وَقُلْنَا
يَٓا
اٰدَمُ
اسْكُنْ
اَنْتَ
وَزَوْجُكَ
الْجَنَّةَ
وَكُلَا
مِنْهَا
رَغَداً
حَيْثُ
شِئْتُمَاۖ
وَلَا تَقْرَبَا
هٰذِهِ
الشَّجَرَةَ
فَتَكُونَا
مِنَ
الظَّالِم۪ينَ
٣٥
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
وَاِذْ
وٰعَدْنَا
مُوسٰٓى
اَرْبَع۪ينَ
لَيْلَةً
ثُمَّ
اتَّخَذْتُمُ
الْعِجْلَ
مِنْ
بَعْدِه۪
وَاَنْتُمْ
ظَالِمُونَ
٥١
Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.
فَبَدَّلَ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
قَوْلاً
غَيْرَ
الَّذ۪ي
ق۪يلَ
لَهُمْ
فَاَنْزَلْنَا
عَلَى
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
رِجْزاً
مِنَ
السَّمَٓاءِ
بِمَا
كَانُوا
يَفْسُقُونَ۟
٥٩
Derken, onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik.
وَلَنْ
يَتَمَنَّوْهُ
اَبَداً
بِمَا
قَدَّمَتْ
اَيْد۪يهِمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
بِالظَّالِم۪ينَ
٩٥
Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir.
وَاِذِ
ابْتَلٰٓى
اِبْرٰه۪يمَ
رَبُّهُ
بِكَلِمَاتٍ
فَاَتَمَّهُنَّۜ
قَالَ
اِنّ۪ي
جَاعِلُكَ
لِلنَّاسِ
اِمَاماًۜ
قَالَ
وَمِنْ
ذُرِّيَّت۪يۜ
قَالَ
لَا
يَنَالُ
عَهْدِي
الظَّالِم۪ينَ
١٢٤
Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.
اَمْ
تَقُولُونَ
اِنَّ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاِسْمٰع۪يلَ
وَاِسْحٰقَ
وَيَعْقُوبَ
وَالْاَسْبَاطَ
كَانُوا
هُوداً
اَوْ
نَصَارٰىۜ
قُلْ
ءَاَنْتُمْ
اَعْلَمُ
اَمِ
اللّٰهُۜ
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنْ
كَتَمَ
شَهَادَةً
عِنْدَهُ
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَمَا
اللّٰهُ
بِغَافِلٍ
عَمَّا
تَعْمَلُونَ
١٤٠
Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da yahudi, ya da hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kimdir? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
وَلَئِنْ
اَتَيْتَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْكِتَابَ
بِكُلِّ
اٰيَةٍ
مَا
تَبِعُوا
قِبْلَتَكَۚ
وَمَٓا
اَنْتَ
بِتَابِـعٍ
قِبْلَتَهُمْۚ
وَمَا
بَعْضُهُمْ
بِتَابِـعٍ
قِبْلَةَ
بَعْضٍۜ
وَلَئِنِ
اتَّبَعْتَ
اَهْوَٓاءَهُمْ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
جَٓاءَكَ
مِنَ
الْعِلْمِۙ
اِنَّكَ
اِذاً
لَمِنَ
الظَّالِم۪ينَۢ
١٤٥
Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.
وَمِنْ
حَيْثُ
خَرَجْتَ
فَوَلِّ
وَجْهَكَ
شَطْرَ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِۜ
وَحَيْثُ
مَا
كُنْتُمْ
فَوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
شَطْرَهُۙ
لِئَلَّا
يَكُونَ
لِلنَّاسِ
عَلَيْكُمْ
حُجَّةٌۗ
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مِنْهُمْ
فَلَا
تَخْشَوْهُمْ
وَاخْشَوْن۪ي
وَلِاُتِمَّ
نِعْمَت۪ي
عَلَيْكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَۙ
١٥٠
(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız.
وَقَاتِلُوهُمْ
حَتّٰى
لَا
تَكُونَ
فِتْنَةٌ
وَيَكُونَ
الدّ۪ينُ
لِلّٰهِۜ
فَاِنِ
انْتَهَوْا
فَلَا
عُدْوَانَ
اِلَّا
عَلَى
الظَّالِم۪ينَ
١٩٣
Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
اَلطَّـلَاقُ
مَرَّتَانِۖ
فَاِمْسَاكٌ
بِمَعْرُوفٍ
اَوْ
تَسْر۪يحٌ
بِاِحْسَانٍۜ
وَلَا
يَحِلُّ
لَكُمْ
اَنْ
تَأْخُذُوا
مِمَّٓا
اٰتَيْتُمُوهُنَّ
شَيْـٔاً
اِلَّٓا
اَنْ
يَخَافَٓا
اَلَّا
يُق۪يمَا
حُدُودَ
اللّٰهِۜ
فَاِنْ
خِفْتُمْ
اَلَّا
يُق۪يمَا
حُدُودَ
اللّٰهِۙ
فَلَا
جُنَاحَ
عَلَيْهِمَا
ف۪يمَا
افْتَدَتْ
بِه۪ۜ
تِلْكَ
حُدُودُ
اللّٰهِ
فَلَا
تَعْتَدُوهَاۚ
وَمَنْ
يَتَعَدَّ
حُدُودَ
اللّٰهِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
٢٢٩
(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الْمَلَأِ
مِنْ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
مِنْ
بَعْدِ
مُوسٰىۢ
اِذْ
قَالُوا
لِنَبِيٍّ
لَهُمُ
ابْعَثْ
لَنَا
مَلِكاً
نُقَاتِلْ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۜ
قَالَ
هَلْ
عَسَيْتُمْ
اِنْ
كُتِبَ
عَلَيْكُمُ
الْقِتَالُ
اَلَّا
تُقَاتِلُواۜ
قَالُوا
وَمَا
لَـنَٓا
اَلَّا
نُقَاتِلَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَقَدْ
اُخْرِجْنَا
مِنْ
دِيَارِنَا
وَاَبْنَٓائِنَاۜ
فَلَمَّا
كُتِبَ
عَلَيْهِمُ
الْقِتَالُ
تَوَلَّوْا
اِلَّا
قَل۪يلاً
مِنْهُمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
بِالظَّالِم۪ينَ
٢٤٦
Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاكُمْ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
يَوْمٌ
لَا
بَيْعٌ
ف۪يهِ
وَلَا
خُلَّةٌ
وَلَا شَفَاعَةٌۜ
وَالْكَافِرُونَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
٢٥٤
Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ي
حَٓاجَّ
اِبْرٰه۪يمَ
ف۪ي
رَبِّه۪ٓ
اَنْ
اٰتٰيهُ
اللّٰهُ
الْمُلْكَۢ
اِذْ
قَالَ
اِبْرٰه۪يمُ
رَبِّيَ
الَّذ۪ي
يُحْـي۪
وَيُم۪يتُۙ
قَالَ
اَنَا۬
اُحْـي۪
وَاُم۪يتُۜ
قَالَ
اِبْرٰه۪يمُ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
يَأْت۪ي
بِالشَّمْسِ
مِنَ
الْمَشْرِقِ
فَأْتِ
بِهَا
مِنَ
الْمَغْرِبِ
فَبُهِتَ
الَّذ۪ي
كَفَرَۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَۚ
٢٥٨
Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
فَيُوَفّ۪يهِمْ
اُجُورَهُمْۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يُحِبُّ
الظَّالِم۪ينَ
٥٧
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”
وَمَا
لَكُمْ
لَا
تُقَاتِلُونَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ
مِنَ
الرِّجَالِ
وَالنِّسَٓاءِ
وَالْوِلْدَانِ
الَّذ۪ينَ
يَقُولُونَ
رَبَّنَٓا
اَخْرِجْنَا
مِنْ
هٰذِهِ
الْقَرْيَةِ
الظَّالِمِ
اَهْلُهَاۚ
وَاجْعَلْ
لَنَا
مِنْ
لَدُنْكَ
وَلِياًّۚ
وَاجْعَلْ
لَنَا
مِنْ
لَدُنْكَ
نَص۪يراًۜ
٧٥
Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَظَلَمُوا
لَمْ
يَكُنِ
اللّٰهُ
لِيَغْفِرَ
لَهُمْ
وَلَا
لِيَهْدِيَهُمْ
طَر۪يقاًۙ
١٦٨
اِلَّا
طَر۪يقَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
وَكَانَ
ذٰلِكَ
عَلَى
اللّٰهِ
يَس۪يراً
١٦٩
Şüphesiz inkâr edenler ve zulmedenler (var ya), Allah onları asla bağışlayacak ve doğru yola iletecek değildir. (Allah onları) ancak içinde ebedî kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah’a çok kolaydır.
