وَلَا
تَأْكُلُٓوا
اَمْوَالَكُمْ
بَيْنَكُمْ
بِالْبَاطِلِ
وَتُدْلُوا
بِهَٓا
اِلَى
الْحُكَّامِ
لِتَأْكُلُوا
فَر۪يقاً
مِنْ
اَمْوَالِ
النَّاسِ
بِالْاِثْمِ
وَاَنْتُمْ
تَعْلَمُونَ۟
١٨٨
Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.
وَاَمَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
فَيُوَفّ۪يهِمْ
اُجُورَهُمْۜ
وَاللّٰهُ
لَا
يُحِبُّ
الظَّالِم۪ينَ
٥٧
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez.”
وَابْتَلُوا
الْيَتَامٰى
حَتّٰٓى
اِذَا
بَلَغُوا
النِّكَاحَۚ
فَاِنْ
اٰنَسْتُمْ
مِنْهُمْ
رُشْداً
فَادْفَعُٓوا
اِلَيْهِمْ
اَمْوَالَهُمْۚ
وَلَا
تَأْكُلُوهَٓا
اِسْرَافاً
وَبِدَاراً
اَنْ
يَكْـبَرُواۜ
وَمَنْ
كَانَ
غَنِياًّ
فَلْيَسْتَعْفِفْۚ
وَمَنْ
كَانَ
فَق۪يراً
فَلْيَأْكُلْ
بِالْمَعْرُوفِۜ
فَاِذَا
دَفَعْتُمْ
اِلَيْهِمْ
اَمْوَالَهُمْ
فَاَشْهِدُوا
عَلَيْهِمْۜ
وَكَفٰى
بِاللّٰهِ
حَس۪يباً
٦
Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (buluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَأْكُلُونَ
اَمْوَالَ
الْيَتَامٰى
ظُلْماً
اِنَّمَا
يَأْكُلُونَ
ف۪ي
بُطُونِهِمْ
نَاراًۜ
وَسَيَصْلَوْنَ
سَع۪يراً۟
١٠
Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.
يَٓا اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تَأْكُلُٓوا
اَمْوَالَكُمْ
بَيْنَكُمْ
بِالْبَاطِلِ
اِلَّٓا
اَنْ
تَكُونَ
تِجَارَةً
عَنْ
تَرَاضٍ
مِنْكُمْ
وَلَا
تَقْتُلُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
بِكُمْ
رَح۪يماً
٢٩
Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.
وَيَسْتَفْتُونَكَ
فِي
النِّسَٓاءِۜ
قُلِ
اللّٰهُ
يُفْت۪يكُمْ
ف۪يهِنَّۙ
وَمَا
يُتْلٰى
عَلَيْكُمْ
فِي
الْكِتَابِ
ف۪ي
يَتَامَى
النِّسَٓاءِ
الّٰت۪ي
لَا
تُؤْتُونَهُنَّ
مَا
كُتِبَ
لَهُنَّ
وَتَرْغَبُونَ
اَنْ
تَنْكِحُوهُنَّ
وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ
مِنَ
الْوِلْدَانِۙ
وَاَنْ
تَقُومُوا
لِلْيَتَامٰى
بِالْقِسْطِۜ
وَمَا
تَفْعَلُوا
مِنْ
خَيْرٍ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
بِه۪
عَل۪يماً
١٢٧
Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere âdil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
كُونُوا
قَوَّام۪ينَ
بِالْقِسْطِ
شُهَدَٓاءَ
لِلّٰهِ
وَلَوْ
عَلٰٓى
اَنْفُسِكُمْ
اَوِ
الْوَالِدَيْنِ
وَالْاَقْرَب۪ينَۚ
اِنْ
يَكُنْ
غَنِياًّ
اَوْ
فَق۪يراً
فَاللّٰهُ
اَوْلٰى
بِهِمَا
فَلَا
تَتَّبِعُوا
الْهَوٰٓى
اَنْ
تَعْدِلُواۚ
وَاِنْ
تَلْـوُٓ۫ا
اَوْ
تُعْرِضُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يراً
١٣٥
Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَالسَّارِقُ
وَالسَّارِقَةُ
فَاقْطَعُٓوا
اَيْدِيَهُمَا
جَزَٓاءً
بِمَا
كَسَبَا
نَكَالاً
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
عَز۪يزٌ
حَك۪يمٌ
٣٨
فَمَنْ
تَابَ
مِنْ
بَعْدِ
ظُلْمِه۪
وَاَصْلَحَ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
يَتُوبُ
عَلَيْهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٣٩
Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
سَمَّاعُونَ
لِلْكَذِبِ
اَكَّالُونَ
لِلسُّحْتِۜ
فَاِنْ
جَٓاؤُ۫كَ
فَاحْكُمْ
بَيْنَهُمْ
اَوْ
اَعْرِضْ
عَنْهُمْۚ
وَاِنْ
تُعْرِضْ
عَنْهُمْ
فَلَنْ
يَضُرُّوكَ
شَيْـٔاًۜ
وَاِنْ
حَكَمْتَ
فَاحْكُمْ
بَيْنَهُمْ
بِالْقِسْطِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
الْمُقْسِط۪ينَ
٤٢
Onlar, yalanı çok dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.
وَلَا
تَقْرَبُوا
مَالَ
الْيَت۪يمِ
اِلَّا
بِالَّت۪ي
هِيَ
اَحْسَنُ
حَتّٰى
يَبْلُغَ
اَشُدَّهُۚ
وَاَوْفُوا
الْكَيْلَ
وَالْم۪يزَانَ
بِالْقِسْطِۚ
لَا
نُكَلِّفُ
نَفْساً
اِلَّا
وُسْعَهَا
وَاِذَا
قُلْتُمْ
فَاعْدِلُوا
وَلَوْ
كَانَ
ذَا
قُرْبٰىۚ
وَبِعَهْدِ
اللّٰهِ
اَوْفُواۜ
ذٰلِكُمْ
وَصّٰيكُمْ
بِه۪
لَعَلَّكُمْ
تَذَكَّرُونَۙ
١٥٢
Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.
وَاِلٰى
مَدْيَنَ
اَخَاهُمْ
شُعَيْباًۜ
قَالَ
يَا
قَوْمِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
اِلٰهٍ
غَيْرُهُۜ
قَدْ
جَٓاءَتْكُمْ
بَيِّنَةٌ
مِنْ
رَبِّكُمْ
فَاَوْفُوا
الْكَيْلَ
وَالْم۪يزَانَ
وَلَا
تَبْخَسُوا
النَّاسَ
اَشْيَٓاءَهُمْ
وَلَا
تُفْسِدُوا
فِي
الْاَرْضِ
بَعْدَ
اِصْلَاحِهَاۜ
ذٰلِكُمْ
خَيْرٌ
لَكُمْ
اِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِن۪ينَۚ
٨٥
Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.”
وَاِلٰى
مَدْيَنَ
اَخَاهُمْ
شُعَيْباًۜ
قَالَ
يَا
قَوْمِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
اِلٰهٍ
غَيْرُهُۜ
وَلَا
تَنْقُصُوا
الْمِكْيَالَ
وَالْم۪يزَانَ
اِنّ۪ٓي
اَرٰيكُمْ
بِخَيْرٍ
وَاِنّ۪ٓي
اَخَافُ
عَلَيْكُمْ
عَذَابَ
يَوْمٍ
مُح۪يطٍ
٨٤
وَيَا
قَوْمِ
اَوْفُوا
الْمِكْيَالَ
وَالْم۪يزَانَ
بِالْقِسْطِ
وَلَا
تَبْخَسُوا
النَّاسَ
اَشْيَٓاءَهُمْ
وَلَا تَعْثَوْا
فِي
الْاَرْضِ
مُفْسِد۪ينَ
٨٥
Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
وَلَا
تَقْرَبُوا
مَالَ
الْيَت۪يمِ
اِلَّا
بِالَّت۪ي
هِيَ
اَحْسَنُ
حَتّٰى
يَبْلُغَ
اَشُدَّهُۖ
وَاَوْفُوا
بِالْعَهْدِۚ
اِنَّ
الْعَهْدَ
كَانَ
مَسْؤُ۫لاً
٣٤
Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.
وَوُضِعَ
الْكِتَابُ
فَتَرَى
الْمُجْرِم۪ينَ
مُشْفِق۪ينَ
مِمَّا
ف۪يهِ
وَيَقُولُونَ
يَا
وَيْلَتَنَا
مَالِ
هٰذَا
الْكِتَابِ
لَا
يُغَادِرُ
صَغ۪يرَةً
وَلَا
كَب۪يرَةً
اِلَّٓا
اَحْصٰيهَاۚ
وَوَجَدُوا
مَا
عَمِلُوا
حَاضِراًۜ
وَلَا
يَظْلِمُ
رَبُّكَ
اَحَداً۟
٤٩
Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
اَوْفُوا
الْكَيْلَ
وَلَا
تَكُونُوا
مِنَ
الْمُخْسِر۪ينَۚ
١٨١
وَزِنُوا
بِالْقِسْطَاسِ
الْمُسْتَق۪يمِۚ
١٨٢
وَلَا
تَبْخَسُوا
النَّاسَ
اَشْيَٓاءَهُمْ
وَلَا
تَعْثَوْا
فِي
الْاَرْضِ
مُفْسِد۪ينَۚ
١٨٣
“Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.” “Doğru terazi ile tartın.” “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
يَا
دَاوُ۫دُ
اِنَّا
جَعَلْنَاكَ
خَل۪يفَةً
فِي
الْاَرْضِ
فَاحْكُمْ
بَيْنَ
النَّاسِ
بِالْحَقِّ
وَلَا
تَتَّبِعِ
الْهَوٰى
فَيُضِلَّكَ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِۜ
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَضِلُّونَ
عَنْ
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
لَهُمْ
عَذَابٌ
شَد۪يدٌ
بِمَا
نَسُوا
يَوْمَ
الْحِسَابِ۟
٢٦
Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
وَاَشْرَقَتِ
الْاَرْضُ
بِنُورِ
رَبِّهَا
وَوُضِعَ
الْكِتَابُ
وَج۪ٓيءَ
بِالنَّبِيّ۪نَ
وَالشُّهَدَٓاءِ
وَقُضِيَ
بَيْنَهُمْ
بِالْحَقِّ
وَهُمْ
لَا
يُظْلَمُونَ
٦٩
Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.
اِنَّمَا
السَّب۪يلُ
عَلَى
الَّذ۪ينَ
يَظْلِمُونَ
النَّاسَ
وَيَبْغُونَ
فِي
الْاَرْضِ
بِغَيْرِ
الْحَقِّۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٤٢
Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.
وَالسَّمَٓاءَ
رَفَعَهَا
وَوَضَعَ
الْم۪يزَانَۙ
٧
اَلَّا
تَطْغَوْا
فِي
الْم۪يزَانِ
٨
وَاَق۪يمُوا
الْوَزْنَ
بِالْقِسْطِ
وَلَا
تُخْسِرُوا
الْم۪يزَانَ
٩
Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Ölçüde haddi aşmayın. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.
وَيْلٌ
لِلْمُطَفِّف۪ينَۙ
١
اَلَّذ۪ينَ
اِذَا
اكْتَالُوا
عَلَى
النَّاسِ
يَسْتَوْفُونَۘ
٢
وَاِذَا
كَالُوهُمْ
اَوْ
وَزَنُوهُمْ
يُخْسِرُونَۜ
٣
Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.