قُلْ
هُوَ
الْقَادِرُ
عَلٰٓى
اَنْ
يَبْعَثَ
عَلَيْكُمْ
عَذَاباً
مِنْ
فَوْقِكُمْ
اَوْ
مِنْ
تَحْتِ
اَرْجُلِكُمْ
اَوْ
يَلْبِسَكُمْ
شِيَعاً
وَيُذ۪يقَ
بَعْضَكُمْ
بَأْسَ
بَعْضٍۜ
اُنْظُرْ
كَيْفَ
نُصَرِّفُ
الْاٰيَاتِ
لَعَلَّهُمْ
يَفْقَهُونَ
٦٥
De ki: “O, size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe, ya da sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya gücü yetendir.” Bak, anlasınlar diye, âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz.
فَاَخَذَتْهُمُ
الرَّجْفَةُ
فَاَصْبَحُوا
ف۪ي
دَارِهِمْ
جَاثِم۪ينَ
٧٨
Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
فَاَخَذَتْهُمُ
الرَّجْفَةُ
فَاَصْبَحُوا
ف۪ي
دَارِهِمْ
جَاثِم۪ينَۚۛ
٩١
Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
وَاَلْقٰى
فِي
الْاَرْضِ
رَوَاسِيَ
اَنْ
تَم۪يدَ
بِكُمْ
وَاَنْهَاراً
وَسُبُلاً
لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَۙ
١٥
15,16. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
قَدْ
مَكَرَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
فَاَتَى
اللّٰهُ
بُنْيَانَهُمْ
مِنَ
الْقَوَاعِدِ
فَخَرَّ
عَلَيْهِمُ
السَّقْفُ
مِنْ
فَوْقِهِمْ
وَاَتٰيهُمُ
الْعَذَابُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَشْعُرُونَ
٢٦
Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi.
اَفَاَمِنَ
الَّذ۪ينَ
مَكَرُوا
السَّيِّـَٔاتِ
اَنْ
يَخْسِفَ
اللّٰهُ
بِهِمُ
الْاَرْضَ
اَوْ
يَأْتِيَهُمُ
الْعَذَابُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَشْعُرُونَۙ
٤٥
اَوْ
يَأْخُذَهُمْ
ف۪ي
تَقَلُّبِهِمْ
فَمَا
هُمْ
بِمُعْجِز۪ينَۙ
٤٦
Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden veya (ansızın) bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden emin mi oldular? Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah’ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Onlar, Allah’ı âciz bırakacak değillerdir.
اَفَاَمِنْتُمْ
اَنْ
يَخْسِفَ
بِكُمْ
جَانِبَ
الْبَرِّ
اَوْ
يُرْسِلَ
عَلَيْكُمْ
حَاصِباً
ثُمَّ
لَا
تَجِدُوا
لَكُمْ
وَك۪يلاًۙ
٦٨
Peki, karada sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden, sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan güvende misiniz?
وَيَوْمَ
نُسَيِّرُ
الْجِبَالَ
وَتَرَى
الْاَرْضَ
بَارِزَةًۙ
وَحَشَرْنَاهُمْ
فَلَمْ
نُغَادِرْ
مِنْهُمْ
اَحَداًۚ
٤٧
Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız.
وَجَعَلْنَا
فِي
الْاَرْضِ
رَوَاسِيَ
اَنْ
تَم۪يدَ
بِهِمْ
وَجَعَلْنَا
ف۪يهَا
فِجَاجاً
سُبُلاً
لَعَلَّهُمْ
يَهْتَدُونَ
٣١
Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمْۚ
اِنَّ
زَلْزَلَةَ
السَّاعَةِ
شَيْءٌ
عَظ۪يمٌ
١
يَوْمَ
تَرَوْنَهَا
تَذْهَلُ
كُلُّ
مُرْضِعَةٍ
عَمَّٓا
اَرْضَعَتْ
وَتَضَعُ
كُلُّ
ذَاتِ
حَمْلٍ
حَمْلَهَا
وَتَرَى
النَّاسَ
سُكَارٰى
وَمَا
هُمْ
بِسُكَارٰى
وَلٰكِنَّ
عَذَابَ
اللّٰهِ
شَد۪يدٌ
٢
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
فَكُلاًّ
اَخَذْنَا
بِذَنْبِه۪ۚ
فَمِنْهُمْ
مَنْ
اَرْسَلْنَا
عَـلَيْهِ
حَـاصِباًۚ
وَمِنْهُمْ
مَنْ
اَخَذَتْهُ
الصَّيْحَةُۚ
وَمِنْهُمْ
مَنْ
خَسَفْنَا
بِهِ
الْاَرْضَۚ
وَمِنْهُمْ
مَنْ
اَغْرَقْنَاۚ
وَمَا
كَانَ
اللّٰهُ
لِيَظْلِمَهُمْ
وَلٰكِنْ
كَانُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
يَظْلِمُونَ
٤٠
Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
ظَهَرَ
الْفَسَادُ
فِي
الْبَرِّ
وَالْبَحْرِ
بِمَا
كَسَبَتْ
اَيْدِي
النَّاسِ
لِيُذ۪يقَهُمْ
بَعْضَ
الَّذ۪ي
عَمِلُوا
لَعَلَّهُمْ
يَرْجِعُونَ
٤١
İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.
اَفَلَمْ
يَرَوْا
اِلٰى
مَا
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَمَا
خَلْفَهُمْ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِۜ
اِنْ
نَشَأْ
نَخْسِفْ
بِهِمُ
الْاَرْضَ
اَوْ
نُسْقِطْ
عَلَيْهِمْ
كِسَفاً
مِنَ
السَّمَٓاءِۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَةً
لِكُلِّ
عَبْدٍ
مُن۪يبٍ۟
٩
Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır.
يَوْمَ
تَمُورُ
السَّمَٓاءُ
مَوْراًۙ
٩
وَتَس۪يرُ
الْجِبَالُ
سَيْراًۜ
١٠
O gün gök şiddetle sallanıp çalkalanır. Dağlar yürüdükçe yürür.
اِذَا
رُجَّتِ
الْاَرْضُ
رَجاًّۙ
٤
وَبُسَّتِ
الْجِبَالُ
بَساًّۙ
٥
فَكَانَتْ
هَبَٓاءً
مُنْبَثاًّۙ
٦
3,4,5,6,7. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
ءَاَمِنْتُمْ
مَنْ
فِي
السَّمَٓاءِ
اَنْ
يَخْسِفَ
بِكُمُ
الْاَرْضَ
فَاِذَا
هِيَ
تَمُورُۙ
١٦
Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor.
وَالْاَرْضِ
ذَاتِ
الصَّدْعِۙ
١٢
Yarık yarık çatlamış yere andolsun.
اِذَا
زُلْزِلَتِ
الْاَرْضُ
زِلْزَالَهَاۙ
١
وَاَخْرَجَتِ
الْاَرْضُ
اَثْقَالَهَاۙ
٢
1,2,3. Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman,