وَلَا
تَأْكُلُٓوا
اَمْوَالَكُمْ
بَيْنَكُمْ
بِالْبَاطِلِ
وَتُدْلُوا
بِهَٓا
اِلَى
الْحُكَّامِ
لِتَأْكُلُوا
فَر۪يقاً
مِنْ
اَمْوَالِ
النَّاسِ
بِالْاِثْمِ
وَاَنْتُمْ
تَعْلَمُونَ۟
١٨٨
Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَنْ
تُغْنِيَ
عَنْهُمْ
اَمْوَالُهُمْ
وَلَٓا
اَوْلَادُهُمْ
مِنَ
اللّٰهِ
شَيْـٔاًۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمْ
وَقُودُ
النَّارِۙ
١٠
كَدَأْبِ
اٰلِ
فِرْعَوْنَۙ
وَالَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْۜ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَاۚ
فَاَخَذَهُمُ
اللّٰهُ
بِذُنُوبِهِمْۜ
وَاللّٰهُ
شَد۪يدُ
الْعِقَابِ
١١
Şüphesiz, inkâr edenlere, ne malları, ne de evlatları Allah’a karşı hiçbir fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar. (Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah, azabı çok şiddetli olandır.
فَمَنْ
حَٓاجَّكَ
ف۪يهِ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
جَٓاءَكَ
مِنَ
الْعِلْمِ
فَقُلْ
تَعَالَوْا
نَدْعُ
اَبْنَٓاءَنَا
وَاَبْنَٓاءَكُمْ
وَنِسَٓاءَنَا
وَنِسَٓاءَكُمْ
وَاَنْفُسَنَا
وَاَنْفُسَكُمْ
ثُمَّ
نَبْتَهِلْ
فَنَجْعَلْ
لَعْنَتَ
اللّٰهِ
عَلَى
الْكَاذِب۪ينَ
٦١
Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım. Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.”
وَاِنَّ
مِنْهُمْ
لَفَر۪يقاً
يَلْوُ۫نَ
اَلْسِنَتَهُمْ
بِالْكِتَابِ
لِتَحْسَبُوهُ
مِنَ
الْكِتَابِ
وَمَا
هُوَ
مِنَ
الْكِتَابِۚ
وَيَقُولُونَ
هُوَ
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِ
وَمَا
هُوَ
مِنْ
عِنْدِ
اللّٰهِۚ
وَيَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَ
وَهُمْ
يَعْلَمُونَ
٧٨
Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
كُلُّ
الطَّعَامِ
كَانَ
حِلاًّ
لِبَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
اِلَّا
مَا
حَرَّمَ
اِسْرَٓائ۪لُ
عَلٰى
نَفْسِه۪
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
تُنَزَّلَ
التَّوْرٰيةُۜ
قُلْ
فَأْتُوا
بِالتَّوْرٰيةِ
فَاتْلُوهَٓا
اِنْ
كُنْتُمْ
صَادِق۪ينَ
٩٣
فَمَنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَ
مِنْ
بَعْدِ
ذٰلِكَ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
٩٤
Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
قَدْ
خَلَتْ
مِنْ
قَبْلِكُمْ
سُنَنٌۙ
فَس۪يرُوا
فِي
الْاَرْضِ
فَانْظُرُوا
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُكَذِّب۪ينَ
١٣٧
Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَغْفِرُ
اَنْ
يُشْرَكَ
بِه۪
وَيَغْفِرُ
مَا
دُونَ
ذٰلِكَ
لِمَنْ
يَشَٓاءُۚ
وَمَنْ
يُشْرِكْ
بِاللّٰهِ
فَقَدِ
افْتَرٰٓى
اِثْماً
عَظ۪يماً
٤٨
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
يُزَكُّونَ
اَنْفُسَهُمْۜ
بَلِ
اللّٰهُ
يُزَكّ۪ي
مَنْ
يَشَٓاءُ
وَلَا
يُظْلَمُونَ
فَت۪يلاً
٤٩
اُنْظُرْ
كَيْفَ
يَفْتَرُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَۜ
وَكَفٰى
بِه۪ٓ
اِثْماً
مُب۪يناً۟
٥٠
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez. Bak, Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
كُونُوا
قَوَّام۪ينَ
بِالْقِسْطِ
شُهَدَٓاءَ
لِلّٰهِ
وَلَوْ
عَلٰٓى
اَنْفُسِكُمْ
اَوِ
الْوَالِدَيْنِ
وَالْاَقْرَب۪ينَۚ
اِنْ
يَكُنْ
غَنِياًّ
اَوْ
فَق۪يراً
فَاللّٰهُ
اَوْلٰى
بِهِمَا
فَلَا
تَتَّبِعُوا
الْهَوٰٓى
اَنْ
تَعْدِلُواۚ
وَاِنْ
تَلْـوُٓ۫ا
اَوْ
تُعْرِضُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يراً
١٣٥
Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ
١٠
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar var ya; işte onlar cehennemliklerdir.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ۟
٨٦
İnkâr edenlere ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.
قُلْ
س۪يرُوا
فِي
الْاَرْضِ
ثُمَّ
انْظُرُوا
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُكَذِّب۪ينَ
١١
De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
كَذَّبَ
بِاٰيَاتِه۪ۜ
اِنَّهُ
لَا
يُفْلِحُ
الظَّالِمُونَ
٢١
Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
صُمٌّ
وَبُكْمٌ
فِي
الظُّلُمَاتِۜ
مَنْ
يَشَأِ
اللّٰهُ
يُضْلِلْهُۜ
وَمَنْ
يَشَأْ
يَجْعَلْهُ
عَلٰى
صِرَاطٍ
مُسْتَق۪يمٍ
٣٩
Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki birtakım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah, kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
يَمَسُّهُمُ
الْعَذَابُ
بِمَا
كَانُوا
يَفْسُقُونَ
٤٩
Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
قَالَ
اُو۫حِيَ
اِلَيَّ
وَلَمْ
يُوحَ
اِلَيْهِ
شَيْءٌ
وَمَنْ
قَالَ
سَاُنْزِلُ
مِثْلَ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُۜ
وَلَوْ
تَرٰٓى
اِذِ
الظَّالِمُونَ
ف۪ي
غَمَرَاتِ
الْمَوْتِ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَاسِطُٓوا
اَيْد۪يهِمْۚ
اَخْرِجُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
اَلْيَوْمَ
تُجْزَوْنَ
عَذَابَ
الْهُونِ
بِمَا
كُنْتُمْ
تَقُولُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
غَيْرَ
الْحَقِّ
وَكُنْتُمْ
عَنْ
اٰيَاتِه۪
تَسْتَكْبِرُونَ
٩٣
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!
