وَاٰمِنُوا
بِمَٓا
اَنْزَلْتُ
مُصَدِّقاً
لِمَا
مَعَكُمْ
وَلَا
تَكُونُٓوا
اَوَّلَ
كَافِرٍ
بِه۪ۖ
وَلَا
تَشْتَرُوا
بِاٰيَات۪ي
ثَمَناً
قَل۪يلاًۘ
وَاِيَّايَ
فَاتَّقُونِ
٤١
Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.
فَجَعَلْنَاهَا
نَكَالاً
لِمَا
بَيْنَ
يَدَيْهَا
وَمَا
خَلْفَهَا
وَمَوْعِظَةً
لِلْمُتَّق۪ينَ
٦٦
Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.
لَيْسَ
الْبِرَّ
اَنْ
تُوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
قِبَلَ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
وَلٰكِنَّ
الْبِرَّ
مَنْ
اٰمَنَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَالْمَلٰٓئِكَةِ
وَالْكِتَابِ
وَالنَّبِيّ۪نَۚ
وَاٰتَى
الْمَالَ
عَلٰى
حُبِّه۪
ذَوِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِ
وَالسَّٓائِل۪ينَ
وَفِي
الرِّقَابِۚ
وَاَقَامَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَى
الزَّكٰوةَۚ
وَالْمُوفُونَ
بِعَهْدِهِمْ
اِذَا
عَاهَدُواۚ
وَالصَّابِر۪ينَ
فِي
الْبَأْسَٓاءِ
وَالضَّرَّٓاءِ
وَح۪ينَ
الْبَأْسِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
صَدَقُواۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُتَّقُونَ
١٧٧
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
يَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
الْاَهِلَّةِۜ
قُلْ
هِيَ
مَوَاق۪يتُ
لِلنَّاسِ
وَالْحَجِّۜ
وَلَيْسَ
الْبِرُّ
بِاَنْ
تَأْتُوا
الْبُيُوتَ
مِنْ
ظُهُورِهَا
وَلٰكِنَّ
الْبِرَّ
مَنِ
اتَّقٰىۚ
وَأْتُوا
الْبُيُوتَ
مِنْ
اَبْوَابِهَاۖ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ
١٨٩
Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
اَلشَّهْرُ
الْحَرَامُ
بِالشَّهْرِ
الْحَرَامِ
وَالْحُرُمَاتُ
قِصَاصٌۜ
فَمَنِ
اعْتَدٰى
عَلَيْكُمْ
فَاعْتَدُوا
عَلَيْهِ
بِمِثْلِ
مَا
اعْتَدٰى
عَلَيْكُمْۖ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
مَعَ
الْمُتَّق۪ينَ
١٩٤
Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
وَاَتِمُّوا
الْحَجَّ
وَالْعُمْرَةَ
لِلّٰهِۜ
فَاِنْ
اُحْصِرْتُمْ
فَمَا
اسْتَيْسَرَ
مِنَ
الْهَدْيِۚ
وَلَا
تَحْلِقُوا
رُؤُ۫سَكُمْ
حَتّٰى
يَبْلُغَ
الْهَدْيُ
مَحِلَّهُۜ
فَمَنْ
كَانَ
مِنْكُمْ
مَر۪يضاً
اَوْ
بِه۪ٓ
اَذًى
مِنْ
رَأْسِه۪
فَفِدْيَةٌ
مِنْ
صِيَامٍ
اَوْ
صَدَقَةٍ
اَوْ
نُسُكٍۚ
فَاِذَٓا
اَمِنْتُمْ۠
فَمَنْ
تَمَتَّعَ
بِالْعُمْرَةِ
اِلَى
الْحَجِّ
فَمَا
اسْتَيْسَرَ
مِنَ
الْهَدْيِۚ
فَمَنْ
لَمْ
يَجِدْ
فَصِيَامُ
ثَلٰثَةِ
اَيَّامٍ
فِي
الْحَجِّ
وَسَبْعَةٍ
اِذَا
رَجَعْتُمْۜ
تِلْكَ
عَشَرَةٌ
كَامِلَةٌۜ
ذٰلِكَ
لِمَنْ
لَمْ
يَكُنْ
اَهْلُهُ
حَاضِرِي
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
شَد۪يدُ
الْعِقَابِ۟
١٩٦
اَلْحَجُّ
اَشْهُرٌ
مَعْلُومَاتٌۚ
فَمَنْ
فَرَضَ
ف۪يهِنَّ
الْحَجَّ
فَلَا رَفَثَ
وَلَا
فُسُوقَ
وَلَا
جِدَالَ
فِي
الْحَجِّۜ
وَمَا
تَفْعَلُوا
مِنْ
خَيْرٍ
يَعْلَمْهُ
اللّٰهُۜ
وَتَزَوَّدُوا
فَاِنَّ
خَيْرَ
الزَّادِ
التَّقْوٰىۘ
وَاتَّقُونِ
يَٓا
اُو۬لِي
الْاَلْبَابِ
١٩٧
Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin. Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.
وَاذْكُرُوا
اللّٰهَ
ف۪ٓي
اَيَّامٍ
مَعْدُودَاتٍۜ
فَمَنْ
تَعَجَّلَ
ف۪ي
يَوْمَيْنِ
فَلَٓا
اِثْمَ
عَلَيْهِۚ
وَمَنْ
تَاَخَّرَ
فَلَٓا
اِثْمَ
عَلَيْهِۙ
لِمَنِ
اتَّقٰىۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّكُمْ
اِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ
٢٠٣
Sayılı günlerde Allah’ı anın (telbiye ve tekbir getirin). Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.
نِسَٓاؤُ۬كُمْ
حَرْثٌ
لَكُمْۖ
فَأْتُوا
حَرْثَكُمْ
اَنّٰى
شِئْتُمْۘ
وَقَدِّمُوا
لِاَنْفُسِكُمْۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّكُمْ
مُلَاقُوهُۜ
وَبَشِّرِ
الْمُؤْمِن۪ينَ
٢٢٣
Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele.
وَاِذَا
طَلَّقْتُمُ
النِّسَٓاءَ
فَبَلَغْنَ
اَجَلَهُنَّ
فَاَمْسِكُوهُنَّ
بِمَعْرُوفٍ
اَوْ
سَرِّحُوهُنَّ
بِمَعْرُوفٍۖ
وَلَا
تُمْسِكُوهُنَّ
ضِرَاراً
لِتَعْتَدُواۚ
وَمَنْ
يَفْعَلْ
ذٰلِكَ
فَقَدْ
ظَلَمَ
نَفْسَهُۜ
وَلَا
تَتَّخِذُٓوا
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
هُزُواًۘ
وَاذْكُرُوا
نِعْمَتَ
اللّٰهِ
عَلَيْكُمْ
وَمَٓا
اَنْزَلَ
عَلَيْكُمْ
مِنَ
الْكِتَابِ
وَالْحِكْمَةِ
يَعِظُـكُمْ
بِه۪ۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يمٌ۟
٢٣١
Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
وَالْوَالِدَاتُ
يُرْضِعْنَ
اَوْلَادَهُنَّ
حَوْلَيْنِ
كَامِلَيْنِ
لِمَنْ
اَرَادَ
اَنْ
يُـتِمَّ
الرَّضَاعَةَۜ
وَعَلَى
الْمَوْلُودِ
لَهُ
رِزْقُهُنَّ
وَكِسْوَتُهُنَّ
بِالْمَعْرُوفِۜ
لَا
تُكَلَّفُ
نَفْسٌ
اِلَّا
وُسْعَهَاۚ
لَا
تُضَٓارَّ
وَالِدَةٌ
بِوَلَدِهَا
وَلَا
مَوْلُودٌ
لَهُ
بِوَلَدِه۪
وَعَلَى
الْوَارِثِ
مِثْلُ
ذٰلِكَۚ
فَاِنْ
اَرَادَا
فِصَالاً
عَنْ
تَرَاضٍ
مِنْهُمَا
وَتَشَاوُرٍ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْهِمَاۜ
وَاِنْ
اَرَدْتُمْ
اَنْ
تَسْتَرْضِعُٓوا
اَوْلَادَكُمْ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
اِذَا
سَلَّمْتُمْ
مَٓا
اٰتَيْتُمْ
بِالْمَعْرُوفِۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
٢٣٣
-Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını i-Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.
وَاِنْ
طَلَّقْتُمُوهُنَّ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
تَمَسُّوهُنَّ
وَقَدْ
فَرَضْتُمْ
لَهُنَّ
فَر۪يضَةً
فَنِصْفُ
مَا
فَرَضْتُمْ
اِلَّٓا
اَنْ
يَعْفُونَ
اَوْ
يَعْفُوَا
الَّذ۪ي
بِيَدِه۪
عُقْدَةُ
النِّكَاحِۜ
وَاَنْ
تَعْفُٓوا
اَقْرَبُ
لِلتَّقْوٰىۜ
وَلَا
تَنْسَوُا
الْفَضْلَ
بَيْنَكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
٢٣٧
Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَذَرُوا
مَا
بَـقِيَ
مِنَ
الرِّبٰٓوا
اِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِن۪ينَ
٢٧٨
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
تَدَايَنْتُمْ
بِدَيْنٍ
اِلٰٓى
اَجَلٍ
مُسَمًّى
فَاكْتُبُوهُۜ
وَلْيَكْتُبْ
بَيْنَكُمْ
كَاتِبٌ
بِالْعَدْلِۖ
وَلَا
يَأْبَ
كَاتِبٌ
اَنْ
يَكْتُبَ
كَمَا
عَلَّمَهُ
اللّٰهُ
فَلْيَكْتُبْۚ
وَلْيُمْلِلِ
الَّذ۪ي
عَلَيْهِ
الْحَقُّ
وَلْيَتَّقِ
اللّٰهَ
رَبَّهُ
وَلَا
يَبْخَسْ
مِنْهُ
شَيْـٔاًۜ
فَاِنْ
كَانَ
الَّذ۪ي
عَلَيْهِ
الْحَقُّ
سَف۪يهاً
اَوْ
ضَع۪يفاً
اَوْ
لَا
يَسْتَط۪يعُ
اَنْ
يُمِلَّ
هُوَ
فَلْيُمْلِلْ
وَلِيُّهُ
بِالْعَدْلِۜ
وَاسْتَشْهِدُوا
شَه۪يدَيْنِ
مِنْ
رِجَالِكُمْۚ
فَاِنْ
لَمْ
يَكُونَا
رَجُلَيْنِ
فَرَجُلٌ
وَامْرَاَتَانِ
مِمَّنْ
تَرْضَوْنَ
مِنَ
الشُّهَدَٓاءِ
اَنْ
تَضِلَّ
اِحْدٰيهُمَا
فَتُذَكِّرَ
اِحْدٰيهُمَا
الْاُخْرٰىۜ
وَلَا
يَأْبَ
الشُّهَدَٓاءُ
اِذَا
مَا
دُعُواۜ
وَلَا تَسْـَٔمُٓوا
اَنْ
تَكْتُبُوهُ
صَغ۪يراً
اَوْ
كَب۪يراً
اِلٰٓى
اَجَلِه۪ۜ
ذٰلِكُمْ
اَقْسَطُ
عِنْدَ
اللّٰهِ
وَاَقْوَمُ
لِلشَّهَادَةِ
وَاَدْنٰٓى
اَلَّا
تَرْتَابُٓوا
اِلَّٓا
اَنْ
تَكُونَ
تِجَارَةً
حَاضِرَةً
تُد۪يرُونَهَا
بَيْنَكُمْ
فَلَيْسَ
عَلَيْكُمْ
جُنَاحٌ
اَلَّا
تَكْتُبُوهَاۜ
وَاَشْهِدُٓوا
اِذَا
تَبَايَعْتُمْۖ
وَلَا يُضَٓارَّ
كَاتِبٌ
وَلَا
شَه۪يدٌۜ
وَاِنْ
تَفْعَلُوا
فَاِنَّهُ
فُسُوقٌ
بِكُمْۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
وَيُعَلِّمُكُمُ
اللّٰهُۜ
وَاللّٰهُ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يمٌ
٢٨٢
Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
وَمُصَدِّقاً
لِمَا
بَيْنَ
يَدَيَّ
مِنَ
التَّوْرٰيةِ
وَلِاُحِلَّ
لَكُمْ
بَعْضَ
الَّذ۪ي
حُرِّمَ
عَلَيْكُمْ
وَجِئْتُكُمْ
بِاٰيَةٍ
مِنْ
رَبِّكُمْ
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِ
٥٠
اِنَّ
اللّٰهَ
رَبّ۪ي
وَرَبُّكُمْ
فَاعْبُدُوهُۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٥١
“Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.”
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
حَقَّ
تُقَاتِه۪
وَلَا
تَمُوتُنَّ
اِلَّا
وَاَنْتُمْ
مُسْلِمُونَ
١٠٢
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.
وَلَقَدْ
نَصَرَكُمُ
اللّٰهُ
بِبَدْرٍ
وَاَنْتُمْ
اَذِلَّةٌۚ
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
لَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ
١٢٣
اِذْ
تَقُولُ
لِلْمُؤْمِن۪ينَ
اَلَنْ
يَكْفِيَكُمْ
اَنْ
يُمِدَّكُمْ
رَبُّكُمْ
بِثَلٰثَةِ
اٰلَافٍ
مِنَ
الْمَلٰٓئِكَةِ
مُنْزَل۪ينَۜ
١٢٤
بَلٰٓىۙ
اِنْ
تَصْبِرُوا
وَتَتَّقُوا
وَيَأْتُوكُمْ
مِنْ
فَوْرِهِمْ
هٰذَا
يُمْدِدْكُمْ
رَبُّكُمْ
بِخَمْسَةِ
اٰلَافٍ
مِنَ
الْمَلٰٓئِكَةِ
مُسَوِّم۪ينَ
١٢٥
Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız. Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اصْبِرُوا
وَصَابِرُوا
وَرَابِطُوا
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ
٢٠٠
Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمُ
الَّذ۪ي
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
وَخَلَقَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
وَبَثَّ
مِنْهُمَا
رِجَالاً
كَث۪يراً
وَنِسَٓاءًۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّذ۪ي
تَسَٓاءَلُونَ
بِه۪
وَالْاَرْحَامَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَلَيْكُمْ
رَق۪يباً
١
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.
وَلِلّٰهِ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا
فِي
الْاَرْضِۜ
وَلَقَدْ
وَصَّيْنَا
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْكِتَابَ
مِنْ
قَبْلِكُمْ
وَاِيَّاكُمْ
اَنِ
اتَّقُوا
اللّٰهَۜ
وَاِنْ
تَكْفُرُوا
فَاِنَّ
لِلّٰهِ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا
فِي
الْاَرْضِۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
غَنِياًّ
حَم۪يداً
١٣١
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, zengindir, övülmeye lâyıktır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تُحِلُّوا
شَعَٓائِرَ
اللّٰهِ
وَلَا
الشَّهْرَ
الْحَرَامَ
وَلَا
الْهَدْيَ
وَلَا
الْقَلَٓائِدَ
وَلَٓا
آٰمّ۪ينَ
الْبَيْتَ
الْحَرَامَ
يَبْتَغُونَ
فَضْلاً
مِنْ
رَبِّهِمْ
وَرِضْوَاناًۜ
وَاِذَا
حَلَلْتُمْ
فَاصْطَادُواۜ
وَلَا
يَجْرِمَنَّكُمْ
شَنَاٰنُ
قَوْمٍ
اَنْ
صَدُّوكُمْ
عَنِ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
اَنْ
تَعْتَدُواۢ
وَتَعَاوَنُوا
عَلَى
الْبِرِّ
وَالتَّقْوٰىۖ
وَلَا
تَعَاوَنُوا
عَلَى
الْاِثْمِ
وَالْعُدْوَانِۖ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
شَد۪يدُ
الْعِقَابِ
٢
Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
يَسْـَٔلُونَكَ
مَاذَٓا
اُحِلَّ
لَهُمْۜ
قُلْ
اُحِلَّ
لَكُمُ
الطَّيِّبَاتُۙ
وَمَا
عَلَّمْتُمْ
مِنَ
الْجَوَارِحِ
مُكَلِّب۪ينَ
تُعَلِّمُونَهُنَّ
مِمَّا
عَلَّمَكُمُ
اللّٰهُۘ
فَكُلُوا
مِمَّٓا
اَمْسَكْنَ
عَلَيْكُمْ
وَاذْكُرُوا
اسْمَ
اللّٰهِ
عَلَيْهِۖ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
سَر۪يعُ
الْحِسَابِ
٤
(Ey Muhammed!) Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: “Size temiz ve hoş olan şeyler, bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu (avlar) helâl kılındı. Onların sizin için tuttuklarından yiyin. Onu (av için) salarken üzerine Allah’ın adını anın (besmele çekin). Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
وَاذْكُرُوا
نِعْمَةَ
اللّٰهِ
عَلَيْكُمْ
وَم۪يثَاقَهُ
الَّذ۪ي
وَاثَقَكُمْ
بِه۪ٓۙ
اِذْ
قُلْتُمْ
سَمِعْنَا
وَاَطَعْنَاۘ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
بِذَاتِ
الصُّدُورِ
٧
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
كُونُوا
قَوَّام۪ينَ
لِلّٰهِ
شُهَدَٓاءَ
بِالْقِسْطِۘ
وَلَا
يَجْرِمَنَّكُمْ
شَنَاٰنُ
قَوْمٍ
عَلٰٓى
اَلَّا
تَعْدِلُواۜ
اِعْدِلُوا۠
هُوَ
اَقْرَبُ
لِلتَّقْوٰىۘ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
٨
Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اذْكُرُوا
نِعْمَتَ
اللّٰهِ
عَلَيْكُمْ
اِذْ
هَمَّ
قَوْمٌ
اَنْ
يَبْسُطُٓوا
اِلَيْكُمْ
اَيْدِيَهُمْ
فَكَفَّ
اَيْدِيَهُمْ
عَنْكُمْۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
وَعَلَى
اللّٰهِ
فَلْيَتَوَكَّلِ
الْمُؤْمِنُونَ۟
١١
Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَابْتَغُٓوا
اِلَيْهِ
الْوَس۪يلَةَ
وَجَاهِدُوا
ف۪ي
سَب۪يلِه۪
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ
٣٥
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا تَتَّخِذُوا
الَّذ۪ينَ
اتَّخَذُوا
د۪ينَكُمْ
هُزُواً
وَلَعِباً
مِنَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْكِتَابَ
مِنْ
قَبْلِكُمْ
وَالْكُفَّارَ
اَوْلِيَٓاءَۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
اِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِن۪ينَ
٥٧
Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تُحَرِّمُوا
طَيِّبَاتِ
مَٓا
اَحَلَّ
اللّٰهُ
لَكُمْ
وَلَا
تَعْتَدُواۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
الْمُعْتَد۪ينَ
٨٧
Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.
وَكُلُوا
مِمَّا
رَزَقَكُمُ
اللّٰهُ
حَلَالاً
طَيِّباًۖ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّـذ۪ٓي
اَنْتُمْ
بِه۪
مُؤْمِنُونَ
٨٨
Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.
قُلْ
لَا
يَسْتَوِي
الْخَب۪يثُ
وَالطَّيِّبُ
وَلَوْ
اَعْجَبَكَ
كَـثْرَةُ
الْخَب۪يثِۚ
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
يَٓا
اُو۬لِي
الْاَلْبَابِ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ۟
١٠٠
(Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” Ey akıl sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
ذٰلِكَ
اَدْنٰٓى
اَنْ
يَأْتُوا
بِالشَّهَادَةِ
عَلٰى
وَجْهِهَٓا
اَوْ
يَخَافُٓوا
اَنْ
تُرَدَّ
اَيْمَانٌ
بَعْدَ
اَيْمَانِهِمْۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاسْمَعُواۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْفَاسِق۪ينَ۟
١٠٨
Bu (usul), şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri ve yeminlerinden sonra başka yeminlere başvurulacağından endişe etmelerini sağlamak için en uygun çaredir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve dinleyin. Allah, fasık toplumu doğruya iletmez.
اِذْ
قَالَ
الْحَوَارِيُّونَ
يَا
ع۪يسَى
ابْنَ
مَرْيَمَ
هَلْ
يَسْتَط۪يعُ
رَبُّكَ
اَنْ
يُنَزِّلَ
عَلَيْنَا
مَٓائِدَةً
مِنَ
السَّمَٓاءِۜ
قَالَ
اتَّقُوا
اللّٰهَ
اِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِن۪ينَ
١١٢
Hani havariler de, “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. İsa da, “Eğer mü’minler iseniz, Allah’a karşı gelmekten sakının” demişti.
وَاَنْ
اَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاتَّقُوهُۜ
وَهُوَ
الَّـذ۪ٓي
اِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ
٧٢
Bir de, bize, “Namazı dosdoğru kılın ve Allah’a karşı gelmekten sakının” diye emrolundu. O, huzurunda toplanacağınız Allah’tır.
وَهٰذَا
كِتَابٌ
اَنْزَلْنَاهُ
مُبَارَكٌ
فَاتَّبِعُوهُ
وَاتَّقُوا
لَعَلَّكُمْ
تُرْحَمُونَۙ
١٥٥
Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
يَا
بَن۪ٓي
اٰدَمَ
قَدْ
اَنْزَلْنَا
عَلَيْكُمْ
لِبَاساً
يُوَار۪ي
سَوْاٰتِكُمْ
وَر۪يشاً۠
وَلِبَاسُ
التَّقْوٰى
ذٰلِكَ
خَيْرٌۜ
ذٰلِكَ
مِنْ
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
لَعَلَّهُمْ
يَذَّكَّرُونَ
٢٦
Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).
يَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
الْاَنْفَالِۜ
قُلِ
الْاَنْفَالُ
لِلّٰهِ
وَالرَّسُولِۚ
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَصْلِحُوا
ذَاتَ
بَيْنِكُمْۖ
وَاَط۪يعُوا
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُٓ
اِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِن۪ينَ
١
(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”
فَكُلُوا
مِمَّا
غَنِمْتُمْ
حَلَالاً
طَيِّباًۘ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ۟
٦٩
Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
مَا
كَانَ
لِلْمُشْرِك۪ينَ
اَنْ
يَعْمُرُوا
مَسَاجِدَ
اللّٰهِ
شَاهِد۪ينَ
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
بِالْكُفْرِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
حَبِطَتْ
اَعْمَالُهُمْۚ
وَفِي
النَّارِ
هُمْ
خَالِدُونَ
١٧
Allah’a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır.
اِنَّمَا
يَعْمُرُ
مَسَاجِدَ
اللّٰهِ
مَنْ
اٰمَنَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَاَقَامَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَى
الزَّكٰوةَ
وَلَمْ
يَخْشَ
اِلَّا
اللّٰهَ
فَعَسٰٓى
اُو۬لٰٓئِكَ
اَنْ
يَكُونُوا
مِنَ
الْمُهْتَد۪ينَ
١٨
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.
اِنَّ
عِدَّةَ
الشُّهُورِ
عِنْدَ
اللّٰهِ
اثْنَا
عَشَرَ
شَهْراً
ف۪ي
كِتَابِ
اللّٰهِ
يَوْمَ
خَلَقَ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ
مِنْهَٓا
اَرْبَعَةٌ
حُرُمٌۜ
ذٰلِكَ
الدّ۪ينُ
الْقَيِّمُ
فَلَا
تَظْلِمُوا
ف۪يهِنَّ
اَنْفُسَكُمْ
وَقَاتِلُوا
الْمُشْرِك۪ينَ
كَٓافَّةً
كَمَا
يُقَاتِلُونَكُمْ
كَٓافَّةًۜ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
مَعَ
الْمُتَّق۪ينَ
٣٦
Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
لَا
يَسْتَأْذِنُكَ
الَّذ۪ينَ
يُؤْمِنُونَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
اَنْ
يُجَاهِدُوا
بِاَمْوَالِهِمْ
وَاَنْفُسِهِمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
بِالْمُتَّق۪ينَ
٤٤
Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları çok iyi bilendir.
وَالَّذ۪ينَ
اتَّخَذُوا
مَسْجِداً
ضِرَاراً
وَكُفْراً
وَتَفْر۪يقاً
بَيْنَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَاِرْصَاداً
لِمَنْ
حَارَبَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
مِنْ
قَبْلُۜ
وَلَيَحْلِفُنَّ
اِنْ
اَرَدْنَٓا
اِلَّا
الْحُسْنٰىۜ
وَاللّٰهُ
يَشْهَدُ
اِنَّهُمْ
لَكَاذِبُونَ
١٠٧
Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.
لَا
تَقُمْ
ف۪يهِ
اَبَداًۜ
لَمَسْجِدٌ
اُسِّسَ
عَلَى
التَّقْوٰى
مِنْ
اَوَّلِ
يَوْمٍ
اَحَقُّ
اَنْ
تَقُومَ
ف۪يهِۜ
ف۪يهِ
رِجَالٌ
يُحِبُّونَ
اَنْ
يَتَطَهَّرُواۜ
وَاللّٰهُ
يُحِبُّ
الْمُطَّهِّر۪ينَ
١٠٨
Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.
اَفَمَنْ
اَسَّسَ
بُنْيَانَهُ
عَلٰى
تَقْوٰى
مِنَ
اللّٰهِ
وَرِضْوَانٍ
خَيْرٌ
اَمْ
مَنْ
اَسَّسَ
بُنْيَانَهُ
عَلٰى
شَفَا
جُرُفٍ
هَارٍ
فَانْهَارَ
بِه۪
ف۪ي
نَارِ
جَهَنَّمَۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ
١٠٩
Binasını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَكُونُوا
مَعَ
الصَّادِق۪ينَ
١١٩
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
قَاتِلُوا
الَّذ۪ينَ
يَلُونَكُمْ
مِنَ
الْكُفَّارِ
وَلْيَجِدُوا
ف۪يكُمْ
غِلْظَةًۜ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
مَعَ
الْمُتَّق۪ينَ
١٢٣
Ey iman edenler! Kâfirlerden (öncelikle) yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
تِلْكَ
مِنْ
اَنْـبَٓاءِ
الْغَيْبِ
نُوح۪يهَٓا
اِلَيْكَۚ
مَا
كُنْتَ
تَعْلَمُهَٓا
اَنْتَ
وَلَا
قَوْمُكَ
مِنْ
قَبْلِ
هٰذَاۜۛ
فَاصْبِرْۜۛ
اِنَّ
الْعَاقِبَةَ
لِلْمُتَّق۪ينَ۟
٤٩
İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.
وَجَٓاءَهُ
قَوْمُهُ
يُهْرَعُونَ
اِلَيْهِ
وَمِنْ
قَبْلُ
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
السَّيِّـَٔاتِۜ
قَالَ
يَا
قَوْمِ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
بَنَات۪ي
هُنَّ
اَطْهَرُ
لَكُمْ
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَلَا
تُخْزُونِ
ف۪ي
ضَيْف۪يۜ
اَلَيْسَ
مِنْكُمْ
رَجُلٌ
رَش۪يدٌ
٧٨
Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
وَلَاَجْرُ
الْاٰخِرَةِ
خَيْرٌ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَكَانُوا
يَتَّقُونَ۟
٥٧
Elbette ki, ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.
مَثَلُ
الْجَنَّةِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۜ
اُكُلُهَا
دَٓائِمٌ
وَظِلُّهَاۜ
تِلْكَ
عُقْبَى
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْاۗ
وَعُقْبَى
الْكَافِر۪ينَ
النَّارُ
٣٥
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir.
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
جَنَّاتٍ
وَعُيُونٍۜ
٤٥
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
وَجَٓاءَ
اَهْلُ
الْمَد۪ينَةِ
يَسْتَبْشِرُونَ
٦٧
قَالَ
اِنَّ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
ضَيْف۪ي
فَلَا
تَفْضَحُونِۙ
٦٨
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَلَا
تُخْزُونِ
٦٩
Şehir halkı sevinerek geldiler. Lût, dedi ki: “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.” “Allah’a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.
يُنَزِّلُ
الْمَلٰٓئِكَةَ
بِالرُّوحِ
مِنْ
اَمْرِه۪
عَلٰى
مَنْ
يَشَٓاءُ
مِنْ
عِبَادِه۪ٓ
اَنْ
اَنْذِرُٓوا
اَنَّهُ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّٓا
اَنَا۬
فَاتَّقُونِ
٢
Allah, “Benden başka ilâh yoktur. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının” diye (insanları) uyarmaları için emrini içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir.
وَق۪يلَ
لِلَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
مَاذَٓا
اَنْزَلَ
رَبُّكُمْۜ
قَالُوا
خَيْراًۜ
لِلَّذ۪ينَ
اَحْسَنُوا
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
حَسَنَةٌۜ
وَلَدَارُ
الْاٰخِرَةِ
خَيْرٌۜ
وَلَنِعْمَ
دَارُ
الْمُتَّق۪ينَۙ
٣٠
جَنَّاتُ
عَدْنٍ
يَدْخُلُونَهَا
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
لَهُمْ
ف۪يهَا
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَۜ
كَذٰلِكَ
يَجْزِي
اللّٰهُ
الْمُتَّق۪ينَۙ
٣١
Allah’a karşı gelmekten sakınan kimselere, “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde, “Hayr indirdi” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir. İçinden nehirler akan Adn cennetlerine gireceklerdir. Kendileri için orada diledikleri her şey vardır. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları böyle mükâfatlandırır.
وَلَهُ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَلَهُ
الدّ۪ينُ
وَاصِباًۜ
اَفَغَيْرَ
اللّٰهِ
تَتَّقُونَ
٥٢
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İtaat de daima O’na olmalıdır. Öyle iken siz Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?
وَحَنَاناً
مِنْ
لَدُنَّا
وَزَكٰوةًۜ
وَكَانَ
تَقِياًّۙ
١٣
12,13,14. (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.
قَالَتْ
اِنّ۪ٓي
اَعُوذُ
بِالرَّحْمٰنِ
مِنْكَ
اِنْ
كُنْتَ
تَقِياًّ
١٨
Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.
تِلْكَ
الْجَنَّةُ
الَّت۪ي
نُورِثُ
مِنْ
عِبَادِنَا
مَنْ
كَانَ
تَقِياًّ
٦٣
İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.
ثُمَّ
نُنَجِّي
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
وَنَذَرُ
الظَّالِم۪ينَ
ف۪يهَا
جِثِياًّ
٧٢
Sonra Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş hâlde bırakırız.
يَوْمَ
نَحْشُرُ
الْمُتَّق۪ينَ
اِلَى
الرَّحْمٰنِ
وَفْداًۙ
٨٥
85,86. Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
فَاِنَّمَا
يَسَّرْنَاهُ
بِلِسَانِكَ
لِتُبَشِّرَ
بِهِ
الْمُتَّق۪ينَ
وَتُنْذِرَ
بِه۪
قَوْماً
لُداًّ
٩٧
Ey Muhammed! Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.
وَأْمُرْ
اَهْلَكَ
بِالصَّلٰوةِ
وَاصْطَبِرْ
عَلَيْهَاۜ
لَا
نَسْـَٔلُكَ
رِزْقاًۜ
نَحْنُ
نَرْزُقُكَۜ
وَالْعَاقِبَةُ
لِلتَّقْوٰى
١٣٢
Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır.
وَلَقَدْ
اٰتَيْنَا
مُوسٰى
وَهٰرُونَ
الْفُرْقَانَ
وَضِيَٓاءً
وَذِكْراً
لِلْمُتَّق۪ينَۙ
٤٨
Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمْۚ
اِنَّ
زَلْزَلَةَ
السَّاعَةِ
شَيْءٌ
عَظ۪يمٌ
١
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
ذٰلِكَۗ
وَمَنْ
يُعَظِّمْ
شَعَٓائِرَ
اللّٰهِ
فَاِنَّهَا
مِنْ
تَقْوَى
الْقُلُوبِ
٣٢
Bu böyle. Her kim de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse, şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.
لَنْ
يَنَالَ
اللّٰهَ
لُحُومُهَا
وَلَا
دِمَٓاؤُ۬هَا
وَلٰكِنْ
يَنَالُهُ
التَّقْوٰى
مِنْكُمْۜ
كَذٰلِكَ
سَخَّرَهَا
لَكُمْ
لِتُكَبِّرُوا
اللّٰهَ
عَلٰى
مَا
هَدٰيكُمْۜ
وَبَشِّرِ
الْمُحْسِن۪ينَ
٣٧
Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.
وَاِنَّ
هٰذِه۪ٓ
اُمَّتُكُمْ
اُمَّةً
وَاحِدَةً
وَاَنَا۬
رَبُّكُمْ
فَاتَّقُونِ
٥٢
Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.
