وَاتَّقُوا
يَوْماً
لَا
تَجْز۪ي
نَفْسٌ
عَنْ
نَفْسٍ
شَيْـٔاً
وَلَا
يُقْبَلُ
مِنْهَا
شَفَاعَةٌ
وَلَا
يُؤْخَذُ
مِنْهَا
عَدْلٌ
وَلَا
هُمْ
يُنْصَرُونَ
٤٨
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.
ثُمَّ
اَنْتُمْ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
تَقْتُلُونَ
اَنْفُسَكُمْ
وَتُخْرِجُونَ
فَر۪يقاً
مِنْكُمْ
مِنْ
دِيَارِهِمْۘ
تَظَاهَرُونَ
عَلَيْهِمْ
بِالْاِثْمِ
وَالْعُدْوَانِۜ
وَاِنْ
يَأْتُوكُمْ
اُسَارٰى
تُفَادُوهُمْ
وَهُوَ
مُحَرَّمٌ
عَلَيْكُمْ
اِخْرَاجُهُمْۜ
اَفَتُؤْمِنُونَ
بِبَعْضِ
الْكِتَابِ
وَتَكْفُرُونَ
بِبَعْضٍۚ
فَمَا
جَزَٓاءُ
مَنْ
يَفْعَلُ
ذٰلِكَ
مِنْكُمْ
اِلَّا
خِزْيٌ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۚ
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يُرَدُّونَ
اِلٰٓى
اَشَدِّ
الْعَذَابِۜ
وَمَا
اللّٰهُ
بِغَافِلٍ
عَمَّا
تَعْمَلُونَ
٨٥
Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
وَقَالَتِ
الْيَهُودُ
لَيْسَتِ
النَّصَارٰى
عَلٰى
شَيْءٍۖ
وَقَالَتِ
النَّصَارٰى
لَيْسَتِ
الْيَهُودُ
عَلٰى
شَيْءٍۙ
وَهُمْ
يَتْلُونَ
الْكِتَابَۜ
كَذٰلِكَ
قَالَ
الَّذ۪ينَ
لَا
يَعْلَمُونَ
مِثْلَ
قَوْلِهِمْۚ
فَاللّٰهُ
يَحْكُمُ
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
ف۪يمَا
كَانُوا
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَ
١١٣
Yahudiler, “Hıristiyanlar bir temel üzerinde değiller” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir temel üzerinde değiller” dediler. Oysa hepsi Kitab’ı okuyorlar. (Kitab'ı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir.
وَاتَّقُوا
يَوْماً
لَا
تَجْز۪ي
نَفْسٌ
عَنْ
نَفْسٍ
شَيْـٔاً
وَلَا
يُقْبَلُ
مِنْهَا
عَدْلٌ
وَلَا
تَنْفَعُهَا
شَفَاعَةٌ
وَلَا
هُمْ
يُنْصَرُونَ
١٢٣
Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.
وَمِنَ
النَّاسِ
مَنْ
يَتَّخِذُ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اَنْدَاداً
يُحِبُّونَهُمْ
كَحُبِّ
اللّٰهِۜ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَشَدُّ
حُباًّ
لِلّٰهِۜ
وَلَوْ
يَرَى
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُٓوا
اِذْ
يَرَوْنَ
الْعَذَابَۙ
اَنَّ
الْقُوَّةَ
لِلّٰهِ
جَم۪يعاًۙ
وَاَنَّ
اللّٰهَ
شَد۪يدُ
الْعَذَابِ
١٦٥
اِذْ
تَبَرَّاَ
الَّذ۪ينَ
اتُّبِعُوا
مِنَ
الَّذ۪ينَ
اتَّبَعُوا
وَرَاَوُا
الْعَذَابَ
وَتَقَطَّعَتْ
بِهِمُ
الْاَسْبَابُ
١٦٦
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اتَّبَعُوا
لَوْ
اَنَّ
لَنَا
كَرَّةً
فَنَتَبَرَّاَ
مِنْهُمْ
كَمَا
تَبَرَّؤُ۫ا
مِنَّاۜ
كَذٰلِكَ
يُر۪يهِمُ
اللّٰهُ
اَعْمَالَهُمْ
حَسَرَاتٍ
عَلَيْهِمْۜ
وَمَا
هُمْ
بِخَارِج۪ينَ
مِنَ
النَّارِ۟
١٦٧
İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi! Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır. Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَكْتُمُونَ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
مِنَ
الْكِتَابِ
وَيَشْتَرُونَ
بِه۪
ثَمَناً
قَل۪يلاًۙ
اُو۬لٰٓئِكَ
مَا
يَأْكُلُونَ
ف۪ي
بُطُونِهِمْ
اِلَّا
النَّارَ
وَلَا
يُكَلِّمُهُمُ
اللّٰهُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
وَلَا
يُزَكّ۪يهِمْۚ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
١٧٤
Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
زُيِّنَ
لِلَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَا
وَيَسْخَرُونَ
مِنَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُواۢ
وَالَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
فَوْقَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَاللّٰهُ
يَرْزُقُ
مَنْ
يَشَٓاءُ
بِغَيْرِ
حِسَابٍ
٢١٢
İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاكُمْ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
يَوْمٌ
لَا
بَيْعٌ
ف۪يهِ
وَلَا
خُلَّةٌ
وَلَا شَفَاعَةٌۜ
وَالْكَافِرُونَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
٢٥٤
Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
وَاتَّقُوا
يَوْماً
تُرْجَعُونَ
ف۪يهِ
اِلَى
اللّٰهِ
ثُمَّ
تُوَفّٰى
كُلُّ
نَفْسٍ
مَا
كَسَبَتْ
وَهُمْ
لَا
يُظْلَمُونَ۟
٢٨١
Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.
رَبَّنَٓا
اِنَّكَ
جَامِعُ
النَّاسِ
لِيَوْمٍ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُخْلِفُ
الْم۪يعَادَ۟
٩
“Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.”
فَكَيْفَ
اِذَا
جَمَعْنَاهُمْ
لِيَوْمٍ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِ
وَوُفِّيَتْ
كُلُّ
نَفْسٍ
مَا
كَسَبَتْ
وَهُمْ
لَا
يُظْلَمُونَ
٢٥
Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, hâlleri nice olacaktır.
يَوْمَ
تَجِدُ
كُلُّ
نَفْسٍ
مَا
عَمِلَتْ
مِنْ
خَيْرٍ
مُحْضَراًۚۛ
وَمَا
عَمِلَتْ
مِنْ
سُٓوءٍۚۛ
تَوَدُّ
لَوْ
اَنَّ
بَيْنَهَا
وَبَيْنَهُٓ
اَمَداً
بَع۪يداًۜ
وَيُحَذِّرُكُمُ
اللّٰهُ
نَفْسَهُۜ
وَاللّٰهُ
رَؤُ۫فٌ
بِالْعِبَادِ۟
٣٠
Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah, kullarını çok esirgeyicidir.
اِذْ
قَالَ
اللّٰهُ
يَا
ع۪يسٰٓى
اِنّ۪ي
مُتَوَفّ۪يكَ
وَرَافِعُكَ
اِلَيَّ
وَمُطَهِّرُكَ
مِنَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَجَاعِلُ
الَّذ۪ينَ
اتَّبَعُوكَ
فَوْقَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِۚ
ثُمَّ
اِلَيَّ
مَرْجِعُكُمْ
فَاَحْكُمُ
بَيْنَكُمْ
ف۪يمَا
كُنْتُمْ
ف۪يهِ
تَخْتَلِفُونَ
٥٥
Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَشْتَرُونَ
بِعَهْدِ
اللّٰهِ
وَاَيْمَانِهِمْ
ثَمَناً
قَل۪يلاً
اُو۬لٰٓئِكَ
لَا
خَلَاقَ
لَهُمْ
فِي
الْاٰخِرَةِ
وَلَا
يُكَلِّمُهُمُ
اللّٰهُ
وَلَا يَنْظُرُ
اِلَيْهِمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
وَلَا
يُزَكّ۪يهِمْۖ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٧٧
Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
وَمَا
كَانَ
لِنَبِيٍّ
اَنْ
يَغُلَّۜ
وَمَنْ
يَغْلُلْ
يَأْتِ
بِمَا
غَلَّ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۚ
ثُمَّ
تُوَفّٰى
كُلُّ
نَفْسٍ
مَا
كَسَبَتْ
وَهُمْ
لَا
يُظْلَمُونَ
١٦١
Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir.
وَلَا
يَحْسَبَنَّ
الَّذ۪ينَ
يَبْخَلُونَ
بِمَٓا
اٰتٰيهُمُ
اللّٰهُ
مِنْ
فَضْلِه۪
هُوَ
خَيْراً
لَهُمْۜ
بَلْ
هُوَ
شَرٌّ
لَهُمْۜ
سَيُطَوَّقُونَ
مَا
بَخِلُوا
بِه۪
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَلِلّٰهِ
م۪يرَاثُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يرٌ۟
١٨٠
Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
كُلُّ
نَفْسٍ
ذَٓائِقَةُ
الْمَوْتِۜ
وَاِنَّمَا
تُوَفَّوْنَ
اُجُورَكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
فَمَنْ
زُحْزِحَ
عَنِ
النَّارِ
وَاُدْخِلَ
الْجَنَّةَ
فَقَدْ
فَازَۜ
وَمَا
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَٓا
اِلَّا
مَتَاعُ
الْغُرُورِ
١٨٥
Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
رَبَّنَا
وَاٰتِنَا
مَا
وَعَدْتَنَا
عَلٰى
رُسُلِكَ
وَلَا
تُخْزِنَا
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّكَ
لَا
تُخْلِفُ
الْم۪يعَادَ
١٩٤
“Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, va’dinden dönmezsin.”
فَكَيْفَ
اِذَا
جِئْنَا
مِنْ
كُلِّ
اُمَّةٍ
بِشَه۪يدٍ
وَجِئْنَا
بِكَ
عَلٰى
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
شَه۪يداًۜ
٤١
يَوْمَئِذٍ
يَوَدُّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَعَصَوُا
الرَّسُولَ
لَوْ
تُسَوّٰى
بِهِمُ
الْاَرْضُۜ
وَلَا
يَكْتُمُونَ
اللّٰهَ
حَد۪يثاً۟
٤٢
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!. O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler.
اَللّٰهُ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
هُوَۜ
لَيَجْمَعَنَّكُمْ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِۜ
وَمَنْ
اَصْدَقُ
مِنَ
اللّٰهِ
حَد۪يثاً۟
٨٧
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?
هَٓا
اَنْتُمْ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
جَادَلْتُمْ
عَنْهُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
فَمَنْ
يُجَادِلُ
اللّٰهَ
عَنْهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
اَمْ
مَنْ
يَكُونُ
عَلَيْهِمْ
وَك۪يلاً
١٠٩
İşte siz öyle kimselersiniz (ki, diyelim) dünya hayatında onları savundunuz. Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak?
اَلَّذ۪ينَ
يَتَرَبَّصُونَ
بِكُمْۚ
فَاِنْ
كَانَ
لَكُمْ
فَتْحٌ
مِنَ
اللّٰهِ
قَالُٓوا
اَلَمْ
نَكُنْ
مَعَكُمْۘ
وَاِنْ
كَانَ
لِلْكَافِر۪ينَ
نَص۪يبٌۙ
قَالُٓوا
اَلَمْ
نَسْتَحْوِذْ
عَلَيْكُمْ
وَنَمْنَعْكُمْ
مِنَ
الْمُؤْمِن۪ينَۜ
فَاللّٰهُ
يَحْكُمُ
بَيْنَكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَلَنْ
يَجْعَلَ
اللّٰهُ
لِلْكَافِر۪ينَ
عَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
سَب۪يلاً۟
١٤١
Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) nasip olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, “Size üstünlük sağlayıp sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
وَاِنْ
مِنْ
اَهْلِ
الْكِتَابِ
اِلَّا
لَيُؤْمِنَنَّ
بِه۪
قَبْلَ
مَوْتِه۪ۚ
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يَكُونُ
عَلَيْهِمْ
شَه۪يداًۚ
١٥٩
Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.
وَمِنَ
الَّذ۪ينَ
قَالُٓوا
اِنَّا
نَصَارٰٓى
اَخَذْنَا
م۪يثَاقَهُمْ
فَنَسُوا
حَظاًّ
مِمَّا
ذُكِّرُوا
بِه۪ۖ
فَاَغْرَيْنَا
بَيْنَهُمُ
الْعَدَاوَةَ
وَالْبَغْضَٓاءَ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِۜ
وَسَوْفَ
يُنَبِّئُهُمُ
اللّٰهُ
بِمَا
كَانُوا
يَصْنَعُونَ
١٤
“Biz hıristiyanız” diyenlerden de sağlam söz almıştık. Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular. Bu sebeple, biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik. Allah, ne yapmakta olduklarını onlara bildirecek!
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَوْ
اَنَّ
لَهُمْ
مَا
فِي
الْاَرْضِ
جَم۪يعاً
وَمِثْلَهُ
مَعَهُ
لِيَفْتَدُوا
بِه۪
مِنْ
عَذَابِ
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
مَا
تُقُبِّلَ
مِنْهُمْۚ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٣٦
Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kendilerinin (kâfirlerin) olsa da onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar, onlardan yine kabul edilmez. Onlara elem dolu bir azap vardır.
وَقَالَتِ
الْيَهُودُ
يَدُ
اللّٰهِ
مَغْلُولَةٌۜ
غُلَّتْ
اَيْد۪يهِمْ
وَلُعِنُوا
بِمَا
قَالُواۢ
بَلْ
يَدَاهُ
مَبْسُوطَتَانِۙ
يُنْفِقُ
كَيْفَ
يَشَٓاءُۜ
وَلَيَز۪يدَنَّ
كَث۪يراً
مِنْهُمْ
مَٓا
اُنْزِلَ
اِلَيْكَ
مِنْ
رَبِّكَ
طُغْيَاناً
وَكُفْراًۜ
وَاَلْقَيْنَا
بَيْنَهُمُ
الْعَدَاوَةَ
وَالْبَغْضَٓاءَ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِۜ
كُلَّمَٓا
اَوْقَدُوا
نَاراً
لِلْحَرْبِ
اَطْفَاَهَا
اللّٰهُۙ
وَيَسْعَوْنَ
فِي
الْاَرْضِ
فَسَاداًۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يُحِبُّ
الْمُفْسِد۪ينَ
٦٤
Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar! Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.
يَوْمَ
يَجْمَعُ
اللّٰهُ
الرُّسُلَ
فَيَقُولُ
مَاذَٓا
اُجِبْتُمْۜ
قَالُوا
لَا
عِلْمَ
لَنَاۜ
اِنَّكَ
اَنْتَ
عَلَّامُ
الْغُيُوبِ
١٠٩
Allah’ın, peygamberleri toplayıp “siz(den sonra davetiniz)e ne derece uyuldu?” diyeceği, onların da, “Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gaybleri hakkıyla bilen ancak sensin” diyecekleri günü hatırlayın.
اِذْ
قَالَ
اللّٰهُ
يَا
ع۪يسَى
ابْنَ
مَرْيَمَ
اذْكُرْ
نِعْمَت۪ي
عَلَيْكَ
وَعَلٰى
وَالِدَتِكَۢ
اِذْ
اَيَّدْتُكَ
بِرُوحِ
الْقُدُسِ
تُكَلِّمُ
النَّاسَ
فِي
الْمَهْدِ
وَكَهْلاًۚ
وَاِذْ
عَلَّمْتُكَ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ
وَالتَّوْرٰيةَ
وَالْاِنْج۪يلَۚ
وَاِذْ
تَخْلُقُ
مِنَ
الطّ۪ينِ
كَـهَيْـَٔةِ
الطَّيْرِ
بِاِذْن۪ي
فَتَنْفُخُ
ف۪يهَا
فَتَكُونُ
طَيْراً
بِاِذْن۪ي
وَتُبْرِئُ
الْاَكْمَهَ
وَالْاَبْرَصَ
بِاِذْن۪يۚ
وَاِذْ
تُخْرِجُ
الْمَوْتٰى
بِاِذْن۪يۚ
وَاِذْ
كَفَفْتُ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
عَنْكَ
اِذْ
جِئْتَهُمْ
بِالْبَيِّنَاتِ
فَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْهُمْ
اِنْ
هٰذَٓا
اِلَّا
سِحْرٌ
مُب۪ينٌ
١١٠
O gün Allah, şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun. Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de (hayata) çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi.
وَاِذْ
قَالَ
اللّٰهُ
يَا
ع۪يسَى
ابْنَ
مَرْيَمَ
ءَاَنْتَ
قُلْتَ
لِلنَّاسِ
اتَّخِذُون۪ي
وَاُمِّيَ
اِلٰهَيْنِ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِۜ
قَالَ
سُبْحَانَكَ
مَا
يَكُونُ
ل۪ٓي
اَنْ
اَقُولَ
مَا
لَيْسَ
ل۪ي
بِحَقٍّۜ
اِنْ
كُنْتُ
قُلْتُهُ
فَقَدْ
عَلِمْتَهُۜ
تَعْلَمُ
مَا
ف۪ي
نَفْس۪ي
وَلَٓا
اَعْلَمُ
مَا
ف۪ي
نَفْسِكَۜ
اِنَّكَ
اَنْتَ
عَلَّامُ
الْغُيُوبِ
١١٦
مَا
قُلْتُ
لَهُمْ
اِلَّا
مَٓا
اَمَرْتَن۪ي
بِه۪ٓ
اَنِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
رَبّ۪ي
وَرَبَّكُمْۚ
وَكُنْتُ
عَلَيْهِمْ
شَه۪يداً
مَا
دُمْتُ
ف۪يهِمْۚ
فَلَمَّا
تَوَفَّيْتَن۪ي
كُنْتَ
اَنْتَ
الرَّق۪يبَ
عَلَيْهِمْۜ
وَاَنْتَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
شَه۪يدٌ
١١٧
اِنْ
تُعَذِّبْهُمْ
فَاِنَّهُمْ
عِبَادُكَۚ
وَاِنْ
تَغْفِرْ
لَهُمْ
فَاِنَّكَ
اَنْتَ
الْعَز۪يزُ
الْحَك۪يمُ
١١٨
Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.” “Ben onlara, sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit (ve örnek) idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen, her şeye hakkıyla şahitsin.” “Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.
قَالَ
اللّٰهُ
هٰذَا
يَوْمُ
يَنْفَعُ
الصَّادِق۪ينَ
صِدْقُهُمْۜ
لَهُمْ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
رَضِيَ
اللّٰهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
١١٩
لِلّٰهِ
مُلْكُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَمَا
ف۪يهِنَّۜ
وَهُوَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
١٢٠
Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır. Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
قُلْ
لِمَنْ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
قُلْ
لِلّٰهِۜ
كَتَبَ
عَلٰى
نَفْسِهِ
الرَّحْمَةَۜ
لَيَجْمَعَنَّكُمْ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِۜ
اَلَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
فَهُمْ
لَا
يُؤْمِنُونَ
١٢
De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
وَيَوْمَ
نَحْشُرُهُمْ
جَم۪يعاً
ثُمَّ
نَقُولُ
لِلَّذ۪ينَ
اَشْرَكُٓوا
اَيْنَ
شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ
الَّذ۪ينَ
كُنْتُمْ
تَزْعُمُونَ
٢٢
ثُمَّ
لَمْ
تَكُنْ
فِتْنَتُهُمْ
اِلَّٓا
اَنْ
قَالُوا
وَاللّٰهِ
رَبِّنَا
مَا
كُنَّا
مُشْرِك۪ينَ
٢٣
اُنْظُرْ
كَيْفَ
كَذَبُوا
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ
٢٤
Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla. Sonunda onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?
قُلْ
اَرَاَيْتَكُمْ
اِنْ
اَتٰيكُمْ
عَذَابُ
اللّٰهِ
اَوْ
اَتَتْكُمُ
السَّاعَةُ
اَغَيْرَ
اللّٰهِ
تَدْعُونَۚ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٤٠
بَلْ
اِيَّاهُ
تَدْعُونَ
فَيَكْشِفُ
مَا
تَدْعُونَ
اِلَيْهِ
اِنْ
شَٓاءَ
وَتَنْسَوْنَ
مَا
تُشْرِكُونَ۟
٤١
(Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın). Hayır! (Bu durumda) yalnız O’na dua edersiniz, O da dilerse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah’a ortak koştuklarınızı unutursunuz.”
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
قَالَ
اُو۫حِيَ
اِلَيَّ
وَلَمْ
يُوحَ
اِلَيْهِ
شَيْءٌ
وَمَنْ
قَالَ
سَاُنْزِلُ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
ف۪ي
غَمَرَاتِ
الْمَوْتِ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَاسِطُٓوا
اَيْد۪يهِمْۚ
اَخْرِجُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
اَلْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ
الْهُونِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
غَيْرَ
الْحَقِّ
وَكُنْتُمْ
عَنْ
اٰيَاتِه۪
تَسْتَكْبِرُونَ
٩٣
وَلَقَدْ
جِئْتُمُونَا
فُرَادٰى
كَمَا
خَلَقْنَاكُمْ
اَوَّلَ
مَرَّةٍ
وَتَرَكْتُمْ
مَا
خَوَّلْنَاكُمْ
وَرَٓاءَ
ظُهُورِكُمْۚ
وَمَا
نَرٰى
مَعَكُمْ
شُفَعَٓاءَكُمُ
الَّذ۪ينَ
زَعَمْتُمْ
اَنَّهُمْ
ف۪يكُمْ
شُرَكٰٓؤُ۬اۜ
لَقَدْ
تَقَطَّعَ
بَيْنَكُمْ
وَضَلَّ
عَنْكُمْ
مَا
كُنْتُمْ
تَزْعُمُونَ۟
٩٤
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen! Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
جَم۪يعاًۚ
يَا
مَعْشَرَ
الْجِنِّ
قَدِ
اسْتَكْثَرْتُمْ
مِنَ
الْاِنْسِۚ
وَقَالَ
اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ
مِنَ
الْاِنْسِ
رَبَّـنَا
اسْتَمْتَعَ
بَعْضُنَا
بِبَعْضٍ
وَبَلَغْنَٓا
اَجَلَنَا
الَّـذ۪ٓي
اَجَّلْتَ
لَنَاۜ
قَالَ
النَّارُ
مَثْوٰيكُمْ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اِلَّا
مَا
شَٓاءَ
اللّٰهُۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
حَك۪يمٌ
عَل۪يمٌ
١٢٨
Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki: “Allah’ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
هَلْ
يَنْظُرُونَ
اِلَّٓا
اَنْ
تَأْتِيَهُمُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
اَوْ
يَأْتِيَ
رَبُّكَ
اَوْ
يَأْتِيَ
بَعْضُ
اٰيَاتِ
رَبِّكَۜ
يَوْمَ
يَأْت۪ي
بَعْضُ
اٰيَاتِ
رَبِّكَ
لَا
يَنْفَعُ
نَفْساً
ا۪يمَانُهَا
لَمْ
تَكُنْ
اٰمَنَتْ
مِنْ
قَبْلُ
اَوْ
كَسَبَتْ
ف۪ٓي
ا۪يمَانِهَا
خَيْراًۜ
قُلِ
انْتَظِرُٓوا
اِنَّا
مُنْتَظِرُونَ
١٥٨
(Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar? Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. De ki: “Siz bekleyin. Şüphesiz biz de bekliyoruz.”
وَالْوَزْنُ
يَوْمَئِذٍۨ
الْحَقُّۚ
فَمَنْ
ثَقُلَتْ
مَوَاز۪ينُهُ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
٨
وَمَنْ
خَفَّتْ
مَوَاز۪ينُهُ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
بِمَا
كَانُوا
بِاٰيَاتِنَا
يَظْلِمُونَ
٩
O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.
قُلْ
مَنْ
حَرَّمَ
ز۪ينَةَ
اللّٰهِ
الَّت۪ٓي
اَخْرَجَ
لِعِبَادِه۪
وَالطَّيِّبَاتِ
مِنَ
الرِّزْقِۜ
قُلْ
هِيَ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
خَالِصَةً
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
كَذٰلِكَ
نُفَصِّلُ
الْاٰيَاتِ
لِقَوْمٍ
يَعْلَمُونَ
٣٢
De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.”
وَاِذْ
تَاَذَّنَ
رَبُّكَ
لَيَبْعَثَنَّ
عَلَيْهِمْ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
مَنْ
يَسُومُهُمْ
سُٓوءَ
الْعَذَابِۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
لَسَر۪يعُ
الْعِقَابِۚ
وَاِنَّهُ
لَغَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٦٧
Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz Rabbin, elbette cezayı çabuk verendir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَاِذْ
اَخَذَ
رَبُّكَ
مِنْ
بَن۪ٓي
اٰدَمَ
مِنْ
ظُهُورِهِمْ
ذُرِّيَّتَهُمْ
وَاَشْهَدَهُمْ
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْۚ
اَلَسْتُ
بِرَبِّكُمْۜ
قَالُوا
بَلٰىۚۛ
شَهِدْنَاۚۛ
اَنْ
تَقُولُوا
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
اِنَّا
كُنَّا
عَنْ
هٰذَا
غَافِل۪ينَۙ
١٧٢
Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
يَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
السَّاعَةِ
اَيَّانَ
مُرْسٰيهَاۜ
قُلْ
اِنَّمَا
عِلْمُهَا
عِنْدَ
رَبّ۪يۚ
لَا
يُجَلّ۪يهَا
لِوَقْتِهَٓا
اِلَّا
هُوَۜ
ثَقُلَتْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
لَا
تَأْت۪يكُمْ
اِلَّا
بَغْتَةًۜ
يَسْـَٔلُونَكَ
كَاَنَّكَ
حَفِيٌّ
عَنْهَاۜ
قُلْ
اِنَّمَا
عِلْمُهَا
عِنْدَ
اللّٰهِ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يَعْلَمُونَ
١٨٧
قُلْ
لَٓا
اَمْلِكُ
لِنَفْس۪ي
نَفْعاً
وَلَا
ضَراًّ
اِلَّا
مَا
شَٓاءَ
اللّٰهُۜ
وَلَوْ
كُنْتُ
اَعْلَمُ
الْغَيْبَ
لَاسْتَكْثَرْتُ
مِنَ
الْخَيْرِۚ
وَمَا
مَسَّنِيَ
السُّٓوءُ
اِنْ
اَنَا۬
اِلَّا
نَذ۪يرٌ
وَبَش۪يرٌ
لِقَوْمٍ
يُؤْمِنُونَ۟
١٨٨
Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”
وَيَوْمَ
نَحْشُرُهُمْ
جَم۪يعاً
ثُمَّ
نَقُولُ
لِلَّذ۪ينَ
اَشْرَكُوا
مَكَانَكُمْ
اَنْتُمْ
وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ
فَزَيَّلْنَا
بَيْنَهُمْ
وَقَالَ
شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ
مَا
كُنْتُمْ
اِيَّانَا
تَعْبُدُونَ
٢٨
فَكَفٰى
بِاللّٰهِ
شَه۪يداً
بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمْ
اِنْ
كُنَّا
عَنْ
عِبَادَتِكُمْ
لَغَافِل۪ينَ
٢٩
هُنَالِكَ
تَبْلُوا
كُلُّ
نَفْسٍ
مَٓا
اَسْلَفَتْ
وَرُدُّٓوا
اِلَى
اللّٰهِ
مَوْلٰيهُمُ
الْحَقِّ
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ۟
٣٠
Onların hepsini bir araya toplayacağımız, sonra da Allah’a ortak koşanlara, “Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin” diyeceğimiz günü düşün. Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.” “Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter.” Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri yoklayacak (ve kendi akıbetini öğrenecek), hepsi de gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülecekler ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir.
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
كَاَنْ
لَمْ
يَلْبَثُٓوا
اِلَّا
سَاعَةً
مِنَ
النَّهَارِ
يَتَعَارَفُونَ
بَيْنَهُمْۜ
قَدْ
خَسِرَ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِلِقَٓاءِ
اللّٰهِ
وَمَا
كَانُوا
مُهْتَد۪ينَ
٤٥
Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır.
وَمَا
ظَنُّ
الَّذ۪ينَ
يَفْتَرُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَذُو
فَضْلٍ
عَلَى
النَّاسِ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَهُمْ
لَا يَشْكُرُونَ۟
٦٠
Allah’a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O’nun nimetlerine) şükretmezler.
وَلَقَدْ
بَوَّأْنَا
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
مُبَوَّاَ
صِدْقٍ
وَرَزَقْنَاهُمْ
مِنَ
الطَّيِّبَاتِۚ
فَمَا
اخْتَلَفُوا
حَتّٰى
جَٓاءَهُمُ
الْعِلْمُۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
يَقْض۪ي
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
ف۪يمَا
كَانُوا
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَ
٩٣
Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاءَ
اَمْرُنَا
وَفَارَ
التَّنُّورُۙ
قُلْنَا
احْمِلْ
ف۪يهَا
مِنْ
كُلٍّ
زَوْجَيْنِ
اثْنَيْنِ
وَاَهْلَكَ
اِلَّا
مَنْ
سَبَقَ
عَلَيْهِ
الْقَوْلُ
وَمَنْ
اٰمَنَۜ
وَمَٓا
اٰمَنَ
مَعَهُٓ
اِلَّا
قَل۪يلٌ
٤٠
وَقَالَ
ارْكَبُوا
ف۪يهَا
بِسْمِ
اللّٰهِ
مَجْرٰۭۙيهَا
وَمُرْسٰيهَاۜ
اِنَّ
رَبّ۪ي
لَغَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٤١
Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti. (Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi.
وَهِيَ
تَجْر۪ي
بِهِمْ
ف۪ي
مَوْجٍ
كَالْجِبَالِ
وَنَادٰى
نُوحٌۨ
ابْنَهُ
وَكَانَ
ف۪ي
مَعْزِلٍ
يَا
بُنَيَّ
ارْكَبْۭۗ
مَعَنَا
وَلَا
تَكُنْ
مَعَ
الْكَافِر۪ينَ
٤٢
قَالَ
سَاٰو۪ٓي
اِلٰى
جَبَلٍ
يَعْصِمُن۪ي
مِنَ
الْمَٓاءِۜ
قَالَ
لَا
عَاصِمَ
الْيَوْمَ
مِنْ
اَمْرِ
اللّٰهِ
اِلَّا
مَنْ
رَحِمَۚ
وَحَالَ
بَيْنَهُمَا
الْمَوْجُ
فَكَانَ
مِنَ
الْمُغْرَق۪ينَ
٤٣
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi. O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.
وَق۪يلَ
يَٓا
اَرْضُ
ابْلَع۪ي
مَٓاءَكِ
وَيَا
سَمَٓاءُ
اَقْلِع۪ي
وَغ۪يضَ
الْمَٓاءُ
وَقُضِيَ
الْاَمْرُ
وَاسْتَوَتْ
عَلَى
الْجُودِيِّ
وَق۪يلَ
بُعْداً
لِلْقَوْمِ
الظَّالِم۪ينَ
٤٤
“Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi.
وَاُتْبِعُوا
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
لَعْنَةً
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
عَاداً
كَفَرُوا
رَبَّهُمْۜ
اَلَا
بُعْداً
لِعَادٍ
قَوْمِ
هُودٍ۟
٦٠
Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
وَاِلٰى
مَدْيَنَ
اَخَاهُمْ
شُعَيْباًۜ
قَالَ
يَا
قَوْمِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
اِلٰهٍ
غَيْرُهُۜ
وَلَا
تَنْقُصُوا
الْمِكْيَالَ
وَالْم۪يزَانَ
اِنّ۪ٓي
اَرٰيكُمْ
بِخَيْرٍ
وَاِنّ۪ٓي
اَخَافُ
عَلَيْكُمْ
عَذَابَ
يَوْمٍ
مُح۪يطٍ
٨٤
Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
يَقْدُمُ
قَوْمَهُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
فَاَوْرَدَهُمُ
النَّارَۜ
وَبِئْسَ
الْوِرْدُ
الْمَوْرُودُ
٩٨
وَاُتْبِعُوا
ف۪ي
هٰذِه۪
لَعْنَةً
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
بِئْسَ
الرِّفْدُ
الْمَرْفُودُ
٩٩
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası! Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Ne kötü destektir onlara verilen destek!
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَةً
لِمَنْ
خَافَ
عَذَابَ
الْاٰخِرَةِۜ
ذٰلِكَ
يَوْمٌ
مَجْمُوعٌۙ
لَهُ
النَّاسُ
وَذٰلِكَ
يَوْمٌ
مَشْهُودٌ
١٠٣
وَمَا
نُؤَخِّرُهُٓ
اِلَّا
لِاَجَلٍ
مَعْدُودٍۜ
١٠٤
Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür. Biz onu ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz.
يَوْمَ
يَأْتِ
لَا
تَكَلَّمُ
نَفْسٌ
اِلَّا
بِـاِذْنِه۪ۚ
فَمِنْهُمْ
شَقِيٌّ
وَسَع۪يدٌ
١٠٥
O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.
اَفَاَمِنُٓوا
اَنْ
تَأْتِيَهُمْ
غَاشِيَةٌ
مِنْ
عَذَابِ
اللّٰهِ
اَوْ
تَأْتِيَهُمُ
السَّاعَةُ
بَغْتَةً
وَهُمْ
لَا
يَشْعُرُونَ
١٠٧
Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden veya onlar farkında olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından emin mi oldular?
وَبَرَزُوا
لِلّٰهِ
جَم۪يعاً
فَقَالَ
الضُّعَفٰٓؤُ۬ا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْـبَرُٓوا
اِنَّا
كُنَّا
لَكُمْ
تَبَعاً
فَهَلْ
اَنْتُمْ
مُغْنُونَ
عَنَّا
مِنْ
عَذَابِ
اللّٰهِ
مِنْ
شَيْءٍۜ
قَالُوا
لَوْ
هَدٰينَا
اللّٰهُ
لَهَدَيْنَاكُمْۜ
سَوَٓاءٌ
عَلَيْنَٓا
اَجَزِعْنَٓا
اَمْ
صَبَرْنَا
مَا
لَنَا
مِنْ
مَح۪يصٍ۟
٢١
وَقَالَ
الشَّيْطَانُ
لَمَّا
قُضِيَ
الْاَمْرُ
اِنَّ
اللّٰهَ
وَعَدَكُمْ
وَعْدَ
الْحَقِّ
وَوَعَدْتُكُمْ
فَاَخْلَفْتُكُمْۜ
وَمَا
كَانَ
لِيَ
عَلَيْكُمْ
مِنْ
سُلْطَانٍ
اِلَّٓا
اَنْ
دَعَوْتُكُمْ
فَاسْتَجَبْتُمْ
ل۪يۚ
فَلَا
تَلُومُون۪ي
وَلُومُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
مَٓا
اَنَا۬
بِمُصْرِخِكُمْ
وَمَٓا
اَنْتُمْ
بِمُصْرِخِيَّۜ
اِنّ۪ي
كَفَرْتُ
بِمَٓا
اَشْرَكْتُمُونِ
مِنْ
قَبْلُۜ
اِنَّ
الظَّالِم۪ينَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٢٢
وَاُدْخِلَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَا
بِاِذْنِ
رَبِّهِمْۜ
تَحِيَّتُهُمْ
ف۪يهَا
سَلَامٌ
٢٣
İnsanların hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki: “Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az bir şey olsun, Allah’ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?” Onlar da, “Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur” derler. İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri “selâm”dır.
قُلْ
لِعِبَادِيَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
يُق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَيُنْفِقُوا
مِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
سِراًّ
وَعَلَانِيَةً
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَ
يَوْمٌ
لَا
بَيْعٌ
ف۪يهِ
وَلَا
خِلَالٌ
٣١
İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.
رَبِّ
اجْعَلْن۪ي
مُق۪يمَ
الصَّلٰوةِ
وَمِنْ
ذُرِّيَّت۪يۗ
رَبَّـنَا
وَتَقَبَّلْ
دُعَٓاءِ
٤٠
رَبَّـنَا
اغْفِرْ
ل۪ي
وَلِوَالِدَيَّ
وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ
يَوْمَ
يَقُومُ
الْحِسَابُ۟
٤١
“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.”
وَلَا
تَحْسَبَنَّ
اللّٰهَ
غَافِلاً
عَمَّا
يَعْمَلُ
الظَّالِمُونَۜ
اِنَّمَا
يُؤَخِّرُهُمْ
لِيَوْمٍ
تَشْخَصُ
ف۪يهِ
الْاَبْصَارُۙ
٤٢
مُهْطِع۪ينَ
مُقْنِع۪ي
رُؤُ۫سِهِمْ
لَا
يَرْتَدُّ
اِلَيْهِمْ
طَرْفُهُمْۚ
وَاَفْـِٔدَتُهُمْ
هَوَٓاءٌۜ
٤٣
Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. O gün başlarını dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur.
وَاَنْذِرِ
النَّاسَ
يَوْمَ
يَأْت۪يهِمُ
الْعَذَابُۙ
فَيَقُولُ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
رَبَّـنَٓا
اَخِّرْنَٓا
اِلٰٓى
اَجَلٍ
قَر۪يبٍۙ
نُجِبْ
دَعْوَتَكَ
وَنَتَّبِـعِ
الرُّسُلَۜ
اَوَلَمْ
تَكُونُٓوا
اَقْسَمْتُمْ
مِنْ
قَبْلُ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
زَوَالٍۙ
٤٤
(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?”
يَوْمَ
تُبَدَّلُ
الْاَرْضُ
غَيْرَ
الْاَرْضِ
وَالسَّمٰوَاتُ
وَبَرَزُوا
لِلّٰهِ
الْوَاحِدِ
الْقَهَّارِ
٤٨
O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.
وَتَرَى
الْمُجْرِم۪ينَ
يَوْمَئِذٍ
مُقَرَّن۪ينَ
فِي
الْاَصْفَادِۚ
٤٩
سَرَاب۪يلُهُمْ
مِنْ
قَطِرَانٍ
وَتَغْشٰى
وُجُوهَهُمُ
النَّارُۙ
٥٠
O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir.
قَالَ
رَبِّ
فَاَنْظِرْن۪ٓي
اِلٰى
يَوْمِ
يُبْعَثُونَ
٣٦
قَالَ
فَاِنَّكَ
مِنَ
الْمُنْظَر۪ينَۙ
٣٧
اِلٰى
يَوْمِ
الْوَقْتِ
الْمَعْلُومِ
٣٨
İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. 37,38. Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
وَمَا
خَلَقْنَا
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ
وَمَا
بَيْنَهُمَٓا
اِلَّا
بِالْحَقِّۜ
وَاِنَّ
السَّاعَةَ
لَاٰتِيَةٌ
فَاصْفَحِ
الصَّفْحَ
الْجَم۪يلَ
٨٥
Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
وَاِذَا
ق۪يلَ
لَهُمْ
مَاذَٓا
اَنْزَلَ
رَبُّكُمْۙ
قَالُٓوا
اَسَاط۪يرُ
الْاَوَّل۪ينَۙ
٢٤
لِيَحْمِلُٓوا
اَوْزَارَهُمْ
كَامِلَةً
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۙ
وَمِنْ
اَوْزَارِ
الَّذ۪ينَ
يُضِلُّونَهُمْ
بِغَيْرِ
عِلْمٍۜ
اَلَا
سَٓاءَ
مَا
يَزِرُونَ۟
٢٥
Onlara “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman, “Öncekilerin masalları” dediler. Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür.
قَدْ
مَكَرَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
فَاَتَى
اللّٰهُ
بُنْيَانَهُمْ
مِنَ
الْقَوَاعِدِ
فَخَرَّ
عَلَيْهِمُ
السَّقْفُ
مِنْ
فَوْقِهِمْ
وَاَتٰيهُمُ
الْعَذَابُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَشْعُرُونَ
٢٦
ثُمَّ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يُخْز۪يهِمْ
وَيَقُولُ
اَيْنَ
شُرَكَٓاءِيَ
الَّذ۪ينَ
كُنْتُمْ
تُشَٓاقُّونَ
ف۪يهِمْۜ
قَالَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
اِنَّ
الْخِزْيَ
الْيَوْمَ
وَالسُّٓوءَ
عَلَى
الْكَافِر۪ينَۙ
٢٧
Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi. Sonra kıyamet günü, Allah onları rezil edecek ve diyecek ki: “Uğrunda mücadele ettiğiniz ortaklarım nerede?!” Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: “Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.”
اَلَّذ۪ينَ
تَتَوَفّٰيهُمُ
الْمَلٰٓئِكَةُ
ظَالِم۪ٓي
اَنْفُسِهِمْۖ
فَاَلْقَوُا
السَّلَمَ
مَا
كُنَّا
نَعْمَلُ
مِنْ
سُٓوءٍۜ
بَلٰٓى
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٢٨
فَادْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
فَلَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٢٩
O kâfirler, nefislerine zulmederlerken melekler onların canlarını alır da onlar teslim olup, “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” derler. (Melekler de şöyle diyecekler:) “Hayır! Allah sizin yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir.” “Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”
وَلِلّٰهِ
غَيْبُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
وَمَٓا
اَمْرُ
السَّاعَةِ
اِلَّا
كَلَمْحِ
الْبَصَرِ
اَوْ
هُوَ
اَقْرَبُۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
٧٧
Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
وَيَوْمَ
نَبْعَثُ
مِنْ
كُلِّ
اُمَّةٍ
شَه۪يداً
ثُمَّ
لَا
يُؤْذَنُ
لِلَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَلَا
هُمْ
يُسْتَعْتَبُونَ
٨٤
Kıyamet günü her ümmetten bir şahit göndereceğiz; sonra inkâr edenlere ne (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne de Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilecek.
وَاِذَا
رَاَ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
الْعَذَابَ
فَلَا
يُخَفَّفُ
عَنْهُمْ
وَلَا
هُمْ
يُنْظَرُونَ
٨٥
وَاِذَا
رَاَ
الَّذ۪ينَ
اَشْرَكُوا
شُرَكَٓاءَهُمْ
قَالُوا
رَبَّـنَا
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
شُرَكَٓاؤُ۬نَا
الَّذ۪ينَ
كُنَّا
نَدْعُوا
مِنْ
دُونِكَۚ
فَاَلْقَوْا
اِلَيْهِمُ
الْقَوْلَ
اِنَّكُمْ
لَكَاذِبُونَۚ
٨٦
وَاَلْقَوْا
اِلَى
اللّٰهِ
يَوْمَئِذٍۨ
السَّلَمَ
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ
٨٧
O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez ve kendilerine mühlet de verilmez. Allah’a ortak koşanlar, ortaklarını gördüklerinde diyecekler ki: “Rabbimiz! Bunlar, seni bırakıp kendilerine tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.” Koştukları ortaklar da onlara: “Siz elbette yalancılarsınız” diye laf atacaklar. Onlar o gün Allah’a teslim olurlar ve uydurdukları şeyler de onları yüzüstü bırakıp kaybolur.
وَيَوْمَ
نَبْعَثُ
ف۪ي
كُلِّ
اُمَّةٍ
شَه۪يداً
عَلَيْهِمْ
مِنْ
اَنْفُسِهِمْ
وَجِئْنَا
بِكَ
شَه۪يداً
عَلٰى
هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ
وَنَزَّلْنَا
عَلَيْكَ
الْكِتَابَ
تِبْيَاناً
لِكُلِّ
شَيْءٍ
وَهُدًى
وَرَحْمَةً
وَبُشْرٰى
لِلْمُسْلِم۪ينَ۟
٨٩
(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
وَلَا
تَكُونُوا
كَالَّت۪ي
نَقَضَتْ
غَزْلَهَا
مِنْ
بَعْدِ
قُوَّةٍ
اَنْكَاثاًۜ
تَتَّخِذُونَ
اَيْمَانَكُمْ
دَخَلاً
بَيْنَكُمْ
اَنْ
تَكُونَ
اُمَّةٌ
هِيَ
اَرْبٰى
مِنْ
اُمَّةٍۜ
اِنَّمَا
يَبْلُوكُمُ
اللّٰهُ
بِه۪ۜ
وَلَيُبَيِّنَنَّ
لَكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
مَا
كُنْتُمْ
ف۪يهِ
تَخْتَلِفُونَ
٩٢
Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır.
يَوْمَ
تَأْت۪ي
كُلُّ
نَفْسٍ
تُجَادِلُ
عَنْ
نَفْسِهَا
وَتُوَفّٰى
كُلُّ
نَفْسٍ
مَا
عَمِلَتْ
وَهُمْ
لَا
يُظْلَمُونَ
١١١
Herkesin nefsi için mücadele ederek geleceği, kendilerine zulmedilmeksizin herkese yaptığının karşılığının eksiksiz ödeneceği günü düşün.
اِنَّمَا
جُعِلَ
السَّبْتُ
عَلَى
الَّذ۪ينَ
اخْتَلَفُوا
ف۪يهِۜ
وَاِنَّ
رَبَّكَ
لَيَحْكُمُ
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
ف۪يمَا
كَانُوا
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَ
١٢٤
Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
وَكُلَّ
اِنْسَانٍ
اَلْزَمْنَاهُ
طَٓائِرَهُ
ف۪ي
عُنُقِه۪ۜ
وَنُخْرِجُ
لَهُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
كِتَاباً
يَلْقٰيهُ
مَنْشُوراً
١٣
اِقْرَأْ
كِتَابَكَۜ
كَفٰى
بِنَفْسِكَ
الْيَوْمَ
عَلَيْكَ
حَس۪يباًۜ
١٤
Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir.
وَقَالُٓوا
ءَاِذَا
كُنَّا
عِظَاماً
وَرُفَاتاً
ءَاِنَّا
لَمَبْعُوثُونَ
خَلْقاً
جَد۪يداً
٤٩
قُلْ
كُونُوا
حِجَارَةً
اَوْ
حَد۪يداًۙ
٥٠
اَوْ
خَلْقاً
مِمَّا
يَكْبُرُ
ف۪ي
صُدُورِكُمْۚ
فَسَيَقُولُونَ
مَنْ
يُع۪يدُنَاۜ
قُلِ
الَّذ۪ي
فَطَرَكُمْ
اَوَّلَ
مَرَّةٍۚ
فَسَيُنْغِضُونَ
اِلَيْكَ
رُؤُ۫سَهُمْ
وَيَقُولُونَ
مَتٰى
هُوَۜ
قُلْ
عَسٰٓى
اَنْ
يَكُونَ
قَر۪يباً
٥١
يَوْمَ
يَدْعُوكُمْ
فَتَسْتَج۪يبُونَ
بِحَمْدِه۪
وَتَظُنُّونَ
اِنْ
لَبِثْتُمْ
اِلَّا
قَل۪يلاً۟
٥٢
Dediler ki: “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduğumuz zaman mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” De ki: “(Şüphe mi var?) İster taş olun ister demir!” “Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun, (yine de diriltileceksiniz.)” Diyecekler ki: “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bunun üzerine başlarını sana (alaylı bir tarzda) sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” Allah’ın sizi (kabirlerinizden) çağıracağı, sizin de O’na hamd ederek emrine hemen uyacağınız ve (kabirlerinizde) pek az kaldığınızı sanacağınız günü hatırla!
وَاِنْ
مِنْ
قَرْيَةٍ
اِلَّا
نَحْنُ
مُهْلِكُوهَا
قَبْلَ
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
اَوْ
مُعَذِّبُوهَا
عَذَاباً
شَد۪يداًۜ
كَانَ
ذٰلِكَ
فِي
الْكِتَابِ
مَسْطُوراً
٥٨
Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış bulunuyor.
قَالَ
اَرَاَيْتَكَ
هٰذَا
الَّذ۪ي
كَرَّمْتَ
عَلَيَّۘ
لَئِنْ
اَخَّرْتَنِ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
لَاَحْتَنِكَنَّ
ذُرِّيَّتَهُٓ
اِلَّا
قَل۪يلاً
٦٢
Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.”
يَوْمَ
نَدْعُوا
كُلَّ
اُنَاسٍ
بِاِمَامِهِمْۚ
فَمَنْ
اُو۫تِيَ
كِتَابَهُ
بِيَم۪ينِه۪
فَاُو۬لٰٓئِكَ
يَقْرَؤُ۫نَ
كِتَابَهُمْ
وَلَا
يُظْلَمُونَ
فَت۪يلاً
٧١
Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.
وَمَنْ
يَهْدِ
اللّٰهُ
فَهُوَ
الْمُهْتَدِۚ
وَمَنْ
يُضْلِلْ
فَلَنْ
تَجِدَ
لَهُمْ
اَوْلِيَٓاءَ
مِنْ
دُونِه۪ۜ
وَنَحْشُرُهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
عَلٰى
وُجُوهِهِمْ
عُمْياً
وَبُكْماً
وَصُماًّۜ
مَأْوٰيهُمْ
جَهَنَّمُۜ
كُلَّمَا
خَبَتْ
زِدْنَاهُمْ
سَع۪يراً
٩٧
Allah, kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız.
وَكَذٰلِكَ
اَعْثَرْنَا
عَلَيْهِمْ
لِيَعْلَمُٓوا
اَنَّ
وَعْدَ
اللّٰهِ
حَقٌّ
وَاَنَّ
السَّاعَةَ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهَاۚ
اِذْ
يَتَنَازَعُونَ
بَيْنَهُمْ
اَمْرَهُمْ
فَقَالُوا
ابْنُوا
عَلَيْهِمْ
بُنْيَاناًۜ
رَبُّهُمْ
اَعْلَمُ
بِهِمْۜ
قَالَ
الَّذ۪ينَ
غَلَبُوا
عَلٰٓى
اَمْرِهِمْ
لَنَتَّخِذَنَّ
عَلَيْهِمْ
مَسْجِداً
٢١
Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler.
وَمَٓا
اَظُنُّ
السَّاعَةَ
قَٓائِمَةًۙ
وَلَئِنْ
رُدِدْتُ
اِلٰى
رَبّ۪ي
لَاَجِدَنَّ
خَيْراً
مِنْهَا
مُنْقَلَباً
٣٦
“Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.”
وَيَوْمَ
نُسَيِّرُ
الْجِبَالَ
وَتَرَى
الْاَرْضَ
بَارِزَةًۙ
وَحَشَرْنَاهُمْ
فَلَمْ
نُغَادِرْ
مِنْهُمْ
اَحَداًۚ
٤٧
وَعُرِضُوا
عَلٰى
رَبِّكَ
صَفاًّۜ
لَقَدْ
جِئْتُمُونَا
كَمَا
خَلَقْنَاكُمْ
اَوَّلَ
مَرَّةٍۘ
بَلْ
زَعَمْتُمْ
اَلَّنْ
نَجْعَلَ
لَكُمْ
مَوْعِداً
٤٨
وَوُضِعَ
الْكِتَابُ
فَتَرَى
الْمُجْرِم۪ينَ
مُشْفِق۪ينَ
مِمَّا
ف۪يهِ
وَيَقُولُونَ
يَا
وَيْلَتَنَا
مَالِ
هٰذَا
الْكِتَابِ
لَا
يُغَادِرُ
صَغ۪يرَةً
وَلَا
كَب۪يرَةً
اِلَّٓا
اَحْصٰيهَاۚ
وَوَجَدُوا
مَا
عَمِلُوا
حَاضِراًۜ
وَلَا
يَظْلِمُ
رَبُّكَ
اَحَداً۟
٤٩
Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız. Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir. Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
مَٓا
اَشْهَدْتُهُمْ
خَلْقَ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَلَا
خَلْقَ
اَنْفُسِهِمْۖ
وَمَا
كُنْتُ
مُتَّخِذَ
الْمُضِلّ۪ينَ
عَضُداً
٥١
وَيَوْمَ
يَقُولُ
نَادُوا
شُرَكَٓاءِيَ
الَّذ۪ينَ
زَعَمْتُمْ
فَدَعَوْهُمْ
فَلَمْ
يَسْتَج۪يبُوا
لَهُمْ
وَجَعَلْنَا
بَيْنَهُمْ
مَوْبِقاً
٥٢
وَرَاَ
الْمُجْرِمُونَ
النَّارَ
فَظَنُّٓوا
اَنَّهُمْ
مُوَاقِعُوهَا
وَلَمْ
يَجِدُوا
عَنْهَا
مَصْرِفاً۟
٥٣
Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim. (Ey Muhammed!) Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla! Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.
وَتَرَكْنَا
بَعْضَهُمْ
يَوْمَئِذٍ
يَمُوجُ
ف۪ي
بَعْضٍ
وَنُفِخَ
فِي
الصُّورِ
فَجَمَعْنَاهُمْ
جَمْعاًۙ
٩٩
وَعَرَضْنَا
جَهَنَّمَ
يَوْمَئِذٍ
لِلْكَافِر۪ينَ
عَرْضاًۙ
١٠٠
اَلَّذ۪ينَ
كَانَتْ
اَعْيُنُهُمْ
ف۪ي
غِطَٓاءٍ
عَنْ
ذِكْر۪ي
وَكَانُوا
لَا
يَسْتَط۪يعُونَ
سَمْعاً۟
١٠١
O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. 100,101. O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kâfirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِاٰيَاتِ
رَبِّهِمْ
وَلِقَٓائِه۪
فَحَبِطَتْ
اَعْمَالُهُمْ
فَلَا
نُق۪يمُ
لَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
وَزْناً
١٠٥
Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.
فَاخْتَلَفَ
الْاَحْزَابُ
مِنْ
بَيْنِهِمْۚ
فَوَيْلٌ
لِلَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْ
مَشْهَدِ
يَوْمٍ
عَظ۪يمٍ
٣٧
اَسْمِعْ
بِهِمْ
وَاَبْصِرْۙ
يَوْمَ
يَأْتُونَنَاۚ
لٰكِنِ
الظَّالِمُونَ
الْيَوْمَ
ف۪ي
ضَلَالٍ
مُب۪ينٍ
٣٨
وَاَنْذِرْهُمْ
يَوْمَ
الْحَسْرَةِ
اِذْ
قُضِيَ
الْاَمْرُۚ
وَهُمْ
ف۪ي
غَفْلَةٍ
وَهُمْ
لَا
يُؤْمِنُونَ
٣٩
اِنَّا
نَحْنُ
نَرِثُ
الْاَرْضَ
وَمَنْ
عَلَيْهَا
وَاِلَيْنَا
يُرْجَعُونَ۟
٤٠
(Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kâfirlerin hâline! Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar. Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler.
قُلْ
مَنْ
كَانَ
فِي
الضَّلَالَةِ
فَلْيَمْدُدْ
لَهُ
الرَّحْمٰنُ
مَداًّۚ
حَتّٰٓى
اِذَا
رَاَوْا
مَا
يُوعَدُونَ
اِمَّا
الْعَذَابَ
وَاِمَّا
السَّاعَةَۜ
فَسَيَعْلَمُونَ
مَنْ
هُوَ
شَرٌّ
مَكَاناً
وَاَضْعَفُ
جُنْداً
٧٥
(Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.
يَوْمَ
نَحْشُرُ
الْمُتَّق۪ينَ
اِلَى
الرَّحْمٰنِ
وَفْداًۙ
٨٥
وَنَسُوقُ
الْمُجْرِم۪ينَ
اِلٰى
جَهَنَّمَ
وِرْداًۢ
٨٦
85,86. Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!
اِنْ
كُلُّ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
اِلَّٓا
اٰتِي
الرَّحْمٰنِ
عَبْداًۜ
٩٣
لَقَدْ
اَحْصٰيهُمْ
وَعَدَّهُمْ
عَداًّۜ
٩٤
وَكُلُّهُمْ
اٰت۪يهِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
فَرْداً
٩٥
Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir. Andolsun, Allah onları ilmiyle kuşatmış ve tek tek saymıştır. Onlar(ın her biri) kıyamet günü O’na tek başına gelecektir.
اِنَّ
السَّاعَةَ
اٰتِيَةٌ
اَكَادُ
اُخْف۪يهَا
لِتُجْزٰى
كُلُّ
نَفْسٍ
بِمَا
تَسْعٰى
١٥
“Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim.”
مَنْ
اَعْرَضَ
عَنْهُ
فَاِنَّهُ
يَحْمِلُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
وِزْراًۙ
١٠٠
Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir.
خَالِد۪ينَ
ف۪يهِۜ
وَسَٓاءَ
لَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
حِمْلاًۙ
١٠١
Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün, bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür!
يَوْمَ
يُنْفَخُ
فِي
الصُّورِ
وَنَحْشُرُ
الْمُجْرِم۪ينَ
يَوْمَئِذٍ
زُرْقاًۚ
١٠٢
O gün günahkârları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak haşredeceğiz.
يَتَخَافَتُونَ
بَيْنَهُمْ
اِنْ
لَبِثْتُمْ
اِلَّا
عَشْراً
١٠٣
نَحْنُ
اَعْلَمُ
بِمَا
يَقُولُونَ
اِذْ
يَقُولُ
اَمْثَلُهُمْ
طَر۪يقَةً
اِنْ
لَبِثْتُمْ
اِلَّا
يَوْماً۟
١٠٤
103,104. Aralarında birbirlerine “(Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar. -Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, “Siz sadece bir gün kaldınız” diyecektir.
وَيَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
الْجِبَالِ
فَقُلْ
يَنْسِفُهَا
رَبّ۪ي
نَسْفاًۙ
١٠٥
فَيَذَرُهَا
قَاعاً
صَفْصَفاًۙ
١٠٦
لَا
تَرٰى
ف۪يهَا
عِوَجاً
وَلَٓا
اَمْتاً
١٠٧
(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.” “Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan hâlinde bırakacaktır.” “Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.”
يَوْمَئِذٍ
يَتَّبِعُونَ
الدَّاعِيَ
لَا
عِوَجَ
لَهُۚ
وَخَشَعَتِ
الْاَصْوَاتُ
لِلرَّحْمٰنِ
فَلَا
تَسْمَعُ
اِلَّا
هَمْساً
١٠٨
O gün kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye (İsrâfil’e) uyarlar. Sesler, Rahmân’ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı işitebilirsin.
يَوْمَئِذٍ
لَا
تَنْفَعُ
الشَّفَاعَةُ
اِلَّا
مَنْ
اَذِنَ
لَهُ
الرَّحْمٰنُ
وَرَضِيَ
لَهُ
قَوْلاً
١٠٩
يَعْلَمُ
مَا
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَمَا
خَلْفَهُمْ
وَلَا
يُح۪يطُونَ
بِه۪
عِلْماً
١١٠
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz.
وَمَنْ
اَعْرَضَ
عَنْ
ذِكْر۪ي
فَاِنَّ
لَهُ
مَع۪يشَةً
ضَنْكاً
وَنَحْشُرُهُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
اَعْمٰى
١٢٤
“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”
لَوْ
يَعْلَمُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
ح۪ينَ
لَا يَكُفُّونَ
عَنْ
وُجُوهِهِمُ
النَّارَ
وَلَا
عَنْ
ظُهُورِهِمْ
وَلَا هُمْ
يُنْصَرُونَ
٣٩
بَلْ
تَأْت۪يهِمْ
بَغْتَةً
فَتَبْهَتُهُمْ
فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ
رَدَّهَا
وَلَا
هُمْ
يُنْظَرُونَ
٤٠
İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler! Şüphesiz o (tehdit edildikleri azap) onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak.
وَنَضَعُ
الْمَوَاز۪ينَ
الْقِسْطَ
لِيَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
فَلَا
تُظْلَمُ
نَفْسٌ
شَيْـٔاًۜ
وَاِنْ
كَانَ
مِثْقَالَ
حَبَّةٍ
مِنْ
خَرْدَلٍ
اَتَيْنَا
بِهَاۜ
وَكَفٰى
بِنَا
حَاسِب۪ينَ
٤٧
Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
اَلَّذ۪ينَ
يَخْشَوْنَ
رَبَّهُمْ
بِالْغَيْبِ
وَهُمْ
مِنَ
السَّاعَةِ
مُشْفِقُونَ
٤٩
Onlar, görmedikleri hâlde Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar.
وَحَرَامٌ
عَلٰى
قَرْيَةٍ
اَهْلَكْنَاهَٓا
اَنَّهُمْ
لَا
يَرْجِعُونَ
٩٥
حَتّٰٓى
اِذَا
فُتِحَتْ
يَأْجُوجُ
وَمَأْجُوجُ
وَهُمْ
مِنْ
كُلِّ
حَدَبٍ
يَنْسِلُونَ
٩٦
وَاقْتَرَبَ
الْوَعْدُ
الْحَقُّ
فَاِذَا
هِيَ
شَاخِصَةٌ
اَبْصَارُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُواۜ
يَا
وَيْلَنَا
قَدْ
كُنَّا
ف۪ي
غَفْلَةٍ
مِنْ
هٰذَا
بَلْ
كُنَّا
ظَالِم۪ينَ
٩٧
اِنَّكُمْ
وَمَا
تَعْبُدُونَ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
حَصَبُ
جَهَنَّمَۜ
اَنْتُمْ
لَهَا
وَارِدُونَ
٩٨
لَوْ
كَانَ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
اٰلِهَةً
مَا
وَرَدُوهَاۜ
وَكُلٌّ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٩٩
لَهُمْ
ف۪يهَا
زَف۪يرٌ
وَهُمْ
ف۪يهَا
لَا
يَسْمَعُونَ
١٠٠
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
سَبَقَتْ
لَهُمْ
مِنَّا
الْحُسْنٰٓىۙ
اُو۬لٰٓئِكَ
عَنْهَا
مُبْعَدُونَۙ
١٠١
لَا
يَسْمَعُونَ
حَس۪يسَهَاۚ
وَهُمْ
ف۪ي
مَا
اشْتَهَتْ
اَنْفُسُهُمْ
خَالِدُونَۚ
١٠٢
لَا
يَحْزُنُهُمُ
الْفَزَعُ
الْاَكْبَرُ
وَتَتَلَقّٰيهُمُ
الْمَلٰٓئِكَةُۜ
هٰذَا
يَوْمُكُمُ
الَّذ۪ي
كُنْتُمْ
تُوعَدُونَ
١٠٣
يَوْمَ
نَطْوِي
السَّمَٓاءَ
كَطَيِّ
السِّجِلِّ
لِلْكُتُبِۜ
كَمَا
بَدَأْنَٓا
اَوَّلَ
خَلْقٍ
نُع۪يدُهُۜ
وَعْداً
عَلَيْنَاۜ
اِنَّا
كُنَّا
فَاعِل۪ينَ
١٠٤
Helâk ettiğimiz bir memleket halkının bize dönmemeleri imkânsızdır. Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler. Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız. Eğer onlar ilâh olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedî kalacaklardır. Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler. Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar. En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar. Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمْۚ
اِنَّ
زَلْزَلَةَ
السَّاعَةِ
شَيْءٌ
عَظ۪يمٌ
١
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
وَاَنَّ
السَّاعَةَ
اٰتِيَةٌ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهَاۙ
وَاَنَّ
اللّٰهَ
يَبْعَثُ
مَنْ
فِي
الْقُبُورِ
٧
Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir.
ثَانِيَ
عِطْفِه۪
لِيُضِلَّ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِۜ
لَهُ
فِي
الدُّنْيَا
خِزْيٌ
وَنُذ۪يقُهُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
عَذَابَ
الْحَر۪يقِ
٩
8,9. İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı hâlde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَالَّذ۪ينَ
هَادُوا
وَالصَّابِـ۪ٔينَ
وَالنَّصَارٰى
وَالْمَجُوسَ
وَالَّذ۪ينَ
اَشْرَكُواۗ
اِنَّ
اللّٰهَ
يَفْصِلُ
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
شَه۪يدٌ
١٧
Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah’a ortak koşanlar var ya; Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah, her şeye şahittir.
وَلَا
يَزَالُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
ف۪ي
مِرْيَةٍ
مِنْهُ
حَتّٰى
تَأْتِيَهُمُ
السَّاعَةُ
بَغْتَةً
اَوْ
يَأْتِيَهُمْ
عَذَابُ
يَوْمٍ
عَق۪يمٍ
٥٥
İnkâr edenler, kendilerine kıyamet ansızın gelinceye, yahut da onlara kısır bir günün azabı gelip çatıncaya dek o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar.
اَلْمُلْكُ
يَوْمَئِذٍ
لِلّٰهِۜ
يَحْكُمُ
بَيْنَهُمْۜ
فَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
ف۪ي
جَنَّاتِ
النَّع۪يمِ
٥٦
İşte o gün mülk (hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. Artık iman edip salih ameller işlemiş olanlar Naîm Cennetleri’ndedirler.
اَللّٰهُ
يَحْكُمُ
بَيْنَكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
ف۪يمَا
كُنْتُمْ
ف۪يهِ
تَخْتَلِفُونَ
٦٩
Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir.
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
تُبْعَثُونَ
١٦
Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.
فَاِذَا
نُفِـخَ
فِي
الصُّورِ
فَلَٓا
اَنْسَابَ
بَيْنَهُمْ
يَوْمَئِذٍ
وَلَا
يَتَسَٓاءَلُونَ
١٠١
Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَرْمُونَ
الْمُحْصَنَاتِ
الْغَافِلَاتِ
الْمُؤْمِنَاتِ
لُعِنُوا
فِي
الدُّنْيَا
وَالْاٰخِرَةِۖ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
عَظ۪يمٌۙ
٢٣
يَوْمَ
تَشْهَدُ
عَلَيْهِمْ
اَلْسِنَتُهُمْ
وَاَيْد۪يهِمْ
وَاَرْجُلُهُمْ
بِمَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
٢٤
يَوْمَئِذٍ
يُوَفّ۪يهِمُ
اللّٰهُ
د۪ينَهُمُ
الْحَقَّ
وَيَعْلَمُونَ
اَنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
الْحَقُّ
الْمُب۪ينُ
٢٥
23,24. İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır. O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir.
بَلْ
كَذَّبُوا
بِالسَّاعَةِ
وَاَعْتَدْنَا
لِمَنْ
كَذَّبَ
بِالسَّاعَةِ
سَع۪يراًۚ
١١
Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
وَمَا
يَعْبُدُونَ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
فَيَقُولُ
ءَاَنْتُمْ
اَضْلَلْتُمْ
عِبَاد۪ي
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
اَمْ
هُمْ
ضَلُّوا
السَّب۪يلَۜ
١٧
Rabbinin, onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar” diyeceği günü hatırla.
يَوْمَ
يَرَوْنَ
الْمَلٰٓئِكَةَ
لَا
بُشْرٰى
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُجْرِم۪ينَ
وَيَقُولُونَ
حِجْراً
مَحْجُوراً
٢٢
Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. “Eyvah! Biz Allah’ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız” diyecekler.
اَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
يَوْمَئِذٍ
خَيْرٌ
مُسْتَقَراًّ
وَاَحْسَنُ
مَق۪يلاً
٢٤
وَيَوْمَ
تَشَقَّقُ
السَّمَٓاءُ
بِالْغَمَامِ
وَنُزِّلَ
الْمَلٰٓئِكَةُ
تَنْز۪يلاً
٢٥
اَلْمُلْكُ
يَوْمَئِذٍۨ
الْحَقُّ
لِلرَّحْمٰنِۜ
وَكَانَ
يَوْماً
عَلَى
الْكَافِر۪ينَ
عَس۪يراً
٢٦
وَيَوْمَ
يَعَضُّ
الظَّالِمُ
عَلٰى
يَدَيْهِ
يَقُولُ
يَا
لَيْتَنِي
اتَّخَذْتُ
مَعَ
الرَّسُولِ
سَب۪يلاً
٢٧
O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir. O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır. O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”
يُضَاعَفْ
لَهُ
الْعَذَابُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
وَيَخْلُدْ
ف۪يه۪۫
مُهَاناًۗ
٦٩
Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır.
وَلَا
تُخْزِن۪ي
يَوْمَ
يُبْعَثُونَۙ
٨٧
يَوْمَ
لَا
يَنْفَعُ
مَالٌ
وَلَا
بَنُونَۙ
٨٨
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”
وَاِذَا
وَقَعَ
الْقَوْلُ
عَلَيْهِمْ
اَخْرَجْنَا
لَهُمْ
دَٓابَّةً
مِنَ
الْاَرْضِ
تُكَلِّمُهُمْۙ
اَنَّ
النَّاسَ
كَانُوا
بِاٰيَاتِنَا
لَا
يُوقِنُونَ۟
٨٢
وَيَوْمَ
نَحْشُرُ
مِنْ
كُلِّ
اُمَّةٍ
فَوْجاً
مِمَّنْ
يُكَذِّبُ
بِاٰيَاتِنَا
فَهُمْ
يُوزَعُونَ
٨٣
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاؤُ۫
قَالَ
اَكَذَّبْتُمْ
بِاٰيَات۪ي
وَلَمْ
تُح۪يطُوا
بِهَا
عِلْماً
اَمَّاذَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٨٤
وَوَقَعَ
الْقَوْلُ
عَلَيْهِمْ
بِمَا
ظَلَمُوا
فَهُمْ
لَا
يَنْطِقُونَ
٨٥
(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla. Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar.
وَجَعَلْنَاهُمْ
اَئِمَّةً
يَدْعُونَ
اِلَى
النَّارِۚ
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
لَا
يُنْصَرُونَ
٤١
وَاَتْبَعْنَاهُمْ
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
لَعْنَةًۚ
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
هُمْ
مِنَ
الْمَقْبُوح۪ينَ۟
٤٢
Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir. Bu dünyada onları lânete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır.
اَفَمَنْ
وَعَدْنَاهُ
وَعْداً
حَسَناً
فَهُوَ
لَاق۪يهِ
كَمَنْ
مَتَّعْنَاهُ
مَتَاعَ
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
ثُمَّ
هُوَ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
مِنَ
الْمُحْضَر۪ينَ
٦١
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
اَيْنَ
شُرَكَٓاءِيَ
الَّذ۪ينَ
كُنْتُمْ
تَزْعُمُونَ
٦٢
قَالَ
الَّذ۪ينَ
حَقَّ
عَلَيْهِمُ
الْقَوْلُ
رَبَّنَا
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
اَغْوَيْنَاۚ
اَغْوَيْنَاهُمْ
كَمَا
غَوَيْنَاۚ
تَبَرَّأْنَٓا
اِلَيْكَۘ
مَا
كَانُٓوا
اِيَّانَا
يَعْبُدُونَ
٦٣
وَق۪يلَ
ادْعُوا
شُرَكَٓاءَكُمْ
فَدَعَوْهُمْ
فَلَمْ
يَسْتَج۪يبُوا
لَهُمْ
وَرَاَوُا
الْعَذَابَۚ
لَوْ
اَنَّهُمْ
كَانُوا
يَهْتَدُونَ
٦٤
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
مَاذَٓا
اَجَبْتُمُ
الْمُرْسَل۪ينَ
٦٥
فَعَمِيَتْ
عَلَيْهِمُ
الْاَنْـبَٓاءُ
يَوْمَئِذٍ
فَهُمْ
لَا
يَتَسَٓاءَلُونَ
٦٦
فَاَمَّا
مَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
فَعَسٰٓى
اَنْ
يَكُونَ
مِنَ
الْمُفْلِح۪ينَ
٦٧
Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir? Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla! Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir. Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi. Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.” O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar. Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
اِنْ
جَعَلَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمُ
الَّيْلَ
سَرْمَداً
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
مَنْ
اِلٰهٌ
غَيْرُ
اللّٰهِ
يَأْت۪يكُمْ
بِضِيَٓاءٍۜ
اَفَلَا
تَسْمَعُونَ
٧١
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
اِنْ
جَعَلَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمُ
النَّهَارَ
سَرْمَداً
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
مَنْ
اِلٰهٌ
غَيْرُ
اللّٰهِ
يَأْت۪يكُمْ
بِلَيْلٍ
تَسْكُنُونَ
ف۪يهِۜ
اَفَلَا
تُبْصِرُونَ
٧٢
De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?” De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
اَيْنَ
شُرَكَٓاءِيَ
الَّذ۪ينَ
كُنْتُمْ
تَزْعُمُونَ
٧٤
وَنَزَعْنَا
مِنْ
كُلِّ
اُمَّةٍ
شَه۪يداً
فَقُلْنَا
هَاتُوا
بُرْهَانَكُمْ
فَعَلِمُٓوا
اَنَّ
الْحَقَّ
لِلّٰهِ
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ۟
٧٥
Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla. Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir.
مَنْ
كَانَ
يَرْجُوا
لِقَٓاءَ
اللّٰهِ
فَاِنَّ
اَجَلَ
اللّٰهِ
لَاٰتٍۜ
وَهُوَ
السَّم۪يعُ
الْعَل۪يمُ
٥
Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
وَلَيَحْمِلُنَّ
اَثْقَالَهُمْ
وَاَثْقَالاً
مَعَ
اَثْقَالِهِمْۘ
وَلَيُسْـَٔلُنَّ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
عَمَّا
كَانُوا
يَفْتَرُونَ۟
١٣
Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.
وَقَالَ
اِنَّمَا
اتَّخَذْتُمْ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
اَوْثَاناًۙ
مَوَدَّةَ
بَيْنِكُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۚ
ثُمَّ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يَكْفُرُ
بَعْضُكُمْ
بِبَعْضٍ
وَيَلْعَنُ
بَعْضُكُمْ
بَعْضاًۘ
وَمَأْوٰيكُمُ
النَّارُ
وَمَا
لَكُمْ
مِنْ
نَاصِر۪ينَۗ
٢٥
İbrahim, onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.”
يَسْتَعْجِلُونَكَ
بِالْعَذَابِۜ
وَاِنَّ
جَهَنَّمَ
لَمُح۪يطَةٌ
بِالْكَافِر۪ينَۙ
٥٤
يَوْمَ
يَغْشٰيهُمُ
الْعَذَابُ
مِنْ
فَوْقِهِمْ
وَمِنْ
تَحْتِ
اَرْجُلِهِمْ
وَيَقُولُ
ذُوقُوا
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٥٥
54,55. Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir.
وَيَوْمَ
تَقُومُ
السَّاعَةُ
يُبْلِسُ
الْمُجْرِمُونَ
١٢
وَلَمْ
يَكُنْ
لَهُمْ
مِنْ
شُرَكَٓائِهِمْ
شُفَعٰٓؤُ۬ا
وَكَانُوا
بِشُرَكَٓائِهِمْ
كَافِر۪ينَ
١٣
Kıyametin kopacağı günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir. Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.
وَيَوْمَ
تَقُومُ
السَّاعَةُ
يَوْمَئِذٍ
يَتَفَرَّقُونَ
١٤
فَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
فَهُمْ
ف۪ي
رَوْضَةٍ
يُحْبَرُونَ
١٥
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَلِقَٓائِ
الْاٰخِرَةِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
فِي
الْعَذَابِ
مُحْضَرُونَ
١٦
Kıyametin kopacağı gün, işte o gün mü’minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır. İman edip salih ameller işleyenlere gelince, işte onlar cennet bahçelerinde sevindirilirler. İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır.
وَيَوْمَ
تَقُومُ
السَّاعَةُ
يُقْسِمُ
الْمُجْرِمُونَۙ
مَا
لَبِثُوا
غَيْرَ
سَاعَةٍۜ
كَذٰلِكَ
كَانُوا
يُؤْفَكُونَ
٥٥
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
وَالْا۪يمَانَ
لَقَدْ
لَبِثْتُمْ
ف۪ي
كِتَابِ
اللّٰهِ
اِلٰى
يَوْمِ
الْبَعْثِۘ
فَهٰذَا
يَوْمُ
الْبَعْثِ
وَلٰكِنَّكُمْ
كُنْتُمْ
لَا
تَعْلَمُونَ
٥٦
فَيَوْمَئِذٍ
لَا يَنْفَعُ
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مَعْذِرَتُهُمْ
وَلَا
هُمْ
يُسْتَعْتَبُونَ
٥٧
Kıyametin kopacağı gün suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar (dünyada haktan) işte böyle döndürülüyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise onlara şöyle diyeceklerdir: “Andolsun, siz, Allah’ın yazısına göre, yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.” O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمْ
وَاخْشَوْا
يَوْماً
لَا
يَجْز۪ي
وَالِدٌ
عَنْ
وَلَدِه۪ۘ
وَلَا
مَوْلُودٌ
هُوَ
جَازٍ
عَنْ
وَالِدِه۪
شَيْـٔاًۜ
اِنَّ
وَعْدَ
اللّٰهِ
حَقٌّ
فَلَا
تَغُرَّنَّكُمُ
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَا۠
وَلَا
يَغُرَّنَّكُمْ
بِاللّٰهِ
الْغَرُورُ
٣٣
اِنَّ
اللّٰهَ
عِنْدَهُ
عِلْمُ
السَّاعَةِۚ
وَيُنَزِّلُ
الْغَيْثَۚ
وَيَعْلَمُ
مَا
فِي
الْاَرْحَامِۜ
وَمَا
تَدْر۪ي
نَفْسٌ
مَاذَا
تَكْسِبُ
غَداًۜ
وَمَا
تَدْر۪ي
نَفْسٌ
بِاَيِّ
اَرْضٍ
تَمُو
تُ
ۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَل۪يمٌ
خَب۪يرٌ
٣٤
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الْمُجْرِمُونَ
نَاكِسُوا
رُؤُ۫سِهِمْ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۜ
رَبَّـنَٓا
اَبْصَرْنَا
وَسَمِعْنَا
فَارْجِعْنَا
نَعْمَلْ
صَـالِحاً
اِنَّا
مُوقِنُونَ
١٢
وَلَوْ
شِئْنَا
لَاٰتَيْنَا
كُلَّ
نَفْسٍ
هُدٰيهَا
وَلٰكِنْ
حَقَّ
الْقَوْلُ
مِنّ۪ي
لَاَمْلَـَٔنَّ
جَهَنَّمَ
مِنَ
الْجِنَّةِ
وَالنَّاسِ
اَجْمَع۪ينَ
١٣
فَذُوقُوا
بِمَا
نَس۪يتُمْ
لِقَٓاءَ
يَوْمِكُمْ
هٰذَاۚ
اِنَّا
نَس۪ينَاكُمْ
وَذُوقُوا
عَذَابَ
الْخُلْدِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
١٤
Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen! Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir. (Onlara şöyle denilecek:) “O hâlde, bu gününüze kavuşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın. Biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.”
اِنَّ
رَبَّكَ
هُوَ
يَفْصِلُ
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
ف۪يمَا
كَانُوا
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَ
٢٥
Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir.
وَيَقُولُونَ
مَتٰى
هٰذَا
الْفَتْحُ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٢٨
قُلْ
يَوْمَ
الْفَتْحِ
لَا
يَنْفَعُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
ا۪يمَانُهُمْ
وَلَا
هُمْ
يُنْظَرُونَ
٢٩
فَاَعْرِضْ
عَنْهُمْ
وَانْتَظِرْ
اِنَّهُمْ
مُنْتَظِرُونَ
٣٠
“Eğer doğru söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?” diyorlar. De ki: “Fetih (Kıyamet) günü, inkâr edenlere iman etmeleri fayda vermeyecektir. Onlara göz de açtırılmayacaktır.” Şimdi sen onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar.
يَسْـَٔلُكَ
النَّاسُ
عَنِ
السَّاعَةِۜ
قُلْ
اِنَّمَا
عِلْمُهَا
عِنْدَ
اللّٰهِۜ
وَمَا
يُدْر۪يكَ
لَعَلَّ
السَّاعَةَ
تَكُونُ
قَر۪يباً
٦٣
İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır.” Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir.
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَا
تَأْت۪ينَا
السَّاعَةُۜ
قُلْ
بَلٰى
وَرَبّ۪ي
لَتَأْتِيَنَّكُمْ
عَالِمِ
الْغَيْبِۚ
لَا
يَعْزُبُ
عَنْهُ
مِثْقَالُ
ذَرَّةٍ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَلَا
فِي
الْاَرْضِ
وَلَٓا اَصْغَرُ
مِنْ
ذٰلِكَ
وَلَٓا
اَكْبَرُ
اِلَّا
ف۪ي
كِتَابٍ
مُب۪ينٍۙ
٣
İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
قُلْ
يَجْمَعُ
بَيْنَنَا
رَبُّنَا
ثُمَّ
يَفْتَحُ
بَيْنَنَا
بِالْحَقِّۜ
وَهُوَ
الْفَتَّاحُ
الْعَل۪يمُ
٢٦
De ki: “Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.”
قُلْ
لَكُمْ
م۪يعَادُ
يَوْمٍ
لَا
تَسْتَأْخِرُونَ
عَنْهُ
سَاعَةً
وَلَا
تَسْتَقْدِمُونَ۟
٣٠
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَنْ
نُؤْمِنَ
بِهٰذَا
الْقُرْاٰنِ
وَلَا
بِالَّذ۪ي
بَيْنَ
يَدَيْهِۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
مَوْقُوفُونَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۚ
يَرْجِعُ
بَعْضُهُمْ
اِلٰى
بَعْضٍۨ
الْقَوْلَۚ
يَقُولُ
الَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
لَوْلَٓا
اَنْتُمْ
لَكُنَّا
مُؤْمِن۪ينَ
٣١
قَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُٓوا
اَنَحْنُ
صَدَدْنَاكُمْ
عَنِ
الْهُدٰى
بَعْدَ
اِذْ
جَٓاءَكُمْ
بَلْ
كُنْتُمْ
مُجْرِم۪ينَ
٣٢
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اسْتُضْعِفُوا
لِلَّذ۪ينَ
اسْتَكْبَرُوا
بَلْ
مَكْرُ
الَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
اِذْ
تَأْمُرُونَـنَٓا
اَنْ
نَكْفُرَ
بِاللّٰهِ
وَنَجْعَلَ
لَهُٓ
اَنْدَاداًۜ
وَاَسَرُّوا
النَّدَامَةَ
لَمَّا
رَاَوُا
الْعَذَابَۜ
وَجَعَلْنَا
الْاَغْلَالَ
ف۪ٓي
اَعْنَاقِ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُواۜ
هَلْ
يُجْزَوْنَ
اِلَّا
مَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ
٣٣
De ki: “Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.” İnkâr edenler, “Biz bu Kur’an’a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız” dediler. Zalimler, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Siz olmasaydınız, biz mutlaka iman eden kimseler olurduk” derler. Büyüklük taslayanlar, zayıf ve güçsüz görülenlere, “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz” derler. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Hayır, bizi hidayetten saptıran gece ve gündüz kurduğunuz tuzaklardır. Çünkü siz bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eşler koşmamızı emrediyordunuz” derler. Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. Biz de inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
جَم۪يعاً
ثُمَّ
يَقُولُ
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ
اِيَّاكُمْ
كَانُوا
يَعْبُدُونَ
٤٠
قَالُوا
سُبْحَانَكَ
اَنْتَ
وَلِيُّنَا
مِنْ
دُونِهِمْۚ
بَلْ
كَانُوا
يَعْبُدُونَ
الْجِنَّۚ
اَكْثَرُهُمْ
بِهِمْ
مُؤْمِنُونَ
٤١
فَالْيَوْمَ
لَا
يَمْلِكُ
بَعْضُكُمْ
لِبَعْضٍ
نَفْعاً
وَلَا
ضَراًّۜ
وَنَقُولُ
لِلَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
ذُوقُوا
عَذَابَ
النَّارِ
الَّت۪ي
كُنْتُمْ
بِهَا
تُكَذِّبُونَ
٤٢
Allah’ın, onları hep birden toplayacağı, sonra da meleklere, “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” diyeceği günü bir hatırla! (Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.” İşte bugün birbirinize ne fayda ne de zarar verebilirsiniz. Zulmedenlere, “Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın” deriz.
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذْ
فَزِعُوا
فَلَا
فَوْتَ
وَاُخِذُوا
مِنْ
مَكَانٍ
قَر۪يبٍۙ
٥١
وَقَالُٓوا
اٰمَنَّا
بِه۪ۚ
وَاَنّٰى
لَهُمُ
التَّنَاوُشُ
مِنْ
مَكَانٍ
بَع۪يدٍۚ
٥٢
Sen onları, dehşetli bir korkuya kapılıp da kaçıp kurtulamayacakları ve yakın bir yerden yakalanacakları zaman bir görsen! (Azabı görünce), “ona inandık derler” ama onlar için, artık uzak bir yerden (dünyadan) iman elde etmek nasıl mümkün olur?
اِنْ
تَدْعُوهُمْ
لَا
يَسْمَعُوا
دُعَٓاءَكُمْۚ
وَلَوْ
سَمِعُوا
مَا
اسْتَجَابُوا
لَكُمْۜ
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
يَكْفُرُونَ
بِشِرْكِكُمْۜ
وَلَا
يُنَبِّئُكَ
مِثْلُ
خَب۪يرٍ۟
١٤
Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez.
وَيَقُولُونَ
مَتٰى
هٰذَا
الْوَعْدُ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٤٨
مَا
يَنْظُرُونَ
اِلَّا
صَيْحَةً
وَاحِدَةً
تَأْخُذُهُمْ
وَهُمْ
يَخِصِّمُونَ
٤٩
فَلَا
يَسْتَط۪يعُونَ
تَوْصِيَةً
وَلَٓا
اِلٰٓى
اَهْلِهِمْ
يَرْجِعُونَ۟
٥٠
“Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar. Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar. Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
وَنُفِـخَ
فِي
الصُّورِ
فَاِذَا
هُمْ
مِنَ
الْاَجْدَاثِ
اِلٰى
رَبِّهِمْ
يَنْسِلُونَ
٥١
قَالُوا
يَا
وَيْلَنَا
مَنْ
بَعَثَنَا
مِنْ
مَرْقَدِنَ۔اۢ
هٰذَا
مَا
وَعَدَ
الرَّحْمٰنُ
وَصَدَقَ
الْمُرْسَلُونَ
٥٢
Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler. Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”
اِنْ
كَانَتْ
اِلَّا
صَيْحَةً
وَاحِدَةً
فَاِذَا
هُمْ
جَم۪يعٌ
لَدَيْنَا
مُحْضَرُونَ
٥٣
Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.
فَالْيَوْمَ
لَا
تُظْلَمُ
نَفْسٌ
شَيْـٔاً
وَلَا
تُجْزَوْنَ
اِلَّا
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٥٤
O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.
اِنَّ
اَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
الْيَوْمَ
ف۪ي
شُغُلٍ
فَاكِهُونَۚ
٥٥
هُمْ
وَاَزْوَاجُهُمْ
ف۪ي
ظِلَالٍ
عَلَى
الْاَرَٓائِكِ
مُتَّكِؤُ۫نَ
٥٦
لَهُمْ
ف۪يهَا
فَاكِهَةٌ
وَلَهُمْ
مَا
يَدَّعُونَۚ
٥٧
Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar. Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.
اَلْيَوْمَ
نَخْتِمُ
عَلٰٓى
اَفْوَاهِهِمْ
وَتُكَلِّمُنَٓا
اَيْد۪يهِمْ
وَتَشْهَدُ
اَرْجُلُهُمْ
بِمَا
كَانُوا
يَكْسِبُونَ
٦٥
O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.
وَقَالُوا
يَا
وَيْلَنَا
هٰذَا
يَوْمُ
الدّ۪ينِ
٢٠
Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”
هٰذَا
يَوْمُ
الْفَصْلِ
الَّذ۪ي
كُنْتُمْ
بِه۪
تُكَذِّبُونَ۟
٢١
Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.
اُحْشُرُوا
الَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
وَاَزْوَاجَهُمْ
وَمَا
كَانُوا
يَعْبُدُونَۙ
٢٢
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
فَاهْدُوهُمْ
اِلٰى
صِرَاطِ
الْجَح۪يمِۙ
٢٣
وَقِفُوهُمْ
اِنَّهُمْ
مَسْؤُ۫لُونَۙ
٢٤
22,23,24. Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
مَا
لَـكُمْ
لَا
تَنَاصَرُونَ
٢٥
بَلْ
هُمُ
الْيَوْمَ
مُسْتَسْلِمُونَ
٢٦
Onlara, “Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?” denir. Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir.
وَاَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
يَتَسَٓاءَلُونَ
٢٧
قَالُٓوا
اِنَّكُمْ
كُنْتُمْ
تَأْتُونَنَا
عَنِ
الْيَم۪ينِ
٢٨
قَالُوا
بَلْ
لَمْ
تَكُونُوا
مُؤْمِن۪ينَۚ
٢٩
وَمَا
كَانَ
لَنَا
عَلَيْكُمْ
مِنْ
سُلْطَانٍۚ
بَلْ
كُنْتُمْ
قَوْماً
طَاغ۪ينَ
٣٠
فَحَقَّ
عَلَيْنَا
قَوْلُ
رَبِّنَاۗ
اِنَّا
لَذَٓائِقُونَ
٣١
Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.” “Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.” “Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.”
فَاَغْوَيْنَاكُمْ
اِنَّا
كُنَّا
غَاو۪ينَ
٣٢
فَاِنَّهُمْ
يَوْمَئِذٍ
فِي
الْعَذَابِ
مُشْتَرِكُونَ
٣٣
اِنَّا
كَذٰلِكَ
نَفْعَلُ
بِالْمُجْرِم۪ينَ
٣٤
“Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.” Artık onlar o gün azapta ortaktırlar. İşte biz suçlulara böyle yaparız.
وَمَا
يَنْظُرُ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
اِلَّا
صَيْحَةً
وَاحِدَةً
مَا
لَهَا
مِنْ
فَوَاقٍ
١٥
وَقَالُوا
رَبَّنَا
عَجِّلْ
لَنَا
قِطَّنَا
قَبْلَ
يَوْمِ
الْحِسَابِ
١٦
Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar. Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!”
وَاِنَّ
عَلَيْكَ
لَعْنَت۪ٓي
اِلٰى
يَوْمِ
الدّ۪ينِ
٧٨
قَالَ
رَبِّ
فَاَنْظِرْن۪ٓي
اِلٰى
يَوْمِ
يُبْعَثُونَ
٧٩
قَالَ
فَاِنَّكَ
مِنَ
الْمُنْظَر۪ينَۙ
٨٠
اِلٰى
يَوْمِ
الْوَقْتِ
الْمَعْلُومِ
٨١
“Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.” İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi. 80,81. Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.”
فَاعْبُدُوا
مَا
شِئْتُمْ
مِنْ
دُونِه۪ۜ
قُلْ
اِنَّ
الْخَاسِر۪ينَ
الَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
وَاَهْل۪يهِمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اَلَا
ذٰلِكَ
هُوَ
الْخُسْرَانُ
الْمُب۪ينُ
١٥
“Siz de Allah’tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!” De ki: “Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.”
اَفَمَنْ
يَتَّق۪ي
بِوَجْهِه۪
سُٓوءَ
الْعَذَابِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَق۪يلَ
لِلظَّالِم۪ينَ
ذُوقُوا
مَا
كُنْتُمْ
تَكْسِبُونَ
٢٤
Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün) azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir.
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
عِنْدَ
رَبِّكُمْ
تَخْتَصِمُونَ۟
٣١
Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz.
وَلَوْ
اَنَّ
لِلَّذ۪ينَ
ظَلَمُوا
مَا
فِي
الْاَرْضِ
جَم۪يعاً
وَمِثْلَهُ
مَعَهُ
لَافْتَدَوْا
بِه۪
مِنْ
سُٓوءِ
الْعَذَابِ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
وَبَدَا
لَهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
مَا
لَمْ
يَكُونُوا
يَحْتَسِبُونَ
٤٧
وَبَدَا
لَهُمْ
سَيِّـَٔاتُ
مَا
كَسَبُوا
وَحَاقَ
بِهِمْ
مَا
كَانُوا
بِه۪
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
٤٨
Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. (Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
تَرَى
الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا
عَلَى
اللّٰهِ
وُجُوهُهُمْ
مُسْوَدَّةٌۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
٦٠
Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!?
وَمَا
قَدَرُوا
اللّٰهَ
حَقَّ
قَدْرِه۪ۗ
وَالْاَرْضُ
جَم۪يعاً
قَبْضَتُهُ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
وَالسَّمٰوَاتُ
مَطْوِيَّاتٌ
بِيَم۪ينِه۪ۜ
سُبْحَانَهُ
وَتَعَالٰى
عَمَّا
يُشْرِكُونَ
٦٧
Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.
وَنُفِـخَ
فِي
الصُّورِ
فَصَعِقَ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَنْ
فِي
الْاَرْضِ
اِلَّا
مَنْ
شَٓاءَ
اللّٰهُۚ
ثُمَّ
نُفِـخَ
ف۪يهِ
اُخْرٰى
فَاِذَا
هُمْ
قِيَامٌ
يَنْظُرُونَ
٦٨
Sûr’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.
وَاَشْرَقَتِ
الْاَرْضُ
بِنُورِ
رَبِّهَا
وَوُضِعَ
الْكِتَابُ
وَج۪ٓيءَ
بِالنَّبِيّ۪نَ
وَالشُّهَدَٓاءِ
وَقُضِيَ
بَيْنَهُمْ
بِالْحَقِّ
وَهُمْ
لَا
يُظْلَمُونَ
٦٩
وَوُفِّيَتْ
كُلُّ
نَفْسٍ
مَا
عَمِلَتْ
وَهُوَ
اَعْلَمُ
بِمَا
يَفْعَلُونَ۟
٧٠
Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
وَس۪يقَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اِلٰى
جَهَنَّمَ
زُمَراًۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاؤُ۫هَا
فُتِحَتْ
اَبْوَابُهَا
وَقَالَ
لَهُمْ
خَزَنَتُـهَٓا
اَلَمْ
يَأْتِكُمْ
رُسُلٌ
مِنْكُمْ
يَتْلُونَ
عَلَيْكُمْ
اٰيَاتِ
رَبِّكُمْ
وَيُنْذِرُونَكُمْ
لِقَٓاءَ
يَوْمِكُمْ
هٰذَاۜ
قَالُوا
بَلٰى
وَلٰكِنْ
حَقَّتْ
كَلِمَةُ
الْعَذَابِ
عَلَى
الْكَافِر۪ينَ
٧١
İnkâr edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir.
ق۪يلَ
ادْخُلُٓوا
اَبْوَابَ
جَهَنَّمَ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۚ
فَبِئْسَ
مَثْوَى
الْمُتَكَبِّر۪ينَ
٧٢
وَس۪يقَ
الَّذ۪ينَ
اتَّقَوْا
رَبَّهُمْ
اِلَى
الْجَنَّةِ
زُمَراًۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاؤُ۫هَا
وَفُتِحَتْ
اَبْوَابُهَا
وَقَالَ
لَهُمْ
خَزَنَتُهَا
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْ
طِبْتُمْ
فَادْخُلُوهَا
خَالِد۪ينَ
٧٣
وَقَالُوا
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ
الَّذ۪ي
صَدَقَنَا
وَعْدَهُ
وَاَوْرَثَنَا
الْاَرْضَ
نَتَبَوَّاُ
مِنَ
الْجَنَّةِ
حَيْثُ
نَشَٓاءُۚ
فَنِعْمَ
اَجْرُ
الْعَامِل۪ينَ
٧٤
وَتَرَى
الْمَلٰٓئِكَةَ
حَٓافّ۪ينَ
مِنْ
حَوْلِ
الْعَرْشِ
يُسَبِّحُونَ
بِحَمْدِ
رَبِّهِمْۚ
وَقُضِيَ
بَيْنَهُمْ
بِالْحَقِّ
وَق۪يلَ
الْحَمْدُ
لِلّٰهِ
رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ
٧٥
Onlara şöyle denir: “İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!” Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin.” Onlar şöyle derler: “Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah’a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!” Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
يُنَادَوْنَ
لَمَقْتُ
اللّٰهِ
اَكْبَرُ
مِنْ
مَقْتِكُمْ
اَنْفُسَكُمْ
اِذْ
تُدْعَوْنَ
اِلَى
الْا۪يمَانِ
فَتَكْفُرُونَ
١٠
قَالُوا
رَبَّنَٓا
اَمَتَّنَا
اثْنَتَيْنِ
وَاَحْيَيْتَنَا
اثْنَتَيْنِ
فَاعْتَرَفْنَا
بِذُنُوبِنَا
فَهَلْ
اِلٰى
خُرُوجٍ
مِنْ
سَب۪يلٍ
١١
ذٰلِكُمْ
بِاَنَّـهُٓ
اِذَا
دُعِيَ
اللّٰهُ
وَحْدَهُ
كَفَرْتُمْۚ
وَاِنْ
يُشْرَكْ
بِه۪
تُؤْمِنُواۜ
فَالْحُكْمُ
لِلّٰهِ
الْعَلِيِّ
الْكَب۪يرِ
١٢
İnkâr edenler var ya, muhakkak onlara: “Allah’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılırdınız da inkâr ederdiniz” diye seslenilir. Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?” “Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.”
رَف۪يعُ
الدَّرَجَاتِ
ذُوالْعَرْشِۚ
يُلْقِي
الرُّوحَ
مِنْ
اَمْرِه۪
عَلٰى
مَنْ
يَشَٓاءُ
مِنْ
عِبَادِه۪
لِيُنْذِرَ
يَوْمَ
التَّلَاقِۙ
١٥
يَوْمَ
هُمْ
بَارِزُونَۚ
لَا
يَخْفٰى
عَلَى
اللّٰهِ
مِنْهُمْ
شَيْءٌۜ
لِمَنِ
الْمُلْكُ
الْيَوْمَۜ
لِلّٰهِ
الْوَاحِدِ
الْقَهَّارِ
١٦
اَلْيَوْمَ
تُجْزٰى
كُلُّ
نَفْسٍ
بِمَا
كَسَبَتْۜ
لَا
ظُلْمَ
الْيَوْمَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
سَر۪يعُ
الْحِسَابِ
١٧
وَاَنْذِرْهُمْ
يَوْمَ
الْاٰزِفَةِ
اِذِ
الْقُلُوبُ
لَدَى
الْحَنَاجِرِ
كَاظِم۪ينَۜ
مَا
لِلظَّالِم۪ينَ
مِنْ
حَم۪يمٍ
وَلَا شَف۪يعٍ
يُطَاعُۜ
١٨
O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.
وَيَا
قَوْمِ
اِنّ۪ٓي
اَخَافُ
عَلَيْكُمْ
يَوْمَ
التَّنَادِۙ
٣٢
يَوْمَ
تُوَلُّونَ
مُدْبِر۪ينَۚ
مَا
لَكُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
مِنْ
عَاصِمٍۚ
وَمَنْ
يُضْلِلِ
اللّٰهُ
فَمَا
لَهُ
مِنْ
هَادٍ
٣٣
32,33. “Ey kavmim! Gerçekten sizin için, o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah’(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.”
اَلنَّارُ
يُعْرَضُونَ
عَلَيْهَا
غُدُواًّ
وَعَشِياًّۚ
وَيَوْمَ
تَقُومُ
السَّاعَةُ۠
اَدْخِلُٓوا
اٰلَ
فِرْعَوْنَ
اَشَدَّ
الْعَذَابِ
٤٦
(Öyle bir) ateş ki, onlar sabah-akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir.
اِنَّا
لَنَنْصُرُ
رُسُلَنَا
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَيَوْمَ
يَقُومُ
الْاَشْهَادُۙ
٥١
يَوْمَ
لَا
يَنْفَعُ
الظَّالِم۪ينَ
مَعْذِرَتُهُمْ
وَلَهُمُ
اللَّعْنَةُ
وَلَهُمْ
سُٓوءُ
الدَّارِ
٥٢
Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz. O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır.
اِنَّ
السَّاعَةَ
لَاٰتِيَةٌ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهَا
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يُؤْمِنُونَ
٥٩
Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
يُجَادِلُونَ
ف۪ٓي
اٰيَاتِ
اللّٰهِۜ
اَنّٰى
يُصْرَفُونَۚۛ
٦٩
Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?
اِذِ
الْاَغْلَالُ
ف۪ٓي
اَعْنَاقِهِمْ
وَالسَّلَاسِلُۜ
يُسْحَبُونَۙ
٧١
فِي
الْحَم۪يمِ
ثُمَّ
فِي
النَّارِ
يُسْجَرُونَۚ
٧٢
ثُمَّ
ق۪يلَ
لَهُمْ
اَيْنَ
مَا
كُنْتُمْ
تُشْرِكُونَۙ
٧٣
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِۜ
قَالُوا
ضَلُّوا
عَنَّا
بَلْ
لَمْ
نَكُنْ
نَدْعُوا
مِنْ
قَبْلُ
شَيْـٔاًۜ
كَذٰلِكَ
يُضِلُّ
اللّٰهُ
الْكَافِر۪ينَ
٧٤
71,72. O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır. 73,74. Sonra onlara, “Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarınız nerede?” denilir. Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. İşte Allah, inkârcıları böyle saptırır.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يُلْحِدُونَ
ف۪ٓي
اٰيَاتِنَا
لَا يَخْفَوْنَ
عَلَيْنَاۜ
اَفَمَنْ
يُلْقٰى
فِي
النَّارِ
خَيْرٌ
اَمْ
مَنْ
يَأْت۪ٓي
اٰمِناً
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِعْمَلُوا
مَا
شِئْتُمْۙ
اِنَّهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
٤٠
Âyetlerimiz konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz. O hâlde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi yapın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.
اِلَيْهِ
يُرَدُّ
عِلْمُ
السَّاعَةِۜ
وَمَا
تَخْرُجُ
مِنْ
ثَمَرَاتٍ
مِنْ
اَكْمَامِهَا
وَمَا
تَحْمِلُ
مِنْ
اُنْثٰى
وَلَا
تَضَعُ
اِلَّا
بِعِلْمِه۪ۜ
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
اَيْنَ
شُرَكَٓاء۪يۙ
قَالُٓوا
اٰذَنَّاكَۙ
مَا
مِنَّا
مِنْ
شَه۪يدٍۚ
٤٧
وَضَلَّ
عَنْهُمْ
مَا
كَانُوا
يَدْعُونَ
مِنْ
قَبْلُ
وَظَنُّوا
مَا
لَهُمْ
مِنْ
مَح۪يصٍ
٤٨
Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O’nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, “Nerede bana ortak koştuklarınız?” diye seslendiği gün şöyle derler: “Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok.” Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
وَلَئِنْ
اَذَقْنَاهُ
رَحْمَةً
مِنَّا
مِنْ
بَعْدِ
ضَرَّٓاءَ
مَسَّتْهُ
لَيَقُولَنَّ
هٰذَا
ل۪يۙ
وَمَٓا
اَظُنُّ
السَّاعَةَ
قَٓائِمَةًۙ
وَلَئِنْ
رُجِعْتُ
اِلٰى
رَبّ۪ٓي
اِنَّ
ل۪ي
عِنْدَهُ
لَلْحُسْنٰىۚ
فَلَنُنَبِّئَنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِمَا
عَمِلُواۘ
وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ
مِنْ
عَذَابٍ
غَل۪يظٍ
٥٠
Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka “Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır” der. Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptan tattıracağız.
وَكَذٰلِكَ
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ
قُرْاٰناً
عَرَبِياًّ
لِتُنْذِرَ
اُمَّ
الْقُرٰى
وَمَنْ
حَوْلَهَا
وَتُنْذِرَ
يَوْمَ
الْجَمْعِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِۜ
فَر۪يقٌ
فِي
الْجَنَّةِ
وَفَر۪يقٌ
فِي
السَّع۪يرِ
٧
Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.
فَلِذٰلِكَ
فَادْعُۚ
وَاسْتَقِمْ
كَمَٓا
اُمِرْتَۚ
وَلَا
تَتَّبِعْ
اَهْوَٓاءَهُمْۚ
وَقُلْ
اٰمَنْتُ
بِمَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
مِنْ
كِتَابٍۚ
وَاُمِرْتُ
لِاَعْدِلَ
بَيْنَكُمْۜ
اَللّٰهُ
رَبُّنَا
وَرَبُّكُمْۜ
لَـنَٓا
اَعْمَالُنَا
وَلَكُمْ
اَعْمَالُكُمْۜ
لَا حُجَّةَ
بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمْۜ
اَللّٰهُ
يَجْمَعُ
بَيْنَنَاۚ
وَاِلَيْهِ
الْمَص۪يرُۜ
١٥
(Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.”
اَللّٰهُ
الَّـذ۪ٓي
اَنْزَلَ
الْكِتَابَ
بِالْحَقِّ
وَالْم۪يزَانَۜ
وَمَا
يُدْر۪يكَ
لَعَلَّ
السَّاعَةَ
قَر۪يبٌ
١٧
يَسْتَعْجِلُ
بِهَا
الَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
بِهَاۚ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مُشْفِقُونَ
مِنْهَاۙ
وَيَعْلَمُونَ
اَنَّهَا
الْحَقُّۜ
اَلَٓا
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يُمَارُونَ
فِي
السَّاعَةِ
لَف۪ي
ضَلَالٍ
بَع۪يدٍ
١٨
Allah, hak olarak Kitab’ı ve mizanı indirendir. Sen nereden bileceksin belki de o saat (kıyamet) yakındır. Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
تَرَى
الظَّالِم۪ينَ
مُشْفِق۪ينَ
مِمَّا
كَسَبُوا
وَهُوَ
وَاقِـعٌ
بِهِمْۜ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
ف۪ي
رَوْضَاتِ
الْجَنَّاتِۚ
لَهُمْ
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَضْلُ
الْكَب۪يرُ
٢٢
Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur.
وَتَرٰيهُمْ
يُعْرَضُونَ
عَلَيْهَا
خَاشِع۪ينَ
مِنَ
الذُّلِّ
يَنْظُرُونَ
مِنْ
طَرْفٍ
خَفِيٍّۜ
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِنَّ
الْخَاسِر۪ينَ
الَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
وَاَهْل۪يهِمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اَلَٓا
اِنَّ
الظَّالِم۪ينَ
ف۪ي
عَذَابٍ
مُق۪يمٍ
٤٥
Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da, “İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır” diyecekler. İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler.
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاءَنَا
قَالَ
يَا
لَيْتَ
بَيْن۪ي
وَبَيْنَكَ
بُعْدَ
الْمَشْرِقَيْنِ
فَبِئْسَ
الْقَر۪ينُ
٣٨
وَلَنْ
يَنْفَعَكُمُ
الْيَوْمَ
اِذْ
ظَلَمْتُمْ
اَنَّكُمْ
فِي
الْعَذَابِ
مُشْتَرِكُونَ
٣٩
Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der. Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.
وَاِنَّهُ
لَعِلْمٌ
لِلسَّاعَةِ
فَلَا
تَمْتَرُنَّ
بِهَا
وَاتَّبِعُونِۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٦١
وَلَا
يَصُدَّنَّكُمُ
الشَّيْطَانُۚ
اِنَّهُ
لَكُمْ
عَدُوٌّ
مُب۪ينٌ
٦٢
Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur. Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
اَلْاَخِلَّٓاءُ
يَوْمَئِذٍ
بَعْضُهُمْ
لِبَعْضٍ
عَدُوٌّ
اِلَّا
الْمُتَّق۪ينَۜ۟
٦٧
يَا
عِبَادِ
لَا
خَوْفٌ
عَلَيْكُمُ
الْيَوْمَ
وَلَٓا
اَنْتُمْ
تَحْزَنُونَۚ
٦٨
O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar. 68,69. (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”
وَتَبَارَكَ
الَّذ۪ي
لَهُ
مُلْكُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَمَا
بَيْنَهُمَاۚ
وَعِنْدَهُ
عِلْمُ
السَّاعَةِۚ
وَاِلَيْهِ
تُرْجَعُونَ
٨٥
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.
وَاٰتَيْنَاهُمْ
بَيِّنَاتٍ
مِنَ
الْاَمْرِۚ
فَمَا
اخْتَلَفُٓوا
اِلَّا
مِنْ
بَعْدِ
مَا
جَٓاءَهُمُ
الْعِلْمُۙ
بَغْياً
بَيْنَهُمْۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
يَقْض۪ي
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
ف۪يمَا
كَانُوا
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَ
١٧
Onlara din işi konusunda açık deliller verdik. Ama onlar ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki hasetten dolayı ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü, aralarında hüküm verecektir.
قُلِ
اللّٰهُ
يُحْي۪يكُمْ
ثُمَّ
يُم۪يتُكُمْ
ثُمَّ
يَجْمَعُكُمْ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يَعْلَمُونَ۟
٢٦
De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek, ama insanların çoğu bilmezler.”
وَلِلّٰهِ
مُلْكُ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
وَيَوْمَ
تَقُومُ
السَّاعَةُ
يَوْمَئِذٍ
يَخْسَرُ
الْمُبْطِلُونَ
٢٧
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Kıyamet kopacağı gün, işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
وَتَرٰى
كُلَّ
اُمَّةٍ
جَاثِيَةً۠
كُلُّ
اُمَّةٍ
تُدْعٰٓى
اِلٰى
كِتَابِهَاۜ
اَلْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٢٨
O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir:) “Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir.”
وَاِذَا
ق۪يلَ
اِنَّ
وَعْدَ
اللّٰهِ
حَقٌّ
وَالسَّاعَةُ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهَا
قُلْتُمْ
مَا
نَدْر۪ي
مَا
السَّاعَةُۙ
اِنْ
نَظُنُّ
اِلَّا
ظَناًّ
وَمَا
نَحْنُ
بِمُسْتَيْقِن۪ينَ
٣٢
وَبَدَا
لَهُمْ
سَيِّـَٔاتُ
مَا
عَمِلُوا
وَحَاقَ
بِهِمْ
مَا
كَانُوا
بِه۪
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
٣٣
“Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur” dendiği zaman ise; “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz” demiştiniz. Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıvermiştir.
وَق۪يلَ
الْيَوْمَ
نَنْسٰيكُمْ
كَمَا
نَس۪يتُمْ
لِقَٓاءَ
يَوْمِكُمْ
هٰذَا
وَمَأْوٰيكُمُ
النَّارُ
وَمَا
لَكُمْ
مِنْ
نَاصِر۪ينَ
٣٤
ذٰلِكُمْ
بِاَنَّكُمُ
اتَّخَذْتُمْ
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
هُزُواً
وَغَرَّتْكُمُ
الْحَيٰوةُ
الدُّنْيَاۚ
فَالْيَوْمَ
لَا
يُخْرَجُونَ
مِنْهَا
وَلَا
هُمْ
يُسْتَعْتَبُونَ
٣٥
Onlara şöyle denir: “Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi, bu gün biz de sizi unutuyoruz. Barınağınız ateştir. Yardımcılarınız da yoktur.” “Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır.” Artık bugün ateşten çıkarılmazlar ve Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilmez.
وَمَنْ
اَضَلُّ
مِمَّنْ
يَدْعُوا
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِ
مَنْ
لَا يَسْتَج۪يبُ
لَـهُٓ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
وَهُمْ
عَنْ
دُعَٓائِهِمْ
غَافِلُونَ
٥
Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.
فَاصْبِرْ
كَمَا
صَبَرَ
اُو۬لُوا
الْعَزْمِ
مِنَ
الرُّسُلِ
وَلَا
تَسْتَعْجِلْ
لَهُمْۜ
كَاَنَّهُمْ
يَوْمَ
يَرَوْنَ
مَا
يُوعَدُونَۙ
لَمْ
يَلْبَثُٓوا
اِلَّا
سَاعَةً
مِنْ
نَهَارٍۜ
بَلَاغٌۚ
فَهَلْ
يُهْلَكُ
اِلَّا
الْقَوْمُ
الْفَاسِقُونَ
٣٥
(Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helâk edilir.
فَهَلْ
يَنْظُرُونَ
اِلَّا
السَّاعَةَ
اَنْ
تَأْتِيَهُمْ
بَغْتَةًۚ
فَقَدْ
جَٓاءَ
اَشْرَاطُهَاۚ
فَاَنّٰى
لَهُمْ
اِذَا
جَٓاءَتْهُمْ
ذِكْرٰيهُمْ
١٨
Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?
وَنُفِـخَ
فِي
الصُّورِۜ
ذٰلِكَ
يَوْمُ
الْوَع۪يدِ
٢٠
(İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür.
وَجَٓاءَتْ
كُلُّ
نَفْسٍ
مَعَهَا
سَٓائِقٌ
وَشَه۪يدٌ
٢١
لَقَدْ
كُنْتَ
ف۪ي
غَفْلَةٍ
مِنْ
هٰذَا
فَـكَشَفْنَا
عَنْكَ
غِطَٓاءَكَ
فَبَصَرُكَ
الْيَوْمَ
حَد۪يدٌ
٢٢
وَقَالَ
قَر۪ينُهُ
هٰذَا
مَا
لَدَيَّ
عَت۪يدٌۜ
٢٣
Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. (Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.) Beraberindeki (melek) şöyle der: “İşte bu yanımdaki hazır.”
يَوْمَ
نَقُولُ
لِجَهَنَّمَ
هَلِ
امْتَلَأْتِ
وَتَقُولُ
هَلْ
مِنْ
مَز۪يدٍ
٣٠
وَاُزْلِفَتِ
الْجَنَّةُ
لِلْمُتَّق۪ينَ
غَيْرَ
بَع۪يدٍ
٣١
O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der. Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak.
هٰذَا
مَا
تُوعَدُونَ
لِكُلِّ
اَوَّابٍ
حَف۪يظٍۚ
٣٢
مَنْ
خَشِيَ
الرَّحْمٰنَ
بِالْغَيْبِ
وَجَٓاءَ
بِقَلْبٍ
مُن۪يبٍ
٣٣
اُدْخُلُوهَا
بِسَلَامٍۜ
ذٰلِكَ
يَوْمُ
الْخُلُودِ
٣٤
لَهُمْ
مَا
يَشَٓاؤُ۫نَ
ف۪يهَا
وَلَدَيْنَا
مَز۪يدٌ
٣٥
32,33. (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.” “Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.” Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.
يَسْـَٔلُونَ
اَيَّانَ
يَوْمُ
الدّ۪ينِۜ
١٢
يَوْمَ
هُمْ
عَلَى
النَّارِ
يُفْتَنُونَ
١٣
ذُوقُوا
فِتْنَتَكُمْۜ
هٰذَا
الَّذ۪ي
كُنْتُمْ
بِه۪
تَسْتَعْجِلُونَ
١٤
“Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar. 13,14. Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
اِنَّ
عَذَابَ
رَبِّكَ
لَوَاقِـعٌۙ
٧
مَا
لَهُ
مِنْ
دَافِـعٍۙ
٨
يَوْمَ
تَمُورُ
السَّمَٓاءُ
مَوْراًۙ
٩
وَتَس۪يرُ
الْجِبَالُ
سَيْراًۜ
١٠
1,2,3,4,5,6,7. Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a, yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir. Onu geri çevirecek hiçbir şey yoktur. O gün gök şiddetle sallanıp çalkalanır. Dağlar yürüdükçe yürür.
فَوَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
١١
اَلَّذ۪ينَ
هُمْ
ف۪ي
خَوْضٍ
يَلْعَبُونَۢ
١٢
11,12. İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!
يَوْمَ
يُدَعُّونَ
اِلٰى
نَارِ
جَهَنَّمَ
دَعاًّۜ
١٣
هٰذِهِ
النَّارُ
الَّت۪ي
كُنْتُمْ
بِهَا
تُكَذِّبُونَ
١٤
13,14. Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.
فَذَرْهُمْ
حَتّٰى
يُلَاقُوا
يَوْمَهُمُ
الَّذ۪ي
ف۪يهِ
يُصْعَقُونَۙ
٤٥
يَوْمَ
لَا
يُغْن۪ي
عَنْهُمْ
كَيْدُهُمْ
شَيْـٔاً
وَلَا
هُمْ
يُنْصَرُونَۜ
٤٦
Artık sen çarpılacakları günlerine kadar onları kendi hâllerine bırak. O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir ve kendilerine yardım da edilmeyecektir.
اَزِفَتِ
الْاٰزِفَةُۚ
٥٧
Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.
اِقْتَرَبَتِ
السَّاعَةُ
وَانْشَقَّ
الْقَمَرُ
١
وَاِنْ
يَرَوْا
اٰيَةً
يُعْرِضُوا
وَيَقُولُوا
سِحْرٌ
مُسْتَمِرٌّ
٢
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.
فَتَوَلَّ
عَنْهُمْۢ
يَوْمَ
يَدْعُ
الدَّاعِ
اِلٰى
شَيْءٍ
نُكُرٍۙ
٦
خُشَّعاً
اَبْصَارُهُمْ
يَخْرُجُونَ
مِنَ
الْاَجْدَاثِ
كَاَنَّهُمْ
جَرَادٌ
مُنْتَشِرٌۙ
٧
مُهْطِع۪ينَ
اِلَى
الدَّاعِۜ
يَقُولُ
الْـكَافِرُونَ
هٰذَا
يَوْمٌ
عَسِرٌ
٨
6,7. O hâlde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil’in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir hâlde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar. Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, “Bu zor bir gün” derler.
بَلِ
السَّاعَةُ
مَوْعِدُهُمْ
وَالسَّاعَةُ
اَدْهٰى
وَاَمَرُّ
٤٦
اِنَّ
الْمُجْرِم۪ينَ
ف۪ي
ضَلَالٍ
وَسُعُرٍۢ
٤٧
يَوْمَ
يُسْحَبُونَ
فِي
النَّارِ
عَلٰى
وُجُوهِهِمْۜ
ذُوقُوا
مَسَّ
سَقَرَ
٤٨
Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır. Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek.
فَاِذَا
انْشَقَّتِ
السَّمَٓاءُ
فَكَانَتْ
وَرْدَةً
كَالدِّهَانِۚ
٣٧
Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)
فَيَوْمَئِذٍ
لَا يُسْـَٔلُ
عَنْ
ذَنْبِه۪ٓ
اِنْسٌ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٣٩
İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak.
يُعْرَفُ
الْمُجْرِمُونَ
بِس۪يمٰيهُمْ
فَيُؤْخَذُ
بِالنَّوَاص۪ي
وَالْاَقْدَامِۚ
٤١
Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
اِذَا
وَقَعَتِ
الْوَاقِعَةُۙ
١
لَيْسَ
لِوَقْعَتِهَا
كَاذِبَةٌۢ
٢
1,2. Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
خَافِضَةٌ
رَافِعَةٌۙ
٣
اِذَا
رُجَّتِ
الْاَرْضُ
رَجاًّۙ
٤
وَبُسَّتِ
الْجِبَالُ
بَساًّۙ
٥
فَكَانَتْ
هَبَٓاءً
مُنْبَثاًّۙ
٦
وَكُنْتُمْ
اَزْوَاجاً
ثَلٰثَةًۜ
٧
3,4,5,6,7. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
وَكَانُوا
يَقُولُونَ
اَئِذَا
مِتْنَا
وَكُنَّا
تُرَاباً
وَعِظَاماً
ءَاِنَّا
لَمَبْعُوثُونَۙ
٤٧
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا
الْاَوَّلُونَ
٤٨
Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?” “Evvelki atalarımız da mı?”
قُلْ
اِنَّ
الْاَوَّل۪ينَ
وَالْاٰخِر۪ينَۙ
٤٩
لَمَجْمُوعُونَ
اِلٰى
م۪يقَاتِ
يَوْمٍ
مَعْلُومٍ
٥٠
49,50. De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
اَيُّهَا
الضَّٓالُّونَ
الْمُكَذِّبُونَۙ
٥١
لَاٰكِلُونَ
مِنْ
شَجَرٍ
مِنْ
زَقُّومٍۙ
٥٢
51,52. Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
فَمَالِـؤُ۫نَ
مِنْهَا
الْبُطُونَۚ
٥٣
فَشَارِبُونَ
عَلَيْهِ
مِنَ
الْحَم۪يمِۚ
٥٤
فَشَارِبُونَ
شُرْبَ
الْه۪يمِۜ
٥٥
هٰذَا
نُزُلُهُمْ
يَوْمَ
الدّ۪ينِۜ
٥٦
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
يَوْمَ
تَرَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
يَسْعٰى
نُورُهُمْ
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَبِاَيْمَانِهِمْ
بُشْرٰيكُمُ
الْيَوْمَ
جَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
ذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُۚ
١٢
يَوْمَ
يَقُولُ
الْمُنَافِقُونَ
وَالْمُنَافِقَاتُ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
انْظُرُونَا
نَقْتَبِسْ
مِنْ
نُورِكُمْ
ق۪يلَ
ارْجِعُوا
وَرَٓاءَكُمْ
فَالْتَمِسُوا
نُوراًۜ
فَضُرِبَ
بَيْنَهُمْ
بِسُورٍ
لَهُ
بَابٌۜ
بَاطِنُهُ
ف۪يهِ
الرَّحْمَةُ
وَظَاهِرُهُ
مِنْ
قِبَلِهِ
الْعَذَابُۜ
١٣
يُنَادُونَهُمْ
اَلَمْ
نَكُنْ
مَعَكُمْۜ
قَالُوا
بَلٰى
وَلٰكِنَّكُمْ
فَـتَنْتُمْ
اَنْفُسَكُمْ
وَتَرَبَّصْتُمْ
وَارْتَبْتُمْ
وَغَرَّتْكُمُ
الْاَمَانِيُّ
حَتّٰى
جَٓاءَ
اَمْرُ
اللّٰهِ
وَغَرَّكُمْ
بِاللّٰهِ
الْغَرُورُ
١٤
فَالْيَوْمَ
لَا
يُؤْخَذُ
مِنْكُمْ
فِدْيَةٌ
وَلَا
مِنَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُواۜ
مَأْوٰيكُمُ
النَّارُۜ
هِيَ
مَوْلٰيكُمْۜ
وَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ
١٥
Mü’min erkeklerle mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir.” İşte bu büyük başarıdır. Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, “Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım” diyecekleri gün kendilerine, “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır. (Münafıklar) mü’minlere şöyle seslenirler: “Biz de (dünyada) sizinle beraber değil miydik?” (Mü’minler de) derler ki: “Evet, fakat siz kendinizi yaktınız. Başımıza musibetler gelmesini gözlediniz, şüphe ettiniz. Allah’ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında da sizi aldattı.” Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir!
يَوْمَ
يَبْعَثُهُمُ
اللّٰهُ
جَم۪يعاً
فَيُنَبِّئُهُمْ
بِمَا
عَمِلُواۜ
اَحْصٰيهُ
اللّٰهُ
وَنَسُوهُۜ
وَاللّٰهُ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
شَه۪يدٌ۟
٦
اَلَمْ
تَرَ
اَنَّ
اللّٰهَ
يَعْلَمُ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَمَا
فِي
الْاَرْضِۜ
مَا
يَكُونُ
مِنْ
نَجْوٰى
ثَلٰثَةٍ
اِلَّا
هُوَ
رَابِعُهُمْ
وَلَا
خَمْسَةٍ
اِلَّا
هُوَ
سَادِسُهُمْ
وَلَٓا
اَدْنٰى
مِنْ
ذٰلِكَ
وَلَٓا
اَكْثَرَ
اِلَّا
هُوَ
مَعَهُمْ
اَيْنَ
مَا
كَانُواۚ
ثُمَّ
يُنَبِّئُهُمْ
بِمَا
عَمِلُوا
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَل۪يمٌ
٧
Allah’ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla. Allah onları sayıp zaptetmiş, onlarsa bunları unutmuşlardır. Allah, her şeye şahittir. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ
اللّٰهُ
جَم۪يعاً
فَيَحْلِفُونَ
لَهُ
كَمَا
يَحْلِفُونَ
لَكُمْ
وَيَحْسَبُونَ
اَنَّهُمْ
عَلٰى
شَيْءٍۜ
اَلَٓا
اِنَّهُمْ
هُمُ
الْكَاذِبُونَ
١٨
Allah’ın onları hep birden dirilteceği, onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah’a da yemin edecekleri günü düşün! İyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir.
لَنْ
تَنْفَعَكُمْ
اَرْحَامُكُمْ
وَلَٓا
اَوْلَادُكُمْۚۛ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۚۛ
يَفْصِلُ
بَيْنَكُمْۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
٣
Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
يَوْمَ
يَجْمَعُكُمْ
لِيَوْمِ
الْجَمْعِ
ذٰلِكَ
يَوْمُ
التَّغَابُنِۜ
وَمَنْ
يُؤْمِنْ
بِاللّٰهِ
وَيَعْمَلْ
صَالِحاً
يُكَفِّرْ
عَنْهُ
سَيِّـَٔاتِه۪
وَيُدْخِلْهُ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَٓا
اَبَداًۜ
ذٰلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ
٩
Toplanma vakti için Allah'ın sizi toplayacağı günü düşün. O gün aldanışın ortaya çıkacağı gündür. Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَا
تَعْتَذِرُوا
الْيَوْمَۜ
اِنَّمَا
تُجْزَوْنَ
مَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ۟
٧
Ey inkâr edenler! Bu gün özür dilemeyin! Siz ancak yapmakta olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz.
اَمْ
لَـكُمْ
اَيْمَانٌ
عَلَيْنَا
بَالِغَةٌ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِۙ
اِنَّ
لَـكُمْ
لَمَا
تَحْكُمُونَۚ
٣٩
Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?
يَوْمَ
يُكْشَفُ
عَنْ
سَاقٍ
وَيُدْعَوْنَ
اِلَى
السُّجُودِ
فَلَا
يَسْتَط۪يعُونَۙ
٤٢
خَاشِعَةً
اَبْصَارُهُمْ
تَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌۜ
وَقَدْ
كَانُوا
يُدْعَوْنَ
اِلَى
السُّجُودِ
وَهُمْ
سَالِمُونَ
٤٣
42,43. Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
اَلْحَٓاقَّةُۙ
١
مَا
الْحَٓاقَّةُۚ
٢
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
الْحَٓاقَّةُۜ
٣
كَذَّبَتْ
ثَمُودُ
وَعَادٌ
بِالْقَارِعَةِ
٤
Gerçekleşecek olan kıyamet! Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet? Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin? Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
فَاِذَا
نُفِخَ
فِي
الصُّورِ
نَفْخَةٌ
وَاحِدَةٌۙ
١٣
وَحُمِلَتِ
الْاَرْضُ
وَالْجِبَالُ
فَدُكَّتَا
دَكَّةً
وَاحِدَةً
١٤
فَيَوْمَئِذٍ
وَقَعَتِ
الْوَاقِعَةُۙ
١٥
وَانْشَقَّتِ
السَّمَٓاءُ
فَهِيَ
يَوْمَئِذٍ
وَاهِيَةٌۙ
١٦
وَالْمَلَكُ
عَلٰٓى
اَرْجَٓائِهَاۜ
وَيَحْمِلُ
عَرْشَ
رَبِّكَ
فَوْقَهُمْ
يَوْمَئِذٍ
ثَمَانِيَةٌۜ
١٧
يَوْمَئِذٍ
تُعْرَضُونَ
لَا
تَخْفٰى
مِنْكُمْ
خَافِيَةٌ
١٨
فَاَمَّا
مَنْ
اُو۫تِيَ
كِتَابَهُ
بِيَم۪ينِه۪
فَيَقُولُ
هَٓاؤُ۬مُ
اقْرَؤُ۫ا
كِتَابِيَهْۚ
١٩
13,14,15. Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!”
يَوْمَ
تَكُونُ
السَّمَٓاءُ
كَالْمُهْلِۙ
٨
وَتَكُونُ
الْجِبَالُ
كَالْعِهْنِۙ
٩
8,9. Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.
وَلَا
يَسْـَٔلُ
حَم۪يمٌ
حَم۪يماًۚ
١٠
(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.
يُبَصَّرُونَهُمْۜ
يَوَدُّ
الْمُجْرِمُ
لَوْ
يَفْتَد۪ي
مِنْ
عَذَابِ
يَوْمِئِذٍ
بِبَن۪يهِۙ
١١
وَصَاحِبَتِه۪
وَاَخ۪يهِۙ
١٢
وَفَص۪يلَتِهِ
الَّت۪ي
تُـْٔو۪يهِۙ
١٣
وَمَنْ
فِي
الْاَرْضِ
جَم۪يعاًۙ
ثُمَّ
يُنْج۪يهِۙ
١٤
11,12,13,14. Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
فَذَرْهُمْ
يَخُوضُوا
وَيَلْعَبُوا
حَتّٰى
يُلَاقُوا
يَوْمَهُمُ
الَّذ۪ي
يُوعَدُونَۙ
٤٢
يَوْمَ
يَخْرُجُونَ
مِنَ
الْاَجْدَاثِ
سِرَاعاً
كَاَنَّهُمْ
اِلٰى
نُصُبٍ
يُوفِضُونَۙ
٤٣
خَاشِعَةً
اَبْصَارُهُمْ
تَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌۜ
ذٰلِكَ
الْيَوْمُ
الَّذ۪ي
كَانُوا
يُوعَدُونَ
٤٤
Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar. 43,44. Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.
يَوْمَ
تَرْجُفُ
الْاَرْضُ
وَالْجِبَالُ
وَكَانَتِ
الْجِبَالُ
كَث۪يباً
مَه۪يلاً
١٤
Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.
فَاِذَا
نُقِرَ
فِي
النَّاقُورِۙ
٨
فَذٰلِكَ
يَوْمَئِذٍ
يَوْمٌ
عَس۪يرٌۙ
٩
8,9. Sûr’a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir gündür.
بَلْ
يُر۪يدُ
الْاِنْسَانُ
لِيَفْجُرَ
اَمَامَهُۚ
٥
Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.
يَسْـَٔلُ
اَيَّانَ
يَوْمُ
الْقِيٰمَةِۜ
٦
“O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.
فَاِذَا
بَرِقَ
الْبَصَرُۙ
٧
وَخَسَفَ
الْقَمَرُۙ
٨
وَجُمِعَ
الشَّمْسُ
وَالْقَمَرُۙ
٩
يَقُولُ
الْاِنْسَانُ
يَوْمَئِذٍ
اَيْنَ
الْمَفَرُّۚ
١٠
7,8,9,10. Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
كَلَّا
لَا
وَزَرَۚ
١١
اِلٰى
رَبِّكَ
يَوْمَئِذٍۨ
الْمُسْتَقَرُّۜ
١٢
Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur. O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
يُنَبَّؤُا
الْاِنْسَانُ
يَوْمَئِذٍ
بِمَا
قَدَّمَ
وَاَخَّرَۜ
١٣
O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.
بَلِ
الْاِنْسَانُ
عَلٰى
نَفْسِه۪
بَص۪يرَةٌۙ
١٤
وَلَوْ
اَلْقٰى
مَعَاذ۪يرَهُۜ
١٥
14,15. Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.
كَلَّا
بَلْ
تُحِبُّونَ
الْعَاجِلَةَۙ
٢٠
وَتَذَرُونَ
الْاٰخِرَةَۜ
٢١
وُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
نَاضِرَةٌۙ
٢٢
اِلٰى
رَبِّهَا
نَاظِرَةٌۚ
٢٣
وَوُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
بَاسِرَةٌۙ
٢٤
تَظُنُّ
اَنْ
يُفْعَلَ
بِهَا
فَاقِرَةٌۜ
٢٥
20,21. Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. O gün birtakım yüzler aydındır. Rablerine bakarlar. O gün birtakım yüzler de asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.
اِنَّٓا
اَعْتَدْنَا
لِلْـكَافِر۪ينَ
سَلَاسِلَا۬
وَاَغْلَالاً
وَسَع۪يراً
٤
Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
اِنَّا
نَخَافُ
مِنْ
رَبِّنَا
يَوْماً
عَبُوساً
قَمْطَر۪يراً
١٠
فَوَقٰيهُمُ
اللّٰهُ
شَرَّ
ذٰلِكَ
الْيَوْمِ
وَلَقّٰيهُمْ
نَضْرَةً
وَسُرُوراًۚ
١١
“Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.
وَالْمُرْسَلَاتِ
عُرْفاًۙ
١
فَالْعَاصِفَاتِ
عَصْفاًۙ
٢
وَالنَّاشِرَاتِ
نَشْراًۙ
٣
فَالْفَارِقَاتِ
فَرْقاًۙ
٤
فَالْمُلْقِيَاتِ
ذِكْراًۙ
٥
عُذْراً
اَوْ
نُذْراًۙ
٦
اِنَّمَا
تُوعَدُونَ
لَوَاقِعٌۜ
٧
1,2,3,4,5,6,7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
فَاِذَا
النُّجُومُ
طُمِسَتْۙ
٨
وَاِذَا
السَّمَٓاءُ
فُرِجَتْۙ
٩
وَاِذَا
الْجِبَالُ
نُسِفَتْۙ
١٠
وَاِذَا
الرُّسُلُ
اُقِّتَتْۜ
١١
Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman, Gök yarıldığı zaman, Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).
لِاَيِّ
يَوْمٍ
اُجِّلَتْۜ
١٢
لِيَوْمِ
الْفَصْلِۚ
١٣
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
يَوْمُ
الْفَصْلِۜ
١٤
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
١٥
(Bu) hangi güne ertelenmiştir? Hüküm ve ayırım gününe. Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin. O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا
يَوْمُ
لَا
يَنْطِقُونَۙ
٣٥
وَلَا
يُؤْذَنُ
لَهُمْ
فَيَعْتَذِرُونَ
٣٦
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٣٧
Bu, konuşamayacakları gündür. Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler. O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا
يَوْمُ
الْفَصْلِۚ
جَمَعْنَاكُمْ
وَالْاَوَّل۪ينَ
٣٨
فَاِنْ
كَانَ
لَكُمْ
كَيْدٌ
فَك۪يدُونِ
٣٩
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟
٤٠
Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır. Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun! O gün vay yalanlayanların hâline!
اِنَّ
يَوْمَ
الْفَصْلِ
كَانَ
م۪يقَاتاًۙ
١٧
يَوْمَ
يُنْفَخُ
فِي
الصُّورِ
فَتَأْتُونَ
اَفْوَاجاًۙ
١٨
وَفُتِحَتِ
السَّمَٓاءُ
فَـكَانَتْ
اَبْوَاباًۙ
١٩
وَسُيِّرَتِ
الْجِبَالُ
فَـكَانَتْ
سَرَاباًۜ
٢٠
Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir. Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz. Gök açılır ve kapı kapı olur. Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.
رَبِّ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَمَا
بَيْنَهُمَاۙ
الرَّحْمٰنِ
لَا يَمْلِكُونَ
مِنْهُ
خِطَاباًۙ
٣٧
يَوْمَ
يَقُومُ
الرُّوحُ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
صَفاًّۜ
لَا يَتَكَلَّمُونَ
اِلَّا
مَنْ
اَذِنَ
لَهُ
الرَّحْمٰنُ
وَقَالَ
صَوَاباً
٣٨
ذٰلِكَ
الْيَوْمُ
الْحَقُّۚ
فَمَنْ
شَٓاءَ
اتَّخَذَ
اِلٰى
رَبِّه۪
مَاٰباً
٣٩
اِنَّٓا
اَنْذَرْنَاكُمْ
عَذَاباً
قَر۪يباًۚ
يَوْمَ
يَنْظُرُ
الْمَرْءُ
مَا
قَدَّمَتْ
يَدَاهُ
وَيَقُولُ
الْـكَافِرُ
يَا
لَيْتَن۪ي
كُنْتُ
تُرَاباً
٤٠
36,37,38. Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar. Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.
يَوْمَ
تَرْجُفُ
الرَّاجِفَةُۙ
٦
تَتْبَعُهَا
الرَّادِفَةُۜ
٧
6,7. Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.
قُلُوبٌ
يَوْمَئِذٍ
وَاجِفَةٌۙ
٨
اَبْصَارُهَا
خَاشِعَةٌۢ
٩
يَقُولُونَ
ءَاِنَّا
لَمَرْدُودُونَ
فِي
الْحَافِرَةِۜ
١٠
ءَاِذَا
كُنَّا
عِظَاماً
نَخِرَةًۜ
١١
قَالُوا
تِلْكَ
اِذاً
كَرَّةٌ
خَاسِرَةٌۢ
١٢
فَاِنَّمَا
هِيَ
زَجْرَةٌ
وَاحِدَةٌۙ
١٣
فَاِذَا
هُمْ
بِالسَّاهِرَةِۜ
١٤
O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır. Onların gözleri (korku ile) inecektir. Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisingeriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?” “Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?” “Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür” dediler. Hâlbuki o, bir haykırıştan (sûr’un üfürülmesinden) ibarettir. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.
فَاِذَا
جَٓاءَتِ
الطَّٓامَّةُ
الْكُبْرٰىۘ
٣٤
يَوْمَ
يَتَذَكَّرُ
الْاِنْسَانُ
مَا
سَعٰىۙ
٣٥
34,35. En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
وَبُرِّزَتِ
الْجَح۪يمُ
لِمَنْ
يَرٰى
٣٦
Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
فَاَمَّا
مَنْ
طَغٰىۙ
٣٧
وَاٰثَرَ
الْحَيٰوةَ
الدُّنْيَاۙ
٣٨
فَاِنَّ
الْجَح۪يمَ
هِيَ
الْمَأْوٰىۜ
٣٩
37,38,39. Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
وَاَمَّا
مَنْ
خَافَ
مَقَامَ
رَبِّه۪
وَنَهَى
النَّفْسَ
عَنِ
الْهَوٰىۙ
٤٠
فَاِنَّ
الْجَنَّةَ
هِيَ
الْمَأْوٰىۜ
٤١
40,41.Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
يَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
السَّاعَةِ
اَيَّانَ
مُرْسٰيهَاۜ
٤٢
ف۪يمَ
اَنْتَ
مِنْ
ذِكْرٰيهَاۜ
٤٣
اِلٰى
رَبِّكَ
مُنْتَهٰيهَاۜ
٤٤
اِنَّمَٓا
اَنْتَ
مُنْذِرُ
مَنْ
يَخْشٰيهَاۜ
٤٥
Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Onu bilip söylemek nerede, sen nerede? Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir. Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.
كَاَنَّهُمْ
يَوْمَ
يَرَوْنَهَا
لَمْ
يَلْبَثُٓوا
اِلَّا
عَشِيَّةً
اَوْ
ضُحٰيهَا
٤٦
Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.
فَاِذَا
جَٓاءَتِ
الصَّٓاخَّةُۘ
٣٣
يَوْمَ
يَفِرُّ
الْمَرْءُ
مِنْ
اَخ۪يهِۙ
٣٤
وَاُمِّه۪
وَاَب۪يهِۙ
٣٥
وَصَاحِبَتِه۪
وَبَن۪يهِۜ
٣٦
لِكُلِّ
امْرِئٍ
مِنْهُمْ
يَوْمَئِذٍ
شَأْنٌ
يُغْن۪يهِۜ
٣٧
33,34,35,36,37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.
وُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
مُسْفِرَةٌۙ
٣٨
ضَاحِكَةٌ
مُسْتَبْشِرَةٌۚ
٣٩
وَوُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
عَلَيْهَا
غَبَرَةٌۙ
٤٠
تَرْهَقُهَا
قَتَرَةٌۜ
٤١
O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, Gülerler, sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. Onları bir siyahlık bürür.
اِذَا
الشَّمْسُ
كُـوِّرَتْۙۖ
١
وَاِذَا
النُّجُومُ
انْكَدَرَتْۙۖ
٢
وَاِذَا
الْجِبَالُ
سُيِّرَتْۙۖ
٣
وَاِذَا
الْعِشَارُ
عُطِّلَتْۙۖ
٤
وَاِذَا
الْوُحُوشُ
حُشِرَتْۙۖ
٥
وَاِذَا
الْبِحَارُ
سُجِّرَتْۙۖ
٦
وَاِذَا
النُّفُوسُ
زُوِّجَتْۙۖ
٧
وَاِذَا
الْمَوْءُ۫دَةُ
سُئِلَتْۙ
٨
بِاَيِّ
ذَنْبٍ
قُتِلَتْۚ
٩
وَاِذَا
الصُّحُفُ
نُشِرَتْۙۖ
١٠
وَاِذَا
السَّمَٓاءُ
كُشِطَتْۙۖ
١١
وَاِذَا الْجَح۪يمُ
سُعِّرَتْۙۖ
١٢
وَاِذَا
الْجَنَّةُ
اُزْلِفَتْۙۖ
١٣
عَلِمَتْ
نَفْسٌ
مَٓا
اَحْضَرَتْۜ
١٤
Güneş, dürüldüğü zaman, Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, Dağlar, yürütüldüğü zaman, Gebe develer salıverildiği zaman. Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman, Denizler kaynatıldığı zaman, Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman. 8,9. Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, Amel defterleri açıldığı zaman, Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, Cehennem alevlendirildiği zaman, Cennet yaklaştırıldığı zaman, Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.
اِذَا
السَّمَٓاءُ
انْفَطَرَتْۙ
١
وَاِذَا
الْـكَوَاكِبُ
انْتَثَرَتْۙ
٢
وَاِذَا الْبِحَارُ
فُجِّرَتْۙ
٣
وَاِذَا
الْقُبُورُ
بُعْثِرَتْۙ
٤
عَلِمَتْ
نَفْسٌ
مَا
قَدَّمَتْ
وَاَخَّرَتْۜ
٥
Gök yarıldığı zaman, Yıldızlar saçıldığı zaman, Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman, Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
يَوْمُ
الدّ۪ينِۙ
١٧
ثُمَّ
مَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
يَوْمُ
الدّ۪ينِۜ
١٨
يَوْمَ
لَا
تَمْلِكُ
نَفْسٌ
لِنَفْسٍ
شَيْـٔاًۜ
وَالْاَمْرُ
يَوْمَئِذٍ
لِلّٰهِ
١٩
Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin? Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin? O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
١٠
اَلَّذ۪ينَ
يُكَذِّبُونَ
بِيَوْمِ
الدّ۪ينِۜ
١١
10,11. O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!
اِذَا
السَّمَٓاءُ
انْشَقَّتْۙ
١
وَاَذِنَتْ
لِرَبِّهَا
وَحُقَّتْۙ
٢
1,2. Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur-,
وَاِذَا
الْاَرْضُ
مُدَّتْۙ
٣
وَاَلْقَتْ
مَا
ف۪يهَا
وَتَخَلَّتْۙ
٤
3,4. Yer uzatılıp dümdüz edildiği ve içindekileri atıp boşaldığı zaman,
وَاَذِنَتْ
لِرَبِّهَا
وَحُقَّتْۜ
٥
يَٓا
اَيُّهَا
الْاِنْسَانُ
اِنَّكَ
كَادِحٌ
اِلٰى
رَبِّكَ
كَدْحاً
فَمُلَاق۪يهِۚ
٦
فَاَمَّا
مَنْ
اُو۫تِيَ
كِتَابَهُ
بِيَم۪ينِه۪ۙ
٧
فَسَوْفَ
يُحَاسَبُ
حِسَاباً
يَس۪يراًۙ
٨
وَيَنْقَلِبُ
اِلٰٓى
اَهْلِه۪
مَسْرُوراًۜ
٩
وَاَمَّا
مَنْ
اُو۫تِيَ
كِتَابَهُ
وَرَٓاءَ
ظَهْرِه۪ۙ
١٠
فَسَوْفَ
يَدْعُوا
ثُبُوراًۙ
١١
وَيَصْلٰى
سَع۪يراًۜ
١٢
اِنَّهُ
كَانَ
ف۪ٓي
اَهْلِه۪
مَسْرُوراً
١٣
اِنَّهُ
ظَنَّ
اَنْ
لَنْ
يَحُورَۚۛ
١٤
بَلٰىۚۛ
اِنَّ
رَبَّهُ
كَانَ
بِه۪
بَص۪يراًۜ
١٥
فَلَٓا
اُقْسِمُ
بِالشَّفَقِۙ
١٦
وَالَّيْلِ
وَمَا
وَسَقَۙ
١٧
وَالْقَمَرِ
اِذَا
اتَّسَقَۙ
١٨
لَتَرْكَبُنَّ
طَبَقاً
عَنْ
طَبَقٍۜ
١٩
Rabbini dinlediği zaman -ki ona yaraşan da budur- (insan yaptıklarını karşısında bulur!) Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın. Kime kitabı sağından verilirse, Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek, Sevinçli olarak ailesine dönecektir. Fakat kime kitabı arkasından verilirse, 11,12. “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi. Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı. Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu. Yemin ederim şafağa, Geceye ve içinde topladıklarına, Dolunay hâlindeki aya ki, Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.
يَوْمَ
تُبْلَى
السَّرَٓائِرُۙ
٩
فَمَا
لَهُ
مِنْ
قُوَّةٍ
وَلَا
نَاصِرٍۜ
١٠
Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.
لَا
تَسْمَعُ
ف۪يهَا
لَاغِيَةًۜ
١١
Orada hiçbir boş söz işitmezler.
كَلَّٓا
اِذَا
دُكَّتِ
الْاَرْضُ
دَكاًّ
دَكاًّۙ
٢١
Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman,
وَجَٓاءَ
رَبُّكَ
وَالْمَلَكُ
صَفاًّ
صَفاًّۚ
٢٢
وَج۪ٓيءَ
يَوْمَئِذٍ
بِجَهَنَّمَ
يَوْمَئِذٍ
يَتَذَكَّرُ
الْاِنْسَانُ
وَاَنّٰى
لَهُ الذِّكْرٰىۜ
٢٣
22,23. Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!?
يَقُولُ
يَا
لَيْتَن۪ي
قَدَّمْتُ
لِحَيَات۪يۚ
٢٤
فَيَوْمَئِذٍ
لَا
يُعَذِّبُ
عَذَابَهُٓ
اَحَدٌۙ
٢٥
“Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der. Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.
اِذَا
زُلْزِلَتِ
الْاَرْضُ
زِلْزَالَهَاۙ
١
وَاَخْرَجَتِ
الْاَرْضُ
اَثْقَالَهَاۙ
٢
وَقَالَ
الْاِنْسَانُ
مَا
لَهَاۚ
٣
1,2,3. Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman,
يَوْمَئِذٍ
تُحَدِّثُ
اَخْبَارَهَاۙ
٤
بِاَنَّ
رَبَّكَ
اَوْحٰى
لَهَاۜ
٥
İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir.
يَوْمَئِذٍ
يَصْدُرُ
النَّاسُ
اَشْتَاتاً
لِيُرَوْا
اَعْمَالَهُمْۜ
٦
فَمَنْ
يَعْمَلْ
مِثْقَالَ
ذَرَّةٍ
خَيْراً
يَرَهُۜ
٧
وَمَنْ
يَعْمَلْ
مِثْقَالَ
ذَرَّةٍ
شَراًّ
يَرَهُ
٨
O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.
اَفَلَا
يَعْلَمُ
اِذَا
بُعْثِرَ
مَا
فِي
الْقُبُورِۙ
٩
وَحُصِّلَ
مَا
فِي
الصُّدُورِۙ
١٠
اِنَّ
رَبَّهُمْ
بِهِمْ
يَوْمَئِذٍ
لَخَب۪يرٌ
١١
9,10,11. Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı ve kalplerdeki ortaya konulduğu zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her hâlinden mutlaka haberdardır.
اَلْقَارِعَةُۙ
١
مَا
الْقَارِعَةُۚ
٢
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
الْقَارِعَةُۜ
٣
يَوْمَ
يَكُونُ
النَّاسُ
كَالْفَرَاشِ
الْمَبْثُوثِۙ
٤
وَتَكُونُ
الْجِبَالُ
كَالْعِهْنِ
الْمَنْفُوشِۜ
٥
فَاَمَّا
مَنْ
ثَقُلَتْ
مَوَاز۪ينُهُۙ
٦
فَهُوَ
ف۪ي
ع۪يشَةٍ
رَاضِيَةٍۜ
٧
وَاَمَّا
مَنْ
خَفَّتْ
مَوَاز۪ينُهُۙ
٨
فَاُمُّهُ
هَاوِيَةٌۜ
٩
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
هِيَهْۜ
١٠
نَارٌ
حَامِيَةٌ
١١
Yürekleri hoplatan büyük felaket! Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır. İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. Ama kimin de tartıları hafif gelirse, İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir. Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin? O, kızgın bir ateştir.