لَيْسَ
الْبِرَّ
اَنْ
تُوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ
قِبَلَ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
وَلٰكِنَّ
الْبِرَّ
مَنْ
اٰمَنَ
بِاللّٰهِ
وَالْيَوْمِ
الْاٰخِرِ
وَالْمَلٰٓئِكَةِ
وَالْكِتَابِ
وَالنَّبِيّ۪نَۚ
وَاٰتَى
الْمَالَ
عَلٰى
حُبِّه۪
ذَوِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِ
وَالسَّٓائِل۪ينَ
وَفِي
الرِّقَابِۚ
وَاَقَامَ
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَى
الزَّكٰوةَۚ
وَالْمُوفُونَ
بِعَهْدِهِمْ
اِذَا
عَاهَدُواۚ
وَالصَّابِر۪ينَ
فِي
الْبَأْسَٓاءِ
وَالضَّرَّٓاءِ
وَح۪ينَ
الْبَأْسِۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
صَدَقُواۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُتَّقُونَ
١٧٧
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
وَاَنْفِقُوا
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَلَا
تُلْقُوا
بِاَيْد۪يكُمْ
اِلَى
التَّهْلُكَةِۚۛ
وَاَحْسِنُواۚۛ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
الْمُحْسِن۪ينَ
١٩٥
(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.
يَسْـَٔلُونَكَ
مَاذَا
يُنْفِقُونَۜ
قُلْ
مَٓا
اَنْفَقْتُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
فَلِلْوَالِدَيْنِ
وَالْاَقْرَب۪ينَ
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۜ
وَمَا
تَفْعَلُوا
مِنْ
خَيْرٍ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
بِه۪
عَل۪يمٌ
٢١٥
Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”
قَوْلٌ
مَعْرُوفٌ
وَمَغْفِرَةٌ
خَيْرٌ
مِنْ
صَدَقَةٍ
يَتْبَعُهَٓا
اَذًىۜ
وَاللّٰهُ
غَنِيٌّ
حَل۪يمٌ
٢٦٣
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اَنْفِقُوا
مِنْ
طَيِّبَاتِ
مَا
كَسَبْتُمْ
وَمِمَّٓا
اَخْرَجْنَا
لَكُمْ
مِنَ
الْاَرْضِۖ
وَلَا
تَيَمَّمُوا
الْخَب۪يثَ
مِنْهُ
تُنْفِقُونَ
وَلَسْتُمْ
بِاٰخِذ۪يهِ
اِلَّٓا
اَنْ
تُغْمِضُوا
ف۪يهِۜ
وَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
غَنِيٌّ
حَم۪يدٌ
٢٦٧
Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.
اَلَّذ۪ينَ
يُنْفِقُونَ
اَمْوَالَهُمْ
بِالَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
سِراًّ
وَعَلَانِيَةً
فَلَهُمْ
اَجْرُهُمْ
عِنْدَ
رَبِّهِمْۚ
وَلَا
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلَا
هُمْ
يَحْزَنُونَ
٢٧٤
Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
وَاِنْ
كَانَ
ذُوعُسْرَةٍ
فَنَظِرَةٌ
اِلٰى
مَيْسَرَةٍۜ
وَاَنْ
تَصَدَّقُوا
خَيْرٌ
لَكُمْ
اِنْ
كُنْتُمْ
تَعْلَمُونَ
٢٨٠
Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.
لَنْ
تَنَالُوا
الْبِرَّ
حَتّٰى
تُنْفِقُوا
مِمَّا
تُحِبُّونَۜ
وَمَا
تُنْفِقُوا
مِنْ
شَيْءٍ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
بِه۪
عَل۪يمٌ
٩٢
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
اَلَّذ۪ينَ
يُنْفِقُونَ
فِي
السَّرَّٓاءِ
وَالضَّرَّٓاءِ
وَالْكَاظِم۪ينَ
الْغَيْظَ
وَالْعَاف۪ينَ
عَنِ
النَّاسِۜ
وَاللّٰهُ
يُحِبُّ
الْمُحْسِن۪ينَۚ
١٣٤
Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.
فَبِمَا
رَحْمَةٍ
مِنَ
اللّٰهِ
لِنْتَ
لَهُمْۚ
وَلَوْ
كُنْتَ
فَظًّا
غَل۪يظَ
الْقَلْبِ
لَانْفَضُّوا
مِنْ
حَوْلِكَۖ
فَاعْفُ
عَنْهُمْ
وَاسْتَغْفِرْ
لَهُمْ
وَشَاوِرْهُمْ
فِي
الْاَمْرِۚ
فَاِذَا
عَزَمْتَ
فَتَوَكَّلْ
عَلَى
اللّٰهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
الْمُتَوَكِّل۪ينَ
١٥٩
Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
وَاعْبُدُوا
اللّٰهَ
وَلَا
تُشْرِكُوا
بِه۪
شَيْـٔاً
وَبِالْوَالِدَيْنِ
اِحْسَاناً
وَبِذِي
الْقُرْبٰى
وَالْيَتَامٰى
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَالْجَارِ
ذِي
الْقُرْبٰى
وَالْجَارِ
الْجُنُبِ
وَالصَّاحِبِ
بِالْجَنْبِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۙ
وَمَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُكُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
لَا
يُحِبُّ
مَنْ
كَانَ
مُخْتَالاً
فَخُوراًۙ
٣٦
Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
تُحِلُّوا
شَعَٓائِرَ
اللّٰهِ
وَلَا
الشَّهْرَ
الْحَرَامَ
وَلَا
الْهَدْيَ
وَلَا
الْقَلَٓائِدَ
وَلَٓا
آٰمّ۪ينَ
الْبَيْتَ
الْحَرَامَ
يَبْتَغُونَ
فَضْلاً
مِنْ
رَبِّهِمْ
وَرِضْوَاناًۜ
وَاِذَا
حَلَلْتُمْ
فَاصْطَادُواۜ
وَلَا
يَجْرِمَنَّكُمْ
شَنَاٰنُ
قَوْمٍ
اَنْ
صَدُّوكُمْ
عَنِ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
اَنْ
تَعْتَدُواۢ
وَتَعَاوَنُوا
عَلَى
الْبِرِّ
وَالتَّقْوٰىۖ
وَلَا
تَعَاوَنُوا
عَلَى
الْاِثْمِ
وَالْعُدْوَانِۖ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
شَد۪يدُ
الْعِقَابِ
٢
Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
كُونُوا
قَوَّام۪ينَ
لِلّٰهِ
شُهَدَٓاءَ
بِالْقِسْطِۘ
وَلَا
يَجْرِمَنَّكُمْ
شَنَاٰنُ
قَوْمٍ
عَلٰٓى
اَلَّا
تَعْدِلُواۜ
اِعْدِلُوا۠
هُوَ
اَقْرَبُ
لِلتَّقْوٰىۘ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
٨
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَهُوَ
الَّـذ۪ٓي
اَنْشَاَ
جَنَّاتٍ
مَعْرُوشَاتٍ
وَغَيْرَ
مَعْرُوشَاتٍ
وَالنَّخْلَ
وَالزَّرْعَ
مُخْتَلِفاً
اُكُلُهُ
وَالزَّيْتُونَ
وَالرُّمَّانَ
مُتَشَابِهاً
وَغَيْرَ
مُتَشَابِهٍۜ
كُلُوا
مِنْ
ثَمَرِه۪ٓ
اِذَٓا
اَثْمَرَ
وَاٰتُوا
حَقَّهُ
يَوْمَ
حَصَادِه۪ۘ
وَلَا
تُسْرِفُواۜ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الْمُسْرِف۪ينَۙ
١٤١
O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
خُذِ
الْعَفْوَ
وَأْمُرْ
بِالْعُرْفِ
وَاَعْرِضْ
عَنِ
الْجَاهِل۪ينَ
١٩٩
Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.
اِنَّمَا
الصَّدَقَاتُ
لِلْفُقَـرَٓاءِ
وَالْمَسَاك۪ينِ
وَالْعَامِل۪ينَ
عَلَيْهَا
وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ
قُلُوبُهُمْ
وَفِي
الرِّقَابِ
وَالْغَارِم۪ينَ
وَف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِ
وَابْنِ
السَّب۪يلِۜ
فَر۪يضَةً
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
حَك۪يمٌ
٦٠
Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَالْمُؤْمِنُونَ
وَالْمُؤْمِنَاتُ
بَعْضُهُمْ
اَوْلِيَٓاءُ
بَعْضٍۢ
يَأْمُرُونَ
بِالْمَعْرُوفِ
وَيَنْهَوْنَ
عَنِ
الْمُنْكَرِ
وَيُق۪يمُونَ
الصَّلٰوةَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَيُط۪يعُونَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
سَيَرْحَمُهُمُ
اللّٰهُۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
عَز۪يزٌ
حَك۪يمٌ
٧١
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
اِنَّ
اللّٰهَ
يَأْمُرُ
بِالْعَدْلِ
وَالْاِحْسَانِ
وَا۪يتَٓائِ
ذِي
الْقُرْبٰى
وَيَنْهٰى
عَنِ
الْفَحْشَٓاءِ
وَالْمُنْكَرِ
وَالْبَغْيِۚ
يَعِظُكُمْ
لَعَلَّكُمْ
تَذَكَّرُونَ
٩٠
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
اُدْعُ
اِلٰى
سَب۪يلِ
رَبِّكَ
بِالْحِكْمَةِ
وَالْمَوْعِظَةِ
الْحَسَنَةِ
وَجَادِلْهُمْ
بِالَّت۪ي
هِيَ
اَحْسَنُۜ
اِنَّ
رَبَّكَ
هُوَ
اَعْلَمُ
بِمَنْ
ضَلَّ
عَنْ
سَب۪يلِه۪
وَهُوَ
اَعْلَمُ
بِالْمُهْتَد۪ينَ
١٢٥
(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.
وَقَضٰى
رَبُّكَ
اَلَّا
تَعْبُدُٓوا
اِلَّٓا
اِيَّاهُ
وَبِالْوَالِدَيْنِ
اِحْسَاناًۜ
اِمَّا
يَبْلُغَنَّ
عِنْدَكَ
الْكِبَرَ
اَحَدُهُمَٓا
اَوْ
كِلَاهُمَا
فَلَا
تَقُلْ
لَهُمَٓا
اُفٍّ
وَلَا
تَنْهَرْهُمَا
وَقُلْ
لَهُمَا
قَوْلاً
كَر۪يماً
٢٣
Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.
وَاٰتِ
ذَا
الْقُرْبٰى
حَقَّهُ
وَالْمِسْك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِ
وَلَا
تُبَذِّرْ
تَبْذ۪يراً
٢٦
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.
وَقُلْ
لِعِبَاد۪ي
يَقُولُوا
الَّت۪ي
هِيَ
اَحْسَنُۜ
اِنَّ
الشَّيْطَانَ
يَنْزَغُ
بَيْنَهُمْۜ
اِنَّ
الشَّيْطَانَ
كَانَ
لِلْاِنْسَانِ
عَدُواًّ
مُب۪يناً
٥٣
Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.
وَاصْبِرْ
نَفْسَكَ
مَعَ
الَّذ۪ينَ
يَدْعُونَ
رَبَّهُمْ
بِالْغَدٰوةِ
وَالْعَشِيِّ
يُر۪يدُونَ
وَجْهَهُ
وَلَا
تَعْدُ
عَيْنَاكَ
عَنْهُمْۚ
تُر۪يدُ
ز۪ينَةَ
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَلَا
تُطِـعْ
مَنْ
اَغْفَلْنَا
قَلْبَهُ
عَنْ
ذِكْرِنَا
وَاتَّبَعَ
هَوٰيهُ
وَكَانَ
اَمْرُهُ
فُرُطاً
٢٨
Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.
وَلَا
يَأْتَلِ
اُو۬لُوا
الْفَضْلِ
مِنْكُمْ
وَالسَّعَةِ
اَنْ
يُؤْتُٓوا
اُو۬لِي
الْقُرْبٰى
وَالْمَسَاك۪ينَ
وَالْمُهَاجِر۪ينَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۖ
وَلْيَعْفُوا
وَلْيَصْفَحُواۜ
اَلَا
تُحِبُّونَ
اَنْ
يَغْفِرَ
اللّٰهُ
لَكُمْۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٢٢
İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَعِبَادُ
الرَّحْمٰنِ
الَّذ۪ينَ
يَمْشُونَ
عَلَى
الْاَرْضِ
هَوْناً
وَاِذَا
خَاطَبَهُمُ
الْجَاهِلُونَ
قَالُوا
سَلَاماً
٦٣
Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.
فَاٰتِ
ذَا
الْقُرْبٰى
حَقَّهُ
وَالْمِسْك۪ينَ
وَابْنَ
السَّب۪يلِۜ
ذٰلِكَ
خَيْرٌ
لِلَّذ۪ينَ
يُر۪يدُونَ
وَجْهَ
اللّٰهِۘ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ
٣٨
Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
وَوَصَّيْنَا
الْاِنْسَانَ
بِوَالِدَيْهِۚ
حَمَلَتْهُ
اُمُّهُ
وَهْناً
عَلٰى
وَهْنٍ
وَفِصَالُهُ
ف۪ي
عَامَيْنِ
اَنِ
اشْكُرْ
ل۪ي
وَلِوَالِدَيْكَۜ
اِلَيَّ
الْمَص۪يرُ
١٤
İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”
يَا
بُنَيَّ
اَقِمِ
الصَّلٰوةَ
وَأْمُرْ
بِالْمَعْرُوفِ
وَانْهَ
عَنِ
الْمُنْكَرِ
وَاصْبِرْ
عَلٰى
مَٓا
اَصَابَكَۜ
اِنَّ
ذٰلِكَ
مِنْ
عَزْمِ
الْاُمُورِۚ
١٧
“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.”
اِنَّ
الْمُسْلِم۪ينَ
وَالْمُسْلِمَاتِ
وَالْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
وَالْقَانِت۪ينَ
وَالْقَانِتَاتِ
وَالصَّادِق۪ينَ
وَالصَّادِقَاتِ
وَالصَّابِر۪ينَ
وَالصَّابِرَاتِ
وَالْخَاشِع۪ينَ
وَالْخَاشِعَاتِ
وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ
وَالْمُتَصَدِّقَاتِ
وَالصَّٓائِم۪ينَ
وَالصَّٓائِمَاتِ
وَالْحَافِظ۪ينَ
فُرُوجَهُمْ
وَالْحَافِظَاتِ
وَالذَّاكِر۪ينَ
اللّٰهَ
كَث۪يراً
وَالذَّاكِرَاتِ
اَعَدَّ
اللّٰهُ
لَهُمْ
مَغْفِرَةً
وَاَجْراً
عَظ۪يماً
٣٥
Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
قُلْ
اِنَّ
رَبّ۪ي
يَبْسُطُ
الرِّزْقَ
لِمَنْ
يَشَٓاءُ
مِنْ
عِبَادِه۪
وَيَقْدِرُ
لَهُۜ
وَمَٓا
اَنْفَقْتُمْ
مِنْ
شَيْءٍ
فَهُوَ
يُخْلِفُهُۚ
وَهُوَ
خَيْرُ
الرَّازِق۪ينَ
٣٩
De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
وَالَّذ۪ينَ
يَجْتَنِبُونَ
كَـبَٓائِرَ
الْاِثْمِ
وَالْفَوَاحِشَ
وَاِذَا
مَا
غَضِبُوا
هُمْ
يَغْفِرُونَۚ
٣٧
36,37,38,39. (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.
وَجَزٰٓؤُ۬ا
سَيِّئَةٍ
سَيِّئَةٌ
مِثْلُهَاۚ
فَمَنْ
عَفَا
وَاَصْلَحَ
فَاَجْرُهُ
عَلَى
اللّٰهِۜ
اِنَّهُ
لَا
يُحِبُّ
الظَّالِم۪ينَ
٤٠
Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.
وَلَمَنْ
صَبَرَ
وَغَفَرَ
اِنَّ
ذٰلِكَ
لَمِنْ
عَزْمِ
الْاُمُورِ۟
٤٣
Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.
اَهُمْ
يَقْسِمُونَ
رَحْمَتَ
رَبِّكَۜ
نَحْنُ
قَسَمْنَا
بَيْنَهُمْ
مَع۪يشَتَهُمْ
فِي
الْحَيٰوةِ
الدُّنْيَا
وَرَفَعْنَا
بَعْضَهُمْ
فَوْقَ
بَعْضٍ
دَرَجَاتٍ
لِيَتَّخِذَ
بَعْضُهُمْ
بَعْضاً
سُخْرِياًّۜ
وَرَحْمَتُ
رَبِّكَ
خَيْرٌ
مِمَّا
يَجْمَعُونَ
٣٢
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.
اٰمِنُوا
بِاللّٰهِ
وَرَسُولِه۪
وَاَنْفِقُوا
مِمَّا
جَعَلَكُمْ
مُسْتَخْلَف۪ينَ
ف۪يهِۜ
فَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مِنْكُمْ
وَاَنْفَقُوا
لَهُمْ
اَجْرٌ
كَب۪يرٌ
٧
Allah’a ve Resûlüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükâfat vardır.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
ق۪يلَ
لَكُمْ
تَفَسَّحُوا
فِي
الْمَجَالِسِ
فَافْسَحُوا
يَفْسَحِ
اللّٰهُ
لَكُمْۚ
وَاِذَا
ق۪يلَ
انْشُزُوا
فَانْشُزُوا
يَرْفَعِ
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مِنْكُمْۙ
وَالَّذ۪ينَ
اُو۫تُوا
الْعِلْمَ
دَرَجَاتٍۜ
وَاللّٰهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَب۪يرٌ
١١
Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
وَالَّذ۪ينَ
تَبَوَّؤُ
الدَّارَ
وَالْا۪يمَانَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
يُحِبُّونَ
مَنْ
هَاجَرَ
اِلَيْهِمْ
وَلَا
يَجِدُونَ
ف۪ي
صُدُورِهِمْ
حَاجَةً
مِمَّٓا
اُو۫تُوا
وَيُؤْثِرُونَ
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
وَلَوْ
كَانَ
بِهِمْ
خَصَاصَةٌۜ
وَمَنْ
يُوقَ
شُحَّ
نَفْسِه۪
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَۚ
٩
Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
لَا
يَنْهٰيكُمُ
اللّٰهُ
عَنِ
الَّذ۪ينَ
لَمْ
يُقَاتِلُوكُمْ
فِي
الدّ۪ينِ
وَلَمْ
يُخْرِجُوكُمْ
مِنْ
دِيَارِكُمْ
اَنْ
تَـبَرُّوهُمْ
وَتُقْسِطُٓوا
اِلَيْهِمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
الْمُقْسِط۪ينَ
٨
Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.
فَاَمَّا
مَنْ
اَعْطٰى
وَاتَّقٰىۙ
٥
وَصَدَّقَ
بِالْحُسْنٰىۙ
٦
Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.
اَرَاَيْتَ
الَّذ۪ي
يُكَذِّبُ
بِالدّ۪ينِۜ
١
فَذٰلِكَ
الَّذ۪ي
يَدُعُّ
الْيَت۪يمَۙ
٢
وَلَا
يَحُضُّ
عَلٰى
طَعَامِ
الْمِسْك۪ينِۜ
٣
Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.