وَاَط۪يعُوا
اللّٰهَ
وَالرَّسُولَ
لَعَلَّكُمْ
تُرْحَمُونَۚ
١٣٢
Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.
فَبِمَا
رَحْمَةٍ
مِنَ
اللّٰهِ
لِنْتَ
لَهُمْۚ
وَلَوْ
كُنْتَ
فَظًّا
غَل۪يظَ
الْقَلْبِ
لَانْفَضُّوا
مِنْ
حَوْلِكَۖ
فَاعْفُ
عَنْهُمْ
وَاسْتَغْفِرْ
لَهُمْ
وَشَاوِرْهُمْ
فِي
الْاَمْرِۚ
فَاِذَا
عَزَمْتَ
فَتَوَكَّلْ
عَلَى
اللّٰهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
الْمُتَوَكِّل۪ينَ
١٥٩
Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
وَمَنْ
يَعْمَلْ
سُٓوءاً
اَوْ
يَظْلِمْ
نَفْسَهُ
ثُمَّ
يَسْتَغْفِرِ
اللّٰهَ
يَجِدِ
اللّٰهَ
غَفُوراً
رَح۪يماً
١١٠
Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.
قُلْ
لِمَنْ
مَا
فِي
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ
قُلْ
لِلّٰهِۜ
كَتَبَ
عَلٰى
نَفْسِهِ
الرَّحْمَةَۜ
لَيَجْمَعَنَّكُمْ
اِلٰى
يَوْمِ
الْقِيٰمَةِ
لَا
رَيْبَ
ف۪يهِۜ
اَلَّذ۪ينَ
خَسِرُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
فَهُمْ
لَا
يُؤْمِنُونَ
١٢
De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
وَلَمَّا
سُقِطَ
ف۪ٓي
اَيْد۪يهِمْ
وَرَاَوْا
اَنَّهُمْ
قَدْ
ضَلُّواۙ
قَالُوا
لَئِنْ
لَمْ
يَرْحَمْنَا
رَبُّنَا
وَيَغْفِرْ
لَنَا
لَنَكُونَنَّ
مِنَ
الْخَاسِر۪ينَ
١٤٩
İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.
قَالَ
رَبِّ
اغْفِرْ
ل۪ي
وَلِاَخ۪ي
وَاَدْخِلْنَا
ف۪ي
رَحْمَتِكَۘ
وَاَنْتَ
اَرْحَمُ
الرَّاحِم۪ينَ۟
١٥١
(Mûsâ), “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine sok. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin” dedi.
قَالَ
لَا
تَثْر۪يبَ
عَلَيْكُمُ
الْيَوْمَۜ
يَغْفِرُ
اللّٰهُ
لَكُمْۘ
وَهُوَ
اَرْحَمُ
الرَّاحِم۪ينَ
٩٢
Yûsuf dedi ki: “Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.
وَتَحْمِلُ
اَثْقَالَكُمْ
اِلٰى
بَلَدٍ
لَمْ
تَكُونُوا
بَالِغ۪يهِ
اِلَّا
بِشِقِّ
الْاَنْفُسِۜ
اِنَّ
رَبَّكُمْ
لَرَؤُ۫فٌ
رَح۪يمٌۙ
٧
Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
اَوْ
يَأْخُذَهُمْ
عَلٰى
تَخَوُّفٍۜ
فَاِنَّ
رَبَّكُمْ
لَرَؤُ۫فٌ
رَح۪يمٌ
٤٧
Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler? Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
عَسٰى
رَبُّكُمْ
اَنْ
يَرْحَمَكُمْۚ
وَاِنْ
عُدْتُمْ
عُدْنَاۢ
وَجَعَلْنَا
جَهَنَّمَ
لِلْكَافِر۪ينَ
حَص۪يراً
٨
Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.
وَاخْفِضْ
لَهُمَا
جَنَاحَ
الذُّلِّ
مِنَ
الرَّحْمَةِ
وَقُلْ
رَبِّ
ارْحَمْهُمَا
كَمَا
رَبَّيَان۪ي
صَغ۪يراًۜ
٢٤
Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”
رَبُّكُمْ
اَعْلَمُ
بِكُمْۜ
اِنْ
يَشَأْ
يَرْحَمْكُمْ
اَوْ
اِنْ
يَشَأْ
يُعَذِّبْكُمْۜ
وَمَٓا
اَرْسَلْنَاكَ
عَلَيْهِمْ
وَك۪يلاً
٥٤
Rabbiniz sizi daha iyi bilir. (Durumunuza göre) dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Seni de onlara vekil olarak göndermedik.
رَبُّكُمُ
الَّذ۪ي
يُزْج۪ي
لَكُمُ
الْفُلْكَ
فِي
الْبَحْرِ
لِتَبْتَغُوا
مِنْ
فَضْلِه۪ۜ
اِنَّهُ
كَانَ
بِكُمْ
رَح۪يماً
٦٦
Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir. Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir.
فَاَرَدْنَٓا
اَنْ
يُبْدِلَهُمَا
رَبُّهُمَا
خَيْراً
مِنْهُ
زَكٰوةً
وَاَقْرَبَ
رُحْماً
٨١
“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”
وَحَنَاناً
مِنْ
لَدُنَّا
وَزَكٰوةًۜ
وَكَانَ
تَقِياًّۙ
١٣
12,13,14. (Yahya, dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi.
وَاَيُّوبَ
اِذْ
نَادٰى
رَبَّهُٓ
اَنّ۪ي
مَسَّنِيَ
الضُّرُّ
وَاَنْتَ
اَرْحَمُ
الرَّاحِم۪ينَۚ
٨٣
Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.
اَلَمْ
تَرَ
اَنَّ
اللّٰهَ
سَخَّرَ
لَكُمْ
مَا
فِي
الْاَرْضِ
وَالْفُلْكَ
تَجْر۪ي
فِي
الْبَحْرِ
بِاَمْرِه۪ۜ
وَيُمْسِكُ
السَّمَٓاءَ
اَنْ
تَقَعَ
عَلَى
الْاَرْضِ
اِلَّا
بِاِذْنِه۪ۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
بِالنَّاسِ
لَرَؤُ۫فٌ
رَح۪يمٌ
٦٥
Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
وَلَوْ
رَحِمْنَاهُمْ
وَكَشَفْنَا
مَا
بِهِمْ
مِنْ
ضُرٍّ
لَلَجُّوا
ف۪ي
طُغْيَانِهِمْ
يَعْمَهُونَ
٧٥
Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.
اِنَّهُ
كَانَ
فَر۪يقٌ
مِنْ
عِبَاد۪ي
يَقُولُونَ
رَبَّـنَٓا
اٰمَنَّا
فَاغْفِرْ
لَنَا
وَارْحَمْنَا
وَاَنْتَ
خَيْرُ
الرَّاحِم۪ينَۚ
١٠٩
Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.
وَقُلْ
رَبِّ
اغْفِرْ
وَارْحَمْ
وَاَنْتَ
خَيْرُ
الرَّاحِم۪ينَ
١١٨
De ki: “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!”
وَاِنَّ
رَبَّكَ
لَهُوَ
الْعَز۪يزُ
الرَّح۪يمُ۟
٩
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
يُعَذِّبُ
مَنْ
يَشَٓاءُ
وَيَرْحَمُ
مَنْ
يَشَٓاءُۚ
وَاِلَيْهِ
تُقْلَبُونَ
٢١
O, dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
وَمِنْ
اٰيَاتِه۪ٓ
اَنْ
خَلَقَ
لَكُمْ
مِنْ
اَنْفُسِكُمْ
اَزْوَاجاً
لِتَسْكُـنُٓوا
اِلَيْهَا
وَجَعَلَ
بَيْنَكُمْ
مَوَدَّةً
وَرَحْمَةًۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَاتٍ
لِقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ
٢١
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
مُحَمَّدٌ
رَسُولُ
اللّٰهِۜ
وَالَّذ۪ينَ
مَعَهُٓ
اَشِدَّٓاءُ
عَلَى
الْكُفَّارِ
رُحَمَٓاءُ
بَيْنَهُمْ
تَرٰيهُمْ
رُكَّعاً
سُجَّداً
يَبْتَغُونَ
فَضْلاً
مِنَ
اللّٰهِ
وَرِضْوَاناًۘ
س۪يمَاهُمْ
ف۪ي
وُجُوهِهِمْ
مِنْ
اَثَرِ
السُّجُودِۜ
ذٰلِكَ
مَثَلُهُمْ
فِي
التَّوْرٰيةِۚۛ
وَمَثَلُهُمْ
فِي
الْاِنْج۪يلِ۠ۛ
كَزَرْعٍ
اَخْرَجَ
شَطْـَٔهُ۫
فَاٰزَرَهُ
فَاسْتَغْلَظَ
فَاسْتَوٰى
عَلٰى
سُوقِه۪
يُعْجِبُ
الزُّرَّاعَ
لِيَغ۪يظَ
بِهِمُ
الْكُفَّارَۜ
وَعَدَ
اللّٰهُ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
مِنْهُمْ
مَغْفِرَةً
وَاَجْراً
عَظ۪يماً
٢٩
Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
ثُمَّ
قَفَّيْنَا
عَلٰٓى
اٰثَارِهِمْ
بِرُسُلِنَا
وَقَفَّيْنَا
بِع۪يسَى
ابْنِ
مَرْيَمَ
وَاٰتَيْنَاهُ
الْاِنْج۪يلَ
وَجَعَلْنَا
ف۪ي
قُلُوبِ
الَّذ۪ينَ
اتَّبَعُوهُ
رَأْفَةً
وَرَحْمَةًۜ
وَرَهْبَانِيَّةًۨ
ابْتَدَعُوهَا
مَا
كَتَبْنَاهَا
عَلَيْهِمْ
اِلَّا
ابْتِغَٓاءَ
رِضْوَانِ
اللّٰهِ
فَمَا
رَعَوْهَا
حَقَّ
رِعَايَـتِهَاۚ
فَاٰتَيْنَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مِنْهُمْ
اَجْرَهُمْۚ
وَكَث۪يرٌ
مِنْهُمْ
فَاسِقُونَ
٢٧
Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.
وَمَٓا
اَدْرٰيكَ
مَا
الْعَقَبَةُۜ
١٢
فَكُّ
رَقَبَةٍۙ
١٣
اَوْ
اِطْعَامٌ
ف۪ي
يَوْمٍ
ذ۪ي
مَسْغَبَةٍۙ
١٤
يَت۪يماً
ذَا
مَقْرَبَةٍۙ
١٥
اَوْ
مِسْك۪يناً
ذَا
مَتْرَبَةٍۜ
١٦
ثُمَّ
كَانَ
مِنَ
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَتَوَاصَوْا
بِالصَّبْرِ
وَتَوَاصَوْا
بِالْمَرْحَمَةِۜ
١٧
Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir. 14,15,16. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. 17,18. Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.