وَابْتَلُوا
الْيَتَامٰى
حَتّٰٓى
اِذَا
بَلَغُوا
النِّكَاحَۚ
فَاِنْ
اٰنَسْتُمْ
مِنْهُمْ
رُشْداً
فَادْفَعُٓوا
اِلَيْهِمْ
اَمْوَالَهُمْۚ
وَلَا
تَأْكُلُوهَٓا
اِسْرَافاً
وَبِدَاراً
اَنْ
يَكْـبَرُواۜ
وَمَنْ
كَانَ
غَنِياًّ
فَلْيَسْتَعْفِفْۚ
وَمَنْ
كَانَ
فَق۪يراً
فَلْيَأْكُلْ
بِالْمَعْرُوفِۜ
فَاِذَا
دَفَعْتُمْ
اِلَيْهِمْ
اَمْوَالَهُمْ
فَاَشْهِدُوا
عَلَيْهِمْۜ
وَكَفٰى
بِاللّٰهِ
حَس۪يباً
٦
Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (buluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
مِنْ
اَجْلِ
ذٰلِكَۚۛ
كَتَبْنَا
عَلٰى
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
اَنَّهُ
مَنْ
قَتَلَ
نَفْساً
بِغَيْرِ
نَفْسٍ
اَوْ
فَسَادٍ
فِي
الْاَرْضِ
فَكَاَنَّمَا
قَتَلَ
النَّاسَ
جَم۪يـعاًۜ
وَمَنْ
اَحْيَاهَا
فَكَاَنَّمَٓا
اَحْيَا
النَّاسَ
جَم۪يعاًۜ
وَلَقَدْ
جَٓاءَتْهُمْ
رُسُلُنَا
بِالْبَيِّنَاتِۘ
ثُمَّ
اِنَّ
كَث۪يراً
مِنْهُمْ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
فِي
الْاَرْضِ
لَمُسْرِفُونَ
٣٢
Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.
وَهُوَ
الَّـذ۪ٓي
اَنْشَاَ
جَنَّاتٍ
مَعْرُوشَاتٍ
وَغَيْرَ
مَعْرُوشَاتٍ
وَالنَّخْلَ
وَالزَّرْعَ
مُخْتَلِفاً
اُكُلُهُ
وَالزَّيْتُونَ
وَالرُّمَّانَ
مُتَشَابِهاً
وَغَيْرَ
مُتَشَابِهٍۜ
كُلُوا
مِنْ
ثَمَرِه۪ٓ
اِذَٓا
اَثْمَرَ
وَاٰتُوا
حَقَّهُ
يَوْمَ
حَصَادِه۪ۘ
وَلَا
تُسْرِفُواۜ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الْمُسْرِف۪ينَۙ
١٤١
O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
يَا
بَن۪ٓي
اٰدَمَ
خُذُوا
ز۪ينَتَكُمْ
عِنْدَ
كُلِّ
مَسْجِدٍ
وَكُلُوا
وَاشْرَبُوا
وَلَا تُسْرِفُواۚ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الْمُسْرِف۪ينَ۟
٣١
Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
وَاٰتِ
ذَا
الْقُرْبٰى
حَقَّهُ
وَالْمِسْك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِ
وَلَا
تُبَذِّرْ
تَبْذ۪يراً
٢٦
اِنَّ
الْمُبَذِّر۪ينَ
كَانُٓوا
اِخْوَانَ
الشَّيَاط۪ينِۜ
وَكَانَ
الشَّيْطَانُ
لِرَبِّه۪
كَفُوراً
٢٧
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.
فَاَكَلَا
مِنْهَا
فَبَدَتْ
لَهُمَا
سَوْاٰتُهُمَا
وَطَفِقَا
يَخْصِفَانِ
عَلَيْهِمَا
مِنْ
وَرَقِ
الْجَنَّةِۘ
وَعَصٰٓى
اٰدَمُ
رَبَّهُ
فَغَوٰىۖ
١٢١
Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.
وَالَّذ۪ينَ
اِذَٓا
اَنْفَقُوا
لَمْ
يُسْرِفُوا
وَلَمْ
يَقْتُرُوا
وَكَانَ
بَيْنَ
ذٰلِكَ
قَوَاماً
٦٧
Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.
فَاتَّقُوا
اللّٰهَ
وَاَط۪يعُونِۚ
١٥٠
وَلَا
تُط۪يعُٓوا
اَمْرَ
الْمُسْرِف۪ينَۙ
١٥١
اَلَّذ۪ينَ
يُفْسِدُونَ
فِي
الْاَرْضِ
وَلَا
يُصْلِحُونَ
١٥٢
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 151,152. “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.”
قُلْ
يَا
عِبَادِيَ
الَّذ۪ينَ
اَسْرَفُوا
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
لَا
تَقْنَطُوا
مِنْ
رَحْمَةِ
اللّٰهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ
جَم۪يعاًۜ
اِنَّهُ
هُوَ
الْغَفُورُ
الرَّح۪يمُ
٥٣
De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
وَقَالَ
رَجُلٌ
مُؤْمِنٌۗ
مِنْ
اٰلِ
فِرْعَوْنَ
يَكْتُمُ
ا۪يمَانَهُٓ
اَتَقْتُلُونَ
رَجُلاً
اَنْ
يَقُولَ
رَبِّيَ
اللّٰهُ
وَقَدْ
جَٓاءَكُمْ
بِالْبَيِّنَاتِ
مِنْ
رَبِّكُمْۜ
وَاِنْ
يَكُ
كَاذِباً
فَعَلَيْهِ
كَذِبُهُۚ
وَاِنْ
يَكُ
صَادِقاً
يُصِبْكُمْ
بَعْضُ
الَّذ۪ي
يَعِدُكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْد۪ي
مَنْ
هُوَ
مُسْرِفٌ
كَذَّابٌ
٢٨
Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi: “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.”
وَلَقَدْ
جَٓاءَكُمْ
يُوسُفُ
مِنْ
قَبْلُ
بِالْبَيِّنَاتِ
فَمَا
زِلْتُمْ
ف۪ي
شَكٍّ
مِمَّا
جَٓاءَكُمْ
بِه۪ۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
هَلَكَ
قُلْتُمْ
لَنْ
يَبْعَثَ
اللّٰهُ
مِنْ
بَعْدِه۪
رَسُولاًۜ
كَذٰلِكَ
يُضِلُّ
اللّٰهُ
مَنْ
هُوَ
مُسْرِفٌ
مُرْتَابٌۚ
٣٤
Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. Daha sonra o ölünce de, “Allah, ondan sonra aslâ peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır.