التَّكْو۪يرِ

tekvir suresi

Tekvir Suresi, Mekke döneminde inen bir sure olup toplamda 29 ayetten oluşur. İsmini, ilk ayetinde geçen ve "bürünmek, dürülmek" anlamına gelen "tekvir" kelimesinden alır. Ana temaları kıyamet, ahiret ve vahiydir. Sure, kıyametin dehşet verici sahnelerini detaylı bir şekilde tasvir eder; güneşin dürülmesi, yıldızların dökülmesi ve dağların yürütülmesi gibi olaylarla bu günün nasıl olacağını anlatır. Aynı zamanda vahyin doğruluğu ve peygamberliğin önemi üzerinde duran sure, insanların bu gerçekleri dikkate almalarını ister. Sayfanın aşağısında Tekvir Suresi'ni Arapça metniyle okuyabilir, Türkçe okunuşunu takip edebilir ve mealine ulaşabilirsiniz.

tekvir suresi ayetleri: arapça yazılışı, türkçe okunuş ve açıklaması

اِذَا

الشَّمْسُ

كُـوِّرَتْۙۖ

١

İżâ-şşemsu kuvvirat

Güneş, dürüldüğü zaman,

وَاِذَا

النُّجُومُ

انْكَدَرَتْۙۖ

٢

Ve-iżâ-nnucûmu-nkederat

Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,

وَاِذَا

الْجِبَالُ

سُيِّرَتْۙۖ

٣

Ve-iżâ-lcibâlu suyyirat

Dağlar, yürütüldüğü zaman,

وَاِذَا

الْعِشَارُ

عُطِّلَتْۙۖ

٤

Ve-iżâ-l’işâru ‘uttilet

Gebe develer salıverildiği zaman.

وَاِذَا

الْوُحُوشُ

حُشِرَتْۙۖ

٥

Ve-iżâ-lvuhûşu huşirat

Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman,

وَاِذَا

الْبِحَارُ

سُجِّرَتْۙۖ

٦

Ve-iżâ-lbihâru succirat

Denizler kaynatıldığı zaman,

وَاِذَا

النُّفُوسُ

زُوِّجَتْۙۖ

٧

Ve-iżâ-nnufûsu zuvvicet

Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman.

وَاِذَا

الْمَوْءُ۫دَةُ

سُئِلَتْۙ

٨

Ve-iżâ-lmev-ûdetu su-ilet

Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,

بِاَيِّ

ذَنْبٍ

قُتِلَتْۚ

٩

Bi-eyyi żenbin kutilet

Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,

وَاِذَا

الصُّحُفُ

نُشِرَتْۙۖ

١٠

Ve-iżâ-ssuhufu nuşirat

Amel defterleri açıldığı zaman,

وَاِذَا

السَّمَٓاءُ

كُشِطَتْۙۖ

١١

Ve-iżâ-ssemâu kuşitat

Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman,

وَاِذَا الْجَح۪يمُ

سُعِّرَتْۙۖ

١٢

Ve-iżâ-lcahîmu su’’irat

Cehennem alevlendirildiği zaman,

وَاِذَا

الْجَنَّةُ

اُزْلِفَتْۙۖ

١٣

Ve-iżâ-lcennetu uzlifet

Cennet yaklaştırıldığı zaman,

عَلِمَتْ

نَفْسٌ

مَٓا

اَحْضَرَتْۜ

١٤

‘Alimet nefsun mâ ahdarat

Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.

فَلَٓا

اُقْسِمُ

بِالْخُنَّسِۙ

١٥

Felâ uksimu bilḣunnes(i)

Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,

اَلْجَوَارِ

الْكُنَّسِۙ

١٦

Elcevâri-lkunnes(i)

Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,

وَالَّيْلِ

اِذَا

عَسْعَسَۙ

١٧

Velleyli iżâ ‘as’as(e)

Andolsun, yöneldiği zaman geceye,

وَالصُّبْحِ

اِذَا

تَنَفَّسَۙ

١٨

Ve-ssubhi iżâ teneffes(e)

Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki,

اِنَّهُ

لَقَوْلُ

رَسُولٍ

كَر۪يمٍۙ

١٩

İnnehu lekavlu rasûlin kerîm(in)

O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.

ذ۪ي

قُوَّةٍ

عِنْدَ

ذِي

الْعَرْشِ

مَك۪ينٍۙ

٢٠

Żî kuvvetin ‘inde żî-l’arşi mekîn(in)

O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.

مُطَاعٍ

ثَمَّ

اَم۪ينٍۜ

٢١

Mutâ’in śemme emîn(in)

O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.

وَمَا

صَاحِبُكُمْ

بِمَجْنُونٍۚ

٢٢

Vemâ sâhibukum bimecnûn(in)

(Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.

وَلَقَدْ

رَاٰهُ

بِالْاُفُقِ

الْمُب۪ينِۚ

٢٣

Ve lekad raâhu bil-ufuki-lmubîn(i)

Andolsun o, Cebrâil'i apaçık ufukta gördü.

وَمَا

هُوَ

عَلَى

الْغَيْبِ

بِضَن۪ينٍۚ

٢٤

Vemâ huve ‘alâ-lġaybi bidanîn(in)

O, gayb hakkında cimri değildir.

وَمَا

هُوَ

بِقَوْلِ

شَيْطَانٍ

رَج۪يمٍۚ

٢٥

Vemâ huve bikavli şeytânin racîm(in)

Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.

فَاَيْنَ

تَذْهَبُونَۜ

٢٦

Fe-eyne teżhebûn(e)

(Hal böyle iken) nereye gidiyorsunuz?

اِنْ

هُوَ

اِلَّا

ذِكْرٌ

لِلْعَالَم۪ينَۙ

٢٧

İn huve illâ żikrun lil’âlemîn(e)

O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.

لِمَنْ

شَٓاءَ

مِنْكُمْ

اَنْ

يَسْتَق۪يمَ

٢٨

Limen şâe minkum en yestekîm(e)

O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.

وَمَا

تَشَٓاؤُ۫نَ

اِلَّٓا

اَنْ

يَشَٓاءَ

اللّٰهُ

رَبُّ

الْعَالَم۪ينَ

٢٩

Vemâ teşâûne illâ en yeşâa(A)llâhu rabbu-l’âlemîn(e)

Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.