وَمِنَ
الْاِبِلِ
اثْنَيْنِ
وَمِنَ
الْبَقَرِ
اثْنَيْنِۜ
قُلْ
آٰلذَّكَرَيْنِ
حَرَّمَ
اَمِ
الْاُنْثَيَيْنِ
اَمَّا
اشْتَمَلَتْ
عَلَيْهِ
اَرْحَامُ
الْاُنْثَيَيْنِۜ
اَمْ
كُنْتُمْ
شُهَدَٓاءَ
اِذْ
وَصّٰيكُمُ
اللّٰهُ
بِهٰذَاۚ
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
لِيُضِلَّ
النَّاسَ
بِغَيْرِ
عِلْمٍۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ۟
١٤٤
Yine (erkek ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
سَيَقُولُ
الَّذ۪ينَ
اَشْرَكُوا
لَوْ
شَٓاءَ
اللّٰهُ
مَٓا
اَشْرَكْنَا
وَلَٓا
اٰبَٓاؤُ۬نَا
وَلَا
حَرَّمْنَا
مِنْ
شَيْءٍۜ
كَذٰلِكَ
كَذَّبَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
حَتّٰى
ذَاقُوا
بَأْسَنَاۜ
قُلْ
هَلْ
عِنْدَكُمْ
مِنْ
عِلْمٍ
فَتُخْرِجُوهُ
لَنَاۜ
اِنْ
تَتَّبِعُونَ
اِلَّا
الظَّنَّ
وَاِنْ
اَنْتُمْ
اِلَّا
تَخْرُصُونَ
١٤٨
Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: “Sizin (iddialarınızı ispat edecek) bir bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya uyuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
اَوْ
تَقُولُوا
لَوْ
اَنَّٓا
اُنْزِلَ
عَلَيْنَا
الْكِتَابُ
لَكُنَّٓا
اَهْدٰى
مِنْهُمْۚ
فَقَدْ
جَٓاءَكُمْ
بَيِّنَةٌ
مِنْ
رَبِّكُمْ
وَهُدًى
وَرَحْمَةٌۚ
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنْ
كَذَّبَ
بِاٰيَاتِ
اللّٰهِ
وَصَدَفَ
عَنْهَاۜ
سَنَجْزِي
الَّذ۪ينَ
يَصْدِفُونَ
عَنْ
اٰيَاتِنَا
سُٓوءَ
الْعَذَابِ
بِمَا
كَانُوا
يَصْدِفُونَ
١٥٧
156,157. “Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik” demeyesiniz, yahut, “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاسْتَكْبَرُوا
عَنْهَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِۚ
هُمْ
ف۪يهَا
خَالِدُونَ
٣٦
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
كَذَّبَ
بِاٰيَاتِه۪ۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
يَنَالُهُمْ
نَص۪يبُهُمْ
مِنَ
الْكِتَابِۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاءَتْهُمْ
رُسُلُنَا
يَتَوَفَّوْنَهُمْۙ
قَالُٓوا
اَيْنَ
مَا
كُنْتُمْ
تَدْعُونَ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِۜ
قَالُوا
ضَلُّوا
عَنَّا
وَشَهِدُوا
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
اَنَّهُمْ
كَانُوا
كَافِر۪ينَ
٣٧
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. Sonunda kendilerine melek elçilerimiz, canlarını almak için geldiğinde, “Hani Allah’ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede?” derler. Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاسْتَكْبَرُوا
عَنْهَا
لَا
تُفَتَّحُ
لَهُمْ
اَبْوَابُ
السَّمَٓاءِ
وَلَا يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
حَتّٰى
يَلِجَ
الْجَمَلُ
ف۪ي
سَمِّ
الْخِيَاطِۜ
وَكَذٰلِكَ
نَجْزِي
الْمُجْرِم۪ينَ
٤٠
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.
فَكَذَّبُوهُ
فَاَنْجَيْنَاهُ
وَالَّذ۪ينَ
مَعَهُ
فِي
الْفُلْكِ
وَاَغْرَقْنَا
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَاۜ
اِنَّهُمْ
كَانُوا
قَوْماً
عَم۪ينَ۟
٦٤
Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.
فَاَنْجَيْنَاهُ
وَالَّذ۪ينَ
مَعَهُ
بِرَحْمَةٍ
مِنَّا
وَقَطَعْنَا
دَابِرَ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَمَا
كَانُوا
مُؤْمِن۪ينَ۟
٧٢
Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik.
اَلَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
شُعَيْباً
كَاَنْ
لَمْ
يَغْنَوْا
ف۪يهَاۚۛ
اَلَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
شُعَيْباً
كَانُوا
هُمُ
الْخَاسِر۪ينَ
٩٢
Şu’ayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şu’ayb’ı yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu.
وَلَوْ
اَنَّ
اَهْلَ
الْقُرٰٓى
اٰمَنُوا
وَاتَّقَوْا
لَفَتَحْنَا
عَلَيْهِمْ
بَرَكَاتٍ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِ
وَلٰكِنْ
كَذَّبُوا
فَاَخَذْنَاهُمْ
بِمَا
كَانُوا
يَكْسِبُونَ
٩٦
Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.
فَانْتَقَمْنَا
مِنْهُمْ
فَاَغْرَقْنَاهُمْ
فِي
الْيَمِّ
بِاَنَّهُمْ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَكَانُوا
عَنْهَا
غَافِل۪ينَ
١٣٦
Bu yüzden onlardan intikam aldık. Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk.
سَاَصْرِفُ
عَنْ
اٰيَاتِيَ
الَّذ۪ينَ
يَتَكَبَّرُونَ
فِي
الْاَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّۜ
وَاِنْ
يَرَوْا
كُلَّ
اٰيَةٍ
لَا يُؤْمِنُوا
بِهَاۚ
وَاِنْ
يَرَوْا
سَب۪يلَ
الرُّشْدِ
لَا
يَتَّخِذُوهُ
سَب۪يلاًۚ
وَاِنْ
يَرَوْا
سَب۪يلَ
الْغَيِّ
يَتَّخِذُوهُ
سَب۪يلاًۜ
ذٰلِكَ
بِاَنَّهُمْ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَكَانُوا
عَنْهَا
غَافِل۪ينَ
١٤٦
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَلِقَٓاءِ
الْاٰخِرَةِ
حَبِطَتْ
اَعْمَالُهُمْۜ
هَلْ
يُجْزَوْنَ
اِلَّا
مَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ۟
١٤٧
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler.
وَلَوْ
شِئْنَا
لَرَفَعْنَاهُ
بِهَا
وَلٰكِنَّهُٓ
اَخْلَدَ
اِلَى
الْاَرْضِ
وَاتَّـبَعَ
هَوٰيهُۚ
فَمَثَلُهُ
كَمَثَلِ
الْكَلْبِۚ
اِنْ
تَحْمِلْ
عَلَيْهِ
يَلْهَثْ
اَوْ
تَتْرُكْهُ
يَلْهَثْۜ
ذٰلِكَ
مَثَلُ
الْقَوْمِ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَاۚ
فَاقْصُصِ
الْقَصَصَ
لَعَلَّهُمْ
يَتَفَكَّرُونَ
١٧٦
سَٓاءَ
مَثَلاًۨ
الْقَوْمُ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَاَنْفُسَهُمْ
كَانُوا
يَظْلِمُونَ
١٧٧
Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür!
وَالَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
سَنَسْتَدْرِجُهُمْ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَعْلَمُونَۚ
١٨٢
Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz.
كَدَأْبِ
اٰلِ
فِرْعَوْنَۙ
وَالَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْۜ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِ
رَبِّهِمْۚ
فَاَهْلَكْنَاهُمْ
بِذُنُوبِهِمْ
وَاَغْرَقْـنَٓا
اٰلَ
فِرْعَوْنَۚ
وَكُلٌّ
كَانُوا
ظَالِم۪ينَ
٥٤
Bunların durumu, tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlar, biz de onları günahları sebebiyle helâk etmiştik ve Firavun ailesini de suda boğmuştuk. Hepsi de zalim kimselerdi.
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
كَذَّبَ
بِاٰيَاتِه۪ۜ
اِنَّهُ
لَا
يُفْلِحُ
الْمُجْرِمُونَ
١٧
Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler.
وَيَوْمَ
يَحْشُرُهُمْ
كَاَنْ
لَمْ
يَلْبَثُٓوا
اِلَّا
سَاعَةً
مِنَ
النَّهَارِ
يَتَعَارَفُونَ
بَيْنَهُمْۜ
قَدْ
خَسِرَ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِلِقَٓاءِ
اللّٰهِ
وَمَا
كَانُوا
مُهْتَد۪ينَ
٤٥
Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır.
قُلْ
اَرَاَيْتُمْ
مَٓا
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
لَكُمْ
مِنْ
رِزْقٍ
فَجَعَلْتُمْ
مِنْهُ
حَرَاماً
وَحَلَالاًۜ
قُلْ
آٰللّٰهُ
اَذِنَ
لَكُمْ
اَمْ
عَلَى
اللّٰهِ
تَفْتَرُونَ
٥٩
وَمَا
ظَنُّ
الَّذ۪ينَ
يَفْتَرُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَ
يَوْمَ
الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَذُو
فَضْلٍ
عَلَى
النَّاسِ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَهُمْ
لَا يَشْكُرُونَ۟
٦٠
De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” Allah’a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O’nun nimetlerine) şükretmezler.
قُلْ
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَفْتَرُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَ
لَا يُفْلِحُونَۜ
٦٩
مَتَاعٌ
فِي
الدُّنْيَا
ثُمَّ
اِلَيْنَا
مَرْجِعُهُمْ
ثُمَّ
نُذ۪يقُهُمُ
الْعَذَابَ
الشَّد۪يدَ
بِمَا
كَانُوا
يَكْفُرُونَ۟
٧٠
De ki: “Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.” Onlar için dünyada (geçici) bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız.
فَكَذَّبُوهُ
فَنَجَّيْنَاهُ
وَمَنْ
مَعَهُ
فِي
الْفُلْكِ
وَجَعَلْنَاهُمْ
خَلَٓائِفَ
وَاَغْرَقْنَا
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَاۚ
فَانْظُرْ
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُنْذَر۪ينَ
٧٣
Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu!
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباًۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
يُعْرَضُونَ
عَلٰى
رَبِّهِمْ
وَيَقُولُ
الْاَشْهَادُ
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا
عَلٰى
رَبِّهِمْۚ
اَلَا
لَعْنَةُ
اللّٰهِ
عَلَى
الظَّالِم۪ينَۙ
١٨
Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
وَيَا
قَوْمِ
اعْمَلُوا
عَلٰى
مَكَانَتِكُمْ
اِنّ۪ي
عَامِلٌۜ
سَوْفَ
تَعْلَمُونَۙ
مَنْ
يَأْت۪يهِ
عَذَابٌ
يُخْز۪يهِ
وَمَنْ
هُوَ
كَاذِبٌۜ
وَارْتَقِبُٓوا
اِنّ۪ي
مَعَكُمْ
رَق۪يبٌ
٩٣
“Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.”
وَقَالَ
الشَّيْطَانُ
لَمَّا
قُضِيَ
الْاَمْرُ
اِنَّ
اللّٰهَ
وَعَدَكُمْ
وَعْدَ
الْحَقِّ
وَوَعَدْتُكُمْ
فَاَخْلَفْتُكُمْۜ
وَمَا
كَانَ
لِيَ
عَلَيْكُمْ
مِنْ
سُلْطَانٍ
اِلَّٓا
اَنْ
دَعَوْتُكُمْ
فَاسْتَجَبْتُمْ
ل۪يۚ
فَلَا
تَلُومُون۪ي
وَلُومُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
مَٓا
اَنَا۬
بِمُصْرِخِكُمْ
وَمَٓا
اَنْتُمْ
بِمُصْرِخِيَّۜ
اِنّ۪ي
كَفَرْتُ
بِمَٓا
اَشْرَكْتُمُونِ
مِنْ
قَبْلُۜ
اِنَّ
الظَّالِم۪ينَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٢٢
İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”
وَلَقَدْ
بَعَثْنَا
ف۪ي
كُلِّ
اُمَّةٍ
رَسُولاً
اَنِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
وَاجْتَنِبُوا
الطَّاغُوتَۚ
فَمِنْهُمْ
مَنْ
هَدَى
اللّٰهُ
وَمِنْهُمْ
مَنْ
حَقَّتْ
عَلَيْهِ
الضَّلَالَةُۜ
فَس۪يرُوا
فِي
الْاَرْضِ
فَانْظُرُوا
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُكَذِّب۪ينَ
٣٦
Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.
وَاَقْسَمُوا
بِاللّٰهِ
جَهْدَ
اَيْمَانِهِمْۙ
لَا
يَبْعَثُ
اللّٰهُ
مَنْ
يَمُوتُۜ
بَلٰى
وَعْداً
عَلَيْهِ
حَقاًّ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يَعْلَمُونَۙ
٣٨
لِيُبَيِّنَ
لَهُمُ
الَّذ۪ي
يَخْتَلِفُونَ
ف۪يهِ
وَلِيَعْلَمَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُٓوا
اَنَّهُمْ
كَانُوا
كَاذِب۪ينَ
٣٩
Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Diriltecek ki) ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler!
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
بِاٰيَاتِ
اللّٰهِۙ
لَا يَهْد۪يهِمُ
اللّٰهُ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
١٠٤
اِنَّمَا
يَفْتَرِي
الْكَذِبَ
الَّذ۪ينَ
لَا
يُؤْمِنُونَ
بِاٰيَاتِ
اللّٰهِۚ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْكَاذِبُونَ
١٠٥
Allah’ın âyetlerine inanmayanları, Allah elbette doğru yola iletmez. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Yalanı, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.
