وَبَشِّرِ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
اَنَّ
لَهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
كُلَّمَا
رُزِقُوا
مِنْهَا
مِنْ
ثَمَرَةٍ
رِزْقاًۙ
قَالُوا
هٰذَا
الَّذ۪ي
رُزِقْنَا
مِنْ
قَبْلُ
وَاُتُوا
بِه۪
مُتَشَابِهاًۜ
وَلَهُمْ
ف۪يهَٓا
اَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌ
وَهُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٢٥
İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
قُلْ
اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ
بِخَيْرٍ
مِنْ
ذٰلِكُمْۜ
لِلَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
وَاَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌ
وَرِضْوَانٌ
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
بَص۪يرٌ
بِالْعِبَادِۚ
١٥
De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir.
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
ابْيَضَّتْ
وُجُوهُهُمْ
فَف۪ي
رَحْمَةِ
اللّٰهِۜ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
١٠٧
Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
وَسَارِعُٓوا
اِلٰى
مَغْفِرَةٍ
مِنْ
رَبِّكُمْ
وَجَنَّةٍ
عَرْضُهَا
السَّمٰوَاتُ
وَالْاَرْضُۙ
اُعِدَّتْ
لِلْمُتَّق۪ينَۙ
١٣٣
Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
اُو۬لٰٓئِكَ
جَزَٓاؤُ۬هُمْ
مَغْفِرَةٌ
مِنْ
رَبِّهِمْ
وَجَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَنِعْمَ
اَجْرُ
الْعَامِل۪ينَۜ
١٣٦
İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!
فَاسْتَجَابَ
لَهُمْ
رَبُّهُمْ
اَنّ۪ي
لَٓا
اُض۪يعُ
عَمَلَ
عَامِلٍ
مِنْكُمْ
مِنْ
ذَكَرٍ
اَوْ
اُنْثٰىۚ
بَعْضُكُمْ
مِنْ
بَعْضٍۚ
فَالَّذ۪ينَ
هَاجَرُوا
وَاُخْرِجُوا
مِنْ
دِيَارِهِمْ
وَاُو۫ذُوا
ف۪ي
سَب۪يل۪ي
وَقَاتَلُوا
وَقُتِلُوا
لَاُكَفِّرَنَّ
عَنْهُمْ
سَيِّـَٔاتِهِمْ
وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۚ
ثَوَاباً
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
عِنْدَهُ
حُسْنُ
الثَّوَابِ
١٩٥
لَا
يَغُرَّنَّكَ
تَقَلُّبُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
فِي
الْبِلَادِۜ
١٩٦
مَتَاعٌ
قَل۪يلٌ
ثُمَّ
مَأْوٰيهُمْ
جَهَنَّمُۜ
وَبِئْسَ
الْمِهَادُ
١٩٧
لٰكِنِ
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
رَبَّهُمْ
لَهُمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
نُزُلاً
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِۜ
وَمَا
عِنْدَ
اللّٰهِ
خَيْرٌ
لِلْاَبْرَارِ
١٩٨
Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” Kâfirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın. (Onların bu refahı) az bir yararlanmadır. Sonra onların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır.
تِلْكَ
حُدُودُ
اللّٰهِۜ
وَمَنْ
يُطِـعِ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
يُدْخِلْهُ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
١٣
İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
سَنُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
لَهُمْ
ف۪يهَٓا
اَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌۘ
وَنُدْخِلُهُمْ
ظِلاًّ
ظَل۪يلاً
٥٧
İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
سَنُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
وَعْدَ
اللّٰهِ
حَقاًّۜ
وَمَنْ
اَصْدَقُ
مِنَ
اللّٰهِ
ق۪يلاً
١٢٢
İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?
وَلَقَدْ
اَخَذَ
اللّٰهُ
م۪يثَاقَ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَۚ
وَبَعَثْنَا
مِنْهُمُ
اثْنَيْ
عَشَرَ
نَق۪يباًۜ
وَقَالَ
اللّٰهُ
اِنّ۪ي
مَعَكُمْۜ
لَئِنْ
اَقَمْتُمُ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَيْتُمُ
الزَّكٰوةَ
وَاٰمَنْتُمْ
بِرُسُل۪ي
وَعَزَّرْتُمُوهُمْ
وَاَقْرَضْتُمُ
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناً
لَاُكَفِّرَنَّ
عَنْكُمْ
سَيِّـَٔاتِكُمْ
وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۚ
فَمَنْ
كَفَرَ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
مِنْكُمْ
فَقَدْ
ضَلَّ
سَوَٓاءَ
السَّب۪يلِ
١٢
Andolsun, Allah İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.”
وَمَا
لَنَا
لَا
نُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ
وَمَا
جَٓاءَنَا
مِنَ
الْحَقِّۙ
وَنَطْمَعُ
اَنْ
يُدْخِلَنَا
رَبُّنَا
مَعَ
الْقَوْمِ
الصَّالِح۪ينَ
٨٤
فَاَثَابَهُمُ
اللّٰهُ
بِمَا
قَالُوا
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَذٰلِكَ
جَزَٓاءُ
الْمُحْسِن۪ينَ
٨٥
“Rabbimizin, bizi salihler topluluğuyla beraber (cennete) koymasını umarken, Allah’a ve bize gelen gerçeğe ne diye inanmayalım?” Dedikleri bu söze karşılık Allah onlara, devamlı kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.
قَالَ
اللّٰهُ
هٰذَا
يَوْمُ
يَنْفَعُ
الصَّادِق۪ينَ
صِدْقُهُمْۜ
لَهُمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
١١٩
Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
لَا نُكَلِّفُ
نَفْساً
اِلَّا
وُسْعَهَاۘ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٤٢
وَنَزَعْنَا
مَا
ف۪ي
صُدُورِهِمْ
مِنْ
غِلٍّ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهِمُ
الْاَنْهَارُۚ
وَقَالُوا
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ
الَّذ۪ي
هَدٰينَا
لِهٰذَا
وَمَا
كُنَّا
لِنَهْتَدِيَ
لَوْلَٓا
اَنْ
هَدٰينَا
اللّٰهُۚ
لَقَدْ
جَٓاءَتْ
رُسُلُ
رَبِّنَا
بِالْحَقِّۜ
وَنُودُٓوا
اَنْ
تِلْكُمُ
الْجَنَّةُ
اُو۫رِثْتُمُوهَا
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٤٣
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
اَصْحَابَ
النَّارِ
اَنْ
قَدْ
وَجَدْنَا
مَا
وَعَدَنَا
رَبُّنَا
حَقاًّ
فَهَلْ
وَجَدْتُمْ
مَا
وَعَدَ
رَبُّكُمْ
حَقاًّۜ
قَالُوا
نَعَمْۚ
فَاَذَّنَ
مُؤَذِّنٌ
بَيْنَهُمْ
اَنْ
لَعْنَةُ
اللّٰهِ
عَلَى
الظَّالِم۪ينَۙ
٤٤
اَلَّذ۪ينَ
يَصُدُّونَ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَيَبْغُونَهَا
عِوَجاًۚ
وَهُمْ
بِالْاٰخِرَةِ
كَافِرُونَۜ
٤٥
وَبَيْنَـهُمَا
حِجَابٌۚ
وَعَلَى
الْاَعْرَافِ
رِجَالٌ
يَعْرِفُونَ
كُلاًّ
بِس۪يمٰيهُمْۚ
وَنَادَوْا
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
اَنْ
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْ
لَمْ
يَدْخُلُوهَا
وَهُمْ
يَطْمَعُونَ
٤٦
وَاِذَا
صُرِفَتْ
اَبْصَارُهُمْ
تِلْقَٓاءَ
اَصْحَابِ
النَّارِۙ
قَالُوا
رَبَّنَا
لَا
تَجْعَلْنَا
مَعَ
الْقَوْمِ
الظَّالِم۪ينَ۟
٤٧
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْاَعْرَافِ
رِجَالاً
يَعْرِفُونَهُمْ
بِس۪يمٰيهُمْ
قَالُوا
مَٓا
اَغْنٰى
عَنْكُمْ
جَمْعُكُمْ
وَمَا
كُنْتُمْ
تَسْتَكْبِرُونَ
٤٨
اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
اَقْسَمْتُمْ
لَا
يَنَالُهُمُ
اللّٰهُ
بِرَحْمَةٍۜ
اُدْخُلُوا
الْجَنَّةَ
لَا
خَوْفٌ
عَلَيْكُمْ
وَلَٓا
اَنْتُمْ
تَحْزَنُونَ
٤٩
İman edip salih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz- işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşte yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir. Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir. İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur, A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!” “Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı?” (Sonra cennetliklere dönerek) “Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” derler.
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
اَصْحَابَ
النَّارِ
اَنْ
قَدْ
وَجَدْنَا
مَا
وَعَدَنَا
رَبُّنَا
حَقاًّ
فَهَلْ
وَجَدْتُمْ
مَا
وَعَدَ
رَبُّكُمْ
حَقاًّۜ
قَالُوا
نَعَمْۚ
فَاَذَّنَ
مُؤَذِّنٌ
بَيْنَهُمْ
اَنْ
لَعْنَةُ
اللّٰهِ
عَلَى
الظَّالِم۪ينَۙ
٤٤
اَلَّذ۪ينَ
يَصُدُّونَ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَيَبْغُونَهَا
عِوَجاًۚ
وَهُمْ
بِالْاٰخِرَةِ
كَافِرُونَۜ
٤٥
وَبَيْنَـهُمَا
حِجَابٌۚ
وَعَلَى
الْاَعْرَافِ
رِجَالٌ
يَعْرِفُونَ
كُلاًّ
بِس۪يمٰيهُمْۚ
وَنَادَوْا
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
اَنْ
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْ
لَمْ
يَدْخُلُوهَا
وَهُمْ
يَطْمَعُونَ
٤٦
وَاِذَا
صُرِفَتْ
اَبْصَارُهُمْ
تِلْقَٓاءَ
اَصْحَابِ
النَّارِۙ
قَالُوا
رَبَّنَا
لَا
تَجْعَلْنَا
مَعَ
الْقَوْمِ
الظَّالِم۪ينَ۟
٤٧
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْاَعْرَافِ
رِجَالاً
يَعْرِفُونَهُمْ
بِس۪يمٰيهُمْ
قَالُوا
مَٓا
اَغْنٰى
عَنْكُمْ
جَمْعُكُمْ
وَمَا
كُنْتُمْ
تَسْتَكْبِرُونَ
٤٨
اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
اَقْسَمْتُمْ
لَا
يَنَالُهُمُ
اللّٰهُ
بِرَحْمَةٍۜ
اُدْخُلُوا
الْجَنَّةَ
لَا
خَوْفٌ
عَلَيْكُمْ
وَلَٓا
اَنْتُمْ
تَحْزَنُونَ
٤٩
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
النَّارِ
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
اَنْ
اَف۪يضُوا
عَلَيْنَا
مِنَ
الْمَٓاءِ
اَوْ
مِمَّا
رَزَقَكُمُ
اللّٰهُۜ
قَالُٓوا
اِنَّ
اللّٰهَ
حَرَّمَهُمَا
عَلَى
الْكَافِر۪ينَۙ
٥٠
اَلَّذ۪ينَ
اتَّخَذُوا
د۪ينَهُمْ
لَهْواً
وَلَعِباً
وَغَرَّتْهُمُ
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَاۚ
فَالْيَوْمَ
نَنْسٰيهُمْ
كَمَا
نَسُوا
لِقَٓاءَ
يَوْمِهِمْ
هٰذَاۙ
وَمَا
كَانُوا
بِاٰيَاتِنَا
يَجْحَدُونَ
٥١
وَلَقَدْ
جِئْنَاهُمْ
بِكِتَابٍ
فَصَّلْنَاهُ
عَلٰى
عِلْمٍ
هُدًى
وَرَحْمَةً
لِقَوْمٍ
يُؤْمِنُونَ
٥٢
هَلْ
يَنْظُرُونَ
اِلَّا
تَأْو۪يلَهُۜ
يَوْمَ
يَأْت۪ي
تَأْو۪يلُهُ
يَقُولُ
الَّذ۪ينَ
نَسُوهُ
مِنْ
قَبْلُ
قَدْ
جَٓاءَتْ
رُسُلُ
رَبِّنَا
بِالْحَقِّۚ
فَهَلْ
لَنَا
مِنْ
شُفَعَٓاءَ
فَيَشْفَعُوا
لَـنَٓا
اَوْ
نُرَدُّ
فَنَعْمَلَ
غَيْرَ
الَّذ۪ي
كُنَّا
نَعْمَلُۜ
قَدْ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ۟
٥٣
Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir. İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur, A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!” “Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı?” (Sonra cennetliklere dönerek) “Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” derler. Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz, Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler. Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz. Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik. Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
اَلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَهَاجَرُوا
وَجَاهَدُوا
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
بِاَمْوَالِهِمْ
وَاَنْفُسِهِمْۙ
اَعْظَمُ
دَرَجَةً
عِنْدَ
اللّٰهِۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْفَٓائِزُونَ
٢٠
يُبَشِّرُهُمْ
رَبُّهُمْ
بِرَحْمَةٍ
مِنْهُ
وَرِضْوَانٍ
وَجَنَّاتٍ
لَهُمْ
ف۪يهَا
نَع۪يمٌ
مُق۪يمٌۙ
٢١
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عِنْدَهُٓ
اَجْرٌ
عَظ۪يمٌ
٢٢
İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz, Allah katında büyük bir mükâfat vardır.
وَعَدَ
اللّٰهُ
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
وَمَسَاكِنَ
طَيِّبَةً
ف۪ي
جَنَّاتِ
عَدْنٍۜ
وَرِضْوَانٌ
مِنَ
اللّٰهِ
اَكْبَرُۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ۟
٧٢
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.
اَعَدَّ
اللّٰهُ
لَهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ۟
٨٩
Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.
وَالسَّابِقُونَ
الْاَوَّلُونَ
مِنَ
الْمُهَاجِر۪ينَ
وَالْاَنْصَارِ
وَالَّذ۪ينَ
اتَّبَعُوهُمْ
بِاِحْسَانٍۙ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُ
وَاَعَدَّ
لَهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
تَحْتَهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
١٠٠
İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
يَهْد۪يهِمْ
رَبُّهُمْ
بِا۪يمَانِهِمْۚ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهِمُ
الْاَنْهَارُ
ف۪ي
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِ
٩
(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
يَهْد۪يهِمْ
رَبُّهُمْ
بِا۪يمَانِهِمْۚ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهِمُ
الْاَنْهَارُ
ف۪ي
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِ
٩
دَعْوٰيهُمْ
ف۪يهَا
سُبْحَانَكَ
اللّٰهُمَّ
وَتَحِيَّتُهُمْ
ف۪يهَا
سَلَامٌۚ
وَاٰخِرُ
دَعْوٰيهُمْ
اَنِ
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ
رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ۟
١٠
(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.
قُلْ
لَوْ
شَٓاءَ
اللّٰهُ
مَا
تَلَوْتُهُ
عَلَيْكُمْ
وَلَٓا
اَدْرٰيكُمْ
بِه۪ۘ
فَقَدْ
لَبِثْتُ
ف۪يكُمْ
عُمُراً
مِنْ
قَبْلِه۪ۜ
اَفَلَا
تَعْقِلُونَ
١٦
De ki: “Eğer Allah dileseydi, ben size onu okumazdım, Allah da size onu bildirmezdi. Ben sizin aranızda bundan (Kur’an’ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?”
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
سُعِدُوا
فَفِي
الْجَنَّةِ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
مَا
دَامَتِ
السَّمٰوَاتُ
وَالْاَرْضُ
اِلَّا
مَا
شَٓاءَ
رَبُّكَۜ
عَطَٓاءً
غَيْرَ
مَجْذُوذٍ
١٠٨
Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَجَابُوا
لِرَبِّهِمُ
الْحُسْنٰىۜ
وَالَّذ۪ينَ
لَمْ
يَسْتَج۪يبُوا
لَهُ
لَوْ
اَنَّ
لَهُمْ
مَا
فِي
الْاَرْضِ
جَم۪يعاً
وَمِثْلَهُ
مَعَهُ
لَافْتَدَوْا
بِه۪ۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
سُٓوءُ
الْحِسَابِۙ
وَمَأْوٰيهُمْ
جَهَنَّمُۜ
وَبِئْسَ
الْمِهَادُ۟
١٨
Rablerinin emrine uyanlar için mükâfatın en güzeli vardır. Ona uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte hesabın kötüsü bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!
اَفَمَنْ
يَعْلَمُ
اَنَّـمَٓا
اُنْزِلَ
اِلَيْكَ
مِنْ
رَبِّكَ
الْحَقُّ
كَمَنْ
هُوَ
اَعْمٰىۜ
اِنَّمَا
يَتَذَكَّرُ
اُو۬لُوا
الْاَلْبَابِۙ
١٩
اَلَّذ۪ينَ
يُوفُونَ
بِعَهْدِ
اللّٰهِ
وَلَا
يَنْقُضُونَ
الْم۪يثَاقَۙ
٢٠
وَالَّذ۪ينَ
يَصِلُونَ
مَٓا
اَمَرَ
اللّٰهُ
بِه۪ٓ
اَنْ
يُوصَلَ
وَيَخْشَوْنَ
رَبَّهُمْ
وَيَخَافُونَ
سُٓوءَ
الْحِسَابِۜ
٢١
وَالَّذ۪ينَ
صَبَرُوا
ابْتِغَٓاءَ
وَجْهِ
رَبِّهِمْ
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاَنْفَقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
سِراًّ
وَعَلَانِيَةً
وَيَدْرَؤُ۫نَ
بِالْحَسَنَةِ
السَّيِّئَةَ
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
عُقْبَى
الدَّارِۙ
٢٢
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
يَدْخُلُونَهَا
وَمَنْ
صَلَحَ
مِنْ
اٰبَٓائِهِمْ
وَاَزْوَاجِهِمْ
وَذُرِّيَّاتِهِمْ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
يَدْخُلُونَ
عَلَيْهِمْ
مِنْ
كُلِّ
بَابٍۚ
٢٣
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْ
بِمَا
صَبَرْتُمْ
فَنِعْمَ
عُقْبَى
الدَّارِۜ
٢٤
Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar. Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır. Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır. Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): “Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!”
مَثَلُ
الْجَنَّةِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
اُكُلُهَا
دَٓائِمٌ
وَظِلُّهَاۜ
تِلْكَ
عُقْبَى
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْاۗ
وَعُقْبَى
الْكَافِر۪ينَ
النَّارُ
٣٥
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir.
وَاُدْخِلَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
بِاِذْنِ
رَبِّهِمْۜ
تَحِيَّتُهُمْ
ف۪يهَا
سَلَامٌ
٢٣
İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri “selâm”dır.
وَق۪يلَ
لِلَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
مَاذَٓا
اَنْزَلَ
رَبُّكُمْۜ
قَالُوا
خَيْراًۜ
لِلَّذ۪ينَ
اَحْسَنُوا
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
حَسَنَةٌۜ
وَلَدَارُ
الْاٰخِرَةِ
خَيْرٌۜ
وَلَنِعْمَ
دَارُ
الْمُتَّق۪ينَۙ
٣٠
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
يَدْخُلُونَهَا
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
لَهُمْ
ف۪يهَا
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَۜ
كَذٰلِكَ
يَجْزِي
اللّٰهُ
الْمُتَّق۪ينَۙ
٣١
Allah’a karşı gelmekten sakınan kimselere, “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde, “Hayr indirdi” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir. İçinden nehirler akan Adn cennetlerine gireceklerdir. Kendileri için orada diledikleri her şey vardır. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları böyle mükâfatlandırır.
يَوْمَ
نَدْعُوا
كُلَّ
اُنَاسٍ
بِاِمَامِهِمْۚ
فَمَنْ
اُو۫تِيَ
كِتَابَهُ
بِيَم۪ينِه۪
فَاُو۬لٰٓئِكَ
يَقْرَؤُ۫نَ
كِتَابَهُمْ
وَلَا
يُظْلَمُونَ
فَت۪يلاً
٧١
Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
اِنَّا
لَا
نُض۪يعُ
اَجْرَ
مَنْ
اَحْسَنَ
عَمَلاًۚ
٣٠
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهِمُ
الْاَنْهَارُ
يُحَلَّوْنَ
ف۪يهَا
مِنْ
اَسَاوِرَ
مِنْ
ذَهَبٍ
وَيَلْبَسُونَ
ثِيَاباً
خُضْراً
مِنْ
سُنْدُسٍ
وَاِسْتَبْرَقٍ
مُتَّكِـ۪ٔينَ
ف۪يهَا
عَلَى
الْاَرَٓائِكِۜ
نِعْمَ
الثَّوَابُۜ
وَحَسُنَتْ
مُرْتَفَقاً۟
٣١
Gerçek şu ki, iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir!
اِلَّا
مَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
فَاُو۬لٰٓئِكَ
يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
وَلَا
يُظْلَمُونَ
شَيْـٔاًۙ
٦٠
جَنَّاتِ
عَدْنٍۨ
الَّت۪ي
وَعَدَ
الرَّحْمٰنُ
عِبَادَهُ
بِالْغَيْبِۜ
اِنَّهُ
كَانَ
وَعْدُهُ
مَأْتِياًّ
٦١
لَا
يَسْمَعُونَ
ف۪يهَا
لَغْواً
اِلَّا
سَلَاماًۜ
وَلَهُمْ
رِزْقُهُمْ
ف۪يهَا
بُكْرَةً
وَعَشِياًّ
٦٢
تِلْكَ
الْجَنَّةُ
الَّت۪ي
نُورِثُ
مِنْ
عِبَادِنَا
مَنْ
كَانَ
تَقِياًّ
٦٣
60,61. Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân’ın, kullarına gıyaben vaad ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun va’di kesinlikle gerçekleşir. Orada boş söz işitmezler. Yalnızca (meleklerin) “selâm!” (deyişini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır. İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَذٰلِكَ
جَزٰٓؤُ۬ا
مَنْ
تَزَكّٰى۟
٧٦
75,76. Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükâfatıdır.
اِنَّ
اللّٰهَ
يُدْخِلُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يَفْعَلُ
مَا
يُر۪يدُ
١٤
Muhakkak ki Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
اِنَّ
اللّٰهَ
يُدْخِلُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
يُحَلَّوْنَ
ف۪يهَا
مِنْ
اَسَاوِرَ
مِنْ
ذَهَبٍ
وَلُؤْلُؤً۬اۜ
وَلِبَاسُهُمْ
ف۪يهَا
حَر۪يرٌ
٢٣
Şüphesiz Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir.
اِنَّ
اللّٰهَ
يُدْخِلُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
يُحَلَّوْنَ
ف۪يهَا
مِنْ
اَسَاوِرَ
مِنْ
ذَهَبٍ
وَلُؤْلُؤً۬اۜ
وَلِبَاسُهُمْ
ف۪يهَا
حَر۪يرٌ
٢٣
وَهُدُٓوا
اِلَى
الطَّيِّبِ
مِنَ
الْقَوْلِۗ
وَهُدُٓوا
اِلٰى
صِرَاطِ
الْحَم۪يدِ
٢٤
Şüphesiz Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir. Onlar hem sözün hoş olanına ulaştırılmışlar, hem de övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir.
قُلْ
اَذٰلِكَ
خَيْرٌ
اَمْ
جَنَّةُ
الْخُلْدِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
كَانَتْ
لَهُمْ
جَزَٓاءً
وَمَص۪يراً
١٥
لَهُمْ
ف۪يهَا
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَ
خَالِد۪ينَۜ
كَانَ
عَلٰى
رَبِّكَ
وَعْداً
مَسْؤُ۫لاً
١٦
De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir. Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.
اُو۬لٰٓئِكَ
يُجْزَوْنَ
الْغُرْفَةَ
بِمَا
صَبَرُوا
وَيُلَقَّوْنَ
ف۪يهَا
تَحِيَّةً
وَسَلَاماًۙ
٧٥
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
حَسُنَتْ
مُسْتَقَراًّ
وَمُقَاماً
٧٦
İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır. Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!
تِلْكَ
الدَّارُ
الْاٰخِرَةُ
نَجْعَلُهَا
لِلَّذ۪ينَ
لَا
يُر۪يدُونَ
عُلُواًّ
فِي
الْاَرْضِ
وَلَا
فَسَاداًۜ
وَالْعَاقِبَةُ
لِلْمُتَّق۪ينَ
٨٣
İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
لَنُبَوِّئَنَّهُمْ
مِنَ
الْجَنَّةِ
غُرَفاً
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
نِعْمَ
اَجْرُ
الْعَامِل۪ينَۗ
٥٨
İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!
ثُمَّ
اَوْرَثْنَا
الْكِتَابَ
الَّذ۪ينَ
اصْطَفَيْنَا
مِنْ
عِبَادِنَاۚ
فَمِنْهُمْ
ظَالِمٌ
لِنَفْسِه۪ۚ
وَمِنْهُمْ
مُقْتَصِدٌۚ
وَمِنْهُمْ
سَابِقٌ
بِالْخَيْرَاتِ
بِاِذْنِ
اللّٰهِۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَضْلُ
الْكَب۪يرُۜ
٣٢
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
يَدْخُلُونَهَا
يُحَلَّوْنَ
ف۪يهَا
مِنْ
اَسَاوِرَ
مِنْ
ذَهَبٍ
وَلُؤْلُؤً۬اۚ
وَلِبَاسُهُمْ
ف۪يهَا
حَر۪يرٌ
٣٣
وَقَالُوا
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ
الَّـذ۪ٓي
اَذْهَبَ
عَنَّا
الْحَزَنَۜ
اِنَّ
رَبَّـنَا
لَغَفُورٌ
شَكُورٌۙ
٣٤
اَلَّـذ۪ٓي
اَحَلَّنَا
دَارَ
الْمُقَامَةِ
مِنْ
فَضْلِه۪ۚ
لَا
يَمَسُّنَا
ف۪يهَا
نَصَبٌ
وَلَا
يَمَسُّنَا
ف۪يهَا
لُغُوبٌ
٣٥
Sonra biz, o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammed’in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. Şöyle derler: “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” “O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez.”
اِنَّ
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
الْيَوْمَ
ف۪ي
شُغُلٍ
فَاكِهُونَۚ
٥٥
هُمْ
وَاَزْوَاجُهُمْ
ف۪ي
ظِلَالٍ
عَلَى
الْاَرَٓائِكِ
مُتَّكِؤُ۫نَ
٥٦
لَهُمْ
ف۪يهَا
فَاكِهَةٌ
وَلَهُمْ
مَا
يَدَّعُونَۚ
٥٧
سَلَامٌ
قَوْلاً
مِنْ
رَبٍّ
رَح۪يمٍ
٥٨
وَامْتَازُوا
الْيَوْمَ
اَيُّهَا
الْمُجْرِمُونَ
٥٩
Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar. Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır. Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır). (Allah, şöyle der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!”
اُحْشُرُوا
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
وَاَزْوَاجَهُمْ
وَمَا
كَانُوا
يَعْبُدُونَۙ
٢٢
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
فَاهْدُوهُمْ
اِلٰى
صِرَاطِ
الْجَح۪يمِۙ
٢٣
وَقِفُوهُمْ
اِنَّهُمْ
مَسْؤُ۫لُونَۙ
٢٤
مَا
لَـكُمْ
لَا
تَنَاصَرُونَ
٢٥
بَلْ
هُمُ
الْيَوْمَ
مُسْتَسْلِمُونَ
٢٦
وَاَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
يَتَسَٓاءَلُونَ
٢٧
قَالُٓوا
اِنَّكُمْ
كُنْتُمْ
تَأْتُونَنَا
عَنِ
الْيَم۪ينِ
٢٨
قَالُوا
بَلْ
لَمْ
تَكُونُوا
مُؤْمِن۪ينَۚ
٢٩
وَمَا
كَانَ
لَنَا
عَلَيْكُمْ
مِنْ
سُلْطَانٍۚ
بَلْ
كُنْتُمْ
قَوْماً
طَاغ۪ينَ
٣٠
فَحَقَّ
عَلَيْنَا
قَوْلُ
رَبِّنَاۗ
اِنَّا
لَذَٓائِقُونَ
٣١
فَاَغْوَيْنَاكُمْ
اِنَّا
كُنَّا
غَاو۪ينَ
٣٢
فَاِنَّهُمْ
يَوْمَئِذٍ
فِي
الْعَذَابِ
مُشْتَرِكُونَ
٣٣
اِنَّا
كَذٰلِكَ
نَفْعَلُ
بِالْمُجْرِم۪ينَ
٣٤
اِنَّهُمْ
كَانُٓوا
اِذَا
ق۪يلَ
لَهُمْ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
اللّٰهُ
يَسْتَكْبِرُونَۙ
٣٥
وَيَقُولُونَ
اَئِنَّا
لَتَارِكُٓوا
اٰلِهَتِنَا
لِشَاعِرٍ
مَجْنُونٍۜ
٣٦
بَلْ
جَٓاءَ
بِالْحَقِّ
وَصَدَّقَ
الْمُرْسَل۪ينَ
٣٧
اِنَّكُمْ
لَذَٓائِقُوا
الْعَذَابِ
الْاَل۪يمِۚ
٣٨
وَمَا
تُجْزَوْنَ
اِلَّا
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَۙ
٣٩
اِلَّا
عِبَادَ
اللّٰهِ
الْمُخْلَص۪ينَ
٤٠
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
رِزْقٌ
مَعْلُومٌۙ
٤١
فَوَاكِهُۚ
وَهُمْ
مُكْرَمُونَۙ
٤٢
ف۪ي
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِۙ
٤٣
عَلٰى
سُرُرٍ
مُتَقَابِل۪ينَ
٤٤
يُطَافُ
عَلَيْهِمْ
بِكَأْسٍ
مِنْ
مَع۪ينٍۙ
٤٥
بَيْضَٓاءَ
لَذَّةٍ
لِلشَّارِب۪ينَۚ
٤٦
لَا
ف۪يهَا
غَوْلٌ
وَلَا
هُمْ
عَنْهَا
يُنْزَفُونَ
٤٧
وَعِنْدَهُمْ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِ
ع۪ينٌۙ
٤٨
كَاَنَّهُنَّ
بَيْضٌ
مَكْنُونٌ
٤٩
فَاَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
يَتَسَٓاءَلُونَ
٥٠
قَالَ
قَٓائِلٌ
مِنْهُمْ
اِنّ۪ي
كَانَ
ل۪ي
قَر۪ينٌۙ
٥١
يَقُولُ
اَئِنَّكَ
لَمِنَ
الْمُصَدِّق۪ينَ
٥٢
ءَاِذَا
مِتْنَا
وَكُنَّا
تُرَاباً
وَعِظَاماً
ءَاِنَّا
لَمَد۪ينُونَ
٥٣
قَالَ
هَلْ
اَنْتُمْ
مُطَّلِعُونَ
٥٤
فَاطَّـلَعَ
فَرَاٰهُ
ف۪ي
سَوَٓاءِ
الْجَح۪يمِ
٥٥
قَالَ
تَاللّٰهِ
اِنْ
كِدْتَ
لَتُرْد۪ينِۙ
٥٦
وَلَوْلَا
نِعْمَةُ
رَبّ۪ي
لَكُنْتُ
مِنَ
الْمُحْضَر۪ينَ
٥٧
اَفَمَا
نَحْنُ
بِمَيِّت۪ينَۙ
٥٨
اِلَّا
مَوْتَتَنَا
الْاُو۫لٰى
وَمَا
نَحْنُ
بِمُعَذَّب۪ينَ
٥٩
اِنَّ
هٰذَا
لَهُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
٦٠
لِمِثْلِ
هٰذَا
فَلْيَعْمَلِ
الْعَامِلُونَ
٦١
اَذٰلِكَ
خَيْرٌ
نُزُلاً
اَمْ
شَجَرَةُ
الزَّقُّومِ
٦٢
اِنَّا
جَعَلْنَاهَا
فِتْنَةً
لِلظَّالِم۪ينَ
٦٣
اِنَّهَا
شَجَرَةٌ
تَخْرُجُ
ف۪ٓي
اَصْلِ
الْجَح۪يمِۙ
٦٤
طَلْعُهَا
كَاَنَّهُ
رُؤُ۫سُ
الشَّيَاط۪ينِ
٦٥
فَاِنَّهُمْ
لَاٰكِلُونَ
مِنْهَا
فَمَالِؤُ۫نَ
مِنْهَا
الْبُطُونَۜ
٦٦
ثُمَّ
اِنَّ
لَهُمْ
عَلَيْهَا
لَشَوْباً
مِنْ
حَم۪يمٍۚ
٦٧
ثُمَّ
اِنَّ
مَرْجِعَهُمْ
لَاِلَى
الْجَح۪يمِ
٦٨
اِنَّهُمْ
اَلْفَوْا
اٰبَٓاءَهُمْ
ضَٓالّ۪ينَۙ
٦٩
فَهُمْ
عَلٰٓى
اٰثَارِهِمْ
يُهْرَعُونَ
٧٠
وَلَقَدْ
ضَلَّ
قَبْلَهُمْ
اَكْثَرُ
الْاَوَّل۪ينَۙ
٧١
وَلَقَدْ
اَرْسَلْنَا
ف۪يهِمْ
مُنْذِر۪ينَ
٧٢
فَانْظُرْ
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُنْذَر۪ينَۙ
٧٣
اِلَّا
عِبَادَ
اللّٰهِ
الْمُخْلَص۪ينَ۟
٧٤
22,23,24. Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir. Onlara, “Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?” denir. Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir. Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.” “Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.” “Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.” “Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.” Artık onlar o gün azapta ortaktırlar. İşte biz suçlulara böyle yaparız. Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı. “Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı. Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir. Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız. Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız. Ancak Allah’ın halis kulları başka. 41,42. İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir. Onlar Naîm cennetlerindedirler. Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar. 45,46. Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar. Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır. Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır. Derken birbirlerine yönelip sorarlar. İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.” “Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi. “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?” Konuşan o kimse, yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der. Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür. Ona şöyle der: “Allah’a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin.” “Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.” 58,59. “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?” Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır. Çalışanlar böylesi için çalışsınlar! Ziyafet olarak bu mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık. O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır. Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır. Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır. Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır. Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir. Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular. Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler. Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik. Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu! Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.
اِلَّا
عِبَادَ
اللّٰهِ
الْمُخْلَص۪ينَ
٤٠
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
رِزْقٌ
مَعْلُومٌۙ
٤١
فَوَاكِهُۚ
وَهُمْ
مُكْرَمُونَۙ
٤٢
ف۪ي
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِۙ
٤٣
عَلٰى
سُرُرٍ
مُتَقَابِل۪ينَ
٤٤
يُطَافُ
عَلَيْهِمْ
بِكَأْسٍ
مِنْ
مَع۪ينٍۙ
٤٥
بَيْضَٓاءَ
لَذَّةٍ
لِلشَّارِب۪ينَۚ
٤٦
لَا
ف۪يهَا
غَوْلٌ
وَلَا
هُمْ
عَنْهَا
يُنْزَفُونَ
٤٧
وَعِنْدَهُمْ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِ
ع۪ينٌۙ
٤٨
كَاَنَّهُنَّ
بَيْضٌ
مَكْنُونٌ
٤٩
فَاَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
يَتَسَٓاءَلُونَ
٥٠
قَالَ
قَٓائِلٌ
مِنْهُمْ
اِنّ۪ي
كَانَ
ل۪ي
قَر۪ينٌۙ
٥١
يَقُولُ
اَئِنَّكَ
لَمِنَ
الْمُصَدِّق۪ينَ
٥٢
ءَاِذَا
مِتْنَا
وَكُنَّا
تُرَاباً
وَعِظَاماً
ءَاِنَّا
لَمَد۪ينُونَ
٥٣
قَالَ
هَلْ
اَنْتُمْ
مُطَّلِعُونَ
٥٤
فَاطَّـلَعَ
فَرَاٰهُ
ف۪ي
سَوَٓاءِ
الْجَح۪يمِ
٥٥
قَالَ
تَاللّٰهِ
اِنْ
كِدْتَ
لَتُرْد۪ينِۙ
٥٦
وَلَوْلَا
نِعْمَةُ
رَبّ۪ي
لَكُنْتُ
مِنَ
الْمُحْضَر۪ينَ
٥٧
اَفَمَا
نَحْنُ
بِمَيِّت۪ينَۙ
٥٨
اِلَّا
مَوْتَتَنَا
الْاُو۫لٰى
وَمَا
نَحْنُ
بِمُعَذَّب۪ينَ
٥٩
اِنَّ
هٰذَا
لَهُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
٦٠
لِمِثْلِ
هٰذَا
فَلْيَعْمَلِ
الْعَامِلُونَ
٦١
Ancak Allah’ın halis kulları başka. 41,42. İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir. Onlar Naîm cennetlerindedirler. Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar. 45,46. Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır. Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar. Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır. Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır. Derken birbirlerine yönelip sorarlar. İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.” “Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi. “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?” Konuşan o kimse, yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der. Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür. Ona şöyle der: “Allah’a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin.” “Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.” 58,59. “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?” Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır. Çalışanlar böylesi için çalışsınlar!
هٰذَا
ذِكْرٌۜ
وَاِنَّ
لِلْمُتَّق۪ينَ
لَحُسْنَ
مَاٰبٍۙ
٤٩
جَنَّاتِ
عَدْنٍ
مُفَتَّحَةً
لَهُمُ
الْاَبْوَابُۚ
٥٠
مُتَّكِـ۪ٔينَ
ف۪يهَا
يَدْعُونَ
ف۪يهَا
بِفَاكِهَةٍ
كَث۪يرَةٍ
وَشَرَابٍ
٥١
وَعِنْدَهُمْ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِ
اَتْرَابٌ
٥٢
هٰذَا
مَا
تُوعَدُونَ
لِيَوْمِ
الْحِسَابِ
٥٣
اِنَّ
هٰذَا
لَرِزْقُنَا
مَا
لَهُ
مِنْ
نَفَادٍۚ
٥٤
49,50. Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır. Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler. Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır. İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
لٰكِنِ
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
رَبَّهُمْ
لَهُمْ
غُرَفٌ
مِنْ
فَوْقِهَا
غُرَفٌ
مَبْنِيَّةٌۙ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
وَعْدَ
اللّٰهِۜ
لَا
يُخْلِفُ
اللّٰهُ
الْم۪يعَادَ
٢٠
Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için (cennette) üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah, va’dinden dönmez.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
قَالُوا
رَبُّنَا
اللّٰهُ
ثُمَّ
اسْتَقَامُوا
تَـتَنَزَّلُ
عَلَيْهِمُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
اَلَّا
تَخَافُوا
وَلَا
تَحْزَنُوا
وَاَبْشِرُوا
بِالْجَنَّةِ
الَّت۪ي
كُنْتُمْ
تُوعَدُونَ
٣٠
نَحْنُ
اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَفِي
الْاٰخِرَةِۚ
وَلَكُمْ
ف۪يهَا
مَا
تَشْتَـه۪ٓي
اَنْفُسُكُمْ
وَلَكُمْ
ف۪يهَا
مَا
تَدَّعُونَۜ
٣١
نُزُلاً
مِنْ
غَفُورٍ
رَح۪يمٍ۟
٣٢
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” 31,32. “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”
مَنْ
كَانَ
يُر۪يدُ
حَرْثَ
الْاٰخِرَةِ
نَزِدْ
لَهُ
ف۪ي
حَرْثِه۪ۚ
وَمَنْ
كَانَ
يُر۪يدُ
حَرْثَ
الدُّنْيَا
نُؤْتِه۪
مِنْهَا
وَمَا
لَهُ
فِي
الْاٰخِرَةِ
مِنْ
نَص۪يبٍ
٢٠
Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.
اَلْاَخِلَّٓاءُ
يَوْمَئِذٍ
بَعْضُهُمْ
لِبَعْضٍ
عَدُوٌّ
اِلَّا
الْمُتَّق۪ينَۜ۟
٦٧
يَا
عِبَادِ
لَا
خَوْفٌ
عَلَيْكُمُ
الْيَوْمَ
وَلَٓا
اَنْتُمْ
تَحْزَنُونَۚ
٦٨
اَلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَكَانُوا
مُسْلِم۪ينَۚ
٦٩
اُدْخُلُوا
الْجَنَّةَ
اَنْتُمْ
وَاَزْوَاجُكُمْ
تُحْبَرُونَ
٧٠
يُطَافُ
عَلَيْهِمْ
بِصِحَافٍ
مِنْ
ذَهَبٍ
وَاَكْوَابٍۚ
وَف۪يهَا
مَا
تَشْتَه۪يهِ
الْاَنْفُسُ
وَتَلَذُّ
الْاَعْيُنُۚ
وَاَنْتُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَۚ
٧١
وَتِلْكَ
الْجَنَّةُ
الَّت۪ٓي
اُو۫رِثْتُمُوهَا
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٧٢
لَكُمْ
ف۪يهَا
فَاكِهَةٌ
كَث۪يرَةٌ
مِنْهَا
تَأْكُلُونَ
٧٣
O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar. 68,69. (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.” “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.” Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız. İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir. Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.
اِنَّ
يَوْمَ
الْفَصْلِ
م۪يقَاتُهُمْ
اَجْمَع۪ينَۙ
٤٠
يَوْمَ
لَا
يُغْن۪ي
مَوْلًى
عَنْ
مَوْلًى
شَيْـٔاً
وَلَا
هُمْ
يُنْصَرُونَۙ
٤١
اِلَّا
مَنْ
رَحِمَ
اللّٰهُۜ
اِنَّهُ
هُوَ
الْعَز۪يزُ
الرَّح۪يمُ۟
٤٢
اِنَّ
شَجَرَتَ
الزَّقُّومِۙ
٤٣
طَعَامُ
الْاَث۪يمِۚۛ
٤٤
كَالْمُهْلِۚۛ
يَغْل۪ي
فِي
الْبُطُونِۙ
٤٥
كَغَلْيِ
الْحَم۪يمِ
٤٦
خُذُوهُ
فَاعْتِلُوهُ
اِلٰى
سَوَٓاءِ
الْجَح۪يمِۚ
٤٧
ثُمَّ
صُبُّوا
فَوْقَ
رَأْسِه۪
مِنْ
عَذَابِ
الْحَم۪يمِۜ
٤٨
ذُقْۙ ۚ
اِنَّكَ
اَنْتَ
الْعَز۪يزُ
الْكَر۪يمُ
٤٩
اِنَّ
هٰذَا
مَا
كُنْتُمْ
بِه۪
تَمْتَرُونَ
٥٠
Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez. Yalnız, Allah’ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir. 43,44. Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir. 45,46. O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar. (Allah, görevli meleklere şöyle der:) “Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.” “Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.” (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?” “İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
مَقَامٍ
اَم۪ينٍۙ
٥١
ف۪ي
جَنَّاتٍ
وَعُيُونٍۚ
٥٢
يَلْبَسُونَ
مِنْ
سُنْدُسٍ
وَاِسْتَبْرَقٍ
مُتَقَابِل۪ينَۚ
٥٣
كَذٰلِكَ۠
وَزَوَّجْنَاهُمْ
بِحُورٍ
ع۪ينٍۜ
٥٤
يَدْعُونَ
ف۪يهَا
بِكُلِّ
فَاكِهَةٍ
اٰمِن۪ينَۙ
٥٥
لَا
يَذُوقُونَ
ف۪يهَا
الْمَوْتَ
اِلَّا
الْمَوْتَةَ
الْاُو۫لٰىۚ
وَوَقٰيهُمْ
عَذَابَ
الْجَح۪يمِۙ
٥٦
فَضْلاً
مِنْ
رَبِّكَۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
٥٧
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar. İşte böyle. Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir. Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler. Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur. Bunlar, Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. İşte bu büyük başarıdır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
قَالُوا
رَبُّنَا
اللّٰهُ
ثُمَّ
اسْتَقَامُوا
فَلَا
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلَا
هُمْ
يَحْزَنُونَۚ
١٣
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۚ
جَزَٓاءً
بِمَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
١٤
“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.