وَلَقَدْ
اَنْزَلْـنَٓا
اِلَيْكُمْ
اٰيَاتٍ
مُبَيِّنَاتٍ
وَمَثَلاً
مِنَ
الَّذ۪ينَ
خَلَوْا
مِنْ
قَبْلِكُمْ
وَمَوْعِظَةً
لِلْمُتَّق۪ينَ۟
٣٤
Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik.
قُلْ
اَذٰلِكَ
خَيْرٌ
اَمْ
جَنَّةُ
الْخُلْدِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
كَانَتْ
لَهُمْ
جَزَٓاءً
وَمَص۪يراً
١٥
De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir.
وَالَّذ۪ينَ
لَا
يَشْهَدُونَ
الزُّورَۙ
وَاِذَا
مَرُّوا
بِاللَّغْوِ
مَرُّوا
كِرَاماً
٧٢
Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.
وَالَّذ۪ينَ
اِذَا
ذُكِّرُوا
بِاٰيَاتِ
رَبِّهِمْ
لَمْ
يَخِرُّوا
عَلَـيْـهَا
صُـماًّ
وَعُمْيَـاناً
٧٣
Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.
وَالَّذ۪ينَ
يَقُولُونَ
رَبَّـنَا
هَبْ
لَنَا
مِنْ
اَزْوَاجِنَا
وَذُرِّيَّاتِنَا
قُرَّةَ
اَعْيُنٍ
وَاجْعَلْنَا
لِلْمُتَّق۪ينَ
اِمَاماً
٧٤
Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
اُو۬لٰٓئِكَ
يُجْزَوْنَ
الْغُرْفَةَ
بِمَا
صَبَرُوا
وَيُلَقَّوْنَ
ف۪يهَا
تَحِيَّةً
وَسَلَاماًۙ
٧٥
İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır.
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
حَسُنَتْ
مُسْتَقَراًّ
وَمُقَاماً
٧٦
Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!
وَاُزْلِفَتِ
الْجَنَّةُ
لِلْمُتَّق۪ينَۙ
٩٠
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.
اِذْ
قَالَ
لَهُمْ
اَخُوهُمْ
نُوحٌ
اَلَا
تَتَّقُونَۚ
١٠٦
اِنّ۪ي
لَكُمْ
رَسُولٌ
اَم۪ينٌۙ
١٠٧
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٠٨
وَمَٓا
اَسْـَٔلُكُمْ
عَلَيْهِ
مِنْ
اَجْرٍۚ
اِنْ
اَجْرِيَ
اِلَّا
عَلٰى
رَبِّ
الْعَالَم۪ينَۚ
١٠٩
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۜ
١١٠
Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” “O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
اِذْ
قَالَ
لَهُمْ
اَخُوهُمْ
هُودٌ
اَلَا
تَتَّقُونَۚ
١٢٤
اِنّ۪ي
لَكُمْ
رَسُولٌ
اَم۪ينٌۙ
١٢٥
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٢٦
Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” “Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
وَاِذَا
بَطَشْتُمْ
بَطَشْتُمْ
جَبَّار۪ينَۚ
١٣٠
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٣١
وَاتَّقُوا
الَّـذ۪ٓي
اَمَدَّكُمْ
بِمَا
تَعْلَمُونَۚ
١٣٢
“Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.” “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 132,133,134. “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
اِذْ
قَالَ
لَهُمْ
اَخُوهُمْ
صَالِحٌ
اَلَا
تَتَّقُونَۚ
١٤٢
اِنّ۪ي
لَكُمْ
رَسُولٌ
اَم۪ينٌۙ
١٤٣
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٤٤
Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٥٠
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
اِذْ
قَالَ
لَهُمْ
اَخُوهُمْ
لُوطٌ
اَلَا
تَتَّقُونَۚ
١٦١
اِنّ۪ي
لَكُمْ
رَسُولٌ
اَم۪ينٌۙ
١٦٢
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٦٣
Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
اِذْ
قَالَ
لَهُمْ
شُعَيْبٌ
اَلَا
تَتَّقُونَۚ
١٧٧
اِنّ۪ي
لَكُمْ
رَسُولٌ
اَم۪ينٌۙ
١٧٨
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٧٩
Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
وَلَا
تَبْخَسُوا
النَّاسَ
اَشْيَٓاءَهُمْ
وَلَا
تَعْثَوْا
فِي
الْاَرْضِ
مُفْسِد۪ينَۚ
١٨٣
وَاتَّقُوا
الَّذ۪ي
خَلَقَكُمْ
وَالْجِبِلَّةَ
الْاَوَّل۪ينَۜ
١٨٤
“İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” “Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.”
وَاِذَا
سَمِعُوا
اللَّغْوَ
اَعْرَضُوا
عَنْهُ
وَقَالُوا
لَـنَٓا
اَعْمَالُنَا
وَلَكُمْ
اَعْمَالُكُمْۘ
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْۘ
لَا
نَبْتَغِي
الْجَاهِل۪ينَ
٥٥
Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler.
اِنَّكَ
لَا
تَهْد۪ي
مَنْ
اَحْبَبْتَ
وَلٰكِنَّ
اللّٰهَ
يَهْد۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُۚ
وَهُوَ
اَعْلَمُ
بِالْمُهْتَد۪ينَ
٥٦
Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.
وَقَالُٓوا
اِنْ
نَتَّبِـعِ
الْهُدٰى
مَعَكَ
نُتَخَطَّفْ
مِنْ
اَرْضِنَاۜ
اَوَلَمْ
نُمَكِّنْ
لَهُمْ
حَرَماً
اٰمِناً
يُجْبٰٓى
اِلَيْهِ
ثَمَرَاتُ
كُلِّ
شَيْءٍ
رِزْقاً
مِنْ
لَدُنَّا
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَهُمْ
لَا
يَعْلَمُونَ
٥٧
Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
وَكَمْ
اَهْلَكْنَا
مِنْ
قَرْيَةٍ
بَطِرَتْ
مَع۪يشَتَهَاۚ
فَتِلْكَ
مَسَاكِنُهُمْ
لَمْ
تُسْكَنْ
مِنْ
بَعْدِهِمْ
اِلَّا
قَل۪يلاًۜ
وَكُنَّا
نَحْنُ
الْوَارِث۪ينَ
٥٨
Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helâk etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz.
وَمَا
كَانَ
رَبُّكَ
مُهْلِكَ
الْقُرٰى
حَتّٰى
يَبْعَثَ
ف۪ٓي
اُمِّهَا
رَسُولاً
يَتْلُوا
عَلَيْهِمْ
اٰيَاتِنَاۚ
وَمَا
كُنَّا
مُهْلِكِي
الْقُرٰٓى
اِلَّا
وَاَهْلُهَا
ظَالِمُونَ
٥٩
Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz.
وَمَٓا
اُو۫ت۪يتُمْ
مِنْ
شَيْءٍ
فَمَتَاعُ
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَز۪ينَتُهَاۚ
وَمَا
عِنْدَ
اللّٰهِ
خَيْرٌ
وَاَبْقٰىۜ
اَفَلَا
تَعْقِلُونَ۟
٦٠
(Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
اَفَمَنْ
وَعَدْنَاهُ
وَعْداً
حَسَناً
فَهُوَ
لَاق۪يهِ
كَمَنْ
مَتَّعْنَاهُ
مَتَاعَ
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
ثُمَّ
هُوَ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
مِنَ
الْمُحْضَر۪ينَ
٦١
Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir?
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
اَيْنَ
شُرَكَٓاءِيَ
الَّذ۪ينَ
كُنْتُمْ
تَزْعُمُونَ
٦٢
Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla!
قَالَ
الَّذ۪ينَ
حَقَّ
عَلَيْهِمُ
الْقَوْلُ
رَبَّنَا
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
اَغْوَيْنَاۚ
اَغْوَيْنَاهُمْ
كَمَا
غَوَيْنَاۚ
تَبَرَّأْنَٓا
اِلَيْكَۘ
مَا
كَانُٓوا
اِيَّانَا
يَعْبُدُونَ
٦٣
Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir.
وَق۪يلَ
ادْعُوا
شُرَكَٓاءَكُمْ
فَدَعَوْهُمْ
فَلَمْ
يَسْتَج۪يبُوا
لَهُمْ
وَرَاَوُا
الْعَذَابَۚ
لَوْ
اَنَّهُمْ
كَانُوا
يَهْتَدُونَ
٦٤
Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi.
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
مَاذَٓا
اَجَبْتُمُ
الْمُرْسَل۪ينَ
٦٥
Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.”
فَعَمِيَتْ
عَلَيْهِمُ
الْاَنْـبَٓاءُ
يَوْمَئِذٍ
فَهُمْ
لَا
يَتَسَٓاءَلُونَ
٦٦
O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar.
فَاَمَّا
مَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
فَعَسٰٓى
اَنْ
يَكُونَ
مِنَ
الْمُفْلِح۪ينَ
٦٧
Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.
وَرَبُّكَ
يَخْلُقُ
مَا
يَشَٓاءُ
وَيَخْتَارُۜ
مَا
كَانَ
لَهُمُ
الْخِيَرَةُۜ
سُبْحَانَ
اللّٰهِ
وَتَعَالٰى
عَمَّا
يُشْرِكُونَ
٦٨
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.
وَرَبُّكَ
يَعْلَمُ
مَا
تُكِنُّ
صُدُورُهُمْ
وَمَا
يُعْلِنُونَ
٦٩
Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.
وَهُوَ
اللّٰهُ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
هُوَۜ
لَهُ
الْحَمْدُ
فِي
الْاُو۫لٰى
وَالْاٰخِرَةِۘ
وَلَهُ
الْحُكْمُ
وَاِلَيْهِ
تُرْجَعُونَ
٧٠
O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
اِنْ
جَعَلَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمُ
الَّيْلَ
سَرْمَداً
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
مَنْ
اِلٰهٌ
غَيْرُ
اللّٰهِ
يَأْت۪يكُمْ
بِضِيَٓاءٍۜ
اَفَلَا
تَسْمَعُونَ
٧١
De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?”
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
اِنْ
جَعَلَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمُ
النَّهَارَ
سَرْمَداً
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
مَنْ
اِلٰهٌ
غَيْرُ
اللّٰهِ
يَأْت۪يكُمْ
بِلَيْلٍ
تَسْكُنُونَ
ف۪يهِۜ
اَفَلَا
تُبْصِرُونَ
٧٢
De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”
وَمِنْ
رَحْمَتِه۪
جَعَلَ
لَكُمُ
الَّيْلَ
وَالنَّهَارَ
لِتَسْكُنُوا
ف۪يهِ
وَلِتَبْتَغُوا
مِنْ
فَضْلِه۪
وَلَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ
٧٣
Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı.
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
اَيْنَ
شُرَكَٓاءِيَ
الَّذ۪ينَ
كُنْتُمْ
تَزْعُمُونَ
٧٤
Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla.
وَنَزَعْنَا
مِنْ
كُلِّ
اُمَّةٍ
شَه۪يداً
فَقُلْنَا
هَاتُوا
بُرْهَانَكُمْ
فَعَلِمُٓوا
اَنَّ
الْحَقَّ
لِلّٰهِ
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ۟
٧٥
Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir.
اِنَّ
قَارُونَ
كَانَ
مِنْ
قَوْمِ
مُوسٰى
فَبَغٰى
عَلَيْهِمْۖ
وَاٰتَيْنَاهُ
مِنَ
الْكُنُوزِ
مَٓا
اِنَّ
مَفَاتِحَهُ
لَتَنُٓوأُ
بِالْعُصْبَةِ
اُو۬لِي
الْقُوَّةِۗ
اِذْ
قَالَ
لَهُ
قَوْمُهُ
لَا
تَفْرَحْ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
الْفَرِح۪ينَ
٧٦
Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.”
وَابْتَغِ
ف۪يمَٓا
اٰتٰيكَ
اللّٰهُ
الدَّارَ
الْاٰخِرَةَ
وَلَا
تَنْسَ
نَص۪يبَكَ
مِنَ
الدُّنْيَا
وَاَحْسِنْ
كَمَٓا
اَحْسَنَ
اللّٰهُ
اِلَيْكَ
وَلَا تَبْغِ
الْفَسَادَ
فِي
الْاَرْضِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
الْمُفْسِد۪ينَ
٧٧
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”
قَالَ
اِنَّـمَٓا
اُو۫ت۪يتُهُ
عَلٰى
عِلْمٍ
عِنْد۪يۜ
اَوَلَمْ
يَعْلَمْ
اَنَّ
اللّٰهَ
قَدْ
اَهْلَكَ
مِنْ
قَبْلِه۪
مِنَ
الْقُرُونِ
مَنْ
هُوَ
اَشَدُّ
مِنْهُ
قُوَّةً
وَاَكْثَرُ
جَمْعاًۜ
وَلَا
يُسْـَٔلُ
عَنْ
ذُنُوبِهِمُ
الْمُجْرِمُونَ
٧٨
Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir).
فَخَرَجَ
عَلٰى
قَوْمِه۪
ف۪ي
ز۪ينَتِه۪ۜ
قَالَ
الَّذ۪ينَ
يُر۪يدُونَ
الْحَيٰوةَ
الدُّنْيَا
يَا لَيْتَ
لَنَا
مِثْلَ
مَٓا
اُو۫تِيَ
قَارُونُۙ
اِنَّهُ
لَذُو
حَظٍّ
عَظ۪يمٍ
٧٩
Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir” dediler.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
وَيْلَكُمْ
ثَوَابُ
اللّٰهِ
خَيْرٌ
لِمَنْ
اٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاًۚ
وَلَا
يُلَقّٰيهَٓا
اِلَّا
الصَّابِرُونَ
٨٠
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler.
فَخَسَفْنَا
بِه۪
وَبِدَارِهِ
الْاَرْضَ
فَمَا
كَانَ
لَهُ
مِنْ
فِئَةٍ
يَنْصُرُونَهُ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِۗ
وَمَا
كَانَ
مِنَ
الْمُنْتَصِر۪ينَ
٨١
Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!
وَاَصْبَحَ
الَّذ۪ينَ
تَمَنَّوْا
مَكَانَهُ
بِالْاَمْسِ
يَقُولُونَ
وَيْكَاَنَّ
اللّٰهَ
يَبْسُطُ
الرِّزْقَ
لِمَنْ
يَشَٓاءُ
مِنْ
عِبَادِه۪
وَيَقْدِرُۚ
لَوْلَٓا
اَنْ
مَنَّ
اللّٰهُ
عَلَيْنَا
لَخَسَفَ
بِنَاۜ
وَيْكَاَنَّهُ
لَا
يُفْلِحُ
الْكَافِرُونَ۟
٨٢
Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar.
تِلْكَ
الدَّارُ
الْاٰخِرَةُ
نَجْعَلُهَا
لِلَّذ۪ينَ
لَا
يُر۪يدُونَ
عُلُواًّ
فِي
الْاَرْضِ
وَلَا
فَسَاداًۜ
وَالْعَاقِبَةُ
لِلْمُتَّق۪ينَ
٨٣
İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.
وَاِبْرٰه۪يمَ
اِذْ
قَالَ
لِقَوْمِهِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
وَاتَّقُوهُۜ
ذٰلِكُمْ
خَيْرٌ
لَكُمْ
اِنْ
كُنْتُمْ
تَعْلَمُونَ
١٦
İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”
فَاَقِمْ
وَجْهَكَ
لِلدّ۪ينِ
حَن۪يفاًۜ
فِطْرَتَ
اللّٰهِ
الَّت۪ي
فَطَرَ
النَّاسَ
عَلَيْهَاۜ
لَا
تَبْد۪يلَ
لِخَلْقِ
اللّٰهِۜ
ذٰلِكَ
الدّ۪ينُ
الْقَيِّمُۗ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يَعْلَمُونَۗ
٣٠
مُن۪يب۪ينَ
اِلَيْهِ
وَاتَّقُوهُ
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَلَا
تَكُونُوا
مِنَ
الْمُشْرِك۪ينَۙ
٣١
Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. 31,32. Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمْ
وَاخْشَوْا
يَوْماً
لَا
يَجْز۪ي
وَالِدٌ
عَنْ
وَلَدِه۪ۘ
وَلَا
مَوْلُودٌ
هُوَ
جَازٍ
عَنْ
وَالِدِه۪
شَيْـٔاًۜ
اِنَّ
وَعْدَ
اللّٰهِ
حَقٌّ
فَلَا
تَغُرَّنَّكُمُ
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَا۠
وَلَا
يَغُرَّنَّكُمْ
بِاللّٰهِ
الْغَرُورُ
٣٣
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
اتَّقِ
اللّٰهَ
وَلَا
تُطِعِ
الْكَافِر۪ينَ
وَالْمُنَافِق۪ينَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَل۪يماً
حَك۪يماًۙ
١
Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
اِنَّ
الْمُسْلِم۪ينَ
وَالْمُسْلِمَاتِ
وَالْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
وَالْقَانِت۪ينَ
وَالْقَانِتَاتِ
وَالصَّادِق۪ينَ
وَالصَّادِقَاتِ
وَالصَّابِر۪ينَ
وَالصَّابِرَاتِ
وَالْخَاشِع۪ينَ
وَالْخَاشِعَاتِ
وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ
وَالْمُتَصَدِّقَاتِ
وَالصَّٓائِم۪ينَ
وَالصَّٓائِمَاتِ
وَالْحَافِظ۪ينَ
فُرُوجَهُمْ
وَالْحَافِظَاتِ
وَالذَّاكِر۪ينَ
اللّٰهَ
كَث۪يراً
وَالذَّاكِرَاتِ
اَعَدَّ
اللّٰهُ
لَهُمْ
مَغْفِرَةً
وَاَجْراً
عَظ۪يماً
٣٥
Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
لَا
جُنَاحَ
عَلَيْهِنَّ
ف۪ٓي
اٰبَٓائِهِنَّ
وَلَٓا
اَبْنَٓائِهِنَّ
وَلَٓا
اِخْوَانِهِنَّ
وَلَٓا
اَبْنَٓاءِ
اِخْوَانِهِنَّ
وَلَٓا
اَبْنَٓاءِ
اَخَوَاتِهِنَّ
وَلَا
نِسَٓائِهِنَّ
وَلَا
مَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُهُنَّۚ
وَاتَّق۪ينَ
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
شَه۪يداً
٥٥
Peygamberin hanımlarına, babalarından, oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, mü’min kadınlardan ve sahip oldukları cariyelerden ötürü bir günah yoktur. Ey Peygamber hanımları! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla şahittir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَقُولُوا
قَوْلاً
سَد۪يداًۙ
٧٠
يُصْلِحْ
لَكُمْ
اَعْمَالَكُمْ
وَيَغْفِرْ
لَكُمْ
ذُنُوبَكُمْۜ
وَمَنْ
يُطِـعِ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
فَقَدْ
فَازَ
فَوْزاً
عَظ۪يماً
٧١
70,71. Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.
قُلْ
يَا
عِبَادِ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
رَبَّكُمْۜ
لِلَّذ۪ينَ
اَحْسَنُوا
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
حَسَنَةٌۜ
وَاَرْضُ
اللّٰهِ
وَاسِعَةٌۜ
اِنَّمَا
يُوَفَّى
الصَّابِرُونَ
اَجْرَهُمْ
بِغَيْرِ
حِسَابٍ
١٠
(Ey Muhammed!) Bizim adımıza de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.”
لَهُمْ
مِنْ
فَوْقِهِمْ
ظُلَلٌ
مِنَ
النَّارِ
وَمِنْ
تَحْتِهِمْ
ظُلَلٌۜ
ذٰلِكَ
يُخَوِّفُ
اللّٰهُ
بِه۪
عِبَادَهُۜ
يَا
عِبَادِ
فَاتَّقُونِ
١٦
Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, bana karşı gelmekten sakının.
وَالَّذ۪ي
جَٓاءَ
بِالصِّدْقِ
وَصَدَّقَ
بِه۪ٓ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُتَّقُونَ
٣٣
Dosdoğru Kur’an’ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır.
لَهُمْ
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۜ
ذٰلِكَ
جَزٰٓؤُا
الْمُحْسِن۪ينَۚ
٣٤
Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.
وَيُنَجِّي
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
بِمَفَازَتِهِمْۘ
لَا
يَمَسُّهُمُ
السُّٓوءُ
وَلَا
هُمْ
يَحْزَنُونَ
٦١
Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de.
وَلَمَّا
جَٓاءَ
ع۪يسٰى
بِالْبَيِّنَاتِ
قَالَ
قَدْ
جِئْتُكُمْ
بِالْحِكْمَةِ
وَلِاُبَيِّنَ
لَكُمْ
بَعْضَ
الَّذ۪ي
تَخْتَلِفُونَ
ف۪يهِۚ
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِ
٦٣
İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyle ise, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
مَثَلُ
الْجَنَّةِ
الَّت۪ي
وُعِدَ
الْمُتَّقُونَۜ
ف۪يهَٓا
اَنْهَارٌ
مِنْ
مَٓاءٍ
غَيْرِ
اٰسِنٍۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
لَبَنٍ
لَمْ
يَتَغَيَّرْ
طَعْمُهُۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
خَمْرٍ
لَذَّةٍ
لِلشَّارِب۪ينَۚ
وَاَنْهَارٌ
مِنْ
عَسَلٍ
مُصَفًّىۜ
وَلَهُمْ
ف۪يهَا
مِنْ
كُلِّ
الثَّمَرَاتِ
وَمَغْفِرَةٌ
مِنْ
رَبِّهِمْۜ
كَمَنْ
هُوَ
خَالِدٌ
فِي
النَّارِ
وَسُقُوا
مَٓاءً
حَم۪يماً
فَقَطَّعَ
اَمْعَٓاءَهُمْ
١٥
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?
وَالَّذ۪ينَ
اهْتَدَوْا
زَادَهُمْ
هُدًى
وَاٰتٰيهُمْ
تَقْوٰيهُمْ
١٧
Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırır. Onların Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını sağlar.
اِذْ
جَعَلَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
ف۪ي
قُلُوبِهِمُ
الْحَمِيَّةَ
حَمِيَّةَ
الْجَاهِلِيَّةِ
فَاَنْزَلَ
اللّٰهُ
سَك۪ينَتَهُ
عَلٰى
رَسُولِه۪
وَعَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَاَلْزَمَهُمْ
كَلِمَةَ
التَّقْوٰى
وَكَانُٓوا
اَحَقَّ
بِهَا
وَاَهْلَهَاۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يماً۟
٢٦
Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تُقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيِ
اللّٰهِ
وَرَسُولِه۪
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
سَم۪يعٌ
عَل۪يمٌ
١
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تَرْفَعُٓوا
اَصْوَاتَكُمْ
فَوْقَ
صَوْتِ
النَّبِيِّ
وَلَا
تَجْهَرُوا
لَهُ
بِالْقَوْلِ
كَجَهْرِ
بَعْضِكُمْ
لِبَعْضٍ
اَنْ
تَحْبَطَ
اَعْمَالُكُمْ
وَاَنْتُمْ
لَا
تَشْعُرُونَ
٢
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَغُضُّونَ
اَصْوَاتَهُمْ
عِنْدَ
رَسُولِ
اللّٰهِ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
امْتَحَنَ
اللّٰهُ
قُلُوبَهُمْ
لِلتَّقْوٰىۜ
لَهُمْ
مَغْفِرَةٌ
وَاَجْرٌ
عَظ۪يمٌ
٣
Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
اِنَّمَا
الْمُؤْمِنُونَ
اِخْوَةٌ
فَاَصْلِحُوا
بَيْنَ
اَخَوَيْكُمْ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
لَعَلَّكُمْ
تُرْحَمُونَ۟
١٠
Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اِنَّا
خَلَقْنَاكُمْ
مِنْ
ذَكَرٍ
وَاُنْثٰى
وَجَعَلْنَاكُمْ
شُعُوباً
وَقَـبَٓائِلَ
لِتَعَارَفُواۜ
اِنَّ
اَكْرَمَكُمْ
عِنْدَ
اللّٰهِ
اَتْقٰيكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
خَب۪يرٌ
١٣
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاٰمِنُوا
بِرَسُولِه۪
يُؤْتِكُمْ
كِفْلَيْنِ
مِنْ
رَحْمَتِه۪
وَيَجْعَلْ
لَكُمْ
نُوراً
تَمْشُونَ
بِه۪
وَيَغْفِرْ
لَكُمْۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌۙ
٢٨
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
تَنَاجَيْتُمْ
فَلَا
تَتَنَاجَوْا
بِالْاِثْمِ
وَالْعُدْوَانِ
وَمَعْصِيَتِ
الرَّسُولِ
وَتَنَاجَوْا
بِالْبِرِّ
وَالتَّقْوٰىۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّـذ۪ٓي
اِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ
٩
Ey iman edenler! Siz baş başa gizlice konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşmayın. İyilik ve takvayı konuşun ve huzuruna toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اتَّقُوا
اللّٰهَ
وَلْتَنْظُرْ
نَفْسٌ
مَا
قَدَّمَتْ
لِغَدٍۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
١٨
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَاِنْ
فَاتَكُمْ
شَيْءٌ
مِنْ
اَزْوَاجِكُمْ
اِلَى
الْـكُفَّارِ
فَعَاقَبْتُمْ
فَاٰتُوا
الَّذ۪ينَ
ذَهَبَتْ
اَزْوَاجُهُمْ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْفَقُواۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّـذ۪ٓي
اَنْتُمْ
بِه۪
مُؤْمِنُونَ
١١
Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.
اِنَّـمَٓا
اَمْوَالُكُمْ
وَاَوْلَادُكُمْ
فِتْنَةٌۜ
وَاللّٰهُ
عِنْدَهُٓ
اَجْرٌ
عَظ۪يمٌ
١٥
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
مَا
اسْتَطَعْتُمْ
وَاسْمَعُوا
وَاَط۪يعُوا
وَاَنْفِقُوا
خَيْراً
لِاَنْفُسِكُمْۜ
وَمَنْ
يُوقَ
شُحَّ
نَفْسِه۪
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
١٦
Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır. O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
اِذَا
طَلَّقْتُمُ
النِّسَٓاءَ
فَطَلِّقُوهُنَّ
لِعِدَّتِهِنَّ
وَاَحْصُوا
الْعِدَّةَۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
رَبَّكُمْۚ
لَا
تُخْرِجُوهُنَّ
مِنْ
بُيُوتِهِنَّ
وَلَا
يَخْرُجْنَ
اِلَّٓا
اَنْ
يَأْت۪ينَ
بِفَاحِشَةٍ
مُبَيِّنَةٍۜ
وَتِلْكَ
حُدُودُ
اللّٰهِۜ
وَمَنْ
يَتَعَدَّ
حُدُودَ
اللّٰهِ
فَقَدْ
ظَلَمَ
نَفْسَهُۜ
لَا
تَدْر۪ي
لَعَلَّ
اللّٰهَ
يُحْدِثُ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
اَمْراً
١
فَاِذَا
بَلَغْنَ
اَجَلَهُنَّ
فَاَمْسِكُوهُنَّ
بِمَعْرُوفٍ
اَوْ
فَارِقُوهُنَّ
بِمَعْرُوفٍ
وَاَشْهِدُوا
ذَوَيْ
عَدْلٍ
مِنْكُمْ
وَاَق۪يمُوا
الشَّهَادَةَ
لِلّٰهِۜ
ذٰلِكُمْ
يُوعَظُ
بِه۪
مَنْ
كَانَ
يُؤْمِنُ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِۜ
وَمَنْ
يَتَّقِ
اللّٰهَ
يَجْعَلْ
لَهُ
مَخْرَجاًۙ
٢
وَيَرْزُقْهُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَحْتَسِبُۜ
وَمَنْ
يَتَوَكَّلْ
عَلَى
اللّٰهِ
فَهُوَ
حَسْبُهُۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
بَالِغُ
اَمْرِه۪ۜ
قَدْ
جَعَلَ
اللّٰهُ
لِكُلِّ
شَيْءٍ
قَدْراً
٣
وَالّٰٓئ۪
يَـئِسْنَ
مِنَ
الْمَح۪يضِ
مِنْ
نِسَٓائِكُمْ
اِنِ
ارْتَبْتُمْ
فَعِدَّتُهُنَّ
ثَلٰثَةُ
اَشْهُرٍۙ
وَالّٰٓئ۪
لَمْ
يَحِضْنَۜ
وَاُو۬لَاتُ
الْاَحْمَالِ
اَجَلُهُنَّ
اَنْ
يَضَعْنَ
حَمْلَهُنَّۜ
وَمَنْ
يَتَّقِ
اللّٰهَ
يَجْعَلْ
لَهُ
مِنْ
اَمْرِه۪
يُسْراً
٤
ذٰلِكَ
اَمْرُ
اللّٰهِ
اَنْزَلَهُٓ
اِلَيْكُمْۜ
وَمَنْ
يَتَّقِ
اللّٰهَ
يُكَفِّرْ
عَنْهُ
سَيِّـَٔاتِه۪
وَيُعْظِمْ
لَـهُٓ
اَجْراً
٥
Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik hâlinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur. Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür.
كَلَّاۜ
اِنَّهَا
لَظٰىۙ
١٥
15,16. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
نَزَّاعَةً
لِلشَّوٰىۚ
١٦
15,16. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
تَدْعُوا
مَنْ
اَدْبَرَ
وَتَوَلّٰىۙ
١٧
17,18. O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
وَجَمَعَ
فَاَوْعٰى
١٨
17,18. O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
اِنَّ
الْاِنْسَانَ
خُلِقَ
هَلُوعاًۙ
١٩
Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
اِذَا
مَسَّهُ
الشَّرُّ
جَزُوعاًۙ
٢٠
Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
وَاِذَا
مَسَّهُ
الْخَيْرُ
مَنُوعاًۙ
٢١
Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.
اَلَّذ۪ينَ
هُمْ
عَلٰى
صَلَاتِهِمْ
دَٓائِمُونَۖ
٢٣
Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ
ف۪ٓي
اَمْوَالِهِمْ
حَقٌّ
مَعْلُومٌۙ
٢٤
24,25. Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
لِلسَّٓائِلِ
وَالْمَحْرُومِۖ
٢٥
24,25. Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ
يُصَدِّقُونَ
بِيَوْمِ
الدّ۪ينِۖ
٢٦
Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
مِنْ
عَذَابِ
رَبِّهِمْ
مُشْفِقُونَۚ
٢٧
Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.
اِنَّ
عَذَابَ
رَبِّهِمْ
غَيْرُ
مَأْمُونٍۚ
٢٨
Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
لِفُرُوجِهِمْ
حَافِظُونَۙ
٢٩
Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
اِلَّا
عَلٰٓى
اَزْوَاجِهِمْ
اَوْ
مَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُهُمْ
فَاِنَّهُمْ
غَيْرُ
مَلُوم۪ينَۚ
٣٠
Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
فَمَنِ
ابْتَغٰى
وَرَٓاءَ
ذٰلِكَ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْعَادُونَۚ
٣١
Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
لِاَمَانَاتِهِمْ
وَعَهْدِهِمْ
رَاعُونَۖ
٣٢
Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
بِشَهَادَاتِهِمْ
قَٓائِمُونَۖ
٣٣
Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
عَلٰى
صَلَاتِهِمْ
يُحَافِظُونَۜ
٣٤
Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
اُو۬لٰٓئِكَ
ف۪ي
جَنَّاتٍ
مُكْرَمُونَۜ
۟
٣٥
İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
اَنِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
وَاتَّقُوهُ
وَاَط۪يعُونِۙ
٣
يَغْفِرْ
لَـكُمْ
مِنْ
ذُنُوبِكُمْ
وَيُؤَخِّرْكُمْ
اِلٰٓى
اَجَلٍ
مُسَمًّىۜ
اِنَّ
اَجَلَ
اللّٰهِ
اِذَا
جَٓاءَ
لَا
يُؤَخَّرُۢ
لَوْ
كُنْتُمْ
تَعْلَمُونَ
٤
3,4. “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.”
وَمَا
يَذْكُرُونَ
اِلَّٓا
اَنْ
يَشَٓاءَ
اللّٰهُۜ
هُوَ
اَهْلُ
التَّقْوٰى
وَاَهْلُ
الْمَغْفِرَةِ
٥٦
Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya) ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır.
اَوْ
اَمَرَ
بِالتَّقْوٰىۜ
١٢
11,12. Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa!?
وَمَٓا
اُمِرُٓوا
اِلَّا
لِيَعْبُدُوا
اللّٰهَ
مُخْلِص۪ينَ
لَهُ
الدّ۪ينَ
حُنَفَٓاءَ
وَيُق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُوا
الزَّكٰوةَ
وَذٰلِكَ
د۪ينُ
الْقَيِّمَةِۜ
٥
Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.