وَلَقَدْ
جَٓاءَهُمْ
رَسُولٌ
مِنْهُمْ
فَكَذَّبُوهُ
فَاَخَذَهُمُ
الْعَذَابُ
وَهُمْ
ظَالِمُونَ
١١٣
Andolsun, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.
وَلَا
تَقُولُوا
لِمَا
تَصِفُ
اَلْسِنَتُكُمُ
الْكَذِبَ
هٰذَا
حَلَالٌ
وَهٰذَا
حَرَامٌ
لِتَفْتَرُوا
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَۜ
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَفْتَرُونَ
عَلَى
اللّٰهِ
الْكَذِبَ
لَا
يُفْلِحُونَۜ
١١٦
مَتَاعٌ
قَل۪يلٌۖ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
١١٧
Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler. (Dünyada elde ettikleri) az bir yararlanmadır. Hâlbuki (ahirette) onlara acıklı bir azap vardır.
هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
قَوْمُنَا
اتَّخَذُوا
مِنْ
دُونِه۪ٓ
اٰلِهَةًۜ
لَوْلَا
يَأْتُونَ
عَلَيْهِمْ
بِسُلْطَانٍ
بَيِّنٍۜ
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباًۜ
١٥
14,15. Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.
ذٰلِكَۗ
وَمَنْ
يُعَظِّمْ
حُرُمَاتِ
اللّٰهِ
فَهُوَ
خَيْرٌ
لَهُ
عِنْدَ
رَبِّه۪ۜ
وَاُحِلَّتْ
لَكُمُ
الْاَنْعَامُ
اِلَّا
مَا
يُتْلٰى
عَلَيْكُمْ
فَاجْتَنِبُوا
الرِّجْسَ
مِنَ
الْاَوْثَانِ
وَاجْتَنِبُوا
قَوْلَ
الزُّورِۙ
٣٠
Bu böyle. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
فَاُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
مُه۪ينٌ
٥٧
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap vardır.
وَقَالَ
الْمَلَأُ
مِنْ
قَوْمِهِ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِلِقَٓاءِ
الْاٰخِرَةِ
وَاَتْرَفْنَاهُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَاۙ
مَا
هٰذَٓا
اِلَّا
بَشَرٌ
مِثْلُكُمْۙ
يَأْكُلُ
مِمَّا
تَأْكُلُونَ
مِنْهُ
وَيَشْرَبُ
مِمَّا
تَشْرَبُونَ
٣٣
O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.”
فَقَالُٓوا
اَنُؤْمِنُ
لِبَشَرَيْنِ
مِثْلِنَا
وَقَوْمُهُمَا
لَنَا
عَابِدُونَۚ
٤٧
فَكَذَّبُوهُمَا
فَكَانُوا
مِنَ
الْمُهْلَك۪ينَ
٤٨
Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler. Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
بَلْ
اَتَيْنَاهُمْ
بِالْحَقِّ
وَاِنَّهُمْ
لَكَاذِبُونَ
٩٠
Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.
لَوْلَا
جَٓاؤُ۫
عَلَيْهِ
بِاَرْبَعَةِ
شُهَدَٓاءَۚ
فَاِذْ
لَمْ
يَأْتُوا
بِالشُّهَدَٓاءِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
عِنْدَ
اللّٰهِ
هُمُ
الْكَاذِبُونَ
١٣
Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Mademki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir.
بَلْ
كَذَّبُوا
بِالسَّاعَةِ
وَاَعْتَدْنَا
لِمَنْ
كَذَّبَ
بِالسَّاعَةِ
سَع۪يراًۚ
١١
Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.
وَيَوْمَ
تَشَقَّقُ
السَّمَٓاءُ
بِالْغَمَامِ
وَنُزِّلَ
الْمَلٰٓئِكَةُ
تَنْز۪يلاً
٢٥
اَلْمُلْكُ
يَوْمَئِذٍۨ
الْحَقُّ
لِلرَّحْمٰنِۜ
وَكَانَ
يَوْماً
عَلَى
الْكَافِر۪ينَ
عَس۪يراً
٢٦
وَيَوْمَ
يَعَضُّ
الظَّالِمُ
عَلٰى
يَدَيْهِ
يَقُولُ
يَا
لَيْتَنِي
اتَّخَذْتُ
مَعَ
الرَّسُولِ
سَب۪يلاً
٢٧
يَا
وَيْلَتٰى
لَيْتَن۪ي
لَمْ
اَتَّخِذْ
فُلَاناً
خَل۪يلاً
٢٨
لَقَدْ
اَضَلَّن۪ي
عَنِ
الذِّكْرِ
بَعْدَ
اِذْ
جَٓاءَن۪يۜ
وَكَانَ
الشَّيْطَانُ
لِلْاِنْسَانِ
خَذُولاً
٢٩
وَقَالَ
الرَّسُولُ
يَا
رَبِّ
اِنَّ
قَوْمِي
اتَّخَذُوا
هٰذَا
الْقُرْاٰنَ
مَهْجُوراً
٣٠
وَكَذٰلِكَ
جَعَلْنَا
لِكُلِّ
نَبِيٍّ
عَدُواًّ
مِنَ
الْمُجْرِم۪ينَۜ
وَكَفٰى
بِرَبِّكَ
هَادِياً
وَنَص۪يراً
٣١
وَقَالَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
لَوْلَا
نُزِّلَ
عَلَيْهِ
الْقُرْاٰنُ
جُمْلَةً
وَاحِدَةًۚ
كَذٰلِكَ
لِنُثَبِّتَ
بِه۪
فُؤٰادَكَ
وَرَتَّلْنَاهُ
تَرْت۪يلاً
٣٢
O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır. O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!” “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!” “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.” Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi. Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter. İnkâr edenler, “Kur’an ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.
فَقُلْنَا
اذْهَبَٓا
اِلَى
الْقَوْمِ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَاۜ
فَدَمَّرْنَاهُمْ
تَدْم۪يراًۜ
٣٦
وَقَوْمَ
نُوحٍ
لَمَّا
كَذَّبُوا
الرُّسُلَ
اَغْرَقْنَاهُمْ
وَجَعَلْنَاهُمْ
لِلنَّاسِ
اٰيَةًۜ
وَاَعْتَدْنَا
لِلظَّالِم۪ينَ
عَـذَاباً
اَل۪يماًۚ
٣٧
Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik. Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.
وَالَّذ۪ينَ
لَا
يَشْهَدُونَ
الزُّورَۙ
وَاِذَا
مَرُّوا
بِاللَّغْوِ
مَرُّوا
كِرَاماً
٧٢
Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.
قُلْ
مَا
يَعْبَؤُ۬ا
بِكُمْ
رَبّ۪ي
لَوْلَا
دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ
فَقَدْ
كَذَّبْتُمْ
فَسَوْفَ
يَكُونُ
لِزَاماً
٧٧
(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”
وَيَوْمَ
نَحْشُرُ
مِنْ
كُلِّ
اُمَّةٍ
فَوْجاً
مِمَّنْ
يُكَذِّبُ
بِاٰيَاتِنَا
فَهُمْ
يُوزَعُونَ
٨٣
حَتّٰٓى
اِذَا
جَٓاؤُ۫
قَالَ
اَكَذَّبْتُمْ
بِاٰيَات۪ي
وَلَمْ
تُح۪يطُوا
بِهَا
عِلْماً
اَمَّاذَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٨٤
Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla. Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!”
فَكَذَّبُوهُ
فَاَخَذَتْهُمُ
الرَّجْفَةُ
فَاَصْبَحُوا
ف۪ي
دَارِهِمْ
جَاثِم۪ينَۘ
٣٧
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباً
اَوْ
كَذَّبَ
بِالْحَقِّ
لَمَّا
جَٓاءَهُۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْكَافِر۪ينَ
٦٨
Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?
ثُمَّ
كَانَ
عَاقِبَةَ
الَّذ۪ينَ
اَسَٓاؤُا
السُّٓوآٰى
اَنْ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِ
اللّٰهِ
وَكَانُوا
بِهَا
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
١٠
Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu.
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
وَلِقَٓائِ
الْاٰخِرَةِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
فِي
الْعَذَابِ
مُحْضَرُونَ
١٦
İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır.
وَكَذَّبَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْۙ
وَمَا
بَلَغُوا
مِعْشَارَ
مَٓا
اٰتَيْنَاهُمْ
فَكَذَّبُوا
رُسُل۪ي۠
فَكَيْفَ
كَانَ
نَك۪يرِ۟
٤٥
Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Hâlbuki bunlar onlara verdiğimiz şeylerin onda birine bile ulaşamamışlardır. Elçilerimi yalanladılar. Peki, beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!
فَكَذَّبُوهُ
فَاِنَّهُمْ
لَمُحْضَرُونَۙ
١٢٧
Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
اِنَّٓا
اَنْزَلْـنَٓا
اِلَيْكَ
الْكِتَابَ
بِالْحَقِّ
فَاعْبُدِ
اللّٰهَ
مُخْلِصاً
لَهُ
الدّ۪ينَۜ
٢
اَلَا
لِلّٰهِ
الدّ۪ينُ
الْخَالِصُۜ
وَالَّذ۪ينَ
اتَّخَذُوا
مِنْ
دُونِه۪ٓ
اَوْلِيَٓاءَۢ
مَا
نَعْبُدُهُمْ
اِلَّا
لِيُقَرِّبُونَٓا
اِلَى
اللّٰهِ
زُلْفٰىۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يَحْكُمُ
بَيْنَهُمْ
ف۪ي
مَا
هُمْ
ف۪يهِ
يَخْتَلِفُونَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْد۪ي
مَنْ
هُوَ
كَاذِبٌ
كَفَّارٌ
٣
(Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et. İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
كَذَّبَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
فَاَتٰيهُمُ
الْعَذَابُ
مِنْ
حَيْثُ
لَا
يَشْعُرُونَ
٢٥
Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi.
فَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنْ
كَذَبَ
عَلَى
اللّٰهِ
وَكَذَّبَ
بِالصِّدْقِ
اِذْ
جَٓاءَهُۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْكَافِر۪ينَ
٣٢
Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kâfirler için kalacak bir yer mi yok!?
بَلٰى
قَدْ
جَٓاءَتْكَ
اٰيَات۪ي
فَكَذَّبْتَ
بِهَا
وَاسْتَكْبَرْتَ
وَكُنْتَ
مِنَ
الْكَافِر۪ينَ
٥٩
وَيَوْمَ
الْقِيٰمَةِ
تَرَى
الَّذ۪ينَ
كَذَبُوا
عَلَى
اللّٰهِ
وُجُوهُهُمْ
مُسْوَدَّةٌۜ
اَلَيْسَ
ف۪ي
جَهَنَّمَ
مَثْوًى
لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
٦٠
(Allah, şöyle diyecek:) “Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.” Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!?
وَقَالَ
رَجُلٌ
مُؤْمِنٌۗ
مِنْ
اٰلِ
فِرْعَوْنَ
يَكْتُمُ
ا۪يمَانَهُٓ
اَتَقْتُلُونَ
رَجُلاً
اَنْ
يَقُولَ
رَبِّيَ
اللّٰهُ
وَقَدْ
جَٓاءَكُمْ
بِالْبَيِّنَاتِ
مِنْ
رَبِّكُمْۜ
وَاِنْ
يَكُ
كَاذِباً
فَعَلَيْهِ
كَذِبُهُۚ
وَاِنْ
يَكُ
صَادِقاً
يُصِبْكُمْ
بَعْضُ
الَّذ۪ي
يَعِدُكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يَهْد۪ي
مَنْ
هُوَ
مُسْرِفٌ
كَذَّابٌ
٢٨
Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi: “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.”
قَالَ
اَوَلَوْ
جِئْتُكُمْ
بِاَهْدٰى
مِمَّا
وَجَدْتُمْ
عَلَيْهِ
اٰبَٓاءَكُمْۜ
قَالُٓوا
اِنَّا
بِمَٓا
اُرْسِلْتُمْ
بِه۪
كَافِرُونَ
٢٤
فَانْتَقَمْنَا
مِنْهُمْ
فَانْظُرْ
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُكَذِّب۪ينَ۟
٢٥
(Gönderilen uyarıcı,) “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlar, “Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz” dediler. Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!
وَيْلٌ
لِكُلِّ
اَفَّاكٍ
اَث۪يمٍۙ
٧
Her günahkâr yalancının vay hâline!
بَلْ
كَذَّبُوا
بِالْحَقِّ
لَمَّا
جَٓاءَهُمْ
فَهُمْ
ف۪ٓي
اَمْرٍ
مَر۪يجٍ
٥
Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler.
فَوَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
١١
اَلَّذ۪ينَ
هُمْ
ف۪ي
خَوْضٍ
يَلْعَبُونَۢ
١٢
يَوْمَ
يُدَعُّونَ
اِلٰى
نَارِ
جَهَنَّمَ
دَعاًّۜ
١٣
هٰذِهِ
النَّارُ
الَّت۪ي
كُنْتُمْ
بِهَا
تُكَذِّبُونَ
١٤
11,12. İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline! 13,14. Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.
كَذَّبَتْ
قَبْلَهُمْ
قَوْمُ
نُوحٍ
فَـكَذَّبُوا
عَبْدَنَا
وَقَالُوا
مَجْنُونٌ
وَازْدُجِرَ
٩
Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.
تَجْر۪ي
بِاَعْيُنِنَاۚ
جَزَٓاءً
لِمَنْ
كَانَ
كُفِرَ
١٤
Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu.
كَذَّبَتْ
عَادٌ
فَـكَيْفَ
كَانَ
عَذَاب۪ي
وَنُذُرِ
١٨
Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!
كَذَّبَتْ
ثَمُودُ
بِالنُّذُرِ
٢٣
فَقَالُٓوا
اَبَشَراً
مِنَّا
وَاحِداً
نَتَّبِعُهُٓۙ
اِنَّٓا
اِذاً
لَف۪ي
ضَلَالٍ
وَسُعُرٍ
٢٤
ءَاُلْقِيَ
الذِّكْرُ
عَلَيْهِ
مِنْ
بَيْنِنَا
بَلْ
هُوَ
كَذَّابٌ
اَشِرٌ
٢٥
سَيَعْلَمُونَ
غَداً
مَنِ
الْـكَذَّابُ
الْاَشِرُ
٢٦
23,24. Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.” “Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir.” Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!
كَذَّبَتْ
قَوْمُ
لُوطٍ
بِالنُّذُرِ
٣٣
Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
كُلِّهَا
فَاَخَذْنَاهُمْ
اَخْذَ
عَز۪يزٍ
مُقْتَدِرٍ
٤٢
Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.
ف۪يهَا
فَاكِهَةٌۖ
وَالنَّخْلُ
ذَاتُ
الْاَكْمَامِ
١١
وَالْحَبُّ
ذُوالْعَصْفِ
وَالرَّيْحَانُۚ
١٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
١٣
Orada meyve(ler) ve salkımlı hurma ağaçları vardır. Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
خَلَقَ
الْاِنْسَانَ
مِنْ
صَلْصَالٍ
كَالْفَخَّارِۙ
١٤
وَخَلَقَ
الْجَٓانَّ
مِنْ
مَارِجٍ
مِنْ
نَارٍۚ
١٥
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
١٦
Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı. “Cin”i de yalın bir ateşten yarattı. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
رَبُّ
الْمَشْرِقَيْنِ
وَرَبُّ
الْمَغْرِبَيْنِۚ
١٧
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
١٨
O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
مَرَجَ
الْبَحْرَيْنِ
يَلْتَقِيَانِۙ
١٩
بَيْنَهُمَا
بَرْزَخٌ
لَا
يَبْغِيَانِۚ
٢٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٢١
(Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
يَخْرُجُ
مِنْهُمَا
اللُّؤْلُؤُ۬
وَالْمَرْجَانُۚ
٢٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٢٣
O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
وَلَهُ
الْجَوَارِ
الْمُنْشَاٰتُ
فِي
الْبَحْرِ
كَالْاَعْلَامِۚ
٢٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ۟
٢٥
Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
كُلُّ
مَنْ
عَلَيْهَا
فَانٍۚ
٢٦
وَيَبْقٰى
وَجْهُ
رَبِّكَ
ذُوالْجَلَالِ
وَالْاِكْرَامِۚ
٢٧
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٢٨
Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
يَسْـَٔلُهُ
مَنْ
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
كُلَّ
يَوْمٍ
هُوَ
ف۪ي
شَأْنٍۚ
٢٩
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٣٠
Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
سَنَفْرُغُ
لَكُمْ
اَيُّهَ
الثَّقَلَانِۚ
٣١
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٣٢
Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar! O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
يَا
مَعْشَرَ
الْجِنِّ
وَالْاِنْسِ
اِنِ
اسْتَطَعْتُمْ
اَنْ
تَنْفُذُوا
مِنْ
اَقْطَارِ
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
فَانْفُذُواۜ
لَا تَنْفُذُونَ
اِلَّا
بِسُلْطَانٍۚ
٣٣
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٣٤
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
يُرْسَلُ
عَلَيْكُمَا
شُوَاظٌ
مِنْ
نَارٍ
وَنُحَاسٌ
فَلَا
تَنْتَصِرَانِۚ
٣٥
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٣٦
Üstünüze ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
فَاِذَا
انْشَقَّتِ
السَّمَٓاءُ
فَكَانَتْ
وَرْدَةً
كَالدِّهَانِۚ
٣٧
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٣٨
Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?) O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
فَيَوْمَئِذٍ
لَا يُسْـَٔلُ
عَنْ
ذَنْبِه۪ٓ
اِنْسٌ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٣٩
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٤٠
İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
يُعْرَفُ
الْمُجْرِمُونَ
بِس۪يمٰيهُمْ
فَيُؤْخَذُ
بِالنَّوَاص۪ي
وَالْاَقْدَامِۚ
٤١
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٤٢
Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
هٰذِه۪
جَهَنَّمُ
الَّت۪ي
يُكَذِّبُ
بِهَا
الْمُجْرِمُونَۢ
٤٣
يَطُوفُونَ
بَيْنَهَا
وَبَيْنَ
حَم۪يمٍ
اٰنٍۚ
٤٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ۟
٤٥
İşte bu suçluların yalanladıkları cehennemdir. Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
وَلِمَنْ
خَافَ
مَقَامَ
رَبِّه۪
جَنَّتَانِۚ
٤٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۙ
٤٧
Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ذَوَاتَٓا
اَفْنَانٍۚ
٤٨
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٤٩
İki cennet de (ağaçlar, meyveler, rengârenk bitkiler gibi) çeşit çeşit güzelliklerle bezenmiştir. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ف۪يهِمَا
عَيْنَانِ
تَجْرِيَانِۚ
٥٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥١
İçlerinde akan iki pınar vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ف۪يهِمَا
مِنْ
كُلِّ
فَاكِهَةٍ
زَوْجَانِۚ
٥٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥٣
İkisinde de her meyveden çift çift vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
مُتَّكِـ۪ٔينَ
عَلٰى
فُرُشٍ
بَطَٓائِنُهَا
مِنْ
اِسْتَبْرَقٍۜ
وَجَنَا
الْجَنَّتَيْنِ
دَانٍۚ
٥٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥٥
Onlar astarları kalın ipekten olan döşeklere yaslanırlar. Bu iki cennetin meyveleri (zahmetsizce alınacak kadar) yakındır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ف۪يهِنَّ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِۙ
لَمْ
يَطْمِثْهُنَّ
اِنْسٌ
قَبْلَهُمْ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٥٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٥٧
Oralarda bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır. Onlara eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
كَاَنَّهُنَّ
الْيَاقُوتُ
وَالْمَرْجَانُۚ
٥٨
Onlar sanki yakut ve mercandır.