اِنَّ
اللّٰهَ
يُدْخِلُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
يَتَمَتَّعُونَ
وَيَأْكُلُونَ
كَمَا
تَأْكُلُ
الْاَنْعَامُ
وَالنَّارُ
مَثْوًى
لَهُمْ
١٢
Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.
مَثَلُ
الْجَنَّةِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
ف۪يهَٓا
اَنْهَارٌ
مِنْ
مَٓاءٍ
غَيْرِ
اٰسِنٍۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
لَبَنٍ
لَمْ
يَتَغَيَّرْ
طَعْمُهُۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
خَمْرٍ
لَذَّةٍ
لِلشَّارِب۪ينَۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
عَسَلٍ
مُصَفًّىۜ
وَلَهُمْ
ف۪يهَا
مِنْ
كُلِّ
الثَّمَرَاتِ
وَمَغْفِرَةٌ
مِنْ
رَبِّهِمْۜ
كَمَنْ
هُوَ
خَالِدٌ
فِي
النَّارِ
وَسُقُوا
مَٓاءً
حَم۪يماً
فَقَطَّعَ
اَمْعَٓاءَهُمْ
١٥
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
لِيُدْخِلَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
وَيُكَفِّرَ
عَنْهُمْ
سَيِّـَٔاتِهِمْۜ
وَكَانَ
ذٰلِكَ
عِنْدَ
اللّٰهِ
فَوْزاً
عَظ۪يماًۙ
٥
Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır.
لَيْسَ
عَلَى
الْاَعْمٰى
حَرَجٌ
وَلَا
عَلَى
الْاَعْرَجِ
حَرَجٌ
وَلَا
عَلَى
الْمَر۪يضِ
حَرَجٌۜ
وَمَنْ
يُطِـعِ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
يُدْخِلْهُ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۚ
وَمَنْ
يَتَوَلَّ
يُعَذِّبْهُ
عَذَاباً
اَل۪يماً۟
١٧
Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.) Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır.
وَاُزْلِفَتِ
الْجَنَّةُ
لِلْمُتَّق۪ينَ
غَيْرَ
بَع۪يدٍ
٣١
هٰذَا
مَا
تُوعَدُونَ
لِكُلِّ
اَوَّابٍ
حَف۪يظٍۚ
٣٢
مَنْ
خَشِيَ
الرَّحْمٰنَ
بِالْغَيْبِ
وَجَٓاءَ
بِقَلْبٍ
مُن۪يبٍ
٣٣
اُدْخُلُوهَا
بِسَلَامٍۜ
ذٰلِكَ
يَوْمُ
الْخُلُودِ
٣٤
لَهُمْ
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَ
ف۪يهَا
وَلَدَيْنَا
مَز۪يدٌ
٣٥
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. 32,33. (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.” “Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.” Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
جَنَّاتٍ
وَعُيُونٍۙ
١٥
اٰخِذ۪ينَ
مَٓا
اٰتٰيهُمْ
رَبُّهُمْۜ
اِنَّهُمْ
كَانُوا
قَبْلَ
ذٰلِكَ
مُحْسِن۪ينَۜ
١٦
كَانُوا
قَل۪يلاً
مِنَ
الَّيْلِ
مَا
يَهْجَعُونَ
١٧
وَبِالْاَسْحَارِ
هُمْ
يَسْتَغْفِرُونَ
١٨
وَف۪ٓي
اَمْوَالِهِمْ
حَقٌّ
لِلسَّٓائِلِ
وَالْمَحْرُومِ
١٩
15,16. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlama dilerlerdi. Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
جَنَّاتٍ
وَنَع۪يمٍۙ
١٧
17,18. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
جَنَّاتٍ
وَنَع۪يمٍۙ
١٧
فَاكِه۪ينَ
بِمَٓا
اٰتٰيهُمْ
رَبُّهُمْۚ
وَوَقٰيهُمْ
رَبُّهُمْ
عَذَابَ
الْجَح۪يمِ
١٨
كُلُوا
وَاشْرَبُوا
هَن۪ٓيـٔاً
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَۙ
١٩
مُتَّكِـ۪ٔينَ
عَلٰى
سُرُرٍ
مَصْفُوفَةٍۚ
وَزَوَّجْنَاهُمْ
بِحُورٍ
ع۪ينٍ
٢٠
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَاتَّبَعَتْهُمْ
ذُرِّيَّتُهُمْ
بِا۪يمَانٍ
اَلْحَقْنَا
بِهِمْ
ذُرِّيَّتَهُمْ
وَمَٓا
اَلَتْنَاهُمْ
مِنْ
عَمَلِهِمْ
مِنْ
شَيْءٍۜ
كُلُّ
امْرِئٍ
بِمَا
كَسَبَ
رَه۪ينٌ
٢١
وَاَمْدَدْنَاهُمْ
بِفَاكِهَةٍ
وَلَحْمٍ
مِمَّا
يَشْتَهُونَ
٢٢
يَتَنَازَعُونَ
ف۪يهَا
كَأْساً
لَا
لَغْوٌ
ف۪يهَا
وَلَا
تَأْث۪يمٌ
٢٣
وَيَطُوفُ
عَلَيْهِمْ
غِلْمَانٌ
لَهُمْ
كَاَنَّهُمْ
لُؤْلُؤٌ۬
مَكْنُونٌ
٢٤
وَاَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
يَتَسَٓاءَلُونَ
٢٥
قَالُٓوا
اِنَّا
كُنَّا
قَبْلُ
ف۪ٓي
اَهْلِنَا
مُشْفِق۪ينَ
٢٦
فَمَنَّ
اللّٰهُ
عَلَيْنَا
وَوَقٰينَا
عَذَابَ
السَّمُومِ
٢٧
اِنَّا
كُنَّا
مِنْ
قَبْلُ
نَدْعُوهُۜ
اِنَّهُ
هُوَ
الْبَرُّ
الرَّح۪يمُ۟
٢٨
17,18. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. 19,20. Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir. İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir. Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik. Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar. Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar. Birbirlerine dönüp (“Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?” diye) sorarlar. Derler ki: “Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah’a isyandan) korkardık.” “Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.” “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir.”
وَلِمَنْ
خَافَ
مَقَامَ
رَبِّه۪
جَنَّتَانِۚ
٤٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۙ
٤٧
ذَوَاتَٓا
اَفْنَانٍۚ
٤٨
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٤٩
ف۪يهِمَا
عَيْنَانِ
تَجْرِيَانِۚ
٥٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥١
ف۪يهِمَا
مِنْ
كُلِّ
فَاكِهَةٍ
زَوْجَانِۚ
٥٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥٣
مُتَّكِـ۪ٔينَ
عَلٰى
فُرُشٍ
بَطَٓائِنُهَا
مِنْ
اِسْتَبْرَقٍۜ
وَجَنَا
الْجَنَّتَيْنِ
دَانٍۚ
٥٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥٥
ف۪يهِنَّ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِۙ
لَمْ
يَطْمِثْهُنَّ
اِنْسٌ
قَبْلَهُمْ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٥٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٥٧
كَاَنَّهُنَّ
الْيَاقُوتُ
وَالْمَرْجَانُۚ
٥٨
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥٩
هَلْ
جَزَٓاءُ
الْاِحْسَانِ
اِلَّا
الْاِحْسَانُۚ
٦٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٦١
وَمِنْ
دُونِهِمَا
جَنَّتَانِۚ
٦٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۙ
٦٣
مُدْهَٓامَّتَانِۚ
٦٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٦٥
ف۪يهِمَا
عَيْنَانِ
نَضَّاخَتَانِۚ
٦٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٦٧
ف۪يهِمَا
فَاكِهَةٌ
وَنَخْلٌ
وَرُمَّانٌۚ
٦٨
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٦٩
ف۪يهِنَّ
خَيْرَاتٌ
حِسَانٌۚ
٧٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٧١
حُورٌ
مَقْصُورَاتٌ
فِي
الْخِيَامِۚ
٧٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٧٣
لَمْ
يَطْمِثْهُنَّ
اِنْسٌ
قَبْلَهُمْ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٧٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٧٥
مُتَّكِـ۪ٔينَ
عَلٰى
رَفْرَفٍ
خُضْرٍ
وَعَبْقَرِيٍّ
حِسَانٍۚ
٧٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٧٧
Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? İki cennet de (ağaçlar, meyveler, rengârenk bitkiler gibi) çeşit çeşit güzelliklerle bezenmiştir. İçlerinde akan iki pınar vardır. İkisinde de her meyveden çift çift vardır. Onlar astarları kalın ipekten olan döşeklere yaslanırlar. Bu iki cennetin meyveleri (zahmetsizce alınacak kadar) yakındır. Oralarda bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır. Onlara eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. Onlar sanki yakut ve mercandır. İyiliğin karşılığı, yalnız iyiliktir. Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. O iki cennet koyu yeşil renktedir. İçlerinde kaynayan iki pınar vardır. İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır. Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır. Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir. Onlara, eşlerinden önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. Onlar yeşil yastıklara ve güzel yaygılara yaslanırlar, (nimetlenirler).
وَالسَّابِقُونَ
السَّابِقُونَۙ
١٠
اُو۬لٰٓئِكَ
الْمُقَرَّبُونَۚ
١١
ف۪ي
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِ
١٢
ثُلَّةٌ
مِنَ
الْاَوَّل۪ينَۙ
١٣
وَقَل۪يلٌ
مِنَ
الْاٰخِر۪ينَۜ
١٤
عَلٰى
سُرُرٍ
مَوْضُونَةٍۙ
١٥
مُتَّكِـ۪ٔينَ
عَلَيْهَا
مُتَقَابِل۪ينَ
١٦
يَطُوفُ
عَلَيْهِمْ
وِلْدَانٌ
مُخَلَّدُونَۙ
١٧
بِاَكْوَابٍ
وَاَبَار۪يقَ
وَكَأْسٍ
مِنْ
مَع۪ينٍۙ
١٨
لَا
يُصَدَّعُونَ
عَنْهَا
وَلَا
يُنْزِفُونَۙ
١٩
وَفَاكِهَةٍ
مِمَّا
يَتَخَيَّرُونَۙ
٢٠
وَلَحْمِ
طَيْرٍ
مِمَّا
يَشْتَهُونَۜ
٢١
وَحُورٌ
ع۪ينٌۙ
٢٢
كَاَمْثَالِ
اللُّؤْلُؤِ۬
الْمَكْنُونِۚ
٢٣
جَزَٓاءً
بِمَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
٢٤
لَا
يَسْمَعُونَ
ف۪يهَا
لَغْواً
وَلَا
تَأْث۪يماًۙ
٢٥
اِلَّا
ق۪يلاً
سَلَاماً
سَلَاماً
٢٦
وَاَصْحَابُ
الْيَم۪ينِ
مَٓا
اَصْحَابُ
الْيَم۪ينِۜ
٢٧
ف۪ي
سِدْرٍ
مَخْضُودٍۙ
٢٨
وَطَلْحٍ
مَنْضُودٍۙ
٢٩
وَظِلٍّ
مَمْدُودٍۙ
٣٠
وَمَٓاءٍ
مَسْكُوبٍۙ
٣١
وَفَاكِهَةٍ
كَث۪يرَةٍۙ
٣٢
لَا مَقْطُوعَةٍ
وَلَا
مَمْنُوعَةٍۙ
٣٣
وَفُرُشٍ
مَرْفُوعَةٍۜ
٣٤
اِنَّٓا
اَنْشَأْنَاهُنَّ
اِنْشَٓاءًۙ
٣٥
فَجَعَلْنَاهُنَّ
اَبْكَاراًۙ
٣٦
عُـرُباً
اَتْـرَاباًۙ
٣٧
لِاَصْحَـابِ
الْيَم۪ينِۜ
۟
٣٨
ثُلَّةٌ
مِنَ
الْاَوَّل۪ينَۙ
٣٩
وَثُلَّةٌ
مِنَ
الْاٰخِر۪ينَۜ
٤٠
10,11. (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir. Onlar, Naîm cennetlerindedirler. 13,14. Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir. 15,16. Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler. 17,18,19,20,21. Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. 22,23. Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.) Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler. Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! 28,29,30,31,32,33,34. (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık. 36,37,38. Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. 39,40. Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
يَوْمَ
تَرَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
يَسْعٰى
نُورُهُمْ
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَبِاَيْمَانِهِمْ
بُشْرٰيكُمُ
الْيَوْمَ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُۚ
١٢
Mü’min erkeklerle mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir.” İşte bu büyük başarıdır.
سَابِقُٓوا
اِلٰى
مَغْفِرَةٍ
مِنْ
رَبِّكُمْ
وَجَنَّةٍ
عَرْضُهَا
كَعَرْضِ
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِۙ
اُعِدَّتْ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِاللّٰهِ
وَرُسُلِه۪ۜ
ذٰلِكَ
فَضْلُ
اللّٰهِ
يُؤْت۪يهِ
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَاللّٰهُ
ذُوالْفَضْلِ
الْعَظ۪يمِ
٢١
Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
لَا
تَجِدُ
قَوْماً
يُؤْمِنُونَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
يُوَٓادُّونَ
مَنْ
حَٓادَّ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
وَلَوْ
كَانُٓوا
اٰبَٓاءَهُمْ
اَوْ
اَبْنَٓاءَهُمْ
اَوْ
اِخْوَانَهُمْ
اَوْ
عَش۪يرَتَهُمْۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
كَتَبَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمُ
الْا۪يمَانَ
وَاَيَّدَهُمْ
بِرُوحٍ
مِنْهُۜ
وَيُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
حِزْبُ
اللّٰهِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
حِزْبَ
اللّٰهِ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
٢٢
Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
لَا
يَسْتَـو۪ٓي
اَصْحَابُ
النَّارِ
وَاَصْحَابُ
الْجَنَّةِۜ
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
هُمُ
الْـفَٓائِزُونَ
٢٠
Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
يَغْفِرْ
لَـكُمْ
ذُنُوبَكُمْ
وَيُدْخِلْـكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
وَمَسَاكِنَ
طَيِّبَةً
ف۪ي
جَنَّاتِ
عَدْنٍۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُۙ
١٢
(Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük başarıdır.
يَوْمَ
يَجْمَعُكُمْ
لِيَوْمِ
الْجَمْعِ
ذٰلِكَ
يَوْمُ
التَّغَابُنِۜ
وَمَنْ
يُؤْمِنْ
بِاللّٰهِ
وَيَعْمَلْ
صَالِحاً
يُكَفِّرْ
عَنْهُ
سَيِّـَٔاتِه۪
وَيُدْخِلْهُ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
٩
Toplanma vakti için Allah'ın sizi toplayacağı günü düşün. O gün aldanışın ortaya çıkacağı gündür. Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
تُوبُٓوا
اِلَى
اللّٰهِ
تَوْبَةً
نَصُوحاًۜ
عَسٰى
رَبُّكُمْ
اَنْ
يُكَفِّرَ
عَنْكُمْ
سَيِّـَٔاتِكُمْ
وَيُدْخِلَكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۙ
يَوْمَ
لَا
يُخْزِي
اللّٰهُ
النَّبِيَّ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مَعَهُۚ
نُورُهُمْ
يَسْعٰى
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَبِاَيْمَانِهِمْ
يَقُولُونَ
رَبَّـنَٓا
اَتْمِمْ
لَنَا
نُورَنَا
وَاغْفِرْ
لَنَاۚ
اِنَّكَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
٨
Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.
اِنَّ
لِلْمُتَّق۪ينَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِ
٣٤
اَفَنَجْعَلُ
الْمُسْلِم۪ينَ
كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
٣٥
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?
فَاَمَّا
مَنْ
اُو۫تِيَ
كِتَابَهُ
بِيَم۪ينِه۪
فَيَقُولُ
هَٓاؤُ۬مُ
اقْرَؤُ۫ا
كِتَابِيَهْۚ
١٩
اِنّ۪ي
ظَنَنْتُ
اَنّ۪ي
مُلَاقٍ
حِسَابِيَهْۚ
٢٠
فَهُوَ
ف۪ي
ع۪يشَةٍ
رَاضِيَةٍۙ
٢١
ف۪ي
جَنَّةٍ
عَالِيَةٍۙ
٢٢
قُطُوفُهَا
دَانِيَةٌ
٢٣
كُلُوا
وَاشْرَبُوا
هَن۪ٓيـٔاً
بِمَٓا
اَسْلَفْتُمْ
فِي
الْاَيَّامِ
الْخَالِيَةِ
٢٤
İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!” “Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. Yüksek bir cennettedir. Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir). (Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.
كُلُّ
نَفْسٍ
بِمَا
كَسَبَتْ
رَه۪ينَةٌۙ
٣٨
اِلَّٓا
اَصْحَابَ
الْيَم۪ينِۜۛ
٣٩
ف۪ي
جَنَّاتٍۜۛ
يَتَسَٓاءَلُونَۙ
٤٠
عَنِ
الْمُجْرِم۪ينَۙ
٤١
Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. 40,41,42. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”
اِنَّ
الْاَبْرَارَ
يَشْرَبُونَ
مِنْ
كَأْسٍ
كَانَ
مِزَاجُهَا
كَافُوراًۚ
٥
عَيْناً
يَشْرَبُ
بِهَا
عِبَادُ
اللّٰهِ
يُفَجِّرُونَهَا
تَفْج۪يراً
٦
يُوفُونَ
بِالنَّذْرِ
وَيَخَافُونَ
يَوْماً
كَانَ
شَرُّهُ
مُسْتَط۪يراً
٧
وَيُطْعِمُونَ
الطَّعَامَ
عَلٰى
حُبِّه۪
مِسْك۪يناً
وَيَت۪يماً
وَاَس۪يراً
٨
اِنَّمَا
نُطْعِمُكُمْ
لِوَجْهِ
اللّٰهِ
لَا
نُر۪يدُ
مِنْكُمْ
جَزَٓاءً
وَلَا
شُكُوراً
٩
اِنَّا
نَخَافُ
مِنْ
رَبِّنَا
يَوْماً
عَبُوساً
قَمْطَر۪يراً
١٠
فَوَقٰيهُمُ
اللّٰهُ
شَرَّ
ذٰلِكَ
الْيَوْمِ
وَلَقّٰيهُمْ
نَضْرَةً
وَسُرُوراًۚ
١١
وَجَزٰيهُمْ
بِمَا
صَبَرُوا
جَنَّةً
وَحَر۪يراًۙ
١٢
مُتَّكِـ۪ٔينَ
ف۪يهَا
عَلَى
الْاَرَٓائِكِۚ
لَا
يَرَوْنَ
ف۪يهَا
شَمْساً
وَلَا
زَمْهَر۪يراًۚ
١٣
وَدَانِيَةً
عَلَيْهِمْ
ظِلَالُهَا
وَذُلِّلَتْ
قُطُوفُهَا
تَذْل۪يلاً
١٤
وَيُطَافُ
عَلَيْهِمْ
بِاٰنِيَةٍ
مِنْ
فِضَّةٍ
وَاَكْوَابٍ
كَانَتْ
قَوَار۪يرَاۙ
١٥
قَوَار۪يرَ
مِنْ
فِضَّةٍ
قَدَّرُوهَا
تَقْد۪يراً
١٦
وَيُسْقَوْنَ
ف۪يهَا
كَأْساً
كَانَ
مِزَاجُهَا
زَنْجَب۪يلاًۚ
١٧
عَيْناً
ف۪يهَا
تُسَمّٰى
سَلْسَب۪يلاً
١٨
وَيَطُوفُ
عَلَيْهِمْ
وِلْدَانٌ
مُخَلَّدُونَۚ
اِذَا
رَاَيْتَهُمْ
حَسِبْتَهُمْ
لُؤْلُؤ۬اً
مَنْثُوراً
١٩
وَاِذَا
رَاَيْتَ
ثَمَّ
رَاَيْتَ
نَع۪يماً
وَمُلْـكاً
كَب۪يراً
٢٠
عَالِيَهُمْ
ثِيَابُ
سُنْدُسٍ
خُضْرٌ
وَاِسْتَبْرَقٌۘ
وَحُلُّٓوا
اَسَاوِرَ
مِنْ
فِضَّةٍۚ
وَسَقٰيهُمْ
رَبُّهُمْ
شَرَاباً
طَهُوراً
٢١
اِنَّ
هٰذَا
كَانَ
لَـكُمْ
جَزَٓاءً
وَكَانَ
سَعْيُكُمْ
مَشْكُوراً۟
٢٢
İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler. Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır. Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk. Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir. Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir. Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır. Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir. Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
ظِلَالٍ
وَعُيُونٍۙ
٤١
وَفَوَاكِهَ
مِمَّا
يَشْتَهُونَۜ
٤٢
كُلُوا
وَاشْرَبُوا
هَن۪ٓيـٔاً
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٤٣
اِنَّا
كَذٰلِكَ
نَجْزِي
الْمُحْسِن۪ينَ
٤٤
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar. Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler. Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.” Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
اِنَّ
لِلْمُتَّق۪ينَ
مَفَازاًۙ
٣١
حَدَٓائِقَ
وَاَعْنَاباًۙ
٣٢
وَكَوَاعِبَ
اَتْرَاباًۙ
٣٣
وَكَأْساً
دِهَاقاًۜ
٣٤
لَا
يَسْمَعُونَ
ف۪يهَا
لَغْواً
وَلَا
كِذَّاباًۚ
٣٥
جَزَٓاءً
مِنْ
رَبِّكَ
عَطَٓاءً
حِسَاباًۙ
٣٦
31,32,33,34. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan. 36,37,38. Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
وَاَمَّا
مَنْ
خَافَ
مَقَامَ
رَبِّه۪
وَنَهَى
النَّفْسَ
عَنِ
الْهَوٰىۙ
٤٠
فَاِنَّ
الْجَنَّةَ
هِيَ
الْمَأْوٰىۜ
٤١
40,41.Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
وَاِذَا
الْجَنَّةُ
اُزْلِفَتْۙۖ
١٣
Cennet yaklaştırıldığı zaman,
اِنَّ
الْاَبْرَارَ
لَف۪ي
نَع۪يمٍۙ
٢٢
عَلَى
الْاَرَٓائِكِ
يَنْظُرُونَۙ
٢٣
تَعْرِفُ
ف۪ي
وُجُوهِهِمْ
نَضْرَةَ
النَّع۪يمِۚ
٢٤
يُسْقَوْنَ
مِنْ
رَح۪يقٍ
مَخْتُومٍۙ
٢٥
خِتَامُهُ
مِسْكٌۜ
وَف۪ي
ذٰلِكَ
فَلْيَتَنَافَسِ
الْمُتَنَافِسُونَۜ
٢٦
وَمِزَاجُهُ
مِنْ
تَسْن۪يمٍۙ
٢٧
عَيْناً
يَشْرَبُ
بِهَا
الْمُقَرَّبُونَۜ
٢٨
Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler. Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler. Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. O içeceğin katkısı tesnimdir. Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan içerler.
فَالْيَوْمَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مِنَ
الْكُفَّارِ
يَضْحَكُونَۙ
٣٤
عَلَى
الْاَرَٓائِكِۙ
يَنْظُرُونَۜ
٣٥
İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler. Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
لَهُمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْـكَب۪يرُۜ
١١
İman edip salih ameller işleyenlere gelince; onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu büyük başarıdır.
وُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
نَاعِمَةٌۙ
٨
لِسَعْيِهَا
رَاضِيَةٌۙ
٩
ف۪ي
جَنَّةٍ
عَالِيَةٍۙ
١٠
لَا
تَسْمَعُ
ف۪يهَا
لَاغِيَةًۜ
١١
ف۪يهَا
عَيْنٌ
جَارِيَةٌۢ
١٢
ف۪يهَا
سُرُرٌ
مَرْفُوعَةٌۙ
١٣
وَاَكْوَابٌ
مَوْضُوعَةٌۙ
١٤
وَنَمَارِقُ
مَصْفُوفَةٌۙ
١٥
وَزَرَابِيُّ
مَبْثُوثَةٌۜ
١٦
O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar. Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar. Yüksek bir cennettedirler. Orada hiçbir boş söz işitmezler. Orada akan bir kaynak vardır. 13,14,15,16. Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.
جَزَٓاؤُ۬هُمْ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
ذٰلِكَ
لِمَنْ
خَشِيَ
رَبَّهُ
٨
Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.
فَاَمَّا
مَنْ
ثَقُلَتْ
مَوَاز۪ينُهُۙ
٦
فَهُوَ
ف۪ي
ع۪يشَةٍ
رَاضِيَةٍۜ
٧
İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.