فَتَلَقّٰٓى
اٰدَمُ
مِنْ
رَبِّه۪
كَلِمَاتٍ
فَتَابَ
عَلَيْهِۜ
اِنَّهُ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ
٣٧
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
وَاِذْ
قَالَ
مُوسٰى
لِقَوْمِه۪
يَا
قَوْمِ
اِنَّكُمْ
ظَلَمْتُمْ
اَنْفُسَكُمْ
بِاتِّخَاذِكُمُ
الْعِجْلَ
فَتُوبُٓوا
اِلٰى
بَارِئِكُمْ
فَاقْتُلُٓوا
اَنْفُسَكُمْۜ
ذٰلِكُمْ
خَيْرٌ
لَكُمْ
عِنْدَ
بَارِئِكُمْۜ
فَتَابَ
عَلَيْكُمْۜ
اِنَّهُ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ
٥٤
Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.”
رَبَّنَا
وَاجْعَلْنَا
مُسْلِمَيْنِ
لَكَ
وَمِنْ
ذُرِّيَّتِنَٓا
اُمَّةً
مُسْلِمَةً
لَكَۖ
وَاَرِنَا
مَنَاسِكَنَا
وَتُبْ
عَلَيْنَاۚ
اِنَّكَ
اَنْتَ
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ
١٢٨
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
يَكْتُمُونَ
مَٓا
اَنْزَلْنَا
مِنَ
الْبَيِّنَاتِ
وَالْهُدٰى
مِنْ
بَعْدِ
مَا
بَيَّنَّاهُ
لِلنَّاسِ
فِي
الْكِتَابِۙ
اُو۬لٰٓئِكَ
يَلْعَنُهُمُ
اللّٰهُ
وَيَلْعَنُهُمُ
اللَّاعِنُونَۙ
١٥٩
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
تَابُوا
وَاَصْلَحُوا
وَبَيَّنُوا
فَاُو۬لٰٓئِكَ
اَتُوبُ
عَلَيْهِمْۚ
وَاَنَا
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ
١٦٠
İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.
اُحِلَّ
لَكُمْ
لَيْلَةَ
الصِّيَامِ
الرَّفَثُ
اِلٰى
نِسَٓائِكُمْۜ
هُنَّ
لِبَاسٌ
لَكُمْ
وَاَنْتُمْ
لِبَاسٌ
لَهُنَّۜ
عَلِمَ
اللّٰهُ
اَنَّكُمْ
كُنْتُمْ
تَخْتَانُونَ
اَنْفُسَكُمْ
فَتَابَ
عَلَيْكُمْ
وَعَفَا
عَنْكُمْۚ
فَالْـٰٔنَ
بَاشِرُوهُنَّ
وَابْتَغُوا
مَا
كَتَبَ
اللّٰهُ
لَكُمْۖ
وَكُلُوا
وَاشْرَبُوا
حَتّٰى
يَتَبَيَّنَ
لَكُمُ
الْخَيْطُ
الْاَبْيَضُ
مِنَ
الْخَيْطِ
الْاَسْوَدِ
مِنَ
الْفَجْرِۖ
ثُمَّ
اَتِمُّوا
الصِّيَامَ
اِلَى
الَّيْلِۚ
وَلَا
تُبَاشِرُوهُنَّ
وَاَنْتُمْ
عَاكِفُونَۙ
فِي
الْمَسَاجِدِۜ
تِلْكَ
حُدُودُ
اللّٰهِ
فَلَا
تَقْرَبُوهَاۜ
كَذٰلِكَ
يُبَيِّنُ
اللّٰهُ
اٰيَاتِه۪
لِلنَّاسِ
لَعَلَّهُمْ
يَتَّقُونَ
١٨٧
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.
وَيَسْـَٔلُونَكَ
عَنِ
الْمَح۪يضِۜ
قُلْ
هُوَ
اَذًىۙ
فَاعْتَزِلُوا
النِّسَٓاءَ
فِي
الْمَح۪يضِۙ
وَلَا
تَقْرَبُوهُنَّ
حَتّٰى
يَطْهُرْنَۚ
فَاِذَا
تَطَهَّرْنَ
فَأْتُوهُنَّ
مِنْ
حَيْثُ
اَمَرَكُمُ
اللّٰهُۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يُحِبُّ
التَّوَّاب۪ينَ
وَيُحِبُّ
الْمُتَطَهِّر۪ينَ
٢٢٢
Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”
فَاِنْ
لَمْ
تَفْعَلُوا
فَأْذَنُوا
بِحَرْبٍ
مِنَ
اللّٰهِ
وَرَسُولِه۪ۚ
وَاِنْ
تُبْتُمْ
فَلَكُمْ
رُؤُ۫سُ
اَمْوَالِكُمْۚ
لَا
تَظْلِمُونَ
وَلَا
تُظْلَمُونَ
٢٧٩
Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
تَابُوا
مِنْ
بَعْدِ
ذٰلِكَ
وَاَصْلَحُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٨٩
Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بَعْدَ
ا۪يمَانِهِمْ
ثُمَّ
ازْدَادُوا
كُفْراً
لَنْ
تُقْبَلَ
تَوْبَتُهُمْۚ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الضَّٓالُّونَ
٩٠
Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
لَيْسَ
لَكَ
مِنَ
الْاَمْرِ
شَيْءٌ
اَوْ
يَتُوبَ
عَلَيْهِمْ
اَوْ
يُعَذِّبَهُمْ
فَاِنَّهُمْ
ظَالِمُونَ
١٢٨
Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.
وَالَّذ۪ينَ
اِذَا
فَعَلُوا
فَاحِشَةً
اَوْ
ظَلَمُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
ذَكَرُوا
اللّٰهَ
فَاسْتَغْفَرُوا
لِذُنُوبِهِمْۖ
وَمَنْ
يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ
اِلَّا
اللّٰهُۖ
وَلَمْ
يُصِرُّوا
عَلٰى
مَا
فَعَلُوا
وَهُمْ
يَعْلَمُونَ
١٣٥
Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.
اُو۬لٰٓئِكَ
جَزَٓاؤُ۬هُمْ
مَغْفِرَةٌ
مِنْ
رَبِّهِمْ
وَجَنَّاتٌ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُ
خَالِد۪ينَ
ف۪يهَاۜ
وَنِعْمَ
اَجْرُ
الْعَامِل۪ينَۜ
١٣٦
İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!
وَالَّذَانِ
يَأْتِيَانِهَا
مِنْكُمْ
فَاٰذُوهُمَاۚ
فَاِنْ
تَابَا
وَاَصْلَحَا
فَاَعْرِضُوا
عَنْهُمَاۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
تَـوَّاباً
رَح۪يماً
١٦
Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
اِنَّمَا
التَّوْبَةُ
عَلَى
اللّٰهِ
لِلَّذ۪ينَ
يَعْمَلُونَ
السُّٓوءَ
بِجَهَالَةٍ
ثُمَّ
يَتُوبُونَ
مِنْ
قَر۪يبٍ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
يَتُوبُ
اللّٰهُ
عَلَيْهِمْۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
عَل۪يماً
حَك۪يماً
١٧
Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَلَيْسَتِ
التَّوْبَةُ
لِلَّذ۪ينَ
يَعْمَلُونَ
السَّيِّـَٔاتِۚ
حَتّٰٓى
اِذَا
حَضَرَ
اَحَدَهُمُ
الْمَوْتُ
قَالَ
اِنّ۪ي
تُبْتُ
الْـٰٔنَ
وَلَا
الَّذ۪ينَ
يَمُوتُونَ
وَهُمْ
كُفَّارٌۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
اَعْتَدْنَا
لَهُمْ
عَذَاباً
اَل۪يماً
١٨
Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.
يُر۪يدُ
اللّٰهُ
لِيُبَيِّنَ
لَكُمْ
وَيَهْدِيَكُمْ
سُنَنَ
الَّذ۪ينَ
مِنْ
قَبْلِكُمْ
وَيَتُوبَ
عَلَيْكُمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
حَك۪يمٌ
٢٦
Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَاللّٰهُ
يُر۪يدُ
اَنْ
يَتُوبَ
عَلَيْكُمْ
وَيُر۪يدُ
الَّذ۪ينَ
يَتَّبِعُونَ
الشَّهَوَاتِ
اَنْ
تَم۪يلُوا
مَيْلاً
عَظ۪يماً
٢٧
Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.
وَمَٓا
اَرْسَلْنَا
مِنْ
رَسُولٍ
اِلَّا
لِيُطَاعَ
بِاِذْنِ
اللّٰهِۜ
وَلَوْ
اَنَّهُمْ
اِذْ
ظَلَمُٓوا
اَنْفُسَهُمْ
جَٓاؤُ۫كَ
فَاسْتَغْفَرُوا
اللّٰهَ
وَاسْتَغْفَرَ
لَهُمُ
الرَّسُولُ
لَوَجَدُوا
اللّٰهَ
تَـوَّاباً
رَح۪يماً
٦٤
Biz her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.
وَمَا
كَانَ
لِمُؤْمِنٍ
اَنْ
يَقْتُلَ
مُؤْمِناً
اِلَّا
خَطَـٔاًۚ
وَمَنْ
قَتَلَ
مُـؤْمِناً
خَطَــٔاً
فَـتَـحْر۪يرُ
رَقَبَةٍ
مُؤْمِنَةٍ
وَدِيَةٌ
مُسَلَّمَةٌ
اِلٰٓى
اَهْلِه۪ٓ
اِلَّٓا
اَنْ
يَصَّدَّقُواۜ
فَاِنْ
كَانَ
مِنْ
قَوْمٍ
عَدُوٍّ
لَكُمْ
وَهُوَ
مُؤْمِنٌ
فَتَحْر۪يرُ
رَقَبَةٍ
مُؤْمِنَةٍۜ
وَاِنْ
كَانَ
مِنْ
قَوْمٍ
بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَهُمْ
م۪يثَاقٌ
فَدِيَةٌ
مُسَلَّمَةٌ
اِلٰٓى
اَهْلِه۪
وَتَحْر۪يرُ
رَقَبَةٍ
مُؤْمِنَةٍۚ
فَمَنْ
لَمْ
يَجِدْ
فَصِيَامُ
شَهْرَيْنِ
مُتَتَابِعَيْنِۘ
تَوْبَةً
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
عَل۪يماً
حَك۪يماً
٩٢
Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
وَمَنْ
يَعْمَلْ
سُٓوءاً
اَوْ
يَظْلِمْ
نَفْسَهُ
ثُمَّ
يَسْتَغْفِرِ
اللّٰهَ
يَجِدِ
اللّٰهَ
غَفُوراً
رَح۪يماً
١١٠
Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.
اِنَّ
الْمُنَافِق۪ينَ
فِي
الدَّرْكِ
الْاَسْفَلِ
مِنَ
النَّارِۚ
وَلَنْ
تَجِدَ
لَهُمْ
نَص۪يراًۙ
١٤٥
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
تَابُوا
وَاَصْلَحُوا
وَاعْتَصَمُوا
بِاللّٰهِ
وَاَخْلَصُوا
د۪ينَهُمْ
لِلّٰهِ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
مَعَ
الْمُؤْمِن۪ينَۜ
وَسَوْفَ
يُؤْتِ
اللّٰهُ
الْمُؤْمِن۪ينَ
اَجْراً
عَظ۪يماً
١٤٦
Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın. Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü’minlerle beraberdirler. Allah, mü’minlere büyük bir mükâfat verecektir.
اِنَّمَا
جَزٰٓؤُا
الَّذ۪ينَ
يُحَارِبُونَ
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُ
وَيَسْعَوْنَ
فِي
الْاَرْضِ
فَسَاداً
اَنْ
يُقَتَّلُٓوا
اَوْ
يُصَلَّـبُٓوا
اَوْ
تُقَطَّعَ
اَيْد۪يهِمْ
وَاَرْجُلُهُمْ
مِنْ
خِلَافٍ
اَوْ
يُنْفَوْا
مِنَ
الْاَرْضِۜ
ذٰلِكَ
لَهُمْ
خِزْيٌ
فِي
الدُّنْيَا
وَلَهُمْ
فِي
الْاٰخِرَةِ
عَذَابٌ
عَظ۪يمٌۙ
٣٣
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
تَابُوا
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
تَقْدِرُوا
عَلَيْهِمْۚ
فَاعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ۟
٣٤
Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.
وَالسَّارِقُ
وَالسَّارِقَةُ
فَاقْطَعُٓوا
اَيْدِيَهُمَا
جَزَٓاءً
بِمَا
كَسَبَا
نَكَالاً
مِنَ
اللّٰهِۜ
وَاللّٰهُ
عَز۪يزٌ
حَك۪يمٌ
٣٨
فَمَنْ
تَابَ
مِنْ
بَعْدِ
ظُلْمِه۪
وَاَصْلَحَ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
يَتُوبُ
عَلَيْهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٣٩
Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
لَقَدْ
اَخَذْنَا
م۪يثَاقَ
بَن۪ٓي
اِسْرَٓائ۪لَ
وَاَرْسَلْـنَٓا
اِلَيْهِمْ
رُسُلاًۜ
كُلَّمَا
جَٓاءَهُمْ
رَسُولٌ
بِمَا
لَا
تَهْوٰٓى
اَنْفُسُهُمْۙ
فَر۪يقاً
كَذَّبُوا
وَفَر۪يقاً
يَقْتُلُونَ
٧٠
وَحَسِبُٓوا
اَلَّا
تَكُونَ
فِتْنَةٌ
فَعَمُوا
وَصَمُّوا
ثُمَّ
تَابَ
اللّٰهُ
عَلَيْهِمْ
ثُمَّ
عَمُوا
وَصَمُّوا
كَث۪يرٌ
مِنْهُمْۜ
وَاللّٰهُ
بَص۪يرٌ
بِمَا
يَعْمَلُونَ
٧١
Andolsun, İsrailoğullarından sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir Peygamber, onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. (Bu yaptıklarında) bir belâ olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görendir.
لَقَدْ
كَفَرَ
الَّذ۪ينَ
قَالُٓوا
اِنَّ
اللّٰهَ
ثَالِثُ
ثَلٰثَةٍۢ
وَمَا
مِنْ
اِلٰهٍ
اِلَّٓا
اِلٰهٌ
وَاحِدٌۜ
وَاِنْ
لَمْ
يَنْتَهُوا
عَمَّا
يَقُولُونَ
لَيَمَسَّنَّ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
مِنْهُمْ
عَذَابٌ
اَل۪يمٌ
٧٣
اَفَلَا
يَتُوبُونَ
اِلَى
اللّٰهِ
وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٧٤
Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır. Hâlâ mı Allah’a tövbe etmezler ve O’ndan bağışlanma istemezler? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَاِذَا
جَٓاءَكَ
الَّذ۪ينَ
يُؤْمِنُونَ
بِاٰيَاتِنَا
فَقُلْ
سَلَامٌ
عَلَيْكُمْ
كَتَبَ
رَبُّكُمْ
عَلٰى
نَفْسِهِ
الرَّحْمَةَۙ
اَنَّهُ
مَنْ
عَمِلَ
مِنْكُمْ
سُٓوءاً
بِجَهَالَةٍ
ثُمَّ
تَابَ
مِنْ
بَعْدِه۪
وَاَصْلَحَ
فَاَنَّهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٥٤
Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
فَلَمَّا
كَشَفْنَا
عَنْهُمُ
الرِّجْزَ
اِلٰٓى
اَجَلٍ
هُمْ
بَالِغُوهُ
اِذَا
هُمْ
يَنْكُثُونَ
١٣٥
Fakat erişecekleri bir süreye kadar biz azabı üzerlerinden kaldırınca hemen yeminlerini bozarlar.
وَلَمَّا
جَٓاءَ
مُوسٰى
لِم۪يقَاتِنَا
وَكَلَّمَهُ
رَبُّهُۙ
قَالَ
رَبِّ
اَرِن۪ٓي
اَنْظُرْ
اِلَيْكَۜ
قَالَ
لَنْ
تَرٰين۪ي
وَلٰكِنِ
انْظُرْ
اِلَى
الْجَبَلِ
فَاِنِ
اسْتَقَرَّ
مَكَانَهُ
فَسَوْفَ
تَرٰين۪يۚ
فَلَمَّا
تَجَلّٰى
رَبُّهُ
لِلْجَبَلِ
جَعَلَهُ
دَكاًّ
وَخَرَّ
مُوسٰى
صَعِقاًۚ
فَلَمَّٓا
اَفَاقَ
قَالَ
سُبْحَانَكَ
تُبْتُ
اِلَيْكَ
وَاَنَا۬
اَوَّلُ
الْمُؤْمِن۪ينَ
١٤٣
Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
وَالَّذ۪ينَ
عَمِلُوا
السَّيِّـَٔاتِ
ثُمَّ
تَابُوا
مِنْ
بَعْدِهَا
وَاٰمَنُواۘ
اِنَّ
رَبَّكَ
مِنْ
بَعْدِهَا
لَغَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٥٣
Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَاخْتَارَ
مُوسٰى
قَوْمَهُ
سَبْع۪ينَ
رَجُلاً
لِم۪يقَاتِنَاۚ
فَلَمَّٓا
اَخَذَتْهُمُ
الرَّجْفَةُ
قَالَ
رَبِّ
لَوْ
شِئْتَ
اَهْلَكْتَهُمْ
مِنْ
قَبْلُ
وَاِيَّايَۜ
اَتُهْلِكُنَا
بِمَا
فَعَلَ
السُّفَـهَٓاءُ
مِنَّاۚ
اِنْ
هِيَ
اِلَّا
فِتْنَتُكَۜ
تُضِلُّ
بِهَا
مَنْ
تَشَٓاءُ
وَتَهْد۪ي
مَنْ
تَشَٓاءُۜ
اَنْتَ
وَلِيُّنَا
فَاغْفِرْ
لَنَا
وَارْحَمْنَا
وَاَنْتَ
خَيْرُ
الْغَافِر۪ينَ
١٥٥
وَاكْتُبْ
لَنَا
ف۪ي
هٰذِهِ
الدُّنْيَا
حَسَنَةً
وَفِي
الْاٰخِرَةِ
اِنَّا
هُدْنَٓا
اِلَيْكَۜ
قَالَ
عَذَاب۪ٓي
اُص۪يبُ
بِه۪
مَنْ
اَشَٓاءُۚ
وَرَحْمَت۪ي
وَسِعَتْ
كُلَّ
شَيْءٍۜ
فَسَاَكْتُبُهَا
لِلَّذ۪ينَ
يَتَّقُونَ
وَيُؤْتُونَ
الزَّكٰوةَ
وَالَّذ۪ينَ
هُمْ
بِاٰيَاتِنَا
يُؤْمِنُونَۚ
١٥٦
Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helâk ederdin. Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin? Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın” dedi. “Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
وَاَذَانٌ
مِنَ
اللّٰهِ
وَرَسُولِه۪ٓ
اِلَى
النَّاسِ
يَوْمَ
الْحَجِّ
الْاَكْبَرِ
اَنَّ
اللّٰهَ
بَر۪ٓيءٌ
مِنَ
الْمُشْرِك۪ينَۙ
وَرَسُولُهُۜ
فَاِنْ
تُبْتُمْ
فَهُوَ
خَيْرٌ
لَكُمْۚ
وَاِنْ
تَوَلَّيْتُمْ
فَاعْلَمُٓوا
اَنَّكُمْ
غَيْرُ
مُعْجِزِي
اللّٰهِۜ
وَبَشِّرِ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا
بِعَذَابٍ
اَل۪يمٍۙ
٣
Hacc-ı ekber gününde, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah’a ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!
فَاِذَا
انْسَلَخَ
الْاَشْهُرُ
الْحُرُمُ
فَاقْتُلُوا
الْمُشْرِك۪ينَ
حَيْثُ
وَجَدْتُمُوهُمْ
وَخُذُوهُمْ
وَاحْصُرُوهُمْ
وَاقْعُدُوا
لَهُمْ
كُلَّ
مَرْصَدٍۚ
فَاِنْ
تَابُوا
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ
فَخَلُّوا
سَب۪يلَهُمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٥
Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
لَا
يَرْقُبُونَ
ف۪ي
مُؤْمِنٍ
اِلاًّ
وَلَا
ذِمَّةًۜ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْمُعْتَدُونَ
١٠
فَاِنْ
تَابُوا
وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ
فَاِخْوَانُكُمْ
فِي
الدّ۪ينِۜ
وَنُفَصِّلُ
الْاٰيَاتِ
لِقَوْمٍ
يَعْلَمُونَ
١١
Bir mü’min hakkında ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirler. İşte onlar taşkınlık yapanların ta kendileridir. Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.
