الْفَجْرِ
FECR SURESİ
وَالَّيْلِ
اِذَا
يَسْرِۚ
٤
Velleyli iżâ yesr(i)
Geçip giden geceye andolsun (ki, müşrikler azaba uğrayacaklardır).
هَلْ
ف۪ي
ذٰلِكَ
قَسَمٌ
لِذ۪ي
حِجْرٍۜ
٥
Hel fî żâlike kasemun liżî hicr(in)
Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine yemin edilmeye değer bir özellik vardır.
اَلَمْ
تَرَ
كَيْفَ
فَعَلَ
رَبُّكَ
بِعَادٍۙۖ
٦
Elem tera keyfe fe’ale rabbuke bi’âd(in)
(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Ad'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?
اِرَمَ
ذَاتِ
الْعِمَادِۙۖ
٧
İrame żâti-l’imâd(i)
(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Ad'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?
اَلَّت۪ي
لَمْ
يُخْلَقْ
مِثْلُهَا
فِي
الْبِلَادِۙۖ
٨
Elletî lem yuḣlak miśluhâ fî-lbilâd(i)
(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Ad'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?
وَثَمُودَ
الَّذ۪ينَ
جَابُوا
الصَّخْرَ
بِالْوَادِۙۖ
٩
Ve śemûde-lleżîne câbû-ssaḣra bil-vâd(i)
(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Ad'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?
وَفِرْعَوْنَ
ذِي
الْاَوْتَادِۙۖ
١٠
Ve fir’avne żî-l-evtâd(i)
(Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Ad'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?
اَلَّذ۪ينَ
طَغَوْا
فِي
الْبِلَادِۙۖ
١١
Elleżîne taġav fî-lbilâd(i)
Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi.
فَاَكْثَرُوا
ف۪يهَا
الْفَسَادَۙۖ
١٢
Fe-ekśerû fîhâ-lfesâd(e)
Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi.
فَصَبَّ
عَلَيْهِمْ
رَبُّكَ
سَوْطَ
عَذَابٍۙۖ
١٣
Fesabbe ‘aleyhim rabbuke sevta ‘ażâb(in)
Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı.
اِنَّ
رَبَّكَ
لَبِالْمِرْصَادِۜ
١٤
İnne rabbeke lebilmirsâd(i)
Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir.
فَاَمَّا
الْاِنْسَانُ
اِذَا
مَا
ابْتَلٰيهُ
رَبُّهُ
فَاَكْرَمَهُ
وَنَعَّمَهُ
فَيَقُولُ
رَبّ۪ٓي
اَكْرَمَنِۜ
١٥
Fe-emmâ-l-insânu iżâ mâ-btelâhu rabbuhu fe-ekramehu ve na’’amehu feyekûlu rabbî ekramen(i)
İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, "Rabbim bana ikram etti" der.
وَاَمَّٓا
اِذَا
مَا
ابْتَلٰيهُ
فَقَدَرَ
عَلَيْهِ
رِزْقَهُ
فَيَقُولُ
رَبّ۪ٓي
اَهَانَنِۚ
١٦
Ve emmâ iżâ mâ-btelâhu fekadera ‘aleyhi rizkahu feyekûlu rabbî ehânen(i)
Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, "Rabbim beni aşağıladı" der.
كَلَّا
بَلْ
لَا
تُكْرِمُونَ
الْيَت۪يمَۙ
١٧
Kellâ(s) bel lâ tukrimûne-lyetîm(e)
Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.
وَلَا
تَحَٓاضُّونَ
عَلٰى
طَعَامِ
الْمِسْك۪ينِۙ
١٨
Velâ tehâddûne ‘alâ ta’âmi-lmiskîn(i)
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
وَتَأْكُلُونَ
التُّرَاثَ
اَكْلاً
لَماًّۙ
١٩
Ve te/kulûne-tturâśe eklen lemmâ(n)
Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.
وَتُحِبُّونَ
الْمَالَ
حُباًّ
جَماًّۜ
٢٠
Ve tuhibbûne-lmâle hubben cemmâ(n)
Malı da pek çok seviyorsunuz.
كَلَّٓا
اِذَا
دُكَّتِ
الْاَرْضُ
دَكاًّ
دَكاًّۙ
٢١
Kellâ iżâ dukketi-l-ardu dekken dekkâ(n)
Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman,
وَجَٓاءَ
رَبُّكَ
وَالْمَلَكُ
صَفاًّ
صَفاًّۚ
٢٢
Ve câe rabbuke vel-meleku saffen saffâ(n)
Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
وَج۪ٓيءَ
يَوْمَئِذٍ
بِجَهَنَّمَ
يَوْمَئِذٍ
يَتَذَكَّرُ
الْاِنْسَانُ
وَاَنّٰى
لَهُ الذِّكْرٰىۜ
٢٣
Ve cî-e yevme-iżin bi-cehennem(e)(c) yevme-iżin yeteżekkeru-l-insânu ve ennâ lehu-żżikrâ
Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
يَقُولُ
يَا
لَيْتَن۪ي
قَدَّمْتُ
لِحَيَات۪يۚ
٢٤
Yekûlu yâ leytenî kaddemtu lihayâtî
"Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım" der.
فَيَوْمَئِذٍ
لَا
يُعَذِّبُ
عَذَابَهُٓ
اَحَدٌۙ
٢٥
Feyevme-iżin lâ yu’ażżibu ‘ażâbehu ehad(un)
Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.
وَلَا
يُوثِقُ
وَثَاقَهُٓ
اَحَدٌۜ
٢٦
Velâ yûśiku ve śâkahu ehad(un)
Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.
يَٓا
اَيَّتُهَا
النَّفْسُ
الْمُطْمَئِنَّةُۗ
٢٧
Yâ eyyetuhâ-nnefsu-lmutme-inne(tu)
(Allah şöyle der:) "Ey huzur içinde olan nefis!"
اِرْجِع۪ٓي
اِلٰى
رَبِّكِ
رَاضِيَةً
مَرْضِيَّةًۚ
٢٨
İrci’î ilâ rabbiki râdiyeten merdiyye(ten)
"Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!"