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٥٩
O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
هَلْ
جَزَٓاءُ
الْاِحْسَانِ
اِلَّا
الْاِحْسَانُۚ
٦٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٦١
İyiliğin karşılığı, yalnız iyiliktir. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
وَمِنْ
دُونِهِمَا
جَنَّتَانِۚ
٦٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۙ
٦٣
Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
مُدْهَٓامَّتَانِۚ
٦٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٦٥
O iki cennet koyu yeşil renktedir. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ف۪يهِمَا
عَيْنَانِ
نَضَّاخَتَانِۚ
٦٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٦٧
İçlerinde kaynayan iki pınar vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ف۪يهِمَا
فَاكِهَةٌ
وَنَخْلٌ
وَرُمَّانٌۚ
٦٨
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٦٩
İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ف۪يهِنَّ
خَيْرَاتٌ
حِسَانٌۚ
٧٠
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٧١
Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
حُورٌ
مَقْصُورَاتٌ
فِي
الْخِيَامِۚ
٧٢
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٧٣
Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
لَمْ
يَطْمِثْهُنَّ
اِنْسٌ
قَبْلَهُمْ
وَلَا
جَٓانٌّۚ
٧٤
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِۚ
٧٥
Onlara, eşlerinden önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
مُتَّكِـ۪ٔينَ
عَلٰى
رَفْرَفٍ
خُضْرٍ
وَعَبْقَرِيٍّ
حِسَانٍۚ
٧٦
فَبِاَيِّ
اٰلَٓاءِ
رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ
٧٧
Onlar yeşil yastıklara ve güzel yaygılara yaslanırlar, (nimetlenirler). O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
ثُمَّ
اِنَّكُمْ
اَيُّهَا
الضَّٓالُّونَ
الْمُكَذِّبُونَۙ
٥١
لَاٰكِلُونَ
مِنْ
شَجَرٍ
مِنْ
زَقُّومٍۙ
٥٢
51,52. Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
وَاَمَّٓا
اِنْ
كَانَ
مِنَ
الْمُكَذِّب۪ينَ
الضَّٓالّ۪ينَۙ
٩٢
فَنُزُلٌ
مِنْ
حَم۪يمٍۙ
٩٣
92,93. Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
بِاللّٰهِ
وَرُسُلِـه۪ٓ
اُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الصِّدّ۪يقُونَۗ
وَالشُّهَدَٓاءُ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۜ
لَهُمْ
اَجْرُهُمْ
وَنُورُهُمْۜ
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
الْجَح۪يمِ۟
١٩
Allah’a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ
اللّٰهُ
جَم۪يعاً
فَيَحْلِفُونَ
لَهُ
كَمَا
يَحْلِفُونَ
لَكُمْ
وَيَحْسَبُونَ
اَنَّهُمْ
عَلٰى
شَيْءٍۜ
اَلَٓا
اِنَّهُمْ
هُمُ
الْكَاذِبُونَ
١٨
Allah’ın onları hep birden dirilteceği, onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah’a da yemin edecekleri günü düşün! İyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir.
اَلَمْ
تَرَ
اِلَى
الَّذ۪ينَ
نَافَقُوا
يَقُولُونَ
لِاِخْوَانِهِمُ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْ
اَهْلِ
الْكِتَابِ
لَئِنْ
اُخْرِجْتُمْ
لَنَخْرُجَنَّ
مَعَكُمْ
وَلَا
نُط۪يعُ
ف۪يكُمْ
اَحَداً
اَبَداًۚ
وَاِنْ
قُوتِلْتُمْ
لَنَنْصُرَنَّكُمْۜ
وَاللّٰهُ
يَشْهَدُ
اِنَّهُمْ
لَكَاذِبُونَ
١١
لَئِنْ
اُخْرِجُوا
لَا
يَخْرُجُونَ
مَعَهُمْۚ
وَلَئِنْ
قُوتِلُوا
لَا
يَنْصُرُونَهُمْۚ
وَلَئِنْ
نَصَرُوهُمْ
لَيُوَلُّنَّ
الْاَدْبَارَ۠
ثُمَّ
لَا
يُنْصَرُونَ
١٢
Kitap ehlinden o inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz” diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Andolsun, eğer (kardeşleri Medine’den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.
وَمَنْ
اَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرٰى
عَلَى
اللّٰهِ
الْـكَذِبَ
وَهُوَ
يُدْعٰٓى
اِلَى
الْاِسْلَامِۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ
٧
Kim, İslâm’a davet olunduğu hâlde, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
مَثَلُ
الَّذ۪ينَ
حُمِّلُوا
التَّوْرٰيةَ
ثُمَّ
لَمْ
يَحْمِلُوهَا
كَمَثَلِ
الْحِمَارِ
يَحْمِلُ
اَسْفَاراًۜ
بِئْسَ
مَثَلُ
الْقَوْمِ
الَّذ۪ينَ
كَذَّبُوا
بِاٰيَاتِ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِم۪ينَ
٥
Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
اِذَا
جَٓاءَكَ
الْمُنَافِقُونَ
قَالُوا
نَشْهَدُ
اِنَّكَ
لَرَسُولُ
اللّٰهِۢ
وَاللّٰهُ
يَعْلَمُ
اِنَّكَ
لَرَسُولُهُۜ
وَاللّٰهُ
يَشْهَدُ
اِنَّ
الْمُنَافِق۪ينَ
لَـكَاذِبُونَۚ
١
(Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, “Senin, elbette Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz” derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.
وَالَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَٓا
اُو۬لٰٓئِكَ
اَصْحَابُ
النَّارِ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ۟
١٠
İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennemliklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!
فَلَا
تُطِعِ
الْمُكَذِّب۪ينَ
٨
وَدُّوا
لَوْ
تُدْهِنُ
فَيُدْهِنُونَ
٩
O hâlde yalanlayanlara boyun eğme. İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.
وَلَوْ
تَقَوَّلَ
عَلَيْنَا
بَعْضَ
الْاَقَاو۪يلِۙ
٤٤
لَاَخَذْنَا
مِنْهُ
بِالْيَم۪ينِۙ
٤٥
ثُمَّ
لَقَطَعْنَا
مِنْهُ
الْوَت۪ينَۘ
٤٦
فَمَا
مِنْكُمْ
مِنْ
اَحَدٍ
عَنْهُ
حَاجِز۪ينَ
٤٧
44,45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
وَاَنَّهُ
كَانَ
يَقُولُ
سَف۪يهُنَا
عَلَى
اللّٰهِ
شَطَطاًۙ
٤
وَاَنَّا
ظَنَنَّٓا
اَنْ
لَنْ
تَقُولَ
الْاِنْسُ
وَالْجِنُّ
عَلَى
اللّٰهِ
كَذِباًۙ
٥
“Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.” “Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.”
وَذَرْن۪ي
وَالْمُكَذِّب۪ينَ
اُو۬لِي
النَّعْمَةِ
وَمَهِّلْهُمْ
قَل۪يلاً
١١
Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
قَالُوا
لَمْ
نَكُ
مِنَ
الْمُصَلّ۪ينَۙ
٤٣
وَلَمْ
نَكُ
نُطْعِمُ
الْمِسْك۪ينَۙ
٤٤
وَكُنَّا
نَخُوضُ
مَعَ
الْخَٓائِض۪ينَۙ
٤٥
وَكُنَّا
نُكَذِّبُ
بِيَوْمِ
الدّ۪ينِۙ
٤٦
Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” “Yoksula yedirmezdik.” “Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.” “Ceza gününü de yalanlıyorduk.”
فَلَا
صَدَّقَ
وَلَا
صَلّٰىۙ
٣١
وَلٰـكِنْ
كَذَّبَ
وَتَوَلّٰىۙ
٣٢
O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
١٥
O gün vay yalanlayanların hâline!
اَلَمْ
نُهْلِكِ
الْاَوَّل۪ينَۜ
١٦
ثُمَّ
نُتْبِعُهُمُ
الْاٰخِر۪ينَ
١٧
كَذٰلِكَ
نَفْعَلُ
بِالْمُجْرِم۪ينَ
١٨
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
١٩
Biz öncekileri helâk etmedik mi? Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız. Biz suçlulara işte böyle yaparız. O gün vay yalanlayanların hâline!
اَلَمْ
نَخْلُقْكُمْ
مِنْ
مَٓاءٍ
مَه۪ينٍۙ
٢٠
فَجَعَلْنَاهُ
ف۪ي
قَرَارٍ
مَك۪ينٍۙ
٢١
اِلٰى
قَدَرٍ
مَعْلُومٍۙ
٢٢
فَقَدَرْنَاۗ
فَنِعْمَ
الْقَادِرُونَ
٢٣
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٢٤
اَلَمْ
نَجْعَلِ
الْاَرْضَ
كِفَاتاًۙ
٢٥
اَحْيَٓاءً
وَاَمْوَاتاًۙ
٢٦
وَجَعَلْنَا
ف۪يهَا
رَوَاسِيَ
شَامِخَاتٍ
وَاَسْقَيْنَاكُمْ
مَٓاءً
فُرَاتاًۜ
٢٧
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٢٨
Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı? 21,22. Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz! O gün vay yalanlayanların hâline! 25,26. Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı? Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
اِنْطَلِقُٓوا
اِلٰى
مَا
كُنْتُمْ
بِه۪
تُكَذِّبُونَۚ
٢٩
Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”
اِنْطَلِقُٓوا
اِلٰى
ظِلٍّ
ذ۪ي
ثَلٰثِ
شُعَبٍۙ
٣٠
لَا
ظَل۪يلٍ
وَلَا
يُغْن۪ي
مِنَ
اللَّهَبِۜ
٣١
اِنَّهَا
تَرْم۪ي
بِشَرَرٍ
كَالْقَصْرِۚ
٣٢
كَاَنَّهُ
جِمَالَتٌ
صُفْرٌۜ
٣٣
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٣٤
30,31. “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.” Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar. Bunlar sanki birer kızıl devedir. O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا
يَوْمُ
لَا
يَنْطِقُونَۙ
٣٥
وَلَا
يُؤْذَنُ
لَهُمْ
فَيَعْتَذِرُونَ
٣٦
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٣٧
Bu, konuşamayacakları gündür. Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler. O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا
يَوْمُ
الْفَصْلِۚ
جَمَعْنَاكُمْ
وَالْاَوَّل۪ينَ
٣٨
فَاِنْ
كَانَ
لَكُمْ
كَيْدٌ
فَك۪يدُونِ
٣٩
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟
٤٠
Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır. Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun! O gün vay yalanlayanların hâline!
اِنَّ
الْمُتَّق۪ينَ
ف۪ي
ظِلَالٍ
وَعُيُونٍۙ
٤١
وَفَوَاكِهَ
مِمَّا
يَشْتَهُونَۜ
٤٢
كُلُوا
وَاشْرَبُوا
هَن۪ٓيـٔاً
بِمَا
كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ
٤٣
اِنَّا
كَذٰلِكَ
نَجْزِي
الْمُحْسِن۪ينَ
٤٤
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٤٥
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar. Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler. Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.” Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. O gün vay yalanlayanların hâline!
كُلُوا
وَتَمَتَّعُوا
قَل۪يلاً
اِنَّكُمْ
مُجْرِمُونَ
٤٦
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٤٧
Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız. O gün vay yalanlayanların hâline!
وَاِذَا
ق۪يلَ
لَهُمُ
ارْكَعُوا
لَا
يَرْكَعُونَ
٤٨
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَ
٤٩
فَبِاَيِّ
حَد۪يثٍ
بَعْدَهُ
يُؤْمِنُونَ
٥٠
Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler. O gün vay yalanlayanların hâline! Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
جَزَٓاءً
وِفَاقاً
٢٦
اِنَّهُمْ
كَانُوا
لَا
يَرْجُونَ
حِسَاباًۙ
٢٧
وَكَذَّبُوا
بِاٰيَاتِنَا
كِذَّاباًۜ
٢٨
25,26. Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler. Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı. Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.
كَلَّا
بَلْ
تُكَذِّبُونَ
بِالدّ۪ينِۙ
٩
وَاِنَّ
عَلَيْكُمْ
لَحَافِظ۪ينَۙ
١٠
كِرَاماً
كَاتِب۪ينَۙ
١١
يَعْلَمُونَ
مَا
تَفْعَلُونَ
١٢
Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz. 10,11. Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
١٠
اَلَّذ۪ينَ
يُكَذِّبُونَ
بِيَوْمِ
الدّ۪ينِۜ
١١
10,11. O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!
ثُمَّ
اِنَّهُمْ
لَصَالُوا
الْجَح۪يمِۜ
١٦
ثُمَّ
يُقَالُ
هٰذَا
الَّذ۪ي
كُنْتُمْ
بِه۪
تُكَذِّبُونَۜ
١٧
Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir. Sonra da onlara, “Yalanlamakta olduğunuz işte budur” denecektir.
وَاَمَّا
مَنْ
بَخِلَ
وَاسْتَغْنٰىۙ
٨
وَكَذَّبَ
بِالْحُسْنٰىۙ
٩
فَسَنُيَسِّرُهُ
لِلْعُسْرٰىۜ
١٠
8,9,10. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.
لَا
يَصْلٰيهَٓا
اِلَّا
الْاَشْقٰىۙ
١٥
اَلَّذ۪ي
كَذَّبَ
وَتَوَلّٰىۜ
١٦
15,16. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer.
اَرَاَيْتَ
اِنْ
كَذَّبَ
وَتَوَلّٰىۜ
١٣
اَلَمْ
يَعْلَمْ
بِاَنَّ
اللّٰهَ
يَرٰىۜ
١٤
Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!? O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?
كَلَّا
لَئِنْ
لَمْ
يَنْتَهِ۬
لَنَسْفَعاً
بِالنَّاصِيَةِۙ
١٥
نَاصِيَةٍ
كَاذِبَةٍ
خَاطِئَةٍۚ
١٦
15,16. Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız.
اَرَاَيْتَ
الَّذ۪ي
يُكَذِّبُ
بِالدّ۪ينِۜ
١
فَذٰلِكَ
الَّذ۪ي
يَدُعُّ
الْيَت۪يمَۙ
٢
وَلَا
يَحُضُّ
عَلٰى
طَعَامِ
الْمِسْك۪ينِۜ
٣
Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! 2,3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.