قَاتِلُوهُمْ
يُعَذِّبْهُمُ
اللّٰهُ
بِاَيْد۪يكُمْ
وَيُخْزِهِمْ
وَيَنْصُرْكُمْ
عَلَيْهِمْ
وَيَشْفِ
صُدُورَ
قَوْمٍ
مُؤْمِن۪ينَۙ
١٤
وَيُذْهِبْ
غَيْظَ
قُلُوبِهِمْۜ
وَيَتُوبُ
اللّٰهُ
عَلٰى
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
حَك۪يمٌ
١٥
14,15. Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
لَقَدْ
نَصَرَكُمُ
اللّٰهُ
ف۪ي
مَوَاطِنَ
كَث۪يرَةٍۙ
وَيَوْمَ
حُنَيْنٍۙ
اِذْ
اَعْجَبَتْكُمْ
كَـثْرَتُكُمْ
فَلَمْ
تُغْنِ
عَنْكُمْ
شَيْـٔاً
وَضَاقَتْ
عَلَيْكُمُ
الْاَرْضُ
بِمَا
رَحُبَتْ
ثُمَّ
وَلَّيْتُمْ
مُدْبِر۪ينَۚ
٢٥
ثُمَّ
اَنْزَلَ
اللّٰهُ
سَك۪ينَتَهُ
عَلٰى
رَسُولِه۪
وَعَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَاَنْزَلَ
جُنُوداً
لَمْ
تَرَوْهَا
وَعَذَّبَ
الَّذ۪ينَ
كَفَرُواۜ
وَذٰلِكَ
جَزَٓاءُ
الْكَافِر۪ينَ
٢٦
ثُمَّ
يَتُوبُ
اللّٰهُ
مِنْ
بَعْدِ
ذٰلِكَ
عَلٰى
مَنْ
يَشَٓاءُۜ
وَاللّٰهُ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٢٧
Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, Resûlü ile mü’minler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi. Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır. Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
يَٓا
اَيُّهَا
النَّبِيُّ
جَاهِدِ
الْكُفَّارَ
وَالْمُنَافِق۪ينَ
وَاغْلُظْ
عَلَيْهِمْۜ
وَمَأْوٰيهُمْ
جَهَنَّمُۜ
وَبِئْسَ
الْمَص۪يرُ
٧٣
يَحْلِفُونَ
بِاللّٰهِ
مَا
قَالُواۜ
وَلَقَدْ
قَالُوا
كَلِمَةَ
الْكُفْرِ
وَكَفَرُوا
بَعْدَ
اِسْلَامِهِمْ
وَهَمُّوا
بِمَا
لَمْ
يَنَالُواۚ
وَمَا
نَقَمُٓوا
اِلَّٓا
اَنْ
اَغْنٰيهُمُ
اللّٰهُ
وَرَسُولُهُ
مِنْ
فَضْلِه۪ۚ
فَاِنْ
يَتُوبُوا
يَكُ
خَيْراً
لَهُمْۚ
وَاِنْ
يَتَوَلَّوْا
يُعَذِّبْهُمُ
اللّٰهُ
عَذَاباً
اَل۪يماً
فِي
الدُّنْيَا
وَالْاٰخِرَةِۚ
وَمَا
لَهُمْ
فِي
الْاَرْضِ
مِنْ
وَلِيٍّ
وَلَا
نَص۪يرٍ
٧٤
Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası! Bir şey söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkâr ettiler. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse, kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
وَاٰخَرُونَ
اعْتَرَفُوا
بِذُنُوبِهِمْ
خَلَطُوا
عَمَلاً
صَالِحاً
وَاٰخَرَ
سَيِّئاًۜ
عَسَى
اللّٰهُ
اَنْ
يَتُوبَ
عَلَيْهِمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٠٢
Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
اَلَمْ
يَعْلَمُٓوا
اَنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
يَقْبَلُ
التَّوْبَةَ
عَنْ
عِبَادِه۪
وَيَأْخُذُ
الصَّدَقَاتِ
وَاَنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ
١٠٤
Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu bilmediler mi?
وَاٰخَرُونَ
مُرْجَوْنَ
لِاَمْرِ
اللّٰهِ
اِمَّا
يُعَذِّبُهُمْ
وَاِمَّا
يَتُوبُ
عَلَيْهِمْۜ
وَاللّٰهُ
عَل۪يمٌ
حَك۪يمٌ
١٠٦
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın emrine bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
اَلتَّٓائِبُونَ
الْعَابِدُونَ
الْحَامِدُونَ
السَّٓائِحُونَ
الرَّاكِعُونَ
السَّاجِدُونَ
الْاٰمِرُونَ
بِالْمَعْرُوفِ
وَالنَّاهُونَ
عَنِ
الْمُنْكَرِ
وَالْحَافِظُونَ
لِحُدُودِ
اللّٰهِۜ
وَبَشِّرِ
الْمُؤْمِن۪ينَ
١١٢
Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.
لَقَدْ
تَابَ
اللّٰهُ
عَلَى
النَّبِيِّ
وَالْمُهَاجِر۪ينَ
وَالْاَنْصَارِ
الَّذ۪ينَ
اتَّبَعُوهُ
ف۪ي
سَاعَةِ
الْعُسْرَةِ
مِنْ
بَعْدِ
مَا
كَادَ
يَز۪يغُ
قُلُوبُ
فَر۪يقٍ
مِنْهُمْ
ثُمَّ
تَابَ
عَلَيْهِمْۜ
اِنَّهُ
بِهِمْ
رَؤُ۫فٌ
رَح۪يمٌۙ
١١٧
وَعَلَى
الثَّلٰثَةِ
الَّذ۪ينَ
خُلِّفُواۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
ضَاقَتْ
عَلَيْهِمُ
الْاَرْضُ
بِمَا
رَحُبَتْ
وَضَاقَتْ
عَلَيْهِمْ
اَنْفُسُهُمْ
وَظَنُّٓوا
اَنْ
لَا
مَلْجَأَ
مِنَ
اللّٰهِ
اِلَّٓا
اِلَيْهِۜ
ثُمَّ
تَابَ
عَلَيْهِمْ
لِيَتُوبُواۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّح۪يمُ۟
١١٨
Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, sıkıntılı bir zamanda ona uyan muhacirlerle ensarın tövbelerini kabul etmiştir. Evet, onların tövbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz O, onlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın)dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.
اَوَلَا
يَرَوْنَ
اَنَّهُمْ
يُفْتَنُونَ
ف۪ي
كُلِّ
عَامٍ
مَرَّةً
اَوْ
مَرَّتَيْنِ
ثُمَّ
لَا
يَتُوبُونَ
وَلَا
هُمْ
يَذَّكَّرُونَ
١٢٦
Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.
الٓـرٰ۠
كِتَابٌ
اُحْكِمَتْ
اٰيَاتُهُ
ثُمَّ
فُصِّلَتْ
مِنْ
لَدُنْ
حَك۪يمٍ
خَب۪يرٍۙ
١
اَلَّا
تَعْبُدُٓوا
اِلَّا
اللّٰهَۜ
اِنَّن۪ي
لَكُمْ
مِنْهُ
نَذ۪يرٌ
وَبَش۪يرٌۙ
٢
وَاَنِ
اسْتَغْفِرُوا
رَبَّكُمْ
ثُمَّ
تُوبُٓوا
اِلَيْهِ
يُمَتِّعْكُمْ
مَتَاعاً
حَسَناً
اِلٰٓى
اَجَلٍ
مُسَمًّى
وَيُؤْتِ
كُلَّ
ذ۪ي
فَضْلٍ
فَضْلَهُۜ
وَاِنْ
تَوَلَّوْا
فَاِنّ۪ٓي
اَخَافُ
عَلَيْكُمْ
عَذَابَ
يَوْمٍ
كَب۪يرٍ
٣
1,2. Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.
وَيَا
قَوْمِ
اسْتَغْفِرُوا
رَبَّكُمْ
ثُمَّ
تُوبُٓوا
اِلَيْهِ
يُرْسِلِ
السَّمَٓاءَ
عَلَيْكُمْ
مِدْرَاراً
وَيَزِدْكُمْ
قُوَّةً
اِلٰى
قُوَّتِكُمْ
وَلَا تَتَوَلَّوْا
مُجْرِم۪ينَ
٥٢
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.”
وَاِلٰى
ثَمُودَ
اَخَاهُمْ
صَالِحاًۢ
قَالَ
يَا
قَوْمِ
اعْبُدُوا
اللّٰهَ
مَا
لَكُمْ
مِنْ
اِلٰهٍ
غَيْرُهُۜ
هُوَ
اَنْشَاَكُمْ
مِنَ
الْاَرْضِ
وَاسْتَعْمَرَكُمْ
ف۪يهَا
فَاسْتَغْفِرُوهُ
ثُمَّ
تُوبُٓوا
اِلَيْهِۜ
اِنَّ
رَبّ۪ي
قَر۪يبٌ
مُج۪يبٌ
٦١
Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.
وَيَا
قَوْمِ
لَا
يَجْرِمَنَّكُمْ
شِقَاق۪ٓي
اَنْ
يُص۪يبَكُمْ
مِثْلُ
مَٓا
اَصَابَ
قَوْمَ
نُوحٍ
اَوْ
قَوْمَ
هُودٍ
اَوْ
قَوْمَ
صَالِحٍۜ
وَمَا
قَوْمُ
لُوطٍ
مِنْكُمْ
بِبَع۪يدٍ
٨٩
وَاسْتَغْفِرُوا
رَبَّكُمْ
ثُمَّ
تُوبُٓوا
اِلَيْهِۜ
اِنَّ
رَبّ۪ي
رَح۪يمٌ
وَدُودٌ
٩٠
“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin, veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.” “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
وَاِنَّ
كُلاًّ
لَمَّا
لَيُوَفِّيَنَّهُمْ
رَبُّكَ
اَعْمَالَهُمْۜ
اِنَّهُ
بِمَا
يَعْمَلُونَ
خَب۪يرٌ
١١١
فَاسْتَقِمْ
كَمَٓا
اُمِرْتَ
وَمَنْ
تَابَ
مَعَكَ
وَلَا
تَطْغَوْاۜ
اِنَّهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَص۪يرٌ
١١٢
Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
ثُمَّ
اِنَّ
رَبَّكَ
لِلَّذ۪ينَ
عَمِلُوا
السُّٓوءَ
بِجَهَالَةٍ
ثُمَّ
تَابُوا
مِنْ
بَعْدِ
ذٰلِكَ
وَاَصْلَحُٓواۙ
اِنَّ
رَبَّكَ
مِنْ
بَعْدِهَا
لَغَفُورٌ
رَح۪يمٌ۟
١١٩
Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَمَنْ
اَرَادَ
الْاٰخِرَةَ
وَسَعٰى
لَهَا
سَعْيَهَا
وَهُوَ
مُؤْمِنٌ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
كَانَ
سَعْيُهُمْ
مَشْكُوراً
١٩
Kim de mü'min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir.
رَبُّكُمْ
اَعْلَمُ
بِمَا
ف۪ي
نُفُوسِكُمْۜ
اِنْ
تَكُونُوا
صَالِح۪ينَ
فَاِنَّهُ
كَانَ
لِلْاَوَّاب۪ينَ
غَفُوراً
٢٥
Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
اَنْعَمَ
اللّٰهُ
عَلَيْهِمْ
مِنَ
النَّبِيّ۪نَ
مِنْ
ذُرِّيَّةِ
اٰدَمَ
وَمِمَّنْ
حَمَلْنَا
مَعَ
نُوحٍۘ
وَمِنْ
ذُرِّيَّةِ
اِبْرٰه۪يمَ
وَاِسْرَٓائ۪لَ
وَمِمَّنْ
هَدَيْنَا
وَاجْتَبَيْنَاۜ
اِذَا
تُتْلٰى
عَلَيْهِمْ
اٰيَاتُ
الرَّحْمٰنِ
خَرُّوا
سُجَّداً
وَبُكِياًّ
٥٨
İşte bunlar, Âdem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
اِلَّا
مَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
فَاُو۬لٰٓئِكَ
يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
وَلَا
يُظْلَمُونَ
شَيْـٔاًۙ
٦٠
جَنَّاتِ
عَدْنٍۨ
الَّت۪ي
وَعَدَ
الرَّحْمٰنُ
عِبَادَهُ
بِالْغَيْبِۜ
اِنَّهُ
كَانَ
وَعْدُهُ
مَأْتِياًّ
٦١
60,61. Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân’ın, kullarına gıyaben vaad ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun va’di kesinlikle gerçekleşir.
وَاِنّ۪ي
لَغَفَّارٌ
لِمَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
ثُمَّ
اهْتَدٰى
٨٢
“Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.”
فَوَسْوَسَ
اِلَيْهِ
الشَّيْطَانُ
قَالَ
يَٓا
اٰدَمُ
هَلْ
اَدُلُّكَ
عَلٰى
شَجَرَةِ
الْخُلْدِ
وَمُلْكٍ
لَا
يَبْلٰى
١٢٠
فَاَكَلَا
مِنْهَا
فَبَدَتْ
لَهُمَا
سَوْاٰتُهُمَا
وَطَفِقَا
يَخْصِفَانِ
عَلَيْهِمَا
مِنْ
وَرَقِ
الْجَنَّةِۘ
وَعَصٰٓى
اٰدَمُ
رَبَّهُ
فَغَوٰىۖ
١٢١
ثُمَّ
اجْتَبٰيهُ
رَبُّهُ
فَتَابَ
عَلَيْهِ
وَهَدٰى
١٢٢
Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.
وَالَّذ۪ينَ
يَرْمُونَ
الْمُحْصَنَاتِ
ثُمَّ
لَمْ
يَأْتُوا
بِاَرْبَعَةِ
شُهَدَٓاءَ
فَاجْلِدُوهُمْ
ثَمَان۪ينَ
جَلْدَةً
وَلَا
تَقْبَلُوا
لَهُمْ
شَهَادَةً
اَبَداًۚ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الْفَاسِقُونَۙ
٤
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
تَابُوا
مِنْ
بَعْدِ
ذٰلِكَ
وَاَصْلَحُواۚ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٥
Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir. Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَلَوْلَا
فَضْلُ
اللّٰهِ
عَلَيْكُمْ
وَرَحْمَتُهُ
وَاَنَّ
اللّٰهَ
تَـوَّابٌ
حَك۪يمٌ۟
١٠
Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, hâliniz nice olurdu?
وَقُلْ
لِلْمُؤْمِنَاتِ
يَغْضُضْنَ
مِنْ
اَبْصَارِهِنَّ
وَيَحْفَظْنَ
فُرُوجَهُنَّ
وَلَا يُبْد۪ينَ
ز۪ينَتَهُنَّ
اِلَّا
مَا
ظَهَرَ
مِنْهَا
وَلْيَضْرِبْنَ
بِخُمُرِهِنَّ
عَلٰى
جُيُوبِهِنَّۖ
وَلَا
يُبْد۪ينَ
ز۪ينَتَهُنَّ
اِلَّا
لِبُعُولَتِهِنَّ
اَوْ
اٰبَٓائِهِنَّ
اَوْ
اٰبَٓاءِ
بُعُولَتِهِنَّ
اَوْ
اَبْنَٓائِهِنَّ
اَوْ
اَبْنَٓاءِ
بُعُولَتِهِنَّ
اَوْ
اِخْوَانِهِنَّ
اَوْ
بَن۪ٓي
اِخْوَانِهِنَّ
اَوْ
بَن۪ٓي
اَخَوَاتِهِنَّ
اَوْ
نِسَٓائِهِنَّ
اَوْ
مَا
مَلَكَتْ
اَيْمَانُهُنَّ
اَوِ
التَّابِع۪ينَ
غَيْرِ
اُو۬لِي
الْاِرْبَةِ
مِنَ
الرِّجَالِ
اَوِ
الطِّفْلِ
الَّذ۪ينَ
لَمْ
يَظْهَرُوا
عَلٰى
عَوْرَاتِ
النِّسَٓاءِۖ
وَلَا
يَضْرِبْنَ
بِاَرْجُلِهِنَّ
لِيُعْلَمَ
مَا
يُخْف۪ينَ
مِنْ
ز۪ينَتِهِنَّۜ
وَتُوبُٓوا
اِلَى
اللّٰهِ
جَم۪يعاً
اَيُّهَ
الْمُؤْمِنُونَ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ
٣١
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!
اِلَّا
مَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
عَمَلاً
صَالِحاً
فَاُو۬لٰٓئِكَ
يُبَدِّلُ
اللّٰهُ
سَيِّـَٔاتِهِمْ
حَسَنَاتٍۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
غَفُوراً
رَح۪يماً
٧٠
Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
وَمَنْ
تَابَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
فَاِنَّهُ
يَتُوبُ
اِلَى
اللّٰهِ
مَتَاباً
٧١
Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
وَيَوْمَ
يُنَاد۪يهِمْ
فَيَقُولُ
مَاذَٓا
اَجَبْتُمُ
الْمُرْسَل۪ينَ
٦٥
Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.”
فَاَمَّا
مَنْ
تَابَ
وَاٰمَنَ
وَعَمِلَ
صَالِحاً
فَعَسٰٓى
اَنْ
يَكُونَ
مِنَ
الْمُفْلِح۪ينَ
٦٧
Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.
فَاَقِمْ
وَجْهَكَ
لِلدّ۪ينِ
حَن۪يفاًۜ
فِطْرَتَ
اللّٰهِ
الَّت۪ي
فَطَرَ
النَّاسَ
عَلَيْهَاۜ
لَا
تَبْد۪يلَ
لِخَلْقِ
اللّٰهِۜ
ذٰلِكَ
الدّ۪ينُ
الْقَيِّمُۗ
وَلٰكِنَّ
اَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا
يَعْلَمُونَۗ
٣٠
مُن۪يب۪ينَ
اِلَيْهِ
وَاتَّقُوهُ
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَلَا
تَكُونُوا
مِنَ
الْمُشْرِك۪ينَۙ
٣١
Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. 31,32. Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.
مِنَ
الْمُؤْمِن۪ينَ
رِجَالٌ
صَدَقُوا
مَا
عَاهَدُوا
اللّٰهَ
عَلَيْهِۚ
فَمِنْهُمْ
مَنْ
قَضٰى
نَحْبَهُ
وَمِنْهُمْ
مَنْ
يَنْتَظِرُۘ
وَمَا
بَدَّلُوا
تَبْد۪يلاًۙ
٢٣
لِيَجْزِيَ
اللّٰهُ
الصَّادِق۪ينَ
بِصِدْقِهِمْ
وَيُعَذِّبَ
الْمُنَافِق۪ينَ
اِنْ
شَٓاءَ
اَوْ
يَتُوبَ
عَلَيْهِمْۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
كَانَ
غَفُوراً
رَح۪يماًۚ
٢٤
Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
اِنَّا
عَرَضْنَا
الْاَمَانَةَ
عَلَى
السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ
وَالْجِبَالِ
فَاَبَيْنَ
اَنْ
يَحْمِلْنَهَا
وَاَشْفَقْنَ
مِنْهَا
وَحَمَلَهَا
الْاِنْسَانُۜ
اِنَّهُ
كَانَ
ظَلُوماً
جَهُولاًۙ
٧٢
لِيُعَذِّبَ
اللّٰهُ
الْمُنَافِق۪ينَ
وَالْمُنَافِقَاتِ
وَالْمُشْرِك۪ينَ
وَالْمُشْرِكَاتِ
وَيَتُوبَ
اللّٰهُ
عَلَى
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِۜ
وَكَانَ
اللّٰهُ
غَفُوراً
رَح۪يماً
٧٣
Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmek; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da tövbelerini kabul etmek için insana emaneti yüklemiştir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
اَفَلَمْ
يَرَوْا
اِلٰى
مَا
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَمَا
خَلْفَهُمْ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
وَالْاَرْضِۜ
اِنْ
نَشَأْ
نَخْسِفْ
بِهِمُ
الْاَرْضَ
اَوْ
نُسْقِطْ
عَلَيْهِمْ
كِسَفاً
مِنَ
السَّمَٓاءِۜ
اِنَّ
ف۪ي
ذٰلِكَ
لَاٰيَةً
لِكُلِّ
عَبْدٍ
مُن۪يبٍ۟
٩
Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır.
وَهَلْ
اَتٰيكَ
نَـبَؤُا
الْخَصْمِۢ
اِذْ
تَسَوَّرُوا
الْمِحْرَابَۙ
٢١
اِذْ
دَخَلُوا
عَلٰى
دَاوُ۫دَ
فَفَزِعَ
مِنْهُمْ
قَالُوا
لَا
تَخَفْۚ
خَصْمَانِ
بَغٰى
بَعْضُنَا
عَلٰى
بَعْضٍ
فَاحْكُمْ
بَيْنَنَا
بِالْحَقِّ
وَلَا
تُشْطِطْ
وَاهْدِنَٓا
اِلٰى
سَوَٓاءِ
الصِّرَاطِ
٢٢
اِنَّ
هٰذَٓا
اَخ۪ي
لَهُ
تِسْعٌ
وَتِسْعُونَ
نَعْجَةً
وَلِيَ
نَعْجَةٌ
وَاحِدَةٌ
فَقَالَ
اَكْفِلْن۪يهَا
وَعَزَّن۪ي
فِي
الْخِطَابِ
٢٣
قَالَ
لَقَدْ
ظَلَمَكَ
بِسُؤَالِ
نَعْجَتِكَ
اِلٰى
نِعَاجِه۪ۜ
وَاِنَّ
كَث۪يراً
مِنَ
الْخُلَطَٓاءِ
لَيَبْغ۪ي
بَعْضُهُمْ
عَلٰى
بَعْضٍ
اِلَّا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
وَقَل۪يلٌ
مَا
هُمْۜ
وَظَنَّ
دَاوُ۫دُ
اَنَّمَا
فَتَنَّاهُ
فَاسْتَغْفَرَ
رَبَّهُ
وَخَرَّ
رَاكِعاً
وَاَنَابَ
٢٤
Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi. Hani Dâvûd’un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, “Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet” dediler. İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver’ dedi ve tartışmada beni bastırdı.” Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.
وَالَّذ۪ينَ
اجْتَنَبُوا
الطَّاغُوتَ
اَنْ
يَعْبُدُوهَا
وَاَنَابُٓوا
اِلَى
اللّٰهِ
لَهُمُ
الْبُشْرٰىۚ
فَبَشِّرْ
عِبَادِۙ
١٧
اَلَّذ۪ينَ
يَسْتَمِعُونَ
الْقَوْلَ
فَيَتَّبِعُونَ
اَحْسَنَهُۜ
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
هَدٰيهُمُ
اللّٰهُ
وَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمْ
اُو۬لُوا
الْاَلْبَابِ
١٨
Tâğût’tan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O hâlde, kullarımı müjdele! Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.
قُلْ
يَا
عِبَادِيَ
الَّذ۪ينَ
اَسْرَفُوا
عَلٰٓى
اَنْفُسِهِمْ
لَا
تَقْنَطُوا
مِنْ
رَحْمَةِ
اللّٰهِۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ
جَم۪يعاًۜ
اِنَّهُ
هُوَ
الْغَفُورُ
الرَّح۪يمُ
٥٣
De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
وَاَن۪يبُٓوا
اِلٰى
رَبِّكُمْ
وَاَسْلِمُوا
لَهُ
مِنْ
قَبْلِ
اَنْ
يَأْتِيَكُمُ
الْعَذَابُ
ثُمَّ
لَا
تُنْصَرُونَ
٥٤
Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.
غَافِرِ
الذَّنْبِ
وَقَابِلِ
التَّوْبِ
شَد۪يدِ
الْعِقَابِ
ذِي
الطَّوْلِۜ
لَٓا
اِلٰهَ
اِلَّا
هُوَۜ
اِلَيْهِ
الْمَص۪يرُ
٣
2,3. Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.
اَلَّذ۪ينَ
يَحْمِلُونَ
الْعَرْشَ
وَمَنْ
حَوْلَهُ
يُسَبِّحُونَ
بِحَمْدِ
رَبِّهِمْ
وَيُؤْمِنُونَ
بِه۪
وَيَسْتَغْفِرُونَ
لِلَّذ۪ينَ
اٰمَنُواۚ
رَبَّـنَا
وَسِعْتَ
كُلَّ
شَيْءٍ
رَحْمَةً
وَعِلْماً
فَاغْفِرْ
لِلَّذ۪ينَ
تَابُوا
وَاتَّبَعُوا
سَب۪يلَكَ
وَقِهِمْ
عَذَابَ
الْجَح۪يمِ
٧
Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru.”
وَقِهِمُ
السَّيِّـَٔاتِۜ
وَمَنْ
تَقِ
السَّيِّـَٔاتِ
يَوْمَئِذٍ
فَقَدْ
رَحِمْتَهُۜ
وَذٰلِكَ
هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظ۪يمُ۟
٩
“Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır.
هُوَ
الَّذ۪ي
يُر۪يكُمْ
اٰيَاتِه۪
وَيُنَزِّلُ
لَكُمْ
مِنَ
السَّمَٓاءِ
رِزْقاًۜ
وَمَا
يَتَذَكَّرُ
اِلَّا
مَنْ
يُن۪يبُ
١٣
O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na yönelen, düşünüp ibret alır.
وَمَا
اخْتَلَفْتُمْ
ف۪يهِ
مِنْ
شَيْءٍ
فَحُكْمُهُٓ
اِلَى
اللّٰهِۜ
ذٰلِكُمُ
اللّٰهُ
رَبّ۪ي
عَلَيْهِ
تَوَكَّلْتُۗ
وَاِلَيْهِ
اُن۪يبُ
١٠
Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
شَرَعَ
لَكُمْ
مِنَ
الدّ۪ينِ
مَا
وَصّٰى
بِه۪
نُوحاً
وَالَّـذ۪ٓي
اَوْحَيْنَٓا
اِلَيْكَ
وَمَا
وَصَّيْنَا
بِه۪ٓ
اِبْرٰه۪يمَ
وَمُوسٰى
وَع۪يسٰٓى
اَنْ
اَق۪يمُوا
الدّ۪ينَ
وَلَا
تَتَفَرَّقُوا
ف۪يهِۜ
كَبُرَ
عَلَى
الْمُشْرِك۪ينَ
مَا
تَدْعُوهُمْ
اِلَيْهِۜ
اَللّٰهُ
يَجْتَب۪ٓي
اِلَيْهِ
مَنْ
يَشَٓاءُ
وَيَهْد۪ٓي
اِلَيْهِ
مَنْ
يُن۪يبُ
١٣
“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır.
وَهُوَ
الَّذ۪ي
يَقْبَلُ
التَّوْبَةَ
عَنْ
عِبَادِه۪
وَيَعْفُوا
عَنِ
السَّيِّـَٔاتِ
وَيَعْلَمُ
مَا
تَفْعَلُونَۙ
٢٥
O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
فَانْتَقَمْنَا
مِنْهُمْ
فَانْظُرْ
كَيْفَ
كَانَ
عَاقِبَةُ
الْمُكَذِّب۪ينَ۟
٢٥
Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!
وَوَصَّيْنَا
الْاِنْسَانَ
بِوَالِدَيْهِ
اِحْسَاناًۜ
حَمَلَتْهُ
اُمُّهُ
كُرْهاً
وَوَضَعَتْهُ
كُرْهاًۜ
وَحَمْلُهُ
وَفِصَالُهُ
ثَلٰثُونَ
شَهْراًۜ
حَتّٰٓى
اِذَا
بَلَغَ
اَشُدَّهُ
وَبَلَغَ
اَرْبَع۪ينَ
سَنَةًۙ
قَالَ
رَبِّ
اَوْزِعْن۪ٓي
اَنْ
اَشْكُرَ
نِعْمَتَكَ
الَّت۪ٓي
اَنْعَمْتَ
عَلَيَّ
وَعَلٰى
وَالِدَيَّ
وَاَنْ
اَعْمَلَ
صَالِحاً
تَرْضٰيهُ
وَاَصْلِحْ
ل۪ي
ف۪ي
ذُرِّيَّت۪يۚ
اِنّ۪ي
تُبْتُ
اِلَيْكَ
وَاِنّ۪ي
مِنَ
الْمُسْلِم۪ينَ
١٥
اُو۬لٰٓئِكَ
الَّذ۪ينَ
نَتَقَبَّلُ
عَنْهُمْ
اَحْسَنَ
مَا
عَمِلُوا
وَنَتَجَاوَزُ
عَنْ
سَيِّـَٔاتِهِمْ
ف۪ٓي
اَصْحَابِ
الْجَنَّةِۜ
وَعْدَ
الصِّدْقِ
الَّذ۪ي
كَانُوا
يُوعَدُونَ
١٦
Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
لَا
يَسْخَرْ
قَوْمٌ
مِنْ
قَوْمٍ
عَسٰٓى
اَنْ
يَكُونُوا
خَيْراً
مِنْهُمْ
وَلَا
نِسَٓاءٌ
مِنْ
نِسَٓاءٍ
عَسٰٓى
اَنْ
يَكُنَّ
خَيْراً
مِنْهُنَّۚ
وَلَا
تَلْمِزُٓوا
اَنْفُسَكُمْ
وَلَا
تَنَابَزُوا
بِالْاَلْقَابِۜ
بِئْسَ
الِاسْمُ
الْفُسُوقُ
بَعْدَ
الْا۪يمَانِۚ
وَمَنْ
لَمْ
يَتُبْ
فَاُو۬لٰٓئِكَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
١١
Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
اجْتَنِبُوا
كَث۪يراً
مِنَ
الظَّنِّۚ
اِنَّ
بَعْضَ
الظَّنِّ
اِثْمٌ
وَلَا
تَجَسَّسُوا
وَلَا
يَغْتَبْ
بَعْضُكُمْ
بَعْضاًۜ
اَيُحِبُّ
اَحَدُكُمْ
اَنْ
يَأْكُلَ
لَحْمَ
اَخ۪يهِ
مَيْتاً
فَكَرِهْتُمُوهُۜ
وَاتَّقُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
تَـوَّابٌ
رَح۪يمٌ
١٢
Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
وَاُزْلِفَتِ
الْجَنَّةُ
لِلْمُتَّق۪ينَ
غَيْرَ
بَع۪يدٍ
٣١
هٰذَا
مَا
تُوعَدُونَ
لِكُلِّ
اَوَّابٍ
حَف۪يظٍۚ
٣٢
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. 32,33. (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُٓوا
اِذَا
نَاجَيْتُمُ
الرَّسُولَ
فَقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوٰيكُمْ
صَدَقَةًۜ
ذٰلِكَ
خَيْرٌ
لَـكُمْ
وَاَطْهَرُۜ
فَاِنْ
لَمْ
تَجِدُوا
فَاِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
١٢
ءَاَشْفَقْتُمْ
اَنْ
تُقَدِّمُوا
بَيْنَ
يَدَيْ
نَجْوٰيكُمْ
صَدَقَاتٍۜ
فَاِذْ
لَمْ
تَفْعَلُوا
وَتَابَ
اللّٰهُ
عَلَيْكُمْ
فَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَط۪يعُوا
اللّٰهَ
وَرَسُولَهُۜ
وَاللّٰهُ
خَب۪يرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ۟
١٣
Ey iman edenler! Peygamber ile baş başa konuşacağınız zaman, baş başa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
قَدْ
كَانَتْ
لَكُمْ
اُسْوَةٌ
حَسَنَةٌ
ف۪ٓي
اِبْرٰه۪يمَ
وَالَّذ۪ينَ
مَعَهُۚ
اِذْ
قَالُوا
لِقَوْمِهِمْ
اِنَّا
بُرَءٰٓؤُ۬ا
مِنْكُمْ
وَمِمَّا
تَعْبُدُونَ
مِنْ
دُونِ
اللّٰهِۘ
كَفَرْنَا
بِكُمْ
وَبَدَا
بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمُ
الْعَدَاوَةُ
وَالْبَغْضَٓاءُ
اَبَداً
حَتّٰى
تُؤْمِنُوا
بِاللّٰهِ
وَحْدَهُٓ
اِلَّا
قَوْلَ
اِبْرٰه۪يمَ
لِاَب۪يهِ
لَاَسْتَغْفِرَنَّ
لَكَ
وَمَٓا
اَمْلِكُ
لَكَ
مِنَ
اللّٰهِ
مِنْ
شَيْءٍۜ
رَبَّـنَا
عَلَيْكَ
تَوَكَّلْنَا
وَاِلَيْكَ
اَنَبْنَا
وَاِلَيْكَ
الْمَص۪يرُ
٤
İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka. Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.”
وَاِذْ
اَسَرَّ
النَّبِيُّ
اِلٰى
بَعْضِ
اَزْوَاجِه۪
حَد۪يثاًۚ
فَلَمَّا
نَبَّاَتْ
بِه۪
وَاَظْهَرَهُ
اللّٰهُ
عَلَيْهِ
عَرَّفَ
بَعْضَهُ
وَاَعْرَضَ
عَنْ
بَعْضٍۚ
فَلَمَّا
نَبَّاَهَا
بِه۪
قَالَتْ
مَنْ
اَنْبَاَكَ
هٰذَاۜ
قَالَ
نَبَّاَنِيَ
الْعَل۪يمُ
الْخَب۪يرُ
٣
اِنْ
تَتُوبَٓا
اِلَى
اللّٰهِ
فَقَدْ
صَغَتْ
قُلُوبُكُمَاۚ
وَاِنْ
تَظَاهَرَا
عَلَيْهِ
فَاِنَّ
اللّٰهَ
هُوَ
مَوْلٰيهُ
وَجِبْر۪يلُ
وَصَالِـحُ
الْمُؤْمِن۪ينَۚ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
بَعْدَ
ذٰلِكَ
ظَه۪يرٌ
٤
Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi. (Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.
عَسٰى
رَبُّهُٓ
اِنْ
طَلَّقَكُنَّ
اَنْ
يُبْدِلَهُٓ
اَزْوَاجاً
خَيْراً
مِنْكُنَّ
مُسْلِمَاتٍ
مُؤْمِنَاتٍ
قَانِتَاتٍ
تَٓائِبَاتٍ
عَابِدَاتٍ
سَٓائِحَاتٍ
ثَيِّبَاتٍ
وَاَبْكَاراً
٥
Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.
يَٓا
اَيُّهَا
الَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
تُوبُٓوا
اِلَى
اللّٰهِ
تَوْبَةً
نَصُوحاًۜ
عَسٰى
رَبُّكُمْ
اَنْ
يُكَفِّرَ
عَنْكُمْ
سَيِّـَٔاتِكُمْ
وَيُدْخِلَكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْر۪ي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْاَنْهَارُۙ
يَوْمَ
لَا
يُخْزِي
اللّٰهُ
النَّبِيَّ
وَالَّذ۪ينَ
اٰمَنُوا
مَعَهُۚ
نُورُهُمْ
يَسْعٰى
بَيْنَ
اَيْد۪يهِمْ
وَبِاَيْمَانِهِمْ
يَقُولُونَ
رَبَّـنَٓا
اَتْمِمْ
لَنَا
نُورَنَا
وَاغْفِرْ
لَنَاۚ
اِنَّكَ
عَلٰى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَد۪يرٌ
٨
Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.
اِنَّ
رَبَّكَ
يَعْلَمُ
اَنَّكَ
تَقُومُ
اَدْنٰى
مِنْ
ثُلُثَيِ
الَّيْلِ
وَنِصْفَهُ
وَثُلُثَهُ
وَطَٓائِفَةٌ
مِنَ
الَّذ۪ينَ
مَعَكَۜ
وَاللّٰهُ
يُقَدِّرُ
الَّيْلَ
وَالنَّهَارَۜ
عَلِمَ
اَنْ
لَنْ
تُحْصُوهُ
فَتَابَ
عَلَيْكُمْ
فَاقْرَؤُ۫ا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنَ
الْقُرْاٰنِۜ
عَلِمَ
اَنْ
سَيَكُونُ
مِنْكُمْ
مَرْضٰىۙ
وَاٰخَرُونَ
يَضْرِبُونَ
فِي
الْاَرْضِ
يَبْتَغُونَ
مِنْ
فَضْلِ
اللّٰهِۙ
وَاٰخَرُونَ
يُقَاتِلُونَ
ف۪ي
سَب۪يلِ
اللّٰهِۘ
فَاقْرَؤُ۫ا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنْهُۙ
وَاَق۪يمُوا
الصَّلٰوةَ
وَاٰتُوا
الزَّكٰوةَ
وَاَقْرِضُوا
اللّٰهَ
قَرْضاً
حَسَناًۜ
وَمَا
تُقَدِّمُوا
لِاَنْفُسِكُمْ
مِنْ
خَيْرٍ
تَجِدُوهُ
عِنْدَ
اللّٰهِ
هُوَ
خَيْراً
وَاَعْظَمَ
اَجْراًۜ
وَاسْتَغْفِرُوا
اللّٰهَۜ
اِنَّ
اللّٰهَ
غَفُورٌ
رَح۪يمٌ
٢٠
(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
يَوْمَ
يَقُومُ
الرُّوحُ
وَالْمَلٰٓئِكَةُ
صَفاًّۜ
لَا يَتَكَلَّمُونَ
اِلَّا
مَنْ
اَذِنَ
لَهُ
الرَّحْمٰنُ
وَقَالَ
صَوَاباً
٣٨
ذٰلِكَ
الْيَوْمُ
الْحَقُّۚ
فَمَنْ
شَٓاءَ
اتَّخَذَ
اِلٰى
رَبِّه۪
مَاٰباً
٣٩
36,37,38. Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
اِنَّ
الَّذ۪ينَ
فَتَنُوا
الْمُؤْمِن۪ينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
ثُمَّ
لَمْ
يَتُوبُوا
فَلَهُمْ
عَذَابُ
جَهَنَّمَ
وَلَهُمْ
عَذَابُ
الْحَر۪يقِۜ
١٠
Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.
اِذَا
جَٓاءَ
نَصْرُ
اللّٰهِ
وَالْفَتْحُۙ
١
وَرَاَيْتَ
النَّاسَ
يَدْخُلُونَ
ف۪ي
د۪ينِ
اللّٰهِ
اَفْوَاجاًۙ
٢
فَسَبِّحْ
بِحَمْدِ
رَبِّكَ
وَاسْتَغْفِرْهُۜ
اِنَّهُ
كَانَ
تَوَّاباً
٣
1,2,3. Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.