Dua ile İlgili Ayetler

Dua, kulun Rabbine yönelmesi ve O’ndan yardım dilemesidir. Kur’an-ı Kerim’de dua eden kulların Allah katında değerli olduğu ve duaların karşılıksız bırakılmadığı bildirilir. Bu sayfada dua ile ilgili ayetlerin Arapça asıllarını ve Türkçe meallerini bulabilirsiniz.

Fatiha Suresi 6-7. Ayet

اِهْدِنَا

الصِّرَاطَ

الْمُسْتَق۪يمَۙ

٦

صِرَاطَ

الَّذ۪ينَ

اَنْعَمْتَ

عَلَيْهِمْۙ

غَيْرِ

الْمَغْضُوبِ

عَلَيْهِمْ

وَلَا

الضَّٓالّ۪ينَ

٧

6,7. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Bakara Suresi 126-129. Ayet

وَاِذْ

قَالَ

اِبْرٰه۪يمُ

رَبِّ

اجْعَلْ

هٰذَا

بَلَداً

اٰمِناً

وَارْزُقْ

اَهْلَهُ

مِنَ

الثَّمَرَاتِ

مَنْ

اٰمَنَ

مِنْهُمْ

بِاللّٰهِ

وَالْيَوْمِ

الْاٰخِرِۜ

قَالَ

وَمَنْ

كَفَرَ

فَاُمَتِّعُهُ

قَل۪يلاً

ثُمَّ

اَضْطَرُّهُٓ

اِلٰى

عَذَابِ

النَّارِۜ

وَبِئْسَ

الْمَص۪يرُ

١٢٦

وَاِذْ

يَرْفَعُ

اِبْرٰه۪يمُ

الْقَوَاعِدَ

مِنَ

الْبَيْتِ

وَاِسْمٰع۪يلُۜ

رَبَّنَا

تَقَبَّلْ

مِنَّاۜ

اِنَّكَ

اَنْتَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

١٢٧

رَبَّنَا

وَاجْعَلْنَا

مُسْلِمَيْنِ

لَكَ

وَمِنْ

ذُرِّيَّتِنَٓا

اُمَّةً

مُسْلِمَةً

لَكَۖ

وَاَرِنَا

مَنَاسِكَنَا

وَتُبْ

عَلَيْنَاۚ

اِنَّكَ

اَنْتَ

التَّوَّابُ

الرَّح۪يمُ

١٢٨

رَبَّنَا

وَابْعَثْ

ف۪يهِمْ

رَسُولاً

مِنْهُمْ

يَتْلُوا

عَلَيْهِمْ

اٰيَاتِكَ

وَيُعَلِّمُهُمُ

الْكِتَابَ

وَالْحِكْمَةَ

وَيُزَكّ۪يهِمْۜ

اِنَّكَ

اَنْتَ

الْعَز۪يزُ

الْحَك۪يمُ۟

١٢٩

Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!” demişti. Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı. “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”

Bakara Suresi 186. Ayet

وَاِذَا

سَاَلَكَ

عِبَاد۪ي

عَنّ۪ي

فَاِنّ۪ي

قَر۪يبٌۜ

اُج۪يبُ

دَعْوَةَ

الدَّاعِ

اِذَا

دَعَانِۙ

فَلْيَسْتَج۪يبُوا

ل۪ي

وَلْيُؤْمِنُوا

ب۪ي

لَعَلَّهُمْ

يَرْشُدُونَ

١٨٦

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.

Bakara Suresi 200-201. Ayet

فَاِذَا

قَضَيْتُمْ

مَنَاسِكَكُمْ

فَاذْكُرُوا

اللّٰهَ

كَذِكْرِكُمْ

اٰبَٓاءَكُمْ

اَوْ

اَشَدَّ

ذِكْراًۜ

فَمِنَ

النَّاسِ

مَنْ

يَقُولُ

رَبَّنَٓا

اٰتِنَا

فِي

الدُّنْيَا

وَمَا

لَهُ

فِي

الْاٰخِرَةِ

مِنْ

خَلَاقٍ

٢٠٠

وَمِنْهُمْ

مَنْ

يَقُولُ

رَبَّنَٓا

اٰتِنَا

فِي

الدُّنْيَا

حَسَنَةً

وَفِي

الْاٰخِرَةِ

حَسَنَةً

وَقِنَا

عَذَابَ

النَّارِ

٢٠١

Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur. Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.

Bakara Suresi 250. Ayet

وَلَمَّا

بَرَزُوا

لِجَالُوتَ

وَجُنُودِه۪

قَالُوا

رَبَّنَٓا

اَفْرِغْ

عَلَيْنَا

صَبْراً

وَثَبِّتْ

اَقْدَامَنَا

وَانْصُرْنَا

عَلَى

الْقَوْمِ

الْكَافِر۪ينَۜ

٢٥٠

(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”

Bakara Suresi 285-286. Ayet

اٰمَنَ

الرَّسُولُ

بِمَٓا

اُنْزِلَ

اِلَيْهِ

مِنْ

رَبِّه۪

وَالْمُؤْمِنُونَۜ

كُلٌّ

اٰمَنَ

بِاللّٰهِ

وَمَلٰٓئِكَتِه۪

وَكُتُبِه۪

وَرُسُلِه۪ۜ

لَا

نُفَرِّقُ

بَيْنَ

اَحَدٍ

مِنْ

رُسُلِه۪۠

وَقَالُوا

سَمِعْنَا

وَاَطَعْنَا

غُفْرَانَكَ

رَبَّنَا

وَاِلَيْكَ

الْمَص۪يرُ

٢٨٥

لَا

يُكَلِّفُ

اللّٰهُ

نَفْساً

اِلَّا

وُسْعَهَاۜ

لَهَا

مَا

كَسَبَتْ

وَعَلَيْهَا

مَا

اكْتَسَبَتْۜ

رَبَّنَا

لَا

تُؤَاخِذْنَٓا

اِنْ

نَس۪ينَٓا

اَوْ

اَخْطَأْنَاۚ

رَبَّنَا

وَلَا

تَحْمِلْ

عَلَيْنَٓا

اِصْراً

كَمَا

حَمَلْتَهُ

عَلَى

الَّذ۪ينَ

مِنْ

قَبْلِنَاۚ

رَبَّنَا

وَلَا

تُحَمِّلْنَا

مَا

لَا

طَاقَةَ

لَنَا

بِه۪ۚ

وَاعْفُ

عَنَّا۠

وَاغْفِرْ

لَنَا۠

وَارْحَمْنَا۠

اَنْتَ

مَوْلٰينَا

فَانْصُرْنَا

عَلَى

الْقَوْمِ

الْكَافِر۪ينَ

٢٨٦

Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

Âl-i İmrân Sûresi 8-9. Ayet

رَبَّنَا

لَا

تُزِغْ

قُلُوبَنَا

بَعْدَ

اِذْ

هَدَيْتَنَا

وَهَبْ

لَنَا

مِنْ

لَدُنْكَ

رَحْمَةًۚ

اِنَّكَ

اَنْتَ

الْوَهَّابُ

٨

رَبَّنَٓا

اِنَّكَ

جَامِعُ

النَّاسِ

لِيَوْمٍ

لَا

رَيْبَ

ف۪يهِۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

لَا

يُخْلِفُ

الْم۪يعَادَ۟

٩

(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” “Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.”

Âl-i İmrân Sûresi 15-17. Ayet

قُلْ

اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ

بِخَيْرٍ

مِنْ

ذٰلِكُمْۜ

لِلَّذ۪ينَ

اتَّقَوْا

عِنْدَ

رَبِّهِمْ

جَنَّاتٌ

تَجْر۪ي

مِنْ

تَحْتِهَا

الْاَنْهَارُ

خَالِد۪ينَ

ف۪يهَا

وَاَزْوَاجٌ

مُطَهَّرَةٌ

وَرِضْوَانٌ

مِنَ

اللّٰهِۜ

وَاللّٰهُ

بَص۪يرٌ

بِالْعِبَادِۚ

١٥

اَلَّذ۪ينَ

يَقُولُونَ

رَبَّنَٓا

اِنَّـنَٓا

اٰمَنَّا

فَاغْفِرْ

لَنَا

ذُنُوبَنَا

وَقِنَا

عَذَابَ

النَّارِۚ

١٦

اَلصَّابِر۪ينَ

وَالصَّادِق۪ينَ

وَالْقَانِت۪ينَ

وَالْمُنْفِق۪ينَ

وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ

بِالْاَسْحَارِ

١٧

De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir. 16,17. (Bunlar), “Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.

Âl-i İmrân Sûresi 26-27. Ayet

قُلِ

اللّٰهُمَّ

مَالِكَ

الْمُلْكِ

تُؤْتِي

الْمُلْكَ

مَنْ

تَشَٓاءُ

وَتَنْزِعُ

الْمُلْكَ

مِمَّنْ

تَشَٓاءُۘ

وَتُعِزُّ

مَنْ

تَشَٓاءُ

وَتُذِلُّ

مَنْ

تَشَٓاءُۜ

بِيَدِكَ

الْخَيْرُۜ

اِنَّكَ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

قَد۪يرٌ

٢٦

تُولِجُ

الَّيْلَ

فِي

النَّهَارِ

وَتُولِجُ

النَّهَارَ

فِي

الَّيْلِۘ

وَتُخْرِجُ

الْحَيَّ

مِنَ

الْمَيِّتِ

وَتُخْرِجُ

الْمَيِّتَ

مِنَ

الْحَيِّۘ

وَتَرْزُقُ

مَنْ

تَشَٓاءُ

بِغَيْرِ

حِسَابٍ

٢٧

De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”

Âl-i İmrân Sûresi 35. Ayet

اِذْ

قَالَتِ

امْرَاَتُ

عِمْرٰنَ

رَبِّ

اِنّ۪ي

نَذَرْتُ

لَكَ

مَا

ف۪ي

بَطْن۪ي

مُحَرَّراً

فَتَقَبَّلْ

مِنّ۪يۚ

اِنَّكَ

اَنْتَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

٣٥

Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.

Âl-i İmrân Sûresi 38. Ayet

هُنَالِكَ

دَعَا

زَكَرِيَّا

رَبَّهُۚ

قَالَ

رَبِّ

هَبْ

ل۪ي

مِنْ

لَدُنْكَ

ذُرِّيَّةً

طَيِّبَةًۚ

اِنَّكَ

سَم۪يعُ

الدُّعَٓاءِ

٣٨

Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi.

Âl-i İmrân Sûresi 52-53. Ayet

فَلَمَّٓا

اَحَسَّ

ع۪يسٰى

مِنْهُمُ

الْكُفْرَ

قَالَ

مَنْ

اَنْصَار۪ٓي

اِلَى

اللّٰهِۜ

قَالَ

الْحَوَارِيُّونَ

نَحْنُ

اَنْصَارُ

اللّٰهِۚ

اٰمَنَّا

بِاللّٰهِۚ

وَاشْهَدْ

بِاَنَّا

مُسْلِمُونَ

٥٢

رَبَّنَٓا

اٰمَنَّا

بِمَٓا

اَنْزَلْتَ

وَاتَّبَعْنَا

الرَّسُولَ

فَاكْتُبْنَا

مَعَ

الشَّاهِد۪ينَ

٥٣

İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler. “Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.”

Âl-i İmrân Sûresi 146-147. Ayet

وَكَاَيِّنْ

مِنْ

نَبِيٍّ

قَاتَلَۙ

مَعَهُ

رِبِّيُّونَ

كَث۪يرٌۚ

فَمَا

وَهَنُوا

لِمَٓا

اَصَابَهُمْ

ف۪ي

سَب۪يلِ

اللّٰهِ

وَمَا

ضَعُفُوا

وَمَا

اسْتَكَانُواۜ

وَاللّٰهُ

يُحِبُّ

الصَّابِر۪ينَ

١٤٦

وَمَا

كَانَ

قَوْلَهُمْ

اِلَّٓا

اَنْ

قَالُوا

رَبَّنَا

اغْفِرْ

لَنَا

ذُنُوبَنَا

وَاِسْرَافَنَا

ف۪ٓي

اَمْرِنَا

وَثَبِّتْ

اَقْدَامَنَا

وَانْصُرْنَا

عَلَى

الْقَوْمِ

الْكَافِر۪ينَ

١٤٧

Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever. Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti.

Âl-i İmrân Sûresi 191-194. Ayet

اَلَّذ۪ينَ

يَذْكُرُونَ

اللّٰهَ

قِيَاماً

وَقُعُوداً

وَعَلٰى

جُنُوبِهِمْ

وَيَتَفَكَّرُونَ

ف۪ي

خَلْقِ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِۚ

رَبَّنَا

مَا

خَلَقْتَ

هٰذَا

بَاطِلاًۚ

سُبْحَانَكَ

فَقِنَا

عَذَابَ

النَّارِ

١٩١

رَبَّنَٓا

اِنَّكَ

مَنْ

تُدْخِلِ

النَّارَ

فَقَدْ

اَخْزَيْتَهُۜ

وَمَا

لِلظَّالِم۪ينَ

مِنْ

اَنْصَارٍ

١٩٢

رَبَّنَٓا

اِنَّـنَا

سَمِعْنَا

مُنَادِياً

يُنَاد۪ي

لِلْا۪يمَانِ

اَنْ

اٰمِنُوا

بِرَبِّكُمْ

فَاٰمَنَّاۗ

رَبَّنَا

فَاغْفِرْ

لَنَا

ذُنُوبَنَا

وَكَفِّرْ

عَنَّا

سَيِّـَٔاتِنَا

وَتَوَفَّـنَا

مَعَ

الْاَبْرَارِۚ

١٩٣

رَبَّنَا

وَاٰتِنَا

مَا

وَعَدْتَنَا

عَلٰى

رُسُلِكَ

وَلَا

تُخْزِنَا

يَوْمَ

الْقِيٰمَةِۜ

اِنَّكَ

لَا

تُخْلِفُ

الْم۪يعَادَ

١٩٤

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.” “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, va’dinden dönmezsin.”

Nisâ Sûresi 32. Ayet

وَلَا

تَتَمَنَّوْا

مَا

فَضَّلَ

اللّٰهُ

بِه۪

بَعْضَكُمْ

عَلٰى

بَعْضٍۜ

لِلرِّجَالِ

نَص۪يبٌ

مِمَّا

اكْتَسَبُوا

وَلِلنِّسَٓاءِ

نَص۪يبٌ

مِمَّا

اكْتَسَبْنَۜ

وَسْـَٔلُوا

اللّٰهَ

مِنْ

فَضْلِه۪ۜ

اِنَّ

اللّٰهَ

كَانَ

بِكُلِّ

شَيْءٍ

عَل۪يماً

٣٢

Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Nisâ Sûresi 75. Ayet

وَمَا

لَكُمْ

لَا

تُقَاتِلُونَ

ف۪ي

سَب۪يلِ

اللّٰهِ

وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ

مِنَ

الرِّجَالِ

وَالنِّسَٓاءِ

وَالْوِلْدَانِ

الَّذ۪ينَ

يَقُولُونَ

رَبَّنَٓا

اَخْرِجْنَا

مِنْ

هٰذِهِ

الْقَرْيَةِ

الظَّالِمِ

اَهْلُهَاۚ

وَاجْعَلْ

لَنَا

مِنْ

لَدُنْكَ

وَلِياًّۚ

وَاجْعَلْ

لَنَا

مِنْ

لَدُنْكَ

نَص۪يراًۜ

٧٥

Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

Mâide Sûresi 24-25. Ayet

قَالُوا

يَا

مُوسٰٓى

اِنَّا

لَنْ

نَدْخُلَـهَٓا

اَبَداً

مَا

دَامُوا

ف۪يهَا

فَاذْهَبْ

اَنْتَ

وَرَبُّكَ

فَقَاتِلَٓا

اِنَّا

هٰهُنَا

قَاعِدُونَ

٢٤

قَالَ

رَبِّ

اِنّ۪ي

لَٓا

اَمْلِكُ

اِلَّا

نَفْس۪ي

وَاَخ۪ي

فَافْرُقْ

بَيْنَنَا

وَبَيْنَ

الْقَوْمِ

الْفَاسِق۪ينَ

٢٥

Dediler ki: “Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.” Mûsa, “Ey Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim. Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır” dedi.