وَكَتَبْنَا
عَلَيْهِمْ
ف۪يهَٓا
اَنَّ
النَّفْسَ
بِالنَّفْسِۙ
وَالْعَيْنَ
بِالْعَيْنِ
وَالْاَنْفَ
بِالْاَنْفِ
وَالْاُذُنَ
بِالْاُذُنِ
وَالسِّنَّ
بِالسِّنِّۙ
وَالْجُرُوحَ
قِصَاصٌۜ
فَمَنْ
تَصَدَّقَ
بِه۪
فَهُوَ
كَفَّارَةٌ
لَهُۜ
وَمَنْ
لَمْ
يَحْكُمْ
بِمَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
٤٥
Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
كَذَّبَ
بِاٰيَاتِه۪ۜ
اِنَّهُ
لَا
يُفْلِحُ
الظَّالِمُونَ
٢١
Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
قَدْ
نَعْلَمُ
اِنَّهُ
لَيَحْزُنُكَ
الَّذ۪ي
يَقُولُونَ
فَاِنَّهُمْ
لَا
يُكَذِّبُونَكَ
وَلٰكِنَّ
الظَّالِم۪ينَ
بِاٰيَاتِ
اللّٰهِ
يَجْحَدُونَ
٣٣
Ey Muhammed! Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar.
قُلْ
اَرَاَيْتَكُمْ
اِنْ
اَتٰيكُمْ
عَذَابُ
اللّٰهِ
بَغْتَةً
اَوْ
جَهْرَةً
هَلْ
يُهْلَكُ
اِلَّا
الْقَوْمُ
الظَّالِمُونَ
٤٧
De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”
وَلَا
تَطْرُدِ
الَّذ۪ينَ
يَدْعُونَ
رَبَّهُمْ
بِالْغَدٰوةِ
وَالْعَشِيِّ
يُر۪يدُونَ
وَجْهَهُۜ
مَا
عَلَيْكَ
مِنْ
حِسَابِهِمْ
مِنْ
شَيْءٍ
وَمَا
مِنْ
حِسَابِكَ
عَلَيْهِمْ
مِنْ
شَيْءٍ
فَتَطْرُدَهُمْ
فَتَكُونَ
مِنَ
الظَّالِم۪ينَ
٥٢
Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun.
قُلْ
لَوْ
اَنَّ
عِنْد۪ي
مَا
تَسْتَعْجِلُونَ
بِه۪
لَقُضِيَ
الْاَمْرُ
بَيْن۪ي
وَبَيْنَكُمْۜ
وَاللّٰهُ
اَعْلَمُ
بِالظَّالِم۪ينَ
٥٨
De ki: “Sizin acele istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu.” Allah, zalimleri daha iyi bilir.
وَاِذَا
رَاَيْتَ
الَّذ۪ينَ
يَخُوضُونَ
ف۪ٓي
اٰيَاتِنَا
فَاَعْرِضْ
عَنْهُمْ
حَتّٰى
يَخُوضُوا
ف۪ي
حَد۪يثٍ
غَيْرِه۪ۜ
وَاِمَّا
يُنْسِيَنَّكَ
الشَّيْطَانُ
فَلَا
تَقْعُدْ
بَعْدَ
الذِّكْرٰى
مَعَ
الْقَوْمِ
الظَّالِم۪ينَ
٦٨
Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
قَالَ
اُو۫حِيَ
اِلَيَّ
وَلَمْ
يُوحَ
اِلَيْهِ
شَيْءٌ
وَمَنْ
قَالَ
سَاُنْزِلُ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
ف۪ي
غَمَرَاتِ
الْمَوْتِ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَاسِطُٓوا
اَيْد۪يهِمْۚ
اَخْرِجُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
اَلْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ
الْهُونِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
غَيْرَ
الْحَقِّ
وَكُنْتُمْ
عَنْ
اٰيَاتِه۪
تَسْتَكْبِرُونَ
٩٣
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!
وَكَذٰلِكَ
نُوَلّ۪ي
بَعْضَ
الظَّالِم۪ينَ
بَعْضاً
بِمَا
كَانُوا
يَكْسِبُونَ۟
١٢٩
İşte biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.
قُلْ
يَا
قَوْمِ
اعْمَلُوا
عَلٰى
مَكَانَتِكُمْ
اِنّ۪ي
عَامِلٌۚ
فَسَوْفَ
تَعْلَمُونَۙ
مَنْ
تَكُونُ
لَهُ
عَاقِبَةُ
الدَّارِۜ
اِنَّهُ
لَا
يُفْلِحُ
الظَّالِمُونَ
١٣٥
De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de (görevimi) yapacağım. Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını yakında öğreneceksiniz. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler.
وَمِنَ
الْاِبِلِ
اثْنَيْنِ
وَمِنَ
الْبَقَرِ
اثْنَيْنِۜ
قُلْ
آٰلذَّكَرَيْنِ
حَرَّمَ
اَمِ
الْاُنْثَيَيْنِ
اَمَّا
اشْتَمَلَتْ
عَلَيْهِ
اَرْحَامُ
الْاُنْثَيَيْنِۜ
اَمْ
كُنْتُمْ
شُهَدَٓاءَ
اِذْ
وَصّٰيكُمُ
اللّٰهُ
بِهٰذَاۚ
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
لِيُضِلَّ
النَّاسَ
بِغَيْرِ
عِلْمٍۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ۟
١٤٤
Yine (erkek ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
وَنَادٰٓى
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
اَصْحَابَ
النَّارِ
اَنْ
قَدْ
وَجَدْنَا
مَا
وَعَدَنَا
رَبُّنَا
حَقاًّ
فَهَلْ
وَجَدْتُمْ
مَا
وَعَدَ
رَبُّكُمْ
حَقاًّۜ
قَالُوا
نَعَمْۚ
فَاَذَّنَ
مُؤَذِّنٌ
بَيْنَهُمْ
اَنْ
لَعْنَةُ
اللّٰهِ
عَلَى
الظَّالِم۪ينَۙ
٤٤
Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir.
اَفَمَنْ
اَسَّسَ
بُنْيَانَهُ
عَلٰى
تَقْوٰى
مِنَ
اللّٰهِ
وَرِضْوَانٍ
خَيْرٌ
اَمْ
مَنْ
اَسَّسَ
بُنْيَانَهُ
عَلٰى
شَفَا
جُرُفٍ
هَارٍ
فَانْهَارَ
بِه۪
ف۪ي
نَارِ
جَهَنَّمَۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ
١٠٩
Binasını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباًۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
يُعْرَضُونَ
عَلٰى
رَبِّهِمْ
وَيَقُولُ
الْاَشْهَادُ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا
عَلٰى
رَبِّهِمْۚ
اَلَا
لَعْنَةُ
اللّٰهِ
عَلَى
الظَّالِم۪ينَۙ
١٨
Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
وَق۪يلَ
يَٓا
اَرْضُ
ابْلَع۪ي
مَٓاءَكِ
وَيَا
سَمَٓاءُ
اَقْلِع۪ي
وَغ۪يضَ
الْمَٓاءُ
وَقُضِيَ
الْاَمْرُ
وَاسْتَوَتْ
عَلَى
الْجُودِيِّ
وَق۪يلَ
بُعْداً
لِلْقَوْمِ
الظَّالِم۪ينَ
٤٤
“Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi.
فَلَمَّا
جَٓاءَ
اَمْرُنَا
جَعَلْنَا
عَالِيَهَا
سَافِلَهَا
وَاَمْطَرْنَا
عَلَيْهَا
حِجَارَةً
مِنْ
سِجّ۪يلٍۙ
مَنْضُودٍۙ
٨٢
82,83. (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
ذٰلِكَ
مِنْ
اَنْـبَٓاءِ
الْقُرٰى
نَقُصُّهُ
عَلَيْكَ
مِنْهَا
قَٓائِمٌ
وَحَص۪يدٌ
١٠٠
(Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de.
