وَعِنْدَهُ
مَفَاتِـحُ
الْغَيْبِ
لَا
يَعْلَمُهَٓا
اِلَّا
هُوَۜ
وَيَعْلَمُ
مَا
فِي
الْبَرِّ
وَالْبَحْرِۜ
وَمَا
تَسْقُطُ
مِنْ
وَرَقَةٍ
اِلَّا
يَعْلَمُهَا
وَلَا
حَبَّةٍ
ف۪ي
ظُلُمَاتِ
الْاَرْضِ
وَلَا
رَطْبٍ
وَلَا
يَابِسٍ
اِلَّا
ف۪ي
كِتَابٍ
مُب۪ينٍ
٥٩
Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
قُلْ
لَنْ
يُص۪يبَنَٓا
اِلَّا
مَا
كَتَبَ
اللّٰهُ
لَنَاۚ
هُوَ
مَوْلٰينَاۚ
وَعَلَى
اللّٰهِ
فَلْيَتَوَكَّلِ
الْمُؤْمِنُونَ
٥١
De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”
وَاِنْ
يَمْسَسْكَ
اللّٰهُ
بِضُرٍّ
فَلَا
كَاشِفَ
لَهُٓ
اِلَّا
هُوَۚ
وَاِنْ
يُرِدْكَ
بِخَيْرٍ
فَلَا
رَٓادَّ
لِفَضْلِه۪ۜ
يُص۪يبُ
بِه۪
مَنْ
يَشَٓاءُ
مِنْ
عِبَادِه۪ۜ
وَهُوَ
الْغَفُورُ
الرَّح۪يمُ
١٠٧
Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
وَمَا
بِكُمْ
مِنْ
نِعْمَةٍ
فَمِنَ
اللّٰهِ
ثُمَّ
اِذَا
مَسَّكُمُ
الضُّرُّ
فَاِلَيْهِ
تَجْـَٔرُونَۚ
٥٣
Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız O’na yalvarır yakarırsınız.
وَمَا
مِنْ
غَٓائِبَةٍ
فِي
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِ
اِلَّا
ف۪ي
كِتَابٍ
مُب۪ينٍ
٧٥
Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
سَيَقُولُ
لَكَ
الْمُخَلَّفُونَ
مِنَ
الْاَعْرَابِ
شَغَلَتْنَٓا
اَمْوَالُنَا
وَاَهْلُونَا
فَاسْتَغْفِرْ
لَنَاۚ
يَقُولُونَ
بِاَلْسِنَتِهِمْ
مَا
لَيْسَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمْۜ
قُلْ
فَمَنْ
يَمْلِكُ
لَكُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
شَيْـٔاً
اِنْ
اَرَادَ
بِكُمْ
ضَراًّ
اَوْ
اَرَادَ
بِكُمْ
نَفْعاًۜ
بَلْ
كَانَ
اللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يراً
١١
Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanları sana, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu; Allah’tan bizim için af dile” diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
اِنَّا
كُلَّ
شَيْءٍ
خَلَقْنَاهُ
بِقَدَرٍ
٤٩
Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.
مَٓا
اَصَابَ
مِنْ
مُص۪يبَةٍ
فِي
الْاَرْضِ
وَلَا
ف۪ٓي
اَنْفُسِكُمْ
اِلَّا
ف۪ي
كِتَابٍ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
نَبْرَاَهَاۜ
اِنَّ
ذٰلِكَ
عَلَى
اللّٰهِ
يَس۪يرٌۚ
٢٢
لِكَيْلَا
تَأْسَوْا
عَلٰى
مَا
فَاتَكُمْ
وَلَا
تَفْرَحُوا
بِمَٓا
اٰتٰيكُمْۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يُحِبُّ
كُلَّ
مُخْتَالٍ
فَخُورٍۙ
٢٣
Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.
ف۪ي
لَوْحٍ
مَحْفُوظٍ
٢٢
O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır.