اِهْدِنَا
الصِّرَاطَ
الْمُسْتَق۪يمَۙ
٦
صِرَاطَ
الَّذ۪ينَ
اَنْعَمْتَ
عَلَيْهِمْۙ
غَيْرِ
الْمَغْضُوبِ
عَلَيْهِمْ
وَلَا
الضَّٓالّ۪ينَ
٧
6,7. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
وَاِنْ
كُنْتُمْ
ف۪ي
رَيْبٍ
مِمَّا
نَزَّلْنَا
عَلٰى
عَبْدِنَا
فَأْتُوا
بِسُورَةٍ
مِنْ
مِثْلِه۪ۖ
وَادْعُوا
شُهَدَٓاءَكُمْ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٢٣
Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).
وَاِذْ
اٰتَيْنَا
مُوسَى
الْكِتَابَ
وَالْفُرْقَانَ
لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَ
٥٣
Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.
قُلْ
اِنْ
كَانَتْ
لَكُمُ
الدَّارُ
الْاٰخِرَةُ
عِنْدَ
اللّٰهِ
خَالِصَةً
مِنْ
دُونِ
النَّاسِ
فَتَمَنَّوُا
الْمَوْتَ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٩٤
De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!”
وَقَالُوا
لَنْ
يَدْخُلَ
الْجَنَّةَ
اِلَّا
مَنْ
كَانَ
هُوداً
اَوْ
نَصَارٰىۜ
تِلْكَ
اَمَانِيُّهُمْۜ
قُلْ
هَاتُوا
بُرْهَانَكُمْ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
١١١
Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.”
سَيَقُولُ
السُّفَـهَٓاءُ
مِنَ
النَّاسِ
مَا
وَلّٰيهُمْ
عَنْ
قِبْلَتِهِمُ
الَّت۪ي
كَانُوا
عَلَيْهَاۜ
قُلْ
لِلّٰهِ
الْمَشْرِقُ
وَالْمَغْرِبُۜ
يَهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
١٤٢
Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.”
وَمِنْ
حَيْثُ
خَرَجْتَ
فَوَلِّ
وَجْهَكَ
شَطْرَ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۜ
وَحَيْثُ
مَا
كُنْتُمْ
فَوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
شَطْرَهُۙ
لِئَلَّا
يَكُونَ
لِلنَّاسِ
عَلَيْكُمْ
حُجَّةٌۗ
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مِنْهُمْ
فَلَا
تَخْشَوْهُمْ
وَاخْشَوْن۪ي
وَلِاُتِمَّ
نِعْمَت۪ي
عَلَيْكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَۙ
١٥٠
(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız.
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ
بِشَيْءٍ
مِنَ
الْخَوْفِ
وَالْجُوعِ
وَنَقْصٍ
مِنَ
الْاَمْوَالِ
وَالْاَنْفُسِ
وَالثَّمَرَاتِۜ
وَبَشِّرِ
الصَّابِر۪ينَۙ
١٥٥
اَلَّذ۪ينَ
اِذَٓا
اَصَابَتْهُمْ
مُص۪يبَةٌۙ
قَالُٓوا
اِنَّا
لِلّٰهِ
وَاِنَّٓا
اِلَيْهِ
رَاجِعُونَۜ
١٥٦
اُو۬لٰٓئِكَ
عَلَيْهِمْ
صَلَوَاتٌ
مِنْ
رَبِّهِمْ
وَرَحْمَةٌ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُهْتَدُونَ
١٥٧
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.
كَانَ
النَّاسُ
اُمَّةً
وَاحِدَةً
فَبَعَثَ
اللّٰهُ
النَّبِيّ۪نَ
مُبَشِّر۪ينَ
وَمُنْذِر۪ينَۖ
وَاَنْزَلَ
مَعَهُمُ
الْكِتَابَ
بِالْحَقِّ
لِيَحْكُمَ
بَيْنَ
النَّاسِ
ف۪يمَا
اخْتَلَفُوا
ف۪يهِۜ
وَمَا
اخْتَلَفَ
ف۪يهِ
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوهُ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
جَٓاءَتْهُمُ
الْبَيِّنَاتُ
بَغْياً
بَيْنَهُمْۚ
فَهَدَى
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لِمَا
اخْتَلَفُوا
ف۪يهِ
مِنَ
الْحَقِّ
بِاِذْنِه۪ۜ
وَاللّٰهُ
يَهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٢١٣
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
اِنَّ
اللّٰهَ
رَبّ۪ي
وَرَبُّكُمْ
فَاعْبُدُوهُۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٥١
“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.”
وَكَيْفَ
تَكْفُرُونَ
وَاَنْتُمْ
تُتْلٰى
عَلَيْكُمْ
اٰيَاتُ
اللّٰهِ
وَف۪يكُمْ
رَسُولُهُۜ
وَمَنْ
يَعْتَصِمْ
بِاللّٰهِ
فَقَدْ
هُدِيَ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ۟
١٠١
Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir.
وَاعْتَصِمُوا
بِحَبْلِ
اللّٰهِ
جَم۪يعاً
وَلَا
تَفَرَّقُواۖ
وَاذْكُرُوا
نِعْمَتَ
اللّٰهِ
عَلَيْكُمْ
اِذْ
كُنْتُمْ
اَعْدَٓاءً
فَاَلَّفَ
بَيْنَ
قُلُوبِكُمْ
فَاَصْبَحْتُمْ
بِنِعْمَتِه۪ٓ
اِخْوَاناًۚ
وَكُنْتُمْ
عَلٰى
شَفَا
حُفْرَةٍ
مِنَ
النَّارِ
فَاَنْقَذَكُمْ
مِنْهَاۜ
كَذٰلِكَ
يُبَيِّنُ
اللّٰهُ
لَكُمْ
اٰيَاتِه۪
لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَ
١٠٣
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
وَاِذاً
لَاٰتَيْنَاهُمْ
مِنْ
لَدُنَّٓا
اَجْراً
عَظ۪يـماًۙ
٦٧
O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükâfat verirdik.
فَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِاللّٰهِ
وَاعْتَصَمُوا
بِه۪
فَسَيُدْخِلُهُمْ
ف۪ي
رَحْمَةٍ
مِنْهُ
وَفَضْلٍۙ
وَيَهْد۪يهِمْ
اِلَيْهِ
صِرَاطاً
مُسْتَق۪يماًۜ
١٧٥
Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise (Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.
يَهْد۪ي
بِهِ
اللّٰهُ
مَنِ
اتَّبَعَ
رِضْوَانَهُ
سُبُلَ
السَّلَامِ
وَيُخْرِجُهُمْ
مِنَ
الظُّلُمَاتِ
اِلَى
النُّورِ
بِاِذْنِه۪
وَيَهْد۪يهِمْ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
١٦
Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.
قَالَ
اللّٰهُ
هٰذَا
يَوْمُ
يَنْفَعُ
الصَّادِق۪ينَ
صِدْقُهُمْۜ
لَهُمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
١١٩
Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
صُمٌّ
وَبُكْمٌ
فِي
الظُّلُمَاتِۜ
مَنْ
يَشَأِ
اللّٰهُ
يُضْلِلْهُۜ
وَمَنْ
يَشَأْ
يَجْعَلْهُ
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٣٩
Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki birtakım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah, kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
فَلَمَّا
رَاَ
الشَّمْسَ
بَازِغَةً
قَالَ
هٰذَا
رَبّ۪ي
هٰذَٓا
اَكْبَرُۚ
فَلَمَّٓا
اَفَلَتْ
قَالَ
يَا
قَوْمِ
اِنّ۪ي
بَر۪ٓيءٌ
مِمَّا
تُشْرِكُونَ
٧٨
Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.
اِنَّ
رَبَّكَ
هُوَ
اَعْلَمُ
مَنْ
يَضِلُّ
عَنْ
سَب۪يلِه۪ۚ
وَهُوَ
اَعْلَمُ
بِالْمُهْتَد۪ينَ
١١٧
Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir ve yine O, doğru yolu bulanları en iyi bilendir.
وَهٰذَا
صِرَاطُ
رَبِّكَ
مُسْتَق۪يماًۜ
قَدْ
فَصَّلْنَا
الْاٰيَاتِ
لِقَوْمٍ
يَذَّكَّرُونَ
١٢٦
Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
ثَمَانِيَةَ
اَزْوَاجٍۚ
مِنَ
الضَّأْنِ
اثْنَيْنِ
وَمِنَ
الْمَعْزِ
اثْنَيْنِۜ
قُلْ
آٰلذَّكَرَيْنِ
حَرَّمَ
اَمِ
الْاُنْثَيَيْنِ
اَمَّا
اشْتَمَلَتْ
عَلَيْهِ
اَرْحَامُ
الْاُنْثَيَيْنِۜ
نَبِّؤُ۫ن۪ي
بِعِلْمٍ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَۙ
١٤٣
O, (hayvanlardan) sekiz eşi de yaratandır: (Erkek ve dişi olarak) koyundan iki, keçiden de iki. Ey Muhammed! De ki: “Allah iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.”
وَاَنَّ
هٰذَا
صِرَاط۪ي
مُسْتَق۪يماً
فَاتَّبِعُوهُۚ
وَلَا
تَتَّبِعُوا
السُّبُلَ
فَتَفَرَّقَ
بِكُمْ
عَنْ
سَب۪يلِه۪ۜ
ذٰلِكُمْ
وَصّٰيكُمْ
بِه۪
لَعَلَّكُمْ
تَتَّقُونَ
١٥٣
İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.
قُلْ
اِنَّن۪ي
هَدٰين۪ي
رَبّ۪ٓي
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍۚ
د۪يناً
قِيَماً
مِلَّةَ
اِبْرٰه۪يمَ
حَن۪يفاًۚ
وَمَا
كَانَ
مِنَ
الْمُشْرِك۪ينَ
١٦١
De ki: “Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
قَالَ
فَبِمَٓا
اَغْوَيْتَن۪ي
لَاَقْعُدَنَّ
لَهُمْ
صِرَاطَكَ
الْمُسْتَق۪يمَۙ
١٦
Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”
قُلْ
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اِنّ۪ي
رَسُولُ
اللّٰهِ
اِلَيْكُمْ
جَم۪يعاًۨ
الَّذ۪ي
لَهُ
مُلْكُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۚ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
هُوَ
يُحْـي۪
وَيُم۪يتُۖ
فَاٰمِنُوا
بِاللّٰهِ
وَرَسُولِهِ
النَّبِيِّ
الْاُمِّيِّ
الَّذ۪ي
يُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ
وَكَلِمَاتِه۪
وَاتَّبِعُوهُ
لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَ
١٥٨
(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”
كَيْفَ
يَكُونُ
لِلْمُشْرِك۪ينَ
عَهْدٌ
عِنْدَ
اللّٰهِ
وَعِنْدَ
رَسُولِه۪ٓ
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
عَاهَدْتُمْ
عِنْدَ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۚ
فَمَا
اسْتَقَامُوا
لَكُمْ
فَاسْتَق۪يمُوا
لَهُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
الْمُتَّق۪ينَ
٧
Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَكُونُوا
مَعَ
الصَّادِق۪ينَ
١١٩
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.
وَاللّٰهُ
يَدْعُٓوا
اِلٰى
دَارِ
السَّلَامِۜ
وَيَهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٢٥
Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.
قَالَ
قَدْ
اُج۪يبَتْ
دَعْوَتُكُمَا
فَاسْتَق۪يمَا
وَلَا
تَتَّبِعَٓانِّ
سَب۪يلَ
الَّذ۪ينَ
لَا
يَعْلَمُونَ
٨٩
Allah da, “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin” dedi.
اِنّ۪ي
تَوَكَّلْتُ
عَلَى
اللّٰهِ
رَبّ۪ي
وَرَبِّكُمْۜ
مَا مِنْ
دَٓابَّةٍ
اِلَّا
هُوَ
اٰخِذٌ
بِنَاصِيَتِهَاۜ
اِنَّ
رَبّ۪ي
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٥٦
“İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”
فَاسْتَقِمْ
كَمَٓا
اُمِرْتَ
وَمَنْ
تَابَ
مَعَكَ
وَلَا
تَطْغَوْاۜ
اِنَّهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
١١٢
Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
قَالَ
هٰذَا
صِرَاطٌ
عَلَيَّ
مُسْتَق۪يمٌ
٤١
41,42. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
وَاَلْقٰى
فِي
الْاَرْضِ
رَوَاسِيَ
اَنْ
تَم۪يدَ
بِكُمْ
وَاَنْهَاراً
وَسُبُلاً
لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَۙ
١٥
15,16. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
وَضَرَبَ
اللّٰهُ
مَثَلاً
رَجُلَيْنِ
اَحَدُهُمَٓا
اَبْكَمُ
لَا
يَقْدِرُ
عَلٰى
شَيْءٍ
وَهُوَ
كَلٌّ
عَلٰى
مَوْلٰيهُۙ
اَيْنَمَا
يُوَجِّهْهُ
لَا
يَأْتِ
بِخَيْرٍۜ
هَلْ
يَسْتَو۪ي
هُوَۙ
وَمَنْ
يَأْمُرُ
بِالْعَدْلِۙ
وَهُوَ
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ۟
٧٦
Allah, (şöyle) iki adamı da misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine sadece bir yüktür. Nereye gönderse olumlu bir sonuç alamaz. Bu, adaletle emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu?
شَاكِراً
لِاَنْعُمِهِۜ
اِجْتَبٰيهُ
وَهَدٰيهُ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
١٢١
O’nun nimetlerine şükreden bir önderdi. Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.
وَاَوْفُوا
الْكَيْلَ
اِذَا
كِلْتُمْ
وَزِنُوا
بِالْقِسْطَاسِ
الْمُسْتَق۪يمِۜ
ذٰلِكَ
خَيْرٌ
وَاَحْسَنُ
تَأْو۪يلاً
٣٥
Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.
وَقُلْ
رَبِّ
اَدْخِلْن۪ي
مُدْخَلَ
صِدْقٍ
وَاَخْرِجْن۪ي
مُخْرَجَ
صِدْقٍ
وَاجْعَلْ
ل۪ي
مِنْ
لَدُنْكَ
سُلْطَاناً
نَص۪يراً
٨٠
De ki: “Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”
وَاِنَّ
اللّٰهَ
رَبّ۪ي
وَرَبُّكُمْ
فَاعْبُدُوهُۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٣٦
Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.
وَاِنّ۪ي
لَغَفَّارٌ
لِمَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
ثُمَّ
اهْتَدٰى
٨٢
“Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.”
وَكَذٰلِكَ
اَنْزَلْنَاهُ
اٰيَاتٍ
بَيِّنَاتٍۙ
وَاَنَّ
اللّٰهَ
يَهْد۪ي
مَنْ
يُر۪يدُ
١٦
Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.
وَلِيَعْلَمَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
اَنَّهُ
الْحَقُّ
مِنْ
رَبِّكَ
فَيُؤْمِنُوا
بِه۪
فَتُخْبِتَ
لَهُ
قُلُوبُهُمْۜ
وَاِنَّ
اللّٰهَ
لَهَادِ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٥٤
Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.
لِكُلِّ
اُمَّةٍ
جَعَلْنَا
مَنْسَكاً
هُمْ
نَاسِكُوهُ
فَلَا
يُنَازِعُنَّكَ
فِي
الْاَمْرِ
وَادْعُ
اِلٰى
رَبِّكَۜ
اِنَّكَ
لَعَلٰى
هُدًى
مُسْتَق۪يمٍ
٦٧
Biz her ümmet için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. O hâlde, din işinde seninle asla çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin.
وَلَقَدْ
اٰتَيْنَا
مُوسَى
الْكِتَابَ
لَعَلَّهُمْ
يَهْتَدُونَ
٤٩
Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
وَاِنَّكَ
لَتَدْعُوهُمْ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٧٣
Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
لَقَدْ
اَنْزَلْـنَٓا
اٰيَاتٍ
مُبَيِّنَاتٍۜ
وَاللّٰهُ
يَهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُ
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٤٦
Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.
وَزِنُوا
بِالْقِسْطَاسِ
الْمُسْتَق۪يمِۚ
١٨٢
“Doğru terazi ile tartın.”
اَمَّنْ
يَبْدَؤُا
الْخَلْقَ
ثُمَّ
يُع۪يدُهُ
وَمَنْ
يَرْزُقُكُمْ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِۜ
ءَاِلٰهٌ
مَعَ
اللّٰهِۜ
قُلْ
هَاتُوا
بُرْهَانَكُمْ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٦٤
Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.”
فَلَمَّا
جَٓاءَهُمُ
الْحَقُّ
مِنْ
عِنْدِنَا
قَالُوا
لَوْلَٓا
اُو۫تِيَ
مِثْلَ
مَٓا
اُو۫تِيَ
مُوسٰىۜ
اَوَلَمْ
يَكْفُرُوا
بِمَٓا
اُو۫تِيَ
مُوسٰى
مِنْ
قَبْلُۚ
قَالُوا
سِحْرَانِ
تَظَاهَرَا۠
وَقَالُٓوا
اِنَّا
بِكُلٍّ
كَافِرُونَ
٤٨
قُلْ
فَأْتُوا
بِكِتَابٍ
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِ
هُوَ
اَهْدٰى
مِنْهُمَٓا
اَتَّبِعْهُ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٤٩
Onlara katımızdan gerçek gelince, “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi” dediler. Onlar daha önce Mûsâ’ya verilen (mucize)leri inkâr etmemişler miydi? Onlar, “İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor” dediler. “Biz hepsini inkâr ediyoruz” dediler. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.”
اِنَّكَ
لَا
تَهْد۪ي
مَنْ
اَحْبَبْتَ
وَلٰكِنَّ
اللّٰهَ
يَهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُۚ
وَهُوَ
اَعْلَمُ
بِالْمُهْتَد۪ينَ
٥٦
Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.
اَمْ
يَقُولُونَ
افْتَرٰيهُۚ
بَلْ
هُوَ
الْحَقُّ
مِنْ
رَبِّكَ
لِتُنْذِرَ
قَوْماً
مَٓا
اَتٰيهُمْ
مِنْ
نَذ۪يرٍ
مِنْ
قَبْلِكَ
لَعَلَّهُمْ
يَهْتَدُونَ
٣
Yoksa “Onu Muhammed uydurdu” mu diyorlar? Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir.
وَاِذْ
اَخَذْنَا
مِنَ
النَّبِيّ۪نَ
م۪يثَاقَهُمْ
وَمِنْكَ
وَمِنْ
نُوحٍ
وَاِبْرٰه۪يمَ
وَمُوسٰى
وَع۪يسَى
ابْنِ
مَرْيَمَۖ
وَاَخَذْنَا
مِنْهُمْ
م۪يثَاقاً
غَل۪يظاًۙ
٧
لِيَسْـَٔلَ
الصَّادِق۪ينَ
عَنْ
صِدْقِهِمْۚ
وَاَعَدَّ
لِلْكَافِر۪ينَ
عَذَاباً
اَل۪يماً۟
٨
Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz, onlardan sapa sağlam bir söz almıştık. (Allah, bunu) doğru kimseleri doğruluklarından hesaba çekmek için (yapmıştır.) Kâfirlere de elem dolu bir azap hazırlamıştır.
مِنَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
رِجَالٌ
صَدَقُوا
مَا
عَاهَدُوا
اللّٰهَ
عَلَيْهِۚ
فَمِنْهُمْ
مَنْ
قَضٰى
نَحْبَهُ
وَمِنْهُمْ
مَنْ
يَنْتَظِرُۘ
وَمَا
بَدَّلُوا
تَبْد۪يلاًۙ
٢٣
لِيَجْزِيَ
اللّٰهُ
الصَّادِق۪ينَ
بِصِدْقِهِمْ
وَيُعَذِّبَ
الْمُنَافِق۪ينَ
اِنْ
شَٓاءَ
اَوْ
يَتُوبَ
عَلَيْهِمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
غَفُوراً
رَح۪يماًۚ
٢٤
Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَقُولُوا
قَوْلاً
سَد۪يداًۙ
٧٠
70,71. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍۜ
٤
2,3,4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.
وَهَدَيْنَاهُمَا
الصِّرَاطَ
الْمُسْتَق۪يمَۚ
١١٨
Onları doğru yola ilettik.
اَللّٰهُ
نَزَّلَ
اَحْسَنَ
الْحَد۪يثِ
كِتَاباً
مُتَشَابِهاً
مَثَانِيَۗ
تَقْشَعِرُّ
مِنْهُ
جُلُودُ
الَّذ۪ينَ
يَخْشَوْنَ
رَبَّهُمْۚ
ثُمَّ
تَل۪ينُ
جُلُودُهُمْ
وَقُلُوبُهُمْ
اِلٰى
ذِكْرِ
اللّٰهِۜ
ذٰلِكَ
هُدَى
اللّٰهِ
يَهْد۪ي
بِه۪
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَمَنْ
يُضْلِلِ
اللّٰهُ
فَمَا
لَهُ
مِنْ
هَادٍ
٢٣
Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur’an Allah’ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
قَالُوا
رَبُّنَا
اللّٰهُ
ثُمَّ
اسْتَقَامُوا
تَـتَنَزَّلُ
عَلَيْهِمُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
اَلَّا
تَخَافُوا
وَلَا
تَحْزَنُوا
وَاَبْشِرُوا
بِالْجَنَّةِ
الَّت۪ي
كُنْتُمْ
تُوعَدُونَ
٣٠
نَحْنُ
اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَفِي
الْاٰخِرَةِۚ
وَلَكُمْ
ف۪يهَا
مَا
تَشْتَـه۪ٓي
اَنْفُسُكُمْ
وَلَكُمْ
ف۪يهَا
مَا
تَدَّعُونَۜ
٣١
نُزُلاً
مِنْ
غَفُورٍ
رَح۪يمٍ۟
٣٢
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” 31,32. “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”
شَرَعَ
لَكُمْ
مِنَ
الدّ۪ينِ
مَا
وَصّٰى
بِه۪
نُوحاً
وَالَّـذ۪ٓي
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ
وَمَا
وَصَّيْنَا
بِه۪ٓ
اِبْرٰه۪يمَ
وَمُوسٰى
وَع۪يسٰٓى
اَنْ
اَق۪يمُوا
الدّ۪ينَ
وَلَا
تَتَفَرَّقُوا
ف۪يهِۜ
كَبُرَ
عَلَى
الْمُشْرِك۪ينَ
مَا
تَدْعُوهُمْ
اِلَيْهِۜ
اَللّٰهُ
يَجْتَب۪ٓي
اِلَيْهِ
مَنْ
يَشَٓاءُ
وَيَهْد۪ٓي
اِلَيْهِ
مَنْ
يُن۪يبُ
١٣
“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır.
فَلِذٰلِكَ
فَادْعُۚ
وَاسْتَقِمْ
كَمَٓا
اُمِرْتَۚ
وَلَا
تَتَّبِعْ
اَهْوَٓاءَهُمْۚ
وَقُلْ
اٰمَنْتُ
بِمَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
مِنْ
كِتَابٍۚ
وَاُمِرْتُ
لِاَعْدِلَ
بَيْنَكُمْۜ
اَللّٰهُ
رَبُّنَا
وَرَبُّكُمْۜ
لَـنَٓا
اَعْمَالُنَا
وَلَكُمْ
اَعْمَالُكُمْۜ
لَا حُجَّةَ
بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمْۜ
اَللّٰهُ
يَجْمَعُ
بَيْنَنَاۚ
وَاِلَيْهِ
الْمَص۪يرُۜ
١٥
(Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.”
وَكَذٰلِكَ
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ
رُوحاً
مِنْ
اَمْرِنَاۜ
مَا
كُنْتَ
تَدْر۪ي
مَا الْكِتَابُ
وَلَا
الْا۪يمَانُ
وَلٰكِنْ
جَعَلْنَاهُ
نُوراً
نَهْد۪ي
بِه۪
مَنْ
نَشَٓاءُ
مِنْ
عِبَادِنَاۜ
وَاِنَّكَ
لَتَهْد۪ٓي
اِلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍۙ
٥٢
صِرَاطِ
اللّٰهِ
الَّذ۪ي
لَهُ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا
فِي
الْاَرْضِۜ
اَلَٓا
اِلَى
اللّٰهِ
تَص۪يرُ
الْاُمُورُ
٥٣
52,53. İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner.
فَاسْتَمْسِكْ
بِالَّـذ۪ٓي
اُو۫حِيَ
اِلَيْكَۚ
اِنَّكَ
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٤٣
Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.
وَاِنَّهُ
لَعِلْمٌ
لِلسَّاعَةِ
فَلَا
تَمْتَرُنَّ
بِهَا
وَاتَّبِعُونِۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٦١
Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.
اِنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
رَبّ۪ي
وَرَبُّكُمْ
فَاعْبُدُوهُۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٦٤
Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte bu doğru bir yoldur.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
قَالُوا
رَبُّنَا
اللّٰهُ
ثُمَّ
اسْتَقَامُوا
فَلَا
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلَا
هُمْ
يَحْزَنُونَۚ
١٣
“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
نَتَقَبَّلُ
عَنْهُمْ
اَحْسَنَ
مَا
عَمِلُوا
وَنَتَجَاوَزُ
عَنْ
سَيِّـَٔاتِهِمْ
ف۪ٓي
اَصْحَابِ
الْجَنَّةِۜ
وَعْدَ
الصِّدْقِ
الَّذ۪ي
كَانُوا
يُوعَدُونَ
١٦
İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir.
قَالُوا
يَا
قَوْمَنَٓا
اِنَّا
سَمِعْنَا
كِتَاباً
اُنْزِلَ
مِنْ
بَعْدِ
مُوسٰى
مُصَدِّقاً
لِمَا
بَيْنَ
يَدَيْهِ
يَهْد۪ٓي
اِلَى
الْحَقِّ
وَاِلٰى
طَر۪يقٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٣٠
Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.”
سَيَهْد۪يهِمْ
وَيُصْلِحُ
بَالَهُمْۚ
٥
Onları doğruya ve güzele erdirecek ve durumlarını düzeltecektir.
لِيَغْفِرَ
لَكَ
اللّٰهُ
مَا
تَقَدَّمَ
مِنْ
ذَنْبِكَ
وَمَا
تَاَخَّرَ
وَيُتِمَّ
نِعْمَتَهُ
عَلَيْكَ
وَيَهْدِيَكَ
صِرَاطاً
مُسْتَق۪يماًۙ
٢
2,3. Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.
لِيَغْفِرَ
لَكَ
اللّٰهُ
مَا
تَقَدَّمَ
مِنْ
ذَنْبِكَ
وَمَا
تَاَخَّرَ
وَيُتِمَّ
نِعْمَتَهُ
عَلَيْكَ
وَيَهْدِيَكَ
صِرَاطاً
مُسْتَق۪يماًۙ
٢
وَعَدَكُمُ
اللّٰهُ
مَغَانِمَ
كَث۪يرَةً
تَأْخُذُونَهَا
فَعَجَّلَ
لَكُمْ
هٰذِه۪
وَكَفَّ
اَيْدِيَ
النَّاسِ
عَنْكُمْۚ
وَلِتَكُونَ
اٰيَةً
لِلْمُؤْمِن۪ينَ
وَيَهْدِيَكُمْ
صِرَاطاً
مُسْتَق۪يماًۙ
٢٠
2,3. Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin. Allah, size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Şimdilik bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir. (Allah, böyle yaptı) ki, bunlar mü’minler için bir delil olsun, sizi de doğru bir yola iletsin.
اِنَّمَا
الْمُؤْمِنُونَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِاللّٰهِ
وَرَسُولِه۪
ثُمَّ
لَمْ
يَرْتَابُوا
وَجَاهَدُوا
بِاَمْوَالِهِمْ
وَاَنْفُسِهِمْ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الصَّادِقُونَ
١٥
İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.
ف۪ي
مَقْعَدِ
صِدْقٍ
عِنْدَ
مَل۪يكٍ
مُقْتَدِرٍ
٥٥
Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.
مَٓا اَفَٓاءَ
اللّٰهُ
عَلٰى
رَسُولِه۪
مِنْ
اَهْلِ
الْقُرٰى
فَلِلّٰهِ
وَلِلرَّسُولِ
وَلِذِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۙ
كَيْ
لَا
يَكُونَ
دُولَةً
بَيْنَ
الْاَغْنِيَٓاءِ
مِنْكُمْۜ
وَمَٓا
اٰتٰيكُمُ
الرَّسُولُ
فَخُذُوهُ
وَمَا
نَهٰيكُمْ
عَنْهُ
فَانْتَهُواۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
شَد۪يدُ
الْعِقَابِۢ
٧
لِلْفُقَـرَٓاءِ
الْمُهَاجِر۪ينَ
الَّذ۪ينَ
اُخْرِجُوا
مِنْ
دِيَارِهِمْ
وَاَمْوَالِهِمْ
يَبْتَغُونَ
فَضْلاً
مِنَ
اللّٰهِ
وَرِضْوَاناً
وَيَنْصُرُونَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الصَّادِقُونَۚ
٨
Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir. Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.
اَفَمَنْ
يَمْش۪ي
مُكِباًّ
عَلٰى
وَجْهِه۪ٓ
اَهْدٰٓى
اَمَّنْ
يَمْش۪ي
سَوِياًّ
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٢٢
Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?
وَاَنْ
لَوِ
اسْتَقَامُوا
عَلَى
الطَّر۪يقَةِ
لَاَسْقَيْنَاهُمْ
مَٓاءً
غَدَقاًۙ
١٦
16,17. Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.”
اِنَّ
عَلَيْنَا
لَلْهُدٰىۘ
١٢
Şüphesiz bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.