَ
الْحَامِدُونَ
السَّٓائِحُونَ
الرَّاكِعُونَ
السَّاجِدُونَ
الْاٰمِرُونَ
بِالْمَعْرُوفِ
وَالنَّاهُونَ
عَنِ
الْمُنْكَرِ
وَالْحَافِظُونَ
لِحُدُودِ
اللّٰهِۜ
وَبَشِّرِ
الْمُؤْمِن۪ينَ
١١٢
Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.
اِذْ
قَالَ
يُوسُفُ
لِاَب۪يهِ
يَٓا
اَبَتِ
اِنّ۪ي
رَاَيْتُ
اَحَدَ
عَشَرَ
كَوْكَباً
وَالشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ
رَاَيْتُهُمْ
ل۪ي
سَاجِد۪ينَ
٤
Hani Yûsuf, babasına “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti.
وَرَفَعَ
اَبَوَيْهِ
عَلَى
الْعَرْشِ
وَخَرُّوا
لَهُ
سُجَّداًۚ
وَقَالَ
يَٓا
اَبَتِ
هٰذَا
تَأْو۪يلُ
رُءْيَايَ
مِنْ
قَبْلُۘ
قَدْ
جَعَلَهَا
رَبّ۪ي
حَقاًّۜ
وَقَدْ
اَحْسَنَ
ب۪ٓي
اِذْ
اَخْرَجَن۪ي
مِنَ
السِّجْنِ
وَجَٓاءَ
بِكُمْ
مِنَ
الْبَدْوِ
مِنْ
بَعْدِ
اَنْ
نَزَغَ
الشَّيْطَانُ
بَيْن۪ي
وَبَيْنَ
اِخْوَت۪يۜ
اِنَّ
رَبّ۪ي
لَط۪يفٌ
لِمَا
يَشَٓاءُۜ
اِنَّهُ
هُوَ
الْعَل۪يمُ
الْحَك۪يمُ
١٠٠
Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
وَلِلّٰهِ
يَسْجُدُ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
طَوْعاً
وَكَرْهاً
وَظِلَالُهُمْ
بِالْغُدُوِّ
وَالْاٰصَالِ
١٥
Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun eğer.
فَاِذَا
سَوَّيْتُهُ
وَنَفَخْتُ
ف۪يهِ
مِنْ
رُوح۪ي
فَقَعُوا
لَهُ
سَاجِد۪ينَ
٢٩
فَسَجَدَ
الْمَلٰٓئِكَةُ
كُلُّهُمْ
اَجْمَعُونَۙ
٣٠
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اَبٰٓى
اَنْ
يَكُونَ
مَعَ
السَّاجِد۪ينَ
٣١
قَالَ
يَٓا
اِبْل۪يسُ
مَا
لَكَ
اَلَّا
تَكُونَ
مَعَ
السَّاجِد۪ينَ
٣٢
قَالَ
لَمْ
اَكُنْ
لِاَسْجُدَ
لِبَشَرٍ
خَلَقْتَهُ
مِنْ
صَلْصَالٍ
مِنْ
حَمَأٍ
مَسْنُونٍ
٣٣
28,29. Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti. Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler. Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi. İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”
فَسَبِّـحْ
بِحَمْدِ
رَبِّكَ
وَكُنْ
مِنَ
السَّاجِد۪ينَۙ
٩٨
O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
اَوَلَمْ
يَرَوْا
اِلٰى
مَا
خَلَقَ
اللّٰهُ
مِنْ
شَيْءٍ
يَتَفَيَّؤُ۬ا
ظِلَالُهُ
عَنِ
الْيَم۪ينِ
وَالشَّمَٓائِلِ
سُجَّداً
لِلّٰهِ
وَهُمْ
دَاخِرُونَ
٤٨
وَلِلّٰهِ
يَسْجُدُ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا
فِي
الْاَرْضِ
مِنْ
دَٓابَّةٍ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
وَهُمْ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
٤٩
Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir. Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler (boyun eğerler).
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
قَالَ
ءَاَسْجُدُ
لِمَنْ
خَلَقْتَ
ط۪يناًۚ
٦١
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.
قُلْ
اٰمِنُوا
بِه۪ٓ
اَوْ
لَا
تُؤْمِنُواۜ
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
مِنْ
قَبْلِه۪ٓ
اِذَا
يُتْلٰى
عَلَيْهِمْ
يَخِرُّونَ
لِلْاَذْقَانِ
سُجَّداًۙ
١٠٧
De ki: “Ona ister inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.”
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
كَانَ
مِنَ
الْجِنِّ
فَفَسَقَ
عَنْ
اَمْرِ
رَبِّه۪ۜ
اَفَتَتَّخِذُونَهُ
وَذُرِّيَّتَهُٓ
اَوْلِيَٓاءَ
مِنْ
دُون۪ي
وَهُمْ
لَكُمْ
عَدُوٌّۜ
بِئْسَ
لِلظَّالِم۪ينَ
بَدَلاً
٥٠
Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
اَنْعَمَ
اللّٰهُ
عَلَيْهِمْ
مِنَ
النَّبِيّ۪نَ
مِنْ
ذُرِّيَّةِ
اٰدَمَ
وَمِمَّنْ
حَمَلْنَا
مَعَ
نُوحٍۘ
وَمِنْ
ذُرِّيَّةِ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاِسْرَٓائ۪لَ
وَمِمَّنْ
هَدَيْنَا
وَاجْتَبَيْنَاۜ
اِذَا
تُتْلٰى
عَلَيْهِمْ
اٰيَاتُ
الرَّحْمٰنِ
خَرُّوا
سُجَّداً
وَبُكِياًّ
٥٨
İşte bunlar, Âdem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
فَاُلْقِيَ
السَّحَرَةُ
سُجَّداً
قَالُٓوا
اٰمَنَّا
بِرَبِّ
هٰرُونَ
وَمُوسٰى
٧٠
(Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler.
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اَبٰى
١١٦
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.
اَلَمْ
تَرَ
اَنَّ
اللّٰهَ
يَسْجُدُ
لَهُ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَنْ
فِي
الْاَرْضِ
وَالشَّمْسُ
وَالْقَمَرُ
وَالنُّجُومُ
وَالْجِبَالُ
وَالشَّجَرُ
وَالدَّوَٓابُّ
وَكَث۪يرٌ
مِنَ
النَّاسِۜ
وَكَث۪يرٌ
حَقَّ
عَلَيْهِ
الْعَذَابُۜ
وَمَنْ
يُهِنِ
اللّٰهُ
فَمَا
لَهُ
مِنْ
مُكْرِمٍۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يَفْعَلُ
مَا
يَشَٓاءُ
١٨
Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
ارْكَعُوا
وَاسْجُدُوا
وَاعْبُدُوا
رَبَّكُمْ
وَافْعَلُوا
الْخَيْرَ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَۚ
٧٧
Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
وَاِذَا
ق۪يلَ
لَهُمُ
اسْجُدُوا
لِلرَّحْمٰنِ
قَالُوا
وَمَا
الرَّحْمٰنُۗ
اَنَسْجُدُ
لِمَا
تَأْمُرُنَا
وَزَادَهُمْ
نُفُوراً۟
٦٠
Onlara, “Rahmân’a secdeye kapanın denildiğinde “Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?” derler ve bu onların nefretini artırır.
وَالَّذ۪ينَ
يَب۪يتُونَ
لِرَبِّهِمْ
سُجَّداً
وَقِيَاماً
٦٤
Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.
فَاُلْقِيَ
السَّحَرَةُ
سَاجِد۪ينَۙ
٤٦
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
وَتَقَلُّبَكَ
فِي
السَّاجِد۪ينَ
٢١٩
217,218,219. Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
وَجَدْتُهَا
وَقَوْمَهَا
يَسْجُدُونَ
لِلشَّمْسِ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
وَزَيَّنَ
لَهُمُ
الشَّيْطَانُ
اَعْمَالَهُمْ
فَصَدَّهُمْ
عَنِ
السَّب۪يلِ
فَهُمْ
لَا
يَهْتَدُونَۙ
٢٤
اَلَّا
يَسْجُدُوا
لِلّٰهِ
الَّذ۪ي
يُخْرِجُ
الْخَبْءَ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَيَعْلَمُ
مَا
تُخْفُونَ
وَمَا
تُعْلِنُونَ
٢٥
“Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” “Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)”
اِنَّمَا
يُؤْمِنُ
بِاٰيَاتِنَا
الَّذ۪ينَ
اِذَا
ذُكِّرُوا
بِهَا
خَرُّوا
سُجَّداً
وَسَبَّحُوا
بِحَمْدِ
رَبِّهِمْ
وَهُمْ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
١٥
Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar.
قَالَ
لَقَدْ
ظَلَمَكَ
بِسُؤَالِ
نَعْجَتِكَ
اِلٰى
نِعَاجِه۪ۜ
وَاِنَّ
كَث۪يراً
مِنَ
الْخُلَطَٓاءِ
لَيَبْغ۪ي
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
وَقَل۪يلٌ
مَا
هُمْۜ
وَظَنَّ
دَاوُ۫دُ
اَنَّمَا
فَتَنَّاهُ
فَاسْتَغْفَرَ
رَبَّهُ
وَخَرَّ
رَاكِعاً
وَاَنَابَ
٢٤
Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.
فَاِذَا
سَوَّيْتُهُ
وَنَفَخْتُ
ف۪يهِ
مِنْ
رُوح۪ي
فَقَعُوا
لَهُ
سَاجِد۪ينَ
٧٢
فَسَجَدَ
الْمَلٰٓئِكَةُ
كُلُّهُمْ
اَجْمَعُونَۙ
٧٣
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اِسْتَكْـبَرَ
وَكَانَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٧٤
قَالَ
يَٓا
اِبْل۪يسُ
مَا
مَنَعَكَ
اَنْ
تَسْجُدَ
لِمَا
خَلَقْتُ
بِيَدَيَّۜ
اَسْتَكْـبَرْتَ
اَمْ
كُنْتَ
مِنَ
الْعَال۪ينَ
٧٥
“Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi.
اَمَّنْ
هُوَ
قَانِتٌ
اٰنَٓاءَ
الَّيْلِ
سَاجِداً
وَقَٓائِماً
يَحْذَرُ
الْاٰخِرَةَ
وَيَرْجُوا
رَحْمَةَ
رَبِّه۪ۜ
قُلْ
هَلْ
يَسْتَوِي
الَّذ۪ينَ
يَعْلَمُونَ
وَالَّذ۪ينَ
لَا
يَعْلَمُونَۜ
اِنَّمَا
يَتَذَكَّرُ
اُو۬لُوا
الْاَلْبَابِ۟
٩
(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.
وَمِنْ
اٰيَاتِهِ
الَّيْلُ
وَالنَّهَارُ
وَالشَّمْسُ
وَالْقَمَرُۜ
لَا
تَسْجُدُوا
لِلشَّمْسِ
وَلَا
لِلْقَمَرِ
وَاسْجُدُوا
لِلّٰهِ
الَّذ۪ي
خَلَقَهُنَّ
اِنْ
كُنْتُمْ
اِيَّاهُ
تَعْبُدُونَ
٣٧
فَاِنِ
اسْتَكْبَرُوا
فَالَّذ۪ينَ
عِنْدَ
رَبِّكَ
يُسَبِّحُونَ
لَهُ
بِالَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَهُمْ
لَا
يَسْـَٔمُونَ
٣٨
Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin. Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan O’nu tespih ederler.
مُحَمَّدٌ
رَسُولُ
اللّٰهِۜ
وَالَّذ۪ينَ
مَعَهُٓ
اَشِدَّٓاءُ
عَلَى
الْكُفَّارِ
رُحَمَٓاءُ
بَيْنَهُمْ
تَرٰيهُمْ
رُكَّعاً
سُجَّداً
يَبْتَغُونَ
فَضْلاً
مِنَ
اللّٰهِ
وَرِضْوَاناًۘ
س۪يمَاهُمْ
ف۪ي
وُجُوهِهِمْ
مِنْ
اَثَرِ
السُّجُودِۜ
ذٰلِكَ
مَثَلُهُمْ
فِي
التَّوْرٰيةِۚۛ
وَمَثَلُهُمْ
فِي
الْاِنْج۪يلِ۠ۛ
كَزَرْعٍ
اَخْرَجَ
شَطْـَٔهُ۫
فَاٰزَرَهُ
فَاسْتَغْلَظَ
فَاسْتَوٰى
عَلٰى
سُوقِه۪
يُعْجِبُ
الزُّرَّاعَ
لِيَغ۪يظَ
بِهِمُ
الْكُفَّارَۜ
وَعَدَ
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
مِنْهُمْ
مَغْفِرَةً
وَاَجْراً
عَظ۪يماً
٢٩
Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
وَمِنَ
الَّيْلِ
فَسَبِّحْهُ
وَاَدْبَارَ
السُّجُودِ
٤٠
Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tespih et.
فَاسْجُدُوا
لِلّٰهِ
وَاعْبُدُوا
٦٢
Haydi Allah’a secde edin ve O’na kulluk edin.
وَالنَّجْمُ
وَالشَّجَرُ
يَسْجُدَانِ
٦
Otlar ve ağaçlar (Allah’a) boyun eğerler.
يَوْمَ
يُكْشَفُ
عَنْ
سَاقٍ
وَيُدْعَوْنَ
اِلَى
السُّجُودِ
فَلَا
يَسْتَط۪يعُونَۙ
٤٢
خَاشِعَةً
اَبْصَارُهُمْ
تَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌۜ
وَقَدْ
كَانُوا
يُدْعَوْنَ
اِلَى
السُّجُودِ
وَهُمْ
سَالِمُونَ
٤٣
42,43. Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
وَمِنَ
الَّيْلِ
فَاسْجُدْ
لَهُ
وَسَبِّحْهُ
لَيْلاً
طَو۪يلاً
٢٦
Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.
وَاِذَا
قُرِئَ
عَلَيْهِمُ
الْقُرْاٰنُ
لَا
يَسْجُدُونَۜ
٢١
Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
كَلَّاۜ
لَا
تُطِعْهُ
وَاسْجُدْ
وَاقْتَرِبْ
١٩
Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş.