وَمِنَ
النَّاسِ
مَنْ
يَتَّخِذُ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اَنْدَاداً
يُحِبُّونَهُمْ
كَحُبِّ
اللّٰهِۜ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَشَدُّ
حُباًّ
لِلّٰهِۜ
وَلَوْ
يَرَى
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُٓوا
اِذْ
يَرَوْنَ
الْعَذَابَۙ
اَنَّ
الْقُوَّةَ
لِلّٰهِ
جَم۪يعاًۙ
وَاَنَّ
اللّٰهَ
شَد۪يدُ
الْعَذَابِ
١٦٥
İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!
لَيْسَ
الْبِرَّ
اَنْ
تُوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
قِبَلَ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
وَلٰكِنَّ
الْبِرَّ
مَنْ
اٰمَنَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَالْمَلٰٓئِكَةِ
وَالْكِتَابِ
وَالنَّبِيّ۪نَۚ
وَاٰتَى
الْمَالَ
عَلٰى
حُبِّه۪
ذَوِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِ
وَالسَّٓائِل۪ينَ
وَفِي
الرِّقَابِۚ
وَاَقَامَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَى
الزَّكٰوةَۚ
وَالْمُوفُونَ
بِعَهْدِهِمْ
اِذَا
عَاهَدُواۚ
وَالصَّابِر۪ينَ
فِي
الْبَأْسَٓاءِ
وَالضَّرَّٓاءِ
وَح۪ينَ
الْبَأْسِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
صَدَقُواۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُتَّقُونَ
١٧٧
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
قُلْ
اِنْ
كُنْتُمْ
تُحِبُّونَ
اللّٰهَ
فَاتَّبِعُون۪ي
يُحْبِبْكُمُ
اللّٰهُ
وَيَغْفِرْ
لَكُمْ
ذُنُوبَكُمْۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٣١
De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
هَٓا
اَنْتُمْ
اُو۬لَٓاءِ
تُحِبُّونَهُمْ
وَلَا
يُحِبُّونَكُمْ
وَتُؤْمِنُونَ
بِالْكِتَابِ
كُلِّه۪ۚ
وَاِذَا
لَقُوكُمْ
قَالُٓوا
اٰمَنَّاۗ
وَاِذَا
خَلَوْا
عَضُّوا
عَلَيْكُمُ
الْاَنَامِلَ
مِنَ
الْغَيْظِۜ
قُلْ
مُوتُوا
بِغَيْظِكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
بِذَاتِ
الصُّدُورِ
١١٩
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مَنْ
يَرْتَدَّ
مِنْكُمْ
عَنْ
د۪ينِه۪
فَسَوْفَ
يَأْتِي
اللّٰهُ
بِقَوْمٍ
يُحِبُّهُمْ
وَيُحِبُّونَهُٓ
اَذِلَّةٍ
عَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
اَعِزَّةٍ
عَلَى
الْكَافِر۪ينَۘ
يُجَاهِدُونَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَلَا
يَخَافُونَ
لَوْمَةَ
لَٓائِمٍۜ
ذٰلِكَ
فَضْلُ
اللّٰهِ
يُؤْت۪يهِ
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَاللّٰهُ
وَاسِعٌ
عَل۪يمٌ
٥٤
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
لَتَجِدَنَّ
اَشَدَّ
النَّاسِ
عَدَاوَةً
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
الْيَهُودَ
وَالَّذ۪ينَ
اَشْرَكُواۚ
وَلَتَجِدَنَّ
اَقْرَبَهُمْ
مَوَدَّةً
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
الَّذ۪ينَ
قَالُٓوا
اِنَّا
نَصَارٰىۜ
ذٰلِكَ
بِاَنَّ
مِنْهُمْ
قِسّ۪يس۪ينَ
وَرُهْبَاناً
وَاَنَّهُمْ
لَا
يَسْتَكْبِرُونَ
٨٢
(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.
فَتَوَلّٰى
عَنْهُمْ
وَقَالَ
يَا
قَوْمِ
لَقَدْ
اَبْلَغْتُكُمْ
رِسَالَةَ
رَبّ۪ي
وَنَصَحْتُ
لَـكُمْ
وَلٰكِنْ
لَا
تُحِبُّونَ
النَّاصِح۪ينَ
٧٩
Artık, Salih onlardan yüz çevirdi ve “Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz” dedi.
اِذْ
قَالُوا
لَيُوسُفُ
وَاَخُوهُ
اَحَبُّ
اِلٰٓى
اَب۪ينَا
مِنَّا
وَنَحْنُ
عُصْبَةٌۜ
اِنَّ
اَبَانَا
لَف۪ي
ضَلَالٍ
مُب۪ينٍۚ
٨
Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.”
وَقَالَ
نِسْوَةٌ
فِي
الْمَد۪ينَةِ
امْرَاَتُ
الْعَز۪يزِ
تُرَاوِدُ
فَتٰيهَا
عَنْ
نَفْسِه۪ۚ
قَدْ
شَغَفَهَا
حُباًّۜ
اِنَّا
لَنَرٰيهَا
ف۪ي
ضَلَالٍ
مُب۪ينٍ
٣٠
Şehirde birtakım kadınlar, “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.
وَحَنَاناً
مِنْ
لَدُنَّا
وَزَكٰوةًۜ
وَكَانَ
تَقِياًّۙ
١٣
12,13,14. (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
سَيَجْعَلُ
لَهُمُ
الرَّحْمٰنُ
وُداًّ
٩٦
İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.
اَنِ
اقْذِف۪يهِ
فِي
التَّابُوتِ
فَاقْذِف۪يهِ
فِي
الْيَمِّ
فَلْيُلْقِهِ
الْيَمُّ
بِالسَّاحِلِ
يَأْخُذْهُ
عَدُوٌّ
ل۪ي
وَعَدُوٌّ
لَهُۜ
وَاَلْقَيْتُ
عَلَيْكَ
مَحَبَّةً
مِنّ۪يۚ
وَلِتُصْنَعَ
عَلٰى
عَيْن۪يۢ
٣٩
“Onu (bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.”
وَقَالَ
اِنَّمَا
اتَّخَذْتُمْ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اَوْثَاناًۙ
مَوَدَّةَ
بَيْنِكُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۚ
ثُمَّ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يَكْفُرُ
بَعْضُكُمْ
بِبَعْضٍ
وَيَلْعَنُ
بَعْضُكُمْ
بَعْضاًۘ
وَمَأْوٰيكُمُ
النَّارُ
وَمَا
لَكُمْ
مِنْ
نَاصِر۪ينَۗ
٢٥
İbrahim, onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.”
وَمِنْ
اٰيَاتِه۪ٓ
اَنْ
خَلَقَ
لَكُمْ
مِنْ
اَنْفُسِكُمْ
اَزْوَاجاً
لِتَسْكُـنُٓوا
اِلَيْهَا
وَجَعَلَ
بَيْنَكُمْ
مَوَدَّةً
وَرَحْمَةًۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ
٢١
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
فَقَالَ
اِنّ۪ٓي
اَحْبَبْتُ
حُبَّ
الْخَيْرِ
عَنْ
ذِكْرِ
رَبّ۪يۚ
حَتّٰى
تَوَارَتْ
بِالْحِجَابِ۠
٣٢
32,33. Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
ذٰلِكَ
الَّذ۪ي
يُبَشِّرُ
اللّٰهُ
عِبَادَهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِۜ
قُلْ
لَٓا
اَسْـَٔلُكُمْ
عَلَيْهِ
اَجْراً
اِلَّا
الْمَوَدَّةَ
فِي
الْقُرْبٰىۜ
وَمَنْ
يَقْتَرِفْ
حَسَنَةً
نَزِدْ
لَهُ
ف۪يهَا
حُسْناًۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
شَكُورٌ
٢٣
İşte bu, Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.
عُـرُباً
اَتْـرَاباًۙ
٣٧
36,37,38. Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
لَا
تَجِدُ
قَوْماً
يُؤْمِنُونَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
يُوَٓادُّونَ
مَنْ
حَٓادَّ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
وَلَوْ
كَانُٓوا
اٰبَٓاءَهُمْ
اَوْ
اَبْنَٓاءَهُمْ
اَوْ
اِخْوَانَهُمْ
اَوْ
عَش۪يرَتَهُمْۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
كَتَبَ
ف۪ي
قُلُوبِهِمُ
الْا۪يمَانَ
وَاَيَّدَهُمْ
بِرُوحٍ
مِنْهُۜ
وَيُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
حِزْبُ
اللّٰهِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
حِزْبَ
اللّٰهِ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
٢٢
Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تَتَّخِذُوا
عَدُوّ۪ي
وَعَدُوَّكُمْ
اَوْلِيَٓاءَ
تُلْقُونَ
اِلَيْهِمْ
بِالْمَوَدَّةِ
وَقَدْ
كَفَرُوا
بِمَا
جَٓاءَكُمْ
مِنَ
الْحَقِّۚ
يُخْرِجُونَ
الرَّسُولَ
وَاِيَّاكُمْ
اَنْ
تُؤْمِنُوا
بِاللّٰهِ
رَبِّكُمْۜ
اِنْ
كُنْتُمْ
خَرَجْتُمْ
جِهَاداً
ف۪ي
سَب۪يل۪ي
وَابْتِغَٓاءَ
مَرْضَات۪ي
تُسِرُّونَ
اِلَيْهِمْ
بِالْمَوَدَّةِۗ
وَاَنَا۬
اَعْلَمُ
بِمَٓا
اَخْفَيْتُمْ
وَمَٓا
اَعْلَنْتُمْۜ
وَمَنْ
يَفْعَلْهُ
مِنْكُمْ
فَقَدْ
ضَلَّ
سَوَٓاءَ
السَّب۪يلِ
١
Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.
عَسَى
اللّٰهُ
اَنْ
يَجْعَلَ
بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَ
الَّذ۪ينَ
عَادَيْتُمْ
مِنْهُمْ
مَوَدَّةًۜ
وَاللّٰهُ
قَد۪يرٌۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٧
Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah, hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
قُلْ
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
هَادُٓوا
اِنْ
زَعَمْتُمْ
اَنَّكُمْ
اَوْلِيَٓاءُ
لِلّٰهِ
مِنْ
دُونِ
النَّاسِ
فَتَمَنَّوُا
الْمَوْتَ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٦
De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!”
وَيُطْعِمُونَ
الطَّعَامَ
عَلٰى
حُبِّه۪
مِسْك۪يناً
وَيَت۪يماً
وَاَس۪يراً
٨
Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
وَاِنَّهُ
لِحُبِّ
الْخَيْرِ
لَشَد۪يدٌۜ
٨
Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır.