وَاِذْ
قَالَ
رَبُّكَ
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اِنّ۪ي
جَاعِلٌ
فِي
الْاَرْضِ
خَل۪يفَةًۜ
قَالُٓوا
اَتَجْعَلُ
ف۪يهَا
مَنْ
يُفْسِدُ
ف۪يهَا
وَيَسْفِكُ
الدِّمَٓاءَۚ
وَنَحْنُ
نُسَبِّحُ
بِحَمْدِكَ
وَنُقَدِّسُ
لَكَۜ
قَالَ
اِنّ۪ٓي
اَعْلَمُ
مَا
لَا
تَعْلَمُونَ
٣٠
وَعَلَّمَ
اٰدَمَ
الْاَسْمَٓاءَ
كُلَّهَا
ثُمَّ
عَرَضَهُمْ
عَلَى
الْمَلٰٓئِكَةِ
فَقَالَ
اَنْبِؤُ۫ن۪ي
بِاَسْمَٓاءِ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٣١
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اَبٰى
وَاسْتَكْبَرَ
وَكَانَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٣٤
وَقُلْنَا
يَٓا
اٰدَمُ
اسْكُنْ
اَنْتَ
وَزَوْجُكَ
الْجَنَّةَ
وَكُلَا
مِنْهَا
رَغَداً
حَيْثُ
شِئْتُمَاۖ
وَلَا تَقْرَبَا
هٰذِهِ
الشَّجَرَةَ
فَتَكُونَا
مِنَ
الظَّالِم۪ينَ
٣٥
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
فَاَزَلَّهُمَا
الشَّيْطَانُ
عَنْهَا
فَاَخْرَجَهُمَا
مِمَّا
كَانَا
ف۪يهِۖ
وَقُلْنَا
اهْبِطُوا
بَعْضُكُمْ
لِبَعْضٍ
عَدُوٌّۚ
وَلَكُمْ
فِي
الْاَرْضِ
مُسْتَقَرٌّ
وَمَتَاعٌ
اِلٰى
ح۪ينٍ
٣٦
فَتَلَقّٰٓى
اٰدَمُ
مِنْ
رَبِّه۪
كَلِمَاتٍ
فَتَابَ
عَلَيْهِۜ
اِنَّهُ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ
٣٧
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik. Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
اِنَّ
اللّٰهَ
اصْطَفٰٓى
اٰدَمَ
وَنُوحاً
وَاٰلَ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاٰلَ
عِمْرٰنَ
عَلَى
الْعَالَم۪ينَۙ
٣٣
ذُرِّيَّةً
بَعْضُهَا
مِنْ
بَعْضٍۜ
وَاللّٰهُ
سَم۪يعٌ
عَل۪يمٌۚ
٣٤
33,34. Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
اِنَّ
مَثَلَ
ع۪يسٰى
عِنْدَ
اللّٰهِ
كَمَثَلِ
اٰدَمَۜ
خَلَقَهُ
مِنْ
تُرَابٍ
ثُمَّ
قَالَ
لَهُ
كُنْ
فَيَكُونُ
٥٩
Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّاسُ
اتَّقُوا
رَبَّكُمُ
الَّذ۪ي
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
وَخَلَقَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
وَبَثَّ
مِنْهُمَا
رِجَالاً
كَث۪يراً
وَنِسَٓاءًۚ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَ
الَّذ۪ي
تَسَٓاءَلُونَ
بِه۪
وَالْاَرْحَامَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
عَلَيْكُمْ
رَق۪يباً
١
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.
وَاتْلُ
عَلَيْهِمْ
نَبَاَ
ابْنَيْ
اٰدَمَ
بِالْحَقِّۢ
اِذْ
قَرَّبَا
قُرْبَاناً
فَتُقُبِّلَ
مِنْ
اَحَدِهِمَا
وَلَمْ
يُتَقَبَّلْ
مِنَ
الْاٰخَرِۜ
قَالَ
لَاَقْتُلَنَّكَۜ
قَالَ
اِنَّمَا
يَتَقَبَّلُ
اللّٰهُ
مِنَ
الْمُتَّق۪ينَ
٢٧
(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
كِتَابٌ
اُنْزِلَ
اِلَيْكَ
فَلَا
يَكُنْ
ف۪ي
صَدْرِكَ
حَرَجٌ
مِنْهُ
لِتُنْذِرَ
بِه۪
وَذِكْرٰى
لِلْمُؤْمِن۪ينَ
٢
Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
وَلَقَدْ
خَلَقْنَاكُمْ
ثُمَّ
صَوَّرْنَاكُمْ
ثُمَّ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَۗ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
لَمْ
يَكُنْ
مِنَ
السَّاجِد۪ينَ
١١
قَالَ
مَا
مَنَعَكَ
اَلَّا
تَسْجُدَ
اِذْ
اَمَرْتُكَۜ
قَالَ
اَنَا۬
خَيْرٌ
مِنْهُۚ
خَلَقْتَن۪ي
مِنْ
نَارٍ
وَخَلَقْتَهُ
مِنْ
ط۪ينٍ
١٢
Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
وَيَٓا
اٰدَمُ
اسْكُنْ
اَنْتَ
وَزَوْجُكَ
الْجَنَّةَ
فَكُلَا
مِنْ
حَيْثُ
شِئْتُمَا
وَلَا
تَقْرَبَا
هٰذِهِ
الشَّجَرَةَ
فَتَكُونَا
مِنَ
الظَّالِم۪ينَ
١٩
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
فَوَسْوَسَ
لَهُمَا
الشَّيْطَانُ
لِيُبْدِيَ
لَهُمَا
مَا
وُ۫رِيَ
عَنْهُمَا
مِنْ
سَوْاٰتِهِمَا
وَقَالَ
مَا
نَهٰيكُمَا
رَبُّكُمَا
عَنْ
هٰذِهِ
الشَّجَرَةِ
اِلَّٓا
اَنْ
تَكُونَا
مَلَكَيْنِ
اَوْ
تَكُونَا
مِنَ
الْخَالِد۪ينَ
٢٠
وَقَاسَمَـهُمَٓا
اِنّ۪ي
لَكُمَا
لَمِنَ
النَّاصِح۪ينَۙ
٢١
فَدَلّٰيهُمَا
بِغُرُورٍۚ
فَلَمَّا
ذَاقَا
الشَّجَرَةَ
بَدَتْ
لَهُمَا
سَوْاٰتُهُمَا
وَطَفِقَا
يَخْصِفَانِ
عَلَيْهِمَا
مِنْ
وَرَقِ
الْجَنَّةِۜ
وَنَادٰيهُمَا
رَبُّهُمَٓا
اَلَمْ
اَنْهَكُمَا
عَنْ
تِلْكُمَا
الشَّجَرَةِ
وَاَقُلْ
لَكُمَٓا
اِنَّ
الشَّيْطَانَ
لَكُمَا
عَدُوٌّ
مُب۪ينٌ
٢٢
قَالَا
رَبَّـنَا
ظَلَمْنَٓا
اَنْفُسَنَا
وَاِنْ
لَمْ
تَغْفِرْ
لَنَا
وَتَرْحَمْنَا
لَنَكُونَنَّ
مِنَ
الْخَاسِر۪ينَ
٢٣
قَالَ
اهْبِطُوا
بَعْضُكُمْ
لِبَعْضٍ
عَدُوٌّۚ
وَلَكُمْ
فِي
الْاَرْضِ
مُسْتَقَرٌّ
وَمَتَاعٌ
اِلٰى
ح۪ينٍ
٢٤
قَالَ
ف۪يهَا
تَحْيَوْنَ
وَف۪يهَا
تَمُوتُونَ
وَمِنْهَا
تُخْرَجُونَ۟
٢٥
Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Allah, dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” Allah, dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.”
يَا
بَن۪ٓي
اٰدَمَ
قَدْ
اَنْزَلْنَا
عَلَيْكُمْ
لِبَاساً
يُوَار۪ي
سَوْاٰتِكُمْ
وَر۪يشاً۠
وَلِبَاسُ
التَّقْوٰى
ذٰلِكَ
خَيْرٌۜ
ذٰلِكَ
مِنْ
اٰيَاتِ
اللّٰهِ
لَعَلَّهُمْ
يَذَّكَّرُونَ
٢٦
يَا
بَن۪ٓي
اٰدَمَ
لَا يَفْتِنَنَّكُمُ
الشَّيْطَانُ
كَمَٓا
اَخْرَجَ
اَبَوَيْكُمْ
مِنَ
الْجَنَّةِ
يَنْزِعُ
عَنْهُمَا
لِبَاسَهُمَا
لِيُرِيَهُمَا
سَوْاٰتِهِمَاۜ
اِنَّهُ
يَرٰيكُمْ
هُوَ
وَقَب۪يلُهُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
تَرَوْنَهُمْۜ
اِنَّا
جَعَلْنَا
الشَّيَاط۪ينَ
اَوْلِيَٓاءَ
لِلَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
٢٧
Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik). Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.
هُوَ
الَّذ۪ي
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
وَجَعَلَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
لِيَسْكُنَ
اِلَيْهَاۚ
فَلَمَّا
تَغَشّٰيهَا
حَمَلَتْ
حَمْلاً
خَف۪يفاً
فَمَرَّتْ
بِه۪ۚ
فَلَمَّٓا
اَثْقَلَتْ
دَعَوَا
اللّٰهَ
رَبَّهُمَا
لَئِنْ
اٰتَيْتَنَا
صَالِحاً
لَنَكُونَنَّ
مِنَ
الشَّاكِر۪ينَ
١٨٩
Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.
وَلَقَدْ
خَلَقْنَا
الْاِنْسَانَ
مِنْ
صَلْصَالٍ
مِنْ
حَمَأٍ
مَسْنُونٍۚ
٢٦
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
وَاِذْ
قَالَ
رَبُّكَ
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اِنّ۪ي
خَالِقٌ
بَشَراً
مِنْ
صَلْصَالٍ
مِنْ
حَمَأٍ
مَسْنُونٍ
٢٨
فَاِذَا
سَوَّيْتُهُ
وَنَفَخْتُ
ف۪يهِ
مِنْ
رُوح۪ي
فَقَعُوا
لَهُ
سَاجِد۪ينَ
٢٩
28,29. Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.
قَالَ
لَمْ
اَكُنْ
لِاَسْجُدَ
لِبَشَرٍ
خَلَقْتَهُ
مِنْ
صَلْصَالٍ
مِنْ
حَمَأٍ
مَسْنُونٍ
٣٣
İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
قَالَ
ءَاَسْجُدُ
لِمَنْ
خَلَقْتَ
ط۪يناًۚ
٦١
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
كَانَ
مِنَ
الْجِنِّ
فَفَسَقَ
عَنْ
اَمْرِ
رَبِّه۪ۜ
اَفَتَتَّخِذُونَهُ
وَذُرِّيَّتَهُٓ
اَوْلِيَٓاءَ
مِنْ
دُون۪ي
وَهُمْ
لَكُمْ
عَدُوٌّۜ
بِئْسَ
لِلظَّالِم۪ينَ
بَدَلاً
٥٠
Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
اَنْعَمَ
اللّٰهُ
عَلَيْهِمْ
مِنَ
النَّبِيّ۪نَ
مِنْ
ذُرِّيَّةِ
اٰدَمَ
وَمِمَّنْ
حَمَلْنَا
مَعَ
نُوحٍۘ
وَمِنْ
ذُرِّيَّةِ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاِسْرَٓائ۪لَ
وَمِمَّنْ
هَدَيْنَا
وَاجْتَبَيْنَاۜ
اِذَا
تُتْلٰى
عَلَيْهِمْ
اٰيَاتُ
الرَّحْمٰنِ
خَرُّوا
سُجَّداً
وَبُكِياًّ
٥٨
İşte bunlar, Âdem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
وَلَقَدْ
عَهِدْنَٓا
اِلٰٓى
اٰدَمَ
مِنْ
قَبْلُ
فَنَسِيَ
وَلَمْ
نَجِدْ
لَهُ
عَزْماً۟
١١٥
Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.
وَاِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اسْجُدُوا
لِاٰدَمَ
فَسَجَدُٓوا
اِلَّٓا
اِبْل۪يسَۜ
اَبٰى
١١٦
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.
فَقُلْنَا
يَٓا
اٰدَمُ
اِنَّ
هٰذَا
عَدُوٌّ
لَكَ
وَلِزَوْجِكَ
فَلَا
يُخْرِجَنَّكُمَا
مِنَ
الْجَنَّةِ
فَتَشْقٰى
١١٧
اِنَّ
لَكَ
اَلَّا
تَجُوعَ
ف۪يهَا
وَلَا
تَعْرٰىۙ
١١٨
وَاَنَّكَ
لَا
تَظْمَؤُ۬ا
ف۪يهَا
وَلَا
تَضْحٰى
١١٩
Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.”
فَوَسْوَسَ
اِلَيْهِ
الشَّيْطَانُ
قَالَ
يَٓا
اٰدَمُ
هَلْ
اَدُلُّكَ
عَلٰى
شَجَرَةِ
الْخُلْدِ
وَمُلْكٍ
لَا
يَبْلٰى
١٢٠
Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”
فَاَكَلَا
مِنْهَا
فَبَدَتْ
لَهُمَا
سَوْاٰتُهُمَا
وَطَفِقَا
يَخْصِفَانِ
عَلَيْهِمَا
مِنْ
وَرَقِ
الْجَنَّةِۘ
وَعَصٰٓى
اٰدَمُ
رَبَّهُ
فَغَوٰىۖ
١٢١
ثُمَّ
اجْتَبٰيهُ
رَبُّهُ
فَتَابَ
عَلَيْهِ
وَهَدٰى
١٢٢
قَالَ
اهْبِطَا
مِنْهَا
جَم۪يعاً
بَعْضُكُمْ
لِبَعْضٍ
عَدُوٌّۚ
فَاِمَّا
يَأْتِيَنَّكُمْ
مِنّ۪ي
هُدًى
فَمَنِ
اتَّـبَعَ
هُدَايَ
فَلَا
يَضِلُّ
وَلَا
يَشْقٰى
١٢٣
Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. Allah, şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.”
اَلَمْ
اَعْهَدْ
اِلَيْكُمْ
يَا
بَن۪ٓي
اٰدَمَ
اَنْ
لَا
تَعْبُدُوا
الشَّيْطَانَۚ
اِنَّهُ
لَكُمْ
عَدُوٌّ
مُب۪ينٌۙ
٦٠
وَاَنِ
اعْبُدُون۪يۜ
هٰذَا
صِرَاطٌ
مُسْتَق۪يمٌ
٦١
60,61. “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?”
اِذْ
قَالَ
رَبُّكَ
لِلْمَلٰٓئِكَةِ
اِنّ۪ي
خَالِقٌ
بَشَراً
مِنْ
ط۪ينٍ
٧١
فَاِذَا
سَوَّيْتُهُ
وَنَفَخْتُ
ف۪يهِ
مِنْ
رُوح۪ي
فَقَعُوا
لَهُ
سَاجِد۪ينَ
٧٢
Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.” “Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.”
خَلَقَكُمْ
مِنْ
نَفْسٍ
وَاحِدَةٍ
ثُمَّ
جَعَلَ
مِنْهَا
زَوْجَهَا
وَاَنْزَلَ
لَكُمْ
مِنَ
الْاَنْعَامِ
ثَمَانِيَةَ
اَزْوَاجٍۜ
يَخْلُقُكُمْ
ف۪ي
بُطُونِ
اُمَّهَاتِكُمْ
خَلْقاً
مِنْ
بَعْدِ
خَلْقٍ
ف۪ي
ظُلُمَاتٍ
ثَلٰثٍۜ
ذٰلِكُمُ
اللّٰهُ
رَبُّكُمْ
لَهُ
الْمُلْكُۜ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
هُوَۚ
فَاَنّٰى
تُصْرَفُونَ
٦
O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?