وَكَذٰلِكَ
اَخْذُ
رَبِّكَ
اِذَٓا
اَخَذَ
الْقُرٰى
وَهِيَ
ظَالِمَةٌۜ
اِنَّ
اَخْذَهُٓ
اَل۪يمٌ
شَد۪يدٌ
١٠٢
Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir.
وَرَاوَدَتْهُ
الَّت۪ي
هُوَ
ف۪ي
بَيْتِهَا
عَنْ
نَفْسِه۪
وَغَلَّقَتِ
الْاَبْوَابَ
وَقَالَتْ
هَيْتَ
لَكَۜ
قَالَ
مَعَاذَ
اللّٰهِ
اِنَّهُ
رَبّ۪ٓي
اَحْسَنَ
مَثْوَايَۜ
اِنَّهُ
لَا
يُفْلِحُ
الظَّالِمُونَ
٢٣
Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek, “Haydi gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi.
يُثَبِّتُ
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِالْقَوْلِ
الثَّابِتِ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَفِي
الْاٰخِرَةِۚ
وَيُضِلُّ
اللّٰهُ
الظَّالِم۪ينَ
وَيَفْعَلُ
اللّٰهُ
مَا
يَشَٓاءُ۟
٢٧
Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.
وَلَا
تَحْسَبَنَّ
اللّٰهَ
غَافِلاً
عَمَّا
يَعْمَلُ
الظَّالِمُونَۜ
اِنَّمَا
يُؤَخِّرُهُمْ
لِيَوْمٍ
تَشْخَصُ
ف۪يهِ
الْاَبْصَارُۙ
٤٢
مُهْطِع۪ينَ
مُقْنِع۪ي
رُؤُ۫سِهِمْ
لَا
يَرْتَدُّ
اِلَيْهِمْ
طَرْفُهُمْۚ
وَاَفْـِٔدَتُهُمْ
هَوَٓاءٌۜ
٤٣
Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. O gün başlarını dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur.
وَاَنْذِرِ
النَّاسَ
يَوْمَ
يَأْت۪يهِمُ
الْعَذَابُۙ
فَيَقُولُ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
رَبَّـنَٓا
اَخِّرْنَٓا
اِلٰٓى
اَجَلٍ
قَر۪يبٍۙ
نُجِبْ
دَعْوَتَكَ
وَنَتَّبِـعِ
الرُّسُلَۜ
اَوَلَمْ
تَكُونُٓوا
اَقْسَمْتُمْ
مِنْ
قَبْلُ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
زَوَالٍۙ
٤٤
وَسَكَنْتُمْ
ف۪ي
مَسَاكِنِ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
وَتَبَيَّنَ
لَكُمْ
كَيْفَ
فَعَلْنَا
بِهِمْ
وَضَرَبْنَا
لَكُمُ
الْاَمْثَالَ
٤٥
(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?” “Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik.”
وَمَا
كَانَ
رَبُّكَ
مُهْلِكَ
الْقُرٰى
حَتّٰى
يَبْعَثَ
ف۪ٓي
اُمِّهَا
رَسُولاً
يَتْلُوا
عَلَيْهِمْ
اٰيَاتِنَاۚ
وَمَا
كُنَّا
مُهْلِكِي
الْقُرٰٓى
اِلَّا
وَاَهْلُهَا
ظَالِمُونَ
٥٩
Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz.
اَفَمَنْ
يَتَّق۪ي
بِوَجْهِه۪
سُٓوءَ
الْعَذَابِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَق۪يلَ
لِلظَّالِم۪ينَ
ذُوقُوا
مَا
كُنْتُمْ
تَكْسِبُونَ
٢٤
Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün) azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir.
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنْ
كَذَبَ
عَلَى
اللّٰهِ
وَكَذَّبَ
بِالصِّدْقِ
اِذْ
جَٓاءَهُۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْكَافِر۪ينَ
٣٢
Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kâfirler için kalacak bir yer mi yok!?
وَلَوْ
اَنَّ
لِلَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مَا
فِي
الْاَرْضِ
جَم۪يعاً
وَمِثْلَهُ
مَعَهُ
لَافْتَدَوْا
بِه۪
مِنْ
سُٓوءِ
الْعَذَابِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَبَدَا
لَهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
مَا
لَمْ
يَكُونُوا
يَحْتَسِبُونَ
٤٧
وَبَدَا
لَهُمْ
سَيِّـَٔاتُ
مَا
كَسَبُوا
وَحَاقَ
بِهِمْ
مَا
كَانُوا
بِه۪
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
٤٨
Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. (Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.
فَاَصَابَهُمْ
سَيِّـَٔاتُ
مَا
كَسَبُواۜ
وَالَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مِنْ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
سَيُص۪يبُهُمْ
سَيِّـَٔاتُ
مَا
كَسَبُواۙ
وَمَا
هُمْ
بِمُعْجِز۪ينَ
٥١
Nihayet kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. Onlardan zulmedenler var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. Onlar Allah’ı âciz bırakacak değillerdir.
وَلَوْ
شَٓاءَ
اللّٰهُ
لَجَعَلَهُمْ
اُمَّةً
وَاحِدَةً
وَلٰكِنْ
يُدْخِلُ
مَنْ
يَشَٓاءُ
ف۪ي
رَحْمَتِه۪ۜ
وَالظَّالِمُونَ
مَا
لَهُمْ
مِنْ
وَلِيٍّ
وَلَا
نَص۪يرٍ
٨
Allah dileseydi, onları (aynı dine mensup) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı yoktur.
اَمْ
لَهُمْ
شُرَكٰٓؤُ۬ا
شَرَعُوا
لَهُمْ
مِنَ
الدّ۪ينِ
مَا
لَمْ
يَأْذَنْ
بِهِ
اللّٰهُۜ
وَلَوْلَا
كَلِمَةُ
الْفَصْلِ
لَقُضِيَ
بَيْنَهُمْۜ
وَاِنَّ
الظَّالِم۪ينَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٢١
Yoksa, Allah’ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var? Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır.
تَرَى
الظَّالِم۪ينَ
مُشْفِق۪ينَ
مِمَّا
كَسَبُوا
وَهُوَ
وَاقِـعٌ
بِهِمْۜ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
ف۪ي
رَوْضَاتِ
الْجَنَّاتِۚ
لَهُمْ
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَضْلُ
الْكَب۪يرُ
٢٢
Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur.
وَجَزٰٓؤُ۬ا
سَيِّئَةٍ
سَيِّئَةٌ
مِثْلُهَاۚ
فَمَنْ
عَفَا
وَاَصْلَحَ
فَاَجْرُهُ
عَلَى
اللّٰهِۜ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الظَّالِم۪ينَ
٤٠
Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.
وَمَنْ
يُضْلِلِ
اللّٰهُ
فَمَا
لَهُ
مِنْ
وَلِيٍّ
مِنْ
بَعْدِه۪ۜ
وَتَرَى
الظَّالِم۪ينَ
لَمَّا
رَاَوُا
الْعَذَابَ
يَقُولُونَ
هَلْ
اِلٰى
مَرَدٍّ
مِنْ
سَب۪يلٍۚ
٤٤
Allah, kimi saptırırsa artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün.
وَتَرٰيهُمْ
يُعْرَضُونَ
عَلَيْهَا
خَاشِع۪ينَ
مِنَ
الذُّلِّ
يَنْظُرُونَ
مِنْ
طَرْفٍ
خَفِيٍّۜ
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِنَّ
الْخَاسِر۪ينَ
الَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
وَاَهْل۪يهِمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
الظَّالِم۪ينَ
ف۪ي
عَذَابٍ
مُق۪يمٍ
٤٥
Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da, “İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır” diyecekler. İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler.
وَمَا
ظَلَمْنَاهُمْ
وَلٰكِنْ
كَانُوا
هُمُ
الظَّالِم۪ينَ
٧٦
Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
اِنْ
كَانَ
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِ
وَكَفَرْتُمْ
بِه۪
وَشَهِدَ
شَاهِدٌ
مِنْ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
عَلٰى
مِثْلِه۪
فَاٰمَنَ
وَاسْتَكْـبَرْتُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ۟
١٠
De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.”