Mâide Sûresi 82-83. Ayet

لَتَجِدَنَّ

اَشَدَّ

النَّاسِ

عَدَاوَةً

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

الْيَهُودَ

وَالَّذ۪ينَ

اَشْرَكُواۚ

وَلَتَجِدَنَّ

اَقْرَبَهُمْ

مَوَدَّةً

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

الَّذ۪ينَ

قَالُٓوا

اِنَّا

نَصَارٰىۜ

ذٰلِكَ

بِاَنَّ

مِنْهُمْ

قِسّ۪يس۪ينَ

وَرُهْبَاناً

وَاَنَّهُمْ

لَا

يَسْتَكْبِرُونَ

٨٢

وَاِذَا

سَمِعُوا

مَٓا

اُنْزِلَ

اِلَى

الرَّسُولِ

تَرٰٓى

اَعْيُنَهُمْ

تَف۪يضُ

مِنَ

الدَّمْعِ

مِمَّا

عَرَفُوا

مِنَ

الْحَقِّۚ

يَقُولُونَ

رَبَّنَٓا

اٰمَنَّا

فَاكْتُبْنَا

مَعَ

الشَّاهِد۪ينَ

٨٣

(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar. Peygamber’e indirileni (Kur’an’ı) dinledikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. “Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenler (Muhammed’in ümmeti) ile beraber yaz” derler.

Mâide Sûresi 114. Ayet

قَالَ

ع۪يسَى

ابْنُ

مَرْيَمَ

اللّٰهُمَّ

رَبَّنَٓا

اَنْزِلْ

عَلَيْنَا

مَٓائِدَةً

مِنَ

السَّمَٓاءِ

تَكُونُ

لَنَا

ع۪يداً

لِاَوَّلِنَا

وَاٰخِرِنَا

وَاٰيَةً

مِنْكَۚ

وَارْزُقْنَا

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الرَّازِق۪ينَ

١١٤

Meryem oğlu İsa, “Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden (gelen) bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın” dedi.

En'âm Sûresi 63-64. Ayet

قُلْ

مَنْ

يُنَجّ۪يكُمْ

مِنْ

ظُلُمَاتِ

الْبَرِّ

وَالْبَحْرِ

تَدْعُونَهُ

تَضَرُّعاً

وَخُفْيَةًۚ

لَئِنْ

اَنْجٰينَا

مِنْ

هٰذِه۪

لَنَكُونَنَّ

مِنَ

الشَّاكِر۪ينَ

٦٣

قُلِ

اللّٰهُ

يُنَجّ۪يكُمْ

مِنْهَا

وَمِنْ

كُلِّ

كَرْبٍ

ثُمَّ

اَنْتُمْ

تُشْرِكُونَ

٦٤

De ki: “Sizler, açıktan ve gizlice O’na ‘Eğer bizi bundan kurtarırsa, elbette şükredenlerden olacağız’ diye dua ederken, sizi karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?” De ki: “Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O’na ortak koşuyorsunuz.”

A'râf Sûresi 22-23. Ayet

فَدَلّٰيهُمَا

بِغُرُورٍۚ

فَلَمَّا

ذَاقَا

الشَّجَرَةَ

بَدَتْ

لَهُمَا

سَوْاٰتُهُمَا

وَطَفِقَا

يَخْصِفَانِ

عَلَيْهِمَا

مِنْ

وَرَقِ

الْجَنَّةِۜ

وَنَادٰيهُمَا

رَبُّهُمَٓا

اَلَمْ

اَنْهَكُمَا

عَنْ

تِلْكُمَا

الشَّجَرَةِ

وَاَقُلْ

لَكُمَٓا

اِنَّ

الشَّيْطَانَ

لَكُمَا

عَدُوٌّ

مُب۪ينٌ

٢٢

قَالَا

رَبَّـنَا

ظَلَمْنَٓا

اَنْفُسَنَا

وَاِنْ

لَمْ

تَغْفِرْ

لَنَا

وَتَرْحَمْنَا

لَنَكُونَنَّ

مِنَ

الْخَاسِر۪ينَ

٢٣

Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”

A'râf Sûresi 47. Ayet

وَاِذَا

صُرِفَتْ

اَبْصَارُهُمْ

تِلْقَٓاءَ

اَصْحَابِ

النَّارِۙ

قَالُوا

رَبَّنَا

لَا

تَجْعَلْنَا

مَعَ

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ۟

٤٧

Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler.

A'râf Sûresi 55-56. Ayet

اُدْعُوا

رَبَّكُمْ

تَضَرُّعاً

وَخُفْيَةًۜ

اِنَّهُ

لَا

يُحِبُّ

الْمُعْتَد۪ينَۚ

٥٥

وَلَا تُفْسِدُوا

فِي

الْاَرْضِ

بَعْدَ

اِصْلَاحِهَا

وَادْعُوهُ

خَوْفاً

وَطَمَعاًۜ

اِنَّ

رَحْمَتَ

اللّٰهِ

قَر۪يبٌ

مِنَ

الْمُحْسِن۪ينَ

٥٦

Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.

A'râf Sûresi 88-89. Ayet

قَالَ

الْمَلَأُ

الَّذ۪ينَ

اسْتَكْبَرُوا

مِنْ

قَوْمِه۪

لَنُخْرِجَنَّكَ

يَا

شُعَيْبُ

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

مَعَكَ

مِنْ

قَرْيَتِنَٓا

اَوْ

لَتَعُودُنَّ

ف۪ي

مِلَّتِنَاۜ

قَالَ

اَوَلَوْ

كُنَّا

كَارِه۪ينَ

٨٨

قَدِ

افْتَرَيْنَا

عَلَى

اللّٰهِ

كَذِباً

اِنْ

عُدْنَا

ف۪ي

مِلَّتِكُمْ

بَعْدَ

اِذْ

نَجّٰينَا

اللّٰهُ

مِنْهَاۜ

وَمَا

يَكُونُ

لَـنَٓا

اَنْ

نَعُودَ

ف۪يهَٓا

اِلَّٓا

اَنْ

يَشَٓاءَ

اللّٰهُ

رَبُّنَاۜ

وَسِعَ

رَبُّنَا

كُلَّ

شَيْءٍ

عِلْماًۜ

عَلَى

اللّٰهِ

تَوَكَّلْنَاۜ

رَبَّـنَا

افْتَحْ

بَيْنَنَا

وَبَيْنَ

قَوْمِنَا

بِالْحَقِّ

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الْفَاتِح۪ينَ

٨٩

Şu’ayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu’ayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.” Şu’ayb, “İstemesek de mi?” dedi. “Allah, bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”

A'râf Sûresi 125-126. Ayet

قَالُٓوا

اِنَّٓا

اِلٰى

رَبِّنَا

مُنْقَلِبُونَۚ

١٢٥

وَمَا

تَنْقِمُ

مِنَّٓا

اِلَّٓا

اَنْ

اٰمَنَّا

بِاٰيَاتِ

رَبِّنَا

لَمَّا

جَٓاءَتْنَاۜ

رَبَّـنَٓا

اَفْرِغْ

عَلَيْنَا

صَبْراً

وَتَوَفَّـنَا

مُسْلِم۪ينَ۟

١٢٦

Dediler ki: “Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz.” “Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.”

A'râf Sûresi 151. Ayet

قَالَ

رَبِّ

اغْفِرْ

ل۪ي

وَلِاَخ۪ي

وَاَدْخِلْنَا

ف۪ي

رَحْمَتِكَۘ

وَاَنْتَ

اَرْحَمُ

الرَّاحِم۪ينَ۟

١٥١

(Mûsâ), “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine sok. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin” dedi.

A'râf Sûresi 155-156. Ayet

وَاخْتَارَ

مُوسٰى

قَوْمَهُ

سَبْع۪ينَ

رَجُلاً

لِم۪يقَاتِنَاۚ

فَلَمَّٓا

اَخَذَتْهُمُ

الرَّجْفَةُ

قَالَ

رَبِّ

لَوْ

شِئْتَ

اَهْلَكْتَهُمْ

مِنْ

قَبْلُ

وَاِيَّايَۜ

اَتُهْلِكُنَا

بِمَا

فَعَلَ

السُّفَـهَٓاءُ

مِنَّاۚ

اِنْ

هِيَ

اِلَّا

فِتْنَتُكَۜ

تُضِلُّ

بِهَا

مَنْ

تَشَٓاءُ

وَتَهْد۪ي

مَنْ

تَشَٓاءُۜ

اَنْتَ

وَلِيُّنَا

فَاغْفِرْ

لَنَا

وَارْحَمْنَا

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الْغَافِر۪ينَ

١٥٥

وَاكْتُبْ

لَنَا

ف۪ي

هٰذِهِ

الدُّنْيَا

حَسَنَةً

وَفِي

الْاٰخِرَةِ

اِنَّا

هُدْنَٓا

اِلَيْكَۜ

قَالَ

عَذَاب۪ٓي

اُص۪يبُ

بِه۪

مَنْ

اَشَٓاءُۚ

وَرَحْمَت۪ي

وَسِعَتْ

كُلَّ

شَيْءٍۜ

فَسَاَكْتُبُهَا

لِلَّذ۪ينَ

يَتَّقُونَ

وَيُؤْتُونَ

الزَّكٰوةَ

وَالَّذ۪ينَ

هُمْ

بِاٰيَاتِنَا

يُؤْمِنُونَۚ

١٥٦

Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helâk ederdin. Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin? Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın” dedi. “Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”

A'râf Sûresi 180. Ayet

وَلِلّٰهِ

الْاَسْمَٓاءُ

الْحُسْنٰى

فَادْعُوهُ

بِهَاۖ

وَذَرُوا

الَّذ۪ينَ

يُلْحِدُونَ

ف۪ٓي

اَسْمَٓائِه۪ۜ

سَيُجْزَوْنَ

مَا

كَانُوا

يَعْمَلُونَ

١٨٠

En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.

Yûnus Sûresi 22. Ayet

هُوَ

الَّذ۪ي

يُسَيِّرُكُمْ

فِي

الْبَرِّ

وَالْبَحْرِۜ

حَتّٰٓى

اِذَا

كُنْتُمْ

فِي

الْفُلْكِۚ

وَجَرَيْنَ

بِهِمْ

بِر۪يحٍ

طَيِّبَةٍ

وَفَرِحُوا

بِهَا

جَٓاءَتْهَا

ر۪يحٌ

عَاصِفٌ

وَجَٓاءَهُمُ

الْمَوْجُ

مِنْ

كُلِّ

مَكَانٍ

وَظَنُّٓوا

اَنَّهُمْ

اُح۪يطَ

بِهِمْۙ

دَعَوُا

اللّٰهَ

مُخْلِص۪ينَ

لَهُ

الدّ۪ينَۚ

لَئِنْ

اَنْجَيْتَنَا

مِنْ

هٰذِه۪

لَنَكُونَنَّ

مِنَ

الشَّاكِر۪ينَ

٢٢

O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını (batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah’a has kılarak “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar.

Yûnus Sûresi 84-85. Ayet

وَقَالَ

مُوسٰى

يَا

قَوْمِ

اِنْ

كُنْتُمْ

اٰمَنْتُمْ

بِاللّٰهِ

فَعَلَيْهِ

تَوَكَّلُٓوا

اِنْ

كُنْتُمْ

مُسْلِم۪ينَ

٨٤

فَقَالُوا

عَلَى

اللّٰهِ

تَوَكَّلْنَاۚ

رَبَّـنَا

لَا

تَجْعَلْنَا

فِتْنَةً

لِلْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَۙ

٨٥

Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz, eğer O’na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O’na tevekkül edin” dedi. Onlar da şöyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!”

Yûnus Sûresi 88-89. Ayet

وَقَالَ

مُوسٰى

رَبَّـنَٓا

اِنَّكَ

اٰتَيْتَ

فِرْعَوْنَ

وَمَلَاَهُ

ز۪ينَةً

وَاَمْوَالاً

فِي

الْحَيٰوةِ

الدُّنْيَاۙ

رَبَّـنَا

لِيُضِلُّوا

عَنْ

سَب۪يلِكَۚ

رَبَّـنَا

اطْمِسْ

عَلٰٓى

اَمْوَالِهِمْ

وَاشْدُدْ

عَلٰى

قُلُوبِهِمْ

فَلَا

يُؤْمِنُوا

حَتّٰى

يَرَوُا

الْعَذَابَ

الْاَل۪يمَ

٨٨

قَالَ

قَدْ

اُج۪يبَتْ

دَعْوَتُكُمَا

فَاسْتَق۪يمَا

وَلَا

تَتَّبِعَٓانِّ

سَب۪يلَ

الَّذ۪ينَ

لَا

يَعْلَمُونَ

٨٩

Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.” Allah da, “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin” dedi.

Hûd Sûresi 45-47. Ayet

وَنَادٰى

نُوحٌ

رَبَّهُ

فَقَالَ

رَبِّ

اِنَّ

ابْن۪ي

مِنْ

اَهْل۪ي

وَاِنَّ

وَعْدَكَ

الْحَقُّ

وَاَنْتَ

اَحْكَمُ

الْحَاكِم۪ينَ

٤٥

قَالَ

يَا

نُوحُ

اِنَّهُ

لَيْسَ

مِنْ

اَهْلِكَۚ

اِنَّهُ

عَمَلٌ

غَيْرُ

صَالِحٍۗ

فَلَا تَسْـَٔلْنِ

مَا

لَيْسَ

لَكَ

بِه۪

عِلْمٌۜ

اِنّ۪ٓي

اَعِظُكَ

اَنْ

تَكُونَ

مِنَ

الْجَاهِل۪ينَ

٤٦

قَالَ

رَبِّ

اِنّ۪ٓي

اَعُوذُ

بِكَ

اَنْ

اَسْـَٔلَكَ

مَا

لَيْسَ

ل۪ي

بِه۪

عِلْمٌۜ

وَاِلَّا

تَغْفِرْ

ل۪ي

وَتَرْحَمْن۪ٓي

اَكُنْ

مِنَ

الْخَاسِر۪ينَ

٤٧

Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi. Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi.

Yusuf Sûresi 32-34. Ayet

قَالَتْ

فَذٰلِكُنَّ

الَّذ۪ي

لُمْتُنَّن۪ي

ف۪يهِۜ

وَلَقَدْ

رَاوَدْتُهُ

عَنْ

نَفْسِه۪

فَاسْتَعْصَمَۜ

وَلَئِنْ

لَمْ

يَفْعَلْ

مَٓا

اٰمُرُهُ

لَيُسْجَنَنَّ

وَلَيَكُوناً

مِنَ

الصَّاغِر۪ينَ

٣٢

قَالَ

رَبِّ

السِّجْنُ

اَحَبُّ

اِلَيَّ

مِمَّا

يَدْعُونَن۪ٓي

اِلَيْهِۚ

وَاِلَّا

تَصْرِفْ

عَنّ۪ي

كَيْدَهُنَّ

اَصْبُ

اِلَيْهِنَّ

وَاَكُنْ

مِنَ

الْجَاهِل۪ينَ

٣٣

فَاسْتَجَابَ

لَهُ

رَبُّهُ

فَصَرَفَ

عَنْهُ

كَيْدَهُنَّۜ

اِنَّهُ

هُوَ

السَّم۪يعُ

الْعَل۪يمُ

٣٤

Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: “İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o, iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak.” Yûsuf, “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum” dedi. Rabbi, onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Yusuf Sûresi 85-86. Ayet

قَالُوا

تَاللّٰهِ

تَفْتَؤُ۬ا

تَذْكُرُ

يُوسُفَ

حَتّٰى

تَكُونَ

حَرَضاً

اَوْ

تَكُونَ

مِنَ

الْهَالِك۪ينَ

٨٥

قَالَ

اِنَّـمَٓا

اَشْكُوا

بَثّ۪ي

وَحُزْن۪ٓي

اِلَى

اللّٰهِ

وَاَعْلَمُ

مِنَ

اللّٰهِ

مَا

لَا

تَعْلَمُونَ

٨٦

Oğulları, “Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin veya helâk olacaksın” dediler. Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi.

Yusuf Sûresi 101. Ayet

رَبِّ

قَدْ

اٰتَيْتَن۪ي

مِنَ

الْمُلْكِ

وَعَلَّمْتَن۪ي

مِنْ

تَأْو۪يلِ

الْاَحَاد۪يثِۚ

فَاطِرَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

اَنْتَ

وَلِيّ۪

فِي

الدُّنْيَا

وَالْاٰخِرَةِۚ

تَوَفَّن۪ي

مُسْلِماً

وَاَلْحِقْن۪ي

بِالصَّالِح۪ينَ

١٠١

Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.”

İbrahim suresi 35-41. Ayet

وَاِذْ

قَالَ

اِبْرٰه۪يمُ

رَبِّ

اجْعَلْ

هٰذَا

الْبَلَدَ

اٰمِناً

وَاجْنُبْن۪ي

وَبَنِيَّ

اَنْ

نَعْبُدَ

الْاَصْنَامَۜ

٣٥

رَبِّ

اِنَّهُنَّ

اَضْلَلْنَ

كَث۪يراً

مِنَ

النَّاسِۚ

فَمَنْ

تَبِعَن۪ي

فَاِنَّهُ

مِنّ۪يۚ

وَمَنْ

عَصَان۪ي

فَاِنَّكَ

غَفُورٌ

رَح۪يمٌ

٣٦

رَبَّـنَٓا

اِنّ۪ٓي

اَسْكَنْتُ

مِنْ

ذُرِّيَّت۪ي

بِوَادٍ

غَيْرِ

ذ۪ي

زَرْعٍ

عِنْدَ

بَيْتِكَ

الْمُحَرَّمِۙ

رَبَّـنَا

لِيُق۪يمُوا

الصَّلٰوةَ

فَاجْعَلْ

اَفْـِٔدَةً

مِنَ

النَّاسِ

تَهْو۪ٓي

اِلَيْهِمْ

وَارْزُقْهُمْ

مِنَ

الثَّمَرَاتِ

لَعَلَّهُمْ

يَشْكُرُونَ

٣٧

رَبَّـنَٓا

اِنَّكَ

تَعْلَمُ

مَا

نُخْف۪ي

وَمَا

نُعْلِنُۜ

وَمَا

يَخْفٰى

عَلَى

اللّٰهِ

مِنْ

شَيْءٍ

فِي

الْاَرْضِ

وَلَا

فِي

السَّمَٓاءِ

٣٨

اَلْحَمْدُ

لِلّٰهِ

الَّذ۪ي

وَهَبَ

ل۪ي

عَلَى

الْكِبَرِ

اِسْمٰع۪يلَ

وَاِسْحٰقَۜ

اِنَّ

رَبّ۪ي

لَسَم۪يعُ

الدُّعَٓاءِ

٣٩

رَبِّ

اجْعَلْن۪ي

مُق۪يمَ

الصَّلٰوةِ

وَمِنْ

ذُرِّيَّت۪يۗ

رَبَّـنَا

وَتَقَبَّلْ

دُعَٓاءِ

٤٠

رَبَّـنَا

اغْفِرْ

ل۪ي

وَلِوَالِدَيَّ

وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ

يَوْمَ

يَقُومُ

الْحِسَابُ۟

٤١

Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” “Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin.” “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” “Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” “Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.”

İbrahim suresi 44. Ayet

وَاَنْذِرِ

النَّاسَ

يَوْمَ

يَأْت۪يهِمُ

الْعَذَابُۙ

فَيَقُولُ

الَّذ۪ينَ

ظَلَمُوا

رَبَّـنَٓا

اَخِّرْنَٓا

اِلٰٓى

اَجَلٍ

قَر۪يبٍۙ

نُجِبْ

دَعْوَتَكَ

وَنَتَّبِـعِ

الرُّسُلَۜ

اَوَلَمْ

تَكُونُٓوا

اَقْسَمْتُمْ

مِنْ

قَبْلُ

مَا

لَكُمْ

مِنْ

زَوَالٍۙ

٤٤

(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?”

İsrâ Sûresi 11. Ayet

وَيَدْعُ

الْاِنْسَانُ

بِالشَّرِّ

دُعَٓاءَهُ

بِالْخَيْرِۜ

وَكَانَ

الْاِنْسَانُ

عَجُولاً

١١

İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.

İsrâ Sûresi 24. Ayet

وَاخْفِضْ

لَهُمَا

جَنَاحَ

الذُّلِّ

مِنَ

الرَّحْمَةِ

وَقُلْ

رَبِّ

ارْحَمْهُمَا

كَمَا

رَبَّيَان۪ي

صَغ۪يراًۜ

٢٤

Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”

İsrâ Sûresi 80. Ayet

وَقُلْ

رَبِّ

اَدْخِلْن۪ي

مُدْخَلَ

صِدْقٍ

وَاَخْرِجْن۪ي

مُخْرَجَ

صِدْقٍ

وَاجْعَلْ

ل۪ي

مِنْ

لَدُنْكَ

سُلْطَاناً

نَص۪يراً

٨٠

De ki: “Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”

İsrâ Sûresi 110. Ayet

قُلِ

ادْعُوا

اللّٰهَ

اَوِ

ادْعُوا

الرَّحْمٰنَۜ

اَياًّ

مَا

تَدْعُوا

فَلَهُ

الْاَسْمَٓاءُ

الْحُسْنٰىۚ

وَلَا

تَجْهَرْ

بِصَلَاتِكَ

وَلَا

تُخَافِتْ

بِهَا

وَابْتَغِ

بَيْنَ

ذٰلِكَ

سَب۪يلاً

١١٠

De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.

Kehf Sûresi 9-10. Ayet

اَمْ

حَسِبْتَ

اَنَّ

اَصْحَابَ

الْكَهْفِ

وَالرَّق۪يمِ

كَانُوا

مِنْ

اٰيَاتِنَا

عَجَباً

٩

اِذْ

اَوَى

الْفِتْيَةُ

اِلَى

الْكَهْفِ

فَقَالُوا

رَبَّنَٓا

اٰتِنَا

مِنْ

لَدُنْكَ

رَحْمَةً

وَهَيِّئْ

لَنَا

مِنْ

اَمْرِنَا

رَشَداً

١٠

Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi.

Meryem Sûresi 1-10. Ayet

كٓـهٰيٰعٓصٓۜ

١

ذِكْرُ

رَحْمَتِ

رَبِّكَ

عَبْدَهُ

زَكَرِيَّاۚ

٢

اِذْ

نَادٰى

رَبَّهُ

نِدَٓاءً

خَفِياًّ

٣

قَالَ

رَبِّ

اِنّ۪ي

وَهَنَ

الْعَظْمُ

مِنّ۪ي

وَاشْتَعَلَ

الرَّأْسُ

شَيْباً

وَلَمْ

اَكُنْ

بِدُعَٓائِكَ

رَبِّ

شَقِياًّ

٤

وَاِنّ۪ي

خِفْتُ

الْمَوَالِيَ

مِنْ

وَرَٓاء۪ي

وَكَانَتِ

امْرَاَت۪ي

عَاقِراً

فَهَبْ

ل۪ي

مِنْ

لَدُنْكَ

وَلِياًّۚ

٥

يَرِثُن۪ي

وَيَرِثُ

مِنْ

اٰلِ

يَعْقُوبَۗ

وَاجْعَلْهُ

رَبِّ

رَضِياًّ

٦

يَا

زَكَرِيَّٓا

اِنَّـا

نُـبَشِّرُكَ

بِغُـلَامٍۨ

اسْـمُهُ

يَحْيٰىۙ

لَمْ

نَجْعَلْ

لَهُ

مِنْ

قَبْلُ

سَمِياًّ

٧

قَالَ

رَبِّ

اَنّٰى

يَكُونُ

ل۪ي

غُلَامٌ

وَكَانَتِ

امْرَاَت۪ي

عَاقِراً

وَقَدْ

بَلَغْتُ

مِنَ

الْكِبَرِ

عِتِياًّ

٨

قَالَ

كَذٰلِكَۚ

قَالَ

رَبُّكَ

هُوَ

عَلَيَّ

هَيِّنٌ

وَقَدْ

خَلَقْتُكَ

مِنْ

قَبْلُ

وَلَمْ

تَكُ

شَيْـٔاً

٩

قَالَ

رَبِّ

اجْعَلْ

ل۪ٓي

اٰيَةًۜ

قَالَ

اٰيَتُكَ

اَلَّا

تُكَلِّمَ

النَّاسَ

ثَلٰثَ

لَيَالٍ

سَوِياًّ

١٠

Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd. Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır. Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. O, şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım.” 5,6. “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” dedi. (Vahiy meleği) dedi ki: Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: “Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.” Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver”, dedi. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi.

Taha Suresi 25-35. Ayet

قَالَ

رَبِّ

اشْرَحْ

ل۪ي

صَدْر۪يۙ

٢٥

وَيَسِّرْ

ل۪ٓي

اَمْر۪يۙ

٢٦

وَاحْلُلْ

عُقْدَةً

مِنْ

لِسَان۪يۙ

٢٧

يَفْقَهُوا

قَوْل۪يۖ

٢٨

وَاجْعَلْ

ل۪ي

وَز۪يراً

مِنْ

اَهْل۪يۙ

٢٩

هٰرُونَ

اَخ۪يۚ

٣٠

اُشْدُدْ

بِه۪ٓ

اَزْر۪يۙ

٣١

وَاَشْرِكْهُ

ف۪ٓي

اَمْر۪يۙ

٣٢

كَيْ

نُسَبِّحَكَ

كَث۪يراًۙ

٣٣

وَنَذْكُرَكَ

كَث۪يراًۜ

٣٤

اِنَّكَ

كُنْتَ

بِنَا

بَص۪يراً

٣٥

Mûsâ, dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver.” “İşimi bana kolaylaştır.” 27,28. “Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” “Bana ailemden birini yardımcı yap,” “Kardeşim Hârûn’u.” “Onunla gücümü artır.” “Onu işime ortak et.” “Seni çok tespih edelim diye”, “Seni çok zikredelim diye.” “Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.”

Taha Suresi 113-114. Ayet

وَكَذٰلِكَ

اَنْزَلْنَاهُ

قُرْاٰناً

عَرَبِياًّ

وَصَرَّفْنَا

ف۪يهِ

مِنَ

الْوَع۪يدِ

لَعَلَّهُمْ

يَتَّقُونَ

اَوْ

يُحْدِثُ

لَهُمْ

ذِكْراً

١١٣

فَتَعَالَى

اللّٰهُ

الْمَلِكُ

الْحَقُّۚ

وَلَا

تَعْجَلْ

بِالْقُرْاٰنِ

مِنْ

قَبْلِ

اَنْ

يُقْضٰٓى

اِلَيْكَ

وَحْيُهُۘ

وَقُلْ

رَبِّ

زِدْن۪ي

عِلْماً

١١٤

İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. “Rabbim! İlmimi arttır” de.

Enbiya Sûresi 112. Ayet

قَالَ

رَبِّ

احْكُمْ

بِالْحَقِّۜ

وَرَبُّنَا

الرَّحْمٰنُ

الْمُسْتَعَانُ

عَلٰى

مَا

تَصِفُونَ

١١٢

(Peygamber), “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân’dır” dedi.

Mü´minûn Suresi 26. Ayet

قَالَ

رَبِّ

انْصُرْن۪ي

بِمَا

كَذَّبُونِ

٢٦

(Nûh), “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.

Mü´minûn Suresi 28-29. Ayet

فَاِذَا

اسْتَوَيْتَ

اَنْتَ

وَمَنْ

مَعَكَ

عَلَى

الْفُلْكِ

فَقُلِ

الْحَمْدُ

لِلّٰهِ

الَّذ۪ي

نَجّٰينَا

مِنَ

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ

٢٨

وَقُلْ

رَبِّ

اَنْزِلْن۪ي

مُنْزَلاً

مُبَارَكاً

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الْمُنْزِل۪ينَ

٢٩

Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de. Yine de ki: “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.”

Mü´minûn Suresi 38-39. Ayet

اِنْ

هُوَ

اِلَّا

رَجُلٌۨ

افْـتَرٰى

عَلَى

اللّٰهِ

كَذِباً

وَمَا

نَحْنُ

لَهُ

بِمُؤْمِن۪ينَ

٣٨

قَالَ

رَبِّ

انْصُرْن۪ي

بِمَا

كَذَّبُونِ

٣٩

“Bu, Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız.” O peygamber, “Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.

Mü´minûn Suresi 93-94. Ayet

قُلْ

رَبِّ

اِمَّا

تُرِيَنّ۪ي

مَا

يُوعَدُونَۙ

٩٣

رَبِّ

فَلَا

تَجْعَلْن۪ي

فِي

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ

٩٤

93,94. De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.”

Mü´minûn Suresi 97-98. Ayet

وَقُلْ

رَبِّ

اَعُوذُ

بِكَ

مِنْ

هَمَزَاتِ

الشَّيَاط۪ينِۙ

٩٧

وَاَعُوذُ

بِكَ

رَبِّ

اَنْ

يَحْضُرُونِ

٩٨

De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”

Mü´minûn Suresi 117-118. Ayet

وَمَنْ

يَدْعُ

مَعَ

اللّٰهِ

اِلٰهاً

اٰخَرَۙ

لَا

بُرْهَانَ

لَهُ

بِه۪ۙ

فَاِنَّمَا

حِسَابُهُ

عِنْدَ

رَبِّه۪ۜ

اِنَّهُ

لَا

يُفْلِحُ

الْكَافِرُونَ

١١٧

وَقُلْ

رَبِّ

اغْفِرْ

وَارْحَمْ

وَاَنْتَ

خَيْرُ

الرَّاحِم۪ينَ

١١٨

Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler. De ki: “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!”

Şuara Suresi 83-89. Ayet

رَبِّ

هَبْ

ل۪ي

حُكْماً

وَاَلْحِقْن۪ي

بِالصَّالِح۪ينَۙ

٨٣

وَاجْعَلْ

ل۪ي

لِسَانَ

صِدْقٍ

فِي

الْاٰخِر۪ينَۙ

٨٤

وَاجْعَلْن۪ي

مِنْ

وَرَثَةِ

جَنَّةِ

النَّع۪يمِۙ

٨٥

وَاغْفِرْ

لِاَب۪ٓي

اِنَّهُ

كَانَ

مِنَ

الضَّٓالّ۪ينَۙ

٨٦

وَلَا

تُخْزِن۪ي

يَوْمَ

يُبْعَثُونَۙ

٨٧

يَوْمَ

لَا

يَنْفَعُ

مَالٌ

وَلَا

بَنُونَۙ

٨٨

اِلَّا

مَنْ

اَتَى

اللّٰهَ

بِقَلْبٍ

سَل۪يمٍۜ

٨٩

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”

Şuara Suresi 117-118. Ayet

قَالَ

رَبِّ

اِنَّ

قَوْم۪ي

كَذَّبُونِۚ

١١٧

فَافْتَحْ

بَيْن۪ي

وَبَيْنَهُمْ

فَتْحاً

وَنَجِّن۪ي

وَمَنْ

مَعِيَ

مِنَ

الْمُؤْمِن۪ينَ

١١٨

Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.” “Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”

Şuara Suresi 168-169. Ayet

قَالَ

اِنّ۪ي

لِعَمَلِكُمْ

مِنَ

الْقَال۪ينَۜ

١٦٨

رَبِّ

نَجِّن۪ي

وَاَهْل۪ي

مِمَّا

يَعْمَلُونَ

١٦٩

Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.” “Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”

Neml Suresi 18-19. Ayet

حَتّٰٓى

اِذَٓا

اَتَوْا

عَلٰى

وَادِ

النَّمْلِۙ

قَالَتْ

نَمْلَةٌ

يَٓا اَيُّهَا

النَّمْلُ

ادْخُلُوا

مَسَاكِنَكُمْۚ

لَا

يَحْطِمَنَّكُمْ

سُلَيْمٰنُ

وَجُنُودُهُۙ

وَهُمْ

لَا

يَشْعُرُونَ

١٨

فَتَبَسَّمَ

ضَاحِكاً

مِنْ

قَوْلِهَا

وَقَالَ

رَبِّ

اَوْزِعْن۪ٓي

اَنْ

اَشْكُرَ

نِعْمَتَكَ

الَّت۪ٓي

اَنْعَمْتَ

عَلَيَّ

وَعَلٰى

وَالِدَيَّ

وَاَنْ

اَعْمَلَ

صَالِحاً

تَرْضٰيهُ

وَاَدْخِلْن۪ي

بِرَحْمَتِكَ

ف۪ي

عِبَادِكَ

الصَّالِح۪ينَ

١٩

Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi. Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!”

Neml Suresi 62. Ayet

اَمَّنْ

يُج۪يبُ

الْمُضْطَرَّ

اِذَا

دَعَاهُ

وَيَكْشِفُ

السُّٓوءَ

وَيَجْعَلُكُمْ

خُلَـفَٓاءَ

الْاَرْضِۜ

ءَاِلٰهٌ

مَعَ

اللّٰهِۜ

قَل۪يلاً

مَا

تَذَكَّرُونَۜ

٦٢

Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz!

Kasas Suresi 15-17. Ayet

وَدَخَلَ

الْمَد۪ينَةَ

عَلٰى

ح۪ينِ

غَفْلَةٍ

مِنْ

اَهْلِهَا

فَوَجَدَ

ف۪يهَا

رَجُلَيْنِ

يَقْتَتِلَانِۘ

هٰذَا

مِنْ

ش۪يعَتِه۪

وَهٰذَا

مِنْ

عَدُوِّه۪ۚ

فَاسْتَغَاثَهُ

الَّذ۪ي

مِنْ

ش۪يعَتِه۪

عَلَى

الَّذ۪ي

مِنْ

عَدُوِّه۪ۙ

فَوَكَزَهُ

مُوسٰى

فَقَضٰى

عَلَيْهِۘ

قَالَ

هٰذَا

مِنْ

عَمَلِ

الشَّيْطَانِۜ

اِنَّهُ

عَدُوٌّ

مُضِلٌّ

مُب۪ينٌ

١٥

قَالَ

رَبِّ

اِنّ۪ي

ظَلَمْتُ

نَفْس۪ي

فَاغْفِرْ

ل۪ي

فَغَفَرَ

لَهُۜ

اِنَّهُ

هُوَ

الْغَفُورُ

الرَّح۪يمُ

١٦

قَالَ

رَبِّ

بِمَٓا

اَنْعَمْتَ

عَلَيَّ

فَلَنْ

اَكُونَ

ظَه۪يراً

لِلْمُجْرِم۪ينَ

١٧

Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi.

Kasas Suresi 20-24. Ayet

وَجَٓاءَ

رَجُلٌ

مِنْ

اَقْصَا

الْمَد۪ينَةِ

يَسْعٰىۘ

قَالَ

يَا

مُوسٰٓى

اِنَّ

الْمَلَاَ

يَأْتَمِرُونَ

بِكَ

لِيَقْتُلُوكَ

فَاخْرُجْ

اِنّ۪ي

لَكَ

مِنَ

النَّاصِح۪ينَ

٢٠

فَخَرَجَ

مِنْهَا

خَٓائِفاً

يَتَرَقَّبُۘ

قَالَ

رَبِّ

نَجِّن۪ي

مِنَ

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَ۟

٢١

وَلَمَّا

تَوَجَّهَ

تِلْقَٓاءَ

مَدْيَنَ

قَالَ

عَسٰى

رَبّ۪ٓي

اَنْ

يَهْدِيَن۪ي

سَوَٓاءَ

السَّب۪يلِ

٢٢

وَلَمَّا

وَرَدَ

مَٓاءَ

مَدْيَنَ

وَجَدَ

عَلَيْهِ

اُمَّةً

مِنَ

النَّاسِ

يَسْقُونَۘ

وَوَجَدَ

مِنْ

دُونِهِمُ

امْرَاَتَيْنِ

تَذُودَانِۚ

قَالَ

مَا

خَطْبُكُمَاۜ

قَالَتَا

لَا

نَسْق۪ي

حَتّٰى

يُصْدِرَ

الرِّعَٓاءُ

وَاَبُونَا

شَيْخٌ

كَب۪يرٌ

٢٣

فَسَقٰى

لَهُمَا

ثُمَّ

تَوَلّٰٓى

اِلَى

الظِّلِّ

فَقَالَ

رَبِّ

اِنّ۪ي

لِمَٓا

اَنْزَلْتَ

اِلَيَّ

مِنْ

خَيْرٍ

فَق۪يرٌ

٢٤

Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi. Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi. (Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi. Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsâ onlara, “(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?” dedi. Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır” dediler. Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi.

Ankebût Suresi 30. Ayet

قَالَ

رَبِّ

انْصُرْن۪ي

عَلَى

الْقَوْمِ

الْمُفْسِد۪ينَ۟

٣٠

(Lût) “Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et” dedi.

Secde Suresi 15-16. Ayet

اِنَّمَا

يُؤْمِنُ

بِاٰيَاتِنَا

الَّذ۪ينَ

اِذَا

ذُكِّرُوا

بِهَا

خَرُّوا

سُجَّداً

وَسَبَّحُوا

بِحَمْدِ

رَبِّهِمْ

وَهُمْ

لَا

يَسْتَكْبِرُونَ

١٥

تَتَجَافٰى

جُنُوبُهُمْ

عَنِ

الْمَضَاجِعِ

يَدْعُونَ

رَبَّهُمْ

خَوْفاً

وَطَمَعاًۘ

وَمِمَّا

رَزَقْنَاهُمْ

يُنْفِقُونَ

١٦

Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar. Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.

Sebe Suresi 18-19. Ayet

وَجَعَلْنَا

بَيْنَهُمْ

وَبَيْنَ

الْقُرَى

الَّت۪ي

بَارَكْنَا

ف۪يهَا

قُرًى

ظَاهِرَةً

وَقَدَّرْنَا

ف۪يهَا

السَّيْرَۜ

س۪يرُوا

ف۪يهَا

لَيَالِيَ

وَاَيَّاماً

اٰمِن۪ينَ

١٨

فَقَالُوا

رَبَّنَا

بَاعِدْ

بَيْنَ

اَسْفَارِنَا

وَظَلَمُٓوا

اَنْفُسَهُمْ

فَجَعَلْنَاهُمْ

اَحَاد۪يثَ

وَمَزَّقْنَاهُمْ

كُلَّ

مُمَزَّقٍۜ

اِنَّ

ف۪ي

ذٰلِكَ

لَاٰيَاتٍ

لِكُلِّ

صَبَّارٍ

شَكُورٍ

١٩

Sebe’ halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. Oralarda gidiş-gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: “Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın.” Onlar ise, “Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır” dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları ibret kıssalarına çevirdik ve kendilerini darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

Saffat Suresi 99-100. Ayet

وَقَالَ

اِنّ۪ي

ذَاهِبٌ

اِلٰى

رَبّ۪ي

سَيَهْد۪ينِ

٩٩

رَبِّ

هَبْ

ل۪ي

مِنَ

الصَّالِح۪ينَ

١٠٠

İbrahim, şöyle dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir.” “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”

Sad Suresi 34-35. Ayet

وَلَقَدْ

فَتَنَّا

سُلَيْمٰنَ

وَاَلْقَيْنَا

عَلٰى

كُرْسِيِّه۪

جَسَداً

ثُمَّ

اَنَابَ

٣٤

قَالَ

رَبِّ

اغْفِرْ

ل۪ي

وَهَبْ

ل۪ي

مُلْكاً

لَا

يَنْبَغ۪ي

لِاَحَدٍ

مِنْ

بَعْد۪يۚ

اِنَّكَ

اَنْتَ

الْوَهَّابُ

٣٥

Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi. Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.

Zümer Suresi 46. Ayet

قُلِ

اللّٰهُمَّ

فَاطِرَ

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِ

عَالِمَ

الْغَيْبِ

وَالشَّهَادَةِ

اَنْتَ

تَحْكُمُ

بَيْنَ

عِبَادِكَ

ف۪يمَا

كَانُوا

ف۪يهِ

يَخْتَلِفُونَ

٤٦

De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.”

Mümin Suresi 7-9. Ayet

اَلَّذ۪ينَ

يَحْمِلُونَ

الْعَرْشَ

وَمَنْ

حَوْلَهُ

يُسَبِّحُونَ

بِحَمْدِ

رَبِّهِمْ

وَيُؤْمِنُونَ

بِه۪

وَيَسْتَغْفِرُونَ

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُواۚ

رَبَّـنَا

وَسِعْتَ

كُلَّ

شَيْءٍ

رَحْمَةً

وَعِلْماً

فَاغْفِرْ

لِلَّذ۪ينَ

تَابُوا

وَاتَّبَعُوا

سَب۪يلَكَ

وَقِهِمْ

عَذَابَ

الْجَح۪يمِ

٧

رَبَّنَا

وَاَدْخِلْهُمْ

جَنَّاتِ

عَدْنٍۨ

الَّت۪ي

وَعَدْتَهُمْ

وَمَنْ

صَلَحَ

مِنْ

اٰبَٓائِهِمْ

وَاَزْوَاجِهِمْ

وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ

اِنَّكَ

اَنْتَ

الْعَز۪يزُ

الْحَك۪يمُۚ

٨

وَقِهِمُ

السَّيِّـَٔاتِۜ

وَمَنْ

تَقِ

السَّيِّـَٔاتِ

يَوْمَئِذٍ

فَقَدْ

رَحِمْتَهُۜ

وَذٰلِكَ

هُوَ

الْفَوْزُ

الْعَظ۪يمُ۟

٩

Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru.” “Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” “Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır.

Mümin Suresi 60. Ayet

وَقَالَ

رَبُّكُمُ

ادْعُون۪ٓي

اَسْتَجِبْ

لَكُمْۜ

اِنَّ

الَّذ۪ينَ

يَسْتَكْبِرُونَ

عَنْ

عِبَادَت۪ي

سَيَدْخُلُونَ

جَهَنَّمَ

دَاخِر۪ينَ۟

٦٠

Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”

Mümin Suresi 65. Ayet

هُوَ

الْحَيُّ

لَٓا

اِلٰهَ

اِلَّا

هُوَ

فَادْعُوهُ

مُخْلِص۪ينَ

لَهُ

الدّ۪ينَۜ

اَلْحَمْدُ

لِلّٰهِ

رَبِّ

الْعَالَم۪ينَ

٦٥

O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur.

Duhan Suresi 10-12. Ayet

فَارْتَقِبْ

يَوْمَ

تَأْتِي

السَّمَٓاءُ

بِدُخَانٍ

مُب۪ينٍۙ

١٠

يَغْشَى

النَّاسَۜ

هٰذَا

عَذَابٌ

اَل۪يمٌ

١١

رَبَّـنَا

اكْشِفْ

عَنَّا

الْعَذَابَ

اِنَّا

مُؤْمِنُونَ

١٢

Göğün açık bir duman getireceği günü bekle. (O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır. İnsanlar, “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” derler.

Ahkaf Suresi 15. Ayet

وَوَصَّيْنَا

الْاِنْسَانَ

بِوَالِدَيْهِ

اِحْسَاناًۜ

حَمَلَتْهُ

اُمُّهُ

كُرْهاً

وَوَضَعَتْهُ

كُرْهاًۜ

وَحَمْلُهُ

وَفِصَالُهُ

ثَلٰثُونَ

شَهْراًۜ

حَتّٰٓى

اِذَا

بَلَغَ

اَشُدَّهُ

وَبَلَغَ

اَرْبَع۪ينَ

سَنَةًۙ

قَالَ

رَبِّ

اَوْزِعْن۪ٓي

اَنْ

اَشْكُرَ

نِعْمَتَكَ

الَّت۪ٓي

اَنْعَمْتَ

عَلَيَّ

وَعَلٰى

وَالِدَيَّ

وَاَنْ

اَعْمَلَ

صَالِحاً

تَرْضٰيهُ

وَاَصْلِحْ

ل۪ي

ف۪ي

ذُرِّيَّت۪يۚ

اِنّ۪ي

تُبْتُ

اِلَيْكَ

وَاِنّ۪ي

مِنَ

الْمُسْلِم۪ينَ

١٥

Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”

Rahman Suresi 29. Ayet

يَسْـَٔلُهُ

مَنْ

فِي

السَّمٰوَاتِ

وَالْاَرْضِۜ

كُلَّ

يَوْمٍ

هُوَ

ف۪ي

شَأْنٍۚ

٢٩

Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.

HAŞR SURESİ 10. Ayet

وَالَّذ۪ينَ

جَٓاؤُ۫

مِنْ

بَعْدِهِمْ

يَقُولُونَ

رَبَّـنَا

اغْفِرْ

لَنَا

وَلِاِخْوَانِنَا

الَّذ۪ينَ

سَبَقُونَا

بِالْا۪يمَانِ

وَلَا

تَجْعَلْ

ف۪ي

قُلُوبِنَا

غِلاًّ

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

رَبَّـنَٓا

اِنَّكَ

رَؤُ۫فٌ

رَح۪يمٌ۟

١٠

Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”

MÜMTEHİNE SURESİ 4-5. Ayet

قَدْ

كَانَتْ

لَكُمْ

اُسْوَةٌ

حَسَنَةٌ

ف۪ٓي

اِبْرٰه۪يمَ

وَالَّذ۪ينَ

مَعَهُۚ

اِذْ

قَالُوا

لِقَوْمِهِمْ

اِنَّا

بُرَءٰٓؤُ۬ا

مِنْكُمْ

وَمِمَّا

تَعْبُدُونَ

مِنْ

دُونِ

اللّٰهِۘ

كَفَرْنَا

بِكُمْ

وَبَدَا

بَيْنَنَا

وَبَيْنَكُمُ

الْعَدَاوَةُ

وَالْبَغْضَٓاءُ

اَبَداً

حَتّٰى

تُؤْمِنُوا

بِاللّٰهِ

وَحْدَهُٓ

اِلَّا

قَوْلَ

اِبْرٰه۪يمَ

لِاَب۪يهِ

لَاَسْتَغْفِرَنَّ

لَكَ

وَمَٓا

اَمْلِكُ

لَكَ

مِنَ

اللّٰهِ

مِنْ

شَيْءٍۜ

رَبَّـنَا

عَلَيْكَ

تَوَكَّلْنَا

وَاِلَيْكَ

اَنَبْنَا

وَاِلَيْكَ

الْمَص۪يرُ

٤

رَبَّنَا

لَا

تَجْعَلْنَا

فِتْنَةً

لِلَّذ۪ينَ

كَفَرُوا

وَاغْفِرْ

لَنَا

رَبَّنَاۚ

اِنَّكَ

اَنْتَ

الْعَز۪يزُ

الْحَك۪يمُ

٥

İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka. Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” “Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”

Tahrim Suresi 8. Ayet

يَٓا

اَيُّهَا

الَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

تُوبُٓوا

اِلَى

اللّٰهِ

تَوْبَةً

نَصُوحاًۜ

عَسٰى

رَبُّكُمْ

اَنْ

يُكَفِّرَ

عَنْكُمْ

سَيِّـَٔاتِكُمْ

وَيُدْخِلَكُمْ

جَنَّاتٍ

تَجْر۪ي

مِنْ

تَحْتِهَا

الْاَنْهَارُۙ

يَوْمَ

لَا

يُخْزِي

اللّٰهُ

النَّبِيَّ

وَالَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

مَعَهُۚ

نُورُهُمْ

يَسْعٰى

بَيْنَ

اَيْد۪يهِمْ

وَبِاَيْمَانِهِمْ

يَقُولُونَ

رَبَّـنَٓا

اَتْمِمْ

لَنَا

نُورَنَا

وَاغْفِرْ

لَنَاۚ

اِنَّكَ

عَلٰى

كُلِّ

شَيْءٍ

قَد۪يرٌ

٨

Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.

Tahrim Suresi 11. Ayet

وَضَرَبَ

اللّٰهُ

مَثَلاً

لِلَّذ۪ينَ

اٰمَنُوا

امْرَاَتَ

فِرْعَوْنَۢ

اِذْ

قَالَتْ

رَبِّ

ابْنِ

ل۪ي

عِنْدَكَ

بَيْتاً

فِي

الْجَنَّةِ

وَنَجِّن۪ي

مِنْ

فِرْعَوْنَ

وَعَمَلِه۪

وَنَجِّن۪ي

مِنَ

الْقَوْمِ

الظَّالِم۪ينَۙ

١١

Allah, iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek gösterdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti.

Nuh Suresi 26-28. Ayet

وَقَالَ

نُوحٌ

رَبِّ

لَا

تَذَرْ

عَلَى

الْاَرْضِ

مِنَ

الْكَافِر۪ينَ

دَيَّاراً

٢٦

اِنَّكَ

اِنْ

تَذَرْهُمْ

يُضِلُّوا

عِبَادَكَ

وَلَا

يَلِدُٓوا

اِلَّا

فَاجِراً

كَفَّاراً

٢٧

رَبِّ

اغْفِرْ

ل۪ي

وَلِوَالِدَيَّ

وَلِمَنْ

دَخَلَ

بَيْتِيَ

مُؤْمِناً

وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ

وَالْمُؤْمِنَاتِۜ

وَلَا

تَزِدِ

الظَّالِم۪ينَ

اِلَّا

تَبَاراً

٢٨

Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!” “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.” “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”

Konularına Göre Diğer Ayetler

Devamını Gör...