مَا
يَوَدُّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْ
اَهْلِ
الْكِتَابِ
وَلَا الْمُشْرِك۪ينَ
اَنْ
يُنَزَّلَ
عَلَيْكُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
مِنْ
رَبِّكُمْۜ
وَاللّٰهُ
يَخْتَصُّ
بِرَحْمَتِه۪
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَاللّٰهُ
ذُوالْفَضْلِ
الْعَظ۪يمِ
١٠٥
Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.
وَدَّ
كَث۪يرٌ
مِنْ
اَهْلِ
الْكِتَابِ
لَوْ
يَرُدُّونَكُمْ
مِنْ
بَعْدِ
ا۪يمَانِكُمْ
كُفَّاراًۚ
حَسَداً
مِنْ
عِنْدِ
اَنْفُسِهِمْ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
تَبَيَّنَ
لَهُمُ
الْحَقُّۚ
فَاعْفُوا
وَاصْفَحُوا
حَتّٰى
يَأْتِيَ
اللّٰهُ
بِاَمْرِه۪ۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
١٠٩
Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir.
وَلَا
تَتَمَنَّوْا
مَا
فَضَّلَ
اللّٰهُ
بِه۪
بَعْضَكُمْ
عَلٰى
بَعْضٍۜ
لِلرِّجَالِ
نَص۪يبٌ
مِمَّا
اكْتَسَبُوا
وَلِلنِّسَٓاءِ
نَص۪يبٌ
مِمَّا
اكْتَسَبْنَۜ
وَسْـَٔلُوا
اللّٰهَ
مِنْ
فَضْلِه۪ۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يماً
٣٢
Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
اَمْ
يَحْسُدُونَ
النَّاسَ
عَلٰى
مَٓا
اٰتٰيهُمُ
اللّٰهُ
مِنْ
فَضْلِه۪ۚ
فَقَدْ
اٰتَيْنَٓا
اٰلَ
اِبْرٰه۪يمَ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ
وَاٰتَيْنَاهُمْ
مُلْكاً
عَظ۪يماً
٥٤
Yoksa, insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik.
وَاتْلُ
عَلَيْهِمْ
نَبَاَ
ابْنَيْ
اٰدَمَ
بِالْحَقِّۢ
اِذْ
قَرَّبَا
قُرْبَاناً
فَتُقُبِّلَ
مِنْ
اَحَدِهِمَا
وَلَمْ
يُتَقَبَّلْ
مِنَ
الْاٰخَرِۜ
قَالَ
لَاَقْتُلَنَّكَۜ
قَالَ
اِنَّمَا
يَتَقَبَّلُ
اللّٰهُ
مِنَ
الْمُتَّق۪ينَ
٢٧
(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
لَئِنْ
بَسَطْتَ
اِلَيَّ
يَدَكَ
لِتَقْتُلَن۪ي
مَٓا
اَنَا۬
بِبَاسِطٍ
يَدِيَ
اِلَيْكَ
لِاَقْتُلَكَۚ
اِنّ۪ٓي
اَخَافُ
اللّٰهَ
رَبَّ
الْعَالَم۪ينَ
٢٨
“Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
اِنّ۪ٓي
اُر۪يدُ
اَنْ
تَبُٓوأَ
بِاِثْم۪ي
وَاِثْمِكَ
فَتَكُونَ
مِنْ
اَصْحَابِ
النَّارِۚ
وَذٰلِكَ
جَزٰٓؤُا
الظَّالِم۪ينَۚ
٢٩
“Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır.”
فَطَوَّعَتْ
لَهُ
نَفْسُهُ
قَتْلَ
اَخ۪يهِ
فَقَتَلَهُ
فَاَصْبَحَ
مِنَ
الْخَاسِر۪ينَ
٣٠
Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.
فَبَعَثَ
اللّٰهُ
غُرَاباً
يَبْحَثُ
فِي
الْاَرْضِ
لِيُرِيَهُ
كَيْفَ
يُوَار۪ي
سَوْاَةَ
اَخ۪يهِۜ
قَالَ
يَا
وَيْلَتٰٓى
اَعَجَزْتُ
اَنْ
اَكُونَ
مِثْلَ
هٰذَا
الْغُرَابِ
فَاُوَارِيَ
سَوْاَةَ
اَخ۪يۚ
فَاَصْبَحَ
مِنَ
النَّادِم۪ينَۚۛ
٣١
Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten âciz miyim ben?” dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.
سَيَقُولُ
الْمُخَلَّفُونَ
اِذَا
انْطَلَقْتُمْ
اِلٰى
مَغَانِمَ
لِتَأْخُذُوهَا
ذَرُونَا
نَتَّبِعْكُمْۚ
يُر۪يدُونَ
اَنْ
يُبَدِّلُوا
كَلَامَ
اللّٰهِۜ
قُلْ
لَنْ
تَتَّبِعُونَا
كَذٰلِكُمْ
قَالَ
اللّٰهُ
مِنْ
قَبْلُۚ
فَسَيَقُولُونَ
بَلْ
تَحْسُدُونَنَاۜ
بَلْ
كَانُوا
لَا
يَفْقَهُونَ
اِلَّا
قَل۪يلاً
١٥
Savaştan geri bırakılanlar, siz ganimetleri almaya giderken, “Bırakın biz de sizinle gelelim” diyeceklerdir. Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: “Siz bizimle asla gelmeyeceksiniz. Allah, önceden böyle buyurmuştur.” Onlar, “Bizi kıskanıyorsunuz” diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlarlar.
قُلْ
اَعُوذُ
بِرَبِّ
الْفَلَقِۙ
١
مِنْ
شَرِّ
مَا
خَلَقَۙ
٢
وَمِنْ
شَرِّ
غَاسِقٍ
اِذَا
وَقَبَۙ
٣
وَمِنْ
شَرِّ
النَّفَّاثَاتِ
فِي
الْعُقَدِۙ
٤
وَمِنْ
شَرِّ
حَاسِدٍ
اِذَا
حَسَدَ
٥
1,2,3,4,5. De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”